(Albania Today’in 1990 yılı 1. sayısından çevrilmiştir.
İSMAİL LLESHI-Tiran, Enver Hoca Üniversitesi Politik-Hukuk Bilimi Fakültesi Doçenti ve dekanı)
Gorbaçov’a göre “perestroyka” tarafından öne çıkarılan “glasnost”, Sovyet revizyonistlerince “manevi hayatın yeniden yaratılmasının” (1) en doğru yolu olarak ilan ediliyor. “Glasnost” kavramı Gorbaçov revizyonistlerinin temel fikirlerinin teorik kaynağıdır. Öyle ki, bu kavram “perestroyka” ile birlikte temsil ettikleri çizginin sinonimi (eşanlamı) olarak kullanılmaktadır. Aslında bu terim Gorbaçov’un “orijinalite”sinin bir parçasıdır ama bu kelimenin etimolojik anlamı ideolojik muhtevasını ifade etmek için yeterli değildir. “Glasnost” kavramı, gösterdiği somut biçimler ve kendisinin gerektirdiği tavırlar açığa çıkarılarak, daha iyi anlaşılabilir.
Dar anlamda, “glasnost”un sözlük (İngilizce çevirisi) anlamı olan “açıklık”, düşünce ve eylem özgürlüğünün ve bu özgürlüklerin “gerçek demokrasi”nin güçlü silahları olarak gelişmesi için uygun koşulların yaratılmasını ifade eder. Gorbaçov revizyonistlerine göre “glasnost”, açıkça söz söyleme cesaretinden, ifade samimiyetinden, diğer insanların düşüncelerine saygı ve hoşgörüden, insana ve insan haklarına, saygıdan ibarettir.
Özgürlük ve demokrasiyi tanımlarken, tüm bu unsurların her birinin değeri yadsınamaz. Ancak Gorbaçov bunlara, “glasnost”un gizlediği demagoji ve aldatmacayı saklamak niyetiyle yaklaştığından tüm bu kavramlar tumturaklı ibareler olmaktan öteye gidemiyor. Gorbaçovcu revizyonistlere göre, “glasnost”u oluşturan öğelerin gerçekleşmesi, bilinçlenme koşuluna bağlıdır. Çünkü revizyonist KOMMUNIST gazetesinin yazdığına göre, “özgürlük ve demokrasi koşullarında çalışma ve yaşama kapasitesi, halkın genel kültür düzeyine, daha somut olarak ifade etmek gerekirse, politik ve hukuk kültürüne bağlıdır.” (2)
İdeolojik açıdan “glasnost”a böylesi bir yaklaşımın tamamen idealist olduğunu görmek zor değildir, çünkü “glasnost” soyut ve sübjektif düzlemde ele alınıyor. “Glasnost”un her bir unsurunun ve bu unsurların toplamının demokrasi ve özgürlüğü gerçekleştirmedeki önemi ne kadar büyük olursa olsun, bunlara değerinin üstün de bir misyon verilmemeli ve mutlaklaştırılmamalıdırlar. Özgürlük ve demokrasi ne soyut kavramlardır, ne de ideal süreç koşullarına bağlıdırlar. Bunlar, çok daha belirleyici faktörlere bağlıdırlar Yani sosyal düzenin sosyo-ekonomik karakterine ve siyasi örgütlenmesine sınıfsal yapısına ve bu yapı üstünde şekillenen ilişkilere bağlıdırlar. Bu bakımdan, içtenlik, cesaret, hoşgörü ve dürüstlük için yapılan her çağrı sosyal düzenin fizyonomisini hesaba katmak zorundadır. Devrimci ve sosyalist özelliklerini kaybeden bugünkü Sovyetler Birliği’nde düşünce özgürlüğü ve eleştirel tavır konusundaki sloganlar asla gerçek bir içerik taşıyamazlar.
Sovyet revizyonistlerinin “glasnost” hakkında çıkardıkları büyük gürültü, Gorbaçov takımı tarafından ortaya konan düşünce ve tavırlar ve Gorbaçovcuların amaçları göz önüne alınarak yorumlanmalıdır. “Glasnost”un başlatılması rastlantısal değildir. Gorbaçov, “perestroyka” ruhu ile uygulamaya konan reformlarla, revizyonizmi ve Sovyetler Birliği’ndeki tüm toplumu içine alan krizden çıkarmaya çalışmaktadır. Onun stratejik amacı Sovyet sosyal-emperyalizminin güçlenmesidir. Bu amacını gerçekleştirmek için, Gorbaçov’un saygın sosyal desteğe gereksinmesi vardır, öyle ki, kendisinin de ifade etmek zorunda kaldığı gibi, “perestroyka” büyük acılarla yol almakta, dirençle karşılaşmakta ve değişik kesimlerde çeşitli mücadelelere neden olmaktadır. Değişik revizyonist yazarların da belirttiği gibi “perestroyka”yı destekleyen kesimler olduğu gibi, ona karşı çıkanlar (alternatifçiler), gerçekte buna karşı olan ama şimdilik sessiz kalmayı tercih eden bürokratlar ve onları anlamayan ya da değişikliklerden korkan ve yalpalayan kesimler vardır. (3)
Sovyetler Birliği’ndeki son seçimlerde resmi Gorbaçovcu kanat tarafından önerilen adayların üçte birinin reddedilmesi, ya da oluşan gruplar veya bu seçimler sonucu oluşan yüksek devlet organları içindeki mücadeleler anlamsız değildir. Sovyet revizyonist partisi merkez komitesinin son plenumu 103 üyeyi atıp, yerine Gorbaçovcu görüşleri daha çok destekleyen üyeleri getirdi.
AEP’nin işaret ettiği gibi, sınıfsal alanda, “glasnost”, Gorbaçov ve grubunun temsil ettiği liberal kanadın bayrağı olarak görev yapmaktadır. Gorbaçov ve yandaşları devlet içindeki nüfuzlu mevkiler için verilen kavgada, güçlü parti ve Brejnev döneminin devlet bürokrasisi ile karşı karşıyadır. Sonuncular, “perestroyka”nın kendi imtiyazlarını ve çıkarlarını tehdit ettiğini görmektedirler. (4) Ancak, Gorbaçovcuların nüfuzlu mevkileri ele geçirmek, korumak ve güçlendirmek için, yığınları yalnızca aldatmaları ve onları teslim almaları yetmemekte, ayrıca karşıtlarını da dışlamaları gerekmektedir. “Glasnost” tam da bu amaca hizmet ediyor. Yığınlara, şimdiye dek eksikliği duyulan bir demokrasinin yaratılması hayali empoze ediliyor. Rakiplerden ya “perestroyka” lehinde kendilerini ifade etmeleri ya da açıkça karşı çıkmaları -öyle ki sonunda dışlanabilsinler- isteniyor. Zaman, partinin yüksek kademelerinde “glasnost”un ne kadar destek bulacağını ve neler yapabileceğini gösterecektir. Fakat “glasnost”un ilerlediği yolun birçok zorluklarla ve yığınların kayıtsızlığı ve aldırmazlığı ile iktidardaki burjuva sınıfının elinde bulunan yüksek mevkilerdeki bürokrasinin direnmesi ve karşı çıkması olarak ortaya çıkan engellerle dolu olduğu açıktır.
“Glasnost”, devrimci teori ve pratiğe, özellikle bilimsel sosyalizme şimdiye dek görülmemiş boyutlardaki açık bir saldırıda kullanılmaktadır. Gorbaçovcular ve onların “perestroyka” ve “glasnost”ları karşısında sosyalizmin savunulmasında çok daha fazla kesinlik gerekmektedir, önceki Sovyet revizyonistlerinin kendilerine sosyalist ve Leninist bir görüntü vermelerine rağmen, “glasnost” bayrağı altındaki Gorbaçovcular, sosyalist yolun açık reddine doğru ilerliyorlar.
Ekim Devrimi’nin 70. yıldönümünde yaptığı konuşmada, Gorbaçov, “perestroyka”yı yeni bir devrim olarak nitelerken, Ekim Devrimi’nin cazibesinin gücünü kaybettiğini ve onun açtığı yolun hiç bir yere götürmeyeceğim kastediyordu. Bunu, Gorbaçovcuların “perestroyka” ve “glasnost” un temel görevini belirlemeleri izledi: Sosyal örgütlenmenin ve çalışma tarzının sınırlı ve eskimiş şekillerini ortadan kaldırarak Sovyet toplumunun modern şekillerle tanışmasını sağlamak ve böylece sosyalizmlerine yeni bir nitelik kazandırıp, onu “çağdaş toplumun bir modeli” haline getirmek,. Gerçekten de Marksist-Leninist anlamda sosyalist düzenin birçok kötülükleri ve aşırılıkları bağrında taşıdığı ve bu yüzden yalnızca gereksiz olmakla kalmayıp zararlı olduğu yolundaki imaların yerini, bu görüşleri ifade eden açık cümleler almıştır. “Naunke i zhinj” gazetesinin belirttiği gibi, Stalinist sosyalizmin kökleri çok derinlere-Lenin’e ve hatta Marks’a kadar gider. Bütün bunlar, sosyalist sosyal gelişim olasılığını silmek, insanlığın büyük ilerleme idealine bağlı ümitlerine vurmak, insanlar arasında kötümserlik tohumlan atmak için, bu uğursuz karşı-devrimci amaç için yapılmaktadır.
“Glasnost”, tüm gerici tortuların, karşı-devrimcilerin ve Gorbaçovun kendi çizgisini destekledikleri için övdüğü ve Sovyetler Birliği’nde kalan en küçük sosyalist, ya da devrimci talebe karşı kışkırttığı her renkten anti-komünisti destekliyor ve şimdiye dek görülmedik biçimde harekete geçiriyor. Stalinist terör kurbanları olarak adlandırılanların sorunlarını incelemek üzere kurulan özel komisyon, bu kişilerin hepsinin -şimdilik Troçki’yi dışlayarak- itibarını iade etme kararı aldı. “Stalin kurbanları” için dikilen anıtlar mantar gibi bitmekte, “Stalin’in toplama kampları” konulu film ve romanlar en gerçekçi eserler sayılmaktadır. Buharin, Zinovyev, Kamenev gibi sosyalizmin uzlaşmaz düşmanları büyük teorisyenler ve devrimciler olarak övülmektedirler.
Gorbaçovcu revizyonistler, “glasnost”u analiz ederken, somutlarken ve gerçekleştirirken, onunla yakın bağlantı içinde olan ideolojik çoğulculuk kavramının da reklâmını yapıyorlar. Onlara göre, “glasnost” düşünce çoğulculuğunu gerekli, hatta öncelikle şan kılıyor. Revizyonist düşünce ve hareketin mantığı, Gorbaçovcuları, teorik kaynaklarına -burjuva ideolojisine ve onun temel kavramlarına- döndürmek zorundaydı. Tıpkı, “yüz çiçek açsın, yüz fikir yarışsın” diyen diğer revizyonist çeşitlemeler ile, onların ortak asıllarının üstündeki örtüyü atmak zorunda kalması gibi.
Böylece Gorbaçovcular, düşünce çoğulculuğu sloganı ile, revizyonistlerin iktidara gelme serüveni ile başlayan bir çizgiyi tamamlıyorlar. Ama, önceki revizyonistler ideolojik çoğulculuk planlarını gizlemek ve maskelemek konusunda dikkatli oldukları halde, Gorbaçovcular bunu açıkça ilan ediyorlar.
Gorbaçovcuların “sosyalist” fikir çoğulculuğuna atfettikleri karakteristikler arasında en önemlileri, çeşitli fikirlerin karşı karşıya gelmesi, düşüncelerin özgürce mücadele edebilmesi ve değişik görüşlerin yarışmasıdır. “Sosyalist çoğulculuk”tan ne kadar söz edilirse edilsin, sosyalist ideolojinin düşünce ve görüşlerinin karşı karşıya gelme, aşırı ilişkilerde ele alınmasında sosyalist ideolojinin özellikleri yoktur.
İşçi sınıfının çıkarlarının ve ideallerinin yansıması olan sosyalist ideolojinin fikir çoğulculuğu ile bir ortaklığı yoktur. Doğası ve özü gereği, sosyalizmde, değişik dünya görüşleri anlamında ideolojik çoğulculuğun amacı ve sosyal temeli yoktur. Evet, Marksist-Leninist teori, tartışmayı, eleştiri ve özeleştiriyi, görüş alışverişini mücadeleci ruhunun bir ifadesi olarak gerekli kılar. Ancak bu anlam ve tanımlama, bunların aynı ideolojik platformlarda ve yönelişte, aynı amaçta oldukları müddetçe uygundur. Bu platformun ve amacın dışında ve ötesindeki fikir enflasyonu ve abartısı, her çeşit tez ve görüşün ortaya çıkmasına, giderek fikirlerin karşı karşıya gelmesi, mücadelesi ve yarışmasına göz yumarak Marksist-Leninist çizginin terk edilmesine yol açar. Gorbaçovcuların yaptığı tam da budur. Onlar, Marksist-Leninist teorinin canlı, yaratıcı ve yenilikçi ruhundan söz ederken aslında yaptıkları onu temel özelliklerinden, organik iç bütünlüğü ve tutarlılığından, derin bilimsel içeriği ve evrensel doğrularından metafizik bir şekilde koparmaktır.
Gorbaçovcular, anti-Marksist ideolojilerini çeşitli şekillerle ve değişik yollarla ortaya koymaya çalışıyorlar. Bunu yaparken, revizyonizmin Marksizm-Leninizm’e karşı saldırısının biriktirdiklerinden yararlanıyorlar M-L doktrinin bir kısmının eskimiş ve kullanılamaz olduğu ilan edildi ve Gorbaçov’un dediği gibi, “bir alışkanlık” gibi tekrarlanmaması gerektiği belirtildi. Gorbaçov’a göre, Marksist-Leninist klasiklerdeki düşüncelerin bir kısmı ya yanlış anlaşılıyor ya da tek taraflı olarak ele alınıyor. Dolayısıyla, bunlar yeniden okunmalı. Gorbaçov ısrar ediyor. “Tabuları ve doğmaları terk etme süreci, iddiaların tamamlanmasından sonra bile devam etmelidir”. Bu, sosyalizmin ilkelerini temellerine ihlal etmek ya da sosyalizmin tarihinin itibarını sarsmak demektir. (5)
Gorbaçovizmin objektif burjuva öğrencileri bile, bütün bunların Marksizm’in ana temalarını açıkça ve kesin olarak terk etmek için yapılan manevralar olduğunu itiraf ediyorlar. Ve yine, tüm bunlar bugünün karmaşık koşullarında ortaya çıkan sorunlara cevap aramak iddiasıyla yapılıyor. Dünya genelinde ve tek tek her ülkede değişiklikler olduğu ve sürekli olacağı bilinen, kesin bir gerçektir. Fakat tüm bu değişikliklerin, kendi belirgin özelliklerine rağmen, M-L doktrin tarafından doğru ve bilimsel açıklaması yapılan gelişim yasalarını inkâr etmediği de bir gerçektir.
“Düşüncelerin sosyalist çoğulculuğu” sloganının gerçek içeriği, Gorbaçov’un “doğru’nun tekeli”nden vazgeçmesiyle açığa çıkmıştır. “Doğru’nun tekeli”nden vazgeçme, M-L teoriden ve onun yeni düşünce stilinden vazgeçmedir. Gorbaçov, “perestroyka” ve “glasnost”un, “düşünce tekeli” ile uzlaşamayacağını belirtiyor. Bunu, kapitalizmin ekonomik süreçleriyle benzeştiren çeşitli revizyonist yazarlar, “tekelcilik her zaman, sosyalizm koşullarında dahi, çürümeye yol açar”, dolayısıyla “yarışma gereklidir” (6) diyorlar. “Hiç kimse doğrunun tekeline sahip değildir”(7) diyen burjuva rölativist felsefesini benimseyen Gorbaçovcular, doğrunun, “görüşlerin serbestçe tartışılması”ndan ortaya çıkacağını söylüyorlar.
Sovyet revizyonizmine karşı verdiği kararlı ilke mücadelesinin başından beri AEP, bilimsel tartışma ve görüşlerle, M-L’in doğru kavranışı, gelişmesi ve onun uygulamasının tek partinin ya da birtakım bireylerin tekeli değil, gerçekten devrimci işçi sınıfı partisinin hakkı ve görevi olduğunu ispatlamıştır. Bu anlamda, “doğru” şu da bu partinin sıfatı değildir ve hiç kimse “doğrunun tekeli”ne sahip olduğunu iddia edemez.
Şimdi Gorbaçovcular, yeni sloganlarıyla “doğrunun tekeli”nden ve böyle temelsiz bir iddiadan vazgeçmiş görünüyorlar. Oysa bu, aslında M-L’i kesin olarak gözden düşürmek için ortaya atılan bir Gorbaçovcu spekülasyondur. Doğrunun tekelinden vazgeçme sloganının arkasında ne M-L’in, ne de onun ilke, temel ve kavramlarının doğru olmadığı düşüncesi saklıdır.
“Tek doğru” kavramı, M-L doktrine tamamen yabancıdır. Ama M-L, doğru bir bilimsel doktrindir; çünkü o, toplumun en ilerici sınıfının çıkarlarıyla uyum halindedir ve toplumun gelişiminde gerçeği yansıtır. İnsan toplumunun gelişiminin ve dönüşümünün bilimi olan M-L, objektif toplum yasalarının bilgisine dayanır ve dolayısıyla gösterdiği yol, toplum gelişiminin her aşamasında ortaya çıkan çelişme ve problemlerin çözüm yoludur.
“Tek doğru”ya karşı Gorbaçovcu ifadeler, yalnızca sofistike spekülasyonlardır. Sorun, M-L teoriye karşı tutum sorunu olduğunda, “tek doğru”ya karşı sözde mücadeleleriyle, M-L’in objektif içeriğini inkar etmeyi tercih ediyorlar. Ama sorun kendi teorik platformları hakkındaysa, Gorbaçovcular tüm ideolojik eğilimleri bir kanala yöneltmeyi ve “perestroyka” ve “glasnost” alternatifi içinde tekelleştirmeyi biliyorlar ve bunda tüm çabalarını harcıyorlar. “Glasnost” ve “perestroyka”ya karşı en küçük bir karşı çıkışa son derece sert tepki gösteriyorlar. Gorbaçov, “hiç bir yayın ya da gazetenin, düşüncelerin çeşitliliği konusunda bize bir başka yol dikte etmesine izin vermemeliyiz” diye tehdit ediyor.(8)
“Glasnost” ve ima ettiği ideolojik çoğulculuk yoluyla, Sovyet revizyonistleri, manevi hayatın dejenerasyonun belirleyici faktörü olarak, manevi hayatin gerçekten demokratikleşmesini uygulayabileceklerini iddia ediyorlar. Gorbaçovculann demokratikleşme kartını ilk oynayanlar olmadığı herkesçe bilinir. Bu sloganla, insanın en duyarlı olduğu alanına hitap ettikleri bilinmektedir.
Gorbaçovcular, demokratikleşme sorununu öne sürerken, bunun, “perestroyka” tarafından ortaya atılan yeni bir unsur olduğunu iddia ediyorlar. Bu yolla, sosyalist düzeni değersiz kılmaya ve ona çamur atmaya çalışıyorlar. Sosyalist düzeni, bir çarpıklıklar ve ucubelikler düzeni, trajik aşırılıklar, dramatik koşullarla dolu bir düzen olarak ilan ettikten sonra, geleneksel burjuva çekincesiyle onu demokrasi yoksunluğuyla suluyorlar. Gorbaçov’un “demokrasiyi öğrenelim” sloganının veya Pravda gazetesinin “demokrasi öğrenilmelidir; mükemmelleştirilmeli ya da geliştirilmeli” değil, ‘öğrenilmeli’ diye vurguluyoruz” (9) sözleri ve çağlılarının anlamı budur. Dahası, Gorbaçovcular bu istemin her zaman sınıflar-üstü bir olgu olduğunu, özgürlük mücadelesinin her çağda ve koşulda, sosyal gelişmenin her düzeyinde var olduğunu söylemekteler. Özgürlük ya herkesindir ya da hiç kimsenin. (10)
Marksist-Leninist klasikler, demokrasinin siyasi ve ideolojik anlamının bir sınıfın çıkarıyla olan organik bağlarından doğduğunu bilimsel tartışmalarla kanıtlamışlardır. Bu çıkarlar, demokrasinin özünü, çeşitli biçimlerde ifadesini, boyutlarım, gelişimini, uygulama derece ve koşullarını belirlerler. Bu anlamda demokrasiyi siyasi ve ideolojik muhtevasından kopararak yorumlamak, onu kötü emelleri gizleyen, içi boş bir slogandan ibaret kılar. Lenin, “tüm insanlar için, tüm bir ulus için ve sınıflar-üstü genel bir demokrasi kavramı ve sloganının yalnızca sömürücü sınıfların çıkarlarına hizmet ettiğini söylüyor. (11) Demokrasi, hem dayandığı sınıf çıkarlarından, hem de karşıt olduğu sınıf çıkarlarında koparılarak doğru bir şekilde kavranılamaz.
Ülkemizdeki sosyalizm uygulamasında önemi ve değeri açıkça görülen demokrasinin bilimsel içeriğinin anlaşılmasında tüm bunların hayati önemi vardır. AEP ve Enver Hoca Yoldaş, sosyalizmin inşasının yığınların katılım derecesine bağlı olduğunu görmüştür. Böylelikle, onlar halkın bilincinin sürekli yükselmesi, inisiyatiflerinin ve bağımsız hareket edebilme yeteneklerinin gelişmesi, çeşitli sorunların tartışılması ve çözüme katılmalarının sağlanması, düşüncelerinin dinlenmesi ve görüşlerini özgürce ifade edebilmeleri yönünde teşvik edilmeleri için sürekli olarak çalışmışlardır. Ama tüm bunların sosyalizmin inşasında ve mümkün olan en etkin şekilde uygulanmasında M-L çizgi ve onun doğru kavranması temelinde olması gözetilmiştir.
Bu şekilde anlaşılıp uygulanan demokrasi, ülkemizde sürekli genişletilen, derinleştirilen ve devrim ve sosyalizmin çıkarlarına, emekçi yığınların çıkarlarına göre mükemmelleştirilen gerçek bir demokrasi olarak hayata geçirilmektedir. Ülkemizde, demokrasi yolunda, insanların politik ve siyasi kanaatlerinde, psikolojileri ve düşünüşlerinde, kültürel formasyonlarında, ahlaki yapılarında ve tümüyle manevi dünyalarında şimdiye dek görülmemiş ölçüde mesafe kat edilmiştir.
Gorbaçovcu revizyonistlerin manevi hayata ilişkin demokrasiyi, düşünce ve inanç özgürlüğü, özellikle de ifade ve tartışma özgürlüğü olarak yorumlamalarında yoğun bir spekülasyon mevcuttur. Bu ibareler ne denli çekici olursa olsunlar, içerikleri o denli çarpıktır ve yanlışa yönlendirirler. Gorbaçovcuların demokrasiyi ele alış biçimlerinde, bu kavram idealist ve biçimsel bir imge olarak, mutlak ve soyut bir özgürlük olarak ortaya çıkıyor. Bu özgürlük, sosyal bilincin tüm unsurlarıyla geliştiği somut tarihi koşullardan koparılarak ve özellikle her sınıfın çıkarlarından ve sınıflar-arası ilişkilerden soyutlanarak ele alınıyor.
Gorbaçovcu önderliğin emekçi yığınların düşünce ve ifade özgürlüğü ile gerçekten ilgilendiği noktasında bir yanılsama olamaz: Yalnız bu ilgi belli bir noktaya kadar ve belli boyutlardadır. “Perestroyka”nın henüz anlaşılmadığı ve karşı çıkıldığı ilk günlerde, “perestroyka” şampiyonlarının kendini “özgürce” ifade eden, onaylayıcı bir kamuoyuna gereksinmeleri vardır. Gorbaçov “demokratikleşme, güçlü bir duygu, düşünce ve inisiyatif akımını serbest bırakmıştır”, “bunların eylemliliği olmadan perestroykanın bir anlamı olamaz” (12) demekle bu gereksinmeyi kastediyor. Fakat burjuva ve revizyonist mantıkla, Gorbaçovuların ele aldığı biçimde demokrasi oyunu, düşünce ve tartışma özgürlüğü (onlar için de) tehlikeli olabilir. Bunu onlar da biliyorlar. Şeytanın şişeden kolayca çıkarıldığı, ama aynı kolaylıkla şişenin içerisine sokulamadığı hatırlatılmasının Gorbaçov’a yapılması pek rastlantısal değildir.
Gözde tartışmalardan birisi de “perestroyka”nın zıddın zıddına dönüşmesi yasasının orijinal bir biçimi olduğu, manevi hayatın önceki gelişmelerinin bir sonucu olduğu, gelişmenin önünde engellerden bir kurtulma olduğu savıdır. (13) Lenin, diyalektiğin tek bir yönünü ele almanın, onu tek yönlü olarak ve biçimsel bir şekilde ve soyut düzlemlerde kullanma ve örneklemenin metafiziğe kaymak olduğunu vurgulamıştır. Zıddın zıddına dönüşmesi yasasının bağlantı, yok etme ve koruma özellikleri, bizi, manevi hayatın dejenerasyonunun (yeniden doğuşun), Gorbaçovcuların iddia ettikleri gibi ilerici ve devrimci bir süreç olduğu otomatik sonucuna götürmez. Soruna, dayandığı temeller ve ilişkilerle, yöneldiği boyutlar ve hayata getirdikleriyle yaklaşılmalıdır. Yoldaş Enver Hoca’nın dediği gibi, “olayların diyalektiği öyledir ki, zorlukların ve çelişmelerin, kendilerini doğuran çizgi temelinde yenilmesi yolundaki her atılım, bu zorluk ve çelişmelerin daha fazla büyümesinden başka bir şey getirmez.” (14)
Gorbaçovcu çizgi, manevi hayat da dâhil her alanda Sovyetler Birliği’nde kök salan ve oradan doğan politika, ideoloji, mantık ve ahlak’ın bir devamıdır. Bunlar, Gorbaçovcu çizginin temelini ve çıkış noktasını oluştururlar. Bunlar olmaksızın, böyle bir çizgi de olmaz. Dolayısıyla söz konusu çizgi, kendisini zıddına döndürmeden bunları da zıddına döndüremez.
Aslında Gorbaçovcu revizyonistlerin ilan ettikleri manevi hayatın yeniden şekillenmesi, bu temeli savunmak ve mükemmelleştirmek yönünde bir girişimdir.
Her şeyden önce, manevi hayatın yeniden şekillenmesi, ideolojik alanla bağlantılıdır ve Gorbaçov’un belirttiği gibi “Bir ideoloji ve psikoloji biçimlenmesi sürecinde insanların yaratıcı bir biçimde düşünebilme ve hareket edebilme yeteneğini geliştirme” (15) sinden ibarettir. Aslında “yeni” Marksist-Leninist ibarelerin yerine pragmatik düşüncelerin konduğu gerçeğinden ibarettir.
Bu ideolojik bakış açından, yeni bir ekonomiyi özelleştirme stratejisi ve tüm politik sistemin yeniden inşası, manevi hayatta radikal bir değişim, uluslararası ilişkilerde demokratikleşme, hümanistleşme görülmektedir.
İdeolojik platformda sosyalizm reddedilmekte ve “çağdaş bir toplum modeli” aranmaktadır. Batının kapitalizm değerleri ve yasaları vurgulanmakta ve övülmektedir. Partinin rolü yeniden gözden geçirilmekte, yönlendirilmekte, aydınların rolü, “perestroyka” şampiyonları olarak mutlaklaştırılmaktadır. Aynı zamanda, anti-Stalinizin görülmemiş oranlarda artmakta ve tüm karşı-devrimci güruha eski hakları ve itibarları iade edilmektedir. Devrimi, sınıf mücadelesini ve proletarya diktatörlüğünü inkâr eden tartışma ve savlar araştırılmaktadır. Düşünürler, sosyologlar, ahlakçılar “çağdaş burjuva düşüncesinin pozitif başarıları”nı ispatlamak için birbirleriyle yarış halindedirler ve hepsi de bu düşünceye karşı düşmanca tutum hastalığını öğrenmek için çağrılar yapmaktadırlar. Felsefe alanında çok geniş tartışmaların yapılmadığı noktası önemlidir. Bazıları, Marksist-Leninist felsefeyi, tüm başarısızlıkların, özellikle de sosyal bilimler alanındaki sefaletin nedeni olarak görmektedirler. Gerçekten de Sovyet düşüncesi (felsefesi)nin psido-bilim (pseudo science) olarak adlandırılan genetik ve sibernetik bilimlerinin önemini zamanında kavramamışlar ve mevcut durumdan M-L felsefiyi sorumlu tutmuşlardır. Bir kısım düşünür ise, Marksizm-Leninizm’i onarılması mümkün olamayacak kadar eskimiş ve dogmatik olarak görmektedirler. Diğer bir kesim de “perestroyka”nın ortaya attığı yeni bir demokratik sosyalizm modelini teşvik etmektedir. Bunlar felsefenin özüne yeni bir Marksizm çeşidini ortaya çıkarma görevini koymaktadırlar (16) ve bugünkü burjuva felsefesinden başka bir şey olmayan çağdaş felsefenin dönüşümünü, felsefenin yeniden doğuşuna giden yol olarak görmektedirler.
Bugün, revizyonist felsefe, çağdaş idealizmin baz, konularda materyalist bir içerik taşıdığını, dolayısıyla onun sözde pozitif değerlerinin kullanılması gerektiğini açıkça söylemektedirler. Batı tipi felsefi akımlar üzerine yazılan yazı ve kitapların çoğalması, Gorbaçovculara göre “demokrasinin olgunlaşması” (17) yolundaki adımlardır. Gerçekten de eskimiş ve modem felsefi düşünceye artık ayak uyduramaz (18) olduğu düşünülen diyalektik ve tarihi materyalizmin revize edilmesi yolunda güçlenen bir eğilim vardır.
Genelde, sosyal bilimlere ilişkin olarak şu söylenmektedir. Sosyal bilimlerin ideolojik bilimler olarak tanımlanması, onların içeriğini daraltır ve oynadığı rolü azaltır. Şimdiye dek Batı’nın sosyal teorilerinden ödünç alman görüşler Marksist ibarelerle maskelendiği halde, bugün bu teorilerin incelenmesi, asimilasyonu ve propagandası sosyal bilimlerin düzeyini yükseltmede, son derece önemli görülüyorlar. Böylelikle sosyolojiyi tarihi materyalizm düzeyine çıkardıktan sonra, sosyo-politik hayatın ele alınışında burjuva anlayışlarını legalize eden Batı “bilimleri”ne duyulan gereksinmeden çok fazla söz ediliyor.
Sovyet edebiyatı ve kültürü, “perestroyka” ve “glasnost”un ortaya attığı yeni düşüncelerin sunulması mücadelesinde ön cephede savaşıyorlar. Aslında bu cephenin ünlü temsilcileri, Gorbaçovcuların sahip çıktıkları programı çok önceden ortaya attıklarını söylemektedirler. Görülmemiş çoklukta eğilim ve akım-avangardist-pseudo-realistler, mistik ve modernist ideoloji, edebiyat ve sanat alanındaki çoğulculuk ve çöküntünün ürünleridir, “özgün bir Rus geleneğinin arayışı” içinde olma maskesi altında Bulgakov, Pasternak, Akhmatova ve Tsvetaeva gibi çöküntünün şampiyonlarının ve başlıca eğilimlerin itibarları tamamen iade edilmiştir. Bu şampiyonların eserleri “Sovyet edebiyatının en iyileri” olarak görülmektedir.
Sembolizm, constructuvizm ve fütürizm gibi birçok çökmüş modern akımların Rus kökenli olduğunu kanıtlamak için tezler ileri sürülmektedir. Stalin zamanında hiçbir çalışmasını bastırmayan Bulgakov’un absürt (saçma) edebiyatının prensiplerini “Kafka’dan bağımsız” olarak ortaya atıp, bu edebiyatı başlattığı iddia edilmektedir. İşler o dereceye varmıştır ki, Gorki’nin “Klim Samgin’in Yasamı” James Joyce’un “Ulisses”i ile karşılaştırılmaktadır. “Yeni bir gelenek yaratma” maskesi altında manevi boşluğun ve banalliğin, küçük burjuva egosunun ve yalnız ve depresif kahramanın şarkısını söyleyen bir edebiyatın ve sanatın yaratıcıları övülmekte ve bu edebiyat ürünleri “özgür yaratıcılığın” “içten ve mükemmel sanatın şaheserleri” olarak görülmektedirler. Oysa dönemin sanat ve edebiyatını karakterize eden özellikler, onların sosyalist-gerçekçiliğe tüm cepheden açtıkları savaştır. Sosyalist-gerçekçilik, edebi ve sanatsal bir kavramı değil; ideolojik ve siyasi bir kavramı temsil etmekle ve sanatsal çalışmayı reddetmekle suçlanmaktadır.
“Glasnost” ve ideolojik çoğulculuk derin ve genel bir karmaşıklık yaratmıştır. ‘Gorbaçov’un kendisi de, idealist ve tutucu, radikal ve liberal, kozmopolitan ve burjuva-milliyetçi rejenerasyon (yeniden doğuş) platformunun birbirleriyle çelişen ideolojik ve ahlaki kavramlara yol açtığını açıklamak zorunda kalmıştır. Tüm bunlar revizyonist çizginin mantıksal sonucudur. Aynı zamanda Gorbaçovculuğun hedeflerini gerçekleştirmek ve modern revizyonizmin mevzilerini güçlendirmek yolundaki tüm engellerin aşılması için insanların kafasını bulandırmak ve zehirlemek için dikkatle seçilmiş bir yolun ürünleridir.
En önemlisi, Gorbaçovcu “manevi hayatın yeniden şekillenmesi” politikasının Sovyet toplum unda yarattığı genel karmaşa, Sovyet revizyonistlerinin içinde bulunduğu derin krizin ve bunalımın bir göstergesidir. Hangi reformları uygularlarsa uygulasınlar, Sovyet revizyonistleri, bu krizden çıkamayacaklardır. Çünkü Ramiz Alia Yoldaş’ın belirttiği gibi, onlar, ilan ettikleri reformlarla, başvurdukları hilelerle ve manevralarla, sosyalizme geri dönmüyorlar; aksine kapitalist yolda ihanetin yolunda gittikçe daha hızlı yuvarlanıyorlar.” (19)
Dipnotlar
1- Sovyet revizyonist partisinin 19. Konferansında Gorbaçov’un yaptığı konuşma
2- Komünist, no: 5, 1987
3- Sovyet revizyonist partisinin 1987 Haziran plenumunda ve 19. konferansta Gorbaçov’un yaptığı konuşma
4- Voprosi filosofii, no.1, 1987
5- Sovyet revizyonist partisinin 19. Konferansında Gorbaçov’un yaptığı konuşma
6- Die eit, Ocak 29,1988 (ATA Bülteni)
7- 1988 Şubat Plenumunda Gorbaçov’un yaptığı konuşma, Komünist, no. 4,1988
8- Pravda, Mayıs 11,1988
9- Pravda, Şubat 14,1988
10- Pravda, Şubat 12,1988
11- Lenin, Toplu Eserler cilt 29, s. 105
12- Sovyet revizyonist partisinin 19. konferansında Gorbaçov’un yaptığı konuşma
13- Şubat 1988 Plenumunda Gorbaçov’un yaptığı konuşma, Komünist, No 4,1988
14- Enver Hoca, Eserler, c. 32, s. 87
15- Ocak 1987 Plenumunda ve Şubat 1988 plenumunda Gorbaçov’un yaptığı konuşma
16- Voprosi filosofii, no. 2, 1989
17- Kommunist, no. 2,1988
18- Voprosi filosofii, no. 9,1988
19- Ramiz Alia, Konuşmalar ve Konferanslar, 1987 (5), s. 231
Eylül 1990