Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu ve Doğan Olanaklar

ABD emperyalizminin 11 Eylül sonrası ilan ettiği yeni konsepte uygun saldırganlığının son somut örneği Irak’a yapılan saldırı ve Irak’ın işgali oldu. 11 Eylül’ün ardından Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalarla ABD yeni bir istila saldırganlığına girişeceğini belirtmiş, buna ana kılıf olarak da “terörle mücadele” yaftasını yapıştırmıştı. Buna göre, “ya ABD’den ya da terörizmden yana” olunuyordu! ABD planlarına destek olmayan her ülke, örgüt, kişi hedef tahtasına oturtulmalıydı. Emperyalist egemenliğin önündeki tüm pürüzler temizlenmeli idi. Bunun için yasal değişiklikler de dahil bir dizi adım atıldı. Daha önce örtülü operasyonlar olarak tanımlanan ve mevcut yasaları zorlayan kimi faaliyetler “daha yasal” hale getirildi. Örneğin “terörle ilgili bilgi almak için” baskı uygulamanın, işkence yapmanın gerekliliğinden bahsedildi. Daha önce kontra operasyonlarıyla tezgahlanan darbeler artık “terörist hükümeti devirmek” üzere yasal hale getirildi.
Afganistan’la başlayan saldırganlığın arkasında yatan, dünya enerji kaynakları üzerinde tam tahakküm amacıydı elbette. Ancak saldırganlığa “terörle mücadele ve ilgili yere özgürlük ve demokrasi götürme” kılıfı gildirilerek, kamuoyu ikna edilmeye çalışıldı.
Ama bu “kamu diplomasisi”nin* pek fazla işe yaramadığı Irak saldırısı sırasında ortaya çıktı (*Kamu diplomasisi, kontrgerilla literatüründe, psikolojik harbe verilen modern isimdir). Burada detaylandırmaya gerek olmayan bir dizi “savaş gerekçesi” dünyanın dört bir yanındaki Pentagon medyasıyla propaganda edilmesine rağmen, dünya halkları, Irak saldırısına ilk günden beri karşı çıktı. İlk kez bir savaş, daha başlamadan, milyonlarca karşıtını doğurdu. Dünyanın hemen her ülkesinde ABD karşıtı gösteriler düzenlendi. Milyonlarca insan sokaklara döküldü. Değişik görüşten bu milyonlar ABD planlarına karşı olduklarını her dilden haykırdılar ve savaşı durdurabilmek için çaba sarf ettiler.
Denilebilir ki, antiemperyalist dalganın bu denli yükseldiği ender dönemlerden biri yaşandı, yaşanmakta. ABD Irak’a karşı giriştiği saldırı ve saldırılarının gerisini getirecek yeni konseptiyle bir anlamda arı kovanına çomak sokmuş oldu.
Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de, savaştan çıkarı olan bir avuç işbirlikçi dışında halkın tamamı savaşa karşıydı. Nedenleri başka bir tartışmanın konusu olan kitlesellik sorununun ötesinde, Türkiye’de de savaşa karşı olan her görüşten insanlar, kurumlar, örgütler “bir şeyler yapmak için” daha fazla adım atıyor, daha sık yan yana gelebiliyordu.
İşte bu çabaların bir ürünü olarak İstanbul’da oluşturulan “Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu” aylar boyunca yürüttüğü faaliyetiyle savaşa karşı çabaların önemli adreslerinden biri olmayı başardı. Değişik siyasi görüşlere sahip kesimler bu Koordinasyon’da bir araya gelebildiler. Sendikalar, meslek odaları, dernekler, partiler bu oluşumun çatısı altında birlikte davranabildi. İslami kesimin bazı temsilcileri, sosyal demokratlar, solcular, sosyalistler, kimi Kemalistler, aydınlar, sanatçılar temsil ettikleri kurumlarıyla ya da bağımsız olarak Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu içersinde yer aldı. Toplam 159 kurum Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun içersinde yer aldığını deklare etti.
Aylardır süregelen ve halen devam eden bu birlikteliğin oluşturulması pek kolay olmadı elbette. Zaman zaman gerilen konsept tartışmalarına rağmen birliktelik bozulmadan sürdü. İlk başlarda yalnızca Irak’taki savaşa karşı olma fikir birliği üzerinden yakalanan birlik, kabaca tartışmaların yerine ihtiyaca ilişkin adım atmanın gerekliliği üzerinden ve kitabi tartışmalara hapsolmak yerine mevcut gelişmelere ilişkin somut adımlar atılmasını öngören politik yaklaşım sayesinde, ilk oluşturulduğu noktadan çok daha ileri ve ihtiyaca cevap veren bir noktaya doğru ilerleyebildi.
Irak’ta savaşa karşı olmak yeterdi birlikteliği sağlamak için. En geniş kavrama halkası bu idi, bir araya gelinirken. Kimi yalnızca hümanist duygularla savaşa karşı çıkıyordu, kimi emperyalizmin planlarını bozmak için, kimi ise Müslümanlara yönelik saldırıya karşı durma ihtiyacı hissettiği için. İlk başlarda biraz da herkesin bir birini kollayarak sağladığı bu yan yana geliş, ortak iş yapma üzerinden daha samimi yaklaşıma, beraberce daha çok iş kotarmaya ve her şeyden önemlisi farklı farklı kesimleri, kurumların tabanlarını ortak bir düşmana karşı ortak adımlar atmaya yöneltti. Zaten birlik, tabanlar durumundaki halk kesimlerinin savaş karşıtlığı üzerinden gerçekleşmiş ve bu karşıtlık tarafından dayatılmıştı. Savaşa karşı olan halk kesimleri yan yana gelmişti.
Önceleri ortak düşmandan öte ortak hedefin altı daha çok çiziliyordu. Yani nedeni niçini fazlaca sorgulanmıyordu. Garipsenebilir ama, ABD’ye karşı olmaktan çok Irak’ta savaş olmaması ve kimsenin ölmemesini temel edinen birliktelik idi. Ama ilerleyen süreç ve sağlanan birlikteliğin yarattığı olumlu hava, kamuoyundaki etkisi ve elde ettiği kazanımlarla birlikte pratik içersinde daha ileri noktalardan karşı duruş sergilenebildi. Savaş karşıtı birliktelik, daha tutarlı bir anti-emperyalist noktada durmayı başardı. Bazı siyasi görüş temsilcilerinin ortak yürüyüşteki birlikteliğin sınırlarını sürekli geriye çekme çabalarına rağmen, ABD emperyalizmine karşı eylemler düzenlendi, bildiriler, afişler çıkartıldı, bilgilendirme toplantıları yapıldı, mitingler gerçekleştirildi.
Düzenlenen kimi eylemlerde disiplin dışı bazı davranışlar gerekçe gösterilerek sıkıntılı tartışmalar yaşandı. Bu olumsuz davranışları sergileyenlerin yarattığı zaafiyetten faydalanılarak birlikteliği daha geriye sürükleme çabaları hiç eksik olmadı denilebilir. Siyaset dışı davranma gerekliliğinin teorisi yapıldı, hem de bazı siyasi partilerin temsilcileri tarafından. Ne kadar “yumuşak” olunursa o kadar büyüneceği, ne kadar az politika yapılırsa o kadar iyi olacağı söylendi; sanki yapılanın kendisi politika değilmiş gibi. Bazen “Kürtler olmasa ne iyi olur” dendi, bazen “solcular olmasa”.
Ama kimi kurumların bütün bu yaklaşımlarına rağmen tabanda yakalanan birliktelik ortak yürüyüşü genelde başardı, hem de bu tartışmalarla fazlaca ilgilenmeden. Daha önce birbirleri hakkında çeşitli çekincelere sahip olanlar çoğu kez polis barikatlarında kol kola girerek aynı sloganı attı, ABD emperyalizmine olan öfkesini haykırdı. Emperyalizmin dünyayı kana bulamasına engel olunması gerektiğini yazan bildiriler meydanlarda, fabrika önlerinde, cami çıkışlarında dağıtıldı.
Çok değil daha birkaç ay önce AKP’nin iktidara gelmesinde payı olan, ona oy veren halk kesimleriyle birlikte “Katil ABD İşbirlikçi AKP” sloganları atıldı Taksim’de, Dolmabahçe’de, Beyazıt Camii önünde.
“Irak’ta çocuklar ölmesin” diye bir araya gelenler, ilk günlerde bir sanatçı konuşmasında “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” dediği için yuhalayanlar, Türkiye’nin K.Irak’a girme planları yaptığı sıralarda “Yaşasın Türk-Kürt Kardeşliği” sloganını ortak haykırmaya ilerleyebildiler.
Irak’taki savaşa karşı olma dışında birlikteliğimiz yok diyenler, reddedilen tezkereden sonra hükümetin ekonomik cepheden yaptığı saldırıya karşısında “Savaşa ve IMF Programına Hayır”  afişini İstanbul sokaklarına beraberce astılar.
Sabiha Gökçen havaalanının ABD’ye kiralanmasını protesto için yapılan yürüyüşte jandarma barikatının önünde saatlerce birlikte beklenildi. Kimi slogan atarken kimileri yandaki çimlerin üzerinde vakti gelen namazını kıldıktan sonra kaldığı yerden sloganlara katıldı.
İslami çevrelerin bir kesimini temsil eden Özgür-Der’in düzenlediği gecede Koordinasyon sözcülerinin yaptığı konuşma alkışlarla kesildi, Emeğin Partisi İstanbul İl Başkanı saygıyla konuk edildi.
Yine İslami çevrelerin başka kesimlerince düzenlenen Çağlayan’daki mitingte EMEP korteji alkışlarla karşılandı. “Kahrolsun ABD Emperyalizmi” sloganı beraberce atıldı.
Bayram namazı sonrası camilerin çıkışında dağıtılan yüz bin EMEP bildirisinin bir tanesinin bile yere atılmaması ve ilgiyle okunması, önyargısız olarak her kesime yönelinmesi gerektiğinin somut bir örneğini oluşturdu.
Koordinasyon içinde yakalanan bu birlikte iş yapma olanağı, semtlerde, fabrikalarda iletişim kurmakta zorluk çekeceğimiz herhangi bir kesimin olamayacağının açık kanıtıdır. Doğru bir yaklaşımla, doğru taleplerle ısrarcı bir çaba gösterildiği takdirde, hangi siyasi görüşün etkisi altında olursa olsun, geniş emekçi yığınları kucaklamak, onlarla partinin politikasını tanıştırmak ve buluşturmak, bu emekçilerle daha ileri noktalara gidebilmek olanaklıdır. Bu çalışma tarzının, halkın birleşik mücadelesini yaratmak üzere, sistemin uygulayageldiği bölme yönteminin çözülmesine de yol açacağı açıktır. Suni bölünmelerin karşısında, gerçek bölünmenin, savaşa karşı mücadele içinde, savaş karşıtı milyonlar ile savaştan çıkarı olan bir avuçluk “zümre” (işbirlikçi parababaları) arasındaki bölünme olarak netleşmesi, bunun yalnızca bir örneğidir.
ABD emperyalizmine karşı geniş halk kesimlerinin bir araya gelerek ortak mücadele sergilemesi, düzen sahiplerinin de dikkatini çekmiştir. Sermayenin sözcülerinin Koordinasyon’a karşı giriştiği fütursuz saldırının altında tam da bu yatmaktadır. Doğan Medya Grubu’nun has sözcüsü Ertuğrul Özkök’ün İran devrimini hatırlatması, “solcuların Humeyni tarafından öldürüldüğü”nü sık sık gündeme getirmesi, bu birliktelikten duyduğu rahatsızlığın yanı sıra suni bölünmeleri yeniden sağlama çabasıdır da. Türk-Amerikan İşadamları Derneği Başkanı’nın finanse ettiği Habertürk televizyonu ve gazetesinin dakika başı “Manken-İslamcı-Solcu Koalisyonu” diye saldırıya geçmesi; aydınların, İslami çevrelerin, solcuların, sosyalistlerin ABD emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı ortak “bir şeyler” yapmalarına götüren geniş halk kesimlerinin savaş ve Amerikan karşıtı birliğinden kaynaklanmaktadır. Bu, karşı çıkılan birliktelik, emperyalizme karşı bir bir araya geliş olduğu için tepki çekmektedir. Yoksa anılan çevrelerin yalnızca bir araya gelmeleri değildir tepki gösterilen. Sisteme yönelmeyen bir birliktelik olsaydı, aynı kesimler tarafından yere göğe sığdırılamayacağı açıktır.
Bu saldırılar bile tutulan yolun doğruluğunun bir kanıtıdır. Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun ya da başka isimlerle başka işbirliklerinin halkın geniş kesimlerini kucaklama ya da harekete geçirmede olanaklar yarattığı açıktır. Yeter ki doğru talepler etrafında geniş yığınlara ulaşmayı hedefleyip, planlayabilelim.
Bu bir araya gelişlerin kurumların, kuruluşların ortak bulduğu bir noktada yaptığı bir işbirliği olarak ele alınması anlamlıdır, ama bununla yetinilirse, yetersizdir de. Önemli olan, geniş yığınları bir araya getirecek, harekete geçirecek tarzda yakalanan bu birlikteliğin yarattığı olanakların değerlendirilmesidir. Gerekli olan, yığınlarla buluşmak, onları daha ileri noktaya taşıyabilmek, karşı çıktıkları şeyin gerisinde yatanın ne olduğunun sorgulamalarını ve buradan hareketle kurtuluşun yolunu kavramalarını sağlayabilmektir. Günlük yaşam içersindeki kendi pratik deneylerine örgütlü siyasal bir müdahaledir bu. Bu müdahale gerçekleştirilemezse, savaş karşıtlığı üzerinden yakalanan türden birlikteliklerin halkın birleşik mücadelesini yaratmada fazla bir anlamı olamayacağı ortadadır.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑