Çeviren: Sema Saydı
(Makale, “Unter dem Banner des Marxismus”ta (Marksizm’in Bayrağı Altında) yayımlanan A. Maximov’un doğa bilimlerini konu alan dizi yazısının ikinci makalesidir. İlk makale, emperyalizm çağında doğa bilimlerinin krizine ilişkindir; üçüncü makaleyse, doğa bilimlerinin dönemdeki krizini ve felsefe okullarının mücadelesini incelemektedir. 1933’te yayımlanan elinizdeki makale, derginin 7. yıl, 4. sayısından çevrilmiştir.)
LENİN’İN BİLİMCİLERE YAKLAŞIMI
Modern kapitalist toplumdaki sınıf mücadelesi, felsefi mücadelede de idealizm ile kapitalizm arasındaki kavga biçiminde yansır.
Tutarlı diyalektik materyalizm proletaryanın ideolojisidir – idealizm ise, burjuvazinin ve feodal sınıf kalıntılarının ellerinde emekçilerin zihinsel ve ruhsal köleliğinin aracıdır.
Kapitalist toplumun iki temel sınıfının ideolojilerinin mantıksal ifadelerini bulduğu bu iki biçim arasında, bir dizi, tutarsız ara biçimler vardır. Ama Marksist analiz, iki temel biçim arasındaki mücadelenin bu ikincil akımlarda da sürdüğünü gösterir.
Uluslararası proletaryanın iktidar mücadelesinin bugünkü aşamasında ittifaklar konusundaki Leninist öğretinin incelenmesi özel bir önem kazanıyor. Proletaryanın, emperyalizm çağındaki strateji ve taktik sorunlarına son şeklini Lenin vermiştir. Leninizm’in strateji ve taktik hakkındaki öğretisinin tümü, uygun biçimlerde felsefi mücadelede alanında da uygulanabilir. Lenin, bu alanda da, modern kapitalist toplumdaki sınıf güçlerinin durumu ile ilgili kesin bir analiz yapmış ve burada da proletaryanın çizgisini belirlemiştir.
Elinizdeki makale, Lenin’in düşmanca akımlara karşı mücadele hakkında öğrettiklerinin doğa bilimleri alanına uyarlanmasına yönelik bir özetleme denemesidir. Yine bu yazı, farklı farklı burjuva doğa araştırmacıları gruplarına karşı Lenin’in savunduğu görüşlere uygun bir analiz denemesidir.
Doğa bilimleri cephesinde, doğa bilimcileri arasında sınıf güçlerinin, felsefi eğilimleri kriter alan, hangi dağılımı saptanabilir?
Doğa bilimleri alanında felsefi cephe, Lenin’e göre, iki kampa bölünmüştür: İdealizm kampı ve materyalizm kampı.
İdealizm kampı, Lenin’e göre şu gruplardan oluşuyor: açık fideizmden veya klerikalizmden, klerikalizmin yardakçı diplomatlarından -felsefe profesörlerinden- ve kendini becerikli bir biçimde doğa bilimlerinin ifade biçiminin ardında az çok gizleyen, bilimcileri daha kolay kandırabilmek için gerekçelendirmelerini materyalizmden çalarak yapan idealizmden.
Materyalizmin kampı, Lenin’e göre, kendiliğinden materyalizm zemininde duran doğa araştırmacılarından, doğa araştırmacıları arasındaki bilinçli ama tutarsız metafizik materyalistlerden (mekanikler) ve nihayet Marksist doğa bilimcilerini kapsayan tutarlı materyalistlerden oluşuyor.
Bununla beraber, bu ayrım, metafizik bir tarzda algılanamaz. Kamplardan her birine ait farklı gruplar arasında, hatta düşman kamplar arasında dahi, ayrı ayrı kişilerin temsil ettiği ara basamaklar ve geçişler vardır; bu grupların her biri, değişim ve hareket içindedir. Materyalist Dühring, arka kapısını fideizme, eserlerindeki tutarsızlıklar sayesinde işte böyle açtı. Tersi yönde, idealist doğa bilimcilerinin kampında da Wilhelm Ostwald ve benzerleri gibi, bazı idealist iddialarını terk etmek ve materyalizmin haklı olduğunu kabul etmek zorunda kalan bilimcilere rastlıyoruz.
İdealizmin, doğa bilimleri alanındaki pozisyonunu tamamen parçalamak için, en güçlü darbeyi idealizmin genel kampının hangi parçasına vurmak gerekir? Marksist bilimcilerin idealizme karşı mücadeledeki esas görevi, doğa bilimlerinde materyalist, kuşkusuz diyalektik materyalist tutarlı bir bilgi kuramı oluşturmaktır. Marksist doğa-bilimciler, bilimsel bilginin materyalist karakterini ortaya çıkarmalı ve her yeni bilimsel buluşu materyalistçe açıklamalıdırlar. Yani Marksist bilimcilerin idealizme karşı mücadelelerindeki en önemli görevleri, burjuva toplumun felsefesi olan idealizmin karşısına doğa bilimlerinin materyalist bilgi kuramını dikmek ve idealist felsefeyi doğa bilimlerinden izole etmektir. Doğa bilimlerinden idealizmin yalıtılmasının başarılması, Marksist bilimcilerin ana görevidir.
Ancak, doğa bilimleri, din ve idealizm arasındaki karşılıklı ilişkiler konusunda, genel soruların ortaya konması ile Marksist doğa bilimcilerinin temel görevlerine henüz somut olarak işaret edilmiş olunmaz.
Lenin, eserlerinde verdiği sayısız örnekte, Marksizm’in temel ilkelerinin, belirli bir aşamadaki somut mücadele koşullarının karmaşık bütünün analizine dayanmıyorsa canlılığını yitireceğini gösterir.
Marksist öğretinin temellerini ortaya koyduğu bir makalesinde, Lenin, “verili toplumun istisnasız bütün sınıflan arasındaki karşılıklı ilişkilerin tamamının nesnel olarak dikkate alınması”nın, proletaryanın doğru taktik ve stratejisinin belirlenmesi için temel dayanak olduğunu vurgular. (Bu ve Lenin’den yapılan diğer aktarmalar, başlıca iki eserinden, “Materyalizm ve Ampriokritisizm” kitabıyla “Militan Maddecilik Üzerine” makalesinden alınmıştır. Marksizm’in Bayrağı Altında, kaynak olarak Lenin’in “Toplu Eserleri”nin Rusça baskısına gönderme yapmaktadır.)
Tüm sınıflar arasında süren mücadelede, bu karşılıklı ilişkilerin; sınıf mücadelesinin statik değil dinamik bir süreç olarak, mücadele eden güçlerin dağılımının, bu mücadelenin gelişimi dışında değil, aksine sınıf mücadelesinin akışı içinde değerlendirilerek ve bu akış içinde çelişkilerin çeşitliliği göz önüne alınarak, gözlenmesi gerekir. Buradan şu kesin görev çıkar: Sınıf mücadelesinin hareketi “sadece geçmiş açısından incelenmemelidir, aksine gelecek açısından da incelenmeli ve bu da ‘evrimcilerin’ sadece yavaş değişimleri gören basmakalıp anlayışlarına göre değil, diyalektik …” olarak yapılmalıdır.
İdealizm ve din, doğa bilimlerine karşı kendi tarzlarında, tutarlı bir düşmanlık içindedirler. Bu formülasyon doğrudur, ama soruna gerçekten Marksist bir yanıt vermek için yetersizdir, çünkü bu formülasyon, materyalizmin idealizme ve dine karşı mücadelesinin herhangi bir aşaması için de doğrudur.
Emperyalizm ve proleter devrimleri çağında Marksizm’in görevi, yani Leninizm’in görevi, verili tarihi an için, idealizmin doğa bilimleri üzerindeki etkisinin gerçekleştiği somut yolların gösterilmesinden, -doğa bilimlerinin belirli bir gelişme aşamasında, onların karşılıklı ilişkilerinin somut analizinin yapılmasından oluşur. Bundan dolayı, idealizmin ve dinin doğa bilimleriyle ilişkileriyle ilgili sorunun genel olarak belirlenmesi de, Lenin’in, idealizmle, doğa bilimleri alanında, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde nasıl mücadele edilip etkilerinin yok edileceği sorununu kesin olarak çözdüğü “Materyalizm ve Ampriokritisizm” ve “Militan Materyalizm Üzerine” yazılarının ana içeriği değildir.
Hayır. Lenin doğa bilimleri alanında idealizme karşı mücadelesini yalnız Berkeley’e karşı, yalnız açık klerikalizme karşı yürütmez; fakat 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında doğa bilimlerinin vargılarını gerçekte felsefi idealizme tabi kılan felsefi akıma karşı yürütür.
Bildiğimiz gibi, bu akım Machçılıktır. Lenin, neden doğa bilimleri alanında esas darbesini tam da idealizmin bu yönüne (tutarsız Berkeleycilik’e) karşı yöneltir?
Bunu şu nedenlerden dolayı yapar: Birincisi, çünkü Machçılık 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki somut koşullarda, bilimin en yeni buluşlarından çıkan vargıları idealizm yararına istismar eden felsefi akımdı, ikincisi, idealizmi doğa bilimleri alanında tecrit etmek ve yenmek için, darbenin, idealist kampın en zayıf ve idealizmin doğa bilimleri ile bağlarını sağlayan noktasına indirilmesi gerekiyordu. Ve üçüncüsü, çünkü Machçılık, doğa bilimcilerinin idealizme kayan parçasını oluşturan felsefi akımı temsil ediyordu.
Lenin, Machçılar arasında en tanınmış ve etkili kişi olan Mach’a büyük önem verir. Yine de diğer Machçılar’dan farklı olarak, idealist bakış açısını en tutarlı savunanın Mach olduğunu düşünmek, yanlış olur. Onun popüler olmasının nedeni; bir doğa-bilimcisi olması değil, kendi felsefesini, doğa bilimlerine ait problemleri belirli bir tarzda ele alarak oluşturduğu için de değil; fakat kendini, çok sık doğa bilimcilerinin kendiliğinden materyalizmi ile maskelemesinden, yalpalayan doğa bilimcilerini, kendi tutarsızlığı ve tutarlı idealizmden sapmalarıyla etkilemesi yüzündendir. Ve tam da bu noktada, Mach, örneğin İngiliz Machçı K. Pearson’dan ayrılır.
Sonuncu ile ilgili olarak Lenin defalarca, onun “tutarlı bir idealist”, “materyalizmin güvenilir ve dürüst bir karşıtı”, “en net, en tutarlı, kaçamak sözlerden hoşlanmayan bir Machçı” olduğunu söyledi. Ancak tam da bu, idealist görüşlerini açık ve dürüst olarak sergilemesi ve eserlerinde tutarlılıkla geliştirmesi, Pearson’un, doğa bilimcileri arasında daha az tanınmasına neden oldu. Mach için ise, tam tersi söz konusudur.
Mach tutarsızdır ve bu tutarsızlığı Lenin adım adım açığa çıkarır.
Machçılık, özü itibariyle Berkeleyci, yani sübjektif idealist olsa da, kendi bakış açısını yürütmeye muktedir de değildir, çünkü doğa bilimcileri arasında belirli bir akım oluşturarak üstlendiği rol, onu doğa bilimleri alanındaki sorunlarla uğraşmaya zorlar. Ancak doğa olayları ile doğal süreçlerin nesnel olduklarını kabul etmeksizin uğraşılamaz; en azından kendiliğinden materyalist bir bakış açısı olmaksızın, bu mümkün değildir. Mach’ın sığlığı, yetersizliği buradan ileri geliyor. O, Berkeley’in öğretisini vaaz ederken, bir yandan da, doğa bilimlerine ait problemlerle uğraşırken materyalizmi “aşırıyor”. Bu yüzden Mach’ın çalışmalarında, materyalizm ve idealizm içice geçer. Bu yüzden Mach’ın çalışmaları, materyalizm ve idealizmin (birbirinden ayırt edilemez) bir karmasını oluşturur.
Mach’ın öğretisine karşı Lenin’in argümanları esas olarak şunlardan oluşur: Mach, bir doğa bilimci olarak, (özellikle de metafizik materyalizme saldırdığında) materyalistçe hüküm vermekten, materyalizme taviz vermekten, materyalizmden bazı şeyleri ödünç almaktan, materyalist bir örtüye bürünmekten, materyalizm ile idealizm arasında yalpalamaktan kendini alıkoyamaz.
İkinci olarak Lenin, Mach’ın felsefesinin bu iki mutlak heterojen unsuru olan idealizm ile materyalizmin, uzlaşmazlıklarının altını çizer. Machçılığın çaresizliği ve eklektisizminin nedeni budur. Lenin, Machçılık’ın bu özelliğine işaret eder ve şöyle yazar:
“Demek öyle. İskete kuşu önce denizi yakacağı sözünü verir, yani, fiziksel unsurları fiziksel olandan oluşturacağına söz verir; sonra açığa çıkar ki, bu fiziksel unsurlar, ‘bedenimizde bulunan’ fiziksel unsurların sınırları dışında, bulunuyor. İşte güzel bir felsefe!”
Üçüncü olarak, Lenin, Machçılığın eklektik bir öğreti olduğu bir kenara bırakıldığında, tam da doğa bilimlerinin materyalizmine karşı mücadelenin onun özünü oluşturduğunu ve materyalizme verilen tüm Machçı tavizlerin, materyalizm örtüsü altında, doğa bilimlerini idealizme satmaya hizmet ettiğini vurgular.
Dördüncü olarak, Lenin, epistemoloji alanında Machçılığın temel varsayımlarının, sübjektif idealizmin, yani Berkeley felsefesinin temel varsayımları ile özdeş olduğunu ispatlar. Berkeley’e karşı yönelttiği darbelerle Lenin, Machçı felsefenin temellerini de vurur.
Böylece Lenin, Machçılığın, doğa bilimlerine düşman akımlardan biri olarak gerçek yüzünü açığa çıkartır ve Machçılığın heterojen unsurları arasına, bunların çelişkilerinin uzlaşmazlığını göstermek suretiyle çomak sokar.
Machçılıkla tutarlı idealizm arasındaki fark, Lenin’in bir yerde belirttiği gibi, Protestan papazla Katolik papaz arasındaki farktan daha büyük değildir. Bilgi kuramının temel varsayımları açısından da, bu, tamamen doğrudur. Fakat Machçı grup içindeki farklı nüansların ve idealist kamptaki çelişkilerin Marksistler açısından bir rolü olmadığını düşünmek yanlış olur.
“Leninski Sbornik’în 12. sayısında Lenin, Aristo’nun Platon’a eleştirisi ile ilgili olarak şöyle yazar:
“Eğer bir idealist bir diğer idealistin idealizminin temellerini eleştiriyorsa, burada kazanan daima materyalizm olur.”
Materyalizm için böyle bir kazancı, Lenin, Hegel’in Kant eleştirilerinde de görüyor.
Machçı kamptaki çelişkiler, tam da, idealizme doğru olduğu kadar materyalizme doğru da yalpalamaları da olanaklı kılar; Lenin’e, bir Machçıyı bir diğerinin karşısına çıkarma olanağı verir. Eğer Mach tutarsızsa, Poincare ve özellikle de W. Ostwald daha da tutarsızdılar, diye cevap verir Lenin.
Lenin, Poincare hakkında, onun görüşlerinin özellikle karışık ve tutarsız olduğunu ve onun, Mach’ın “konseptüalizm”i (kavramcılığı) ile yeni mekanizm, yani mekanik materyalizm arasında durduğunu söyler.
Bizim için, özellikle Lenin’in Wilhelm Ostwald’ın pozisyonu ile ilgili değerlendirmelerini dikkate almak önemlidir, çünkü Lenin’in taktiklerinin doğruluğunun en açık onayını ona gelince alırız.
Ostwald, fizik ve kimya bilimlerinde energetik (Enerjinin dönüşümü teorisi -ç.n.) dünya görüşü olarak anılan düşünce akımının kurucusudur. Bu dünya görüşüne göre, doğa bilimlerinde en kapsayıcı kavram madde değil, enerjidir. Bunu da, madde olmaksızın hareketin tasarlanması denemesi ve elbette idealizme kayış izler.
Bununla birlikte, W. Ostwald, doğa bilimlerinin genel sorunları hakkındaki eserlerinde bu görüşünü tutarlı olarak korumaz, ancak enerji kavramını, sıklıkla, nesnel gerçeklikle eş anlamlı olarak kullanır. Böylece energetikci Ostwald’ın önünde iki gelişme yolu vardır: Bunlardan biri, eğer dış dünyanın nesnelliğini hiçbir kayıt ileri sürmeksizin tanır ve kabul ederse, materyalizme; diğeri ise, eğer energetik materyalizme karşıt hale getirilse, idealizme gider. Genel olarak Machçı hareket zincirinin bir halkasını temsil eden “energetik” terimlerinde, idealizmin olduğu kadar materyalizmin de ifade edilebiliyor olmasından ileri gelen Ostwald’ın görüşlerinin, bu kendine özgülüğünü dikkate almamak veya gözden kaçırmak, yanlış olurdu.
Lenin, “Materyalizm ve Ampriokritisizm ” adlı eserinde, Ostwald’ın duruşundaki bu özelliğe haklı olarak işaret eder. Ostwald’ın görüşleri, diğerlerinin yanı sıra “atomculuğun” inkârına yol açtı. “Teorik Kimya”sının ilk baskısında Ostwald, kimyayı, molekül ve atom kavramlarını kullanmaksızın açıklamaya çalıştı. Bu gericilikti. Fakat daha sonra hatasının farkına varması ve en yeni buluşların baskısı altında, atom ve moleküllerin nesnel varlığını daha fazla inkâr edememiş olması, anlamlıdır.
1908 yılında “Genel Kimyanın Özeti” kitabının dördüncü baskısının önsözünde Ostwald şöyle yazıyor:
“Atom-hipotezinin yüz yıllardır, hatta bin yıllardır aradığı maddenin gizli ve tanecikli doğası için deneysel kanıtlara kısa bir süredir sahip olduğumuza ikna oldum. Bir taraftan J. J. Thomson’un kusursuz ve uzun çalışmalarını tam bir başarı ile taçlandıran gaz iyonlarının yalıtımı ve sayımı, diğer taraftan Brown’cu hareketin, en son ve en eksiksizi J. Perrin’inki olmak üzere bir dizi araştırmacı tarafından kanıtlanan kinetik hipotezin iddiaları ile örtüşmesi, şimdi en dikkatli bilim adamlarını dahi, uzayda yer işgal eden maddenin atomik özelliklerinin deneysel kanıtlanması hakkında konuşmaya cesaretlendiriyor.
Böylece, şimdiye kadarki atomik hipotez, bilimsel olarak iyi temellendirilmiş teori düzeyine yükselmiştir ve genel kimyanın bilgi alanına girişle ilgili kitaplardaki yerini hak etmiştir.”
Burada, Ostwald’ın atom ve moleküllerin gerçekliğini onaylamasının, Machçılığın bütün pozisyonlarına karşı bir darbe olduğunu görüyoruz. Haklı çıkanlar Machçılar değil, aksine materyalistlerdir ve eğer materyalizm, materyalizmin bu başarısından ve bu başarının Machçı kamptan bir doğa bilimci tarafından tanınmış olması gerçeğinden yararlanması gerektiğini anlayama-aydı, bu bir suç olurdu.
Leninist taktik, böyle bir sonucun olanaklı olduğunu öngördü; bu, doğru ve Bolşevik bir taktikti. Fakat buradan, devamla şu çıkar; cephenin verili bir bölümündeki mücadelenin somut koşullarını göz önüne almaksızın, bütün doğa bilimcilerini kolayca yüzeysel bir şekilde idealist kampa ait saymak, dogmatik sol çocukluk, devrimci öğretinin kötüye kullanılması olurdu. Ostwald’ın pozisyonunun Leninist analizinden, düşman kamptaki çelişkileri dikkate almamız ve bundan kendi pozisyonumuzu güçlendirmek, karşı tarafınkini ise zayıflatmak için yararlanmamız gerektiği sonucu çıkar.
Machçılık, gördüğümüz gibi, idealizmin, kökleri bizzat doğa bilimlerinde olmakla birlikte, doğa bilimlerini idealizme satan bir türevidir. Machçılık, bu hain rolünde, kendisini doğa bilimsel materyalizm olarak maskelemek zorundadır. Elbette ki, Machçılık doğa bilimlerine karşı haince bir rol oynayan tek akım değildir, idealizmin diğer bir tutarsız biçimi, doğa bilimsel bir süslemeyle ortaya çıkan ve doğa bilimlerine idealist etkilerde bulunan Kantçılıktır.
Burada Kantçılığın doğa bilimlerindeki rolünün ayrıntılı bir analizini vermeksizin, Lenin’in, temel konusu Machçılığın analizi olan “Materyalizm ve Ampriokritisizm” kitabında Kantçılıkla da ilgili bir değerlendirme yaptığının altını çizmek istiyoruz.
Lenin bu eserde şöyle yazar:
“Kantçı felsefenin temel özelliği, materyalizm ile idealizmi barıştırmak, aralarında bir uzlaşma sağlamak, değişik ve birbirine zıt iki felsefi öğretiyi bir sistem içinde birleştirmektir.”
Hem eski hem de yeni Kant’çılığın, Machçılığın yanı sıra, idealizme eğilimli doğa bilimcileri arasında en geniş yayılmaya sahip olmasının nedeni, tam da bu tutarsızlıktır. (Yeri gelmişken, Machçılığın ve Yeni Kantçılığın, sosyal demokrasi ve sosyal faşizm içinde özellikle en yaygın akım olduğunu belirtelim. Bu felsefi akımlar, herhangi bir başkasına göre, materyalizmden idealizm kampına geçişi örtülemeye daha elverişlidirler ve başka hiçbir felsefi akımın olmadığı kadar, felsefe alanındaki sosyal ihanetçiliğin sınıfsal rolünü ifade ederler.)
Lenin çelişkileri ortaya çıkardı ve tutarlı materyalizmin, sadece Machçılık ve Kantçılıkla ilgili olarak değil, idealist kampın bütününe ait çeşitli akımlar arasındaki karşılıklı ilişkilerle ilgili olarak da, bu çelişkilerden yararlanması gerektiğini gösterdi. Bu anlamda, Machçılar, içkinci filozoflar ve Kantçılar arasındaki mücadelenin Leninist analizi fevkalade değerlidir. (İçkincilik, nesnenin bilinçte içkin olduğunu savunan nesnel idealist bir felsefi akım. – ç.n.)
Lenin, Kantçılığın kendi içinde çelişkilerle dolu olduğunu kanıtlayıp, Kant’ın iki farklı yönden eleştirilebileceğini vurgular: Hem sağdan hem de soldan. Zorunluluğu ifade eden nedensellik kavramına ve tutarsızca da olsa, Kant tarafından türetilen “kendinde şey”in varlığına karşı çıkabilmek için, Kant’ın apriorizmine ve “kendinde şey”ine karşı savaş açarak, Machçılar ve içkinci filozoflar Kantçılığı sağdan eleştirirler. Mach ve Avenarius’un yandaşları olan içkinci filozoflar Kant’tan hoşlanmazlar, “çünkü o, bazı konularda materyalist ‘uçurumun’ kıyısına yaklaşır.”
Kantçılık, soldan ise, materyalizme verdiği tavizler nedeniyle değil, aksine idealizmi nedeniyle, materyalistler tarafından eleştirilir.
Lenin, idealist kamptaki bu çelişkileri vurgular ve Marksistlerin “kendinde şey”in nesnel bir gerçek ve tamamıyla anlaşılabilir olduğu yönündeki iddialarına karşı büyük yaygara koparan “bizim Machçılara”a verdiği yanıtta şöyle yazar:
“Bizim Machçıların, Kant’ı kendilerinin, ‘modası geçmiş’ materyalistlerden daha tutarlı ve kararlı bir şekilde eleştirdikleri konusundaki iddialarını okuduğumda, aklıma şu gelir: sanki Puriçkeviç bizim toplumumuzda yolunu şaşırmış ve bağırıyor: ben Kadetler’i sizden daha tutarlı ve kesin eleştirdim, sayın Marksistler. Kesinlikle doğru, sayın Puriçkeviç, politik olarak tutarlı kişiler, Kadetler’i daima taban tabana zıt bir bakış açısından eleştirebilirler ve eleştireceklerdir. Ama bu arada unutulmamalıdır ki, onlar Kadetler’i çok fazla demokrat oldukları için, biz ise yeterince demokrat olmadıkları için eleştiriyoruz. Machçılar da, Kant’ı kendileri için fazla materyalist olduğundan, biz ise yeterince materyalist olmadığı için eleştiriyoruz. Machçılar Kant’ı sağdan, biz soldan eleştiriyoruz.”
Lenin’in idealizm kampındaki çelişkileri nasıl açığa çıkardığına ve bunları materyalizm yararına nasıl kullandığına dair daha çok örnek bulunabilir. Biz sadece, onun, içkinci filozof Rehmke’nin, fizyolojik verileri Kantçılık yararına kullanmaya çalışan Lange’nin karşısına çıkması gibi olguları dahi gözden kaçırmamış olduğuna işaret etmek istiyoruz.
“Materyalizm ve Ampriokritisizm” kitabında, bir idealistin bir diğerini eleştirdiğinde, bundan yalnızca materyalizmin kazançlı çıktığını gösteren buna benzer parlak kanıtlar buluyoruz. Ve Lenin bize, materyalizmin bu uygun durumdan nasıl yararlanabileceğini öğretti.
Kantçılığın doğa bilimlerinde oynadığı rol sorunu ile bağlantılı olarak ve şimdiye kadar söylenenlerin gelişimi içinde, oluşum ve ideolojileri bakımından bütünlüğü olmayan akımlarla -ki Engels onları bilinemezci olarak adlandırmıştı- ilgili Leninist analiz çalışmaları üzerinde biraz durmak istiyoruz.
Engels “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adlı kitabında ve “Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm” kitabının İngilizce baskısının önsözünde bilinemezciliğin özünü analiz eder ve “Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm” adlı eserinde ise bu sorunu detaylı olarak ele alır. Engels burada bilinemezcilerden söz ederken, hedef aldığı doğa bilimcileri, dünyanın, bütün doğanın yasalar tarafından yönlendirildiği ve dışardan gelecek etkilere karşı kapılarının kapalı olduğu, bütün bilgimizin duyularımız aracılığı ile algıladığımız verilere dayandığı şeklindeki doğa bilimlerinden çıkan materyalist sonuçları benimseyenlerdir. Bununla birlikte, bir bilinemezci, bütün çıkarsamaları doğa bilimlerinden elde etmeye korkar. Bilinemezci, tanrının varlığına karşı, bütün temel tanıtları kabul etmesine rağmen, bildik dünyamızın ötesinde üstün bir “varlık”ın mevcut olup olmadığını kanıtlamaya muktedir olmadığımızı söyler. Her ne kadar o, bilginin ampirik kaynağını kabul etse de, duyularımızın, bizim tarafımızdan algılanan şeyleri doğru yansıttığını kabul etmeye cesaret edemez, kendini algılamamızın sübjektif yanı ile sınırlar vb.
“Ancak bizim bilinemezci bu biçimsel ön şartları bir kez öne sürdü mü” diye yazar Engels, “o zaman, özünde de olduğu gibi, tamamen sağlam bir materyalist gibi konuşur ve davranır.”
Bu tip bilinemezci doğa bilimcilerinin görüşleri için Engels, “utangaç materyalizm” kavramını kullandı. Aynı çalışmada Engels, bilinemezciliğin yayılmasının nedeni olan, 19. yüzyılın ikinci yarısının kapitalist toplumunda sınıf güçleri arasındaki ilişkilerin analizini verir. Engels, proletaryanın güçlenmesi ve burjuvaziye karşı mücadelesinin ilerlemesinin, burjuvazinin materyalizmden ürkmesine ve materyalizmde düşman sınıflarından birinin bayrağını görmeye başlamasına neden olduğuna işaret eder. Bunu, felsefenin; materyalist bir pozisyonda duran, ancak bunu açık açık ifade etmekten korkan doğa bilimcileri arasında “materyalizmin utangaç biçiminin” yayılmasında ifadesini bulan geriye doğru hareketi izler.
Lenin, Engels’in bilinemezcilik sorunu üzerine düşüncelerinin derinliği ve doğruluğunun altını çizer ve 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında doğa bilimleri için verilen mücadelede kullanarak, bu görüşleri geliştirir.
“Bilinemezcilik, nesnel, yani duyusal algılamamızda var olan gerçekliğin inkârıdır. ” diye yazıyor Lenin.
“Bilinemezci şöyle söyler: ‘Bize duyusal algılamamız aracılığı ile yansıyan nesnel bir gerçekliğin olup olmadığını bilmiyorum ve bunu bilmenin olanaksız olduğunu açıklıyorum.’ Bilinemezcinin nesnel gerçekliği reddi ve onun cinlere, Katolik azizlere ve bunun gibi şeylere karşı hoşgörüsü, dar kafalı, korkak hoşgörüsü, bundan dolayıdır.”
Bilinemezcilik, bilgi kuramına ait sorunlarda idealisttir ve bu haliyle materyalizme mutlak olarak karşı ve düşmandır. Fakat duyusal algımızda verili nesnel gerçekliği reddeden bilinemezcilik, bizim dışımızda varolan bir gerçekliğin olup olmadığı sorusuna da açık bir cevap vermez. Bilinemezciliğin babası ve temsilcisi Hume’dir.
Hume’den çıkan iki yol vardır: Berkeley’e ve Kant’a. Birinci durumda söz konusu olan, bilinemezciliğin, Mach ve Machçılık tarafından temsil edilen biçimidir. Burada, bilinemezcilerin tamamen öznel idealizm pozisyonuna, Berkeley’in pozisyonuna nasıl kaydıklarını gözlüyoruz.
İkinci durumda, nesnel gerçekliğin reddi, “kendinde şey”in varlığının kabulü ile bağlantılıdır. Bu tutarsızlıktır ve materyalizme verilen bir tavizdir. Kantçılık’tan ya ileri doğru materyalizme ya da geriye doğru Hume’e ve devamla Berkeley’e gidilir.
Lenin, kendini bilinemezciliğin terminolojisi altında saklayan doğa bilimcilerini birbirinden ayırmayı ve bir bilinemezciyi diğeri ile karşı karşıya getirmeyi özellikle önemli bulur. Bu veya öteki bilinemezci doğa bilimcisinin dünya görüşünde idealist unsurların mı yoksa materyalist unsurların mı ağırlığı olduğunun tespiti, kriter olarak alınmalıdır.
Mach, dünya görüşlerinde Berkeleyciliğin belirleyici bir rol oynadığı bilinemezci türün temsilcisidir. Bundan dolayı Lenin, bu türü materyalizme ve doğa bilimlerine mutlak düşman bir akım olarak teşhir eder.
-Materyalizme karşı düşmanca tavır alan burjuva toplumun genel düşüncesinin baskısı altında- kendini bilinemezci olarak adlandıran, ancak idealizmden çok materyalizme eğilim gösteren doğa bilimcileri ise, tamamen farklı davranır; onlarda idealizm, dış koşulların zorlamasına bağlı olarak kendini gösterir ve her zaman bilinçli olmasa da, kendi gerçek düşünceleri ile çelişki halinde bulunur. Bu tip bilinemezcilerin en önemli temsilcisi, Huxley’dir.
Huxley, söylemde materyalizme karşı hareket etti ve bilgi kuramı alanında bilinemezci idi. Bilimsel sorunlarda ise, yalnızca bunların sonuçlarının materyalist karakterini tanımakla kalmadı; ayrıca, doğa bilimlerinde yalnızca materyalist bakış açısının verimli olduğunu, buna karşın idealist bakış açısının yüzeysel ve değersiz olduğunu itiraf etmekten de kaçınmadı.
Lenin Huxley’in görüşleri ile ilgili şöyle yazar:
“Huxley’in felsefesi, Mach’ın felsefesi gibi, Hume’cülük ile Berkeleycilik’in bir karışımıdır. Yalnız Huxley’in vardığı Berkeleyci çıkarımlar rastlantısaldır ve onun bilinemezciliği, materyalizmi örtmek için incir yaprağı işlevi görür. Mach’da karışımın rengi farklıdır ve Huxley’e karşı öfkeyle mücadele eden aynı ispritizmacı Ward, Mach ve Avenarius’un sırtlarını sevgiyle sıvazlar.”
Lenin burada bu yolla, kendilerini genel bilinemezcilik adı altında gizleyen heterojen elementleri ve ince farkları somut bir analiz aracılığı ile ortaya çıkarır. Aynı zamanda Leninist analiz bize, şu veya bu doğa bilimcinin kendisini hangi felsefi kampa ait sayıyor olmasına bakmadan, onunla ilgili değerlendirmeyi, sadece açıklamalarının ve görüşlerinin nesnel anlamına (sınıfsal içeriği bakımından) dayanarak, kendimizin yapması gerektiğini öğretti.
Lenin, kendilerini doğa bilimin örtüsü altında saklayan Mach vb.lerinin idealist olduklarını açığa çıkarıp onların karşısına materyalist doğa bilimlerini koyar ve böylece idealizmden doğa bilimlerinin desteğini çekip alırken, Huxley gibi, kendini materyalist olarak adlandırmaya korkan ve bilinemezciliğin resmi üniformasını giyinen doğa bilimcilerini ise, materyalist kamp içinde sayar.
Belli bir ölçüde aynı şey Helmholtz, Hertz, Ostwald vb. için de geçerlidir. Helmholtz’un hiyeroglit teorisini, Lenin, bilinemezci, Helmholtz’un kendisini de, tutarsız bir Kantçı olarak nitelendirir. Ancak aynı zamanda, Lenin, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında doğa bilimlerinde süren felsefi mücadelenin somut koşullarında, Helmholtz ve onun gibi doğa bilimcilerini, doğa bilimcilerinin materyalist kanadının temsilcileri olarak, Machçılığa kayan doğa bilimcilerinin karşısına çıkarmıştır.
Böylelikle, Lenin’in, doğa bilimcileri arasında, kendilerini materyalist maske altında gizleyen idealistlerle, egemen kamusal düşüncenin “hatırına” kendilerini bilinemezci (ve idealist) olarak adlandıran materyalistler arasında ayrım yaptığını görüyoruz.
Lenin’in bilinemezcilikle ilgili eleştirilerini inceledikten sonra, doğrudan, Lenin’in doğa bilimleri alanında materyalist cephenin durumuna ilişkin analizine geliyoruz.
Fakat buna geçmeden önce, idealist kamptaki güçler ilişkisi ve doğa bilimleri alanında idealizme karşı mücadelenin yöntemlerine ilişkin Leninist analizin sonuçlarının özetini yapmak istiyoruz.
Doğa bilimleri cephesinin felsefi mücadele diliminde Marksist doğa bilimcilerinin görevi, idealizme karşı uzlaşmaz bir mücadele yürütmektir. Bunun için Bolşevikler, materyalist dünya görüşünü geliştirmeye devam etmeli, materyalist dünya görüşünü doğa bilimlerindeki en yeni sonuçlara uygulamalı, bilimsel buluşların materyalist içeriğini göstermeli ve doğa bilimlerinin materyalist bilgi kuramının, -açık klerikalizm ve yardakçılarından, felsefe profesörlerine, idealizmin gizli ve maskeli açıklamalarına kadar- idealizmin bütün ifade biçimleriyle mutlak olarak çelişki içinde olduğunu kanıtlamalıdırlar. Dolayısıyla, idealizmin sınıfsal içeriği, proletarya düşmanı sınıfların ideolojisi olarak teşhir edilmelidir.
Lenin bize aynı zamanda, idealist cephenin durum analizinin somut olması gerektiğini, yani bu analizin, idealizmin çeşitli grupları arasındaki karşılıklı ilişkileri, bu kamptaki çelişkileri, bu kampın materyalizm kampı ile ilişkisini, tıpkı burada karşı karşıya olduğumuz ve bize, idealizmin değişik türevlerinin nasıl ve hangi yöne geliştiklerini ve içice geçtiklerini gösteren sınıf mücadelesinin hareket ve diyalektiğinde olduğu gibi, işaret etmesi gerektiğini öğretiyor. Sadece bu şart altında, idealist kampın çelişkilerinden, materyalizmin dolaylı yedekleri olarak yararlanılabilir; ve felsefi cephedeki mücadele, felsefi olanın politik mücadele ile bağlanması yoluyla, soyut, henüz kitlesel eylem haline gelmemiş mücadeleden somut bir mücadeleye dönüştürülebilir.
Bu somut analizle Lenin, aynı zamanda, doğa bilimleri alanında idealizmin en zayıf noktasının, idealizmin, kökleri bizzat doğa bilimlerinde bulunan biçimi olan “fiziksel” idealizm olduğunu kanıtlar. Doğa bilimleri alanında idealizmi temelsiz bırakmak ve onu cephenin bu kesiminde yenilgiye uğratmak için, idealist cephenin tam da bu kesimine karşı büyük bir güçle darbe indirilmelidir; doğa bilimleri cephesinde idealizme karşı mücadele veren Marksistlerin ana güçleri, dikkatlerini tam da bu grup üzerinde yoğunlaştırmalıdır.
Doğa bilimleri alanında Marksistlere bu görevi vererek, Lenin, Marksistlerin materyalizm için verilen mücadelede öncü olduklarını vurgular. Onlar idealizme karşı mücadele için, materyalist cephenin bütününü ve müttefiklerini örgütlemeli ve materyalizm için savaşma yeteneği gösteren doğa bilimcileri kitlesinin tümünü mücadeleye yönlendirmelidir.
II
Her şeyden önce, gözümüzü, Lenin’in materyalist doğa bilimcilerinin kendiliğinden materyalist bir zeminde bulunan grubuna karşı tavrına dikiyoruz.
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarındaki sınıf mücadelesinin somut koşulları altında, burjuva bilimciler için, kendilerini, açıkça materyalist olarak tanımlamak “yakışıksız” sayılıyordu. Bunun için devrimci bir cesaret sahibi olmak ve akıntıya karşı yüzmek gerekliydi ki bu özelliklere burjuva aydınlar sahip değildi. Buna rağmen, doğa bilimcilerinin çoğunluğunun materyalizmden vazgeçmesi olanaksızdı, çünkü bütün doğa bilimlerinin esası materyalisttir. Bundan dolayı, daha önce de Huxley, Helmholtz ve diğerlerine ilişkin olarak tespit ettiğimiz gibi, bunların, söylemde materyalizmi reddedip gerçekte kabul ettiklerini gözlüyoruz.
Gerçekten doğa bilimlerinde, yalnızca bir tek fenomen üzerinde dahi, materyalizmin dilinden başka bir dilde konuşmak olanaksızdır; yani, doğa olaylarının nesnel olarak varlığını ve bizim bilincimizden bağımsız olduklarını kabul etmeden bilimsel çalışma yürütülemez. Doğa bilimlerinin materyalist dili, onun binlerce yıllık gelişiminin dilidir ve doğa bilimcilerinin her yeni nesli tarafından kendiliğinden miras olarak alınmıştır. Bunun nedenle, doğa bilimci, bu materyalist dilde konuştuğunda, aslında bu dili bütün günlük doğa bilimsel pratiğinde kullandığının genellikle hiç farkına varmaz.
Ancak bu olgu son derece önemlidir ve bilinçle ifade edildiği ve belirli bir felsefi dünya görüşü haline geldiği ölçüde, daha fazla önem kazanır. Bu kendiliğinden materyalizmin unsurlarını açığa çıkartmak, tüm bilinçli Marksist materyalistlerin görevidir.
Doğa bilimlerinde kuram yaratan, bu alanda belirleyici bir rol oynayan, biliminin gelişimini bir dönem boyunca belirleyen doğa bilimcileri açısından, kendiliğinden materyalizmin örtüsünü kaldırmak, özellikle çok büyük bir anlam kazanır. Bu tip doğa bilimcilerinin hangi kampa ait sayılacakları sorununda bir mücadelenin başlaması anlaşılır bir şeydir, çünkü onlardan şu veya bu kişinin belirli bir felsefi kampa dâhil edilmesi, doğa bilimsel çıkarsamaları şu veya bu sınıfın dünya görüşüne tabi kılmak anlamına gelmektedir. Söylemde materyalizmle aralarına sınır koysalar da, materyalist bir dille konuştuklarının farkında olmasalar da, özünde materyalist olan doğa bilimcilerinin idealist kampa itilmelerine izin vermemek, Marksistlerin görevi olmalıdır.
Kendiliğinden materyalizm hakkındaki Leninist çözümleme bize bunu öğretmektedir. Hertz örneğinde bu çözümlemenin uygulanmasına bir göz atalım.
19. yüzyıl başlarının en büyük bilginlerden olan Hertz, Helmholtz’un öğrencisidir ve Farraday ve Maxwell’in çalışmalarını geliştirerek, elektromanyetik dalgaların varlığını deneysel olarak kanıtlamış, böylece Farraday ve Maxwell’in temel görüşlerinin doğruluğunu pratikte kanıtlamıştır. Hertz’in dönemi, her yönüyle bir altüst oluş dönemidir: Kapitalizm emperyalizm aşamasına girmiş, proletarya kapitalizme karşı, iktidarı ele geçirme amacıyla doğrudan hücuma geçmiş ve kapitalizmin tüm çelişkileri olağanüstü keskinleşmiştir.
Bu durum, ideolojik gericiliğin güçlenmesinde ve bir dizi doğa bilimcisinin yüzünü idealizme dönmesinde ifadesini buldu. Eş zamanlı olarak doğa bilimleri, madde, hareket, mekân, zaman vb. konularda, tüm eski, metafizik düşünceleri devrimci bir biçimde parçalayan önemli buluşların yapıldığı bir döneme girdi.
Hertz’in buluşlarının da önemli bir rol oynadığı, elektriğe ilişkin öğretinin daha da gelişmesi; fizikçileri dolaysız olarak, eski Newton mekaniği ile onun üzerine kurulu maddenin elektriksel oluşumu hakkındaki fizik öğretisi arasındaki ilişki sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Fizikte yeni bir dönemin başında olunduğu ve eski ve yeni görüşler arasında bir köprü kurulması gerektiği herkes için netti.
Hertz, “Yeni Bağlantılar Işığında Mekaniğin Prensipleri” adlı eserinde, eski mekaniğin, en yeni fiziksel buluşlarla arasındaki ilişkiyi de çözmeye çalıştı. Fiziksel dünya görüşünün temel prensipleri konusuna da değindiği bu çalışmasında, sorunu felsefi açıdan ortaya koymaktan ve doğa bilimlerinin temel sorunlarına kendine göre bir yanıt aramaktan kaçamadı.
Biz burada, Hertz’in mekaniğin prensiplerine ilişkin sorunu nasıl çözmeye çalıştığı konusuna girmeyeceğiz. Burada sadece, O’nun Newton mekaniğinin sınırlılığını aşamadığını saptıyoruz. Bununla birlikte, Hertz fiziksel dünya görüşünün öze ilişkin bütün sorunlarını ortaya koymuş, bunlara verdiği yanıtlarla büyük bir etki yapmış ve çalışması, günümüze kadar önemini yitirmemiştir. Biz burada, sadece, Hertz’in bilgi kuramı alanındaki duruşunun ana çizgilerine ve temellerine değineceğiz.
Hertz, dışımızda, bizden bağımsız bir doğanın varlığından düşüncede dahi kuşkulanmaya izin vermez. Bu temel materyalist koşulu, kitabının tüm kurgusunun çıkış noktası olarak alır. Bu tez, onun için, aynı zamanda, mekaniğin şu veya bu sisteminin doğru olup olmadığının ölçütüdür. Şöyle yazar:
“Eğer, geçerli görünümlerin temel ilişkileri, dışsal şeylerin ilişkileriyle çelişiyorsa, biz bunların doğru olmadığını (mantıklı – A. Maksimov) söylüyoruz.” “O halde, bu görünümlerin doğruluğunun tek ölçütü, şeylerin zoru tarafından belirlenmesi ve keyfi olmamasıdır.”
Benzeri ifadelere kitabında onlarca kere rastlanır.
Bizim mekanik tasarımlarımız, Hertz’in iddia ettiği gibi, doğanın yeniden üretiminde kullandığımız resimler iseler ve “doğa ve zihin arasında belirli bir örtüşme varsa”, o zaman bu, onun defalarca tekrarladığı iddiasını sonuna kadar götürmediği anlamına gelir ve sonuç olarak, bilinemezciliğe ve Kantçılığa savrulur.
Örneğin şöyle yazar:
“Geçmişten geleceği çıkarmak ve böylece amaçlanan öngörülere ulaşmak için daima kullandığımız yöntem şudur: Dışımızda bulunan nesnelerin simgelerini veya beynimizdeki görünümlerini yaratırız. Ve bunu, görünümlerin düşünsel zorunlu sonuçlarını, daima yine beynimizde yansımalarını oluşturduğumuz nesnelerin doğasal zorunlu sonuçların görünümleri olacak şekilde yaparız.”
Burada bilinemezcilik ile materyalizmin bir karmaşasını görüyoruz. Bir yanda dışsal şeylerin resimleri ki bu materyalizmdir, öte yanda şeylerin simgeleri, bu da bilinemezciliktir. Bu yalpalama, Hertz’i Kantçı bir tutuma sürükler. (Bu arada, onun mekaniği, sadece mekâna, zamana ve kütleye ait kavramlar üzerinde inşa etme denemesi, Descartes’in mekanizmine bir geri dönüşü ifade ettiğini de söyleyelim.) “Mekanik” adlı ilk kitabı şu sözlerle başlar:
“İlk kitapta yer alan düşünceler, tamamen tecrübeden yoksundur. İleri sürülen tüm açıklamalar, apriori olarak Kant’a dayanan yargılardır. Bunlar, iç görünün yasalarına ve ileri sürenin mantığının biçimlerine dayanır ve bu görü ve biçimlerle olan ilişki dışında, onun dış deneyimle hiçbir bağlantısı yoktur.”
Hertz’in felsefi düşüncelerinin birbiri ile çelişen unsurları nedeniyle, onun hangi felsefenin hangi ana yönüne denk düştüğü konusunda farklı düşünceler vardır. İdealistler, Hertz’in materyalist duruşunun, doğa bilimlerindeki kendiliğinden materyalizmle bağını silerek, onu idealist olarak göstermeye çalışırlar. Her büyük doğa bilimcisi hakkında olduğu gibi, Hertz hakkında da, felsefi bir tartışma ortaya çıkmıştır. Lenin bu vesileyle şunları yazıyor:
“H. Cohen, ünlü fizikçi Heinrich Hertz’i müttefik olarak kazanmaya çabalıyor: Hertz bize aittir, Kantçıdır, onda apriorinin kabulü vardır. Machçı Kleinpeter ise, Hertz’in Machçı ve kendilerine ait olduğunu iddia eder, çünkü Hertz de, aynen Mach gibi, varlığın öznel kavranışı fikrini savunmaktadır.
Hertz’in kime ait olduğu konusundaki bu garip kavga, idealist filozofların ünlü doğa bilimcilerinin ifadelerindeki en küçük belirsizliği ve en küçük hatayı fideizmin en moda savunularını haklı çıkarabilmek için nasıl yakalamaya çalıştıklarına iyi bir örnek oluşturur. Aslında, Hertz’in ‘Mekanik’ adlı kitabına felsefi girişi, materyalizmin ‘metafiziğine’ karşı profesörlerin ulumaları yüzünden gözü korkmuş, fakat buna rağmen, dış dünyanın gerçekliği konusundaki kendiliğinden kanıdan vazgeçemeyen doğa bilimcinin alışılagelmiş görüşünü sergiler.”
Lenin, Hertz’in genel pozisyonu ile doğa bilimlerinin kendiliğinden materyalizmi arasında bağıntı kurarak, bir yandan Hertz’deki materyalizm ve onun çelişkilerini açığa çıkartırken, öte yandan Hertz’in materyalizmi ile yeni Kantçıların ve Machçıların idealizmi arasındaki kavgayı kızıştırır. Farklı bireysel özellikleri göz ardı etmeksizin, Boltzmann, Helmholtz, Haeckel ve diğer doğa bilimcilerine karşı da, Lenin’in tavrının aynı olduğunu görürüz.
Metafizik olarak doğa bilimcilerinin ve filozofların açıklamalarını değil, aksine onların diğer grup ve kamplara karşı felsefi mücadelesindeki tavırlarını ele alması, Lenin’in, kendiliğinden materyalizm temelinde duran doğa bilimcilerine ilişkin çizgisini oluşturur. Genel olarak bilinemezcilik, özel olarak da Kantçılık örneklerinde, Lenin’in bize gösterdiği gibi, bu tip kendiliğinden materyalist doğa bilimcileri ile eklektik filozoflara ilişkin mücadele, iki farklı cepheden yürütülebilir: sağdan ve soldan, ideolojik gericilik koşulları altında, doğa bilimcilerinin bir bölümü idealizme yönelirken, Hertz, Helmholtz, Boltzmann, Heckel ve benzeri doğa bilimcilerinin düşünceleri, materyalizm için yararlı bir rol oynadı; buna rağmen, Hertz ve benzeri doğa bilimcileri, ideolojik alanda gerileyen hareketin etkisinden kurtulamadılar. Böylesi bir etki altında kalmış olmalarına rağmen, doğa bilimsel materyalizm ile olan ilişkilerini korumuşlar, kendi tarzlarında onu, idealizmin saldırılarına karşı savunmuşlardır. Bundan dolayı, Hertz ve diğer bilim adamlarının idealizme terk edilmemesi için, Lenin onlara sahip çıkmış, onların, tutarsız ve idealist yanlarından arındırılmış materyalist açıklamalarından yararlanarak, Mach’ın idealizmine ve Machçılığa karşı kıyasıya mücadele etmiştir. Fideizmin bu bilim adamlarının yalpalamalarından kendi pozisyonunu güçlendirmek için yararlanmasına, Lenin izin vermemiştir.
Lenin, tarafından incelenen bu dönemde, doğa bilimleri etrafında sürdürülen mücadelede idealist saldırının nesnesi, yalnızca ve esas olarak bilim adamlarının kendiliğinden materyalizmi değil, aksine doğrudan materyalist dünya görüşüydü. Materyalizme karşı yürütülen mücadelede, Dühring, Büchner ve benzerleri gibi, tamamen bilinçli materyalist doğa bilimcilerinin açıklamaları da saldırıya uğradı. Materyalizm için verdiği bu mücadelede, Lenin, materyalist kampın bu grubuna ilişkin, Marksizm’in tavrının özel karakterini de oluşturur. Biz burada, sadece, Lenin’in Büchner ve Dühring gibi bilinçli materyalist bir duruşu sürdüren doğa bilimcileri karşısındaki çizgisinin incelenmesi üzerinde duracağız.
Büchner meslekten doğa bilimciydi: tıp fakültesini bitirdi, bu alanda önemli bir dizi eser verdi, bir dönem Tübingen Üniversitesi’nde kürsü başkanlığı yaptı ve bütün hayatı boyunca mesleğinin pratiği ile olan ilişkisini kesmedi. Fakat o, sadece dar bir özel alanın uzmanı değildi, ayrıca, belirli bir dünya görüşünün oldukça etken bir propagandacısı ve bilinçli bir taraftarı da oldu. Büchner, bir ateist ve materyalist dünya görüşünün savunucusu olarak kendini ortaya koyduğu, çok sayıda önemli ve ünlü yazılar yayınlamıştır. 1864’te Lyells’in “İnsan Soyunun Yaşı” adlı yapıtını tercüme etmiş ve Darwinizm üzerine bir dizi yazı yayınlamıştı. Alman Özgür Düşünce Derneği’nin kurucularındandı ve Almanya’da ve yabancı ülkelerde, düşüncelerinin gelişmesine de yarayan çok sayıda konferans verdi.
Kendi görev ve hizmetini, “önyargısız, deneysel-felsefi doğa görüşünün, kaçınılmaz olduğu kadar, basit de olan sonuçlarından ödlekçe kaçılmaması” ve “doğa olaylarını açıklama çalışmalarından doğa üstücülüğün ve idealizmin her biçiminin uzak tutulmasının gerekliliğinde” görüyordu.
Materyalizmin Büchnervari propagandası, büyük bir başarı kazandı. Ve kitapları onlarca dile çevrildi.
Engels’in Büchner hakkındaki düşüncelerini paylaşan Lenin, Engels’in, Büchner’in materyalizmini değil, sadece materyalizmi savunuşundaki tutarsızlık ve sınırlılığı şiddetle eleştirdiğini vurguluyor.
“Engels bütün açıklığı ile Büchner ve ortaklarının, hiçbir şekilde, 18. yüzyıl materyalistleri olan hocalarının sınırlarını aşamadıklarını, bir adım bile ileri gidemediklerini söylüyor. Cahillerin kastettiği gibi, Engels onları, materyalizmleri dolayısıyla değil, aksine sadece ve sadece materyalizmi ileri götürmedikleri için -ki zaten materyalizmin teorisini geliştirmek onların işleri dışındaydı- suçladı. Yalnızca bu yüzden, Engels, Büchner ve ortaklarını eleştirir. “
Marx ve Engels materyalizmi, hem toplumbilim, hem de doğa ve düşünce bilimi alanlarında geliştirirken, Büchner ve ortakları, onu, eski materyalizmin tüm sınırlılığını koruyarak yüzeyselleştiriyorlardı. Lenin, Engels’in işaret ettiği sınırlılıkları, birer birer saymaktadır: mekanizm, anti-diyalektik tarzda felsefe yapma, idealizmin üstte tutulması, yani tarihsel materyalizmin kavranamaması. Lenin, Büchner ve ortaklarının sınırlılıklarının tümünü sıraladıktan sonra, şunun altını bir kez daha çizer:
“Sadece bu üç şey yüzünden ve sadece bu sınırlar çerçevesinde, Engels, 18. yy. materyalizmini ve Büchner ve ortaklarının öğretilerini reddetmiştir. Materyalizmin ABC’sini oluşturan (Machçılar’ın tahrif ettiği) diğer tüm konularda, Marx ve Engels’in eski materyalistlerle aralarında hiçbir fark olmamıştır, olamaz da.”
Burada, materyalizmin epistemolojik temelinin idealizme karşı savunusunda, Marksizm’in ve Büchner ve ortaklarının mekanik materyalizminin müttefikler olarak birleşik bir cephede mücadele ettiklerini görüyoruz. Lenin, enerjinin dönüşümü ve sakınımı yasalarını idealizmin lehine kullanmak isteyen Machçı Suworow’a karşı çıkarak, şöyle yazar:
“Bizim Marksist olma arzusundaki ‘gerçekçimiz’, kaba materyalist Büchner ve ortakları gibi, diyalektik materyalist Engels’in de, bu yasayı, materyalizmin temel ilkelerinden saydığını, acaba duymuş mudur?”
Lenin, Büchner’e olduğu gibi, Dühring’e karşı da, Dühring’in sosyal demokrasi ve işçi hareketiyle dolaysız ilişkisi olması özel gerçeğini dikkate almak kaydıyla, aynı çizgiyi takip eder. Şöyle yazıyor:
“Engels, tamamen ateist olan Dühring’e karşı, tutarsızlığı yüzünden fideizme kendi felsefesinde açık kapı bıraktığı için, mücadele etmekte tamamen haklıydı. “
Engels gibi Lenin de, Dühring’in idealizme yalpalamalarını açığa çıkarır ve bu yalpalamaların görüldüğü sorunların (örneğin, mekân ve zaman sorununun) Marksist çözümlerini sunar.
Lenin, Engels’in Büchner ve ortaklarına ve Dühring’e karşı savunduğu görüşlerin geliştirilmesinde, Engels’i, çalışmalarının ağırlığını, materyalizmin bilgi kuramı alanındaki temel pozisyonunun savunusuna değil, aksine materyalizmin geliştirilmesine vermeye zorlayan somut koşullara da işaret eder:
“Marx ve Engels gibi Dietzgen’in de, felsefi arenaya girdikleri dönem, genel olarak ilerici entelektüeller, özel olarak da işçiler arasında materyalizmin egemen olduğu bir dönemdi. Bundan dolayı, doğal olarak Marx ve Engels dikkatlerini, eskinin tekrarına değil, aksine materyalizmin ciddi teorik gelişimine, onun tarih alanına uygulanışına, yani materyalist felsefenin inşasının en tepe noktasına kadar tamamlanmasına vermişlerdir. Yine doğaldır ki, onlar, kendilerini, bilgi kuramı alanında, Feuerbach’ın yanılgılarını düzeltmekle, materyalist Dühring’in beylik sözlerini alaya almakla, Büchner’in hatalarını eleştirmekle ve işçi çevrelerinde en yaygın ve tanınmış yazarlarda özellikle eksik olan şeyin, yani diyalektiğin altını çizmekle sınırlamışlardır.”
Lenin, Marx ve Engels’in materyalizm için verdikleri mücadele döneminin kendine özgü somut koşullarının önemle altını çizerken, “Materyalizm ve Ampriokritisizm” adlı eserinin her yerinde, kendisini, bilgi kuramının ABC’si olan sorunlarda, Büchner ve ortakları ve Dühring’in Marksizm’i ve materyalizminin ortak pozisyonunu özellikle vurgulamaya zorlayan ve bizzat kendisinin de materyalizm için verdiği mücadeleyi yürüttüğü somut koşulları çözümler. Bu koşullar şunlardan oluşur: burjuva entelektüellerinin idealizme yönelmesi ve bununla bağlantılı olarak, “özellikle Marksist olmak isteyenlerin arasında, o dönemde Marksistler cephesi için esas tehlikeyi oluşturan, Marksizm’in idealist revizyonu için saldırının başlaması. Bundan dolayı, Lenin’in de yaptığı gibi, Marksizm’in geliştirilmesi görevi, yanı sıra, materyalizmin bilgi kuramsal temel ilkelerini, “bütün” materyalistlerle aynı cephede özellikle savunmak ve materyalizmin gerek Marksizm içi, gerekse dışındaki tüm güçlerini, gittikçe güçlenen idealist ve gerici cemaate karşı örgütlemek gerekiyordu.
Materyalizm ve doğa bilimleri cephesi hakkında Leninist taktiğe ilişkin olarak söylediklerimizin sonuçlarını, şöyle özetleyebiliriz:
Kendiliğinden materyalizm, kendiliğinden materyalistlerle bağlantılı olarak, ortaya çıkarılmalı, Hertz, Helmholtz, Boltzmann ve diğerlerinin materyalist oldukları kanıtlanmalıdır. Onların materyalizmlerindeki yalpalama ve tutarsızlıklar temizlenmeli; idealistlere, bunları fideizm ve gerici kamp yararına sömürmeleri için fırsat tanınmamalı ve bu bilim adamlarına, tutarlı diyalektik materyalizmin yolu gösterilmelidir.
Büchner ve Dühring türünden bilinçli materyalistler karşısında ise, genel olarak idealizme ve Marksizm içindeki idealist revizyonlara karşı mücadelede, bilgi kuramının ABC sorunlarında materyalist kampın tümünün ortak pozisyonunun altı çizilmelidir. Aynı zamanda, materyalizm geliştirilerek, bilinçli materyalizmin bu biçiminin tutarsızlık ve sınırlılıkları ile araya sınır çekilerek, burjuva dünya görüşünü aşmanın, dönüştürmenin, böylece de diyalektik materyalizm pozisyonuna geçişin yolu gösterilmelidir.
III
Muzaffer proleter devrimin, teorik cephedeki mücadele açısından yarattığı yenilik nedir? Bu yenilik, birincisi, teorik olarak Marksizm’e dayanan işçi sınıfı partisi olan tutarlı devrimci partinin, muzaffer proletaryanın ülkesinde tek egemen parti haline gelmesinden; ikinci olarak, devlet kurumlarının (öğretim ve daha dar anlamda devlet kurumları) sadece politik ve ekonomik alanda değil, aynı zamanda ideolojik alanda Marksizm’i, tutarlı materyalizmi savunan ve sağlamlaştıran organlara dönüşmüş olmasından; üçüncü olarak, doğa bilimleri ve felsefe alanında, komünist ve Marksist kadroların hızlı ve engelsiz yetişmesinden; dördüncü olarak, devrimci Marksizm’in ve onun felsefesinin dergilerde, gazetelerde ve proleter devletin tüm basınında propaganda edilmesinin olanaklı oluşu ve görev haline gelişinden; beşincisi, Marksizm’in önderliğinde bilimsel kamuoyunun tümünün diyalektik materyalizmin bayrağı etrafında örgütlenmeye başlamasından oluşur. Tüm bunlar, sonuç olarak, sınıflar gibi, onların ideolojik biçimlerinin de -idealizm, din vs.- yok olduğu, sınıfsız, komünist bir toplum inşasını amaç edinen proletaryanın, toplumu dönüştürmesi sürecinin bir ifadesidir.
Lenin, bu yeni koşullar altında idealizme karşı mücadele, Marksizm ve materyalizmin geliştirilmesi ve savunulması alanlarında nasıl görevler koymuştur?
Önceden olduğu gibi, bu aşamadaki temel görevler, idealizme karşı mücadele etmek ve “Resmi bilimin temsilcileri de olsalar, kendilerini demokratik, köktenci veya ruhani sosyalistler olarak da ilan etseler, klerikalizmin tüm bu modern, diplomalı ve gönüllü uşaklarını ısrarla teşhir ve takip etmek”tir
“Marksizm’in Bayrağı Altında” gibi dergiler ve onun önderliğinde birleşmiş kadrolar, bütün güçlerini bu mücadelede yoğunlaştırmalıdırlar.
İdealizme karşı mücadele, aynı zamanda militan ateizmin propagandasına ve dine karşı yönelmelidir. Lenin bu görevi ortaya koyarken, bu işle görevlendirilmiş devlet kurumlarının tamamen yetersiz ve gevşek davrandıklarını vurgular. Aynı zamanda, bu Marksist dergiler etrafında toplanan bilim çevrelerinin uygulaması gereken somut mücadele biçimlerini gösterir.
İdealizme ve dine karşı mücadeleyi görev olarak koyarken, Lenin, “Materyalizm ve Ampriokritisizm” eserinde de, modern doğa bilimleri alanında süren devrimle bağlantılı olarak, aynı zamanda, başarılı doğa bilimcilerinin açıklamalarının idealizmin propagandası lehine kullanılmak üzere çarpıtıldığı gerçeğini vurgular. Lenin, materyalizme sırtını dönenlere ve “gerici moda akımlarının peşinde koşarak Avrupa biliminin sözüm ona ‘son sözünün’ yaldızlı parlaklığının tuzağına düşen ve bu parlaklığın ardında saklı bulunan, şu ya da bu türde ortaya çıkan burjuvazi dalkavukluğunu, burjuva önyargıları ve burjuvazinin gerici yapısını analiz etmeyi bilmeyenlere” karşı mücadele çağrısında bulunur.
İdealist kampa karşı ağırlık yaratmak için, Marksistler, materyalist kampın örgütlenmesi ve sağlamlaştırılması yolunda her şeyi yapmalıdırlar. Karşı kampın tüm çelişkilerinden yararlanmak gerekir. Bunun için Lenin, ilkin, Marksizm cephesinin tümüne ilişkin olarak, komünistler ve komünist olmayanlar, ” ‘okumuş çevre’ denilenlerin felsefi önyargılarına ve felsefi gericiliğine karşı mücadele veren tutarlı ve militan materyalizm taraftarları” arasında birliği önerir, ikincisi, doğa bilimleri cephesi konusunda, “Materyalizme eğilimi olan, ‘okumuş çevre’ denilenler arasında hâkim olan idealizme ve kuşkuculuğa verilen moda felsefi tavizlere karşı materyalizmi temsil ve propaganda etmeye korkmayan modern doğa bilimlerinin temsilcileri ile birlik” önerir.
Dine karşı verilen mücadelede materyalistlerin pozisyonunu sağlamlaştırmak için Lenin, Drews’in “Hıristiyan Miti” eserinde olduğu gibi, dini önyargılara ve efsanelere karşı çıkan ve onları çürüten burjuva aydınlarının ilerici gurupları ile -aynı zamanda daha büyük beceriyle maskelenmiş yeni önyargıları, eski önyargıların yerine geçirme denemeleri yapmış olsalar da- belli ölçüde bir birliği önerir. Marksistler, dinin gerici yenilenme çabalarına işaret etmeli, en keskin eleştiriyi yapmalı, ama buna rağmen, Drews ve benzeri bilim adamlarından, materyalizmin pozisyonunu güçlendirmek için yararlanma olanaklarından vazgeçmemeli ve onları, dini obskürantizm ile karşı karşıya getirmelidir. Bu bağlamda vurgulanması gereken, Lenin’in, burjuvazinin devrimci döneminde materyalizm uğruna verilen mücadelede yaptığı değerli katkılar ve yararlarından vazgeçmeyi Marksizm’e ve materyalizme ihanet olarak gördüğüdür.
Fakat küçük burjuva kamptan müttefikler kazanmak için verilen mücadele; ne politik ve ekonomik ne de felsefi alanda, hiçbir biçimde, proletarya diktatörlüğü (iktidarın ele geçirilmesinden sonra da sağlamlaştırılması) için sürdürülen mücadelenin görevlerinin, küçük burjuvazi tarafından gündemde tutulan görevlerin ardına itilmesine yol açmamalıdır. Proletaryanın ittifaklar öğretisi, proletarya diktatörlüğünün genel öğretisine göre ikincil bir öneme sahiptir.
“Alman ‘Bağımsızlarının’ Görüşmelerin Kabulü Üzerine Önerilerine Yanıt İçin Tezler”de şöyle yazıyor Lenin:
“Proletarya diktatörlüğü, yetenek, fedakârlık ve kararlılık, emekçilerin ve sömürülenler kitlesinin tümünün, devrimci önlemlerle, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi aracılığıyla, kendisine (proletaryanın devrimci önderliğine) kazanılması anlamına gelir,”
Küçük burjuvazi ile ittifak için mücadele ederken, proletarya, emekçilerin önderi olarak rolünü, devrimin yönetici sınıfı olarak bütünlüğünü korur.
Bu, her şeyden önce, proleter devrimin hedeflerinin sabırlı takibinde; sosyalist devrimin görevlerinin ve toplumun yeniden örgütlenmesinin, burjuva devrimin görevlerinin gerisine itilmesi çabalarına karşı mücadelede, proletaryanın birliğinin savunulup korunmasında ifadesini bulur.
Lenin bir başka yerde şöyle yazar:
“Proletaryanın birliği, sosyalist devrimin muazzam bir silahıdır. Bu tartışmasız gerçekten, yine tartışmasız olan şu gerçek çıkar: eğer, sosyal devrim için mücadeleyi saptırabilecek küçük burjuva unsurlar önemli bir sayıda proletarya partisine katılıyorsa, böyle unsurlarla birlik, proletarya davası için zararlı ve vahimdir.”
Bu ilke, felsefi cephe için de geçerlidir.
Eğer komünist Marksistler, komünist olmayan Marksistlerle, materyalist doğa araştırmacıları ve burjuva bilginlerin ilerici bölümüyle bir ittifak yapacaklarsa, öncü rolünü üstlenmeleri gerekir. Teorik cephedeki mücadelede öncü rol, bir yandan, komünistlerin, yeni materyalizm, yani diyalektik materyalizm çizgisini sonuna kadar tutarlılıkla uygulaması, bu açıdan tamamen tavizsiz olması ve bu materyalizm biçiminin tahrif edilmesinin her türüne karşı mücadele etmesinden oluşur.
Öte yandan, teorik mücadelenin öncü rolünü üstlenmek; kitleleri beraberinde götürmek, onları materyalizm ruhuyla yetiştirmek ve diyalektik materyalizmin kavranmasına yakınlaştırmaktan oluşur. Lenin, teorik alandaki devrimin de salt komünistlerin eseri olamayacağını yazar:
“Her ciddi devrimci çalışmanın başarıya ulaşması, devrimcilerin, gerçekten yaşama yeteneğine sahip ilerici sınıfın öncüsü rolünü oynayabileceklerini kavramalarını ve bunu pratik çalışmanın temel çizgisi haline getirmelerini gerektirir. Öncü ancak, önderlik ettiği kitleden kopmamayı başarabildiği ve tüm kitleyi gerçekten ileri doğru yürütebildiği zaman, öncülük görevini yerine getiriyor demektir. En çeşitli faaliyet alanlarında komünist olmayanlarla ittifak kurmadan başarılı bir komünist inşadan söz etmek mümkün değildir.”
Tutarlı materyalizmi diyalektik olarak kavrayamayanların aksine, Lenin, milyonlarca köylüyü oluşturan kitlelere yaklaşırken, silahların her türü kullanılarak, “onlara (köylülere) şu ya da bu yönden yaklaşmayı” bilmek gerektiğini söyler. Tam da bu nedenle, din karşıtı propaganda için, 18. yüzyıl materyalistlerinin ateist yazılarının, Drews gibi bilginlerin eserlerinin çevrilmesini önermiştir.
Kitlelerin bu açıdan kazanılmasında komünistlerin görevi; materyalizmi ele alıp uygularken, burjuva yazarların tutarsızlıkları ve sapmalarının etkisine kapılmadan, bu tür silahları eleştirel bir bakışla kullanmaktan oluşur. Lenin, komünistlerin bu yazarlara eleştirel bir biçimde yaklaşmalarını ister.
Bu nedenle Lenin, kitleleri materyalizme ulaştırmayı başaramayan “sözde Marksistlerimiz, gerçekte Marksizm’i tahrif eden komünistlerimiz”i şiddetli bir biçimde eleştirir.
Olduğu yerde sayan kişi, materyalizm mücadelesi veremez. Somut bir materyalizm mücadelesi vermeye niyetli kişi, onu geliştirmek zorundadır. Lenin, bu nedenle, filozoflara, modern doğa bilimini ve bu alanda yaşanan materyalizm mücadelesini öğrenmelerini salık vermişti. En yeni doğa biliminin ortaya attığı sorunların olumlu bir çözümüne ulaşabilmek için Lenin, Hegelci diyalektiğinin materyalist bir yaklaşımla incelenmesini, bir “Hegelci diyalektiğin materyalist dostları topluluğu”nun örgütlenmesini önerir.
“Modern doğa bilimcileri, (onlar aramayı bilir ve biz de onlara bu konuda yardımcı olmayı öğrenirsek) materyalist açıdan kavranmış Hegelci diyalektikte, doğa bilimindeki devrim tarafından ortaya atılan ve karşısında burjuva modanın aydın hayranlarının gericiliğe ‘kaydığı’ felsefi sorunlara bir dizi yanıt bulacaklardır.”
Bunlar, Lenin’in felsefe ve doğa bilimlerine ilişkin komünistlere yüklediği görevlerdir. 1905 Devrimi’nden sonraki süreçle karşılaştırıldığında, bugünkü proletarya diktatörlüğü ve Sovyet Cumhuriyetleri koşullarındaki çalışmanın biçim ve yöntemlerine dair yapılan vurgu, burada, yeni bir olguyu temsil eder.
Bu yeni koşullar altında, bilimsel ve teknik aydın kadrolar sorunu, onlara yönelik taktik sorunu, daha önce görülmedik büyüklükte bir önem kazanmıştır.
Ekim Devrimi öncesindeki süreçte, parti, felsefe ve doğa bilimleri cephesinde yürütülecek mücadele için uzmanlaşmış kadrolara sahip değildi. Çünkü o dönemde henüz, bilimin proletarya tarafından doğrudan öğrenimi sorunu ortaya çıkmamıştı ve parti, bu mücadele alanına ayırabileceği özel güçlere sahip değildi. Marksizm’in tarih, ekonomi ve politikadaki temellerine ilişkin mücadele, felsefi alandaki diyalektik materyalizm mücadelesiyle organik bağlara sahipti.
Marx ve Engels, Marksizm’in ekonomik, tarihsel ve politik öğretilerini savunup geliştirerek, aynı zamanda felsefe ve doğa bilimlerinde de Marksizm’i savundular ve geliştirdiler. Aynı şey, yeni koşullar altında, Lenin tarafından sürdürüldü. Günümüzde ise Stalin, “Leninizm’in Sorunları”nda Marksist-Leninist diyalektiğin uygulanması ve geliştirilmesi konusunda klasik bir örnek oluşturmaktadır.
Ekim Devrimi öncesinde, kültür devrimi için gerekli önkoşullar (proletarya diktatörlüğü) henüz mevcut değildi ve kültür taşıyıcılarının o dönemdeki propagandası, burjuva hareketin bir türevini temsil ediyordu. Kapitalist toplumda bilim ve kültür, bir azınlığın tasarrufundaki ayrıcalıktır.
Proletarya diktatörlüğünün kuruluşuyla birlikte, bu durum, temelden değişir. O andan itibaren, hem işçi sınıfının hem de köylülüğün en geniş kitlelerinin kültür düzeylerinin yükseltilmesi mücadelesinin önkoşulları yaratılmaya başlar. Başta sanayi, tarım ve ulaşım sistemi olmak üzere, tüm ekonominin baştan aşağı dönüştürülmesi, proletaryayı, bilim ve tekniğe vakıf olmak göreviyle karşı karşıya getirir. Böylece, yalnızca ekonomik, tarihsel ve politik teori alanlarında değil, ayrıca felsefe, doğa bilimleri ve teknik alanlarında da, diyalektik materyalizmin, gelişme yönünde devasa bir atılım yaşadığı koşullar yaratılır. Diyalektik materyalizm, kültür devriminin en güçlü silahı, bütün biçim zenginlikleriyle, Sovyet ülkesinin inşasının bir aracı haline gelir.
Ancak proletarya diktatörlüğünün kuruluşundan sonra konulabilen tüm bu görevler, salt proletaryanın sahip olduğu güçlerle çözülemez. Sanayi ve tarımdaki çalışma için, Sovyet inşası ve kültür devrimi için, aydınlardan yararlanılması zorunludur.
Lenin, eserlerinde aydınların sınıfsal yapısının çok ayrıntılı bir analizini verir. Burjuva ve küçük burjuva öze sahip bu tabakanın karakteristik özelliklerinin, yaşam koşullarına bağlı olarak bireycilik, yalpalama eğilimi, istikrarsızlık, örgütsüzlük, gevşeklik olduğunu vurgular. Devrimci yükseliş dönemlerinde, bu tabakanın bir bölümü proletaryaya yaklaşır, ancak 1905 Devrimi’nde de yaşandığı gibi, yenilgi dönemlerinde, devrime sırt çevirir. Aydınlar tabakasının küçük burjuva ve burjuva karakteri, proletaryanın Ekim Devrimi’ni, aydınların karşısında, aydınların genel kitlesinin sabotajları altında gerçekleştirmesinin de nedeniydi.
Lenin, aydınlar tabakasının tüm bu özelliklerini açıklığa kavuşturur, devrimdeki tutumlarını analiz eder ve zaferin kazanılmasıyla birlikte, proletaryanın, aydınları değiştirip dönüştürmek, kendine tabi kılmak ve güvenilir olmayan unsurlarını ayıklamak göreviyle karşı karşıya olduğunun altını çizer.
“… Komünizm, ancak kapitalizmin yarattığı insan malzemesiyle inşa edilebilir. Burjuva aydınları kovup yok etmek mümkün değildir, tersine onları yenmek, değiştirip dönüştürmek, yeniden biçimlendirmek gerekir. Tıpkı proletarya diktatörlüğü zemininde yürütülecek zorlu mücadelelerle, küçük burjuva ön yargılarından bir mucize yardımıyla, Meryem Ana’nın himmetiyle ya da bir slogan, bir devrim veya bir genelgeye dayanarak bir anda değil, aksine kitlelerin, küçük burjuva etkilerin yaygın yansımalarıyla uzun ve zorlu bir mücadelesi sonucu kurtulabilecek olan proleterleri de değiştirip dönüştürmek gerektiği gibi..”
Lenin, hem Ekim öncesi hem de sonrasındaki devrim aşamaları için, proletaryanın aydınlar karşında izleyeceği taktiği, derinlemesine bir çalışmayla hazırlamıştır. Burada, Lenin’in teknikerler ve doğa bilimcilere yaklaşımının altını çizmek, bizim için özel bir önem taşımaktadır. Eski burjuva aydınlarının bu bölümü, Lenin’e göre, son derece değerlidir. Çünkü bu bölüm, burjuva kültürünün en nitelikli, sosyalizm için en önemli başarılarının taşıyıcısıdır ve sosyalist inşa da ancak, burjuvazinin kültür alanında yarattığı her şeyi kendine temel edinmesiyle olanaklıdır.
Uzmanları saflarına kazanmak, burjuvaziden kopuşlarını sağlamak, proleter önderliğe tabi kılmak, onları değiştirip dönüştürmek; bu, komünistlerin ve işçi sınıfının tamamının görevidir. Lenin, komünistlerin söz konusu alanda sosyalist inşanın tüm ayrıntılarını çok iyi bilmeleri, uzmanlardan, kapitalizmin başardığı her şeyi öğrenmeleri ve aynı zamanda, bize en yakın duran uzmanların burjuva dünya görüşünden kopuşlarını ve komünizmin saflarına geçişlerini sağlamaları gerektiğini yazmıştı. Uzmanları komünizme ulaştıran yolun, işçi sınıfının izlediği yola ya da aydınlar tabakasından gelen propagandacıların izlediği yola benzemediğini vurgulamıştı. Lenin, GOELRO’nun (“Rusya’nın Elektrifikasyonu İçin Devlet Komisyonu”) yaratılmasıyla ilgili olarak şunları yazdı:
“GOELRO içinde yer alan komünistlerin görevi, daha az emretmek, daha doğrusu emretmemektir. Görev, bilim ve teknik uzmanlarına (RKP programında, bunlar çoğu durumda kaçınılmaz olarak burjuva dünya görüşünün ve burjuva alışkanlıkların etkisindedirler, denir) son derece dikkatli ve akıllıca yaklaşmak, onlardan öğrenmek ve onlara yardım etmek, onların ufuklarını genişletmektir. Bu sırada komünistler, söz konusu bilimin kazanımlarına ve verili durumuna dayanmalı ve bir mühendisin, komünizmi, bir propagandist ve yazar gibi değil, başka bir yoldan, kendi biliminin verili durumu üzerinden benimseyeceğinin bilincinde olmalıdırlar. Bir ziraat mühendisi, kendine özgü bir yolla komünizmi benimseyecektir, orman mühendisi yine farklı bir yolla vb. Uzmanların çalışmalarını koordine etmeyi ve alçak gönüllülükle yönetmeyi, meselenin özünü kavramayı ve bütün ayrıntılarıyla araştırmayı bildiğini kanıtlamamış bir komünist, çoğu zaman zarar verir.”
Sosyalist inşanın başarıları, cephe hattı boyunca kapitalist unsurlara karşı saldırıya geçiş, tam kolektifleştirme temelinde kapitalizmin köklerinin temizlemesi, beş yıllık planın başarıyla yerine getirilmesi ve aşılması, geniş emekçi kitlelerin kültür ve refah düzeylerinin yükseltilmesi ve atılımcı çalışmayla sosyalist yarışmada ifadesini bulan işçi sınıfının coşkusunun yükseltilmesi; bütün bunlar, proletarya diktatörlüğünü olağanüstü sağlamlaştırmış ve aynı zamanda, sınıf mücadelesinin keskinleşmesine ve kapitalist unsurların direnişine yol açmıştır.
Kapitalist ülkeler çökerken, SSCB’deki sosyalist inşa başarıyla yürümektedir. İşsizlik, hiç görülmedik boyutlardaki ekonomik kriz, hararetli silahlanma, silahlı bir çatışma tehlikesinin giderek artması, sınıf mücadelesinin, burjuvazinin açık faşist diktatörlüğüne varana dek olağanüstü keskinleşmesi bir yanda; öte yanda ise, komünizmin durdurulamaz ilerleyişi, sömürge ve yarı sömürgelerin devrimci hareketlerinde de büyüme; kapitalizmin bugünü budur. “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti!” Şimdi bu hayalet ete kemiğe bürünmüştür. Komünizm, kapitalist ülkelerde politik ve ekonomik yaşamın en güçlü faktörlerinden biri haline gelmiştir.
Bu koşullar altında, felsefe ve doğa bilimleri alanındaki ideolojik mücadele, tamamen yeni bir biçim alarak gelişmektedir. SSCB, dünya proletaryasının yalnızca ekonomide ve politikadaki öncü birliğini değil, aynı zamanda, ideolojik mücadeledeki öncü birliğini oluşturuyor. SSCB, modern materyalizmin, diyalektik materyalizmin kalesidir.
Bu nedenle, bugünkü durumda materyalizmin lehine ya da aleyhine mücadele, kaçınılmaz olarak, proletarya diktatörlüğü lehine ya da aleyhine bir mücadele haline gelmektedir. Materyalizmin duruşunu savunmak isteyen kişi, er ya da geç komünizm bayrağına ulaşacaktır. Çünkü komünizm, gönümüzün pratik ve teorik materyalizmidir.
Yurt dışında felsefe cephesinde 20. yy’ın başındakiyle aynı kamplar çatışmaktadır; ne var ki, bu iki kamp arasındaki güçler dengesi değişmiştir ve her geçen gün değişmeye devam etmektedir.
İdealizm, burjuva kampta olağanüstü güçlenmiş ve son derece saldırganlaşmıştır. Kapitalizmin artan saldırganlığını ve genel çürümesini yansıtan felsefi idealizmin saldırganlığı, burjuva doğa bilimcileri arasında, materyalist kampın bilinçli bir materyalizm savunusunun neredeyse tamamen eksik kalmasına yol açıyor. Kammerer gibi bilginlerin materyalizmi savunma girişimleri, tüm kapitalist kamuoyunun karşılarına geçmesine neden oluyor ve onları ya SSCB’ye sığınmak ya da yok olmak zorunda bırakıyor. Bu durum, bugün Almanya’yı kasıp kavuran Hitler diktatörlüğüyle daha da keskinleşmektedir ve tutarsız olsa bile, yine de materyalizmi savunmuş olan Planck vb.nin faşizm karşısında teslim olmalarına neden olmaktadır. Bunun anlamı, en iyi durumda, onların, artık birer materyalizm savunucusu olarak sayılamayacaklarıdır.
Kendiliğinden materyalist doğa bilimcilerinin -ki bunların varlığını materyalizm düşmanları da doğruluyor- düşünceleri, koyu bir ideolojik illegaliteye itilmiş durumdadır ve bu yönüyle, ancak modern toplumun iki ana gücünün, proletarya ve burjuvazinin çarpışmasıyla bir sonuca ulaşabilir.
Bu idealist sis bulutlarıyla sarmalanmış çelişkilerin varlığı, yaşanan son olaylarla da doğrulamaktadır: Yabancı bilim adamlarının SSCB’yi ziyaretleri ve verdikleri konferanslar, Londra’daki Uluslararası Bilim ve Teknik Tarihi Konferansı ve Moskova’daki Psikoteknik Konferansı’nda Sovyet delegasyonlarının konuşmaları ile ilgili olarak yaşanan olaylar. Burada, açık mücadele alanında proleter dünya görüşünün temsilcileri, Marksizm-Leninizm’in temsilcileri ile ideolojik gericiliğin temsilcileri bir araya gelmişlerdir. Sonuçlar, son derece öğreticidir. Çelişkiler su yüzüne çıkmakta, büyük bir itinayla gizlenmiş materyalist görüşler açıkça ortaya konmakta ve Marksizm-Leninizm tüm materyalist görüşlü doğa bilimcilerinin bayrağı haline gelmektedir.
Günümüz doğa bilimcileri arasındaki bu ayrışma sürecini ve materyalist kanadın örgütlenmesini desteklemek ve hızlandırmak için, her şeyden önce, Leninist politika ve taktiğin doğa bilimleri alanında uygulamasını öğrenmek gerekmektedir. “Materyalizm ve Ampriokritisizm” ve Lenin’in diğer eserleri, teorik cephedeki mücadele için yeri doldurulamaz bir önem taşır.
Doğa bilimleri alanında, bugünkü doğa bilimcileri arasındaki değişik akım, gruplaşma ve eğilimlerin karmaşık iç içe geçişi içerisinde “Materyalizm ve Ampriokritisizm” ve diğer {“Sol-Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı”, “Proleter Devrim ve Dönek Kautsky”, “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm”, “Ne Yapmalı” vb.) Leninist eserlerin yönergelerini göz önünde bulundurmak ve somut olarak uygulamak komünistlerin görevidir. Proleter mücadelenin bu özel alanında, Komintern ve onun seksiyonlarının kararlarını uygulamak, materyalist diyalektiği, günümüz doğa bilim teorilerinin somut malzemesine dayanarak daha da geliştirmek komünistlerin görevidir.
Diğer cephelerde olduğu gibi, burada da, komünizm, yalnızca burjuvaziye ve onun ideologlarına karşı değil, aynı zamanda, burjuvazinin işçi sınıfı içindeki küçük burjuva temsilcisi sosyal demokrasiye karşı da mücadele etmek zorunda kalacaktır. Teorik cephedeki mücadele, uluslararası ölçekte ne denli büyük bir yaygınlıkla gelişirse, sosyal demokrasinin Marksist öğretiyi tahrif etme girişimleri o ölçüde artacak, komünistlerin felsefe alanındaki teorik çalışmalarına karşı yürüttükleri mücadele o denli şiddetlenecektir. Bu ihanetçi faaliyetler, ancak Marksizm-Leninizm’in temellerine dayanılarak püskürtülebilir. Bu nedenle, Marksist-Leninist teorinin saflığını koruma uğruna, Marksizm-Leninizm’in her türlü tahrif ve bozuşturulması girişimine karşı mücadele, doğa bilimcilerinin kazanılması için başarılı bir mücadelenin vazgeçilmez ön koşullarıdır.