e-devlet : efsaneler ve gerçekler

Türkiye’nin gündemine yeni bir kavram daha yerleştirilmeye çalışılıyor: “e-devlet”. Büyük ölçekli bilişim şirketleriyle birlikte sektör örgütlerinin ve bazı akademisyenlerin öncülüğünü yaptığı bir stratejinin adı olarak kullanıma sokulan bu kavram, AKP’den CHP’ye kadar tüm burjuva siyasi partileri ve devletin karar verici konumunda bulunan bürokratlar tarafından benimsenmiş durumda.
“E-devlet” kavramı da, “küreselleşme”, “bilgi toplumu” gibi diğer ideolojik kavramlardan biri aslında. Benzerlik, yalnızca hepsinin uluslararası sermayenin yeni-liberal saldırılarının bir unsuru olmasıyla sınırlı değil. Durum tahlilleri, hedefler, bu hedeflere ulaşmak için önerilen araç ve yollar da tümüyle aynıdır. Bir başka benzerlik de, e-devlet kavramı altında sıralanan efsaneleridir. E-devlet ile devletin şeffaflaşacağı, yurttaş-devlet ilişkilerinin demokratikleşeceği ve daha bir sürü efsane bir yandan sıralanırken, diğer yandan “küreselleşme” ideologlarının her fırsatta kullandıkları  kaçınılmazlık, kaçırılan fırsatlar vb. gibi iddialar da sıkça dile getirilir. Bu nedenle “küreselleşme”ye dair devrimci Marksist eleştiri, “e-devlet” için de tümüyle geçerli olacaktır.  Burada, çok iyi bilinen bu efsaneleri sıralamaya gerek yok. Bu yazıda bilgi teknolojilerinin emperyalizmin hakimiyetindeki dünyada kullanımına dair bazı gerçekleri sıralayacağız.

“BİLGİ TOPLUMU”NDAN “E-DEVLET”E
“E-devlet”stratejisini savunan çevreler, birkaç yıl önce “bilgi toplumu” kavramını yere göğe sığdıramıyorken, şimdi neredeyse unutmuş gibiler. “Bilgi toplumu” stratejisi hâlâ terkedilmiş değil, ama şimdi itibarlı hale gelen “e-devlet”tir. “Bilgi toplumu”unu savunurken şunları söylüyorlardı:
“Yeni bir çağa girmiş bulunuyoruz. İnsanlık önce tarım toplumu evresini yaşadı. Teknolojik gelişmeler insanlığı bu evreden alıp sanayi toplumuna geçirdi. Bilgi teknolojileri trenine binebilen toplumlar şimdi yeni bir evrede konaklıyorlar, yani “bilgi toplumu” evresinde. Geçmişte, sanayileşemeyenler sanayileşmiş ülkelerin patates, domates tarlaları olmuştu; “bilgi toplum”ları çağında da “bilgi toplumu” haline gelemeyenler, “bilgi toplumu” olanların fabrikaları olacaklar. Diyelim ABD, dumanı, yağı ve atığı olmayan bilgi endüstrisinin ürünleri ile dolarlar kazanırken, Türkiye, eğer hâlâ aklını başına toplayamadıysa, çimento ve çelik gibi sanayi ürünleri üretecektir. Doğal olarak da hava kirliliği vb. ekolojik belalardan bir türlü kurtulamayacaktır.”
“E-devlet”i savunurken ise şimdi şunları söylüyorlar:
“Şimdi gerekli olan, bilgi teknolojilerini yaygın kullanan, tüm katmanları ve mekanizmaları birbirine iletişim ağlarıyla bağlanmış, küçültülmüş ve esnekleştirilmiş bir devlettir. Bu devlet bir şirket gibi işlemelidir. Yurttaşları ve şirketleri müşterisi olarak görmelidir. Müşterilerine yedi gün yirmi dört saat etkili ve hızlı hizmet sunmalıdır. Hizmetlerinde en az maliyetle en yüksek kaliteyi elde edebilmelidir. Bu devlet bilgi teknolojilerini kullanarak merkeziyetçi olmayan, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırıldığı, yurttaşların katılımını olanaklı kılan ve etkili bir müşteri ilişkileri sistemine dayanan işleyişe sahip olmalıdır.”
Görüleceği gibi “bilgi toplumu”, “e-devlet” stratejisinden daha kapsamlıdır. Bir toplumsal dönüşüm stratejisi yerine şimdi yalnızca devletin dönüştürülmesi (aslında yeniden yapılandırılması) stratejisi benimsenerek hedef küçültülmüştür.
Hedef küçültülmesine rağmen, biraz önce değindiğimiz gibi, “e-devlet” kavramı da, “küreselleşme”, “bilgi toplumu” gibi gerçekliği olmayan tümüyle ideolojik kavramlardır. Asıl olarak, uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına göre devletin yeniden yapılandırılması hedefinin bilgi teknolojileri ile ambalajlanmasıdır ve gerçekliği olmayan, asla uygulanamayacak bir ideolojik kurgu olarak, büyük bir olasılıkla yakın bir zamanda unutulup gidecektir.
Ama öte yandan, devletin ve bir bütün olarak emperyalist kapitalist sistemin elektronik zırha bürünmesi ve bu zırhla etle tırnak haline gelmesi süreci ilerlemeye devam edecektir. E-devlet tartışmaları da bu sürecin ilerlemesini kolaylaştırmaktadır.

KÜRESELLEŞME YERİNE BLOKLAŞAN DÜNYA
Bölgesel savaşların varlığına, gelir dağılımındaki korkunç uçuruma, büyük devletlerin bloklaşma eğilimine rağmen, liberal ve sosyal demokrat çevreler, internet’in devletleri değişime zorlayacağını, daha şeffaflaştıracağını, ulusal sınırların en azından sanal dünyada yok olacağını sürekli yineleyip duruyorlardı.
İlk büyük gürültü, 19 Eylül 1998’de Avrupa Parlamentosu’nun Echelon hakkında hazırlanan bir raporu ile koptu. ABD, İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın 1950’lerden beri işleyen bir casusluk ağı olduğu dünya kamuoyunun gündemine geldi. Bu ağ, dinleme istasyonları, antenler ve radar istasyonlarından oluşmaktadır. Adları sayılan beş ülke, ses tanıyan, dilleri birbirine çevirebilen, anahtar sözcüklere göre arama yapabilen bilgisayarlarla desteklenen casusluk ağını kullanarak, dünyanın her tarafındaki telefon, e-posta, faks ve teleks trafiğini izlemektedir. Daha da çarpıcı olan, Avrupa Birliği ülkelerinin, bu dinleme istasyonlarının varlığını başından beri biliyor olmasına rağmen, ancak 1998’de bu ağa karşı önlem alma gereği duymuş olmasıydı. Bu rapor, Avrupa Parlamentosu’nda tartışılırken, Avrupa’nın kendi dinleme istasyonlarını kurma girişimleri de daha fazla somutlaşıyordu.
Çünkü Echelon’a tepki gösteren Avrupa Birliği, el altından “kendi Echelon”u olan ENFOPOL adlı sistemi geliştirmeye başladı. Enfopol; ortak para birimi ve AGSK (Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği) ile hız kazanan Avrupa’nın entegrasyonu sürecinde, casusluk örgütlerinin de “entegre” olması anlamına geliyor. Hazırlıkları kamuoyundan gizli bir şekilde yürütülen Enfopol hakkında kimi bilgiler, basına ilk kez 1999 Ocak’ında yansıdı. Avrupa Birliği Adalet ve İç İlişkiler Komisyonu desteğiyle hazırlanan Enfopol, Avrupa çapındaki tüm telefon, internet, faks ve teleks gibi görsel ve işitsel tüm iletişimi izlenmesini sağlıyor. Amaç; “ulusal sınırları aşan, kesintisiz bir telekomünikasyon takip sistemi” oluşturmak.
Bu gelişmelere rağmen, hala sanal dünyada da gerçek hakim güç ABD’dir. Üstelik ABD, bu gücünü, uluslararası antlaşmaları umursamadan pervasızca kullanmaktadır. 26 Ekim 2001 tarihinde yürürlüğe giren yeni ABD anti-terör yasası, 1984’ten beri yürürlükte olan “Computer Fraud and Abuse Act”ın siber suç yaklaşımını, uluslararası hukuku ve ulusların hukuk egemenliğini çiğneme pahasına genişletiyor. Bu yasa, ABD’ye, sanal dünyadaki suçların yaklaşık %75’ine müdahil olma hakkı tanıyor. Çünkü, bu yasaya göre, ABD federal ajanlarının işe karışması için, saldırıya uğrayan bilgisayarın ABD’de olması gerekmiyor. Saldırı için kullanılan veri paketlerinin ABD’deki ağlardan geçmesi yeterli oluyor. Dünyadaki internet trafiğinin %75’ine yakınının ABD ağlarından geçmekte olduğunu hatırlatalım. Bu yasada, ayrıca “şüpheli eylem”ler gibi muğlak ifadeler de yer alıyor.

DEVLET TERÖRÜNÜN YÜKSELİŞİ VE ABD’NİN DEĞİŞEN YÜZÜ
ABD, son yıllara kadar, sanal dünyadaki yasaklamalara ve engellemelere karşı mücadele eden liberal çevrelerin en fazla referans gösterdiği ülke olmuştu. Avrupa Birliği ülkeleri bile daha yasakçı kalıyordu onun yanında. 11 Eylül’den sonra ABD’nin başını çektiği, AB’nin de uymakta gecikmediği uygulamalar ve yasal değişiklikler o kadar berbattı ki, “Le Monde Diplomatique” editörünün “Elveda Hürriyet” manşeti atmasına neden oldu. Bu uygulamaların önemli bir bölümü bilişim altyapısı olmaksızın gerçekleştirilemeyecekti.
Bir yandan devletin yasal zemin oluşturarak açıkça topladığı bilgiler, diğer yandan bilgi teknolojilerinin yaygın kullanımı nedeniyle kendiliğinden bırakılan izler, devletlere, yurttaşlarının sanal görüntülerini gerçeğe çok yakın olarak elde etmelerine imkan veriyor.
Sanal görüntüyü beynimizdeki görüntülere benzetebiliriz. Günlük yaşamda, karşımızdaki insana bakarak, erkek mi kadın mı, beyaz tenli mi yoksa siyah mı olduğunu anlayabiliriz. Bu veriler önyargı, deneyim ve bilgilerimizle tasniflenerek beynimize kaydedilir. O insanın giyimi, saçı, aksanı ve zaman içinde okuyarak, duyarak edindiğimiz daha başka pek çok bilgisi, beynimizdeki görüntüsünü hep yeniden yeniden şekillendirir. Bu görüntüler o kişiye yönelik karar ve davranışlarımızın temeli olur. Sözgelimi ABD’li ırkçı biri için karşısındaki kişinin siyah renkli olması, düşmanca yaklaşımı hak etmek için yeterlidir.
Sanal ortamdaki görüntü ise, bireylerin bilgisayarlarda biriktirilmiş, eşlendirilmiş ve işlenmiş verilerinden oluşur. 1990’lı yıllardaki gelişmeler sonucunda, devletler ve şirketler, artık bu görüntüleri temel alarak karar veriyorlar. Bilgisayarlar, 1990’dan önce de kullanılıyordu. Ancak 1990’larda bilgisayarlar hem ucuzladı hem de veri depolama, eşleme ve işleme güçleri binlerce kat arttı. Boyları küçüldü, taşınabilir ve birbirlerine kolayca bağlanabilir hale geldiler. Dünyanın her yerindeki bilgisayarlar, telefon telleri  ve uydular aracılığıyla çok daha hızlı veri iletişimi yapabilir oldular.
Ancak 1990’larda bir başka alanda da önemli ilerlemeler oldu. İnsanlara, doğaya ve makinalara ait verilerin büyük bir bölümü sayısallaştırabilir hale geldi. Sözgelimi; görüntü, yazı ve ses; gerçeğine yakın bir biçimde ayrıştırılabilir ve bilgisayara aktarılabilir oldu. Bir başka gelişme de, veri çözümleme, dağıtık veriler üzerinden anlamlı bilgiler üretme teknik ve yöntemleri alanında yaşandı. Mevcut teknikler geliştirildi, çok sayıda yeni teknik ve yöntem keşfedildi.
Kısacası 2000’li yıllarda iki gelişme kesişmiş oldu. Bir yandan “gizli baskı yasaları” diğer yandan mükemmeleşen bilgi toplama ve işleme olanakları. Bu gelişmelerin karşısına yükselen toplumsal muhalefeti de ekleyince, bilgi teknolojilerinin ve onların sağladığı olanakların devletler tarafından gittikçe artan oranda kullanılacağı açıktır.
Örneğin, Schengen Bilgi Sistemi bu doğrultuda atılmış en önemli adımlardan biridir. Avrupa sınırları içinde kişilerin dolaşımını kontrol etmek ve bu yolla iç güvenliği sağlamak amacıyla kurulan Schengen Bilgi Sistemi, 11 Eylül olaylarının yarattığı havanın da etkisiyle, her geçen gün, polisin emrinde bir “Büyük Birader” olma yolunda ilerliyor (Le Monde Diplomatique , 15 Mart-15 Nisan 2003)

SONUÇ YERİNE
Yukarıda yer alanlar ve burada sıralanmayan daha pek çok başka uygulamalar açıkça göstermektedir ki, bilgisayarlaşma ve internet dünyadaki hakim güçler için her açıdan büyük önem taşımaktadır. Bu güçler, kendilerini ve dünyanın geri kalan bölümlerini toplumsal ihtiyaçlara göre değil, kendi ihtiyaçlarına göre bilgisayarlaştırmaya çabalamaktadır. Yalnızca  son birkaç yılda, Türkiye de dahil olmak olmak üzere çok sayıda ülkede, onlarca büyük ölçekli kamu bilişim projelerini hayata geçirdiler. Bu çabaların, ne o ülkeleri ne de bir bütün olarak dünyayı daha demokratik ve şeffaf yapmadığı, şu günlerde bir defa daha kanıtlanmıştır.
Toplumsal yarar, tek tek bireylerin bazı işlerinin daha kolaylaştırılmasından öte bir şeydir. Bir ülkede yaşayanların %30’u açlık sınırında ise, küçük bir azınlık ulusal kazancın yarısından çoğunu gaspediyorsa, yalnız başına teknoloji ile demokratik katılım, eşitlik ve özgürlük elde edilemez. Toplumsal ve siyasal sorunlar hiçbir zaman teknoloji ile çözülememiştir. Olması gereken, baskıcı, adaletsiz toplumsal ve siyasal düzenin kendisinin değiştirilmesidir.
Emperyalist-kapitalist sistemde teknoloji, daha fazla kâr etmenin, egemenlik alanlarını genişletmenin, toplumsal ve siyasal direnişleri etkisizleştirmenin hem maddi hem de ideolojik temellerinden biri olarak, gittikçe daha çok öne çıkmaktadır. Öte yandan teknolojik buluşlar üretici güçleri de geliştirmektedir. Üretici güçlerin gelişmesi, bu güçlerin mevcut üretim ilişkileri ile çelişkisinin daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Kapitalist işleyiş, bir yandan teknolojik gelişmelere hızla daha fazla muhtaç hale gelirken, diğer yandan üretici güçlerdeki gelişmelerin ortaya çıkardığı kapitalist ilişkilere yönelik tehditler de sermaye çevrelerinin ve baskıcı devletlerin gündeminde daha fazla yer işgal etmeye başlamıştır. Ülkelerin bilgisayarlaşmaya karşı tutumlarını belirleyen nesnellik budur.
Bu gelişmeler, emperyalist-kapitalist sisteme karşı mücadele edenler için önemli tehlikeler içermektedir. Gözlerimizin önünden geçen şu son on yıllık bilgisayarlaşma sürecinin incelenmesi bu gerçeği doğrulamaktadır.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑