Ağustos ayında Fethiye’den gelen bir haber tüyler ürperticiydi. Nişanlısından ayrılmak isteyen genç bir kadının evliliğe tecavüz yoluyla ikna edilmesi haberiydi bu. Genç kadının nişanlısından ayrılmasına karşı çıkan ailesi, fikrini değiştiremedikleri kızlarına tecavüz edilmesi için diğer aile ile birlikte plan yapmış, tecavüz edileceği ev ve oda hazırlanmış ve tecavüz fiilinin tamamlanması beklenmiştir. Genç kadın, büyük bir şans eseri odadan kaçarak evden kurtulmuş ve olay bu şekilde açığa çıkmıştır.
Üzerine cümle kurulması son derece zor bir olay olduğunu da gözönünde tutarak, insanın anne ve babasının kendi tecavüzünü planlaması, bunun üzerinden bir evlilik kurgulaması ve burjuva aile kurumunun geldiği nokta üzerinde bu yazı vasıtasıyla düşünmeye çalışacağız.
Aile denilen ve sözde kadınların en korunaklı ve güvenlik içinde olduğu iddia edilen ‘kurum’da tecavüz planı yapılması, üstelik bu planın yeni bir aile kurmak amacıyla düzenlenmesi, bu işin en düşünülmesi gereken tarafı. Günümüz burjuva ailesi, zaten, kadının erkeğe bağımlılığı ve ‘köleleştirilmesi’ üzerine kurulmuştur. Bu olguyla paralel biçimde, tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesi olgusunun ne kadar yaygın ve olağan olduğunu açıkça görüyoruz. Planlı bile yapılsa, tecavüze uğrayan kadın cezalandırılacak, kendisine bu iğrenç fiili gerçekleştiren adamla bir ömür yaşamaya mahkum bırakılacaktır. Böyle evliliklere zorunlu bırakılan genç kadınların sayısından söz etmeye bile gerek yok belki. Bu genç kadın şans eseri kurtulmasaydı, birkaç hafta içinde ‘gelin edilecekti’.
Genç kadının ailesinin, bu planın tam da ortasında olduğunu anlıyoruz, gazete haberinden. Kendi kızlarının hayatını tecavüz ile gerçekleştirilecek bir evlilik ile belirlemeyi bir anne baba nasıl düşünebilir diye soracak olursak, cevabı, sadece bu anne babanın sefilliği, kötü ebeveynler olması diye verebilir miyiz? Tecavüzü bir evlilik sebebi yapan, bu anne baba mıdır tek başına?
Bu topraklarda tecavüz, kadınların çokça yaşadığı, ancak kayıtlara, mahkeme dosyalarına son derece az yansıyan bir şiddet biçimi. Kapalı kapılar ardında, evlerde, köylerde, şehirlerde kadınlar, çoğunlukla tanıdıkları erkeklerin tecavüzüne uğruyor, “eğer şanslıysalar”, bu adamlarla evleniyor ve canlarını kurtarıyorlar. Tecavüze uğrayan kadını koruyan kollayan, onun ruhen ve fiziken sağlığını toparlamaya çalışan, tecavüz sanıklarını cezalandıran bir ne bir anlayış ne de –“kadın ve ailenin korunması”nın bakanlıklaştırılmasına karşın– bir kurumlaşma söz konusu. Tecavüze uğrayan kadını cezalandıran ve şikayetçi olduğuna bin pişman eden bir yargı sistemi var. Fethiye Davası’ndaki beraat kararına tekrar bakabiliriz.
Neoliberal AKP, her adımında, bu ülkeyi kadınlar için yaşanması çok zor bir hale getirmiş, kadının ‘görevler’ini (‘çocuk doğurmak’ başta olmak üzere) sürekli hatırlatmış, zaten kadınlar aleyhine olan eşitsizlik ilişkisini daha da arttırmıştır.
TECAVÜZ OLAĞANLAŞIYOR
Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri ve tecavüz inanılmaz bir hızla artmakta, kadınlara şiddetle dolu bir hayat reva görülmektedir. Ama AKP hükümeti bir yandan yasal düzenlemeler yapmakta, kadına yönelik şiddetle mücadele ettiği izlenimi vermekte, öte yandan ise şiddeti körükleyecek her şeyi yapmaktadır. Esasen toplumdaki kadının yeri ve rolü keskin sınırlarla netleştirilmekte, erkeğin kadından üstün olduğu vurgulanmakta, kadına aile sınırları içinde bir hayat biçilmektedir. Kadın Bakanlığı’nın adının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesinde kendini gösterdiği gibi, kadını aileden ayrı ve bağımsız görmeyen, bunu da, bütün topluma bu şekilde benimsetmeye çalışan bir hükümet var karşımızda.
AKP, kadını aile içine sıkıştırarak kişiliksizleştirmekte, hayatlarını bir çıkmaz içine sokmaktadır. AKP’nin çizdiği sınırlar içinde yaşadığı sürece kadınların ‘hakları’ olduğu düşüncesidir, yerleştirilmeye çalışılan. Bu sınırın da, ailenin dar, feodal ve gerici kalıbına göre çizildiğini söylemek abartı olmaz. AKP, gerici bütün değer yargılarını körüklemekte ve kadını, aile içinde kıpırdayamayacağı bir sarmala hapsetmektedir.
Bu kapsam ve sınırda çizilen bir hayatta kadının payına daha çok şiddet ve eşitsizlik düşmektedir. Bu duruma bütün bir toplum alıştırılmakta ve eşitsizlik normalleştirilmek istenmektedir. Kadına yönelik şiddetin tam da böylesi bir iklimle gelişebileceği ise gayet anlaşılırdır. Son ‘tecavüz odası’ olayı, tecavüzün olağanlaştırılmasında gelinen aşamayı işaret etmektedir. Bir aile tarafından kadına yönelik şiddetin en ağır hali, bir kadının evliliğe ikna edilmesi için kullanılmış, buradan mutlu bir ‘yuva’ kurulabileceği tahayyülü yapılmıştır.
Genç kadının ailesinin yaşadığı şey çok açıktır. Kaç ay nişanlı olan kızlarının evlenmekten vazgeçmesi, kendilerine ‘ahlaki’ açıdan ‘kabul edilebilir’ gelmemektedir, ‘ele güne ne diyeceklerdir’, kızlarının ‘namus’udur söz konusu olan. Hem kendilerinin hem de kızlarının geleceğini düşünmüşler, belki de erkeğin ve ailesinin ısrarlarına ‘boyun eğmek’ zorunda kalmışlardır.
Yine kadının yerine başkaları düşünmüş taşınmış, karar vermiş ve bu kararı da uygulamaktan çekinmemiştir. Bir kadının bütün hayatında onarılmaz bir travmaya neden olacak, vücut bütünlüğüne yönelik en ciddi saldırı, ‘evlilik birliğini’ gerçekleştirmenin aracı olarak düşünülebilmiştir.
AKP zihniyetinin ve gerici değer yargılarının getirdiği son nokta budur. İşin özeti şudur ki; “Kutsal evlilik birliği için her şey mubahtır, tecavüz ise her kadının başına gelebilecek sıradan bir olaydır”! Bu ülkede, insanlar, tecavüz davalarında neler yaşandığını, N.Ç.’nin tecavüzcülerinin nasıl sokaklarda gezdiğini, kadınların kılık kıyafetlerine göre tecavüzü hak ettiklerinin iddia edilebildiğini, tecavüze uğrayan kadınların seslerini çıkaramayacaklarını, kadınların gidecekleri, başvuracakları, kendilerini koruyacak yerleri olmadığını, tecavüze uğrayan kadının suçlanacağı ve tecavüz edenin nerdeyse bir kahraman gibi dolaşacağını çok iyi biliyorlar. Hukukun, devletin olağanlaştırdığı tecavüzü, vatandaşın kullanmaya başlaması çok gelmemeli belki de.
Tehlike çanlarıdır çalan ve dikkat çekmek zorunludur. Kadına yönelik şiddet nasıl olağan hale geldiyse, evlilik içinde ve dışında her kadının şiddet görmesi ve şiddet dolu yaşamlarını sürdürmek zorunda kalması nasıl ‘normal’ ve neredeyse her evde yaşanan bir şeyse, kadınların sokak ortasında öldürülmeleri, eski kocaların tehditleri nasıl normal ve sıradan haberler haline geldiyse; tecavüz de bu duruma gelmektedir. Kadınların tecavüze uğraması normalleşmeye başlıyor; bilmediğimiz, duymadığımız nice olayla birlikte, kadınların bir de buna alışması ve sesini çıkarmadan yaşaması isteniyor.
TECAVÜZCÜYLE EVLENDİRİLME ZORLAMASI
Fethiye’deki bu genç kadın aslında çok sık yaşanan bir şeye zorlanmak istendi: Tecavüzcüsüyse evlendirilme. Bu ülkede bunun –yakın zamana kadar yasallığı da olan– “meşru” sayılan bir karşılığı var. Her ne kadar TCK’dan bu düzenleme kaldırılmış olsa da, zihinlerden kaldırılmış mıdır? Bu topraklar, tecavüzcüsü ile evlendirilen genç kadınlar, genç hayatlarla doludur. Şimdi ailelerin eliyle sağlanan bir örnek duruyor karşımızda: Tecavüzcü ile evlenmek şart olduğuna göre, tecavüz etmek fikri ya da cesareti olmayan erkeğe, bu konuda olanakların sağlanması akla gelmiş ve belki de son derece sıradan ve olağan bir iş yapılırmış gibi planlanmıştır. Türk Ceza Kanunu’nda daha düne kadar var olan tecavüzcü ile evlendirilme baskı ve zorlamasının, yasalardan çıkarılarak kaldırılabilir bir şey olmadığı, bu olayla nasıl da somut görülüyor. Toplumun yazılı olmayan yasalarında tüm canlılığıyla bu kurallar devam ediyor. Toplumsal dokuda bunun devamı için her şey sağlanıyor. Kürtaj yasağı tartışmalarında, tecavüz sonucu yaşanan hamileliklerde bile kürtaja gerek olmadığını, bu çocuklara devletin bakacağını Sağlık Bakanı söylememiş miydi?!
BİR TEK BU AİLE MİDİR TECAVÜZ ODASI KURAN?
Ailelerin nasıl kurulduğunun ve burjuva ailenin ne menem bir şey olduğunun somut göstergesidir “tecavüz odası”. Bir anne ve baba kızları için tecavüz odası hazırlamış ve bu yolla aile kurmasını sağlamak istemiştir. AKP’nin “kutsal aile”si için sözün bittiği noktadayız. “En az üç çocuk”la birlikte sürekli vurgusu yapılan, İslami referanslarla kutsallaştırılan ailenin temeli tecavüzdür artık. AKP hükümet olduğundan bu yana aile üzerinde çok durdu. Dini bütün, muhafazakar, gelenek ve göreneklerine bağlı, ahlaki değerleri güçlü, namus kavramının ardında kız çocuklara ve genç kadınlara nefes bile aldırmayan aileler tanımladılar sürekli. Flörtün fahişelik olduğunu düşünen ve bunu açıkça bu biçimde ifade eden AKP Hükümeti’nin yetkili ve sözcülerinin propaganda ettikleri “yüksek ahlaklı aile”nin” aslında tecavüz aileleri olduğu açık. Kadına yönelik şiddetin, özel olarak tecavüz ve boşanmaların son on yıldır yükseliş halindeki trendi ve tüy diken sonuncusuyla birlikte olaylar da ortada, mahkeme kararları da, rakamlar da. Aile içindeki genç kadının kapı dışarı çıkmasına izin vermeyen, ikinci dört yıllık dilimde kızların okuldan koparılmasını yasalaştırarak onu eğitim ve iş gibi olanaklardan uzaklaştıran, yabancı bir erkekle aynı havayı bile teneffüs etmesine tahammülü olmayan “AKP’nin kutsal ailesi”, kızları için tecavüz odası hazırlamakta tereddüt etmemiştir. Fethiye’deki bu ailenin rezilliği, bu sebeplerle, sadece kendi rezillikleri değildir. Tecavüz odası açıkça kurulmasa da, 14-15 yaşından genç kızlar istekleri dışında babaları yaşındaki adamlarla evlendirilmekte, kadınlar ‘koca’ diye yüzlerini bile görmedikleri adamlara verilmekte, kadınların çoğunluğu istemedikleri evliliklerini sürdürmek durumunda bırakılmakta ve bu kadınlar her gün kocalarının tecavüzüne uğramaktadırlar. Şimdi kim AKP’nin “ahlaklı” “kutsal ailesi”ni savunabilecektir? Belki de en bilindik söyleyişle “takke düşmüş kel görünmüştür”!
“AKP zihniyetinin ürünüdür tecavüz odası” başlığı ile verilen bu olayın haberi, AKP’nin kadınlara reva gördüğü hayat ve muamelenin ürünü ve yansımasıdır. Bu hükümet varken hiçbir kadın emniyette değildir. Bu hükümet kadınlar için tehlikeli bir hükümettir ve “kadına yönelik şiddetle mücadele ediyorum” yalanları ardında kadına yönelik şiddetin her türlü biçiminin rahatlıkla süreceği bütün zemini hazırlamaktadır.
Yine Fethiye’ye dönersek, tecavüzden şans eseri kurtulan bu genç kadın yaşamını bundan sonra nasıl sürdürecek? Annesi ve babası cezaevinde olan genç kadın, abisinin evine yerleşmiş. Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı Fethiye İlçe Müdürü, abisinin yanına yerleşmeyi kendisinin istediğini ve kurumdan koruma talep etmediğini belirtmiş. Bu arada kendisinin psikolojisinin iyi olduğunu belirttiği ve psikolojik yardım talebi olmadığı da eklenmiş. Özetle kadın, bir başına, köyünde yaşamaya devam etmektedir. Devlet yapacağını yapmış, bir kenara çekilmiştir. Küçük bir köyde, anne babasını, nişanlısının ailesini “hapse attıran”(!) bir kadın olarak, kendisini nasıl bir yaşam beklemektedir? Kendisine sahip çıkacak bir kurum ve devlet olmadan nereye kadar ve nasıl dayanacak ve hepsinden önemlisi, kendisine yeni bir hayat kurabilecek midir?
Tecavüzden kurtulmayı başaran genç kadın, yaşamını, tecavüz planı ve girişiminin izleri ve etkilerinden kurtarabilecek midir? Ne yazık ki çok mümkün görünmüyor. Bu nedenle, kadına yönelik şiddete karşı mücadele olağanüstü bir önem taşıyor bu ülkede.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelenin büyük şehirlere ve dar ve aydın bir kadın kitlesinin eylem ve hareketine sıkışmış olduğu gerçeği ise, kendi görev ve sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele, sadece sığınma evi talepli, dar ve sınırları belirli bir mücadele olmaktan çıkarılmalıdır artık. Bu, demokrasi mücadelesinin çok önemli bir bileşenidir.
Kadına yönelik şiddete karşı mücadele, işçi, emekçi, çalışan, çalışmayan, köyde, kentte, kasabada her kadının mücadelesi haline getirilmelidir. Tecavüz, taciz, cinayetler, şiddet kadınların yaşamını cehenneme çevirirken, büyükşehirlerde sınırlı sayıdaki kadınla yapılan basın açıklamalarının bu soruna merhem olmayacağı açıktır. Önümüzde bütün kadınları birleştirmemiz gereken devasa bir sorun durmaktadır. ‘Tacize, tecavüze son’ demenin ötesinde, somut taleplerle örülmüş, kadınları kamusal koruma şemsiyesi altına alacak mekanizma talep etmek durumundayız. Kadına yönelik şiddetin giderek artmasına neden olan AKP uygulamalarına son verilmesi, gerçek bir zihniyet dönüşümünün sağlanması, kadınların şiddete, tacize, tecavüze uğraması durumunda yeniden yaşama dönebilmelerini sağlayacak her türlü olanağın sağlanması (eğitim, iş olanakları, barınacak yer, psikolojik destek), toplamda sözünü ettiğimiz kamusal koruma önemli bir mücadele konusudur.
Bu talepler üzerinden sürekli, ısrarlı ve inatçı bir çalışma yürütmek yükümlülüğü karşımızda durmaktadır. Böylesi bir bakış açısı ve mücadele perspektifi etrafında kadın örgütleri, sendikalar, siyasi partilerden bütün kadınları birleşmesinin zeminlerini yaratmak bir diğer ihtiyaç. Bugün kadın hareketi toplamda bunu başaramadığı sürece, sınırlı sayıda, elit, yukarıdan, kurtarılmış kadınların toplamından oluşmaktan kurtulamayacaktır. İhtiyaç olan, gerçekten kitlesel bir kadın hareketidir. Söz konusu olan hepimizin hayat hakkıdır. Fethiye’deki tecavüz odası, sadece o genç kadın için hazırlanmış olsa da, bütün kadınların kapatılmak istendiği yer orasıdır.