Bir Roman: ‘ÇÖZÜLME’ İnsanın onurunda açtığı yara en büyük yaradır

A. Kadir KONUK’un “Çözülme” isimli romanı, 160 sayfalık, bir solukta okunuveren bir kitap. Bu kitabı okumadan önce, “Çözülmenin de romanı mı yazılırmış?” diyordum. Ancak “Çözülme”yi okuyunca gördüm ki, A. Kadir KONUK gerçekten de çözülmenin romanını yazmış…
Genel olarak insanlar, sanatta “ideal-olan” ile “gerçek olan” arasındaki ilişkide, hep ideallerinde yatanın üstün gelmesini isterler. Bu, dünyanın her tarafında geçerli olan genel bir insan özelliğidir. Nitekim bu yüzden sanat eserleriyle genellikle “mutlu son” ile biterler.
Sorun, “direnme ve çözülme” olunca da; insanlar için ideal-olan tutum “direnmek” olduğundan; yazar oldukça nazik bir konu seçmiş… Ancak yaklaşımda dozajı iyi ayarlayıp, duyguları incitmeden sonuca bağlama başarısını göstermiş…
Eser en başta, ele alıp işlediği konu nedeniyle ilgi çekiyor. İşkence tezgâhından geçip de, bu romanda işlenen iç hesaplaşmayı yaşamayan insan azdır. Bizim ülkemizde de bu tezgâhtan geçen insanlar yüz binlerce ifade edildiğinden; bu kitaba ilginin geniş olacağını sanıyorum…
Genel olarak insanların, “saklı-gizli” olana, “üstü örtülü olan”a karşı merak ve ilgileri yoğun olur. “Çözülme olayı” da, genel olarak üstü örtülen; ya “insanları rencide etmemek” adına; ya da kedinin pisliğini gizlemesi misali, “zaafların üstünü örterek gururu koruma” güdüsüyle hiç üstüne gidilmeyen bir tür “tabu” olagelmiştir… İşte KONUK bu romanıyla, insanların bu “hassas” noktasına dokunmuştur…
Öte yandan bu konu, her ne kadar üzerine gidilip irdelenmeyen bir konu olsa da; ülkemizde ilgilisi, meraklısı, aynı dertten muzdarip olanı pek çoktur. Nitekim yazar da bu durumun ayırımında olmalı ki; kitabın bir yerinde, “…İnsanın kendi zayıflığı nedeniyle onurunda açtığı yara, en büyük yaradır..”diyerek, ilgililerini yürekten yakalamıştır…
“Çözülme”nin en büyük başarısı, sorunu sofraya getirip, okuyucuyu bir iç hesaplaşmaya itmesi ve herkese kendi tavrını sorgulatmayı başarmasıdır… Ayrıca, “çözülme” gibi bir “tabu’ya dokunup onu “tartışılır” hale getirmesi bile başarı sayılmalıdır…
Bununla birlikte, bir sanat eseri olarak “Çözülme”nin eksiklikleri, zayıflıkları olmadığı da söylenemez:
En başta eserin sanatsal-estetiksel yanı oldukça zayıf kalmıştır. Yazar, adeta vermek istediği mesajını bir an evvel verip kurtulmak istemiş! Bu yüzden de, daha kapsamlı olabilecek bu eser, 160 sayfaya sıkıştırılıp bırakılmıştır…
Aynı yazarın daha önce de “Gün Dirildi” isimli bir romanını okumuştuk. Şimdi bu ikinci romanını da okuyunca, artık A. Kadir KONUK’un dili, kalemi, edebi yanı vb. konularda asgari bir fikir edinmiş bulunuyoruz:
Her iki eserinde de görülen ortak özelliklerden biri; yazarın, ele aldığı konularda son derece “özet” şeyler söylemiş olmasıdır.. Oysa roman, ağırlıkla detay, imgeleme, betimleme ve dil’i işleme sanatıdır… Ünlü yazar Stendhal, romanı, “Bir aynayı sokakta dolaştırma”ya benzeterek, “Ne görülüyorsa olduğu gibi yansıtmak…” olarak tanımlamıştır. Gerçi O’nun bu tanımı, Sosyalist Gerçekçilik akımının, “süzgeçten geçirmek gerektiği…” yolundaki önermesiyle çelişmektedir ama; romanda detayın yerine ve önemine de işaret etmiş olmaktadır…
İkinci olarak; KONUK, eserlerinde betimlemeye son derece az yer vermektedir. Bu da eseri yavan bırakmaktadır. Özellikle “Çözülme” de, ne bir mekân betimlemesi var; ne de özgün bir tip betimlemesi! Adeta betimleme yapmamak için özel çaba gösterilmiştir!
Yazarın her iki eserinden de edindiğim genel izlenim; Konuk’un fazlaca sanatsal kaygı duymadan, sanatsal biçimlendirmeye gereken özeni göstermeden yazdığı ve adeta, vermek istediği mesajı bir an evvel verip kurtulmak istediği şeklindedir…
Örneğin, her iki romanında da kadın kahramanlar, sanki kaya kovuğundan çıkıp gelmişlerdir! Ne aileleri, ne dostları, ne de bir doğal çevreleri vardır. Eserde birden ortaya çıkıp, doğrudan bir örgütsel faaliyet içinde yer almaktadırlar…
Yine her iki eserde de, kahramanların sevgileri hep uzaktan, neredeyse platonikçe sürmektedir… Oysa bir romanda sadece sevgi olayını işlemek için onlarca sayfa yazılabilirdi. Örneğin, edebi yanı güçlü yazarlarımızdan bir Yaşar Kemal’i düşünelim; O’nun sadece bir hava durumunu betimlemesi bile 30-40 sayfa tutmaktadır. Döne döne yükselen toz sütunlarını; durmadan yağan sarı yağmuru; o güzel insanların o güzel atlara binip gidişlerini vb. anlatırken, okuyucunun başını döndüren bir dil müziği yaratmaktadır… Oysa eserleri içerik açısından, hala feodalizmden kapitalizme geçişin ilkel sorunlarına takılıp kalmış bulunmaktadır. Buna karşın O, eserlerindeki sanatsal ve estetiksel değerler nedeniyle, uluslararası bir ün kazanmış bulunmaktadır… İşte Konuk’ta eksik kalan ya da bu, sanatsal-estetiksel yandır… Oldukça ilginç konu yakalamasına ve genel perspektif açısından doğru yaklaşımı ortaya koymasına karşın; sanatsal biçimlendirmede gerekli titizliği ve özeni göstermemektedir. Anlatımı kuru ve yalın kalmaktadır… Yazarın bu açıdan kendini sorgulaması gerekmektedir…
Ayrıca, “çözülme”deki içeriğe ilişkin de söylenecek şeyler vardır. Şöyle:
Eserde, çözülme olayı, salt şahsın kendi içindeki korkuya bağlanmış. Yazarın ifadesiyle, çözülen şahıs, “Korkusunu korkutamadığı için” çözülüyor… Kuşkusuz, çözülmede korku en önemli etkenlerden biridir. Ancak “biricik” etken değildir. Gerçek yaşamdaki çözülmelerin nedeni, genellikle bir tek değil; birçok etkenin bileşkesi şeklinde olmaktadır… Örneğin, ülkede süren mücadelenin düzeyi, bağlı bulunulan örgütsel yapının dimdik ayakta olup-olmaması; şahıs yakalandığı zaman kendisini suçlayacak somut belge ve delillerin ele geçip-geçmemesi; başka sanıkların getirilip yüzüne karşı konuşturulup-konuşturulmaması; bilinç düzeyi, deneyimi, cesareti vb. birçok etken çözülmeyi kamçılıyor ya da frenliyor…
Ayrıca, çözülme olayının kendisi de tek boyutlu bir olgu değildir. Örneğin, ihanet edip, karşı-devrimin saflarına geçerek tüm devrimci değerlere saldırmak; hatta fiilen işkencelere katılmak var. Pişmanlık gösterip, kabuğuna çekilmek var. İçerde çözülme, ya da gizli çözülme var. İkinci-üçüncü deneylerde çözülme var. Çözüldüğü halde gizleme var. Çözülmeyi kişisel bir gurur sorunu haline getirip, intihara yönelme var, vb. vb…
İşte, çözülme olayının işlendiği böyle bir eserde, sorun tüm bu boyutlarıyla ele alınıp irdelenmeliydi diye düşünüyorum. Bence “çözülme” deki yaklaşım dar ve kısır kalmıştır…
Kuşkusuz, sorunun bütün yanları bir tek kahraman üzerinde ortaya konamaz. Ancak bunu değişik kahramanların ağzından vermek olasıdır. Örneğin, romanda, çözülen şahıs cezaevine ilk geldiğinde kısa bir eleştiri-özeleştiri toplantısı yapılmaktadır. Orada sorun tüm boyutlarıyla açılıp işlenebilirdi… Eğer böyle, olayın bütün boyutları ortaya konsaydı, eminim eser daha eğitici, daha perspektif açıcı olurdu…
Çözülme sorununa ilişkin gündemde başlıca iki yanlış eğilim bulunmaktadır: Birincisi; “ister putperest ol, istersen ateşe tap; kim olursan ol, bize gel…” diyen Mevlana tavrıdır ki; 71 Döneminde bir siyasal odağın tutumu bu olmuştur ve bütün devrim kaçkınları, bütün mücadele kaçakları buraya atmıştır kapağı…
Bu alandaki ikinci yanlış anlayış ise; soruna “AK ve KARA” ikileminde bakıp, “Bir insan ya tamamen lekesiz, pür-i paktır, ya da lekelidir ve hemen dıştalanmalıdır…” diyen “sol” anlayıştır.
Bu yanlış anlayışlar nedeniyle, ya birçok değerli potansiyel heba edilmekte; ya da her türden pisliğin onurlu insanların arasına karışmasına yol açılmaktadır… İşte “Çözülme”nin kurgusu içinde bu iki yanlış anlayışı mahkûm eden bir bölüme de yer verilseydi çok iyi olurdu. Böyle kısa bir bölümün bulunması bile, eserin eğitici işlevini en az iki kat arttırırdı diye düşünüyorum…
“Çözülme”de dikkat çeken bir başka nokta da, çözülen şahısa gösterilen hoşgörünün ve “kazanıcı” tutumun sınırının ne olacağının muğlak kalmış olmasıdır.. Gerçi yazar, “Bu konudaki karan ilgilisi verir…” diyerek topu üzerinden atmıştır, ancak eserde ortaya konan kazanıcı tutumun bir adım ötesinin Mevlana tavrına varabileceği hissediliyor. Gerçi bu konuda kesin ve somut bir ölçü konamazdı. Ancak, nereden sonrasına hoşgörüyle bakılamayacağı uç bir örnekte ortaya konabilirdi. Böyle bir belirleme yapılsaydı, o konuda da muğlâklık giderilmiş olurdu…
Özette, “çözülme” ilginç bir kitap. Tüm eksikliklerine karşın, önemli bir yaraya parmak basmıştır. Yaşanan karanlık dönemde ortalığı kaplayan “Eylülist” eserlerin arasından devrimci sanatçıların ve onların ürünlerinin boy atıp gün ışığına çıkması, tüm ilerici insanlara sevinç ve umut vermiştir. Yazarını kutluyorum ve yeni ürünlerinde başarılar diliyorum…

Aralık 1988

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑