Devrimin izleyeceği yol, mücadele ve örgüt Dizinlerinin neler olacağı, çalışma alanlarının belirlenmesinde neyin temel alınması gerektiği vb. konular, genel olarak dünya devrimci hareketinde, özel olarak da Türkiye devrimci hareketinde üzerinde en çok tartışılan konular arasındadır. Bu sorulara verilen cevap ve sergilenen pratik, Marksistlerle çeşitli türden burjuva akımları ayırt etmede bir ölçü değeri kazanıyor.
İşçi sınıfının devrimci partisinin örgütlenme ve çalışma tarzının ve temel çalışma biçimlerinin belirlenmesinde ortaya çıkan sapmaların başında yasal çalışma ve örgütlenmeyle yasadışı çalışma ve örgütlenme arasındaki diyalektik ilişkiyi koparan anlayış gelmektedir. Üstelik bu çarpık bakış açısı, her defasında en keskin söylemlerin ardına gizlenerek, Marksist-Leninist klasikleri kendine zırh etmeye çalışarak kendisini ortaya koymuş ve tam bir kafa karışıklığına yol açmıştır. Başlıca iki kategoride ele alınabilir olan bu anlayışların çürütülmesi bakımından, anlam ve içeriğini bozuşturarak ardına sığınmaya çalıştıkları Bolşevik Partisi’nin zengin deneyiminin aktarılması ve ders çıkarılacak tarzda doğru yorumlanması önem kazanıyor. Ancak bunu yapmadan önce bu akımların ve anlayışların neler olduğunu kısaca da olsa yeniden hatırlatmakta yarar var. Bunlardan ilki, yasadışı bir partiyi reddeden, işçi sınıfı partisinin örgütlenmesini burjuvazinin izni dâhilinde, yasalarla sınırlanmış bir alanda gerçekleştirilmesi gereken bir etkinlik olarak ele alan anlayıştır.
İkinci Enternasyonal partileri ve sonraki dönemde Avrupa Komünizmi’ni temsil eden partiler bu akımın tipik temsilcileri oldular. Yasal olanaklardan yararlanmak adına, yasalcılığın batağına saplandılar, başlangıçta izledikleri devrimci çizgiden koparak, giderek düzen içi sosyal demokrat partilere dönüştüler. Devrim perspektifini tümüyle kaybettiler, düzenin uzantısı, eklentisi, işçi sınıfını düzen sınırları içinde tutmanın araçları haline geldiler.
Devrim perspektifini yitirmiş, kendilerini düzenin sınırları içine hapsetmiş ve giderek düzen partileri haline gelmiş olan bu partiler için devrim barışçıl geçişi, sosyalizm ise devlet mülkiyetine dayalı kapitalizmi ifade etti. Bu gibi partiler uzun bir tarihsel süreçte yasal faaliyet adına yasalcılığı kutsadılar, işçi sınıfı içinde tasfiyeci bir rol oynadılar.
Bu anlayışın ülkemizdeki temsilcileri ise, geçmişte TİP, sonraki yıllarda TSİP, TİKP gibi partiler oldu. Kurulduğu yıllarda gerek kitleselliği, gerekse geniş devrimci eğilimleri barındırmasına rağmen TİP, anayasal sınırları kutsayan, parlamentarizmin dışına çıkmayan bir çizgi izledi. 12 Mart sonrası yıllarda, TKP ile ilişkilerinin gelişmesiyle eylem kırıcı, düzenle bütünleşmiş bir program ve taktiğe sahip, Sovyetler Birliği’nin hegemonya mücadelesinin bir aygıtı olma özelliği taşıyan bir partiye dönüştü. TİKP ise 70’lerin ortalarından itibaren tasfiyeci ve devrim karşıtlığı rolünü, ‘78’lerde ihbarcılığa kadar götürdü. Bu anlayışların kaynağında TKP’nin çizgi ve pratiğinin bulunduğuna kuşku şoktur. TKP, kendini devlete kabul ettirmeye dayanan, parlamenter burjuva partilerini destekleyen pratiği ile, yasadışı bir parti iken yasalcılığın tarihsel kökü olmak gibi bir orijinaliteye sahiptir. TKP’nin yasal bir parti olarak örgütlenmemiş olması bu gerçeği değiştirmez. Bir örgütün, polis zoruyla yeraltına itilmiş olması onun çizgisindeki yasalcılığı ortadan kaldırmaz. Kısacası, yasalcılık eğilimi, Türkiye Solu’nda her zaman etkili olmuştur. Fakat 12 Eylül’den sonra bu, yeraltının horlanmasına ve devrimci yasadışı örgütlerin “karanlık” olarak nitelendirilmesine kadar varmıştır.
Anlayışların ikincisi ise, görünüşte birinci anlayışın tersine “sol” gerekçelerle ortaya çıkan fakat aynı ölçüde yanlış ve gerici anlayıştır. Bu, yasal olanı “lekeli” sayan, nasıl olduğuna bakmaksızın bütün yasal ve açık faaliyeti “yasalcılık” torbasına dolduran, kaynağını Maoculuk tan, Guevaracılıktan, küçük burjuva devrimciliğinden alan bir anlayıştır. Özünde yasal alanda etkili olan revizyonist, tasfiyeci akıma tepki temelinde ortaya çıkan bu anlayışın ülkemizdeki ilk temsilciliğini 71 hareketi olarak adlandırılan hareketler yapmıştır. O günkü koşullarda devrimci ve devrimi ilerletici rol oynayan bu hareketler, açık alanı küçümseyici, legal olan her şeye tepeden bakan, reddeden bir çizgi izlemekten bir türlü kurtulamadılar. Reformizme ve revizyonizme tepki temelinde ortaya çıktıkları halde, ondan kopamadılar. “Burjuva demokrasilerde yasal ve barışçıl çalışma, faşist diktatörlüklerde ve/veya oligarşik devletlerde yasadışı ve silahlı çalışma yürütülür” şeklinde köklerini Maoculukta bulan mutlak ve bütünüyle sübjektif değerlendirmelere dayanan bir anlayış, ektileri günümüze kadar devam eden bir çeşit gelenek yarattı. Sonuçta, yasal alanlarda çalışmayı önemsemeyen, somut bir çözümleye gitmeksizin her koşulda yasal çalışmayı reddeden, seçim boykotlarını bir strateji haline getirenler, “en devrimci” akımlar olarak görülmeye başlandı. Elbette ki, devlet biçimi yasal alanlardaki çalışmanın biçimini, kapsamım etkiler. Ancak hiçbir zaman sıfırlayamaz. Dünya devrimci hareketinin tarihi bunun örnekleriyle doludur. Faşist diktatörlük koşullarında parlamentoyu, spor kulüplerini, sendikaları kullanan, yarı yasal bir işçi partisi örgütleyen Bulgar komünistleri ve Dimitrov’un taktikleri bu konuda çarpıcı bir örnektir.
Kısaca söylemek gerekirse, işçi sınıfının devrimci komünist partisinin faaliyeti bir bütündür ve peşinen kendini hiçbir mücadele biçim ve tarzına mahkûm etmez. O, olabilecek bütün araçlarla, şartların gerektirdiği taktiklerle, bir devrim partisi olarak yığınları devrimci mücadeleye kazanmaya çalışır. Hem yasal hem de yasadışı araçları, devrimi güçlendirmesi koşuluyla uygun tarzda kullanır.
Üç büyük devrimin ateşi içinde çelikleşmiş ve bu büyük mücadeleler içinde zengin bir deney kazanmış Bolşevik Partisi’nin yasal olanaklardan faydalanma tarzına ilişkin konumuz açısından çarpıcı olan önemli tarihsel kesitlerle sınırlı kısa bir hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Ancak unutulmamalıdır ki, bir devrimin deneyi, ne kadar zengin ve öğretici olursa olsun, somutluğu, özgünlüğü içinde ele alınmalıdır. Bu pratiğin, tüm uluslararası işçi hareketi açısından genelleştirilebilecek özellikleri olduğu gibi, o devrime ve özel koşullara özgü birçok özelliği de vardır ve bunlardan ders çıkarmak, onları olduğu gibi uygulamak, basitçe tekrarlamak şeklinde olamaz. Devrimci taktiklerin gerçekleşme koşullarını anlayarak, Marksizm’in genel ilkelerinin özel koşullara uygulanış tarzlarını inceleyerek dersler çıkarabiliriz ancak. Kısaca; hangi somut koşullarda hangi taktiklerin uygulandığını anlamaya Çalışarak bir ülke devriminden dersler çıkarabiliriz.
1912-1914 DEVRİMCİ YÜKSELİŞ DÖNEMİ
1905 Devrimi’nin yenilgisi ile, çarlık hükümeti II. Devlet Duması’nı dağıttı ve işçi sınıfının her türden örgütünü yıkmaya girişti. Devrimciler için çok zor olan bu dönemde zindanlar, kaleler, sürgün yerleri dolduruldu, eziyet ve işkence en üst boyuta çıktı; binlerce devrimci darağaçlarına gönderildi, katledildi.
Stolypin gericiliği olarak adlandırılan bu dönemde, Bolşevikler 1905 Devrimi sırasında izledikleri taktiklerini sürdüremezlerdi. Çarlığa karşı doğrudan mücadele yöntemlerinden dolaylı mücadele yöntemlerine geçtiler; bu, toparlanıp yeniden saldırmak için izlenen bir geri çekilme taktiğiydi. Yasadışı örgütü ve kitlelerle bağları koruma, bu dönemlerde oldukça önemliydi. Bunu sağlamak için legal her türlü olanaktan yararlanma yolunu seçtiler.
Bolşevikler böyle bir yol izlerken, birçok cephede de önemli mücadeleler verdiler. Özellikle Menşeviklerin, parti programını inkâra, işçi sınıfının illegal partisini tasfiyeye yönelik tasfiyeci çabalarına karşı zorlu bir mücadele ortaya koydular. Çünkü Menşevikler, devrime önderlik edecek partiyi ortadan kaldırmaya, işçileri çarlığa karşı mücadelede silahsız bırakmaya çalışıyor ve bunu da “zaten illegal parti dağılmıştır, onu diriltemeyiz; iyisi mi bir yasal parti kuralım” şeklinde yalınlaştırılabilecek bir tutuma girmişlerdi; dayak yedikleri alana bir daha girmemekte kararlıydılar. Bu mücadele aynı zamanda legal olanaklardan yararlanmaktan vazgeçmeyi, Devlet Duması’ndan çekilmeyi savunan Otzovitsler’e karşı da sürdürüldü. “Sol” gevezeliğe rağmen Otzovistler, partiyi kitlelerden koparmaya ve devrim için güç toplamaktan uzak tutmaya çalıştılar. Bolşevikler, bu iki uç savrulmaya karşı Rusya’nın o günkü koşullarında devrimi ilerletmek için en uygun taktikleri benimsediler. Ağır yaralar da almış olsa illegal partiyi korumak ve güçlendirmek, yeniden örgütlemek bir zorunluluktu; çarlığın vahşice saldırıları karşısında sakınmışız bir faaliyet yürüten bir parti illegal temelde örgütlenmeliydi. Öte yandan partiyi yığınlarla buluşturmak için, yığınları harekete geçirmede kaldıraç rolü oynayacak bir dizi araç gerekliydi ki, bunların başında çeşitli dernekler, yardım sandıkları ve parlamento bulunuyordu. Bu legal ağlar, aynı zamanda illegal aygıtı çevreleyip koruyacak bir işlev de taşımaktaydı. İşçilerin “Stolypin İşçi Partisi” adını taktıkları tasfiyecilerin taktiği ise besbelli ki, işçi sınıfını öncüsüz bırakmakla kalmayacak aynı zamanda işçi sınıfının sınıf bağımsızlığını da ortadan kaldıracak özellikteydi. Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler, bu saldırıları püskürttüler. Lenin, tasfiyeciliği şöyle tanımlıyor:
“Tasfiyeciliğin özü, ‘yeraltı’nın reddedilmesi, tasfiyesi, onun yerine her ne pahasına olursa olsun, yasal olarak çalışan, biçimden yoksun bir örgüt konmasıdır. Bu nedenledir ki, partinin reddettiği şey, yasal çalışma ya da çalışma üzerinde ısrar değildir. Parti, eski partinin adına parti denemeyecek biçimden yoksun ‘açık’ bir şeyle değiştirilmesini kınamaktadır -hem de hiçbir açık kapı bırakmaksızın kınamaktadır.” (Lenin, Tasfiyecilik Üzerine, Sol Yayınları, s. 311)
Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler, tasfiyecilere ve Otzovistler’e karşı mücadelede başarılı oldular. Prag Konferansı (Ocak 1912) önemli bir karar alarak, Menşevikleri partiden kovdu ve o güne kadar süren biçimsel birlik, bir daha gündeme gelmeyecek şekilde sonlandırıldı. Böylece, işçi sınıfının yeni tipte partisi kurulmuş oldu.
Devrimci hareketin yükseliş dönemi olan 1912-1914 döneminde Bolşevikler, bir yandan tasfiyecilerle ve Troçkistler’le mücadeleyi amansızca sürdürürken, diğer yandan kitlelerin eylemini ilerletmeye ve onu yeni bir devrim için örgütlemeye çalıştılar.
Bu dönem Bolşeviklerin illegal çalışmayı legal çalışmayla ustaca birleştirdikleri bir dönem oldu. Bolşeviklerin elinde güçlü bir silah olan “Pravda” (Gerçek) bu yıllar boyunca yayınlandı. “Pravda”nın yayınlanması kitle hareketinin yükselişiyle paralellik arz eder. İlk sayısının yayımlanma tarihi 22 Nisan (5 Mayıs) 1912’dir. “Pravda” Lenin’in talimatıyla Stalin, Oluniski ve Poletayev’in inisiyatifiyle çıkarıldı.
“Pravda” illegal bir partinin legal olanakları nasıl kullanabildiğinin en canlı örneklerinden biridir. Geniş işçi kitlelerini Bolşevizm’e ve devrime kazanan “Pravda”, kitlelerden aldığı destekle ayakta durdu. Polis takibatını, para cezalarını, sansürün hoşlanmadığı yazı ve mektupları yayınladığı için sayılarının toplatılmasını vb. on binlerce işçinin aktif desteği ile püskürtebildi.
İşçilerin aralarında topladıkları bağışlarla para cezaları ödenirken, ileri işçilerin matbaadan gazete balyalarını kaçırıp kitlelere ulaştırmalarıyla toplatmalar boşa çıkarılıyordu. Ortalama 40 bin civarında tirajı olan “Pavda”, iki buçuk yıl içinde tam sekiz kez kanatıldı. Ancak her defasında, benzer bir isimde yeniden yayınlandı. (“Za Pravda” -Pravda İçin, “Put Pravdi” -Pravda’nın Yolu, “Tradovaya Pravda” -Emek Pravdası gibi.)
“Pravda”, işçilerin nasıl yaşadıklarını, nasıl amansızca sömürüldüklerini vb. yayınlıyor ve kapitalist sömürücüleri teşhir ediyordu. Aynı şekilde köylülerin içinde bulundukları zor şartları gözler önüne seriyordu. Yalnız teşhirle kalmayarak, işçi ve emekçilerin mücadelelerini, mücadele tecrübelerini aktarıyor, grev ve direnişlere yer veriyordu. Grevlerle dayanışma örgütlüyor, grev fonları oluşmasına katkıda bulunuyordu.
Duma seçimlerinde ileri işçilerin örgütlenmesi görevini de “Pravda” yerine getiriyor; işçilere yeni mücadele biçimleri öneriyordu.
“Pravda”nın işçi sınıfının legal örgütlerinden Menşeviklerin atılması yönündeki mücadelesi kısa sürede sonuç verdi. Tasfiyeciler bütün işçi örgütlerinden birer birer temizlendi. 1914 Yazı’nda Bolşevikler, Rusya’nın siyasi bakımdan ileri işçilerinin beşte dördünün Bolşevik Parti’yi izlemesini önemli ölçüde “Pravda”nın katkılarıyla sağladılar.
Bolşeviklere o yıllarda “Pravdacılar” denmesi boşuna değildi. Ekim Devrimi’ni yapacak olan kuşak “Pravda” tarafından yetiştirildi. Bu dönemde Bolşeviklerin diğer bir legal organı IV. Devlet Duması’ndaki Bolşevik gruptu.
Duma seçimlerine Bolşevikler büyük önem verdiler ve kitlelerin karşısına siyasal taleplerle çıktılar. Bunlar “demokratik cumhuriyet”, “sekiz saatlik işgünü” ve çiftlik sahiplerinin topraklarına el konulması gibi 1905 Devrimi’nin temel şiarlarıydı.
Bolşevikler, seçim kampanyasından önemli kazanımlar elde ettiler. Duma seçimlerinde işçiler, halkın diğer kesimlerinden ayrı olarak oy kullandılar. Bolşevik Partisi üyesi altı temsilci Duma’ya seçildi. Bunlar Badayev, Petrovski, Muranov, Samolyov, Sagov, Malinovski’ydi. (Malinovski’nin ajan provokatör olduğu sonradan anlaşıldı)
Başlangıçta altısı Bolşevik, yedisi Menşevik olmak üzere ortak bir sosyal demokrat fraksiyon oluşturulmasına rağmen, Ekim 1913’ten itibaren Bolşevik fraksiyon bağımsız olarak hareket etti.
Bolşevik temsilciler, Duma kürsüsünü çarlık düzeninin teşhiri ve devrimin propagandası için oldukça ustalıkla kullandılar. İşçilerin vahşice sömürülmesine karşı gensoru verip, köylülere, çiftlik sahiplerine karşı mücadele çağrısı yaptılar. Kadetler’i teshir ettiler, sekiz saatlik işgünü için yasa teklifi, reddedilmesine karşın, ajitasyon açısından önemli oldu. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı başladığında, Bolşevik fraksiyon, savaşa karşı oy kullanarak, emperyalist savaşı ve emperyalistlerin emellerini teşhir etti. Temsilciler, yalnız Duma içindeki çalışmalarla da sınırlı kalmıyor, ülkenin dört bir yanını; özellikle işçi merkezlerini dolaşarak, devrimci konuşmalar yapıyor, toplantılar düzenliyorlardı. Bolşevikler ayrıca, işçi sendikalarında, sigorta sandıklarında da faaliyet yürüttüler. İşçi ve emekçilerin desteğini alarak, buraları da devrimin mevzileri haline getirdiler.
Bütün bu dönemler boyunca Bolşevikler, yasadışı aygıtın zayıflatılması şöyle dursun, daha da güçlendirilmesi için ellerinden gelen tüm çabayı sarf etiler. Legal mevziler Bolşevikler için, devrimi ilerletmek için ustaca kullanılan alanlar oldu. Zaten böyle olmasaydı, 1917 Ekim Devrimi’ne giden yol bu kadar kısalmazdı.
ŞUBAT-TEMMUZ 1917
Şubat 1917’de üç yıl süren emperyalist savaşın çöküşe sürüklediği işçi ve köylüler, çarlık hükümetini yıktı. Devrim, işçi ve asker temsilcileri Sovyetlerinin desteğine dayanıyordu. 1905, Sovyetlerin ayaklanma organı ve aynı zamanda yeni devrimci iktidarın nüvesi olduğunu ortaya koymuştu. 1905’te yalnız İşçi Temsilcileri Sovyetleri kurulmuştu; 1917 Şubatı’nda ise İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri ortaya çıktı. Sosyal Devrimciler ve Menşevikler, Sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdi. Daha sonra da Devlet Duması Geçici Komitesi’nin kurulması için burjuvazi ile uzlaştılar. Devlet Duması Geçici Komitesi ile İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetlerin Yürütme Komitesi’nin Sosyal Devrimci ve Menşevik önderleri, Bolşeviklerden gizli olarak geçici hükümet için anlaştılar. Böylece iktidar Sosyal Devrimci ve Menşevikler tarafından burjuvaziye sunuldu. Ancak Geçici Hükümet tek iktidar organı değildi; diğer yanda İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri de varlığını korudu. Böylece ikili iktidar doğmuş oldu.
Proletaryanın bileşiminin savaş sırasında değişmesi ve devrimin başında proletaryanın yetersiz bilinç ve örgütlülük seviyesi ikili iktidarın doğmasının nedeniydi.
Şubat Devrimi ile Bolşeviklerin yayın organları “Pravda” Petrogrady’da, “Sosyal-Demokrat” ise Moskova’da yeniden yayınlanmaya başladı.
Bolşevik Partisi’nin çarlık döneminin son derece güç koşulları altında çalışmış olan örgütleri, yeraltından çıkarak açık bir siyasi ve örgütsel çalışma içine girdiler. 24 Nisan 1917’de Bolşeviklerin VII. (Nisan) Konferansı açıldı. Parti kuruluşundan beri ilk kez açık bir Bolşevik Konferansı toplanıyordu.
Bolşevikler bu dönemde, Lenin’in Nisan Tezleri’nde ortaya koyduğu çizgiyi çok iyi hayata geçirdiler, ikili iktidar sürekli olamazdı; Bolşevikler buna hazırlıklı olmalıydılar. Nitekim iktidar, temmuzda burjuvazi lehine son buldu. Başından beri ikili iktidarın niteliğini doğru kavrayan Bolşevikler, şaşkınlığa uğramadan yeraltına geçtiler. Burjuvazinin saldırılarına karşı önder kadroları ve partiyi korumayı başardılar. Bundan sonra, sıra devrim için bir ayaklanma hazırlama dönemidir.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus var: Bolşevikler açık faaliyet yürütürken, güçlerini burjuvazinin yasalarından almadılar, aksine, Şubat Devrimi’ne yol açan işçi, köylü, asker Sovyetlerinde örgütlenmiş ve burjuva hükümet ile birlikte ikinci bir otorite olan kitlelerden aldılar, ikili iktidar dönemi, belki de örneği az görülebilecek bir fiili durumdu. Bolşevikler bu fiili durumu devrimi ilerletmek, kitleleri devrim için örgütlemek için kullanmayı çok iyi becerdiler. Bu dönemde, parti üyelerinin sayısının üç katına çıkması ve Bolşeviklerin birçok kitle örgütünde etkinliklerini artırmış olmaları, Bolşeviklerin dönemin özelliklerini iyi kavramaları ve buna uygun doğru politikalar izlemeleriyle açıklanabilir.
Sosyal Devrimci ve Menşevik önderleriyle Sovyetler, Geçici Hükümet’in bir uzantısına dönüşüp, ikili iktidar burjuvazinin lehine son bulduğunda gericilik ilk olarak Bolşeviklere saldırdı. Sürecin böyle bir sonuca yol açmış olması Bolşevikler için sürpriz olmadı; kısa sürede tedbirlerini aldılar ve burjuvazinin saldırılan amacına ulaşamadı.
Bolşevik deneyiminin bütünü, işçi sınıf mücadelesi açısından büyük önem taşıyor ve üzerinde çalışılıp kavranmalı ve gereken dersler çıkarılmalıdır. Ancak 1912-1914 dönemi ve 1917 Şubat-Temmuz dönemleri özelikle legal çalışma olanaklarının ne denli başarılı kullanabildiğinin örneklerini sunuyor. 1912-1914 döneminde açık bir parti şeklinde oraya çıkmayan Bolşevikler, Pravda, Duma, sendikalar, sigorta sandıkları vb. de sürdürdükleri çalışmalarla bir yanıyla açık bir parti gibi çalıştılar.
1917 Şubat-Temmuz döneminde ise koşulların farklılaşması Bolşeviklerin kitlelerin karşısına doğrudan açık bir şekilde gidebilmesi olanağını Sağladığında Bolşevikler bunu da çok iyi değerlendirdiler.
Her iki dönem açısından, Bolşeviklerin, çeşitli mücadele ve örgüt biçimlerine başvururken, masa başında icat edilmiş donmuş formüllerden yola çıkmayan, somut durumun somut tahliline dayanan, oldukça esnek politikalar izlediklerini söylemek gerekiyor. Her dönem illegal örgütü güçlendirmek önem taşırken, legal alanda, ortaya çıkan her olanağı kullanma ye bunu genişletme perspektifi ve becerisi, Bolşevik tarzda çalışmanın en dikkat çekici yönüdür. Anılan dönemler yasal çalışma ve açık/ parti faaliyeti açısından önemli deneyler sunarken, diğer dönemlerde de Bolşevikler, yasal, olanakları kullanmada bu dönemlerdeki kadın; geniş olmasa da, oldukça önemli kazanımlar elde ettiler.
Bolşevik devrimci çalışmanın gösterdiği gibi legal olandan sınırsızca yararlanma yeteneği, gösteremeyen bir devrimci örgütün ya da sınıfın devrimi örgütlemesini beklemek tam bir ham hayaldir. Ülkemiz devrimci pratiğinde (ve ‘ elbette teorik ifadelendirmede) sıkça düşülen hatalardan biri de legal olandan yararlanmayla; legalizmin birbirine karıştırılmasıdır. Ne var ki gözden kaçırılan, birinci durum devrimi ilerleten bir rol oynarken, ikincisi tasfiye eder.
Aralık 1994