Komünist Enternasyonal’in VII. Dünya Kongresi ve Almanya Komünist Partisi*

WALTER ULBRİCHT

Komintern’in VII. Dünya Kongresi, yeni bir taktik çizgi oluşturdu. Bu yeni çizgi; SSCB’de sosyalizmin zafere ulaşması, Almanya’da Hitler faşizminin iktidara gelmesi, sosyal demokrasinin tutumunda değişiklikler yaşanması, halk kitlelerin Birleşik Cephe’ye dönük yöneliminin güçlenmesi gibi gelişmelerin yolaçtığı değişikliklerin ve nihayetinde son yılların sınıf mücadelelerinde kazanılan tecrübelerin bir sonucudur. VII. Dünya Kongresi, Birleşik Cephe’nin geliştirilmesi için en geniş temelin yaratılmasını ana görev olarak belirleyen bir kongreydi.
Komintern’in kahraman önderi Dimitrov yoldaş, kongrenin kürsüsünden yalnızca komünistleri değil, aynı zamanda kapitalist ülkelerdeki ve dünyanın bütün sömürgelerindeki milyonlarca emekçiyi de faşizme karşı mücadeleye ve Birleşik Cephe’yi yaratmaya çağırdı. Dimitrov yoldaş, Leipzig Mahkemeleri’ndeki tutumuyla barış ve özgürlük aşığı tüm insanların sevgi ve saygısını kazandı ve Alman işçi sınıfını faşizme karşı mücadeleye şevklendirdi. Şimdi de, Komintern’in VII. Dünya Kongresi’nde emekçi Alman halkına faşizmin boyunduruğundan kurtuluşun yolunu gösterdi. Kongre’de alınan kararların yaşama geçirilmesinde, KPD’ye dünya proletaryası karşısında büyük bir sorumluluk düşüyor. Zira şurası açık ki, Hitler rejiminin yıkılışı, uluslararası durumda, zamanında faşizmin Almanya’da zaferi elde etmesiyle yaşananlardan çok daha büyük değişikliklere neden olacaktır.

BARIŞ İÇİN MÜCADELE
Sovyetler Birliği’nin (SB) genişleyen gücü emperyalist savaşa karşı mücadelede yeni olanaklar sunmaktadır. Kapitalizmin bizzat emperyalist savaşlar tehlikesini kendi içinde taşımasına karşın; dünyayı bugüne kadar bir kan deryasından koruyan, barışın ülkesi SB’nin gücü ile halkların anti-faşist ve anti-emperyalist Birleşik Cephe uğruna mücadelesi olmuştur. Ama bununla birlikte, başta Hitler Almanya’sında olmak üzere, açıktan ve korkunç boyutlarda gerçekleşen silahlanma yarışı, askeri çatışmaların yakınlaşmasına işaret ediyor.
KPD, Komintern’in VII. Dünya Kongresi’nden beri, tüm gerçek barış yanlılarını, tüm faşist barbarlık karşıtlarını barış uğruna mücadele bayrağı altında birleştirmek için devasa bir çalışma yürütmektedir. Bu amaçla, sosyal demokratlarla ve sosyal demokrat örgütlerle ortak mücadele birliklerin oluşturulması için yoğun bir çaba sergilemektedir. Almanya’daki sosyal demokrat yığınların faşizmin savaş politikasına karşı olmaları ve SB’nin desteklenmesine sıcak yaklaşmaları bu görevin yerine getirilmesini kolaylaştırmaktadır.
Savaş hazırlıklarının faşist partinin Nürnberg Kongresi’nde bir gövde gösterisi şeklindeki sergilenişi, KPD’nin barış için mücadelede geride kalmışlığının kararlılıkla aşılması zorunluluğuna bir kez daha işaret etmiştir. Bu çerçevede, Birleşik Cephe uğruna verilen mücadelenin pratiği içinde; barışın korunması şiarının, aslında Hitler rejiminin yıkılması için halkın Birleşik Cephesi’nin geliştirilmesi şiarı olduğu kitlelere kanıtlanmak zorundadır.
Faşist “Führer”ler barışa olan sevgilerinden dem vuruyorlar; fakat aynı anda, Memel Bölgesi** ve Litvanya’yı ilhak etme, Avusturya’yı Nazi Almanya’sına bağlama ve sömürgeci fetihlerin hazırlıklarını yapıyorlar. Faşizm, başka halkları yağmalama ve baskı altında tutmada diğer emperyalistlerle “eşit haklara” sahip olmayı talep ediyor, Alman mali sermayesinin haydut emellerini gerçekleştirmede “eşitlik” istiyorlar. Alman Faşizm’i hunhar, barbar despotluğunu Litvanya ve Avusturya’ya, Alsas-Loren  ve sömürge ülkelere kadar genişletmek istiyor.

BAŞ DÜŞMAN FAŞİZMDİR
Komünist Enternasyonal’in VII. Dünya Kongresi, işçi sınıfının tüm örgütlerine ve tüm emekçilere; tüm güçlerin, insanlığın ve uygarlığın baş düşmanı Hitler Faşizmi’ne ve bütün ülkelerdeki faşist saldırganlığa karşı mücadelede yoğunlaştırılması çağrısı ile seslendi. Kongre, teslimiyetçilerin faşizmin zaferinin sözümona kaçınılmaz olduğuna ilişkin teorilerini reddetti ve Fransa Komünist Partisi örneği üzerinden, faşizmin saldırısının Birleşik Halk Cephesi politikasıyla nasıl başarıyla püskürtülebileceğini ortaya koydu.
Dimitrov yoldaş, konuşmasında; faşizmin Almanya’daki zaferini olanaklı kılan nedenlerin başında, özellikle sosyal demokrasinin önderlerinin savunduğu burjuvaziyle uzlaşma taktiğinin işçi sınıfının bölünmesiyle, proletaryanın burjuvazinin kararlı saldırıları karşısında politik ve örgütsel olarak silahsızlandırmasına yol açmasının geldiğini vurguladı. Bunun karşısında,  Almanya Komünist Partisi, henüz, sosyal demokrasisiz ve sosyal demokrasiye karşı yığınları harekete geçirecek ve faşizme karşı kararlı bir mücadeleye çekecek güce sahip değildi.
Dimitrov yoldaş, sadece bu gerçeğin tespitiyle yetinmedi, o, aynı zamanda, Almanya proletaryasının faşizmin zaferini zamanında nasıl engelleyebilirdi sorununa da açıklık getirdi.
Sosyal demokrasinin  gerici politikaları; Kızıl Cephe Savaşçıları Birliği’nin yasaklanması, 1 Mayıs 1929’da 33 işçinin sosyal demokrat polis şefi Zörgiebel’in emriyle katledilmesi, “zırhlı kruvazör” politikası, SA’nın*** barındığı kışlanın Severing’in polisleri tarafından korunması, işçi bölgelerinde faşist provakatörlerin örgütlediği mitinglerin korunması; bütün bunlar, tehdit edici boyutlarda yükselen faşist tehlikenin varlığı koşullarında, sosyal demokrasiye karşı derin bir kin yarattı. Fakat KPD, değişen koşullardan gerekli sonuçları zamanında çıkarmadı, ve tam da mücadelesinin baş hedefine faşizmi oturtması gerektiği bir zamanda, sosyal demokrasiye yüklenmeye devam etti. Bu durum, özellikle Prusya’daki halk oylamasında belirgin bir şekilde ortaya çıktığı gibi, Almanya Komünist Partisi’nin sosyal demokrat işçilerin ana kitlesinden tecrit olmasına yol açtı. Bunun üzerine, Komünist Parti’nin inisiyatifi ve cesaretli tutumunun ifadesi olan olaylar bile; söz gelimi Braunschweig’da politik grevlerin örgütlenmesi veya Berlin’deki ulaşım işçilerinin büyük grevi gibi geniş halk hareketine dönüşen olaylar, aynı şekilde işçi semtlerinin ve sendika binalarının faşist haydutlara karşı yürekli bir şekilde savunulması gibi eylemler bile; komünistlerin, sosyal demokrat örgütlerle birlikte ülke çapında Birleşik Cephe’nin oluşturulmasına yetmemiştir. Buna bir de, Komünist Parti’nin kendi doğal müttefikleri olan yoksul ve orta köylülük ile iflas etmiş kent küçük burjuvazisinden de tecrit olması eklendi.

SOSYAL DEMOKRASİ ÜZERİNE
Komünist Enternasyonal’in VII. Dünya Kongresi, güç dengesindeki değişikliklerin, komünist partilerin sosyal demokrasiyle ilişkisinde de değişikliklere yol açtığını gösterdi.
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin iflası, sosyal demokrasinin faşizm tarafından baskı altında tutulması, sosyal demokrat fonksiyonerlerin de maruz kaldığı tutuklamalar ve işkenceler, sosyal demokrasi bünyesinde derin bir krizin oluşmasına eşlik etmektedirler. Reformist politikanın taşıyıcıları olan işçi aristokrasisi ve işçi bürokasisi, önceden sahip oldukları pozisyonlarını yitirmiş bulunmaktadırlar (faşizmin kampına iltihak edenleri tabii ki hesaba katmıyoruz). Bunlar koltuklarından defedilmektedir ve birçoğu da iş ve işçi bulma dairelerinde kendilerini işsiz olarak kaydetmek zorunda kaldılar. Bunların arasındaki kalifiye işçiler ise, faşist sömürünün ne denli ağır olduğunu bizzat kendi bedenlerinde hissetmek durumunda kaldılar. Bu nedenle, nitelikli işgücü olmalarından ötürü aldıkları nispeten yüksek ücrete rağmen, bu işçilerin çoğunluğu faşizme karşı bir tutum içindedirler.
Her ne kadar, Wels, Stampfer, Geyer ve diğerleri eski rollerine kavuşma hayalleri taşısalar da, Alman Sosyal Demokrasisi, artık burjuvazinin ana sosyal desteği olma rolünü oynamamaktadır. Sosyal demokrasinin bizzat kendi içinde bir ayrışma yaşanmaktadır. Sosyal demokratların çoğunluğu, kuşkusuz faşist rejimin yıkılmasından yanadır. Sosyal demokrasinin sol kanadı, dikkat çekici bir sosyal demokratik platform ortaya koymuştur: Burada, devrim konseyleri ve proleterya diktatörlüğü taraftarı olunduğu açıklanıyor; öte yandan ama,  Birleşik Cephe’yle ilgili de “ruhsal çabalar” gibi tumturaklı laflarla sınırlı kalınıyor, üstelik geçici de olsa, bu “çaba”yı pratikte kanıtlayan bir tavır içinde dahi olmadan.
Güç dengesindeki değişiklikler ve reformizmin temellerinin sarsılması, Birleşik Cephe’nin daha genişlemesine gelişmesinin koşullarını yaratmıştır. İşyerlerinde, ilçelerde ve ülke çapında sosyal demokratik örgütlerle Birleşik Cephe üzerine anlaşmalara varılması, gelinen yerde, sadece mümkün değil, aynı zamanda zorunludur da. Komünist partisi, böyle anlaşmaların olabildiğince hızlı sağlanması için her türlü çabayı sarf etmektedir. Birleşik Cephe ile ilgili takınılacak tavır, sosyal demokrat örgütün bir üyesinin devrimci ya da gerici unsurlara ait olup olmadığının bir mihenk taşı haline gelmiş durumdadır. KPD, özellikle sol sosyal demokratların Birleşik Cephe’nin yoluna girmelerini olabildiğince kolaylaştırmak için çaba sarf etmektedir.
Dimitrov yoldaş; devrimci işçilerin önemli bir kitlesinin, Alman proletaryasının birleşik bir devrimci partisinin yaratılması doğrultusundaki çabalarını dikkate alarak, VII. Dünya Kongresi’nin kürsüsünden, işçi sınıfının birleşik devrimci partisinin kurulmasını olanaklı kılan bir dizi öneride bulundu. Esasta bu sorun gelip şuna dayanıyor: Ortak düşmana, yani faşizme karşı, pratikte, geniş bir Birleşik Cephe’nin, komünist ve sosyal demokrat parti örgütlerinin bir ortak mücadele cephesinin kurulması.

YIĞINLARIN BİRLEŞIK CEPHE ARZUSU
VII. Dünya Kongresi, kitlelerin Birleşik Cephe’nin yaratılması doğrultusunda giderek artan bir arzusunun bulunduğunu saptamıştır. Alman ve Avusturya proleteryası için geçmiş yenilgilerin dersleri boşuna değildi. İşçi sınıfının mücadelenin yeni biçimlerine başvurduğu görülmektedir.
Komintern’in yeni taktik çizgisini belirleyen ve yukarıda açıklanan tüm faktörler, bir dizi sorunu; Birleşik Cephe, sendikal birlik, işçi sınıfının birleşik devrimci kitle partisi ve nihayet çalışmanın yeni metodlarına geçişin biçimleri ve tabii ki Halk Cephesi hükümeti sorununu yeni bir tarzda gündeme getirmektedir.
Bu politikanın Almanya’da yaşama geçirilmesinin hangi koşulları bulunmaktadır? Her şeyden önce, Almanya’da, işçilerin ve ücretli memurların faaliyetlerinde bir yeniden canlanmanın olduğu görülmektedir. Sendika temsilcileri konseyleri seçimleri, işçi sınıfının devrimci hareketi içinde bir dönüşümün olduğunu göstermiştir. İşçilerin ve ücretli memurların çoğu, bu seçimlerde nasyonal sosyalist adaylara oy vermemiştir. Ruhr bölgesindeki nasyonal sosyalist “Führer”ler, gayet doğru bir şekilde, faşist adaylara karşı kullanılan bu oyların Hitler hükümetine karşı kullanılmış oylar olduğunu açıklamışlardı.
Öte taraftan işçiler, kendi toplantılarında legal yollardan, kendi taleplerini savunabilecek durumda olan adayları kabul ettirmeyi denediler. Patronların gösterdikleri adaylarla sınıf davasına gönül vermiş adaylar arasında ayrım yaparak, farklı tavırlar sergilediler. Proleterya, Hitler faşizmine karşı mücadelede yeni biçimleri seçmeye, legal olanakları kullanmaya başladı. Bu geçiş, kısmen komünistlerin sosyal demokrat işçiler tarafından da selamlanan taktiğinin bir sonucuyken, kısmen de, işçilerin kendi deneyimlerinin bir ifadesiydi. İlk defa işçi sınıfının önemli bir kitlesi, sendika temsilcileri konseyleri seçimlerinde, özellikle de Berlin ve Ren bölgesindeki seçimlerde edindikleri deneylerle; işçi sınıfının büyük kurtuluş mücadelesinin hareket noktası olarak, serbest seçim hakkı, düşünce özgürlüğü ve kendi adaylarını belirleme hakkı için mücadelenin politik anlamının ne kadar devasa olduğunu kavradılar.
Böylelikle, demokratik özgürlükler şiarı yeni ve canlı bir içerik kazanmaktadır. Geçim koşullarının kötüleşmesine karşı ve politik haklar için mücadelede işçi sınıfının birleşme arzusu güçlenmektedir.
Denilebilir ki, Nürnberg’deki savaş hazırlıklarına dönük faşist gösteriler bile, işçi sınıfının yaklaşımındaki bu değişiklikleri kısmen yansıtmaktadır. Faşist “Führer”ler Nürnberg’de yaptıkları konuşmalarda, ülkenin tüm politik ve ekonomik güçlerinin savaş hazırlıkları için yoğunlaştırılmasını talep ettiler. Öte yandan, emekçi halkın yaşam koşullarını iyileştirmeyi ve ücret artışlarını sağlamayı kesin bir biçimde reddetmekle kalmayıp, aynı zamanda, faşizmin silahlanma masraflarının tüm yükünü, bugüne dek olduğundan çok daha fazla emekçilerin sırtına bindirme kararlılığında olduklarını da açık bir şekilde ortaya koydular. Hitler’in konuşması da burada dikkat çekiciydi. Hitler, konuşmasında, nasyonal sosyalizmin Marksizmin kökünü kazımayı başaramadığını itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, işçi sınıfının örgütlenmesi ve birleşmesinin yeni belirtilerinin hisedildiğini de kabullenmek durumundaydı. Bir kaç hafta önce de, “Alman Emek Cephesi”nin lideri Ley, konuşmalarının birinde, Ruhr Bölgesi maden işçilerinin politik bakış açılarının değişmediğini tespit etmek zorundaydı. Yani bu demektir ki; faşizm, bu işçilerin önemli bir bölümünü kendi safına çekmeyi başaramamıştır. Hitlere göre; halkın hoşnutsuzluğunun arttığı koşullarda, faşist devletin bugüne kadarki yöntemleri yığınları baskı altında tutmaya artık yetmemektedir. Bundan dolayı Nürnberg’de; Nasyonal Sosyalist Parti’ye ve özellikle de SA’ya açıktan, anti-faşist harekete ve büyüyen hoşnutsuzluğa karşı kitle terörünü arttırma emri verildi.
Bu koşullarda, KPD’nin; faşist kitle örgütlerinin saflarında kapsayıcı ideolojik çalışmayı geliştirmek, işçi sınıfına karşı devreye sokulan silahlı faşist güçleri tarafsızlaştırmak ve faşizm tarafından yanıltılan bu insanları, proletaryanın, kapitalistler, yüksek devlet memurları ve faşizmin “Führer”leri gibi halkın gerçek düşmanlarına karşı mücadelesine kazanmak için tüm anti-faşist güçleri seferber etme çalışması özellikle büyük bir anlam kazanıyor.
Mevcut durumda, Birleşik Cephe’nin tabanın genişlediğini gözlemliyoruz. Faşizmin zindanlarına atılanlar için sosyal demokrat işçilerle birlikte örgütlenen yardım çalışmaları veya ücret taleplerinde ortak hareket etme vb. gibi mücadele biçimleri, bu genişlemenin hangi hat üzerinde gerçekleşebildiğini göstermektedir. İşçiler, “Emek Cephesi”nin ve diğer kitle örgütlerinin toplantılarında ortak hareket etmek konusunda birçok kez kendi aralarında anlaşmalar yapmışlardır.
Komünist Partisi, bugün; Berlin’de, Hamburg’da, Ren ve Ruhr bölgesinde, maden, çelik, kimya ve ulaşım gibi sanayi kollarında, proleter temsilcilerin “Emek Cephesi” içerisinde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve işçi hakları için nasıl mücadele edebileceklerini canlı örnekleriyle göstermektedir. Başka bir deyişle, parti, proleter unsurların “Emek Cephesi” içinde işçilerin en has çıkarları için nasıl mücadele etmeleri gerektiğini göstermektedir. Ülkedeki sınıf mücadelesinin bu düğüm noktalarında; yaşam koşullarının iyileştirilmesi için ve emekçi halkın soyulmasına karşı, dipten gelen geniş bir protesto hareketi yükselmektedir. Böylelikle de, şu ana kadar Birleşik Cephe fikrini reddeden sosyal demokrat örgütlenmeler de Birleşik Cephe’ye yakınlaştırılmaktadır. Bugüne kadar SPD’nin Prag’daki yönetimi, sadece KPD’nin Birleşik Cephe’nin oluşturulması yönündeki tüm önerilerini reddetmedi, aynı zamanda, Birleşik Cephe’nin lehinde tutum alan SPD üyelerini de partiden ihraç etti. SPD’nin Prag’daki yönetiminin hesabı, ordu güçleri ve Alman burjuvazisinin benzeri unsurlarıyla ortak çalışarak, sosyal demokrasinin Almanya’daki durumunu iyileştirmektir.
Fakat, Alman faşizmi işçi sınıfının ana kitlesini kazanmayı başaramadığından, ve emekçilerdeki hoşnutsuzluk artmaya devam ettiğinden, Alman faşizmi; vatansever sosyal demokrasinin “Führer”lerine karşı, İtalyan faşizminin D’Aragona ve diğerlerine karşı uyguladığı taktiği uygulayacak bir pozisyonu yakalayamadı.
Bu durum, kuşkusuz, KPD ile Alman Sosyal Demokrasisi’nin arasında; faşizmin zindanlarında tutulanlara ortak yardım yapılması, faşist ajanların açığa çıkarılması, faşistlerin yönetimi altında olan “Emek Cephesi” ve benzer kitle örgütlerinde anti-faşist tedbirlerin ortaklaşa gerçekleştirilmesi gibi ertelenemez tek tek sorunlarda anlaşmalara varmasını kolaylaştıracaktır.

DEMOKRATİK ÖZGÜRLÜKLER İÇİN MÜCADELE
İşyerlerindeki çalışmanın canlandırıldığı ve emekçi kitlelerin hoşnutsuzluğunun arttığı koşullarda, kitleleri “genel olarak” özgürlük mücadelesine çağırmak, artık kesinlikle yeterli değildir. Demokratik özgürlükler uğruna mücadele, her yerde yerel koşullara sıkı sıkya bağlı kalınarak örgütlenmek durumundadır. Buradaki sorun; yığınların inisiyatifini; politik düşünceleri, dünya görüşleri ve dini inançlarından bağımsız olarak, faşizmin tüm karşıtları açısından anlaşılır ve benimsenir şiarlarla geliştirmektir. Örneğin, Hitler karşıtı tüm örgütlerin halk cephesi olarak birleşmesi, şu talepler temelinde mümkündür:
– Düşünce ve vicdan özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü, sanat ve bilim özgürlüğü;
– Politik tutsaklar için genel af;
– Mevcut dernek ve birlikler içinde yönetici organların ve kişilerin serbestçe seçim hakkı;
– Sendika üyelerinin çıkarlarının sendikalarca savunma özgürlüğü;
– Düşük ücret, emeklilik parası ve sosyal sigortaların diğer hizmetlerinin kısıtlanması gibi sineye çekilemeyecek politikaların ortadan kaldırılması;
– Daha yüksek ücret ve güvenlikli yaşam talebi;
– Sayısız kesintilerin kaldırılması;
– Köylülük ve esnaf üzerindeki vergi yükünün azaltılması;
– Köylülerin tarımsal ürünlerini pazarda serbestçe satış hakkının yeniden sağlanması, köylülüğün toprak talebinin karşılanması;
– Tüm toplumsal kurumlarda ve tüm seçimlerde serbest ve gizli oy hakkı.
Alman halkının bu talepler için mücadelesi, Hitler hükümetinin alaşağı edilmesi mücadelesidir.
Halk Cephesi, bu talepler uğruna mücadelesinde; kitle örgütlerinin legal konumdaki anti-faşist eğilimli fonksiyonerlerinin ve anti-faşist politikacıların yardımıyla ve aynı şekilde Halk Cephesi’nin, örgütsel biçimleri yerel koşullara göre değişecek ve bu özelliğiyle Gestapo karşısında da korunabilecek olan illegal komisyonlarını oluşturarak, birleşik organlar yaratacaktır. Burada tüm sorun; nasyonal sosyalizmin; “gericiliğe karşı mücadele”, “adil ücret”, “özerklik”, “sosyalizm” gibi şiarlarının demagojik niteliğini açığa çıkartmak ve bu şiarları faşizme karşı yöneltmek, onlara yeni bir içerik vermek ve onları faşist devlet erkinin yıkılması amacıyla geniş yığınların mücadele bayrağı haline getirmek için, faşist kitle örgütlerinin saflarında sürdürülen ortak anti-faşist çalışmada tüm legal olanakları kullanmaktır.

HİTLER’DEN SONRA NE OLACAK?
Geniş yığınların önünde bugünden şu soru durmaktadır: Hangi düzen Hitler rejiminin yerine geçebilir?
Devrimci proletaryanın, Hitler rejiminin devrilmesinden sonra proleterya diktatörlüğünü inşa etmeye gücünün henüz yetmemesi gibi bir durumun oluşması ihtimal dışı değildir.
Dimitrov yoldaş konuşmasında şunları açıkladı:
“Bir proleter Birleşik Cephe hükümeti ya da anti-faşist Halk Cephesi hükümetinin kurulmasının sadece olanaklı olması değil, aynı zamanda proletaryanın çıkarları bakımından da gerekli olacağı bir durumun gündeme gelmesini göz önünde bulundurmaktayız. Ve açıktır ki, böylesi bir durumda, hiçbir tereddüt göstermeksizin, bu nitelikte bir hükümetin kurulması için harekete geçeceğiz.” (“Komünist Enternasyonal’in VII. Kongresi, kısaltılmış stenografik protokolü”, Moskova 1939, sf. 174)
Dimitrov yoldaş, Lenin’in ta 15 yıl öncesinde; tüm dikkatimizi proleter devrime geçişin biçimlerini bulma veya buna yaklaşma görevi üzerinde yoğunlaştırmamız gerektiğini öğrettiğini hatırlattı.
Komünistler, Alman halkının serbest seçimler ve seçim listelerinin hür bir biçimde  hazırlanması aracılığıyla özgür iradesini ifade etme olanağına kavuşması için mücadele edeceklerdir. Bu anlamda, komünistler, Hitler’in devrilmesinden sonra, özgür bir Alman Ulusal Meclisi’nin toplanmasından yanadır. Bu Ulusal Meclis, Halk Cephesi’nin taleplerini sahiplenecek ve Halk Cephesi’nin organlarına dayanarak, gerici unsurlara karşı halkın haklarının savunulmasını üstlenecektir.
Alman emekçilerinin Hitler faşizmi koşullarında geçirdikleri ağır sınavlar, Ulusal Meclis’in ve 1919’un koalisyon politikasının birçok hatalarını yinelememeye veya 1923’de Saksonya’da yapılan hataları tekrarlamamaya yardımcı olacak büyük bir ders niteliğine sahiptir. Bu tecrübe, kazanılan demokratik özgürlüklerin tasfiye edilmesine bir daha meydan vermemeye yardımcı olacaktır.
Bu arada sosyal demokrasinin sağcı liderleri, olup biteni, sanki biz komünistler sosyal demokrasiye özgü bir uzlaşmacı politikaya geçiş yapıyormuşuz gibi yansıtmaktadırlar. Bu bir yalandır. Bir kere, sosyal demokrasi, kendi koalisyon politikasını kapitalizmi muhafaza etme kaygılarıyla takip etti; sosyal demokrasi, can çekişen emeryalizmin hasta yatağında doktor olarak belirdi ve proleteryayı silahsızlandırdı, karşı devrimin ve gericiliğin güçlerini ise silahlandırdı. Halk Cephesi’nin hükümeti ise, Halk Cephesi’nin organlarına yaslanarak, emekçilerin ekonomik ve politik taleplerini gerçekleştirmeli ve proleter devrimin  daha ileri hedefleri uğruna sürdürülecek mücadele için uygun bir zemin yaratmalıdır. Komünist parti, her zaman Lenin’in öğretisinin ruhuyla hareket edecek; parti, “tüm uzlaşmalarda –ki kaçınılmaz oldukları ölçüde– ilkelerimize, sınıfımıza, devrimci görevlerimize, devrimi hazırlama ve devrimde zaferi kazanmak için halk kitlelerini eğitme davamıza sadık kalacaktır.” (V. İ. Lenin, Toplu Eserler, 21. Cilt, Viyana/Berlin, 1931, sf. 163)

TRUVA ATI’NIN SIRRI

VII. Dünya Kongresi, faşist terör koşulları altında, Hitler faşizminin alaşağı edilmesine yardımcı olacak çalışma yöntemlerini ortaya koymuştur. Faşizmin Aşil topuğu; ülkenin emekçi nüfusunun çoğunluğunun gönüllü ya da zorlanarak, çeşitli faşist kitle örgütlerine girmiş olması ve özellikle de bu örgütlerde emekçi kitlelerin çıkarlarıyla mali sermayenin çıkarlarını temsil eden Hitlerci politikalar arasındaki ana çelişkinin çok bariz bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Dimitrov yoldaş, Leipzig yargılamaları sırasında, Alman proletaryasına; en ağır faşist terör koşullarında bile, nasyonal sosyalizmin maskesinin nasıl düşürülebileceğini, isabetli sorularla onun gerçek yüzünün nasıl açığa çıkarılabileceğini ve işçi sınıfına mücadelenin yolunun nasıl gösterilebileceğini gösterdi. Alman komünistleri, Berlin’de, akşamları, Dimitrov yoldaşın faşizmi yargılayan konuşmalarının plak kayıtlarını radyodan dinlediklerinde, faşizme karşı mücadelede yeni yöntemlerin gerekliliğini ta o zamanlar açıkça hissediyorlardı. Ne var ki, Alman komünistleri, bu yöntemleri, parti çalışmasının tüm alanlarında uygulamayı bilemediler. Dimitrov yoldaş, şimdi de, verdiği Truva Atı örneğiyle, Komintern’in VII. Dünya Kongresi’nin kürsüsünden, Alman emekçilerine, eğer milyonları harekete geçirmek istiyorlarsa, anti-faşist mücadelenin yöntemlerinin ne kadar derinlemesine dönüştürülmesi gerektiğini açıklamıştır. Ancak kitle örgütleri içindeki çalışma, geniş yığınları ortak mücadelede birleştirmek üzere, bilinçlerini legal yollardan etkileme olanağını sunmaktadır.
Komünist partisi, alt kademeleri ele geçirmek ve çeşitli örgütlerin taban ve kısmen de yönetici fonksiyonerlerini anti-faşist cepheye kazanmak için kararlı bir mücadele vermektedir. Aslında faşist liderlerin, bu sayısız fonksiyonerleri gözden geçirme ve sistematik olarak denetleme olanakları yoktur. Faşist örgütlenmeler içerisinde, istenilen adayların istenilen yere başarıyla mevzilendirilmesi, bu örgütlenmelerdeki anti-faşist unsurlara bağlıdır. “Alman Emek Cephesi” içerisinde yer alan komünistler, taban örgütlerinin, üyelerinin hakları ve çıkarlarının savunulmasıyla doğrudan ilgilenmesi için mücadele etmektedirler. “Neşeyle güçlenmek” (KdF)***** adlı faşist örgütçe alınan tedbirlere gelince: Burada komünistler; gezi, seyahat, çevre oluşturma vb. şeylerin örgütlenmesinde yer alıyorlar; işverenlerden maddi destek talep ediyorlar; etkinlik planlarını etkilemeye çalışıyorlar ve onları faşizme karşı mücadeleye katabilmek için bilim adamları, yazar ve sanatçılarla ilişki kurmanın tüm olanaklarını değerlendirmeye çalışıyorlar. Spor örgütlerinde de komünistler; bu örgütlerin çalışmasının, faşist komiserlerin militarist planları için değil de, üyelerinin spor ihtiyaçlarına gerçekten cevap veren faaliyetler olarak yürütülmesi için bütün tedbirleri almaya çalışıyorlar. Biz, spor derneklerinin yeniden örgütlenmesine karşı mücadele ediyoruz. Bu alandaki mevcut derneklerin korunması ve ülke çapındaki tüm spor örgütleri arasında canlı bir bağın oluşmasından yana tutum alıyoruz.
“Kızıl Yardım”***** (‘Rote Hilfe’) örgütünün faaliyetleri, nasyonal sosyalist sosyal sigorta örgütlerinin içine kaydırıldı. Ve burada, sosyal sigorta hizmetlerinin kısıtlanmasını öngören faşist politikaya karşı ilkesel mücadeleyi zayıflatmaksızın; anti-faşist tutuklular ve geçim araçlarından yoksun bırakılmış emekçiler için mümkün olan en büyük maddi desteği sağlamaya çalışmaktayız.
Bu arada, “Kızıl Yardım” aktivistleri ise, çalışmalarını; Katolikler ve “Çelik Miğfer”in****** aranan üyelerini de kapsamak üzere, emekçilerin en geniş kesimlerine yaymakla kalmıyorlar, aynı zamanda, faşizmin kurbanlarına destek çalışmalarını, benzer faaliyetler içinde olan sosyal demokratik örgütlerle de birleştiriyorlar.
Geniş bir Halk Cephesi’nin yaratılması, KPD’den; çalışmasının o eski dar çerçevesinin aşılmasını; köylülük, yıkıma terk edilmiş küçük burjuvazi, edebiyat, sanat ve bilimin tüm ilerici temsilcileri gibi yakın müttefiklerine faşist barbarlığa karşı kendi haklarını savunma  mücadelesinde en aktif desteği sunmayı talep etmektedir. Bu destek, ancak; köylü örgütlerinin, tarım kooperatiflerinin, zanaatkar birliklerinin ve aydınların mesleki örgütlerinin –öğretmenlerin, sinema ve tiyatro oyuncularının, doktorların vs.– içinde yer alma, mevzilenmeyle gerçekleştirilebilir. Komünist partisi, bu yığınların talep ve çıkarlarını temsil ediyor; örneğin köylülük ve küçük burjuvazi üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi, kesintilerin azaltılması, köylülüğe serbest pazar ticareti yapma hakkının yeniden verilmesi vb. taleplerini savunuyor.
Şu bir gerçektir ki, ülkemizi kabul edilemez bir sıkıntıya ve dayanılamaz bir utancın içine sürükleyen nasyonal sosyalistler, “Alman halkının en iyi geleneklerinin koruyucuları” maskesiyle ortalıkta dolaşmaktadırlar. Bu tür söylemlerle, aydınlar ve küçük burjuvazi üzerinde etkili olmaya çalışıyorlar. Doğrusu, faşistlerin gerçek yüzlerini bu tür söylemlerle gizleme olanağına kavuşmasını, biz komünistler kolaylaştırmış olduk. Zira yakın zamana kadar; Alman halkının en iyi kültürel ve gerçekten de ulusal gelenekleri için; Schiller ve Goethe, Fichte ve Lessing gibi büyük klasiklerimizin eserlerinin propagandası için yetersiz düzeyde mücadele ettik ve bu gelenekleri halkın kurtuluşu mücadelesinde değerlendirmeyi bilemedik. Almanya Komünist Partisi, Komintern’in VII. Dünya Kongresi’nin kararları ışığında, şimdiye kadarki parti yayınevi çalışmasını genişletti ve bu çerçevede geniş halk yığınlarına dönük eserleri ve en iyi ulusal geleneklerimizi yansıtan bildiri ve broşürleri yayınlamaya başladı.
Bu yoldan da, faşist kitle örgütlerinde örgütlü olan halk kitlelerini harekete geçirmeye çalışmaktayız.
Çalışmanın bu yöntemleri, nasyonal sosyalist demagoji tarafından henüz zehirlenmemiş emekçileri kazanma ve onlarda başlangıçta mütevazi talepler için de olsa mücadele isteğini uyandırma olanaklarını sunacaktır. Bunların gerçekleşmesi mümkündür; yeter ki, kitle örgütlerinin alt kademedeki fonksiyonerleri, kendilerini, nasyonal sosyalist örgütlerin saflarındaki emekçilerin günlük çıkarları uğruna verilen mücadeleye adasınlar.

GENÇLİK İÇİNDEKİ KİTLE ÇALIŞMASININ YENİLENMESİ
VII. Dünya Kongresi, Komünist Gençlik Örgütleri’nin faaliyetleri, gençlik içindeki kitle çalışmasının bütünü için de yeni direktifler verdi. Alman gençliğinin devrimci hareketi içinde yeni olan şey, ifadesini, sosyal demokrat gençlik örgütlerinin anti-faşist eğilimli olan üyelerinin de genel olarak faşizme karşı mücadele etme isteğini taşıyor olmasında bulmaktadır. Faşizm, milyonlarca genci çok çeşitli örgütler içinde toplamış bulunuyor ve askeri talimin yanı sıra, bu gençleri kapsamlı bir şekilde de etkiliyor. Bu durum, Komünist Gençlik Örgütü’nün (KJVD) çalışmalarında köklü bir değişikliği zorunlu kılmaktadır. Bugüne kadar KJVD içindeki sekter eğilimler, komünist partisinde olduğundan daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyordu. KJVD, partinin belirlediği görevleri, bunları, gençlik içindeki çalışma açısından asgari düzeyde bile özgünleştirmeden, kopyalamaktaydı.
Gençlik içindeki çalışmanın yeniden yapılandırılması, pratik ifadesini, Alman Komünist Gençlik Örgütü’nün faşizme karşı mücadelenin, gençliği devrimci Marksizmin ruhuyla eğitme mücadelesinin gerçek bir örgütüne dönüştürülmesinde bulmaktadır. Görevlerindeki bu genişleme, KJVD’ye, aynı zamanda daha geniş bir kitle tabanını sağlamakta, en geniş (kesimleri kapsayan -ç.n.) taktiğin –faşizme karşı mücadelede Birleşik Cephe– yaşama geçirilmesi koşullarını yaratmaktadır. Komünistler, emekçi gençliğin yerel, bölgesel ve ülke çapında birleşik bir örgütünün kurulmasını hedeflemektedirler. Emekçi gençliğinin, KJVD’nin de mensubu olacağı bu örgütü, barış ve özgürlük için mücadele etmek isteyen tüm gençliği kapsamalıdır. Bu gençlik örgütü, adını kendisi koyacaktır. Gençliğin geniş yığınlarına dönük hangi yayın organlarını çıkaracağı, hangi uluslararası örgütlere katılacağı ve politik partiler karşısında hangi tutumu alacağı kendi iradesine bağlı olacaktır. Emekçi gençlik içindeki kitle çalışmasının bu yenilenmesi, komünist örgütlerden en güçlü çabayı sarfetmelerini; emekçi gençliğin güncel talepleri uğruna verdiği ve militarizme karşı sürdürdüğü mücadelesine ve birleşik bir örgütünün yaratılmasına en büyük desteği sunmasını gerekli kılmaktadır.

ALMANYA KOMÜNİST PARTİSİ’NİN FAALİYETİ SORUNU ÜZERİNE
KPD’nin kitle politikasına yönelimi, Ocak 1935’te, o dönem alınan kararların bir sonucu olarak gerçekleşti. Ocak kararlarının yaşama geçirilmesi sürecinde, Komünist Partisi içindeki sekter geleneklerin ne denli kökleşmiş oldukları açığa çıktı. Bunlar, birçok komünistin faşist kitle örgütlerinde faaliyet yürütmekten geri duruşuyla kendisini dışa vuruyordu.
Her yenilgi döneminde olduğu gibi, Hitler’in zaferi ve KPD’nin önderi Thälman yoldaşın tutuklanmasından sonra da, komünist partisinin bünyesinde önemli iç sorunlar baş gösterdi. Bazı yoldaşlar, bu yeni koşullar altında, taktiği, özellikle de sosyal demokrasiye yönelik taktiği değiştirmeye çalıştılar. Dikkatleri faşist kitle örgütlerine çekmenin zorunluluğunu gördüler. Ama KPD’nin bazı üyeleri de tam tersi bir görüşü savundular. Bunlar, sosyal demokrasiyle ayrım çizgilerinin daha keskin bir biçimde koyulmasını talep ettiler; ve Sosyal Demokrat Parti’nin sol kanadının içinde bulunduğu gelişme süreci karşısında tam bir anlayışsızlık gösterdiler. 30 Haziran 1934 olayları; yani Hitler’in faşist silahının namlusunu kendi partisindeki muhalefete doğrultması ve işçi sınıfının da henüz seyirci pozisyonda bulunması, kısacası bu olaylar, Alman komünistlerine, KPD’nin kitle politikasını yenileme zorunluluğuna işaret ettiler.
1 Ağustos’ta, Birleşik Cephe taktiğinin kapsamlı bir biçimde hayata geçirilmesi ve özgür sendikaların yeniden kurulması kararı alındı. Fakat birçok yoldaş durumun değiştiğini hemen anlayamadı ve yeni koşullara denk düşmeyen eski formülasyonlara sarılmaya devam etti. Bu, kendisini, yalnızca bir dizi sekter hatanın yapılmasında göstermedi, aynı zamanda, bu sekter savrulmalar karşısında toleranslı bir tutumun alınmasında da açığa vurdu. Komünist Partisi’nin kitle çalışmasını tutarlı bir şekilde ve sağlıklı bir özeleştiri temeli üzerinde yenileyebilmesinin olmazsa olmazı olan coşku, her defasında ve her komünistte varolan bir şey değildi maalesef. Bürokratlara özgü kendi kendinden memnun olma ve yeterli bir sistematik ile yaşama geçirilmeyen kararlarla böbürlenme gibi eğilimler uç verdi.
Ocak Kararları, ülkedeki tüm komünist örgütlerin en canlı onayını aldı. Fakat koşullardaki değişim ve yeni taktik çizginin yaşama geçirilmesi, aynı zamanda, parti çalışmasının yöntemleri ve örgütsel biçimlerinin yeniden düzenlenmesini gerekli kıldı. Bu arada, örgütsel sorunlarda yeni bir tarz da kararlaştırılması gerekiyordu. Komünist hücreler, kitle örgütleri içerisinde inşa edilmek zorundaydı ve bu parti örgütlerinin yönetimini de, kitlelerle en sıkı bağı olan ve yığınların güvenini kazanmayı başarmış yoldaşlar üstlenmeliydi.
En önemli sorunu ise, komünist partinin kadrolarının eğitimi sorunu teşkil etti. Kadroların, en geniş inisiyatife sahip ve aynı zamanda kitlelerle en sıkı ilişkiyi sürdürebilen kadrolar olarak eğitilmesi gerekiyordu. KPD içerisinde; kitlelerden kopmuş, talepleriyle ilgisi kesilmiş ve onların içinde bulundukları havayı algılamaktan uzaklaşmış yoldaşlar da bulunmaktaydı. Bu bakımdan, parti fonksiyonerlerinin yürütülmesi gereken çalışma açısından uygunluklarının titizlikle gözden geçirilmesi gerekiyordu. Aynı şekilde, Lenin ve Stalin’in bize öğrettikleri doğrultuda devrimci kitle politikası izleyebilecek kadroların eğitiminin tüm yöntemleri de yeniden değerlendirilmek zorundaydı.
Şu anda komünist partisinin yönetici kadroları; parti militanlarıyla, ancak istisnai durumlarda ve çok uzun zaman dilimleri arasında birebir görüşüp direktifler verebildikleri için, parti örgütlerinin yönetilmesi işini, bu nedenle, “Kızıl Bayrak” ve diğer yazılı materyaller aracılığıyla yürütüyorlar. Bundan ötürü, taban örgütleri ve kadrolarının kendileri, bizzat partinin politikasını somutlaştırma ve olayların gelişimine göre bağımsız ve hızlı kararlar alma yeteneğine sahip olmak zorundadırlar. Kuşkusuz bunun olabilmesi için, “Kızıl Bayrak”ın da geliştirilmesi gerekiyor; politik sorunlar, bu organda daha titiz ele alınmalı, organın kitle mücadelesine doğrudan kılavuzluk etmesi daha da düzeltilmelidir.
Açıktır ki, KPD’nin önderi Thälmann yoldaş aramızda olsaydı, bütün bu büyük görevlerin üstesinden çok daha kolay gelinebilirdi. Zira, Birleşik Cephe’nin yaratılması için en kararlı bir şekilde mücadele eden, yığınların sesini dikkatle dinleyen, onların sıkıntı ve kaygılarını derinden hissederek mücadelemize Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in bayrağı altında yön ve hedef veren özellikle de Thälmann yoldaştı. Şurası açıktır ki, ancak Komintern’in VII. Dünya Kongresi’nin kararlarını coşku ve kararlılıkla yaşama geçiren Alman komünistleri, Ernst Thälmann’a layık mücadele yoldaşları olarak hareket etmiş olacaklardır!
Komintern’in VII. Dünya Kongresi kararları ve özellikle Dimitrov yoldaşın KPD’nin çalışmasına ilişkin önerileri; Komünist Parti’nin içten sağlamlaştırılmasının, parti kadrolarının inisiyatifinin geliştirilmesinin ve Almanya’da en geniş Birleşik Cephe ile anti-faşist Halk Cephesi’nin yaratılmasının temelidir. KPD, bu kararları yaşama geçirmekle, Komintern’in yeni taktik çizgisine dönük kavrayışsızlığın kalıntılarını nihai olarak aşmış olacak ve tüm anti-faşist güçleri ortak tutum ve eyleme çekecektir. Umarız ki, KPD’nin yeni taktiğini Komünist Enternasyonalin tüm faaliyetlerini çok yönlü yenilenmesi süreci temelinde belirleyen VII. Dünya Kongresi’nin bu kararları; KPD’nin gelişmesinde ve işçi sınıfının ve Almanya’nın milyonlarca emekçisinin faşist diktatörlüğün yıkılması için Birleşik Cephe ile Halk Cephesi’ni inşa etme mücadelesinde yeni bir aşamayı başlatır!

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑