(Bu yazı, Fransız sosyalist yazar-gazeteci Henri Alleg’in, 6 Mayıs 2001 tarihinde Paris’te İşçi Gençlik Derneği tarafından düzenlenen Deniz’leri anma toplantısında yaptığı konuşmanın metnidir. (Başlık bizim tarafımızdan konmuştur.))
Sevgili arkadaşlar, yoldaşlar;
Kendi adıma ve Paris’te ve ülkemizde, dünyanın işçi ve emekçileri arasında uluslararası dayanışma gibi büyük bir prensibe sadık kalmış olanlar adına, bu toplantınızı coşkuyla selâmlıyorum.
Demokratik ve bağımsız bir Türkiye için kendilerini feda eden halk kahramanları ve örgütünüzün kurucuları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı andığınız bu önemli günde aranızda olmaktan büyük heyecan duyuyorum. Onlar, halkınızın ve yüce sosyalizm davası için savaşan tüm dünya halklarının hafızalarında ve kalplerinde ebediyen yaşayacaklar.
Aynı şekilde, bugün özgür, müreffeh ve yeni bir Türkiye için ağır baskı koşullarında, hapishanelerde ve dışarıda omuz omuza mücadele eden Türk ve Kürt emekçilerini selâmlıyorum.
Günümüzde dünya çok dramatik bir dönemden geçmektedir. Geçmişte, kapitalist sisteme karşı mücadele eden halklara muazzam bir destek teşkil eden, insanlığın geleceğini, mutluluğu ve kardeşliği simgeleyen sosyalist ülkeler, bugün artık yok. Bunun korkunç bir gerileme olduğunu inkâr edemeyiz. Ve eski köhne dünyanın savunucuları, dünya ekonomisini yöneten milyarderler, uluslararası tekellerin patronları, Afrika’nın, Arap ülkelerinin, Asya ve Latin Amerika’nın zenginliklerini yağmalayanlar, New York, Londra, Paris, Frankfurt borsalarında milyonlarca dolarla oynayanlar ve onların Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DB) gibi uluslararası mali kurumlardaki adamları; bu durumdan sonsuz sevinç duymuş ve yerlerinde tepinmeye başlamışlardır.
Artık sınırsız bir hoyratlık, vahşet ve küstahlıkla hareket edebiliyorlar. Başlarında da kendini dünyanın efendisi sayan, her tarafa müdahale etme, askeri üsler yerleştirme ve direnmeye cüret edenlerin (Irak ve Yugoslavya örneklerinde olduğu gibi) üstlerine bomba yağdırma hakkını kendinde gören Amerikan emperyalistleri var. Egemenlik altına almak istedikleri ülkelerde ise, çıkarlarını, kendi halklarına karşı ve yabancı emperyalistlerin çıkarlarıyla birleştirmiş uşaklar bulabiliyorlar. Köleleştirmenin adı, “ekonomik ve askeri yardım” olmuştur. Türkiye’nin işte böyle bir durumda olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz ve zaten bu nedenle de halkınızı tüm gücüyle bu bağımlılığa karşı mücadeleye çağırıyorsunuz.
Dünya nüfusunun dörtte üçü yoksulluk koşullarında yaşarken, yüzlerce milyon erkek ve kadın tedavi olanaklarından ve çocuklarını okula gönderme imkânlarından yoksunken, Amerika’da ve Batı Avrupa’da ortalama yaşam süresi 75 olduğu halde dünyanın geri kalanında 45’i geçmezken, bizzat ileri kapitalist ülkelerde bile ve bu arada Fransa’da da yaşam koşullan her geçen gün daha da zorlaşırken, fabrikalar kapılarına kilit vurup işçi ve emekçileri sokağa atarken; kapitalizmin hizmetindeki politikacılar, gazeteciler, politika uzmanları gazete, radyo ve televizyonlarında kapitalizmin en üstün toplumsal sistem olduğunu utanmazca iddia ediyor ve tekrarlıyorlar. Ve dahası, başka bir sistemin var olmasının mümkün bile olmadığını ileri sürüyorlar. Eski sosyalist ülkelerde bir cehennem tablosu bulunduğunu, buralardaki halkın şimdi mutluluğa eriştiğini iddia ediyorlar.
Ama Ruslar ve eski sosyalist ülkelerde yaşayanların neleri yitirdiklerini anlayabilmeleri için, şimdiki durumları ile geçmişteki yaşam koşullarını kıyaslamaları yeterlidir. Birbirinden farklı yüz halkın birlik ve barış içerisinde yaşadıkları yerde şovenizm, dinci fanatizm, etnik ayrılıkçılık diriltildi ve bu bölünmüşlük üzerinden de kanlı çatışmalar kışkırtıldı. Herkesin yaşamı boyunca çalışma hakkının güvenceye alındığı yerde, şimdi milyonlarca işsiz var. Tüm yaşlıların bakım ve emekliliği güvenceye alınmışken, şimdi örneğin Moskova’da ve diğer kentlerin sokaklarında evsiz, soğuk ve açlıktan ölüme terk edilmiş ihtiyarlar görebilirsiniz. Bedava tedavi ve ilaç almak herkes için mümkünken, bugün bu hak küçük bir azınlığın tekelindedir. Çocuk bakımı ve yetiştirilmesi bakımından eskiden bu ülkeye herkes gıpta ile bakarken, şimdi terk edilmiş yüz binlerce çocuk var ve kendi başlarının çaresine bakmak zorundalar. Eğitim düzeyi bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden biriyken, şimdi okuma yazma bile bilmeyenlerin oranı artıyor. Ama aynı zamanda ülkenin yıkıntıları üzerinde, zenginliklere el koyan yabancı emperyalistlerin ihsanı sayesinde ve hırsızlık, rüşvet batağında boy veren ve lüks yaşamlarıyla böbürlenerek emekçilerin yoksulluğu ile alay eden bir fırsatçılar kesimi de var.
Geçmişte gençliğe onurlu yaşamın, kendine ve başkalarına saygının öğretildiği bu ülkelerde şimdiki çaresizliğin bir başka örneği de son zamanlarda binlerce genç kızın, iş bulmak, güvence ve konfora kavuşmak umuduyla Batıya göçüyor olmasıdır. Gerçekte ise, fuhuşa sürükleniyorlar. Ve sayıları birkaç kişiyle sınırlı da değil. Basında yayınlanan rakamlara göre 500 bin civarında genç kız, çeşitli vaatlerle aldatılarak seks köleliğine ve kadın satıcılarının sömürüsüne terk edilmiş durumdadır.
İşte, kısaca kapitalizme dönüşün kazandırdığı “nimetlerin” tablosu budur.
Bazıları, sosyalizmin de eksikliklerinin bulunduğunu söyleyeceklerdir. Doğrudur. Adaletsizlikleri, hata ve eksiklikleri düzeltmek için daha yapılması gereken çok şey vardı. Ama bir kafa ve ellerden başka servetleri olmayan kadın ve erkek emekçiler için ne büyük ilerlemeydi atılan adım! Temel sloganı her zaman için “yoksullara ve zayıflara ölüm”, “tüm iktidar, yetki zenginlere ve güç sahiplerine” olan, ilk yasası “kâr ve daha fazla kâr” olan insanlık dışı kapitalist sisteme taban tabana zıt bir adımdı sosyalizm.
Ama yine de kapitalistler “küreselleşme” sayesinde yarının bu günden daha iyi olacağını iddia etmekten geri kalmıyorlar. Peki, söz konusu olan nedir? Gerçekten de dünya değişti ve her gün değişmeye devam ediyor. Bilimde, sanayide, ulaşım ve iletişimde gerçekleştirilen olağanüstü ilerlemeler, mesafeleri yakınlaştırarak, imalatı ve ürünlerin dağıtılmasını küreselleştirdi.
İşte medyanın küreselleşmeyi göklere çıkarmak için kullandığı argümanlar bunlardır. Ama bu ilerlemelerin halklar için değil, başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere tekellerin yararına kullanıldığını söylemeyi unutuyorlar.
Kapitalist propagandistlerin söyledikleri gibi küreselleşme, insanlığa yararlı ve kurtarıcı yeni bir aşama değil, tam tersine, sömürünün ve sermayenin egemenliğinin, emperyalist hegemonyanın katmerleşmesi demektir.
Her gün yayınlanan bilgiler göstermektedir ki küreselleşme, her ülkede zenginlerle yoksullar arasında daha fazla eşitsizlik yaratıyor. Zengin daha da zenginleşiyor, fakir daha da fakirleşiyor. Küreselleşen yeni teknoloji ve sermayenin hızlı hareket edebilme kapasitesi, her yerde aynı sorunları, fabrika kapatılmalarını, işsizliği ve sefaleti güçlendiriyor. Geri kalmışlıktan kurtulmaları kapitalistler tarafından engellenen az gelişmiş ülkelerle sanayileşmiş ülkeler arasındaki dengesizlik daha da derinleşmektedir.
İşte çok dağınık olsa da, insanlık, bugün bu duruma ve adaletsizliklere karşı ayağa kalkmaktadır. Seattle’de. Porto Allegre’de ve kısa bir süre önce Quebec’de sokağa taşan red ve isyan hareketi bunun ifadesiydi ve bu hareket büyümeye devam edecektir.
Halklar henüz son sözlerini söylemediler. Ama sermayenin uluslararası diktatörlüğüne ebediyen boyun eğmeyi kabul etmedikleri açıktır. Türk işçilerinin, Fransız işçilerinin Maastricht Sözleşmesi’nde dile gelen sermayenin Avrupa’sına karşı mücadeleleri, kıtalarının yeniden sömürgeleştirilmesine karşı Afrikalıların mücadeleleri, Washington’un kendilerini dize getirme çabalarına karşı çıkan Kübalıların, Iraklıların direnişleri, zenginliklerine el koyan yankee’lere karşı çıkan Güney Amerikalıların mücadeleleri, özgür bir vatan için savaşan Filistinlilerin mücadeleleri; her gün daha güçleniyor ve yaygınlaşıyor.
İşçilerin ve halkların bu kavgasının Uluslararasılaşması, bu köhnemiş baskı ve sefalet sistemini kaçınılmaz olarak devirecek ve yenecektir. Ve yeniden sosyalizmin yolunu açacaktır.
Sizlere, Emeğin Partisi’ne ve Türkiye’deki tüm ilerleme, demokrasi ve özgürlük güçlerine başarılar diliyorum.
Yaşasın dünya işçileri arasındaki dostluk ve dayanışma!
Fransızcadan çeviren: İsmail Bozdoğan
Haziran 2001