Propaganda-ajitasyon ve yayın organlarında Reklâm ve reklâmcılık üzerine

Politik çalışmanın temel bir unsuru, yönü olarak propaganda-teşhir-ajitasyon faaliyeti; işçi sınıfını devrimci eylem için eğitme, örgütleme ve mücadeleye seferber etmede olmazsa-olmaz bir öneme ve role sahiptir. Öyle ki, yazılı-sözlü çok çeşitli araçlarla ve çeşitli biçimlerde, nitelikli, yaşamın tüm yönlerinde ve alanlarında yaygın ve güçlü bir propaganda-ajitasyon-teşhir çalışması yapılmaksızın örgütlenme yaratılamaz. Ve elbette ki, örgütlenmeye hizmet etmeyen daha doğrusu, örgütlenme perspektifi ile sürdürülmeyen bir propaganda-ajitasyon çalışması da işlevini yerine getiremez.
Bu bakış açısı ile bugün, baskının ve sömürünün her türü, tüm toplumsal sınıflar arasındaki ilişki, çelişki ve çatışmanın, burjuva kapitalist sistemin işleyişi ve değiştirilmesinin bilgisi, emperyalistlerin ülkemize ve dünyanın herhangi bir bölgesindeki herhangi bir ülkeye yönelik ekonomik, siyasi ve askeri saldırılan, işsizlik, özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, işten atmalar, diktatörlüğün Kürt halkına yönelik, toplu imhaya varan saldırıları, ev ve sokak infazları… vb. propaganda-ajitasyon ve teşhir çalışmamızın konuları olmak zorundadır.
Her somut sorun, olay ve olgudan yola çıkarak, olay ve olguların ardındaki siyasal gerçekleri açığa çıkarmalı, olay ve olguları birbirleriyle bağlantıları içerisinde, salt sonuç ve görüntüleri değil, kaynakları ve nedenleri ile ortaya koymalı, işçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı ve gençliğe yönelik tüm saldırıların, baskı ve sömürünün her türünün kaynağı olarak kapitalist-emperyalist sistemi, faşist diktatörlüğü teşhir etmeli ve tüm baskı ve saldırıların kaynağı olan sistemin yıkılması ve sosyalizmin kurulması gereğini kavratmalı, işçi sınıfı ve emekçileri hem tek tek sorunları için, baskı ve sömürünün tek tek görünümlerine karşı, hem de ve esas olarak devrim ve sosyalizm için mücadeleye çağırmalı ve bu mücadele için örgütlemeliyiz.
Böylesine hayati öneme sahip bir çalışmada yasadışı ve yasal yayın organları; temel bir önem ve role sahip araçlardır. Yayın organları nitelikleri itibariyle, örgüt ya da parti çalışmasının bütün ya da belli alanlarındaki çalışmayı yönlendirme işlevi de görürler. Sınıf partisinin merkezi yasadışı yayın organı; parti çalışmasında kolektif bir ajitatör, propagandacı ve örgütleyici işlevlerine sahiptir. Yani parti çalışmasında, ülkenin her yerindeki propaganda, ajitasyon, teşhir ve örgütlenme çalışmasının yöneticisi ve yönlendiricisi bir organdır. Ayrıca, sınıf partisi merkezi yasadışı yayın organının yanı sıra yasal yayın olanaklarından da teorik propaganda ve teşhir haber organları biçiminde de yararlanmakta ve sürdürmektedir.
Emperyalist burjuvazinin, uluslararası çapta yaşamın tüm alanlarında ve çok yönlü olarak sürdürdüğü, devrim, sosyalizm ve Marksizm-Leninizm karşıtı saldırılarının birçok parti ve devrimci örgütte, teori, politika, örgüt, çalışma tarzı, kitle ve eylem çizgisi gibi birçok alanda savrulma ve sapmalara yol açtığı, birçok parti ve devrimci örgütün bu savrulma ve sapmanın boyutlanması sürecinde, anti-Marksist-Leninist konumlara ya da bu konumlarının daha da derinleşip belirginleşmesine, birçok devrimci örgütün sınıf ve kitle hareketinin dışına düşerek dar marjinal gruplar durumuna düşmesine de yol açtığı bir gerçektir.
Uluslararası çapta ve çok yönlü olarak süren saldırıların yol açtığı savrulmanın yenilgi ve saldırılar karşısında Marksizm-Leninizm’de ısrar edememe, savunamama daha da ötesi, saldırılar karşısında teoride, politikada, örgütte, çalışma tarzında ve üslupta yenilerek karşı saldırıyı örgütleyememenin, böyle bir perspektife sahip olamamanın sonuçları ve görüntüleri günlük çalışma ve faaliyette çok çeşitli biçimlerde karşımıza çıkıyor.
Konumuzla, propaganda-ajitasyon çalışması ve bu çalışmanın temel bir aracı olarak yayın organlarına dönecek olursak; vereceğimiz örneklerde de görüleceği ve anlaşılabileceği gibi, devrimci Marksist propaganda-ajitasyon kavrayışından tam bir uzaklaşma, reklamcılık ve kendi için olma ve kendine dönmenin, marjinalleşmenin tipik belirtileri ya da görüntüleri ile karşılaşıyoruz.
Reklâm bilindiği gibi; kapitalist sistemde üretilen tüm ürünlerin kitlelerin gerçek ihtiyacını karşılayıp karşılamamasından bağımsız olarak kitlelerce alınmasını, tüketilmesini sağlamanın, yani pazarlamanın önemli bir bölümünün parçasını oluşturuyor. Ve reklamcılık tüm sektörlerin ihtiyaç duyduğu, ciro ve kârlılık açısından da dünyada ve son 5-10 yıldır ülkemizde en parlak sektör durumunda.
Reklâmcılık, sadece üretilenin pazarlanmasının önemli bir unsuru olmakla kalmıyor. Aynı zamanda burjuva siyasi partilerinin, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sorun Ye taleplerinin demagojik ve sahtekârca “sahiplenilmesinde”, gerçek içeriğinden uzak, kulağa ve göze hoş gelecek slogan, söylem ve görüntülerle kapitalist medyanın tüm araçları kullanılarak propagandası ve böylece kitlelerin düzen içi çözümlere ve düzene bağlanmasında da önemli görevler üstleniyor. Kısaca her alanda çözümsüzlükten başka “çözüm” üretemeyen kapitalist-emperyalist sistem ve burjuva siyasetine ister sağ, ister sol olsun tüm düzen partilerine kampanyalar düzenleyerek, “hoş” ama boş sloganlar belirleyerek sahte “çareler” ve çözümler “üretme” işini de üstleniyor.
Ülkemizde de son seçimlerin RP’den SHP’ye, ANAP’tan DYP’ye tüm burjuva düzen partilerinin seçim kampanyalarını, yerli ya da yabancı ünlü reklam ajanslarınca planlanıp yürütüldüğünü ve seçimlerin “Şova”, burjuva siyasetçilerinin de “şovmenlere” dönüştüğünü ve bu hay-huy içerisinde çözümsüzlüklerin çözümmüşcesine sunulduğunu, yeni dünya düzeninin “global” söylemlerine uygun olarak, “insan hakları”, “demokrasi”, “refah”, “gelişme” vb. yalan ve demagojik propagandalarla geçtiğini bilmeyenimiz yoktur.
Kapitalist üretim ve pazarlama ağı için, burjuva politikası ve politikacıları için reklâm ve reklâmcılık vazgeçilemez bir araç, bir unsur haline gelmiştir. Kapitalist üretim açısından üretilenlerin satılması, yığınlarca tüketilmesi için daha çok ve en çok kâr için gerekli ve yaşamsal olan reklâm, burjuva kapitalist politika ve politikacılar açısından da üretilen “çözümlerin” işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin “refahı” ve “mutluluğu” için, düzene bağlanmaları için, baskı ve sömürü düzeninin devamı için gerekli ve yaşamsaldır.
Komünist, devrimci politik çalışma açısından ise sansasyon, abartı ve bunlara dayalı reklam ve reklamcı bir propaganda-ajitasyon çizgisi ve anlayışı hiç de gerekli ve başvurulur bir yöntem, bir tarz değildir, olmamalıdır. Komünist devrimci ajitasyon; ekonomik ve politik gerçeklerin açıklanması, gerçeklere, abartısız gerçek olay ve olgulara dayanmak, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin her gün, her saat yaşadıkları ve karşılaştıkları gerçek sorunlara, baskı ve sömürünün her günkü somut tezahürüne ve görünümlerine dayanmak, kitlelerin önüne en güçlü silah olan gerçekle çıkmak durumundadır.
Propaganda-ajitasyon çalışmasında, anlayışı böylece belirledikten sonra, devrimci yayın organlarında sıkça rastlanan ve giderek egemen olma potansiyeli taşıyan anlayış ve eğilime, sansasyon, abartı ve reklamcı anlayış ve eğilimlere baktığımızda, örneklerini vermeye çalışacağımız durumla karşılaşıyoruz.
Gençlik Yıldızı dergisinin Şubat ’93, 13. sayısında bir sayfa boyunca verilmiş resimli bir haber. “İki tarihsel süreçte: Faşizmi yargılayan komünistler” başlığı altında, sol tarafta 27 Şubat 1933, sağ tarafta 25 Ocak 1993 tarihleri yer alıyor. Sol tarafta G. Dimitrov ve Alman komünistlerinin Reichstag yangını üzerine yargılanmalarında Dimitrov’un ünlü savunması, sağ tarafta ise TKP/ ML Hareketi davasında Ziya Ulusoy’un savunması konu ediliyor. Haberin böylesi veriliş tarzından ne umuluyor, ne bekleniyor bilemiyoruz. Ama birincisi, G. Dimitrov gibi Alman faşizmine karşı mücadelesi ve Bulgaristan devriminde önderliği ile tarihe mal olmuş bir kişilikle; özelliklerinden ve niteliklerinden bağımsız olarak kim olursa olsun herhangi bir kişi arasında ve 33 Leipzig duruşması ve savunmasıyla, 1933 TKP/ ML Hareketi davası ve bir savunma arasında “tarihsel” paralellik kurmak, iki ayrı olay ve iki ayrı kişiliği aynı düzlemde ele almak ya da özdeşleştirmek; talihsiz, düzeysiz bir bakış açısı ve tarzıdır, ikincisi; olay ve olayın bilgisini vermekten çıkmış, bir kişinin “tanıtılmasına”, afişe edilmesine yönelmiş bir reklâm ve reklâmcı bir tarzdır.
Mücadele dergisinin, hemen tüm sayılarında komünist, devrimci olmayan propaganda-ajitasyon tarzının tipik örneklerini sıkça ve çokça görüyor, okuyoruz. “Halkın adaleti” başlıklı… öldürüldü… bombalandı… basıldı… vb. gazete kupürlerinden ve olaylara, “eylemlere” ilişkin “Devrimci Sol Güçler” imzalı açıklamalardan oluşan sayfalar, şu veya bu kırsal alandaki gerilla birliklerinin başarılarını aktaran haberler, röportajlar, sınıfın ve emekçi kitlelerin sorunlarından, mücadelelerinden uzak, kendine dönme ve kendisi için olma eğiliminin, çizgisinin reklam ve reklamcı tarzın, tipik örneklerini oluşturur. Mücadele bu alanda “erişilemez” bir düzeydedir ve bir ekoldür. Hakkını teslim etmek gerekir. Öyle ki, Mücadele dergisi ve temsil ettiği mücadele, örgüt, eylem ve kitle çizgisi, propaganda-ajitasyon tarz ve üslubu birçoklarının öykündüğü, benzemeye çalıştığı bir çizgi, bir ekoldür.
Devrimci Emek dergisinin, Nisan-Mayıs ’93/20. sayısında “Halkların Hayati Meseleleri Ancak Kuvvete Başvurularak Halledilebilir” başlığı altında TKEP-L gerillalarının SHP Bahçelievler binasına çaycıyı etkisiz hale getirerek duvarlara slogan yazdıkları, çıkarken de ses bombalarıyla tahrip ettikleri, haberi, ilgili gazete kupürleriyle birlikte veriliyor. “Leninist mücadele ve eylem çizgisi” açısından “müthiş” ve “büyük” bir eylem; dergi sayfalarından haberin verildiği gazete kupürleriyle ve mütevazı bir başlıkla verilmeyi, daha doğrusu reklâm edilmeyi hak ediyor doğrusu.
Devrimci Emek dergisinin aynı sayısında “Daha Bir şey Görmedin Bay Burjuvazi!” başlığı altında da “Devrimci Sol savaşçılarının” Ankara ve İstanbul’da “sokak sokak devam eden çatışmaları” ve “Ankara’yı çalkalayan iç savaş ortamı” anlatılıyor. Devrimci Sol kendi eylemlerinin propagandası (reklamı)nı yeterince yapıyor ama, anlaşılan Devrimci Emek dergisi bunu yeterli görmedi ki 3-5 kişinin polisle çatışmasını sanki meydan muharebesiymişçesine abartarak kendi sayfalarında da reklam ediyor.
“TMLGB Yine Ses Getirdi” bu başlıkta Özgür Gelecek dergisinde, TMLGB militanlarının, bankalara vb. yerlere attıkları molotof kokteylleri ve ses bombalarının çıkardığı “gürültünün” ve “ses getirici” eylemlerin haber başlığı. Özgür Gelecek dergisinde, TİKKO gerillalarının fotoğraflarıyla birlikte verilmiş eylem haberlerine, gerillalarla yapılmış röportajlara, TİKKO gerillalarının, Dersim’in çeşitli bölgelerinde halkın yaşamını düzenleyici (orman kesimi, çökelek ve yağ fiyatları, kumar yasağı vb.) faaliyetlerinin haber (reklâm)lerini izlemek mümkün. Küçük burjuva (köylü) örgüt, mücadele ve eylem çizgisinin dergi sayfalarına yansıması doğal olarak örgütün (kendinin) ve eylemlerinin, dikkat çekici başlıklarla reklâmasyonu oluyor.
Emeğin Bayrağı dergisinin, son aylarda hemen her sayısında “Direnmek Kazanmaktır” sayfasında, yeni direniş “destanları” yazan, TKP/ML Hareketi militanlarının açık imzalı yazıları yayınlanıyor. Bu yazılarda, polisin kendilerine nasıl işkence yaptığı, kendilerinin tüm bu işkencelere rağmen nasıl direndikleri, burjuvazinin kalesinin burçlarına direniş bayrağını nasıl diktikleri ve dalgalandırdıkları konu ediliyor. Belki işkence ve işkencede tutum konusunda eğitim amaçlanıyor ama yazılar içerik ve tarzlarıyla, eğitimden daha çok işkencede direnmeyi her devrimci, her komünist için bir görev ve sorumluluk olarak ele alınması, “özel” insanların, “kahramanların” tutumu değil, her devrimcinin her komünistin hatta her insanın alabileceği bir tutum olarak kavratılmasından çıkıyor, imza sahiplerinin ve “direniş destanlarının” reklâmına dönüşüyor.
Verdiğimiz örneklerin her biri elbette, konuları itibarıyla, mücadele ve eylem çizgisinin örgüt ve kadro politikasının, çalışma tarzının ve bütün bunların kaynağı olarak da ideolojik açıdan savrulmanın eleştirisini gerektiren örneklerdir ve ayrı ayrı ele alınıp eleştirilebilir. Burada örneklerin hepsinde ortaklaşan yanlardan biri, yayınlar ve propaganda-ajitasyon ve teşhir çalışmasında tarz Ye üslup açısından ele alıp eleştirmeyi amaçladık. Bunlar birer sonuç ama ideolojik bir yönelimin ve savrulmanın, işçi sınıfı ve emekçi kitleler ve hareket karşısında konumlanışın, sınıfa, kitlelere ve kitle hareketine güvensizleşmenin, kendi hareketini ve eylemini sınıfın ve kitlelerin hareketi ve eyleminin yerine geçirmenin, giderek kitle hareketinin dışına düşmenin, örgütler ve gruplar olarak darlaşmanın, marjinalleşmenin, kendine dönme ve kendisi için olmanın yarattığı ciddi sonuç ve görüntülerdir.
Uluslararası çapta ve çok yönlü saldırılarla yüz yüze olunan günümüzde, saldırıların püskürtülmesi (ideolojik planda) Marksizm’e ve Leninizm’e daha sıkı sarılmak toplumsal yaşamın her alanında bugünün olgu ve olaylarının bilimsel açıklanması temelinde geliştirmek ve karşı saldırıyı örgütlemekle mümkündür. Bu görev, pratik örgütsel çalışmada ise işçi sınıfı ve kitle hareketinin, eyleminin yerine kendini ve kendi eylemini ve dolayısıyla da kendinin ve eyleminin propagandası (reklamı)nı geçirmek değil, Leninist örgüt, çalışma tarzına, mücadele, eylem ve kitle çizgisine propaganda-ajitasyon anlayış ve tarzına sarılmak ve geliştirmek “faaliyetlerimizi işçilerin hayatının bütün günlük sorunlarıyla birleştirmek, bu sorunların üstesinden gelebilmelerinde işçilere destek olmak, onların dikkatini en ağır haksızlıklara çekmek, işçilerin patronlara karşı taleplerini daha somut ve amaca uygun biçimde ifade etmelerine yardımcı olmak, işçiler arasında dayanışma bilincini ve dünya proletaryasının bir parçası” olarak “çıkarlarının ve davalarının bir olduğu bilincini geliştirmek” (Lenin-Örgütlenme) devrim ve sosyalizm için örgütlemektir.
Çünkü komünistlerin “bir tüm olarak proletaryanın çıkarlarının dışında ve ayrı çıkartan yoktur. Onlar proletarya hareketini biçimlendirecek ve bir kalıba sokacak, kendilerine özgü sekter ilkeler ileri sürmezler.” (Marks-Engels, Komünist Manifestosu)
Dolayısıyla komünistlerin örgüt, kadro, mücadele, eylem çizgisi ve tüm yönleriyle çalışma tarzı düşünülerek icat edilmiş, yaratılmış değildir. İşçi sınıfının ve hareketin çıkarlarından ayrı, özel ya da dar örgütsel çıkarlar üzerinde şekillenmez. Aksine ve tümüyle toplumsal, ekonomik-siyasal yaşamın değiştirilmesi, işçi sınıfının ve hareketinin çıkarları ve gelişiminin hedeflerine ulaşmasının gereksinimlerince belirlenir ve bunlar üzerinde yükselir. Ve komünistler “işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımının geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde, bir tüm olarak hareketin çıkarlarını” (Manifesto) savunur ve esas alırlar.
Propaganda-ajitasyon çalışmasına ve bu çalışmanın tarz ve üslubuna da her zaman her yerde ve her koşulda, işçi sınıfı ve hareketinin çıkarları ve gelişiminin gereksinimleri yön vermelidir. Başkaca hiçbir şey değil. Buna uygun olarak propaganda-ajitasyonumuzun tarz ve üslubu; sansasyonel, abartılı, reklam ve reklamcı değil, işçi sınıfı ve hareketin çıkartan üzerinde yükselen Bolşevik bir tarz ve üslup olmalıdır.

Ağustos 1993

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑