Liselere Yöneltilen Saldırılar Ve Demokratik Lise Mücadelesi

1991-1992 öğretim yılı başlamadan birkaç ay önce, ortaöğretim gençliği ile ilgili bir dizi sorun, radyoda, TV’de ve gazetelerde Milli Eğitim Bakanlığı ve onun yetkili organları tarafından gürültülü bir şekilde tartışmaya açılmıştı. Bu dönemde, dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol başta olmak üzere, Nihat Bilgen gibi müsteşarlar yaptıkları açıklamalarda başlıca şu konulara değiniyorlardı:
a- Türkiye’de şu an uygulanmakta olan Ortaöğretim Sistemi ve Programı, hem Batı Avrupa ülkeleriyle uyumsuzluk içindedir, hem de “Çağa ayak uyduramayan birçok anti-demokratik uygulamayı” içinde barındırmaktadır. Nitekim varolan eğilim sistemi öğrencileri “ütülü bir pantolon” gibi ezmekledir. (Nihal Bilgen)
b- O halde, ülkenin diğer alanlarında, kurumlarında ve kesimlerinde olduğu gibi ortaöğretim kurumlarında da hızla “Demokratikleşme” doğrultusunda adımlar atılmalı, eğilim sisteminde köklü reformlar yapılmalıdır.
c- Zira, ülkemizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, geleceği gençliğe emanet etmiştir. Ve bu olgu özellikle ortaöğretim gençliğinin, “Milli Birlik ve Beraberlik duygularıyla” ve “Demokratik kurallar çerçevesinde” geleceğe hazırlanmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu dönemden başlayarak sadece ortaöğretim gençliği için değil, tüm kesimler için yapılacak demokratik reformların propagandası artarak devam etti. Gelişen ve güçlenen işçi ve halk hareketi karşısında manevra alanları daralan (ama tamamıyla yok olmayan) egemen sınıflar, köşeye sıkıştıkça demokrasi sloganlarına daha fazla sarılmaya ihtiyaç duydular. Tam da bu dönemde, gelişen hareketi bastırmak için daha güçlü bir saldırının son hazırlıkları olarak 20 Ekim seçimlerini gündeme getirdiler. Ama onların gerek seçimler öncesinde, gerekse sonrasında attıkları her demokrasi sloganı gençliğe ve halka indirilen bir darbe oldu. Seçim öncesinde, en sağcısından en “solcusuna” kadar bütün partiler “demokrasi-kardeşlik-özgürlük” sloganlarıyla yola çıkmışlardı. Seçimlerin Demirel’in DYP’si ve İnönü’nün SHP’sinin “tarihsel birleşmesiyle” sonuçlanmasının hemen ardından bu olgu ilk delillerini göstermeye başladı. Bir yandan, köylülerin kredi faiz borçlarının iptal edileceği açıklanırken öte yandan özellikle -yoksul köylüler- daha ağır ekonomik şartlara zorlandı. Kürt realitesinin tanındığı ilan edilirken, bir yandan da ulusal birlik maskesiyle daha büyük Kürt katliamlarına girişildi. Üniversitelilere YÖK’ün kaldırılacağı vaat edilirken, bu unutulup üniversitelere daha azgın saldırılar yöneltildi. Bu ve benzeri örnekler, yürütülen demokrasi yaygaralarının işçilere, köylülere, Kürt ulusuna ve bütün öğrencilere daha büyük ve geniş çaplı bir saldırının örtüsü olduğunun açık kanıtları ve göstergeleri oldu.
Yukarıda anlatılanlardan ortaöğretim gençliğinin çıkarması gereken en önemli sonuç şudur: Nasıl ki egemen sınıflar koalisyon hükümeti eliyle diğer ezilen kesimlere önce demokrasi vaat edip, ardından onları beklenti içine sokarak yine demokratik söylemlerle saldırıya geçtiyse bir biçimde ortaöğretim gençliğine de saldırılar düzenleyecektir. Hatta liseli gençlik bu saldırılardan en fazla nasibini alan, alacak olan kesimlerden birisi olacaktır.
Yazının bundan sonraki bölümlerinde, egemen sınıfların ortaöğretim gençliğine neden özel bir önem verdiğini ve vermek zorunda olduğunu ve tüm ezilenlere yeniden sahnelenen demokratikleşme güldürüsü eşliğinde ağır bir saldırı düzenlerken neden bunun bir ucunun da orta öğretim gençliğine yöneltildiğini irdelemeye çalışacağız.

Egemen Sınıflar Neden Ortaöğretim Gençliğine Özel Bir Önem Vermektedir?
Dikkat edilirse egemen sınıflar her fırsatta özellikle ortaöğretim gençliğine çok özel bir önem verdiklerini, geleceği onlara emanet ettiklerini söyleyip; onu yarının büyüğü, toplumun geleceği olarak gördüklerini ifade ederler. Bu doğrudur. İler konuda palavracı ve aldatıcı olan egemen sınıfların ortaöğretime verdikleri önem gerçektir. Ama neden?
Kapitalizm ezip sömüren ve ” ezilip sömürülenlerin bir arada yaşadığı bir toplumsal sistemdir. Böyle bir toplumsal sistemde asıl ve en önemli amacı kendi egemenliğini devam ettirmek olan egemen sınıflar, egemenliklerinin devamı için ezip sömürdüğü sınıfları baskı altına almayı onları varolan düzene boyun eğen ulusal köleler olarak tutmayı amaçlar. Hele de bu toplumsal sistemin sürekliliği içinde emekçi çocukları, yakın gelecek içerisinde, toplumsal üretimi yaratacak olan işçi ve emekçi yığınlara dönüşecekse onları ana ve babalarından daha uysal, baş kaldırmayan, haklarını aramayan, her şeye boyun eğip kaderine razı olan kişiler olarak yetiştirmek egemen sınıflar için varlıksal bir zorunluluk haline gelir. Çünkü bugün faşist ve gerici disiplin yönetmelikleriyle baskı altında tutulan eğitim sistemiyle kaderciliğe zorlanan ve meslek liselerinde (staj adı altında) sömürünün en rezilini yaşayan öğrenci, yarın fabrikada işçi, okulda öğretmen, tarlada köylü, devlet kademelerinde memur ve çok azı da olsa üniversitede öğrenci olacaktır. Yani ortaokul ve lise öğrencilerinin çoğu toplumsal üretimi yaratan emekçi olacaktır). Ve onların bu üretici konumları aksi olmadığı sürece egemen sınıfları ayakta tutan tek güç olacaktır. Ama onların baskı ve sömürüye bilinçli karşı koyuşları, fabrikada, okulda, hastanede ve köyde mücadeleye atılışları da egemen sınıfların ve onların egemen olduğu toplumsal sistemin varlığım tehdit edecek tek güç olacaktır. Sorun bu biçimde kavrandığı zaman egemen sınıfların ortaöğretim gençliğine verdiği önem ve bu eğitim sürecinde öğrencileri baskı altında tutacak tüm kuruluş, yasa ve uygulamaların varlığı daha iyi anlaşılacaktır.
Türkiye’de bugünkü eğitim sistemi içerisinde öğrencilere bir yandan yarının büyükleri olarak şefkat gösterisi yapılmakta, ama bir yandan da belirlenmiş kurallara, yasa ve yönetmeliklere en küçük itirazı, en küçük karşı kovuşu; dayakla, disiplin soruşturmasıyla, okulda atılmayla bedellendirilmektedir. Bütün bu uygulamaları ve bedelleri, tüm ortaokul ve lise öğrencileri canlı olarak yaşamaktadır.

Erken Seçim Öncesi ve Sonrasında Liselere Yönelik Politikalar
Erken seçimler öncesinde, her türlü iletişim aracı aracılığıyla ve gürültülü bir propagandayla artık ortaöğretim sisteminin değiştirileceği ve demokratikleştirileceği anlatılıyordu. Ancak “ders geçme ve kredi sistemi”ne geçiş uygulamalarının ilk denemelerinin öz olarak eski eğitim sisteminden hiçbir farkının olmadığı ortaöğretim gençliği tarafından yaşanarak görüldü. “Ders Geçme ve Kredi Sistemi’ne geçişin öğrencilere getirdiği “yenilik” daha fazla baskıdan başka hiçbir şey olmadı. Çünkü bu sistemde ortaya konulan demokrasi; öğrencilere spor, müzik, elişi, beden eğitimi gibi dersleri seçmede tanınan hakti. Oysa yeni sistemde dinci, gerici derslerin okutulması daha fazla ağırlık kazanırken, eğitim içindeki “bilimsel kırıntılar” imha edilmişti. Not verme sisteminde batı usulüne geçilmişti. Ancak bunun öğrenciler açısından hiçbir anlamı yoktu. Çünkü notların rakamlarla değerlendirilmesi yerine harflerle değerlendirilmesi hiçbir şey değiştirmiyordu. “Ders Geçme ve Kredi Sistemi” sadece bir vitrin değişikliğiydi. Öyle ki bu sistemle öğrencilerin okulları bitirmesi kolaylaşmıyor (ki öğrencilerin bundan hiçbir çıkarları yoktur) sadece öyle bir görüntü yaratıyordu. Çünkü genel liselerden mezun olabilmek için toplam 132 krediyi tamamlamak gerekiyordu. (Kimi öğrenci bu kredi miktarını 3 yılda, kimisi 4,5 yılda tamamlayabilir.)
Çeşitli bilim adamlarının ve bu konuda uzman kişilerin ve öğretmenlerin bir araya getirilmesi ve 18 ay süren çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan demokratik(!) ders geçme ve kredi sisteminin, yenileşme ve demokratikleşme adı altında; mücadeleye atılmasının koşulları her geçen gün daha olgunlaşan ve bunun ilk örneklerini vermeye başlayan liseli gençliğe yeni ve geniş çaplı bir saldırı olduğu olaylar tarafından doğrulanmış ve kanıtlanmıştır.
Erken seçimlerin hemen ardından eski bakan Avni Akyol’un yerini alan Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan da göreve başlar başlamaz “eğilim sisteminin çok ilkel” olduğunu anlatmaya ve “demokratikleşmenin” zorunlu olduğundan bahsetmeye başladı. Nasıl ki kurulan koalisyon hükümetinin başı Süleyman Demirel her gittiği yerde her kesim için demokratikleşmeden bahsediyorsa…
Dikkat edilirse görülecektir ki; her yeni gelen Milli Eğitim Bakanı (tıpkı her yeni gelen hükümet sözcüsü gibi) kendisinden önce gelen bakanın (ya da hükümetin) eğitim sistemini demokratikleştirmediğini (hâlbuki bir önceki bu konuda çağ atlandığını iddia etmektedir) ancak kendilerinin bu işi başarabileceklerini söylemektedirler. Ne var ki, olayların tanık olduğu gibi her birinin demokratikleşme demagojileri her defasında ortaöğretim gençliğine daha ağır bir saldırının düzenlendiği, trajikomik bir oyun olarak sahnelenmektedir. Çünkü hükümetin bütün sözcülerinin görevi ve amaçları varolan sistemin sürekliliğini ve istikrarını sağlamaktır. Ve bu sürekliliği sağlama sürecinde yıpranan öncekinin yerini, daha yeni olan bir sonraki almaktadır.
Özellikle son 1-2 yıl ortaöğretim gençliğinin gerçek demokratik bir eğitim ve demokratik lise özleminin dışavurumunun, ilk nüvelerinin ortaya çıktığı yıllar oldu. Varolan eğitim sistemine ve eğitim sistemini düzenleyen bütün yasa ve yönetmeliklere ve bunları uygulayan kişi ve kuruluşlara karşı öfke duyan, ancak bu tepkisini birleşik ve kitlesel olarak açığa çıkaramayan liseli gençlik, Kürdistan’da lise işgallerine varan eylemleriyle egemenleri korkutan bir güç olma potansiyelini her zamankinden daha çok hissettirmeye başladı. Özellikle bu olgu ortaöğretime ilişkin politikaların da genel “demokratik” vitrine uygun olarak yeniden ele alınmasını zorunlu kıldı. Ancak bu demokratik görünüm sadece bir görüntüydü. Yazının yukarıdaki bölümlerinde ele alındığı gibi, bu görünüm sonuçları itibariyle liseli gençlik açısından hiçbir değişiklik ortaya koymadı.
Egemenlerin sözcüleri sadece eğitim sisteminin adında bir değişiklik yaptılar. Ve -örneğin üniversiteli gençliğe olduğu gibi- bolca demokratik vaatlerde bulundular. Ama nasıl ki egemenler, öncesinde üniversiteli gençliğin “Özerk Demokratik Üniversite” talebine içini boşaltarak sahip çıkmış ve YÖK’ü kaldıracağını vaat etmişse ve ardından hiç sıkılmadan YÖK’ü aynı biçimde (Yine İhsan Doğramacı başkanlığında) yeniden uygulamaya sokmuşsa, liseli gençlik için de benzer oyunları oynamış ve onu beklenti içine sokmayı hedeflemiştir. Liseli gençlik, gerici, faşist eğitim sistemi içinde cendereye alınmışken, her geçen gün geleceği açısından daha fazla endişe duyarken ve her şeyden önemlisi ÖSS sınavlarının yakınlaşıp sayısı 1 milyonu bulan lise öğrencisini daha yakından tedirgin etmeye başlamışken, liseli gençlik nasıl bir tutum içine girecek? Egemenlerin kendilerini aldatıp beklenti içine sokma girişimleri karşısında seyirci mi kalacak, yoksa bütün bu yaşananların ve yaşanacak olanların kendi yaşantısı ve geleceği ile ilgili olgular olduğunu anlayıp mücadeleye mi atılacak? İşte gelecek dönemde egemenlerin orta öğretim gençliğine ilişkin politikalarının ve demokrasi aldatmacalarının boşa çıkarılıp çıkarılamayacağı ve demokratik lise mücadelesinin nasıl bir seyir izleyeceği ortaöğretim gençliğinin alacağı tutuma göre şekillenecektir. Ortaöğretim gençliği, eğer egemenlerin demokratik bir görüntü eşliğinde kendisine yönelttiği saldırılar karşısında sessiz bir seyirci olarak kalırsa; gerici eğitim sistemi altında ezilmeye devam edecek, yine üniversite kapılarından eli boş olarak geri dönecektir. Tersine egemenlerin bu tutumu karşısında mücadeleye atılıp diğer ezilenlerin mücadelesiyle birleşme yolunu seçerse, demokratik lise mücadelesinde daha ileri mevzilere erişecek ve genel olarak özgürlük mücadelesi doğrultusunda önemli adımlar atmayı başaracaktır.

Ortaöğretim Gençliği Nasıl Bir Lise, Nasıl Bir gelecek İçin Mücadele Etmelidir?
Türkiye’de ve bütün kapitalist-emperyalist ülkelerde egemen sınıfların, gençliğe ve ortaöğretim gençliğine nasıl yaklaştığını, ona nasıl bir gelecek hazırladığını ve nasıl bir eğitim sistemi içinde yetiştirdiğini ve toplumun gelecek kuşağı olan ortaöğrenim gençliğinin toplumun diğer ezilen kesimleriyle nasıl kopmazcasına birbirine bağlı olduğunu kısaca da olsa, yukarıdaki paragraflarda anlatmaya çalıştık. Ortaöğretim gençliği de farkında olarak ya da olmayarak bütün bu olguları yaşamaktadır. Yazının bundan sonraki bölümlerinde üzerinde durmak istediğimiz konu daha çok ağırlıklı olarak -yukarıdaki ara başlıktan da anlaşılacağı gibi-ortaöğrenim gençliğinin özlemini çektiği ve uğruna mücadele etmesi gerektiği ortaöğretim kurumunun nasıl bir eğitim sistemi içinde ele alınacağı ve bu doğrultudaki mücadelenin acil taleplerinin neler olması gerektiği olacaktır.

Demokratik ve Bilimsel Lise
1. Hiç şüphesiz ortaöğretim kurumlarında bilimsel bir eğitimin yapılabilmesinin temel şartlarından birisi bilimsel eğitimciliği meslek edinmiş eğitim ve öğretim kadrolarının var olması gerektiğidir. Oysa Türkiye’de eğitimcilik ya da öğretmenlik “hiç olmazsa” olarak görülen bir meslek olduğu gibi, bu alanda eğitim gören kişiler de birçok olanaksızlık ile karşı karşıyadır. Yani günümüzde öğretmenlik işsiz kalmamak için seçilmiş ve imkânsızlıklar içinde elde edilen bir meslektir. Bilimsel eğitimciliği meslek edinmiş kadroların yaratılabilmesi bu konuda yetenekli kişilere yeteneklerini açığa çıkaran fırsatlar tanıma ve sonrasında en iyi şekilde eğitilebilmeleri için maddi, teknik, manevi olanakların tümünün en iyi şekilde bir araya getirilmesi gerekmektedir.
2. İnsan gücünün toplumsal üretim içerisinde en uygun biçimiyle mevzilendirilebilmesi ve toplumsal olarak yapılan üretimin ihtiyaçlar doğrultusunda en uygun tarzda arttırılabilmesi için; toplum içindeki bireylerin ortaöğretim çağından başlayarak yetenekleri doğrultusunda eğitilmesi ve yeteneklerinin özgürce gelişebilmesinin olanaklarının yaratılabilmesi şarttır. Bunun böylece başarılabilmesi için ortaöğretim gençliğinin yetenekleri ve eğilimleri aileleri ve eğitim kadroları tarafından öğrencilerle birlikte tespit edilmeli ve bunun olanakları devlet tarafından sınırsızca sağlanmalıdır.
Broşürün başında da belirttiğimiz gibi, böyle bir kapitalist toplumun egemenlerinin varlık sebepleriyle çelişmekte ve bu yüzden olanaksız bir hale gelmektedir. Öyle ki; bırakalım yetenekleri ve eğilimleri doğrultusunda eğitimi, bizim ülkemizde öğrenciler egemenlerin zenginliklerinin daha da artırılması temel amacına göre eğitime tabi tutulmaktadır.
3. Genel olarak insanların birey olarak varlıkları, eşil koşullarda yaşamaya başlamaları gerekliliğini ortaya koyar. Bu eğitimsel gelişim açısından da böyle olmalıdır. Ancak kapitalist toplumdaki genel eşitsizlik, eğilim konusunda da kendini gösterir. Bir yanda özel öğretmenler, dershaneler ve araç gereçlerle eğilime tabi tutulup “geleceğin egemenleri” olarak geleceğe hazırlanan zengin çocukları, bir yanda insanların ekonomik olarak da bin bir yolla birbirine bağlandığı yaşamda varolabilmek için sıradan bir eğitim görebilmek zorunluluğunda olan, varolma savaşı veren emekçi çocukları… İşte bugünkü eğilim sisteminin öğrencilere verdiği şeylerden birisi olarak: Fırsat Eşitsizliği
4. Ortaöğretim kurumlarında okutulan ders kitapları, öğrencileri yaşamdan koparan, onları bilimsel temellerle yaşama katmayı engelleyen ve egemen sınıfların ideolojisini ve kültürünü bin bir yolla öğrencilere kabullendirmeyi amaçlayan bir içerik ve niteliktedir. Ortaokul ve lise öğrencisi gençler yaşamı yeni yeni kavramaya başlayan ve dünyayı ve hayatı bilimsel ve felsefi yönden öğrenmeye en çok ihtiyaç duyan kesimdir oysa. Bilimsel eğitim yollarıyla hayata hazırlanma süreci olması gereken eğitim kurumları gerici, emperyalist, ırkçı ve dinsel görüşlerin ezberletildiği kurumlar şeklindedir ülkemizde.
5. Yaşları ve buna bağlı olarak düşünce yapısı ve psikolojileri düşünüldüğünde kültürel, sportif ve sanatsal faaliyetlere en çok ihtiyaç duyan kesim ortaöğretim gençliğidir. Eğitim kurumlarında bu tip faaliyetlerinin ve rahat yaşama koşullarının öğrencilere en geniş şekilde sağlanması gerekir. Bu olanak ve faaliyetler hakkında ülkemizdeki durum üzerine (paralı ve özel liseler dışta tutulursa) fazla söz söylemeye sanırız gerek yoktur.
6. Ortaokul ve lise öğrencilerinin tüm bu sorunları daha da ağır olarak yaşayan Kürt gençliğinin kendi ulusuna, ulusal diline ve kültürüne yabancılaştırmaya çalışılmasına karşı “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” demokratik ilkesinden yola çıkılarak ANADİLDE EĞİTİM talebi özel olarak ele alınması ve özel olarak vurgulanması gereken can alıcı bir meseledir.

Sonuç Yerine
Yukarıda anlatılanlardan ve yaşananlardan ortaöğretim gençliğinin çıkarması ve kavraması gereken başlıca sonuçlar ve dersler şunlar olmalıdır:
-İlk olarak; egemen sınıfların ortaöğretime yönelik politikaları, genel olarak tüm ezilenlere yönelik politikalarla sıkıca birbirine bağlanmış durumdadır. Bugünkü bu politika ikinci kez (birincisi Özal-ANAP hükümeti döneminde sahnelenmiş ve dejenere olmuştu) sahnelenen demokratikleşme güldürüsü eşliğinde işçileri ve emekçileri, Kürt ulusunu ve gençliği (özel olarak ortaöğrenim gençliğini) beklenti içine sokup tüm bu kesimlere yönelik geniş ve daha sert saldırılar düzenleme ve gelişen hareketi ezme politikasıdır. Bu olgu, ortaöğretim gençliğinin demokratik lise uğruna yürüteceği mücadelenin işçi, halk ve Kürt hareketiyle birleşmesini her zamankinden daha çok zorunlu ve acil kılmaktadır.
-İkinci olarak: Ortaöğretim gençliğinin yaşadığı sorunlar ve ona adım adım hazırlanan karanlık gelecek, kapitalist sistemin kendisinden kaynaklanmaktadır. Bu olgu da, ortaöğretim gençliğinin -bu broşürde de açıklanan- acil isteklerinden hareketle yürüteceği mücadelenin özgürlük ve sosyalizm mücadelesine doğru genişlemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Ortaöğretim gençliğimiz, egemenlerin istedikleri gibi, yaşananlara karşı kayıtsız bir seyirci olmamalı ve bu yazıda anlatılanları alanlarının özgün sorunlarıyla birlikte ele alıp tartışmalı, tüm bu tartışmaları pratik karşı koyuş planlarıyla irdelemeli ve artık örgütlü olarak mücadele sahnesine daha aktif katılması gerektiğini anlamalıdır.

Ortaöğretim Gençliğinin Acil Talepleri
A- DEMOKRATİK LİSE
1. Devletin okullara her türlü müdahalesi son bulmalıdır.
2. Eğitim kurumlarında yaygın ve köklü demokrasi sağlanmalıdır.
3. Öğrencilere siyasal ve örgütsel serbestlik tanınmalıdır.
4. Faşist disiplin yönetmelikleri iptal edilmelidir.

B- DEMOKRATİK EĞİTİM
1. Herkese anadilinde eğitim hakkı tanınmalıdır.
2. Eğitimde emperyalist, faşist, ırkçı, feodal, dinci ideolojiye son verilmelidir.
3. Öğrencilerin yeteneklerini geliştirici bir eğitim sağlanmalıdır.
4. Ezberci ve eleyici eğitime son verilmelidir.
5. Öğrencilerin kültürel ihtiyaçları karşılanmalı, bedensel gelişim olanakları ve serbestçe kültürel, sanatsal çalışma yapma koşulları sağlanmalıdır.

C- PARASIZ EĞİTİM
1. Öğrencilerin her türlü ders araç ve gereçleri parasız sağlanmalı, öğrencilerden hiçbir şekilde para toplanmamalıdır.
2. Bütün öğrencilere eğitim için rahat yaşam koşulları sağlanmalı; sağlık, barınma, beslenme, ulaşım ücretsiz karşılanmalıdır.

D- ÖSS VE ÖYS KALDIRILMALIDIR
1. Herkese istediği dalda yükseköğrenim hakkı tanınmalı, eğitim her kademede parasız olmalıdır.
Ayrıca;
MESLEK LİSELERİNDE, eğitim süresi kısaltılmalı, okullarda ve stajlarda emek sömürüsüne son verilmeli, sigorta ve iş güvenliği sağlanmalı ve üniversiteye girişte eşit hak tanınmalıdır.

Mart 1992

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑