Bu sayımızda, bilim alanındaki mücadelenin tarihinden yeni bir belge daha yayınlıyoruz. Temmuz 1952 tarihli bu belge, Sovyet filozoflarından G. Aleksandrov’a ait. Okuyucularımız, bu makaleyi 101. Sayıda yayınladığımız D. Troşin’in 1953 tarihli makalesi ile birlikte ele aldıklarında, 50 yıl önce zirveye ulaşan bilimdeki mücadelede iki sınıfın -işçi sınıfı ile tekelci burjuvazinin- sınıfsal çıkarlarıyla dünya görüşünün bilim üzerindeki etkisinin hangi yönde olduğu; bilime hangi toplumsal işlevleri yüklediği; bilimi nasıl teşvik ettiği ve bilimsel sorunları çözmekle uğraşan bilim adamlarına nasıl yardımcı olduğu, onların arasında ve dolayısıyla bir bütün olarak bilimde hangi değer ve gelenekleri egemen kılmaya çalıştığı vb. konularda açık bir kıyaslama imkânı bulabileceklerdir.
Kuşkusuz bu bakımdan söylenmesi gereken çok şey vardır. Ancak belgeleri dikkatlice irdeleyen her okur, tekelci burjuvaziyle ideologlarının bu konularda ileri sürdükleri tüm iddiaların ne kadar asılsız olduğunu kendiliğinden fark edecektir.
Bununla birlikte, emperyalizmin 50 yıllık anti-komünist propagandası, başvurduğu demagojiler ve bütün bunların işçi ve emekçilerin bilincinde komünizm hakkında yarattığı önyargıları dikkate alarak, burada özellikle bir noktanın altını çizmek istiyoruz: Bugün emperyalizmin hizmetindeki yayın organlarının bile “tarihten sayfalar” vb. program ve dizilerinde Batıdaki anti-komünist histeriyi, satır aralarında da olsa “abartmalı” kabul ettikleri anti-komünist propagandaya inanılırsa, Sovyetler Birliği’nde eleştiri özgürlüğünün esamisi okunmuyordu! Özellikle aydınlardan (sanatçılar, bilim adamları vb.) gelen “en küçük itiraz’ bile hapisle, “çalışma kampı”yla veya “tasfiye”yle sonuçlanıyordu! “Problems of Comunism” veya “Ostprobleme” gibi doğrudan CIA ve özel askeri istihbarat teşkilatlarınca çıkarılan yayınlarda, “komünizm zulmü” altında inleyen sayısız yazar ve aydına “fikir özgürlüğü” adına “sahip çıkılıyordu”!
G. Aleksandrov’un makalesi bu bakımdan önemlidir. Çünkü G. Aleksandrov; emperyalist propagandanın ve onun beş paralık kalemşorlarının “cadı avı”nın yayıldığı dönem olarak tabir ettikleri Jdanov’un 1946’dakı konuşmasını izleyen dönemin en tanınan simalarındandır. Zira Aleksandrov, bu makalesinde de belirttiği felsefe tartışmalarına vesile olan kitabın yazarıdır. Yani şu zulmün kurbanları arasındadır! Ama yalnızca Aleksandrov mu? Ünlü besteci Şostakoviç, Prokofyev ve başkaları da Batının anti-komünist propagandasında “kurban” ilan edilirken, onlar kendi yurtlarında eserlerini üretmeye devam ettikleri gibi, Sovyet kamuoyu önünde yapılan tartışmalardan değerli sonuçlar çıkartarak yeni şeref ödüllerine layık görülüyorlardı.
Emperyalizmin ve onun “sol”da görünen yardakçılarının anti-komünist propagandası baştan sona yalan ve demagojiye dayanmaktadır. İleride, özellikle edebiyat ve sanattaki tartışma ve mücadelelerle ilgili belgelerde bu konuyu daha yakından İrdeleme olanağı olacaktır.
Sovyet biliminin bir gelişme yasası
G. ALEXANDROV
Çeviren: Ahmet Cengiz
(Sovyet filozoflarından G. Alexandrov’un bu makalesi, “Neue Welt’in Temmuz 1952 tarihli 14. sayısında yayınlanmıştır. “Neue Welt”, 1946-1954 yılları arasında Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (Berlin) yayınlanan iki haftalık bir Sovyet dergisidir. Derginin çıkarılış amacı, başta Doğu Almanya halkı olmak üzere Almanca konuşulan ülkelerin kamuoyunu bir taraftan Sovyetler Birliği’nin; devlet yaşantısı ve politikası, ekonomik-sosyal ve bilimsel-kültürel yaşantısı hakkında bilgilendirmek, diğer taraftan SB ve sosyalizm hakkındaki emperyalist propagandanın yaydığı yalan ve tahrifatları açığa çıkartmaktı. G. Alexandrov’un makalesini çok az kısaltarak yayınlıyoruz. (Özgürlük Dünyası) )
Stalin’in, hiçbir bilimin fikir mücadelesi ve eleştiri özgürlüğü olmaksızın gelişemeyeceği doğrultusundaki tezi, Sovyet biliminin bir gelişme yasasıdır.
Bilimin tarihi çok açık bir biçimde, bilimdeki fikir mücadelesinin ve -toplumun yeni pratiği ve yeni ekonomik ihtiyaçlarının ortaya çıkardığı- ilerici düşüncelerin; eskiyen, gerileyen, bilginin gelişimini engelleyen fikirlere karşı mücadelesinin, her zaman, bilimin gelişmesinin ana koşullarından biri olduğunu kanıtlıyor. Bilim, ulaşmış olduğu bilgilerle yetinemez, gelişmesini kaçınılmaz olarak sürdürür. Üretimin gelişmesi, pratiğin kendisi ve insanın kendi çevresindeki dünya hakkındaki bilgisinin genişlemesi, eski teorilerin aşılmasını ve bilimde yeni, daha ilerici düşüncelerin üstün çıkmasını koşulluyor. Büyük Mitçurin haklı olarak şöyle diyordu: Suni bir biçimde bir yerde tutulmaya çalışılan her şey, kaçınılmaz olarak yaşam tarafından silinip süpürülür.
İnsan, kendisini çevreleyen nesnel dünyanın bilgisine ulaşma sürecinde, hiçbir zaman, doğanın ve toplumsal yaşamın bütün zenginliğini birden kavrayamaz. Bilim, toplumun ve doğanın gelişmesinin sürekli yeni yönlerini, özelliklerini ve yasalarını keşfediyor ve göreli hakikatten, nesnel gerçekliği daha tam ve daha zengin yansıtan hakikatlere ulaşıyor. Doğanın bilgisine ulaşmadaki her oyalanma; ilerlemenin ve doğanın nesnel yasaları ve bağıntılarını daha derinden kavrama zorunluluğunun her inkârı; bilimde durgunluğa, rutine ve krize yol açar. Bilimde fikir mücadelesi, özgür tartışma ve şu veya bu teoriye dönük eleştiri, bilimin eski düşüncelerden kurtulmasına, bilginin daha yüksek bir aşamasına yükselmesine ve doğanın nesnel gelişme yasalarını bulmada bir adım daha ilerlemesine hizmet eder. Buradan çıkan sonuç, toplum ve doğadaki gelişme yasalarının bilimsel bilgisine ulaşma sürecinin, bilimdeki fikir mücadelesinden, yeninin eskiyle mücadelesinden ve bilimde yeninin üstün gelmesi ve eskinin aşılmasından ayrı ele alınamayacağıdır…
Aristoteles ve Ptolemy’nin dünya merkezli görüşlerini çürüten Kopernikus ve Galilei, bilimde yeni ve ilerici olan için mücadele ettiler. Onlar, teologların ve bilimde alışılageleni savunanların saldırgan direnişleriyle karşılaştılar. Ancak kazanan onlar oldu, çünkü bilimde yeni ve ilerici olanı temsil ediyorlardı. Büyük Rus bilgini M.V. Lomonossov, dünyanın “yaratıldığı”, bir başlangıcı ve sonu olduğuna dair dinci görüşleri sarsan yasaları; doğadaki hareketin ve maddenin sakinimi yasasını keşfetti, ilerici bilim adamlarının, Lomonossov tarafından keşfedilen yasaların bilimde egemen kılınması uğruna gericilere karşı verdikleri mücadele yüz yıldan fazla sürdü. Ve sonuçta Lomonossov’un görüşleri galip geldi, çünkü görüşleri sayısız araştırmada her bakımdan doğrulandı. Benzer şeyler; Mendeleyev, Lobatçevski, Setçenov, Pavlov ve başka seçkin bilim adamlarının yaptığı keşiflerle ilgili de söylenebilir.
Sovyet döneminde, Lenin ve Stalin’in Sovyet toplumun gelişmesinde bilimin rolü ve doğa bilimi öğretisinin Marksist felsefe bilimi temelinde değişimi hakkındaki düşüncelerini kendilerine kılavuz edinen Pavlov ve Mitçurin, Williams ve Komarov, Gubkin ve Karpinskiy, Vavilov, Lisenko ve başkaları, ilerici bilimsel görüşlerin geri ve yanlış düşüncelere karşı mücadelesine önderlik ettiler…
Kapitalizm koşullarında bilim egemen sınıfın bencil çıkarlarına hizmet etmektedir. Burjuva bilim adamının çalışması, kapitalist üretimin gelişmesinin de bağlı olduğu yasalara tabidir. Pazarda hükmeden acımasız rekabet yasası genellikle bilimde de geçerlidir. Ve kapitaliste hizmet eden bilim adamı, işvereninin ahlakını da benimser: İnsan insanın kurdudur.
Bilimde görüşlerin mücadelesi kapitalizm koşullarında kendiliğinden gelişir. Bu süreçte, tekellerin devletiyle onların gerici partileri aktif bir biçimde sahte bilimi desteklerken, ilerici düşünceler gericilikle keskin bir mücadele içerisinde gelişebilmektedirler ancak. Modern kapitalizm koşullarında burjuva devleti, ilerici görüşlerin bilimde gelişmesini her yol ve yöntemle engellemektedir. Bu bakımdan, burjuva “bilimi”nin eskimiş ve gerici dogmalarına -Malthusçuluk, öjenik, Weismanizm-Morganizm vb.- karşı koyan ilerici bilim adamlarının zorla ortadan kaldırılması ender görülen olaylardan değildir. Burjuva devleti, ilerici bilimsel düşünceleri, sözüm ona bilimsel dogmaların bulanık suyunda boğmak ve yok etmek amacıyla, gerici görüşlerin yaygınlaştırılması için bütün olanaklarını harekete geçiriyor. Gerici dogmalara karşı sesini yükselten ilerici bilim adamları hakkında iftira üstüne iftira atılıyor; ya bilimsel enstitülerden uzaklaştırılıyorlar (Fransa’da Joliot Curie örneği); ya da parayla satın alınmış “bilim” kalemşorları sürüsünün saldırısına maruz bırakılıyorlar (İngiltere’de Bernal ve Cornforth’a yapıldığı gibi); veya yabancı ülkelerin ajanları olmakla suçlanıyorlar (ABD’de Profesör Dubois’in suçlanması örneğinde olduğu gibi) vb.
Bu olguların da ortaya koyduğu gibi, bilimde “eleştiri özgürlüğü” hakkı burjuva ülkelerinde, yalnızca ilerici bilim adamlarına ve onların düşüncelerine karşı mücadele eden gerici görüşlerin temsilcileri için geçerlidir.
Uzlaşmaz karşıtlıklar içeren toplumlardaki bilimin gelişmesinin diğer bir çarpıcı özelliği de, doğa bilgisi ve sosyolojinin egemen sınıflara hizmet eden temsilcilerinin, görüşlerini; yeni gelişmelere açık olmayan, ebedi, nihai hakikatler olarak göstermeleridir. Yeni bilimsel araştırmaların doğrulamadığı kökleşmiş gelenekleri cesaretle yıkan gerçek ilerici bilim adamlarıdır ki, kendi teorilerine karşı da eleştirel bir tutum sergileyebilmektedirler. Ünlü Rus kimyacısı Butlerov, özellikle de mevcut teorilerle çelişen olguları bilim için oldukça değerli görürdü, çünkü ona göre bunlar, olguların yeni bir yorumunun, yeni genellemelerin ve böylelikle bilimin kendisinin gelişmesinin önünü açıyordu.
Gerçek anlamda eleştiri özgürlüğünü ancak sosyalizm olanaklı kıldı. Bilimde bu özgürlük, ilerici olanın zaferine, gerici ve geri olanın yenilgisi ve tasfiyesine dayanmaktadır. Sovyet toplumunda, birbirini yok etmeye çalışan antagonist güç ve sınıflar yoktur. Ve bilimdeki fikir mücadelesi, sömürücü sınıfların çıkarları tarafından engellenmemekte veya bu çıkarlar tarafından biçimlenmemektedir. Sömürücü sınıfların tasfiyesi, Sovyet toplumunun etik ve politik birliğinin oluşmasını sağladı. Marksist-Leninist dünya görüşü, tüm Sovyet halkının çıkarlarını dile getirmektedir…
Peki, o halde, bazı Sovyet bilimcilerin görüşlerinin; ilerici Sovyet bilim adamlarının kararlılıkla mücadele ettiği geri düşünceler, idealist teori ve tezler, kozmopolitik, objektivist ve başka hatalar içermesi nasıl açıklanabilir? Bu soruya ancak Sovyet toplumunun gelişmesinin dış koşulları -kapitalist kuşatma- ve bilimin kendi gelişme yasalarının özgünlükleri göz önünde tutulduğunda net bir yanıt verilebilir.
Sovyet insanları çevrelerinden yalıtılmış ve ilişkisiz bir şekilde çalışıp üretmiyorlar. Bir dizi ülkede emperyalistler iktidardadırlar. Emperyalistler, kapitalist ülkelerin emekçilerinin bilincini yıkıcı ideolojileriyle zehirleyebilmek ‘için büyük bir enerjiyle çalışıyorlar. Emperyalistlerin ideolojik paralı askerleri, Sovyet insanlarını da etkileyebilmek için yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Sovyet bilim adamları ve kültür emekçilerinde görülen idealist ve diğer sözüm ona bilimsel görüş ve eğilimlerin, burjuva ideolojisinin etkisinin sonuçları olduğu her türlü şüpheden uzaktır. Öte yandan, bilimin gelişme yasalarının özgünlüğü de burada dikkate alınmalıdır. Örneğin doğa bilimleri, tek bir kuşağın çalışmasının ürünü veya tek başına herhangi bir dönemin gelişmesinin bir sonucu değildir. Tersine doğa bilimleri, yüzyılları kapsayan bir sürede ortaya çıkıp geliştikleri için, önceki egemen sınıfların ideologları tarafından şu veya bu bilim dalına taşınan düşünceleri de içerebilirler. Bazı insanlar, bilimsel gelişmenin sonuçlarını irdelerken, önceki bilim tarafından ortaya çıkarılmış şeyleri eleştirisiz bir şekilde kabul etmekte ve dolayısıyla Sovyet biliminin gelişmesi sürecinde reddedilmiş geri ve yanlış şeyleri de böylelikle devralmaktadırlar. Tek tek Sovyet bilim adamlarında görülen ve ilerici Sovyet biliminin ilkeli direnişiyle karşılaşan idealist, kozmopolitik ve başka oldukça yanlış tezler çoğu kez yukarıda belirtilenlerden kaynaklanmaktadır.
Söylenenlerden SSCB’deki bilimsel tartışmaların karakteri ve doğrultusu da açıklık kazanıyor: Bilimde ilerici görüşleri ve akımı temsil edenler, Komünist Parti’nin ve tüm kamuoyunun da desteğiyle, bilimde önder pozisyonları ele geçiriyor, bilimin gelişmesini yönlendiriyor ve bilime tek tek bilginlerin çalışmasındaki hata ve eksiklikleri gidermede ve burjuva ideolojisinin etkisi sonucu şu veya bu Sovyet aydınında beliren yanlış fikirleri aşmada ve bertaraf etmede yardımcı oluyorlar. Demek ki, bilimde eleştiri ve özeleştiri; eski ile yeni, ölmekte olanla yeni oluşan arasında bir mücadeleyi beraberinde getiriyor; bu mücadelede, yeni olan eski olanı aşıyor, üzerinde zafer elde ediyor ve böylelikle bilimin gelişmesinde ortaya çıkan çelişkileri çözüyor.
Dolayısıyla şu denilebilir: Sovyet koşullarında ilerici bilimin gelişme yasası bilinçli uygulanmaktadır ve eleştiri özgürlüğü burada, ilerici olanı desteklemeye ve gerici ve geri olanı tasfiye etmeye dönüktür.
Yalnızca sosyalizm, bilimin gelişmesini sınırlayan özel mülkiyetin bağlarını koparmaktadır. Halkın hizmetinde olan bilim, dar çerçeveyi parçalamakta, kendisini dar çıkarlardan kurtarmakta ve kazanımlarını içtenlikle ve gönüllü olarak genel davanın hizmetine, komünizmin inşası davasının hizmetine sunmaktadır. Sovyet bilim adamlarının kendi keşif ve çalışmalarına yönelik eleştirel bir tutuma ilgi göstermeleri de buradan kaynaklanmaktadır…
Komünizm, tüm modern toplum ve doğa bilimlerinin en ileri kazanımlarına dayandığı için, Komünist Parti ve Sovyet devleti; bilimin tüm güçleri ve olanaklarını tam geliştirmek, bilimde ilerici olanın önünü açmak ve eski, zamanını doldurmuş görüş ve teorileri yıkmak, kaldırıp atmak için etkin önlemlere başvurmaktadır. “Bilim, -diyor Stalin- fetişler tanımadığı, zamanını doldurmuş olana, eskiyene karşı çıkmaktan korkmadığı ve deneyimin, pratiğin sesine duyarlı olduğu için, bilime bilim denmektedir. Bu böyle olmasaydı, bizde o zaman hiçbir bilim olmazdı. Sözgelimi o zaman astronomi olmazdı ve biz hâlâ Ptolemy’nin çürümüş sistemiyle yetinmek zorunda kalırdık. O zaman biyoloji olmazdı ve biz hâlâ insanın yaratıldığına dair efsaneyi kabullenmek durumunda kalırdık. Kimya da olmazdı ve biz hâlâ simyacıların kehanetleriyle yetinir dururduk.
(J.W. Stalin, Leninizm’in Sorunları, 11. baskı, Dietz Verlag, Berlin 1950, sf. 607.)
**
Son yıllarda bilimin çeşitli dallarıyla ilgili olarak bilimsel sorunlar üzerine gerçekleştirilen tartışmalar ve toplantılar, bilimin gelişmesi açısından olağanüstü öneme sahiptir. Bu tartışma ve toplantılar, bilimin gelişmesi uğruna mücadelede Lenin ve Stalin’in eleştiri ve özeleştiri ilkesinin parlak örneklerini sunmaktadırlar. Sovyetler Birliği’nde dilbilimin, felsefenin, biyolojinin, fizyolojinin, kozmogoninin vb. sorunları üzerine gerçekleşen tartışmalar, bilimin gelişmesinde dönüm noktaları, kilometre taşları idiler. Zira bu tartışmaların, yanlış görüş ve çalışma yöntemlerinin aşılmasında, Sovyetlerde bilimin atılıma geçmesinin belirleyici bir etkisi oldu.
SBKP(B) Merkez Komitesi’nin ideolojik sorunlar üzerine kararları ve sözü edilen tartışmalar, Stalin’in, bilimin fikir alışverişi ve eleştiri özgürlüğü olmaksızın gelişemeyeceğine dair tezinin önemini açık bir biçimde doğrulamaktadır.
SBKP(B) Merkez Komitesi tarafından 1947 yılında, G. Aleksandrov’un Batı Avrupa Felsefesi Tarihi adlı kitabıyla (Sözü edilen kitap, bu makalenin yazarına aittir, -çn.) ilgili başlatılan tartışma, felsefe bilimi ve diğer toplum ve doğa bilimlerinin gelişmesinde çok büyük bir rol oynadı. Aslında bu tartışmayla SBKP(B) Merkez Komitesi Sovyet aydınlarına ve tüm Sovyet kamuoyuna, bilimin sorunlarının nasıl cesaretle ve yaratıcı bir şekilde ele alınabileceğinin, nasıl yanlış görüşlerin eleştirilip mahkûm edilebileceğinin ve Marksist-Leninist çizginin bilimsel çalışmada kadrolara nasıl öğretilebileceğinin bir örneğini sundu. A. Jdanov SBKP(B) Merkez Komitesi adına yaptığı parlak ve derin konuşmasında yalnızca Aleksandrov’un kitabının içerdiği hataları çok yönlü Marksist bir eleştiriden geçirmedi, aynı zamanda Marksist-Leninist felsefe bilimini nasıl geliştirmek ve teşvik etmek gerektiğini de ortaya koydu.
SBKP(B) Merkez Komitesi 1948 yılında “Büyük Dostluk” operası üzerine önemli bir karar aldı. Bu kararda, V. Muradeli, D. Şostakoviç, S. Prokofyev vd.nin çalışmalarındaki deformasyon ve hatalar eleştiriye tabi tutuldu. Tüm Sovyet müzik kültürünün yükseltilmesi açısından bu kararın çok belirleyici bir anlamı vardı. Bunu izleyen yıllarda, eserleri eleştirilenler de dâhil olmak üzere çok sayıda besteciye üstün çalışmalarından ötürü Stalin ödüllerinin verilmiş olması gerçeği, bestecilerin çalışmalarındaki deformasyon ve hatalarla ilgili partinin getirdiği eleştirilerin, Sovyet müziğini yükseliş yoluna sokan güçlü bir dürtü olduğunu kanıtlamaktadır.
Sovyet biliminin gelişmesi açısından, biyolojinin sorunları üzerine 1948’de Lenin Akademisi Tarım Bilimleri Konferansı’nda yapılan tartışmanın büyük bir rolü oldu. Akademi üyesi Lisenko bu konferansta “Biyoloji bilimindeki durum üzerine” bir rapor sundu. Bu tartışmanın bir sonucu olarak, Weismanist-Morganistlerin bilimsel olmayan, gerici, idealist görüşleri çürütüldü. Ve Mitçurin’in ilerici biyoloji bilimi tam bir zafer elde etti. Bu tartışma; biyolojinin çok yönlü gelişmesinin önünü açtı, idealist sahte bilimcilerin bilimin gelişmesinin önüne koyduğu tüm engelleri ortadan kaldırdı ve Sovyet biyologlarının önüne sosyalist tarımın pratiğiyle yakın bir ilişkiye girme görevini koydu.
Biyolojide yüz yılı aşkın bir süre boyunca “hücre hücreden oluşur” düşüncesi çürütülemez olarak görülürdü. Fakat seçkin Sovyet bilimcisi Lepeçinskaya bu düşüncenin yanlış olduğunu kanıtladı. O, yaptığı deneylerle, hücresel olmayan maddeden yeni hücrelerin oluşma sürecinin doğada gerçekleştiğini saptadı ve böylelikle canlı maddenin hücresel olmayan durumunun önemini ortaya çıkardı. Bazı bilim adamlarının; eski görüşlerde diretmeleri, biyolojideki idealizmle bağlarını koparamamaları ve eski görüşlere eleştirel yaklaşma ve yaratıcı bir şekilde yeni olana bilimde değer verme yeteneğini gösterememeleri, Lepeçinskaya’nın teorisine karşı bir mücadeleyi başlattı. Sürdürülen açık tartışma; eski, geri ve yanlış görüşlerle bilimsel yeni bilgiler arasındaki karşıtlığı su yüzüne çıkarttı; eski anlayışı yıktı ve biyolojideki yeni bilimsel teoriyi temellendirdi.
1950’de SSCB Bilimler Akademisi’nde fizyolojinin sorunları ve Pavlov’un öğretisinin fizyoloji, tıp, psikoloji ve diğer bilim dallarının gelişiminde taşıdığı anlam üzerine düzenlenen toplantı, Akademi üyeleri Orbeli, Beritaçvili ve başkalarının anti-Pavlovcu idealist yaklaşımlarını çürüttü ve Pavlov’un öğretisinin engellenmeksizin geliştirilmesinin koşullarını hazırladı, fizyoloji bilimindeki dar bir çevrenin kurduğu tekeli kırdı ve Sovyet fizyologlarının doğru, bilimsel ve materyalist bir ideolojik temel üzerinde birleşmesini sağladı.
1951’de ise kozmogoninin sorunları üzerine bir tartışma gerçekleşti. Kozmogoni biliminin gelişmesinde bu tartışmanın etkisi büyük oldu. Tartışma sürecinde, başta Akademi üyesi O. Simit olmak üzere Sovyet kozmogonisi tarafından yeryüzünün ve gezegenlerin oluşumuyla ilgili geliştirilen teorinin, burjuva ülkelerindeki astronomiyi çıkmaz yola sokan oldukça karmaşık birçok sorunlara açıklık getirdiği görüldü. Sovyetlerdeki materyalist kozmogonik teori, astronominin gelişmesi açısından yeni perspektifler sundu ve idealist dünya görüşüne yeni bir darbe daha vurdu.
SSCB Bilimler Akademisi’nde kimyanın sorunları üzerine yapılan tartışmada; başta Butlerov ve Mendeleyev olmak üzere Rus bilim adamlarının kimya biliminin gelişmesinde oynadıkları üstün rol değerlendirildi, kimyasal yapıyla ilgili sorunların diyalektik materyalizm temelinde şüphe götürmez bir biçimde irdelenmesinin yönü belirlendi, bilim-dışı idealist “rezonans” ve “mezomeri” teorisi çürütülüp mahkûm edildi ve ABD’li Pauling gibi bilim adamlarının gerici, idealist görüşleri uğruna bilimi tahrif etmekten kaçınmadıkları ortaya koyuldu.
Sovyetler Birliği’nde son yıllarda yaşanan en büyük olaylardan birisi de, dilbilimin sorunları üzerine Stalin’in de katıldığı Pravda sayfalarındaki tartışmaydı. Bu tartışma sonucunda N.J. Marr’ın anti-Marksist görüşleri çürütüldü ve Marr yandaşlarının dil bilimine soktukları “Araktçeyev rejimi” açığa çıkartılıp tasfiye edildi. Stalin’in dilbilimin sorunları üzerine çalışmaları sayesinde, bu bilim çok yönlü bir Marksist temellendirmeye kavuştu ve bütün sosyoloji yeni tez ve sonuçlarla daha da zenginleşti.
Bilimsel sorunlarla ilgili buraya kadar belirtilen bütün tartışma ve toplantılar; Sovyetler Birliği’ndeki fikir alışverişinin bilimsel enstitülerin yaşantısının bir parçası olduğunu, bilimin gelişmesine ve bu gelişme sürecinde ortaya çıkan çelişkilerin aşılmasına hizmet eden başarılı, sosyalist bir yöntem olduğunu göstermektedir.
Sovyet biliminde eleştirinin yayılması bilimin ilerlemesini oldukça güçlü bir şekilde teşvik ediyor, zira bu eleştiri bilim adamlarının önüne; sosyalist inşa pratiğini ayrıntılı bir şekilde genelleştirme, yaşamla bağı koruma ve komünist toplumu inşa davasına hizmet etme hedefini koyuyor.
Sovyetler Birliği’nde sürdürülen bilimsel tartışmaların ve bilimde gelişen fikir teatisinin ayırt edici bir diğer özelliği de, Sovyet aydınlarının geniş kesiminin bilimsel sorunlarla ilgili tartışmalara katılımı ve kent ve kır emekçilerinin bilimin sorunlarına gösterdikleri yoğun ilgidir.
Bilim alanında gerçekleşen tartışmalar, bilimsel kitaplar üzerine yapılan değerlendirme toplantıları ve düzenlenen bilimsel konferanslar Sovyet halkının en geniş kesimlerinin ilgisini toplamaktadır. Bilimsel sorunları ele alan yazılar yüksek tirajlarda basılmakta, üstelik yalnızca uzmanlara yönelik dergilerde değil, aynı zamanda kitlelerin okuduğu basında ve genel politik dergi ve organlarda yayınlanmaktadır. Felsefeyle ilgili tartışmanın sonuçları, parti örgütlerinde ve Sovyet aydınlarının tüm kesimlerinde geniş bir şekilde değerlendirildi. Biyoloji alanında yapılan tartışma, gerek bilimsel enstitülerin çalışanlarının, gerekse bu alanda pratik olarak çalışanların doğrudan ilgisini çekti. Lenin Akademisi Tarım Bilimleri Konferansı’nın sonuçları ve Akademi üyesi Lisenko’nun sunduğu rapor üzerine ülkenin kolhoz ve sovhozlarında olduğu gibi biyoloji enstitüleri ve fakültelerinde de canlı tartışmalar yapıldı. Dilbilimin sorunları üzerine Pravda’da yayınlanan tartışma bütün halkın ilgisini topladı.
Bütün bunlar, SSCB’deki bilimin konumunun kapitalist ülkelerindekinden temelden farklı olduğunu gösteriyor ve aynı zamanda Sovyet insanının yüksek kültürel seviyesini ortaya koyuyor. İlerici Fransız dergisi Europe, Lenin Akademisi Konferansı’nın ardından haklı olarak şunları yazıyordu: “İnsanlık tarihinde hiçbir dönem ve hiçbir ülkede bir bilimsel tartışma bu denli geniş bir kamuoyunun önünde yürütülmedi; hiçbir zaman milyonlarca insan tarafından izlenmedi. Bizde böyle bir şeyin olması düşünülemez. Hiçbir gazete bu tür yazıları yayınlamayı üstlenmez.” Dergi, Fransa’da bir gazetenin bilimsel tartışmayla ilgili yazıları yayınlamayı göze alsa bile, yeterli sayıda okuyucu bulamayacağını vurguluyor. Derginin çıkardığı sonuca göre, Sovyetler Birliği’nde, bilimsel tartışmaya ilgi duyma, izleme ve katılma yeteneğine sahip yeni bir aydın tabakası yaratılmıştır.
Lenin’in bilimin sosyalizmde halka hizmet ettiğine dair parlak tezini geliştiren Stalin, Mayıs 1938’de Yüksekokul çalışanlarını kabul ederken yaptığı konuşmasında, partinin; “kendisini halktan soyutlamayan, ona uzak durmayan, aksine halka hizmet etmeye ve ona bilimin tüm kazanımlarını sunmaya hazır olan, zorla değil gönüllü olarak, sevinç duyarak hizmet eden bir bilimin” serpilip gelişmesi için mücadele ettiğini söylemişti. (J. W. Stalin, “Lenin Özerine”, Moskova 1946, sf. 87.) Sovyet bilim adamları Stalin’in bu uyarısını coşkuyla karşıladılar ve yaşam ve çalışmalarının amacı haline getirdiler.
Sovyetler Birliği’nin kaydettiği gelişmenin tarihsel deneyleri göstermektedir ki, bilim; kendisini ilerici düşüncelerle, Komünist Parti’nin düşünceleriyle donattığında, halkın hizmetine bilinçli olarak girdiğinde ve bilim adamları gerek bilimin ve gerekse halkın gerçek geleceğini ve bu ikisinin uyumluluk içinde içten kaynaşmasını sosyalizm ve komünizmde görmeye başladıklarında halka tam hizmet etmektedir. Sovyetler Birliği’nin kaydettiği gelişmenin tarihsel deneyleri kanıtlamaktadır ki, Marksist-Leninist dünya görüşünü özümsemiş olan bir bilim ancak emekçilere kararlılıkla hizmet edebilir ve onların ekonomik ve düşünsel kölelikten kurtuluşlarına katkıda bulunabilir. Marksist-Leninist bilimi özümseyen ve doğanın ve toplumsal yaşamın gelişme yasalarını kavrayan bilim adamları, bilimde, olgulardan tüm sonuçları çıkarma yeteneğine sahip, edinilen bilgileri halkın refahı için uygulamada ve araştırmada korkusuz olan gerçek devrimciler haline gelmektedirler.
Stalin, eleştiride ilkeli davranmak ve Marksizm’e düşman olan “teoriler”le mücadelede tek tek bilim adamlarının, yazarların ve kültür emekçilerinin görüşlerindeki hataları tam ve cesurca ortaya koymak gerektiğini öğretmektedir.
Sovyet bilimi ve kültürün çeşitli kollarının gelişiminde, bilim adamları ve yazarların çalışma ve eserlerindeki büyük hataların yanlış bir “dostluk” duygusuyla örtbas edildiği olaylarla sık sık karşılaşılmıştır. Aslında böylelikle sonuçta hem bilim ve edebiyat, hem de hataları açık ve dürüst bir eleştiriye tabi tutulmayanlar zarar görmüştür.
Bilimin şu veya bu sorunu üzerine bir tartışmada Sovyet bilim adamları için en önemli sorunu, esas olarak neyin üzerine tartışıldığı, ele alınan sorunun politik, teorik ve bilimsel püf noktasının ne olduğu teşkil etmektedir. Sovyet bilim adamı; bir edebiyat eserinin, bir bilimsel keşfin veya bir sorunun değerlendirilmesi ve irdelenmesinde yalnızca devletin, bilimin ve halkın çıkarlarından hareket edebilir.
Sovyet biliminde eleştiri ve özeleştirinin ve verimli fikir teatisinin gelişmesi, komünizmin çıkarları için çaba sarf eden insanlarla komünizme karşı mücadele eden insanların bilim adamları topluluğunda aynı haklarla hareket edebilecekleri anlamına gelmemektedir asla. Stalin, Sovyet toplumunun her eleştiri ve özeleştiriye ihtiyacının olmadığını, ancak; davayı ileriye götüren ve komünizmin inşasındaki başarılara katkı sunan, işçi sınıfının kültürel düzeyini yükselten, onun mücadele ruhunu geliştiren, zafere olan inancını pekiştiren, gücünü artıran ve ülkenin gerçek efendisi olmasına yardımcı olan eleştiri ve özeleştiriye gereksinim duyduğunu öğretir.
SSCB’de sosyalizm ve komünizmin inşasının tüm deneyleri gösterir ki, bilim ve kültürün gelişmesinde yönetici, örgütleyici ve esin kaynağı olan güç; Komünist Partisi, onun bilge, uzak görüşlü önderi Stalin ve yönetici mücadele kurmayı -Merkez Komitesi’dir.
Sovyetler Birliği emekçilerinin öncü müfrezesi olarak SSCB Komünist Partisi, Sovyet halkının saflarındaki en ileri güçleri bağrında toplamaktadır. Sovyet insanları, onurla, partinin çağımızın vicdanı, şerefi ve beyni olduğundan söz ediyorlar. Parti, bütün Sovyet halkını birleştirmekte ve komünist toplumu -en ileri toplumsal düzeni- inşa etmede ona ilham vermektedir. Parti, bilim adamları ve kültür emekçilerine olduğu gibi tüm Sovyet aydın tabakasına da komünizmin zaferi için olabildiğince akıllı ve etkin mücadele etmesinde yardımcı olmaktadır. Komünist Parti bizzat bu bakış açısıyla, Sovyet bilim adamlarının, yazar, ressam, besteci, sinema ve tiyatro sanatçılarının çalışmasındaki hata, eksiklik ve olumsuzlukları zamanında düzeltmekte ve onlara yanlış görüş ve çalışma yöntemlerinden kurtulmada yardımcı olmaktadır.
Bilimde fikir mücadelesi ve eleştiri özgürlüğü, bilimi komünizmin hizmetine sokma, bilimin gelişmesinde ve tek tek bilim adamlarının çalışmasında ortaya çıkan hata ve eksiklikleri cesurca ve temelli bir biçimde gün ışığına çıkarma ve aşma olanağını vermektedir. Fikir mücadelesi bilimin yaratıcı bir şekilde geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi açısından çok güçlü bir kaldıraçtır; ilerlemesi için doğru olan yoldur. Fikirler-arası mücadele ve eleştiri özgürlüğü, bazı Sovyet bilimcilerinde hâlâ var olan yanlış görüşlerin kararlılıkla açığa çıkartılması ve aşılmasının, burjuva ideolojisinin her türlü etkisinin yıkılmasının bir aracıdır.
Stalin dilbilim sorunları üzerine çalışmasıyla, Marksist teoride yapılan çeşitli tahrifatlara karşı ilkeli ve derin bilimsel eleştirinin parlak bir örneğini sundu. Aynı zamanda bilimin yaratıcı bir şekilde sürekli gelişiminin güvencesi olan güçlü bir aracı gösterdi. Bilimde durgunluğu engellemenin ve gelişme hızını yükseltmenin de aracı olan bu araç, Bolşevik eleştiri ve özeleştiridir. Marksist teorinin bu tezinin mükemmelleştirilmesi, muzaffer sosyalizm ülkesindeki bilimin gelişmesi için en geniş perspektifleri sunmaktadır.
Eylül 2000