“Halk haklarını mücadele ile elde edebileceğini öğrendi”

Ekvador’daki devrimci halk hareketi içinde yakın tarihte ve bugün önemli ve etkin bir yere sahip olan
Ekvador Marksist-Leninist Komünist Partisi (PCMLE) temsilcisi ile ABD’nin bölgedeki hegemonya ilişkileri; Ekvador’daki ayaklanmalar döneminden bugüne gerçekleşen olayları; ülkedeki emek yanlısı mücadeleci çevrelerin durumunu, aydınların ve işçi sınırının hareket içindeki ağırlığı ve yeri üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. PCMLE temsilcisi partinin ayaklanmadaki rolü ve sonrasındaki süreçte gerek politik ve ideolojik mücadele ve gerekse aydınlatma faaliyetleri konularında neler yaptıklarına dair önemli bilgiler verdi. Ancak Türkiyeli okuyucular açısından röportajın anlaşılmasını kolaylaştırır düşüncesi ile bu ülkedeki yakın dönem olaylarını genel çizgileriyle özetlemeyi gerekli gördük.
Ekvador Cumhuriyeti, Güney Amerika’nın Büyük Okyanus’a bakan kıyılarında yer alan bir ülke. Yüzölçümü, Galapagos Adalarıyla birlikte 269.178 km2 (Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte-ikisi). Tahmini nüfusu 12 milyon. Başkenti ise Quito. Ekvator çizgisinin tam ortasından geçtiği toprakları zengin bir bitki örtüsüne sahip olan ülkede aynı zamanda değerli petrol yatakları bulunmaktadır. Nüfusu ise birçok etnik topluluktan oluşur. Sayıları en fazla olan topluluk (nüfusun %50’si) yerlilerdir. Bir başka büyük etnik grup yerli ve İspanyol karışımı olan ve nüfusun %40’ını oluşturan Mestizo’lardır. Nüfusun yaklaşık %8,5’ini oluşturan beyaz nüfus 16. yüzyıl ile 19. yüzyıl başlarında bölgeye gelen İspanyolların çocuklarıdır. Kuzey kıyılarında sömürge döneminde ülkeye getirilmiş Siyah nüfus yaşar. Yerli diller olmakla birlikte, ülkede genel olarak İspanyolca konuşulur. Halkın büyük çoğunluğu Katolik’tir
Ekvador’un kırsal bölgelerinde bulunan halk kesimleri katı bir yoksulluk içinde yaşıyor ve bu belgelerde halen feodal üretim ilişkileri hüküm sürmekte. Ancak kapitalizmin gelişmesiyle bu yapının yavaş yavaş dağılmaya yüz tuttuğu gözleniyor.
Ekvador’un en büyük iki kenti; özgün mimari yapısıyla Latin Amerika’nın en güzel şehirlerinden olan başkent Quito ve ülkenin önemli liman kenti ve ticaret merkezi olan Guayaquil’dir.
Ülke ekonomisi genel olarak petrole ve tarıma dayalıdır. Yeterli düzeyde işlenmemiş topraklarıyla ve yeraltı zenginlikleriyle Ekvador, son yıllarda emperyalist ülkelerin çıkar ilişkilerinin odaklandığı ülkelerden biri durumuna geldi.
Politik ve ekonomik açıdan ülke yönetiminde ABD emperyalizminin baskısı giderek daha çok hissedilirken, ABD, bu tür yönlendirmeler için Planlama ve Eşgüdüm Konseyi, Merkez Bankası ve Ulusal Kalkınma Merkezi gibi stratejik öneme sahip kurumları kullanıyor. Bazı madencilik ve balıkçılık kuruluşlarıyla birlikte, devlet, kısa bir süre öncesine kadar tüm hidroelektrik enerji işletmeleri ve karayollarını elinde bulundurmaktaydı. ABD emperyalizminin kendisiyle işbirliği içindeki maşa hükümetler aracılığıyla dayattığı özelleştirme politikaları, Ekvador’da tüm kârlı kamu kuruluşlarının kısa bir zaman içinde yabancı tekellere devredilmesini hedefliyor. Yönetimde ordunun ağırlıklı söz sahibi olduğu ülkede son yıllarda yükselen halk muhalefeti ve ekonomik kriz, 2000 yılı başında hükümete karşı yapılan bir halk ayaklanmasını doğurdu.
Ekvador halkı, iktidardaki Jamil Mahuad hükümetinin ABD emperyalizmiyle işbirliği içindeki saldırılarına karşı bir dizi eylem başlattı. 17 Ocak 2000 tarihinden itibaren süresiz genel grev ilan edildi. 21 Ocak tarihine gelindiğindeyse halk ülkenin birçok yerinde barikatlar kurdu ve ülkede 22 eyaletin 21’inde demokratik halk seçimleri yapıldı. Halk, hükümetin iradesini tanımayarak kendi temsilcilerini seçti. Ordu içindeki muhalif bazı subaylar da ayaklanmaya katıldılar. Bu gelişmelerin ardından yeni bir hükümet kurulduğu açıklandı, ancak ordunun ve ABD güdümündeki yetkililerin müdahalesi sonucu yeni kurulan hükümetin ömrü sadece birkaç saat sürdü. Birkaç gün sonra ise devrilen lider Jamil Mahuad’ın yardımcısı Gustavo Noboa devlet başkanlığına getirildi. 2000 yılı başında gerçekleşen bu olayların ardından diktatörlüğün baskıları daha da arttı.

2000 yılı başında Ekvador’da bir halk ayaklanması yaşandı. Bu hareket nasıl başladı, nasıl gelişti, bugüne neler devretti?
2000 yılı Ocağında Jamil Mahuad hükümetine karşı yaşanan halk ayaklanmasının nedenlerinin başında halkın iktidara yönelik birikmiş tepkisi gelir. Ayaklanma, gelişen bu tepkinin tüm emekçi kesimlere yayılmasıyla ortaya çıktı.
Politikasını tamamen IMF’nin direktiflerine göre planlayan Mahuad hükümeti, IMF programını harfi harfine uygulamaya çalışıyordu. Devlete ait tüm işletmelerin özelleştirilmesini hedefledi. Nelerdi bu işletmeler? Elektrik, telefon, toplu taşıma vb. Özelleştirmelerin başlamasıyla birlikte elektrik, gaz, petrol, telefon ve taşımacılık gibi hizmetlerin fiyatlarında büyük artışlar gündeme geldi.
Mahuad hükümetinin öncelikli hedeflerinden birisi de özel bankalar konusunda önlemler almaktı. Hükümetin aldığı kararlar uyarınca özel bir bankaya para yatırmış olanlar hesaplarına bir yıl boyunca dokunamayacaktı. Bu kararın nedeniyse bankerlerin ekonomik olarak düştükleri zor durumdan kurtarılmasıydı. Bu durum da, Ekvador halkının Mahuad hükümetine karşı ayaklanmasının önemli nedenlerindendi.
Burjuva yayın organları, Ocak ayındaki ayaklanmayı sadece yerlilere ve ordunun bir kesimine ait bir hareket olarak göstermeye çalıştılar, ancak bu doğru değildir. Tüm halk kesimlerinin katıldığı bir ayaklanmaydı bu. Sadece başkent Quito’da da değil ülkenin tüm kesimlerinde eylemler yaşandı. Eylemlerin sonucu olarak halk birçok kentte ve bazı eyaletlerde kendi hükümetlerini oluşturdu. Bu nedenle ayaklanmanın, tüm ülke emekçilerinin hareketi olduğunu söylüyoruz. Yerli hareketi ayaklanma içinde doğallıkla önemli bir yer tutuyordu. Ama ayaklanmanın sadece yerlilere mal edilmesi doğru değildir.
Hareketin örgütleyicilerinden Yurtsever Cephe (FRENTE PATRIOTICA) ve Halk Cephesi (FRENTE POPULAR), yerli örgütü olan CONAIE’ye birlikte mücadele etme önerisi getirdiler. Ancak CONAIE’nin yöneticileri bu öneriyi reddederek sadece muhalif ordu kesimleriyle ortaklığa gitmeyi tercih ettiler. Ayaklanma sonucunda kurulan hükümetin başında CONAIE’den bir temsilci, ordunun muhalif kesimlerinden bir temsilci ve bağımsız bir avukat yer aldı. Biz özde bir halk hükümeti olmadığını bilmemize karşın bu hükümete destek verdik. Çünkü emperyalizmin neoliberal politikalarına karşı bir hükümetti.
Ancak yeni kurulan hükümet yalnızca dört saat iktidarda kalabildi. Emperyalizm ve burjuvazi hızlı bir manevra ile Mahuad’ın yardımcısı olan Noboa’yı başa getirdi. Ve biz bu noktada Noboa hükümetinin Mahuad hükümetinden bir farkı olmadığının propagandasını yaptık. Bugün de aynı şeyleri söylemeye devam ediyoruz. O da aynı IMF programını uygulamayı amaçlıyordu. Mahuad’ın planladığı dolarizasyon politikasını, yani ulusal para birimi olan Sucre’nin yerine ABD dolarını getirmeye yönelik uygulamayı, Nohoa eksiksiz hayata geçirdi. Burjuvazinin tüm kesimleri Noboa hükümetine derhal desteklerini verdiler ve halkı yatıştırmak için eylemleri sona erdirme çağrılarında bulunmaya başladılar. “Diyalog başlasın, toplumsal barış sağlansın” gibi telkinlerde bulundular. Bunun gerekçesini de ülkenin krizden kurtarılması ve ileriye gitmesi olarak göstermeye çalıştılar. Bu süreçte hem partimiz PCMLE hem de MPD (Demokratik Halk Cephesi) bu politikaları teşhire yönelik propaganda faaliyeti yürüterek, neoliberal programa karşı mücadelenin devam ettirilmesi gerekliliğini dile getirdi.
Noboa hükümetinin ilk icraatı da yeni yasalar çıkarmak ve özelleştirmeyi hızlandırmak oldu. Petrol, telefon ve elektrik işletmeleri gibi tüm kilit kamu kuruluşları özelleştirme kapsamına alındı. Bu programa kilise, ordu, medya ve burjuvazinin diğer tüm kesimleri destek verdi ve kısa zamanda özelleştirmeyi kolaylaştırmaya yönelik yeni yasalar gündeme geldi. Ardından özelleştirmelere yeniden start verildi. Bu dönemle birlikle emperyalizm, Ekvador’u, sorunlarını çözmeye ve kalkınmaya başlayan örnek bir ülke olarak göstermeye başladı. Ama bu propaganda emperyalistlerin yalanlarından biriydi.
Bunlarla amaçlananlardan birisi de dolarizasyonun tüm Latin Amerika’ya yayılması ve genel bir politika haline getirilmesidir. ABD emperyalizmi bir yandan da EURO ile çatışma ve rekabet halinde olan kendi para birimi dolara güç katmak için yeni bir mekanizma yaratmaya, dolarizasyon uygulamalarını Euro’ya karşı kullanmaya çalışmaktadır.
Ekvador’daki ekonomik, siyasal ve sosyal kriz oldukça güçlü bir hale gelmiştir. Ne Noboa hükümeti ne de başka bir burjuva hükümet bu krizin üstesinden gelme yeteneğine sahip değildir. Ekvador ekonomisi bugün tamamen çökmüş durumdadır. Devlet bütçesinin %48’inin petrol ihracından elde edildiğini düşünürsek uluslararası petrol piyasalarında yaşanan krizin ve düşen fiyatların bu çöküşteki etkisini daha iyi anlayabiliriz. Bunun yanında ikinci gelir kaynağı olan meyve ağırlıklı gıda maddelerinin ihracat fiyatları da düşmektedir.
Ülke endüstrisi tamamen çökmüş durumdadır. İstihdama baktığımızda nüfusun %80’i ya işsizdir ya da kayıtdışı çalışmaktadır.

ABD emperyalizminin Latin Amerika kıtası üzerinden dünya egemenliğini sürdürmeye yönelik stratejik hedeflerinin olduğu biliniyor. Bu hedefleri gerçekleştirmeye yönelik önemli planlardan birinin de Plan Colombia olduğu bilinen bir gerçek. Öncelikle, Plan Colombia kısaca nedir? Neyi içermektedir? Planın Ekvador’a etkisi nedir, partinizin bu konuya yaklaşımı ve verdiği mücadeleden söz eder misiniz?
Plan Colombia, ABD emperyalizminin, Kolombiya’daki uyuşturucu üretimini ve ticaretini sona erdirmeyi amaçladığını iddia ederek kıtaya yönelik stratejik hedeflerini gerçekleştirme uygulamalarını içeren bütündür. ABD’nin öne sürdüğü iddiaların altındaki asıl neden, Kolombiya’daki gerilla hareketini, halk muhalefetini yok etmeyi amaçlıyor olmasıdır. Bu plana karşı tepkinin had safhada olduğu ülke, bugün, Ekvador’dur. Plan Colombia dâhilinde Ekvador’un Manta sahil kentine kurulan askeri üs ve havaalanı ile hem Kolombiya’daki saldırıları güçlendirme hem de Ekvador’daki anti-emperyalist hareketi boğma amacı güdülmektedir. Bu nedenlerle Plan Colombia’ya karşı mücadelede, Ekvador, kilit konumda bir ülkedir.
Emperyalizmin saldırı planlarına karşı kısa bir sürede politik bir hat oluşturduk ve bunu üç temel üzerine oturttuk. Birincisi, IMF’nin ekonomik programına karşı mücadele -ki bu aynı zamanda özelleştirmeye, neolibalirzme, dolarizasyona karşı ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için verilen bir mücadeledir.
Politikalarımızın ikinci ayağını ise Plan Colombia karşıtı mücadele oluşturuyor. Bu da anti-emperyalist bir nitelik taşıdığından partimiz için stratejik önem taşımaktadır.
Üçüncüsü de ABD’nin Manta’da inşa etmekte olduğu üsse karşı yürütülen çalışmalardır. Bu temeller üzerinde içinde emek yanlısı partilerin, sendikaların, kitle örgütleri ve köylülerin ve öğrenci örgütlenmelerinin aynı çatı altında toplandığı SİYASET BİRLİĞİ’Nİ (UNITAD POLITICA) kurduk. Bu politikaların hayata geçirilmesinde Yurtsever Cephe de -ki içinde farklı emek yanlısı gruplar, petrol işçileri, öğrenciler bulunmaktadır- önemli bir rol oynamaktadır. Ayaklanma günlerinden kalan ve önümüzdeki günlerde toplanacak olan Ulusal Kongre bu doğrultuda kararlar alacaktır. Ulusal Kongre üyeleri topluma ekonomik ve siyasi anlamda IMF programının neler içerdiğini anlatan bir teşhir faaliyeti yürüttü ve bunu anlatırken bağımsızlık, IMF karşıtı mücadele ve yaşanabilir bir ücret taleplerini işledi.
Partimiz mücadelenin daha da güçlenmesi için yeni bir ayaklanma örgütlemenin gerekliliğini savunmaktadır. Yeni bir ayaklanma, Ekvador’da, doğallıkla devrim anlamına gelmez ama devrimci durumun yaratılması için çok önemli bir adım, bir ivme niteliğindedir. 2000 yılı başındaki ayaklanmadan elde ettiğimiz en önemli sonuçlardan biri de emekçilerin mücadele etmeyi öğrenmesidir.

Ayaklanmanın bugün için parti ve halk açısından kazanımları neler oldu? Ayaklanmaların yenilgiyle sonuçlanması kitle örgütlerini ve mücadeleci kesimleri nasıl etkiledi? Tüm olanlardan sonra parti kendi açısından ne gibi kazanımlar elde etmiştir, ne gibi deneyimler edinmiştir?
Bu süreçte tüm halk hareketi, özellikle parti, çok şey öğrendi. Örneğin öğrenciler, işçiler mücadeleci halk çevreleri bu ayaklanmalar sonunda mücadele ederek kazanım elde edebileceklerini somut olarak gördüler. Emperyalist çevreler, burjuvazi yıllarca, halkı, mücadeleyle bir şey elde edemeyeceğini söyleyerek kandırmıştı. Önerdikleri, mücadele etmeksizin çalışmak, çalışmak, sesini çıkartmadan çalışmaktı. Şimdi halk biliyor ki mücadele ederlerse haklarını elde edebilirler.
Bu sürecin sonunda halkın önemli bir bölümü, çoğunluğu, temelden sosyal bir değişikliğin gerekli olduğuna inanmaya başladı. Ancak istenen sosyal değişikliğin biçimi konusunda bir netlik yoktu. İnsanlar nasıl bir değişiklik istediklerinin tam olarak ayrımında değillerdi. Örneğin öne çıkan sloganlardan biri bir halk hükümetinin -ama dikkat edin herhangi bir hükümet değil- kurulmasıydı. Ancak bu hükümetin bileşenleri neler olacaktı, bu tam kesinlik kazanmış değil. Bu süreçte yapılanlardan en önemlisi partinin sosyal değişim konusunda halkı aydınlatabilmesi oldu. Halkla sürekli iç içe olup, bugünkü sorunlarının tek çözüm yolunun sosyalizm olduğunu söyledik. Doğrudan sosyalizm propagandası yaptık. Bunun gerçekleşebilmesinin de esas olarak silahlı mücadeleye bağlı olduğunu işledik.

Peki, halkta bir silahlanma eğilimi gözlemlediniz mi?
Hayır. Genel olarak böyle bir eğilimden söz edemeyiz. Ancak bazı sınırlı kesimlerde, özellikle gençlikte böyle bir eğilim var. Örneğin, Plan Colombia’ya karşı mücadele verirken bunun hem bölge halkına hem de oradaki gerillalara karşı bir plan olduğu bilinerek savaşılıyor. Böylece dayanışma duygusu da gelişiyor.

Peki, geçmiş mücadele yuları boyunca işçi sınıfının mücadele içindeki ağırlığı neydi? Sınıf, şimdi sendikal bakımdan ne kadar örgütlü? Partinin sınıf içindeki çalışması ne boyutlarda?
İşçi sınıfının bugünkü sendikalılaşma oranı % 4–5 civarında. Doğallıkla bu bizim açımızdan çok büyük bir sorun. Orandaki düşüklüğün en önemli nedenleri de esnek çalışmanın yaygın olması ve anti-sendika yasaları. Bugünkü mücadele içinde en önemli yeri kamu çalışanları tutuyor, özellikle özelleştirmeye karşı bu böyle. Ardından petrol sektöründe çalışan işçiler ve elektrik sektöründe çalışanlar geliyor. Özel sektörde çalışan işçilerinse mücadeleye katılımı çok zayıf.
Ülkede ulusal düzeyde örgütlü 5 sendika konfederasyonu var. Bunlardan biri Ekvador Genel İşçi Sendikası (UHTE). Çok büyük değil ama bizim açımızdan en önemli sendika bu. Bunun nedeni mücadele açısından oldukça aktif bir konfederasyon olması. Hem Halk Cephesi hem de Yurtsever Cephe içinde önemli bir rol oynuyor. Tüm bunlara bakarak, işçi sınıfının ülkemizdeki toplumsal hareket içinde çok önemli bir yer tuttuğunu ne yazık ki söyleyemeyiz.

Ekvador’da işçi sınıfının nicelik durumu nedir?
Ülkede kamu sektöründeki işçi sayısı yaklaşık 300 bin. 120 bin civarında da eğitimci var. Eğitimciler UNE adlı bir sendikada örgütlenmiş durumda. Özellikle öğretmenleri anmamın nedeni de, herhangi bir mücadele döneminde, örneğin yaşadığımız 45 günlük grev döneminde onların aktif ve önemli rolleri olması. Karşı karşıya geldiğimiz her mücadele döneminde de öğretmenlerin önemli rolleri oldu. Zaten bahsettiğimiz 45 günlük grevin ardından taleplerinin çoğu kabul edildi.

Peki, şu durumda siyasal özgürlük ne düzeyde elde edilmiştir? Ayaklanma günlerinden sonra gericilik nasıl bir bastırma çizgisi izledi? Gerek yasal bir parti olarak MPD gerekse PCMLE üzerine nasıl bir baskı politikası uygulandı, bunlar püskürtülebildi mi?
Ayaklanma döneminde burjuvaziye en büyük darbe ordudaki bölünme oldu. Ordunun bir kısmı tavrını hükümetten yana koyarken, özellikle demokrat subaylardan oluşan başka bir kesim ayaklanmayı destekler bir tavır aldılar. Doğallıkla, ordusunun birlik içinde olmasını isteyen burjuvazi ayaklanmadan sonra bölünme yaratan subaylara karşı katı yaptırımlar uyguladı. Birçoğunu cezaevine attı. Parti bu subaylara yardım konusunda çalışmalar yaptı. Sonuçta bu insanların da devrime kazanılabilmesi olanağı değerlendirilmeliydi. Zaten demokrat subaylara karşı bu yaptırımlar toplum içinde de tepkilere yol açmıştı. Ayrıca subaylara yönelik yaptırımlar çözüm olmak yerine burjuvazi ve ordu için yeni sorunlar yarattı.
Saldırının bugünkü boyutlarına gelecek olursak: Örneğin daha birkaç hafta önce Demokratik Halk Hareketi’ne (MPD) karşı bir komplo girişimi oldu. Son seçimlerde 120 üyeli meclise iki temsilci sokmayı ve bazı belediye başkanlıklarını kazanmayı başaran Demokratik Halk Hareketi’nin Kolombiya’daki en büyük iki gerilla örgütü olan FARC ve ELN ile ilişkileri olduğunu söyleyerek partiyi yasal platformun dışına itme yönünde girişimlerde bulunuldu. Bunun nedeniyse MPD’nin mücadele içinde önemli ve sürükleyici, aktif rolünü bilmeleri ve bunu engellemeye çalışmalarıydı.

Peki, şu anda siyasal haklar ne oranda kullanılabiliyor? Partinin bunları kullanabilmekteki başarısı nedir? Somut kazanılmış haklar nelerdir; örneğin basın cephesinde ya da başka alanlarda?
Partimiz daima legal ve illegal alanın olanaklarını birlikte kullanmaya çalışmıştır. İllegal alanda çalışma yaparken -sosyalizmin, komünizmin, silahlı halk ayaklanmasının çalışmasını yaparken- aynı zamanda yasal alandaki araçları da en iyi şekilde kullanmaya çalıştı. Örneğin MPD bunlardan biridir, diğerleri Eğitimciler Sendikası ve UHTE gibi örgütlenmelerdir. Ancak bazı şeyleri belli kanallar üzerinden yapamazdık. Örneğin MPD üzerinden silahlı ayaklanma propagandası yapamazdık. Bunun için illegal alanın olanaklarını kullanabilirdik. Daima neyle neyi yapabileceğimizin hesabıyla hareket ettik.
Bugün burjuvazi, Ekvador’da, halk hareketine etkili bir darbe indirecek koşullara sahip değil. Örneğin, Kolombiya ya da Peru burjuvazisinin olanaklarına sahip değil. Bunun nedeniyse Ekvador’da hareketin kitleselliğidir. Bu nedenle emperyalistler, neoliberal programın sonuna kadar götürülmesi konusunda ısrarcı davranıyor. Ama bunda da tam olarak başarılı olabildiklerini söyleyemeyiz.

Ekvadorda devrim cephesinde değişik siyasi grupların olduğu biliniyor. Burjuvazi bu çok grupluluk konusunda nasıl davranıyor? Bu tür bir siyasal ortamda, gruplar arasında belli çelişkiler olacaktır. Egemenler bu çelişkilerden ne biçimde faydalanma yoluna gidiyor?
Burjuvazinin halk hareketine karşı saldırısının en önemli yönleri ideolojik ve siyasi alanlardır. Örneğin gördük ki ülkedeki muhalif kesimler, öğretmenler, belli işçi çevreleri, öğrenciler halk hareketinde önemli bir rol oynamalarına rağmen, yapılan seçimlerde gene bu insanlar burjuva partilere oy verdiler. Oy verilen bu partilerin hiçbirinin halk kesimleri içinde bir taban çalışması olmamasına rağmen, bu böyle. Ülkede, burjuva politik yelpazede yer alan partilerin en önemlilerinden biri Sosyal Demokrat Parti, bir diğeri yerlilerin partisi PACHAKUTİK. Bu da belli yönlerden sosyal demokrat bir parti ama içinde değişik fraksiyonlar da var. Milliyetçiliğe, hatta ırkçılığa kadar uzanan bir görüntü sergiliyor bu fraksiyonlar.

Kitlelere yönelik çalışmalarınızda ne gibi propaganda ve ajitasyon araçlarına sahipsiniz? Gelecekte bu yönde neler yapacaksınız? Bunları ne şekilde kullanıyorsunuz?
Propaganda ve ajitasyon için en önemli aracımız “En Marcha” (PCMLE’nin merkezi yayın organı). Bu yayın hem kitleler hem de parti militanlarının eğitimi için en önemli araç. “En Marcha” haftalık olarak 10 bin adet basılıyor ve ülkenin her yanına ulaşıyor.

Ülke nüfusunu da düşünürsek illegal bir yayın organı için oldukça iyi bir rakam.
“En Marcha” illegal. Ancak kitle desteğiyle belli bir meşruluk sağlayabildik. Örneğin açıktan dağıtabiliyoruz. Herhangi bir polisiye baskıyla karşılaşmadan. Bunun dışında kitle örgütleri üzerinden çalışma yürütüyoruz. Örneğin Ekvador Devrimci Gençliği. Bunlar üzerinden açıktan sosyalizm ve komünizm propagandası yapabiliyoruz. Liseli gençlik içinde de önemli bir güce sahibiz. Parti belli dönemlerde açık toplantı çağrıları yapıyor. Bu toplantılarda ülke sorunlarını ve çözüm yollarını tartışıyoruz. Tüm bunları da, partinin, mevcut durumdan kurtulmanın yegâne aracı olduğunu kitlelere göstermek için yapıyoruz.

Günlük gazete konusunda ne düşünüyorsunuz?
Hali hazırda böyle bir gazete çıkarmak için çalışmalarımız sürüyor. Gazetenin, daha doğrusu derginin yayınına Ocak ayı sonunda başlamayı planlıyoruz. Öncelikle yayın hayatına 2 haftalık periyotlarla başlayacak. Beş altı ay içindeyse haftalık bir dergi haline gelecek. Sonraki 6 aylık süreç içinde de günlük gazete haline getirmeye çalışacağız. Bunun için bir grup gazeteciyle proje değerlendirmemiz sürüyor. Bu gazetecilerin hepsi partili değil, ancak sosyalist, mücadeleci insanlar. İlk başlarda bu yayın ülkedeki halk kesimlerinin ekonomik, sosyal, siyasal alanlardaki sorunlarına yönelik analizlere yer verecek. Periyot aralığı geniş olduğundan ilk başta sıcak haberler olamayacak. İlerleyen süreçte sıcak haberlere yer verebileceğiz. Başlangıç olarak 6–8 bin civarında basmayı düşünüyoruz. Başkent Quito’da basılacak ve tabloid formatında, 18 sayfa olacak. Dağıtım ağı ise parti tarafından örgütlenecek.

Türkiye’deki ilerici çevreler Latin Amerika hareketine oldukça ilgi duyuyorlar. Zaten de dünya genelinde bir ‘Latin Amerika geleneği’nden söz ediliyor. Kıtadaki ülkeler arasındaki devrimci dayanışma ve birliktelik nedeniyle toplam bir ‘Latin Amerika devrimci hareketi’nden bahsediliyor. Peki, bunun nedenleri nelerdir? Latin Amerika ülkeleri arasında nasıl bir devrimci dayanışma var ki bütünsel bir hareketten söz edilebiliyor?
Bugün Latin Amerika’daki devrimci hareketten söz ederken öncelikle Venezüella, Kolombiya ve Ekvador üçlüsünden söz etmek gerekir. Venezüella’da şu anda iktidarda olan Hugo Chavez hükümeti ABD’nin emperyalist politikalarına karşı çıkışlarda bulunduğundan bu ülke önemli. Oldukça güçlü bir halk hareketi de var. Kolombiya’daysa gerilla hareketi güçlü. Ekvador’da da halk hareketinin gücü ortada. Emperyalist politikalar özellikle bu üç ülkede sekteye uğruyor. Başka Latin Amerika ülkelerinde de direniş var. Özellikle Arjantin’de son yıllarda öne çıkan işçi sınıfının, Brezilya’da topraksız köylülerin hareketini görüyoruz. Peru’da son gelişmelerden sonraki sosyo-politik durum önemli.
Latin Amerika’da belli başlı devrimci partilerin her yıl bir araya gelerek düzenledikleri bir uluslararası konferans var. Örneğin son konferans Arjantin’de yapıldı, konusu devrime hangi yoldan ulaşılacağıydı. Ancak bu konferansta daha çok Maocu akımların etkisi görüldü. Almanya’dan ve Yunanistan’dan bile gözlemci düzeyinde katılım oldu. Arjantin’den, Peru’dan ve Bolivya’dan katılanlar da Maocu akımlardı. Maocu düşünce son yıllarda Latin Amerika’da etkinlik kazanmıştır diyebiliriz.

Eskiden beri, Latin Amerika’dan Türkiye’ye esen sıcak devrim rüzgârları -Che Guevara örneğini biliyoruz- beraberinde başka şeyler de taşıdı, bu da kitlelerden kopuk bir silahlı eylemcilik çizgisiydi. Türkiye’de bu mücadele türünü zamansız kullanan örgütler oldu. Ekvador’da da bu tür zamansız, kitlelerden kopuk silahlı mücadele anlayışından söz edilebilir mi? Ya da genelleştirirsek silahlı mücadele Ekvador halkı için ne ifade ediyor?
Uzun bir dönem -tüm Latin Amerika çapında- insanlar silahlı mücadeleden söz etmediler. Uzun süren kriz döneminden sonraysa artık halk “ne yapabiliriz, bu sorunları nasıl çözebiliriz?” diye sormaya başladı. Ülkede şimdiye kadarki hiçbir hükümet bu krizi ortadan kaldıramadı, öyle ki, artık Ekvador halkı Kolombiya’daki gerillaların taktiklerini yakından izlemeye, hatta bunları uygulamaya başladı. Özellikle gençlik içinde bu tür bir anlayış giderek yaygınlaşıyor. İşçilerin bir kısmı benzer yöntemleri benimsemeye başladılar. Sadece Ekvador’da değil, Peru’da, Bolivya’da Arjantin’de halk artık silahlı mücadele konusunu tartışıyor. Hem de bunu tartışırken yeni bir fikirmiş gibi değil; normal, gerekli, meşru bir yol olarak görüyorlar. Önümüzdeki yıllarda Ekvador’da muhtemelen bu yönde bir kalkışma olacak. Bu nedenle Parti bu konuya özel bir önem veriyor. Çünkü daha bugünden Ekvador’da silahlı mücadelenin koşulları mevcut durumda.
Che Guavera konusuna gelince, özellikle gençlik bu konuya özel bir ilgi gösteriyor. Onun fikirlerinin yanlışlığını ya da doğruluğunu tartışmaktan ziyade onu dünyayı değiştirmek isteyen bir devrimci ve gerilla olarak kabul ediyorlar. Burjuvazi bir dönem Che’yi metalaştırmaya, ticari ürünlerin üstlerinde kullanarak onu ticari bir simge haline getirmeye çalıştı. Ancak Che’nin zihinlerdeki gerçek imgesini değiştiremediler. Daha birkaç ay öncesine kadar Kolombiya’daki gerillalar Ekvador sınırını geçip kasabalarda 3–4 gün geçiriyorlar, ihtiyaçlarını gidermek için alışveriş yapabiliyorlardı. Halk da bu duruma sempatiyle bakıyor, kimse korkmuyor ya da şaşırmıyordu. Ancak şimdi sınıra askeri yığınak yapıldığından, bu geçişlerin sayısı azaldı.

’90lı yıllardan bugüne SSCB’nin de çöküşünden sonra yoğun bir sosyalizm karşıtı ortam yaratılmaya çalışıldı. Bununla eşgüdümlü olarak kapitalizmin artık çelişkileri ortadan kaldırdığı, dünyanın küreselleştiği yolunda ideolojik bombardıman yaşandı. Tüm bunlar karşısında partiniz nasıl bir tutum sergiledi. Bu durum ülke aydınlarını nasıl etkiledi? Parti buna karşı nasıl bir teorik mücadele yürüttü?
Sosyalizm karşıtı propagandanın başlamasından sonra ülkedeki aydınların çoğu sağa kaydılar. Parti bu dönem boyunca devrimci konumunu korudu ve ülke genelinde tartışma başlattı. Sosyalizm ve komünizm konularını tartıştırdı. Aydınlarla mümkün olduğunca bir araya gelip sosyalizmin olanaklı olup olmadığı yönünde tartışmalar yaptı. Üniversite öğretim üyeleriyle bağlantılar kurup çeşitli toplantılar düzenledi. Bunların üzerinden solda yer alan aydınlar bir araya gelmeye başladı, hatta bir yayın organı dahi yayımlamaya başladılar bu aydınlar. Küreselleşme ve neoliberalizm karşıtı bir yayın organıydı bu. Günümüze gelindiğinde küreselleşme ve neoliberalizm karşıtlığını yalnızca partimiz çevresindeki aydınlar savunur durumdalar. Diğer aydınlar küreselleşmeyi savunuyorlar. Tehlikeli olan bir başka grup da devrimci, sosyalist söylemleri kullanan post-modernist akımlar. Devrimci gözüken ama özünde karşı-devrimci olan gruplar. Yerlilerin siyasi hareketi olan PACHAKUTlK de bu konumda şu an.

Kültürel alandaki mücadele için araçlarınız var mı? Radyolardan, televizyonlardan, gazetelerden yararlanabiliyor musunuz?
İki büyük kentimiz başkent Quito ve Guayaquil’de (İki büyük ticari kent diyebiliriz bunlara) hem radyo, televizyon istasyonları hem de burjuva gazeteler tamamen bir sansür uyguluyor bize. Bunları kullanamıyoruz. Ancak küçük şehirlerde gerek radyo-televizyon istasyonlarını gerekse belli oranda gazeteleri kullanabiliyoruz. Ülke çapında yayın yapan medya ise bize kesinlikle yer vermiyor. Bununla birlikte biz çeşitli etkinlikler, festivaller, parti müzik gruplarının verdiği konserler düzenliyoruz. Kültürel alanda, çok değişik etnik gruplara sahip olan bir ülke olduğumuzdan, tüm renklere yer vermeye çalışarak kültürel üretimlerde bulunmaya çalışıyoruz. Çünkü bu etnik grupların hepsinin kendine özgü ve önemli yanları var.

Ülkede kitap yayın etkinliği ne durumda? Özellikle Marksist klasikler basılabiliyor, bulunabiliyor mu? Partinin bu yönde bir çalışması var mı?
Basın yayın alanında ekonomik sorunlara da paralel olarak ciddi bir daralma yaşanıyor. Örneğin birçok gazete yayınını durdurdu, tirajları düştü, yeni yöntemler arar hale geldi. Kitap konusunda da bu böyle. Marksist klasikleri, ticari amaçla olsun, yayımlayan tek bir yayıncı yok. Parti kendisi bazı kitaplar çıkardı. “Manifesto”, “Ne Yapmalı?”, “Bolşevik Parti Tarihi”, “Sol Komünizm” ve birkaç tane daha… En çok satan tür, romanlar. Bunlar bile ancak 1000 adet basılıyor.

Partinin kendi politik görüşlerini anlattığı kitaplar var mı?
Yaklaşık on yıl önce bastığımız bir kitap vardı. “Propagandanın El Kitabı”. Şimdi onun genişletilmiş bir baskısını yeniden yayımlayacağız. Bunun dışında militanların eğitimi için parti okullarında kullanılan kitapçıklar var. Bir de öğretmenler sendikasıyla birlikte çıkarttığımız yayınlar… Örneğin “Eğitim ve Sınıf Mücadelesi” gibi.

Parti okulları dediniz. Biraz açar mısınız?
Bunlar üç ana bölümde eğitim veren yapılar. İlki, parti üst kadroları için örgütlenen bir ay süren okul. Eyalet komitelerinde yer alan kadrolar katılıyor bu okula. Bir ay boyunca felsefe, ekonomi, Ekvador’un toplumsal analizi, parti, devrimin yolu-yöntemleri uluslararası durum, teorik, teknik ve pratik, propaganda, finans, kitle içinde örgütlenme gibi konularda eğitim veriliyor. Bir alt düzeyde 5–8 gün süren bir okulumuz var. Burada daha çok mahalle ve üniversite komiteleri gibi orta düzeydeki kadrolarımız eğitiliyor. Bir üst düzeyde eğitimi yapılan konular daha sade bir dille işleniyor. Üçüncü düzeyde ise 3 gün süren ve tüm parti üyelerinin katıldığı okullar var. Genel olarak parti çalışması ve kitle içinde çalışma eğitimi veriliyor. Bu okullara zaman zaman Şili, Venezüella, Dominik Cumhuriyeti’nden kardeş partilerden yoldaşlar da katılıyor. Kolombiya Komünist Partisi – Halk Kurtuluş Ordusu (PCC(ML) – EPL) üyesi bazı yoldaşlar da özellikle teknik konularda eğitim vermek için okullara katılıyorlar.

Ocak 2001

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑