Okuyucuların ilgisine sunduğumuz bu makale, geçen Ağustos ayında İnter Yayınları tarafından yayınlanan “İŞTE LENİN!” adlı kitaptan alınmıştır. Lenin’in mücadele arkadaşı ve eşi Nadejda Krupskaya’nın yazılarından derlenen kitap Lenin’in ihtilalci eyleminin tüm yönlerini anlamamıza yardım edecek özelliktedir. Uzun yıllar RSDİP Merkez Komitesi sekreterliği görevini de yürüten Krupskaya, aşağıya aldığımız makalesinde, canlı gözlemlerine de dayanarak Lenin’in parti basınına yaklaşımını, bu konudaki pratik çabasını genişçe özetlemektedir.
LEGAL VE İLLEGAL BASIN
Redaktör Lenin’den söz ettiğimizde, doğal olarak bizi ilgilendiren öylesine bir redaktör olarak Lenin değil, Parti basınının redaktörü olarak, her makalede, her tümcede, her sözcükte komünist düşüncelerin propagandasını yapmaya uğraşan, gazete veya dergiyi, komünizm için savaşımda bir silah yapmaya çalışan komünist redaktör olarak Lenin’dir.
Lenin gazeteci olarak çalışmasına, Çarlık sansürünün tüm gücüyle kasıp kavurduğu ve komünist görüşleri açıklamanın, basın aracılığıyla propaganda ve ajitasyon yapmanın, Partinin örgütlenmesine, işçilerin örgütlenmesine yardımcı olmanın ancak illegal basında olanaklı olduğu bir zamanda başlamak zorunda kaldı.
Lenin o zamanki basını şöyle karakterize etmişti:
“İllegal ve legal basın arasında bir fark olduğu sürece neyin Parti yazını ve neyin Parti dışı yazın olarak görüleceği sorunu son derece basit ve oldukça yanlış ve yapay çözüldü. Tüm illegal basın Parti yazınıydı, örgütçe yayınlandı ve şöyle veya böyle, pratik Parti işçisi gruplarıyla ilişkisi bulunan gruplarca yönetildi. Tüm legal basın Parti yazını değildi, çünkü Partiler yasaktı ama o, şu veya bu Partiye ‘eğilim gösteriyordu.’ Yapay ittifaklar, anormal ‘evlilikler’, sahte tabelalar kaçınılmazdı. Partinin görüşlerini dile getirmek niyetinde olanların mecburi üstü kapalılığıyla, henüz bu görüşlere olgunlaşmamış, yani aslında Parti üyesi olmayanların düşünce darlığı veya korkaklığı arasında ayrım yapmak artık imkânsızdı.”
Doksanlı yıllarda bizde Marksizm gelişmeye başladığında, devrimci Marksistler kendilerine legal basında bir yol açmaya çabalayarak bu basın yoluyla etkilerini güçlendirmeye çalışıyorlardı. Fakat o yıllarda devrimci Marksistler Çarlık Rusyası’nın sansüre bağlanmış basınına görüşlerini ancak üstü örtülü, maskeli bir şekilde sokabilirlerdi. “Ezop diliyle”, yani imalarla yazmaları gerekiyordu. O zamanın Marksist makalelerini okumak zor. Fakat yine de gerekliydiler, İlyiç tekrar tekrar, zamanının son derece zor sansür koşulları altında pek çok şeyi söylemeyi bilen Çernişevski örneğine işaret etti. Fakat İlyiç, devrimci demokrat Çernişevski’ye, aynı zamanda, kendi görüşlerini dile getirmek olanaksız olduğunda susmayı, yani inançlarıyla çelişecek hiçbir şey söylememeyi bilmesi nedeniyle de saygı duyuyordu.
O zamanlar Çarlık Rusyası’nda yayınlanan legal ve sansürlü dergilerde çok önemli konulara hiçbir şekilde dokunulamazdı, bunlar işlenemezdi, çünkü belirli sorunlarda susmak, yarım veya çeyrek sesle konuşmaktan daha iyiydi. Devrimci Marksist görüşleri gizlice geçirmek yalnızca teorik karakterli, yani istatistikler üzerine, pazarlar üzerine vs. vb. makaleler üzerinden başarılıyordu, ama Çarlık sansürü orada da bunları bulup çıkarmayı, “Ezop dilini” çözmeyi ve her yerde, yaşamdan Marksist düşüncenin her izini silmeyi çok çabuk öğrendi.
Vladimir İlyiç’in de yazdığı zamanın legal dergileri “Naçalo” ve “Novoye Slovo” idi, ama o hiçbir şekilde legal dergilerin redaksiyonunu yapmadı ve böyle bir redaksiyona girmedi.
İllegal sosyal-demokrat basın bildirilerle başladı. Fakat genel bir Parti basınını yaşama geçirmek gerekliydi.
1900 yılında Vladimir İlyiç, “Iskra” ve “Zarya” redaksiyonunun bir bildirge taslağında şunları yazıyordu:
“Geliştirilmesi gereken, ilk olarak, ortak bir Parti yazınıdır; sadece, tek tek bölgelerin değil tüm Rusya hareketinin hizmetinde olması anlamında, -sadece yerel sorunları değil- tüm hareketin sorunlarını işlemesi ve sınıf bilinçli proletaryanın savaşımını desteklemesi anlamında ortak değil; aynı zamanda, varolan tüm edebi güçleri toparlaması, Rus sosyal-demokratları arasında temsil edilen görüş ve düşüncelerin tüm nüanslarını yalıtık Parti işçilerinin görüş ve düşünceleri olarak değil, aynı örgütün saflarında ortak program ve ortak savaşımla birbirlerine bağlanmış yoldaşların görüşleri olarak dile getirme anlamında da ortak.”
Parti basınının örgütlenmesine Lenin çok büyük önem veriyordu. Rusya’da illegal bir gazete oluşturmak olanaksızdı, hepsi çabucak açığa çıkıyordu. Lenin’in Petersburg’da küçük illegal dergi “Raboçeye Dyelo”yu çıkarma girişimi başarısızlığa uğradı. Yurtdışında tüm Rusya için bir gazete çıkarmak amacıyla Lenin Rusya topraklarını terk etti.
Lenin bir gazeteyle dergi arasında hangi ayrımı yapıyordu? Bu soruyla ilgili ne yazdığına bakalım:
“Tarafımızdan tasarlanan konu ve sorunların dergiyle gazete arasındaki dağılımına gelince, bu dağılım sadece bu organların farklı kapsamı ve hakeza karakterlerinin farklılığıyla belirlenecektir: dergi öncelikle propagandaya, gazete öncelikle ajitasyona hizmet etmeli. Fakat hem dergide hem de gazetede hareketin tüm yönleri yansımalıdır ve şunu özellikle vurgulamak istiyoruz ki, işçi gazetesinde yalnızca, kendiliğinden işçi hareketini doğrudan ve en yakından ilgilendiren şeylerin yayınlanması gerektiği, sosyalizmin teorisi alanına, bilim, politika, Parti örgütüyle bağlı sorunlar vs. alanına giren her şeyin ise aydınların organına bırakıldığı planı reddediyoruz. Tersine, tam da işçi hareketinin tüm somut olgularının ve görüntü biçimlerinin söz konusu sorunlarla bağlanması gereklidir, tek tek her bir olgunun teoriyle aydınlatılması gereklidir, siyasal ve Parti örgütüyle ilgili sorunların işçi sınıfının en geniş kesimleri içinde propaganda edilmesi gereklidir, bu sorunların ajitasyon içine çekilmesi gereklidir. Bugüne dek bizde istisnasız egemen olan ajitasyon biçimi, yani yerel bildirilerle ajitasyon artık yeterli değildir: bunun kapsamı çok dardır, çünkü yalnızca yerel ve esas olarak ekonomik sorunlara değiniyor. Ajitasyonun daha yüksek biçimini yaratma girişiminde bulunulmalı -işçilerin şikâyetlerini, işçi grevlerini, proleter savaşımın diğer biçimlerini ve tüm Rusya’daki siyasal baskının tüm görüntülerini periyodik olarak kaydeden ve bu olguların her birinden sosyalizmin son hedefi ve Rus proletaryasının siyasal görevleri açısından belli sonuçlar çıkaran gazete aracılığıyla.”
Tüm Rusya için Parti gazetesine gelince, İlyiç buna olağanüstü büyük önem veriyordu. Böyle bir organın görevlerinin oldukça geniş olduğunu düşünüyordu. Görüşüne göre gazete kolektif propagandacı, kolektif ajitatör ve kolektif örgütleyici olmalıydı. Gazete sürekli olarak Parti örgütleri ve işçi yığınlarıyla daha sıkı birleşmeliydi, onlardan haberler almalı, ruh hallerini ortaya çıkarmalı, Parti örgütlerini ve yığınları harekete geçiren soruları yanıtlamalı; Parti örgütlerini bir araya getirmeli ve işçi yığınlarını belli Parti sloganları etrafında birleştirmeli, tüm günlük sorunları Marksist teorinin ışığıyla aydınlatmalıydı.
Gazetenin rolü üzerine Vladimir İlyiç “Iskra”nın Mayıs 1901’deki 4. sayısında “Nereden Başlamalı?” makalesinde görüşlerini çok isabetli açıklıyordu.
Lenin “Iskra” yazı kuruluna 52. sayıya dek üyeydi. Sonra “Iskra” redaksiyonundan ayrıldı, çünkü orada Menşevikler yönetici rolü elde etmişlerdi.
Daha sonra, 1905 yılında Bolşevik gazete “Vperyod” çıkmaya başladı, (eski takvimle 4 Ocak’tan 18 Mayıs 1905’e dek) 18 sayı yayınlandı.
Vladimir İlyiç “Vperyod” yazı kurulunun üyesiydi. III. Parti Kongresi “Vperyod” yerine “Proletari” gazetesini çıkarma kararı aldı ve Lenin’i tek başına sorumlu baş-redaktör olarak seçti.
Yurtdışında çıkarılan broşürler çok az sayıda yayınlanıyordu. Onların taşınması ve dağıtımında çok büyük zorluklar vardı.
Bu nedenle, 1905 Devrimi sansür duvarlarını yıktığında ve legal bir günlük gazetenin yayınını olanaklı kıldığında İlyiç’in büyük sevinci anlaşılır.
“Ve yeni legal gazete” diye yazıyordu İlyiç Ekim 1905’te Rusya’ya yola çıkmadan önce Plehanov’a, “o, eğer yüz binlerce değilse, on binlerce işçiden oluşan bir okuyucu kitlesine sahip olacak, hem de Rusya’da gelecekteki tüm çalışmalar için, Rus proletaryasının onun sonsuz bilgisine ve büyük siyasal deneyimlerine çok ivedi gereksinimi olduğu bir anda – tüm bunlar, üzerinde eskinin en yakında unutulduğu ve canlı çalışmada bir anlaşmaya ulaşılabildiği yeni bir temel yaratacaktır.”
“Novaya Jizn”in (ilk legal Bolşevik gazete; 9 Kasım’dan (27 Ekim) 16 (3) Aralık 1905’e dek yayınlandı) 26 (13) Aralık 1905 tarihli 12. sayısı Lenin’in “Parti Örgütü Ve Parti Yazını” makalesini içeriyor. İlyiç orada şöyle yazıyor:
“Yazın şimdi hatta ‘legal’ olarak bile onda dokuz Parti yazını olabilir. Ve Parti yazını olmalı. Burjuva geleneklerinin tersine, burjuva girişimci ve kıvır-zıvır basının tersine, edebiyattaki burjuva kariyerizmi ve bireyciliğinin tersine, ‘soylu anarşizm’ ve kâr peşinde koşmanın tersine sosyalist proletarya Parti yazını ilkesini ortaya koymalı, bu ilkeyi geliştirmeli ve onu olduğunca tam ve birlik halinde gerçekleştirmelidir.”
“Kuşkusuz, yazınsal yaratıcılık, mekanik bir eşitlemeciliğe, bir düzlemeciliğe, çoğunluğun azınlık üzerindeki egemenliğine en az katlanacak şeydir. Kuşkusuz, bu alanda kişisel girişimler ve bireysel eğilimler için geniş hareket özgürlüğü, düşünceler ve düşler, biçim ve içerik için hareket serbestîsini garanti etmek kesinkes gereklidir. Tüm bunlar tartışılmaz, ama tüm bunlar sadece, proletaryanın Parti çalışmasının yazınsal bölümünün, proletaryanın Parti çalışmasının öbür bölümüne şabloncu biçimde eşitlenemeyeceğini kanıtlar. Tüm bunlar hiçbir şekilde burjuvazinin ve burjuva demokrasisinin gözünde yabancı ve garip olan, yazınsal çalışmanın kesinkes ve her koşulda sosyal-demokrat Parti çalışmasının diğer bölümleriyle ayrılmaz biçimde bağlı bir parçası olması gerektiği tezini çürütmez. Gazeteler çeşitli Parti örgütlerinin organları olmalı. Yazarlar kesinlikle Parti örgütlerinin üyesi olmalı. Yayınevleri ve depolar, dükkânlar ve okuma salonları, kütüphane ve kitap satış yerleri – tüm bunlar Partiye tabi olmalı ve ona hesap vermeli. Tüm bu çalışma, bu çalışmanın tümü ayrım yapılmaksızın, yaşayan proleter davanın canlı soluğunu harekete geçirmek zorunda olan örgütlü, sosyalist proletarya tarafından izlenmeli ve denetlenmeli ve böylece eski, yarı Oblomovcu, yarı bezirgân Rus prensibi: Yazar, estiği gibi yazar, okuyucu öylesine okur anlayışının temellerini proletarya ortadan kaldırmak zorundadır.” “Biz özgür bir basın yaratmak istiyoruz ve yaratacağız, sadece polisten özgür değil, sermayeden ve kariyerizmden de, hatta dahası, burjuva-anarşist bireycilikten de özgür.” “… Burjuva bireyci baylar, size söylemeliyiz ki, mutlak özgürlük üstüne konuşmalarınız ancak bir ikiyüzlülüktür. Paranın gücüne dayanan bir toplumda, emekçi yığınlarının sefil ve varlıklılar öbeğinin asalak bir yaşam sürdükleri bir toplumda gerçek ve doğru dürüst bir ‘özgürlük’ olamaz. Bay yazar, siz burjuva yayıncınızdan, sizden çerçevesiyle ve resimleriyle pornografi ve ‘kutsal’ sahne sanatının ‘tamamlayıcısı’ olarak fuhuş talep eden burjuva okuyucunuzdan bağımsız mısınız? (Orijinalde açıkça bir basım hatası; anlamına uygun olarak bu “romanlarda” olmalıydı. –V. İ. Lenin: Eserler’in redaksiyonunun dipnotu, 5. baskı, cilt 12, sf. 103, Rusça.) Bu mutlak özgürlük bir burjuva veya anarşist tumturaklı sözdür (çünkü dünya görüşü olarak anarşizm tersyüz edilmiş burjuvalıktır). Aynı anda bir toplumda yaşayıp, ondan bağımsız olunamaz. Burjuva yazarın, sanatçının ve oyuncunun özgürlüğü yalnızca, para kesesine, rüşvete ve kapatma-lığa maskeli (veya kendini ikiyüzlüce maskeleyen) bağımlılıktır.
Ve biz sosyalistler bu ikiyüzlülüğü teşhir ediyor, sahte tabelaları alaşağı ediyoruz -sınıflardan bağımsız bir yazın ve sanat elde etmek için değil (bu, ancak sınıfsız sosyalist toplumda olanaklı olacak), ikiyüzlü özgür, gerçekte ise burjuvaziyle bağlı yazının karşısına gerçekten özgür, açıkça proletaryaya bağlı yazınla çıkmak için.
Bu özgür bir yazın olacak, çünkü kazanç hırsı ve kariyer değil, sosyalizm düşüncesi ve emekçilere sempati, onun saflarına yeni ve yepyeni güçler katacak. Bu özgür bir yazın olacak, çünkü o, aşırı doymuş bir kahramana, canı sıkılan ve yağlanmaktan çeken ‘tepedeki on bin’e değil, ülkenin baharını, onun gücünü, geleceğini temsil eden milyonlarca ve on milyonlarca emekçiye hizmet edecektir. O, insanlığın devrimci düşüncesinin son sözünü deneyimle ve sosyalist proletaryanın canlı çalışmasıyla verimli kılacak ve geçmişin, deneyimiyle (sosyalizmin, ilkel, ütopik biçimlerinden başlayarak sosyalizmin gelişmesini tamamlayan bilimsel sosyalizmle) bugünün deneyimi (işçi yoldaşların bugünkü savaşımı) arasında sürekli bir karşılıklı ilişki sağlayacak olan özgür bir yazın olacaktır.”
Aralıkta “Novaya Jizn” yasaklandı. Sonra 9 Mayıs (26 Nisan) 1906’dan itibaren tekrar Bolşevik bir günlük gazete: “Volna”yı çıkarmak başarıldı, 25 sayı yayınlandı. Redaktörü Vladimir İlyiç’ti. Birçok sayısına el kondu, birçok makale yüzünden gazete hakkında dava açıldı ve sonunda yasaklandı. Onun yerine 17 sayısı yayımlanan “Vperyod” geçti, sonra bu gazete de yasaklandı. Ondan sonra “Eko” yayınlandı, bu 14 sayı çıktı, tümü toplatıldı. Bu gazete de yasaklandı.
Devrimci yükselişin hemen başında Vladimir İlyiç devrimin yenilebileceğini tahmin etti ve illegal organ “Proletari”nin sürdürülmesinde diretti. Yükselişin başlamasından sonra, Finlandiya’da yayınlanan “Proletari” çok ender çıkmıştı. Onun büyük önemi vardı, çünkü Parti örgütü böylece her zaman, legal gazeteler yasaklansa bile görüşünü ortaya koyabilirdi.
1908’de “Proletari” önce Cenevre, sonra Paris’e taşındı. 1910 yılında Merkez Komitesi bir genel toplantısında, aralarında “Proletari”nin de olduğu, legal fraksiyonel organların yayınını kesmeyi, “Sosyal-Demokrat”ı ise tüm Partinin organı yapmayı kararlaştırdı. Lenin önce “Proletari”yi yönetti, sonra “Sosyal-Demokrat”ın redaksiyonuna girdi.
“Sosyal-Demokrat”ta Lenin başlangıçta Menşeviklerle birlikte çalışmak zorunda kaldı. “Bu bir çarmıh” diyordu, ama davanın çıkarı için ortak çalışmaya yanaştı. 1912 yılında, Prag Konferansı’ndan sonra “Sosyal-Demokrat” tümüyle bir Bolşevik organ haline geldi, varlığını 1917’ye dek sürdürdü.
Gericilik yıllarında kendine has legal bir gazete çıkarmak düşünülemezdi bile. Ama 1910 yılı sonuna doğru artık yükselişin birkaç belirtisi kendini hissettirmeye başladı ve Aralığın son günlerinde Petersburg’da legal haftalık gazete “Zvezda” yayınlanmaya başladı. Moskova’da Bolşevik dergi “MysI” yayınlanmaya başladı. ” ‘Zvezda’ ve ‘Mysl’i nasıl buldunuz?” diye soruyordu İlyiç bir mektubunda Gorki’ye. “Birincisi görüşüme göre renksiz. Fakat ikincisi tümüyle bizim gazetemiz ve beni ölçüsüz sevindiriyor. Onu hemen tırpanlayacaklar.” Öyle de oldu.
1911 yılı yükselişin yılıydı. Bu her yerde hissediliyordu. Paris yakınlarında, Longjumeau’da Bolşevikler Parti işçileri için bir okul örgütlemişlerdi ve Rusya’yla bağlantılar sağlamlaşıyordu. 1911 sonunda Petersburg’da Bolşevik dergi “Prosveşçeniye”yi ayağa kaldırmak başarıldı. Ocak 1912’de, Bolşeviklerce örgütlenen ve Partinin sonraki tüm çalışması için çok büyük bir rol oynayan Prag Parti Konferansı yapıldı. 4 Nisan 1912’de Lena kıyısında, işçi yığınlarının siyasi grev dalgasıyla yanıtladığı bir kıyım meydana geldi. Bu yükselişin zirvesinde “Pravda” doğdu, ilk sayısı 5 Mayıs (22 Nisan) 1912’de yayınlandı.
“Rusya’da ama devrimci bir yükseliş var, herhangi başka bir yükseliş değil, devrimci bir yükseliş. Ve günlük bir gazeteyi, ‘Pravda’yı çıkarmayı başardık —diğerleri yanında, aptal kafaların üzerine havladıkları tam da bu Konferans (Ocak’taki) sayesinde” diye yazıyordu İlyiç, Gorki’ye.
Bu yıl “Pravda”nın 20. yıldönümünü kutluyoruz. Yirmi yıldan beri “Pravda” -legal bir günlük gazete- Parti görevinde. Başından çok şey geçti. Lenin’in 1905’te Parti gazetesi için yazdığı, milyonlarca ve on milyonlarca emekçiyi çekip çevirme görevi ona tam kapsamıyla uygulanabilir. “Pravda”, SBKP(B) MK’nın doğrudan yönetimi altında çalışıyor ve yığınlar arasında Parti yönergelerini, Leninist ilkeleri yayıyor.
ANCAK YAZI KURULUNUN İLKESEL GÖRÜŞ BİRLİĞİ VE ÇALIŞMAYA YETENEKLİ BİLEŞİMİ GAZETEYİ LAYIK OLDUĞU YERE GETİREBİLİR
Vladimir İlyiç, yazı kurulunun ilkesel görüş birliğine ve iç dayanışmasına çok büyük önem verirdi. Yalnızca böyle ideolojik bir birlik, bir dergi veya gazetenin yönüne taraflı bir tutarlılık sağlardı. Bir yazı kurulu, Krilov’un, bir yükü çekmesi gereken -kuğu, turna balığı ve yengeçten oluşan- üç tekerlekli araba örneğine göre oluşturulamaz. İkinci göçmenlik sırasında (1908 ve 1909 yıllarında) yurtdışında Bolşevik organ “Proletari” yayınlandı. Başlangıçta yazı kuruluna Lenin, Bogdanov ve İnnokenti (Dubrovski) üyeydi. Daha sonra Lenin’le bir yandan İnnokenti, diğer yandan Bogdanov arasında felsefi tartışmalar çıktı. 1908 yazında artık İlyiç, Vorovski’ye Bogdanov’la yaklaşan ayrılığı yazıyordu: “Asıl neden, onun kendini, raporlardaki (hiçbir şekilde yazı kurulundaki değil) felsefi görüşlerine sert eleştiriler nedeniyle hakarete uğramış hissetmesidir.” Burada parantez içindeki nottan, Vladimir İlyiç in yazı kurulundaki sorunu keskinleştirmemeye uğraştığı görülür, ama boşuna. Bir yıl sonra “Proletari”nin genişletilmiş toplantısında Bogdanov, Bolşevik fraksiyondan ayrıldığını açıkladı. Capri’de Gorki’nin yanında yaşarken “Proletari”ye karşı olası her türlü eleştiriyi boşalttı. Vladimir İlyiç’in bu vesileyle 1909’da Gorki’ye ne yazdığını dinleyelim:
“Size ve Maksimov’a ‘Proletari’de dürüst olmayan, yararsız vs. gelen şey tümüyle, şimdiki zaman dilimine (ve tabii Marksizm’e) dair tam bir anlayış farklılığıyla açıklanır. İki yıldan beri aynı yerdeyiz ve Maksimov’a hâlâ ‘tartışmalı’ gözüken ve yaşamın çoktan çözdüğü sorunları usandırıcı biçimde yineliyoruz. Ve bunlar üzerine ‘tartışmaya’ devam etseydik, bugün yine aynı yerde sayardık. Fakat ayrıldığımızda işçilere açık ve belli iki çıkış yolu gösteriyoruz. Sosyal-demokrat işçiler seçimi kolay ve çabuk yapacaklar, çünkü örgütün başka yöntem ve biçimlerini talep eden devrimci yöntemi yeni, değişik durumlara, değişen çağa uygulamak yerine 1905-1906 yılının devrimci laflarını (kutularda) konserve etme taktiği ölü bir taktiktir. Proletarya devrim yoluna gidiyor ve ona ulaşacak -ama 1905 öncesi olduğu gibi değil: yolun devrime gittiğine ve ona ulaşacağına inanan fakat bu ‘olduğu gibi değil’i kavramayanlar- bunlara pozisyonumuz samimiyetsiz, yararsız, can sıkıcı, proletaryaya ve sosyalizme inançsızlıkla gerekçelendirilmiş vs. vb. gözükmek zorunda. Buradan ortaya çıkan görüş ayrılıkları, -en azından yurtdışında- bölünmeyi kaçınılmaz duruma getirmek için kuşkusuz yeterince derindir. Fakat söz konusu olan Partideki, sosyal-demokrasideki, Marksistlerdeki bölünmenin derinliğiyse, bu hiçbir şekilde Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki bölünmeye ulaşamaz.”
Yalnızca ilkesel görüş birliği, Vladimir İlyiç’in düşüncesine göre, dergiye, gazeteye etki ve gerekli tutarlılığı garanti eder. Vladimir İlyiç üyesi olduğu tüm yazı kurullarında en büyük önder rolü oynadı. Gazeteleri ve dergileri yöneten aslında oydu. Fakat her zaman kolektife dayanırdı. Bir yazı kurulunun bileşimiyle ilgili Vladimir İlyiç “in görüşünü “Iskra” yazı kurulunun öyküsünden başka hiçbir şey daha iyi karakterize edemez. O, II. Parti Kongresi’nde, Plehanov, Lenin ve Martov’un üye olacağı işsel çalışan üçlü bir grup önermişti. Vladimir İlyiç, Halkçılara, Bernstein’cılığa ve Ekonomistlere karşı parlak bir savaşım yürüten Plehanov’u teorisyen olarak olağanüstü değerli buluyordu. Ancak Plehanov’un zayıf yanlarını da tanıyordu. Uzun göçmenlik yılları, daha Partinin olmadığı, işçi sınıfı hareketinin henüz oluşmaya başladığı yıllar Plehanov’a damgasını vurmuştu. Plehanov gelişen işçi hareketinden kopuktu. Bu, onun işçi yazışmalarına ne denli az ilgi gösterdiğinden, Rusya’dan gelen görevlileri dinlemeyi pek bilmediğinden, onlara ne denli az pratik sorular sormasından belli oluyordu. Ayrıca o çok şımarıktı ve hiçbir itiraza katlanamazdı. “Emeğin Kurtuluşu” grubundan savaşım arkadaşlarını -Vera Zasuliç ve P. B. Akselrod’u- adeta terörize ediyordu. Vladimir İlyiç, onun yardımıyla pratik çalışmayı çok yüksek bir aşamaya yükselttiği engin teorik bilgiye sahipti. Teori ona, yaşamı daha iyi yorumlamayı, yaşamdan en gerekli ve önemli olanı bulup çıkarmayı öğretti; diğer yandan devrimci pratik, düşüncesini ileri doğru itiyordu ve ona daha derin araştırıcı bir sorgulamayı öğretti, İlyiç, Plehanov’dan tümüyle değişik tipte bir teorisyendi. Ancak bazılarının yapmayı denedikleri gibi şunu söylemek yanlış olurdu: Plehanov bir teorisyen ve Lenin bir pratisyendi. Bu böyle değildi. Lenin de aynı şekilde bir teorisyendi, ama tümüyle değişik tipte bir teorisyendi, başka bir çağın, Partinin bütün inşasıyla, bunun tüm çalışmasıyla organik bağı olan bir teorisyendi. Gücü burada yatıyordu. İlyiç’te bir bilgenin ve teorisyenin kibirliliğinin izi bile yoktu, o her şeyi Partinin ve işçi sınıfının çıkarları açısından incelerdi. Ama bu açıdan kendisine de bakar ve kendinin bir güç olduğunu çok iyi bilirdi. Martov, Vladimir İlyiç’in değerlendirmesine göre, izlenimlere olağanüstü duyarlı olan tipik bir gazeteciydi. Bu özellik sayesinde o, yığınlar içinde, ülke içinde ne olup bittiğini bulup çıkarmayı biliyordu, güncel sorunlara tepki göstermeyi biliyordu, bu işe kendini tümüyle veriyordu. Ondaki bu karaktere Vladimir İlyiç çok değer veriyordu. Fakat izlenimlere duyarlılığı nedeniyle Martov kolayca değişik etkiler altında kalıyordu. Üçlü grup -Plehanov, Lenin, Martov- çalışmaya en yetenekli olandı. Buna karşın, Plehanov, Lenin ve Martov’la birlikte II. Parti Kongresi’nden önce “Iskra” yazı kuruluna üye olan Potresov, Vera Zasuliç ve Akselrod üçlü grubuna gelince, Vladimir İlyiç bunun yazı kurulunun objektifliğini ve onun hemfikirliliğini zedelediği görüşündeydi. Potresov, “Iskra”nın redaksiyon çalışmasına oldukça az katılıyordu. Onu iyi tanıyan Aleksandra Mihailovna Kalmikova onun hakkında “o bir çıtkırıldımdır” diyordu, “o, güney denizinin dalga seslerinin yanında, palmiyelerin gölgesinde olduğundan başka türlü yazamaz.” Vera İvanovna Zasuliç ve Pavel Borisoviç Akselrod’a gelince, onlar Plehanov’a karşı gelmeye veya onunla tartışmaya cesaret edemiyorlardı, daha çok her oylamada onun görüşünü destekliyorlardı. Plehanov buna göre pratikte üç oya sahip olduğundan kibirli ve kaprisli davranıyordu. Sinirleri yıpratan yararsız gevezelikler için bir sürü zaman yitiriliyordu.
Tüm bunlar günümüz konuşma diline aktarılırsa, Plehanov ve Lenin’in kişisel sorumlulukla ilgili iki ayrı kanısı olduğunu söylemek gerekir.
Plehanov, kişisel sorumluluğu, yazı kurulunda kendinin her şey olduğu anlamında anlıyordu. Aşırı bir bireyciydi. Lenin iliğine kadar kolektivistti. Redaksiyon çalışmasındaki sorumluluğu Plehanov’dan daha az hissetmiyordu, ama o yazı kurulunun her üyesini tam harekete geçirmeye, her birinden verebildiğini almaya çaba gösteriyordu, güçleri doğru birleştirmeyi biliyordu. Redaksiyon çalışması ona da bizzat çok şey verdi. Her küçük şeye girerek redaktör arkadaşları üzerinde en güçlü etkiyi yaptı. Gazeteyi, nasıl gerektiğini düşünüyorsa öyle yönetmeyi biliyordu. İlyiç doğru, gerçek bir redaktördü.
REDAKTÖR OLARAK LENİN’İN ÇALIŞMASI
Vladimir İlyiç’in redaksiyon çalışmasının hangi yönlerine önem verdiği, 1913’te yoldaş Kasparov’a gönderdiği mektuptan görülür. Kasparov, “Prosveşçeniye” için ulusal sorun üzerine bir makale kaleme almıştı.
“Sevgili yoldaş” diye yazıyordu ona İlyiç, “makalenizi aldım ve okudum. Konu bana göre iyi seçilmiş ve doğru da ele alınmış, ama edebi açıdan yeterli mükemmelleştirilmemiş. Burada teorik bir sorun üstüne bir makaleye uymayan çok fazla -bunu nasıl adlandırmalı?- ‘ajitasyon’ var. Kanımca makaleyi siz bizzat değiştirmelisiniz veya biz bunu denemeliyiz.”
Öyleyse konunun seçimi, işlenmesi, edebi cila – işte İlyiç’in dikkat ettiği üç etmen.
Konunun seçimi çok büyük öneme sahiptir. Yaşamsal önemdeki sorunlarla ilgili, siyasal önemde, güncel bir konu seçilmeli.
“Iskra”nın redaksiyon çalışmasını izleme fırsatım oldu. Her konunun nasıl çok yönlü tartışıldığını anımsıyorum. Plehanov ve Lenin’in, hangi konuların seçileceği hakkında görüş alışverişinde bulundukları uzun görüşmeleri anımsıyorum. Hatta konuların sıralanışı bile canlı tartışmalara neden oluyordu. Söz konusu olan hangi konunun ön plana alınacağı ve hangisinin sona bırakılacağıydı. “Iskra” redaksiyonu da toplandığında sözlü olarak (veya yazılı olarak) özenle her konuyu -komünist özgül anlamını- tartışırdı. Redaksiyon çalışmasının izlenmesinde, konunun seçiminin olağanüstü öneminin istemeden farkına vardım.
Bu, “Iskra” için elbette özel bir anlam taşıyordu. O zamanlar Merkez Komitesi yoktu, “Iskra” biricik partisel ve gerçek yönetici organdı. Söz konusu olan, en önemli teorik ve taktik ilkelerin ilkönce ortaya konulmasının gerektiği bir dönemdi. Bugün durum bir başkadır, konuların derlenmesi kıyaslanamayacak biçimde kolaylaştı ve buna karşın bunun hangi belirleyici önemde olduğu sık sık unutulmaktadır. Birçok dergi ve gazetemizde konu seçimi olayların kendiliğinden gidişine bırakılmıştır. Burada Lenin’den öğrenmeliyiz.
Konu sorunu sıkı şekilde planlama sorununa bağlıdır. Konuların seçimi ve dizilişi – planı oluşturan budur. Planın genel karakteri, Partinin söz konusu zaman aralığındaki, söz konusu dönemdeki genel görevleri tarafından belirlenir. Bununla ilgili olarak İlyiç, “Iskra” ve “Zarya” redaksiyonunun bir bildiri taslağında gayet açık anlatımlar yapmıştır. Ancak bir dergi ve özellikle bir gazete için bunun yeterli olduğunu düşünmek yanlış olacaktır. Her bir sayının planı ivedi günlük sorunlara göre ayarlanır. O, genel ilkeleri somutlaştırmalı, her bir sayıyı “hızla koşan yaşamla” olabildiğince sıkı ilgilendirmelidir. Aksi halde plan ölü bir plan olurdu.
Doğal olarak illegal basının, illegal bir yurtdışı organının koşulları, gazetenin ancak şu veya bu sorun başka türlü aydınlığa kavuştuğunda yerine ulaşması durumunu ortaya çıkarıyordu. Yine de İlyiç konunun güncelliğine, planlamanın yaşamla esaslı bağlanmasına özel bir dikkat gösterirdi.
Bir dergi, bir gazete için en az konu kadar önemli olan, bir konunun nasıl işlendiğidir. Konunun işlenişi yönelim için tayin edicidir. Konu çok isabetli seçilmiş olabilir, ama sorunun doğru aydınlatılıp aydınlatılmadığını ancak onun işlenişi gösterir. Bir ve aynı konu devrimci Marksizm’in olduğu gibi popülistlerin ve liberallerin bakış açısıyla işlenebilir. Sorunun can alıcı noktası konunun işlenmesinde yatar. Fakat konu bir ve aynı yolun insanları tarafından kaleme alınmış olsa bile nüanslar olağanüstü önemlidir, neyin ön plana çıkarılacağı, hangi etmenlere özel bir dikkat verileceği, hangi ilişki ve bağıntı içinde sorunun inceleneceği önemlidir.
Genç bir gazeteci için Lenin’in makalelerinden, onun konuları nasıl işlediğini öğrenmek özellikle önemlidir. Bu İlyiç’in makale yazma yöntemiyle kolay hale gelir. O, bir yazı yazmadan önce, bir plan yapmaya özen gösterirdi. Böyle bir tasarımda İlyiç’in tüm düşünce şekli izlenebilir. İlyiç’in tasarımları üzerinde iki, üç kez değişiklikler yaptığı bir dizi makaleler vardır ve İlyiç’in makalenin planını niye değiştirdiğini ve değiştirilen planın nasıl öncekinden daha iyi olduğunu, konunun işlenmesini hangi yönde değiştirdiğini bu tasarımları kıyaslayarak saptamak ilginçtir.
Olayın başka bir yönü de İlyiç’in yazılarında izlenebilir. Onun için, bir ve aynı konuyu işçi hareketinin değişik gelişme dönemlerinde, değişik basamaklarında işlemek karakteristiktir. Ana düşünce aynı kalır, ama o başka bir yönden açıklanır; önceki aşamalarda daha çok teorik, daha sonrakilerde daha çok ajitasyon ağırlıklı ele alınmıştır. Daha doksanlı yıllarda örneğin İlyiç “Halkın Dostlarında dinsel görüşlerle ekonominin geri biçimleri arasındaki ilişkiden söz ediyor, “Herkes kendisi için, tanrı hepimiz için” bakış açısının kökenlerini açığa çıkarıyordu. Aynı soruna Lenin 1920 yılında, ekonomik yönetimin yeni biçimlerine geçiş güncel bir sorun haline geldiğinde, Partisiz işçiler ve Kızılorduluların bir mitinginde değindi. Veya içinde Malthusçuluk teorisinin küçük-burjuvalığını kanıtladığı “Ekonomik Romantizmin Karakteristiği Üzerine” makalesinde doksanlı yıllarda Malthusçuluk sorununu araştırıyordu, daha sonra bu sorun bir doktorlar kongresinde söz konusu edildiğinde, 1913 yılında “işçi Sınıfı Ve Yeni Malthusçuluk” makalesinde buna geri döndü. Konunun işlenme tarzının her iki durumda kıyaslanması, burada çok ilginçtir. Ben sadece birkaç örnek verdim. Lenin’in makalelerinde, onun daha önceleri bilimsel problem sunuşlarında şu veya bu sorunu değişik devirlerin güncel sorunlarıyla nasıl bağladığının, yeni ilişkilerin sorunlarını yeni açıdan, yeni bir perspektiften nasıl işlediğinin en iyi biçimde görüldüğü böyle çok sayıda örnek vardır. 1922 yılında bir defa bu konu üzerine İlyiç’le söyleştiğimizde, birinin bu sorunu açıklamasının önemli olduğu görüşündeydi, çünkü bu bir konunun diyalektik işlenmesi sorunuyla karşılıklı ilişki içinde bulunuyordu. Bu problem yaygın araştırma çalışması gerektirir. Onun işlenmesi çok şey verebilir. “Iskra” redaksiyonunda konunun işlenmesi üzerine çok hararetli tartışılırdı. “Iskra”nın redaksiyon sekreteri olarak bu sorunların tartışılmasında bulunurdum. Konunun işlenmesi üzerine konuşmalar, sorunun ortaya konuşunu olağanüstü ölçüde derinleştirirdi.
Son olarak yazınsal biçim verme sorununa geliyorum. Biçim içerikle uyum içinde olmalı. Bir makalenin dili, ahengi, makalenin tüm hedefine uygun olmalı. Teorik bir konu üzerine bir yazı için ajitatif dil uygun değildir, ajitasyon yazısı için akademik bir dil elverişli değildir. Yazınsal biçim verme bir sanat değildir. Burada önemli olan vurgu, üslup, kendini tablo gibi ifade etme ve eğer gerekliyse kıyaslamalar yapma yeteneğidir, İlyiç, biçim verişe büyük önem verirdi, dili üzerinde, üslubu üzerinde çok çalışırdı, İlyiç’in dili ve üslubu üzerine çok şey yazıldı. Benim hoşuma en çok, İlyiç’in ölümünden kısa süre sonra yayımlanan “Lef”teki bir makale gitti. (“Lef” 1923-1925 yıllarında yazar grubu LEF (Levy Front İskusstva-Sanatın Sol Cephesi)tarafından yayınlanan ve fütürizm gibi diğer biçimci akımlarla bağı bulunan bir dergi.) Bu makalede söz konusu edilen sorun, İlyiç’in ifade biçiminin yapısının, diline nasıl coşku verdiği, bunun temel düşünce ve nüansları öne çıkarmaya nasıl yardım ettiğiydi. Vladimir İlyiç klasik bir liseye gitti ve Latinceyle Grekçe öğrenmek için gereksiz yere çok zaman harcamak zorunda kaldı. Ancak bu onun dil bilimlerine ilgisini uyandırdı. Saatlerce olası her tür sözlüğün başında oturabilirdi, örneğin yeni basımı için son zamanlarda özellikle üstüne düştüğü Dal’ın sözlüğü başında, İlyiç’in dili zengindi, çok sayıda halkçı deyimleri ve sözleri kullanırdı. Çok sık olarak, söz konusu olanın bir Lenin alıntısı olduğunu fark etmeyen düzeltmenlerin şu veya bu deyim, şu veya bu sözü, kenarda soru ve ünlemle işaretledikleri veya ama kolayca kendi kalıplarıyla düzelttikleri görülmüştür. Buna karşın birçok yapıtının, özellikle ajitatif olanlarının dili, yığınların diline yakındır ve onu çok iyi bilir.
Vladimir İlyiç dili üzerinde çok çalıştı. Hiçbir şeyi, işçiler için yazmayı öğrenmekten çok arzu etmezdim diye yazıyordu Vladimir İlyiç sürgünden Akselrod’a. Sürgünden bir mektupta Vladimir İlyiç’in annesine, İlyiç’in nasıl benden yararlandığını anlatmıştım; arada bir, yabancı kökenli ve akademik deyimleri anlamayan, kuşkusuz genel olarak tanınan şeylerle senli benli vs. olmayan “kalın kafalı” okuyucuymuşum gibi davranmak zorunda kalıyordum.
Biçim verme yeteneği bir sanattır. Vladimir İlyiç özellikle, biçim verme yetenekleri olan redaksiyon üyeleri ve çalışanlarına değer verirdi. Burada söz konusu olan sadece üslup ve dil değil, bir sorunun açımlanması ve aydınlatılmasının tüm tarzıdır. Bu yönden Vladimir İlyiç özellikle, hakkında çokça konuştuğu Anatoli Vasilyeviç’i takdir ederdi. Birinin herhangi bir doğru ve ilginç düşünceyi telaffuz etmesi yeterdi, Anatoli Vasilyeviç hemen onu benimser ve onu öylesine parlak bir kılığa sokardı ki, düşüncenin sahibi şaşıp kalır ve böylesine şık ve dâhiyane biçime sokulan düşüncenin gerçekten kendi düşüncesi, gayet sade ve çokça öylesine söylenmiş olan düşüncesi olup olmadığını sorardı. Birçok kez, Vladimir İlyiç’le Anatoli Vasilyeviç arasındaki konuşmalara katılma ve onların birbirlerini nasıl “yüreklendirdiklerini” izleme fırsatı buldum.
İlyiç’in redaktör arkadaşları ve en yakın çalışma arkadaşlarıyla nasıl işbirliği yaptığını anlatmalıyım. Diyelim ki, herhangi yeni bir konu aydınlatılacak. Hiç kimse kendiliğinden bu konuda yazmaya hazır olduğunu açıklamıyor. Böyle bir durumda İlyiç, görüşüne göre söz konusu konuyu işlemek için en iyi yeteneğe sahip olan kimseyle konuşmaya ve onu işlemeye başlardı. İlgili kişiye hemen konu üstüne yazma önerisiyle gelmezdi, onunla konunun çerçevesi içinde değinilecek sorunlar üzerine, bunlara ilgi uyandırmak, onu belli bir biçimde teşvik etmek amacıyla konuşmaya başlar ve diğerinin bununla ilgili ne söylediğini dinlerdi. Bazen olay bu noktanın ötesine gitmezdi, o zaman İlyiç başka birini seçer, onunla konuşmaya başlar ve onun “oltaya takıldığını” görünce, sorunu kapsamlı açıklamaya başlar ve yanıtlar veya itirazlarla, ilgili kişinin konuyu nasıl işleyeceğiyle ilgili kafasında bir tablo çizer, sonra da ona görüşlerini tek tek anlatır ve bakış açısını derinlemesine geliştirirdi. Ancak ondan sonra önerirdi: “Bu konu üstüne bir yazı yazınız, eminim iyi başaracaksınız.” Söz konusu kişi, İlyiç’in tarzından etkilenerek işe koyulur ve çoğu kez onun görüşlerini ortaya koyardı. “Vperyod” ve “Proletari”de imzasız bir dizi yazı vardı. Şimdi bu yazıları kimin yazdığı tartışılıyor: İlyiç mi, başka biri mi. Birileri: “Tabii Vladimir İlyiç, bu onun ifade tarzı!” diyor. Diğerleri: “Fakat hayır, bunu gayet açık şu ve şu yazdı!” diyorlar. Böyle tartışılıyor. Doğal olarak bugün için şu veya bu. yazıyı kimin yazdığını anımsamak zor: bunu sadece eski redaktörler unutmakla kalmadılar, ilgili makalelerin yazarları da çoğu kez bunların kendi kalemlerinden çıkıp çıkmadığını artık bilmiyorlar. Fakat burada gayet açık şekilde ortaya çıkan şey, yazıyı yazan kim olursa olsun, bunların eğer Vladimir İlyiç’in kendisi tarafından değilse de, yine de konunun seçimi ve işlenmesine onun katılımıyla yazılmış olduğunun görülmesi olgusudur. Vladimir İlyiç, yazarları hem redaksiyon içinde hem de dışında etkiliyordu. Burada onun tüm devrimci çalışmasının, toplantılardaki geniş açıklamalarının etkisi, makalelerinin etkisi vs. kendini gösteriyordu.
Vladimir İlyiç’in yazarlara karşı tutumu karakteristikti. Söz konusu olan belirli siyasal profili olan kişiler, siyasette deneyimli olan insanlarsa, onlara karşı belli taleplerde bulunuyordu. “Vperyod”cuların “Pravda”da çalışmaya hazır olduklarını açıklamaları nedeniyle Gorki’ye yazdığı bir mektup karakteristiktir:
“Vperyod’cuların dönmesine sevinmenize katılmaya tüm kalbimle hazırım, eğer… evet, eğer yazdığınız gibi, Machçılık, tanrı yapıcılık ve tüm bu hikâyelerin karaya oturduğu varsayımınız doğruysa. Eğer bu doğruysa, eğer ‘Vperyod’cular bunu kavramışlarsa veya şimdi kavrıyorlarsa, onların geri dönüşlerine sevinmenizi yürekten paylaşıyorum. Fakat vurguluyorum: ‘eğer’, çünkü bu şimdilik olgulardan çok istekler alanında bulunuyor.” Ve devamla:
“Eğer bunu kavramışlarsa, kendilerine binlerce selam ve (şiddetli savaşımın kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği) kişisel her şeyin üstüne anında bir çizgi çekilecek. Fakat bunu kavramamışlarsa, o zaman kusuruma bakmayın: burada hiçbir dostluk işe yaramaz, savaş sonuna dek sürdürülecek. Marksizm’i karalama veya İşçi Partisinin siyasetine karışıklık taşıma girişimlerine karşı ölüm kalım savaşı vereceğiz.”
Deneyimli politikacılardan kategorik olarak bir şey isterdi -ilkesel tutarlılık. Genç, yeni başlayan yazarlarla olay daha değişikti- onlara daha dikkatli, daha özenli davranılır, onlara hatanın nasıl düzeltilmesi gerektiğiyle ilgili bir dizi yönerge ulaştırılır. Vladimir İlyiç, genç, yeni başlayan yazarın deneyimsizlikten veya duygularına yenilmekten ilkesel hatalar bile yaptığını, ama öğrenmeye yetenekli olduğunu gördüğünde ona yardım etmek için hiçbir zaman israfından kaçınmazdı. Böyle bir yazarın makalesini bir kez değil, iki veya üç kez, adamakıllı biçim alıncaya dek düzeltmeye hazırdı. Bir yazının düzeltilmesinde Vladimir İlyiç yazarın kişiliğini yok etmemeye çaba gösterirdi. Vladimir İlyiç’in yazara, makalede hangi düzeltmelerin yapılması gerektiğini -ama her zaman çok dikkatli, sık sık imalarla- açıkladığı sık sık gündeme gelirdi.
Bu bakımdan Vladimir İlyiç’in Boris Knipoviç’e bir mektubu ilginçtir. Knipoviç o zamanlar çok genç bir delikanlıydı, ama çok fazla ve hararetle çalışıyordu. “Rus Köylülüğündeki Farklılaşma Sorunu Üzerine” bir kitap yazmıştı. İçinde P. Maslov’a (tarım sorunu üstüne çok yazan bir Menşevik; Maslov’la Vladimir İlyiç çok tartışma yapmıştı) talihsiz atıflar vardı ve birçok doğru olmayan yöntemsel etmenler bulunuyordu. Vladimir İlyiç, Boris’e uzun bir mektup yazdı, bu kayboldu; sonra Vladimir İlyiç bu mektubu bir kez daha yazdı. Mektup şu sözlerle başlıyordu: “Sevgili meslektaş!” Sonra övgü sözcükleri geliyordu: “Kitabınızı büyük zevkle okudum ve büyük, ciddi bir çalışma yapmanızdan dolayı çok sevindim. Böyle çalışmalar yardımıyla, Marksist görüşlerinizi incelemek, derinleştirmek ve sağlamlaştırmayı kesinkes bütünüyle başaracaksınız.” Bu oldukça dikkatli söylenmiştir, ama ne yararı var: Marksizm esaslı incelenmeli. Ve devamla şunu yazıyordu: “Arada bir sayı dizileri arkasında tipler ihmal edilmiyor mu, ekonominin sosyo-ekonomik tipleri (büyük mülk sahibi köylü, köy burjuvazisi; orta mülk sahibi; yarı proleter; proleter)?” Söylenmek istenen, soru biçiminde getiriliyordu. Ve yazar ithamın ne kadar ciddi olduğunu elbette kavrayacağından, Vladimir İlyiç hemen hatanın kaynaklarını ortaya çıkarmaya koyuluyordu: “Bu tehlike istatistik malzemenin özelliği nedeniyle çok büyüktür. ‘Sayı dizileri’ baştan çıkarıcıdır. Yazara bu tehlikeyi göz önünde bulundurmayı salık veririm: ‘Kürsü büyüklerimiz’ bu şekilde, verilerin canlı, Marksist içeriğini kuşkusuz boğuyor.” (Boris üniversitede Tugan Baranovski tarafından yönetilen seminerde çalışmıştı. -N. K.) “Bunlar sınıf savaşımını sonsuz sayı dizileri içinde boğuyor. Yazarda durum bu değil, ama giriştiği büyük işte, bu tehlike, kürsü büyüklerinin, liberallerin ve popülistlerin bu ‘çizgisi’ özellikle göz önüne alınmalıdır. Göz önüne alınmalı ve elbette tasfiye edilmelidir.” Ve sonra Maslov üzerine: “Sonunda Maslov adeta Deus ex machina” (beklenmedik. -N.K.) ” biçimde ortaya çıktı. Cur? Quomodo? Quibus auxiliis? (Neden? Ne şekilde? Hangi yardımcı araçlarla?) Teorisi, Marksizm’den çok uzak. Popülistler onu haklı olarak bir ‘eleştirmen’ (= oportünist) olarak adlandırıyorlardı.” Ve yine soru biçiminde ve yazarı mazur gösterecek bir yol: “Sakın yazar tesadüfen ona güvenmiş olmasın?” Ve sonuç: “İlginç ve ciddiye alınması gereken kitabı okurken görüşlerim bunlardır. Elinizi sıkar ve çalışmanızda başarılar dilerim.”
İlyiç genç yazarları böyle eğitiyordu. İlyiç’in bu dev redaktör çalışması, çok ender durumlarda herhangi bir yerde kâğıda dökülen, sözlü çalışmaydı. Buna karşın çok büyüktü. İlyiç “yazarların sözlü eğitilmeleri” için çok çaba harcıyordu. Kazanmak istediği yazarın makalesini kesinkes yayınlamaya uğraşırdı.
Vladimir İlyiç aynı pedagojik yöntemleri bana karşı da uyguladı. Sürgünde ilk broşürüm “İşçi Kadın”ı yazdığımda Vladimir İlyiç bana olası her öğüdü verdi. Vladimir İlyiç yurtdışına benden önce gitti. Ve “İşçi Kadın”ın elyazmasını beraberinde götürdü. Sonra görünmez mürekkeple Münih’ten yazdığı bir mektupta, “Iskra” redaksiyonunun broşürü illegal yayınlamayı kararlaştırdığını bildirdi ve bana Vera İvanovna Zasuliç’in yargısını aktardı. Broşür Vera İvanovna’nın çok hoşuna gitmişti, bazı yerler onun görüşüne göre değişik yazılmalıydı, ancak diyordu, broşür “yumruk gibi” yazılmış. Bana öğütler veren Vladimir İlyiç benimle aynı diğer yeni başlayan yazarlarla olduğu gibi konuşuyordu: “Sen de bunun şöyle daha iyi söylenebileceğini düşünmüyor musun?” Vladimir İlyiç benim belli bir sorun üzerine yazdığımı öğrenirse çoğunlukla benim için herhangi bir ilginç malzeme bulurdu – yabancı bir gazeteden parçalar, istatistik bir tablo vs. Ayrıca önceleri, 1917’den önce çok az yazıyordum. Örneğin “Pravda” için yazmaya bir türlü karar veremedim, ona bir tek makale bile göndermedim.
Fakat Vladimir İlyiç işçilerin yazar olarak kazanılmasına özel önem verirdi. Yurtdışına yolculuğundan önce Babuşkin’le (Petersburg’daki Nevskaya Sastava arkasında oturan bir metal işçisi), onun “Iskra”ya yazışmalar göndermesi ve işçileri muhabir ve yazar olarak kazanması için anlaştı. Ufa’da sürgünde yaşayan ben de işçilere “Iskra”ya yazmaları için propaganda yaptım. Aynı şeyleri “Iskra”nın güvenilir kişileri de yaptılar. O zamanlar bir tekstil fabrikasında boyama işçisi olarak çalışan ve (Kasım 1900’de) Londra’da yaşayan, ama Rusya’ya gitmek niyetinde olan yoldaş Nogin’e, Vladimir İlyiç mektupla “Iskra” ile en sıkı ilişkiyi sağlama ve “Iskra”ya haberler yollayan, onun için raporlar yazacak vs. çevreler (bugünkü dilde: tugaylar) örgütleme gerekliliğini açıklıyordu. “Sizinle işbirliğimizden çok şey bekliyoruz” diye yazıyordu İlyiç, Nogin’e, “özellikle değişik yerlerdeki işçilerle doğrudan bağlantı için. Böyle bir çalışma sizce uygun mu? Yolculuğa karşı bir durumunuz var mı? – olası sürekli yolculuk gerekli olabilir.”
Vladimir İlyiç’in her işçi haberine ne denli sevindiğini anımsıyorum. Sevinci, redaksiyonun tüm Münih bölümünce, yani Martov ve Vera Zasuliç tarafından paylaşılırdı. İşçi haberleri okunur ve yeniden okunurdu. Genellikle, o zamanlar işçilerin ileri katmanlarının konuşmaya özen gösterdikleri orijinal dilde yazılmışlardı. Bu dilde bir yığın yeni sözcükler ve deyimler vardı ve bunlar sıklıkla tuhaf, genellikle yanlış nüanslarda veya yanlış sözcük bağlantılarıyla kullanılıyordu. Bu işçi haberlerini redaksiyondan geçirmek gerekiyordu. Bunu yaparken Vladimir İlyiç çok özenle davranıyordu. Haberlerin ruhunu, üslubunu, orijinalliğini korumak için çok özen gösteriyordu, böylece renklerini yitirmeyecekler, çok aydın işi etkisi bırakmayacaklar, çehrelerini koruyacaklardı. Bu iş önemli ölçüde bana düştü, çünkü işçilerin kompozisyonlarını düzeltmede önceden belli deneyimlere sahiptim, bunu beş yıl boyunca çalıştığım Petersburg’daki Nevskaya Sastova arkasındaki pazar akşamı okulunda edinmiştim.
İlerici işçilerin o zamanki dilini birçok yerel yönetici uygunsuz bulurdu. Onlar bize orijinal değil, önceden “işlenmiş” yazıları gönderirlerdi; ama bu çalışmanın sonucu sık sık, haberlerin en önemli şeyini yitirmesi, onun işçi karakterinin yok olması olurdu. Vladimir İlyiç buna her zaman kızar ve işçilerle doğrudan ilişki talep ederdi. Ama yerel yöneticiler orijinali pek isteyerek vermezler ve buna gerekçe olarak yakalanma korkusunu gösterirlerdi.
Vladimir İlyiç’in işçilerle doğrudan bağlantıya ne denli önem verdiği, onun Ivan İvanoviç Radçenko’ya 16 Temmuz 1902 tarihli mektubundan görülür.
“Sevgili dost!” diye yazıyordu. “… İşçilerle konuşmalarınız üstüne haberiniz beni olağanüstü sevindirdi. Gerçekten güçlü bir itilim veren mektuplar almamız, son derece ender oluyor. Bunu kesinlikle işçilerinize iletiniz ve aynı şekilde kendilerinin de bize sadece basın için değil, öylesine, görüş alışverişi için de yazmaları ricamızı iletiniz, böylece birbirimizle ilişkimiz ve birbirimize karşı anlayışımız yitip gitmesin. Beni kişisel olarak özellikle ilgilendiren, işçilerin ‘Ne Yapmalı?’yı nasıl karşıladıklarıdır, çünkü işçilerden görüş henüz almadım.
İşçi çevrenizi ve Manya’yı da” (İşçi komitesi; o zamanlar Petersburg’da iki Parti komitesi vardı: Mektuplarda Manya dediğimiz işçi komitesi ve öbürü, Vanya dediğimiz aydın komitesiydi. -N. K.) “doğrudan bizimle ilişkiye sokunuz. Bu çok önemli ve onların ‘Iskra’ya yaklaşmalarına ve altınızda aldıkları yerin sağlamlaşmasına yardımcı olacak. Ve devamla Manya yöneticileri arasında gerçekten yetenekli insanlar olmalı, onlardan biri bize gelseydi iyi olurdu. Onları bu düşünceye getiriniz ve bu konuda ne düşündüklerini konuşunuz.”
Fakat Vladimir İlyiç yalnızca işçilerin haberleriyle ilgilenmiyordu, işçilerin “Iskra” için makaleler yazmasını da istiyordu. Vladimir İlyiç’in isteğiyle Babuşkin’e yazdım (onu iyi tanıyorduk; Babuşkin benim yanımda pazar akşamı okulundaki bir grupta eğitim gördü ve aynı zamanda Vladimir İlyiç’in yönettiği çevreye gitti): “Sizden bir ricamız var. Kütüphaneden ‘Ruskoye Bogatstvo’yu geçen yılın Aralığından başlayarak alınız. Orada Dadonov diye biri İvanovo-Voznesensk üzerine, içinde işçileri her türlü dayanışmadan yoksunmuş, hiçbir talepleri yokmuş ve hiçbir girişimleri yokmuş gibi göstermeye çalışan rezil bir yazı yazdı. Şesternin aynı yerde Dadonov’u çürüttü. Bunun üzerine Dadonov daha rezil bir makale yazdı ve ‘Ruskoye Bogatstvo’ sorun üzerine tartışmayı kapattığını açıkladı. Bu makaleleri okuyunuz (eğer gerekliyse, ‘Ruskoye Bogatstvo’nun gereken sayılarını bizim hesabımıza alınız) ve bunun üzerine bir makale veya not yazınız” (mektubumda ben “not” yazmıştım, ama Vladimir İlyiç gözden geçirirken bundan “makale ya da not” yaptı. -N. K.), “ve mümkün olduğunca fazla olgu toparlamaya çalışınız. ‘Iskra'” (Vladimir İlyiç ekledi: “ya da ‘Zarya’da”, çünkü bu bilimsel-siyasal dergide bir işçinin makalesinin çıkmasını arzu ediyordu. —N. K.) “ya da ‘Zarya’da bu saçmalığı, İvanovo-Voznesensk’in yaşamını gayet iyi bilen bir işçi” (İlyiç “işçi” sözcüğünün altını üç kez çizmişti. -N. K.) “tarafından çürüttürmek” çok önemliydi. Babuşkin bu çürütmeyi yazdı, bu tam bir broşür kapsamında oldu, sonra “Iskra”nın Ekim 1901 sayısına ek olarak “İvanovo-Voznesensk İşçilerinin Savunusuna” başlığıyla “İşçiler için bir işçi” imzasıyla yayımlandı.
Vladimir İlyiç işçileri muhabir ve yazar olarak böyle teşvik ediyordu. O dönemde bu çapraşık bir mektup alışverişini, gizli ilişkilerin hazırlanmasını gerektiriyordu, muhabir ve yazar olarak işçi o zaman çok azdı.
Hareket büyüdüğü ölçüde sayıları, İlyiç’i son derece sevindirecek biçimde arttı. Bugün işçi muhabirler çoktan güçlü, kudretli bir ordu haline geldi.
LENİN VE “PRAVDA”
Mayıs 1912’de “Pravda” yayımlanmaya başladığında ve belirli bir devrimci yükseliş duyumsanmaya başladığında, merkez organın tüm yazı kurulu Temmuz başında Paris’ten Krakov’a, Rus sınırı yakınına taşındı, orada sürekli olarak Rusya’dan yoldaşlarla buluşabiliyor ve hareketin önderliğine daha kapsamlı olarak doğrudan katılabiliyor, düzenli olarak “Pravda” ve “Zvezda” için yazabiliyordu. İlk zamanda “Pravda”yla bağlantı doğru dürüst sağlanamadı.
“Pravda” doğru çizgiyi hemen tutturamadı. Bir işçi gazetesiydi. İşçi yığınlarıyla sıkı bağı olan yasal bir günlük gazete için konular nasıl seçilebilirdi ve bunlar nasıl işlenmeliydi? Yığınlar artık 1905’tekinin aynı değildi, ama onlarla tüm karmaşık, sırf Partisel sorunlar tartışabilir miydi? Yığınlar onu anlayabilir miydi? Sadece Parti yöneticileri ve sınıf bilinçli işçilerin üst katmanı için düşünülmüş “Zvezda”da Parti sorunlarını işlemek daha iyi olmaz mıydı? Sorun havada kaldı, redaksiyon bunu henüz çözmemişti, ancak zaman sıkıştırıyordu. Yukarıda İlyiç’in bir işçi gazetesinde işlenmesi gereken konuların karakteri üzerine görüşlerini ortaya koymuştum. O, işçi yığınlarıyla onları ilgilendiren tüm Parti sorunlarını tartışmak gerektiği görüşündeydi.
Vladimir İlyiç, Tasfiyecilere karşı, yaklaşan seçim kampanyası karşısında özellikle gerekli olan savaşımı “Pravda”nın yürütmemesine çok sinirlendi.
“Deneyimden biliyorsunuz ki” diye yazıyordu İlyiç “Pravda” redaksiyonuna, “ben de sansürlü düzelmelerinize karşı korkunç sabır gösteriyorum. Fakat ilkesel bir sorun açık bir yanıt gerektirir. Redaksiyonun, gazetenin seçimlere ayrılmış sütunlarını Tasfiyecilere karşı yöneltmek ve onları adlı adınca adlandırmak niyetinde mi olduğu, yoksa onlara karşı bu niyette olmadığı mı konusunda bir çalışanını karanlıkta bırakamaz. Bir orta yol yoktur ve olamaz.
Eğer makale” (Vladimir İlyiç’in “Pravda”ya gönderdiği “Seçim Kampanyası Ve Seçim Platformu Özerine”. -N. K.) “‘her halükârda yayımlanmak zorundaysa’ (redaksiyon sekreterinin yazdığı gibi), o zaman Vitimki’nin” (“Pravda”nın bir redaktörü. -N. K.) “hiddetli dil zararlıdır”ını nasıl anlamalı? Kötü, uğursuz ve yanlış olan bir şeye karşı (ve redaksiyon bununla ‘ilkesel’ olarak hemfikir!) kızgın bir dil günlük bir gazete için ne zamandan beri zararlı oluyor?”
“Seçim Kampanyası Ve Seçim Platformu Üzerine” makalesi yine de basılmadı. Ama bir sonraki makalenin gönderilmesinde -“Yarım Yıllık Çalışmanın Sonuçları”- İlyiç bir ültimatom verdi: ya tam basın, ya da geri gönderin. Fakat bu görüş ayrılıkları, onun “Pravda”nın kurulmasındaki muazzam önemi görmesini engellemedi. “Yarım Yıllık Çalışmanın Sonuçlan” makalesine şu sözlerle başlıyordu: “Bir işçi gazetesinin yayınlanmasıyla Petersburglu işçiler büyük, evet, abartmadan denebilir ki, tarihsel bir iş başardılar.” Tüm makale, İlyiç’in “Pravda”yı ne denli dikkatle izlediğini, işçilerin ona karşı tutumunu nasıl gözlemlediğini, işçi yığınlarının “Pravda”yı etkin desteklemelerine ne denli sevindiğini son derece açık gösteriyordu. Makale “Pravda”nın 78, 79, 80 ve 81’inci sayılarında yayımlandı.
Sorun, Lenin’in doğru gördüğü şekilde çözüldü ve İlyiç’in redaksiyona bir sonraki mektubu (8 Eylül tarihli) artık daha yumuşaktı.
“Bu fırsatla” diye yazıyordu başka şeylerin yanında, ” bugün aldığım ‘Pravda’daki (No: 98) olağanüstü başarılı makalesi nedeniyle yoldaş Vitimski’yi kutlarım (Umanın, bu mektubu ona vermek size zahmet vermez). Konu oldukça isabetli seçilmiş ve kısa, ama açık biçimde, kusursuz işlenmiş. ‘Pravda’da zaman zaman Şçedrin ve ‘eski’ popülist demokrasinin diğer yazarlarını anmak, onlardan alıntı yapmak, onları açıklamak iyi olurdu. ‘Pravda’nın okuyucuları için -25.000 insan için- bu, uygun ve ilginç olurdu ve ayrıca proleter demokrasinin bugünkü sorunları başka bir açıdan, başka bir yönden gösterilirdi.”
Vladimir İlyiç’in “Pravda”daki her makalesi örgütlenmeye, eyleme doğrudan veya dolaylı bir çağrıydı. “Yarım Yıllık Çalışmanın Sonuçlan” makalesi, yığınların “Pravda” etrafında (her ücretli günde “Pravda” için 1 köpek) örgütlenme çağrısıdır. “Pravda”nın 96. sayısındaki “Liberal İşçi Politikasının Kötü Bir Savunması”, ücretlerin yükseltilmesi için grev yoluyla savaşmaya dolaylı bir çağrıydı. 99. sayıdaki “Tasfiyeciler Ve ‘Birlik'” makalesi yine “Pravda” etrafında birleşme çağrısı içeriyordu. 105. sayıda yayınlanan bir sonraki makale “İsviçre’de” oportünizme karşı savaşıma doğrudan bir çağrı içeriyordu, ondan sonraki “N. S. Polyanski’den Mektup Üzerine”de (No: 118) köylülere, “Pravda” için toprak üzerine yazmaları ve ücretli işçilerle, iktisaden çökertilmiş köylülerin ittifakının yolunda yürümeleri çağrısıyla başvuruyordu. Sonraki makale “Amerikalı İşçilerin Başarıları” (No: 120) Partiye katılma, “Pravda” etrafında birleşme için dolaylı bir çağrı içeriyordu. “Bir Kumar” makalesi (No: 134) başka ülkelerin topraklarının ilhakına karşı yöneliyordu ve “Bay Milyukov’un ‘Pozisyonu'” (No: 136) makalesi işçilere özdevinim için, ayrıcalıklarla savaşmak için, toplumsal yaşamda eskinin güçleriyle işbirliğinin ortadan kaldırılması için vs. vb. bir çağrı içeriyordu. İlyiç’in “Pravda”daki yazıları büyük örgütsel öneme sahipti ve yığınları duygusal olarak sürükleyici bir şekilde etkiliyordu. “Pravda”ya 24 Ekim’de yazılan bir mektupta, Vladimir İlyiç, Petersburglu vekillere seçmen emrinin “Pravda”da zamanında yayınlanmamasına kızgınlığını dile getirir, onun hemen basılmasını ister ve şunları yazar:
“İşçileri ilgilendiren şeyleri böylesine küçümsercesine ele alırsa bir işçi gazetesi nasıl varlığını sürdürebilir?” Ve devamla: “Bir gazete belli malzemeyi kendi aramalı, onu bizzat zamanında bulmalı ve doğru zamanda yayınlamalı. Bir gazete gereksinim duyduğu ilişkileri aramalı ve bulmalı. Ve ‘Pravda’ yandaşlarından kaynaklanan, Petersburglu vekillere seçmen görevleri diye bir şey var, fakat ‘Pravda’da bununla ilgili hiçbir şey yok…”
… Ve yine “Pravda”yla her türlü anlaşmazlık söz konusuydu. Sadece söz konusu olanın ne olduğunu saptamak bile zordu, ama İlyiç redaksiyonun yurtdışına karşı “olumsuz, düşmanca” bir tavır aldığı kanısındaydı. İlyiç redaksiyonun yeniden biçimlendirilmesi gerektiği görüşündeydi, büyük Parti deneyimi olan bir redaktör, yalnızca o işle ilgileneceği alana yerleştirilmeliydi, çünkü aksi durumda redaksiyonda kimin, neden sorumlu olduğu tümüyle belirsizdi. Bir tür sorumsuzluk oluşmuştu. İşleri karman-çorman eden Malinovski’nin, o zamanlar hiçbir kimsenin provokatör rolünü bilmediği Malinovski’nin orada oynamaya başladığı rol göz önüne getirilirse, bu tümüyle kavranabilirdi. Ocak 1913 başında Krakov’da, Ilyiç “Pravda”nın yönetiminin reorganizasyonu için kapsamlı anlaşmalar yaptığı bir danışma toplantısı düzenlendi. Fiili redaktörlüğe, Krakov’a yeni varmış olan Y. M. Sverdlov getirilmek isteniyordu. İlyiç “Pravda” nedeniyle tedirgindi, çünkü ona çok büyük önem veriyordu.
İlyiç’in 9 Şubat 1913’te Yakov Mihailoviç Sverdlov’a yazdığı gibi, “… durumun can alıcı noktası tam da ‘Den’de ve onun durumunda yatıyor.” (“Den”, “Pravda’nın gizli adıydı. -N. K.) “Eğer burada bir reforma ve doğru bir örgüte yaramazsak, hem maddi, hem de siyasi iflasa doğru gideriz. ‘Den’, hareketi birleştirmek ve ileriye götürmek için gerekli olan örgütsel araçtır. Yalnızca bu araç sayesinde şimdi, sizin öne çıkardığınız şeyler için gerekli insan ve araç akışı oluşabilir. Petersburg’daki olaylar her şeyden önce ‘Den’ kötü olduğu için ve biz ‘Den’den yararlanmayı bilmediğimiz veya oradaki ‘redaktörler’ kurulu bunu önlediği için kötü gözüküyor.” Ve devamla: “Bunu sürekli yineliyorum: Tüm durumun can alıcı noktası ‘Den’dir. Burada zafer kazanılabilir ve sonra (ancak sonra) yerel çalışma yoluna konabilir. Aksi durumda her şey çöker.”
Bu mektuptan, İlyiç’in “Pravda”ya hangi olağanüstü önemi verdiği görülür. Sverdlov kendini tümüyle “Pravda”yı redaksiyondan geçirmeye verdi… Fakat eski takvimle 10 Şubatta Y. M. Sverdlov, Duma Vekili yoldaş Petrovski’nin evinde tutuklandı ve böylece tüm reorganizasyon planı zorlaştı. Ama devrimci hareketin yükselen dalgası “Pravda”yı su üstünde tuttu, onun güçlü sesi uzaklarda yankılandı. Temmuzda “Pravda” yasaklandı ve onun yerine “Raboçaya Pravda” yayınlandı. O da nöbeti “Severnaya Pravda”ya devretti, sonra “Pravda Truda” çıkmaya başladı, onun ardından “Sa Pravda”, ondan sonra “Pro-letarskaya Pravda”, “Put Pravdi”, “Trudovaya Pravda”, sonra 1914’te savaş ilanından hemen önce “Pravda” kesinkes çökertildi. “Pravda” tam bir provokatörler çemberiyle sarılmıştı. Yakınında Moskova Vekili Malinovski bulunuyordu – istisnasız her işle ilgili bilgisi olan bir provokatör. Bir başka provokatör sekreter oldu -Çernoma-sov. “Raboçaya Pravda”nın yayıncısı da provokatördü- Şurkanov. Fakat bu çembere karşın “Pravda” kendi işini gördü ve işçi yığınlarını örgütledi, düşüncelerini uyandırdı, enerjilerini alevlendirdi, İlyiç’in daha o zamanlar, Nisan 1913’te “Pravda”ya bir mektubunda sosyalist yarışmadan söz ettiğini antrparantez söylemek gerekir.
“Pravda’ için savaşım doğrudan işletmelerde yürütülmeli”, diye yazıyordu, “daha fazla abone alması, her işletmenin ‘Luç’un (Menşevik bir gazete. – N. K.) elinden kurtarılması için savaşılması, fabrikaların daha büyük sayıda ‘Pravda’ abonesi için birbirleriyle yarışmaları” (a.b.ç. -N. K.) “talep edilmeli. Parti ilkesinin yengisi ‘Pravda’nın yengisidir ve de tersi. ‘Pravda’nın sayısını 30.000’den 50.000–60.000 nüshaya ve abone sayısını 5.000’den 20.000’e yükseltme hedefiyle bir kampanya başlatılmalı ve sapmadan bu yönde gidilmelidir. O zaman ‘Pravda’yı genişleteceğiz ve düzelteceğiz.”
Vladimir llyiç’in, “Pravda”nın desteklenmesine işçilerin etkin katılımına ne denli ilgi gösterdiğini anımsıyorum. Bir defasında “Pravda” redaksiyonundan tüm abonelerin bir listesini istemişti ve ben birçok akşamı, en çok abonenin hangi işletmede, hangi kentte ve işçi mahallesinde bulunduğunu saptamak için abonelerin sosyal coğrafyalarını çıkarmakla geçirdim, ilginç bir tablo oluştu, ben malzemeyi Vladimir İlyiç’in yönergesiyle işledim ve “Pravda”ya gönderdim, ama makale olasılıkla Çernomasov tarafından çöpe atıldı ve baskıya ulaşmadı.
5 Mayıs 1914,. “Pravda”nın ikinci yıldönümü oldu, bu Basın Günü oldu. “Pravda” dışında bu yıldönümünü 17 başka basın organı da kutladı, iki yıl içinde yapılan çalışmanın bilançosu çıkarıldı. “Pravda”nın savaşımcı etkinlikleri işçi yığınlarını gazete çevresinde birleştirmişti. Varlığının ikinci yılı boyunca 11.114 işçi haberi almıştı; yıldönümüne dek “Pravda”nın demirbaş fonuna 21.584 ruble havale edilmişti, bunun 18.584 rublesi tamamıyla işçiler tarafından toplanmıştı. (“Pravda”nın demirbaş fonu, illegal Bolşevik basını desteklemek için 1914’te yaratıldı; esas olarak sınıf bilinçli işçilerin ödentilerinden oluşuyordu.)
“Pravda”nın iki yıllık varlığı, İlyiç’in öylesine ısrarla üzerinde direttiği yolun ne denli doğru olduğunu gösterdi, “Pravda”nın hangi itibara ulaştığını gösterdi.
Fakat sonra savaş geldi. “Pravda”nın tesisi parçalandı, çalışanları tutuklandı. Çalışmalarına tekrar ancak Şubat Devrimi’nden sonra başlayabildi.
“Pravda”nın onuncu kuruluş yıldönümüyle ilgili Vladimir İlyiç şunları yazdı: “Rusya’da yayınlanan Bolşevik günlük bir gazetenin onuncu yıldönümü… O zamandan bu yana ancak on yıl geçti! Fakat savaşımın ve hareketin içeriği açısından bu zaman yüz yıla denktir.”
“Legal Bolşevik günlük gazete ‘Pravda’nın onuncu yıldönümü bize somut olarak büyük dünya devriminin muazzam ivmesindeki bir dönüm noktasını gösteriyor. 1906/1907 yıllarında Çarlık, öyle gözüküyordu ki, devrimi bozguna uğratmıştı. Bolşevik Parti birkaç yıl sonra -başka bir biçimde, başka bir yolla- düşmanın kalesi içine dalmayı başardı ve günlük, ‘legal’ çalışmayla, yok olası Çarlık ve çiftlik sahipleri mutlakıyetini içeriden dinamitlemeye başladı. Birkaç yıl daha geçti ve Bolşevizm tarafından örgütlenen proleter devrim zafer kazandı.
Eski ‘Iskra’ 1900 yılında kurulduğunda, buna bir düzineden az devrimci katılmıştı. Bolşevizm ortaya çıktığında, buna,1903’te Brüksel ve Londra’daki illegal Parti Kongresi’nde yaklaşık kırk devrimci katılmıştı.
1912/1913 yıllarında, legal Bolşevik ‘Pravda’ ortaya çıktığında, arkasında, köpek köpek topladıkları ödentileriyle hem Çarlık terörünün, hem de sosyalizmin küçük-burjuva hainlerinin, Menşeviklerin rekabetinin üstesinden gelen on binlerce ve yüz binlerce işçi vardı.
Kasım 1917’deki Kurucu Meclis seçimlerinde 36 milyondan 9 milyon Bolşevikler için oy verdi. Gerçekte ise, oylamada değil, savaşımda, Ekim sonu ve Kasım 1917’de proletaryanın ve siyasi bilinçli köylülüğün çoğunluğu -II. Tüm-Rusya Sovyet Kongresi delegelerinin çoğunluğu şahsında, emekçi halkın en aktif ve en bilinçli kesiminin, yani o zamanki on iki milyonluk ordunun çoğunluğu şahsında- Bolşevik yandaşıydı.
Bu sayılar, son yirmi yılın uluslararası devrimci hareketinin ‘ivmesini’ biraz olsun gösteriyor. Bu, sadece yüz elli milyonluk bir halkın tarihinden kaba kesitler gösteren çok küçük, gayet eksik bir resimdir.”
Lenin’in bu makalenin sonunda yazdığı gibi, “… Uluslararası burjuvazi şimdilik hâlâ sınıf karşıtıyla kıyaslanamayacak güçte bulunuyor. Doğumu zorlaştırmak, Rusya’da proleter iktidarın doğuşunun acılarını ve tehlikelerini on kez artırmak için elinden geleni yapan bu burjuvazi hâlâ milyonlarca ve on milyonlarca insanı beyaz ve emperyalist savaşlarla vs. acıya ve ölüme mahkûm etme durumunu sürdürmektedir. Bunu unutmamalıyız. Taktiğimizi bugünkü durumun bu özelliklerine ustaca uyarlamalıyız. Acı çektirmeyi burjuvazi şimdilik daha engel tanımadan yapabilir. Fakat kaçınılmaz ve -dünya tarihi açısından bakılırsa- hiç de uzak olmayan, devrimci proletaryanın kesin zaferini durduramaz.”
Bu yıl, 5 Mayıs (eski takvimle 22 Nisan) 1932’de “Pravda”nın yirmi yıllık varlığını kutluyoruz. Ona çalışmasında başarı diliyoruz, onun İlyiç’in temel ilkelerini olabildiğince esaslı ve kapsamlı geliştirmesini istiyoruz. Tüm basınımızı, Parti basınını, Lenin’in getirmek istediği düzeye getirmek için yorulmaksızın yardım edeceğiz.
(İlk kez 1932’de broşür olarak yayınlandı.)
Ekim-Kasım 1995