Kürt sorunu ve partinin yeniden inşasında temel görevler

Bölge örgütünün partimizin özgün bir parçası ve bileşeni olarak yeniden inşasını kuşkusuz, partimizin yeniden inşası çizgisi yönlendirecektir. Sadece iki halkın birliği açısından değil, aynı zamanda işçileri ve emekçileri dönüştürüp yeniden örgütleyecek yeteneğe sahip parti ve örgüt birliği açısından da, kapsamlı mücadeleleri zorunlu kılan zaaf ve zayıflıklara karşı mücadele zorunludur. Türkiye’deki işçi sınıfı ve işçi  hareketi bölge işçi sınıfı ve işçi hareketine göre önce gelişmiş bir sınıf ve hareket olmuştur. Bu durumun, Kürt sorununu hesaba katsalar da, yüzyılın başlarında Marksist-Leninistlerin işçi hareketini çoğunlukla “Türk işçi hareketi” olarak ifade etmelerine yol açması doğaldı. Ama, daha sonraki süreçte ulusal hareket, işçi sınıfı ve hareketi giderek belirginleştiği ve geliştiği halde, uluslararası komünizm adına sınıf hareketine egemen olan o dönemki “sosyalist” akımlar; önceki dönemdekine yaslanma görüntüsüyle, aslında Kürt sorununu, dolayısıyla dilini, kültürünü olduğu gibi, işçisini de inkar yolunu tuttu ve ülkedeki sınıf hareketi ve aydın birikiminin salt “Türk” olarak ele alınışını bir politika olarak “yeni”ledi.
1925 ve 30’lara denk gelen bu gelişmelerden sonradır ki, sosyalizm adına hareket eden bütün akımlar, Kürtlerden, Kürt sorunundan ve Kürt işçi sınıfından söz etseler de, bu dönemde oluşmuş olan teorik, siyasal ve örgütsel anlayış ve geleneğe yaslanmaktan kaçınmadılar. Kaldı ki, bu anlayış ve gelenek aslında; “Türk” de olsa proleter değil, üst sınıf “sosyalizmi” anlayışı ve aristokrat aydın geleneği idi; işçi sınıfı açısından kayda değer teorik-siyasal bir birikim oluşmadığı gibi, halkçı çalışma tarzı anlayışı ve halka bağlı militanın yetişeceği “okul” adına bir gelenek de yaratılamamıştı.
Daha sonraki süreçte, genç Kürt aydın kuşakları doğal olarak bu “Türk” biçimlenişe tepki gösterdiler. Ama ne var ki bu tepki, bölgede işçi hareketine dayanan ve onunla birleşmeyi hedefleyen bir sosyalizm akımının ortaya çıkmasına varamadı. Gerek uluslararası revizyonizmin güçlü etkisi, gerek Ortadoğu’daki “sosyalist” hareketin sınıfsal özelliği, gerekse Kürtlerin yaşadığı değişik bölgelerindeki “kurtuluş hareketleri”nin burjuva karakteri vs. nedeniyle, uyanan Kürt aydın gençliğinin hareketi; Kürt işçi sınıfı hareketine değil, Kürt burjuva ve kentli-köylü küçük burjuva sınıflara yönelecek, tarihsel, teorik temel ve birikmiş gelenek olarak kendini modern revizyonizmin üst sınıf “devrimi” teorisi ve Doğu’lu “solcu” üst tabakanın siyasal örgütsel geleneğine teslim etmekten kaçınamayacaktı.
Herkesin bilebileceği gibi; 1960’lı yılların sonları Türkiye ölçüsünde ve bölgede kendilerini Türk ve ilk kez Kürt olarak tanımlayan “sosyalist” hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmıştı. Buna karşın 70’lerin ilk yarısı, bu Türk-Kürt “sosyalist” akımlarının, Ortadoğu’daki ulusal kurtuluşçu akımlar da içinde olmak üzere, uluslararası sınıf dışı “sosyalist” akımların etkisi altında parçalanmasına, Türk ve Kürt işçi sınıfı “adına” hareket eden “Marksist”, “Leninist” ve “Maoist” örgütlerin sayısının olağanüstü artışına tanık oldu.
Denebilir ki, o çok sözü edilen 12 Eylül darbesi öncesi dönem; bölgede ve Türkiye’de çok sayıda olan bu akımlar arasındaki şiddetli mücadeleler ile de karakterize olmuştu.
1960’ların ikinci yarısından 1971 başlarına ve 1973 sonlarından 12 Eylül 1980’e gelen dönem; Türkiye ve bölgede o güne kadar görülmemiş yaygınlık ve derinlikteki işçi, gençlik ve halk (doğal olarak karşı devrimin kitlesel silahlı saldırı ve katliamı) hareketine sahne olmuş bir dönemdir. Bu dönemin ayırt edici ama kötü bir özelliği şudur ki, bir çok “sosyalist” akım bu dönemin mücadelelerinin bir çok durumda içinde, önünde yer almış olmasına karşın; bunlardan hiçbiri(1), bu hareketle gerçek anlamda istikrarlı, kitlesel bir birleşmeyi başaramamış; sistematik bir Marksist teorik birikimin yanı sıra, devrimci ama aynı zamanda halkçı siyasal-örgütsel bir tavır ve gelenek yaratamamıştır. İşçi ve halk hareketinin Türkiye ve bölgede o güne kadar görülmedik gelişmesinin; uluslararası modern revizyonizm, küçük burjuva sosyalizmi ve Ortadoğu “kurtuluşçuları”nın üst tabakacı teorik ve örgütsel etkisinin ablukası karşısında “çaresiz” kaldığı bir gerçektir.
Öte yandan, “sosyalist” akım ve hareketlerin bu durumu, elbette bu on beş-yirmi yıllık dönemde hiçbir ideolojik ve örgütsel kazanım elde edilemediği anlamına gelmez. İşçi, gençlik ve halk hareketi, sistemli ve ileri bir birikime yol açmasa da; şu eylem, şu ya da bu akım veya şu ya da bu işçi yahut gençlik lideri şahsında hayati derecede önemli ideolojik veriler, moral, örgütsel değer ve normlar ortaya çıkardı, yaygınlaştırdı. Ama asıl önemli olan şuydu ki, bu dönem; yani önce örgütün ve ardından sınıfın devrimci partisinin doğuşu ve Türk ve Kürt işçilerinin partisi olarak kuruluşu dönemi sadece, Marksist-Leninist ideoloji ve Türk işçi  sınıfı hareketinin kazanımı açısından değil; aynı zamanda Kürt işçi sınıfı ve halkı ve ulusların kaderini tayin hakkı açısından da bir dönemeç olmuştur.
Doğal olarak, burada bu “gerçekten öyle mi, yoksa böyle mi” tartışması yapmaya gerek yoktur. Burada sözü edilen dönemde ortaya çıkan belli başlı akımların daha sonraki evrimleri; yani 12 Eylül darbesinin yıkımından ve “Doğu Bloku”unun çöküşünden sonra “yenilemiş” oldukları platformları, az çok düşünen herkesi ikna edecek “yeterlilikte”dir.
“Kürt sosyalizmi”indeki (PKK- PSK vs.) ezilen ulus milliyetçiliği etkeninin yükselişi; yenilgi ve çöküşe yaslanan “Türk sosyalizmi” (revizyonist) akımlarındaki Türk milliyetçiliği (terörist akımlardaki karakter bozukluğu ve açığa çıkan milliyetçilikleri bir yana) etkeninin İP, ÖDP gibi partilerin şahsında pervasızlık kazanarak yaygınlaşması: kuruluşları söz konusu yıllara dayanan devrimci işçi partisinin dışındaki Türk ve Kürt “sosyalizmi” akımlarının 12 Eylül yıkımı ve uluslararası çözülüşten, on beş-yirmi yıllık Kürt özgürlük mücadelesinden ve sermayeye karşı yeni bir dönem açmış olan işçi-emekçi hareketinden öğrendikleri, edindikleri bilgiler; dolayısıyla ülkedeki kitle hareketinin seyri içinde oynadıkları rol ve ona yaptıkları etkileri, işte esasta bu içerik ve biçimle şekillenmiştir. Bu akımları ideolojik ve örgütsel olarak karakterize eden şeyin; sınıf dışılıkları, halka yabancılıkları, reformistlikleri ve bunlarla artan ve bunların yoğunlaşmasıyla katlanan milliyetçilikleri olduğu su götürmezdir.
Türkiye “sol”undaki gelişmeler son on beş-yirmi yıl boyunca bu yönde şekillenirken; sınıfın devrimci hareketi, 1970’li yılların ortalarında girdiği yoldan asla dönmeyecekti. O, seksenli yılların ortalarından sonra tıpkı sınıfa bağlanma yolundaki bütün kararlarını tazelediği gibi, Kürt sorunu ile ilgili çizgi ve tutumunu da daha gelişmiş bir enternasyonalizm temelinde yeniledi; taktik Kürt platformunun ilanı, bölge örgütlerinin ve üst örgütün kuruluşu, Kürt sorunu kapsamlı yayınının çıkışı, bölge örgütünün işçi olduğu kadar Kürt de olması ve Türkiye örgütlerindeki Kürt sorunu ile ilgili mücadele bilinci konularındaki merkezi ısrarının artışı vs.; bu sorunlarla ilgili çizgi ve tutumu, sınıfın devrimci hareketini bütün ötekilerden ayıran temel ayrım noktalarından biri oldu. Bu yazıda da altı çizilen hata ve eksikliklerine karşın; aynı zamanda Kürt sorunu üzerine ideolojik, siyasal ve örgütsel alanda bütün tarih boyunca elde edilmiş kazanımlara sahip çıkan sınıfın devrimci partisinin çizgi ve tutumunu, son beş altı yıldan bu yana her dönemeçte yenilemesi ve daha da olgunlaştırması ise, herkesin gözleri önündeki gelişmeler olarak gerçekleşti.
Ama tüm uluslardan halkın devrimci sınıf partisinin, geride kalan süreci bu şekilde yaşamış olması, elbette ki Türkiye ve bölgede işlerin artık kendiliğinden yolunda gideceği anlamına gelmez. Zira, başka siyasal ve örgütsel olumsuz olgular bir yana; uyanan Kürt emekçisini ve Kürt sorunundaki sorumlulukları açısından da Türk işçi ve aydınını, hala milliyetçi Türk ve Kürt “sosyalizmi”nin artık tümüyle çürümüş anlayış ve gelenekleri koşullandırıyor. Kaldı ki, bu akımların yarattığı piyasacı anlayış ve gelenek; sadece ileri işçilerin anlayışını değil, örgütlerimizin çalışma ve eylemini de tahrip eden temel etkenlerden biri durumundadır.
Kürt emekçi halkını ister içten, isterse ikiyüzlüce “savunuyor” olsun, halkı tümden inkar edenler de dahil olmak üzere, Türk “sosyalizmi” akımlarının bütün tarih boyunca oluşturduğu geleneğin, herkesin bildiği gibi, “birlikte mücadele ve örgütlenme” geleneği olması.. Reformizmi, Kürtlerin hakları karşısındaki inkarcılığı, tutarsızlığı vs. bir yana; ama reformizm, inkarcılık ve tutarsızlığın bir ifadesi de olan bu geleneğin en önemli belirtilerinden birinin, Kürt işçi veya gencinin daha devrimcileşme sürecinde Kürt olmaktan çıkarak “Türkleşme”si; mensubu bulunduğu halktan koparak, onu anlama yeteneğini, onun tarafından anlaşılır olma özelliğini kaybetmesi olarak şekillenmesi. Kürt “sosyalizmi”nin devrim anlayışının, Kürtler içinde oluşturduğu çalışma, örgütlenme anlayış ve geleneğinin; tıpkı Türk “sosyalizmi”nin daha önce Kürt sorununa dair ve bütün dönem boyunca tüm ülkede yol açtığı gibi, çalışmada üst sınıf devrimciliği tarzı ve örgütlenmede halka yabancı militan tipi geleneğinden başka bir şey olmaması.. Başka nedenlerle de bağlantılı olmakla birlikte; Kürt sorununun inkarcı, milliyetçi ve sınıf dışı görüş açısıyla ele alınışının örgütsel (çalışma tarzı ve militan tipi anlayışı vs.) alandaki yansımalarının burada belirtilen özellikleriyle konulmasının; ve bunların, her iki halktan devrimci örgüt ve kişilerin karakter şekillenişini ve her iki halkın anlayış ve enerjisini tahrip eden en önemli etkenlerin başında yer aldıklarına işaret edilmesinin bir zorunluluk olduğu son derece açıktır.
Özetleyerek söyleyecek olursak; her iki halktan işçilerin devrimci partisinin, bölge örgütünün (ve bütün parti ve örgütün) yeniden inşasının Kürt sorunu ve bölgeyle ilgili tarihi, teorik, siyasal ve örgütsel görevlerini, işçilerin sınıf mücadelesinin her günkü ihtiyaçlarıyla bağlantılı olan ve önümüzdeki sayılarda da değerlendireceğimiz siyasal ve örgütsel sorunlara genişletmesi zorunludur. Özelleştirerek, Kürt sorunu sınırlarında kalarak söylersek; sınıfın partisinin bölgede yeniden inşasının iki temel zorunluluğu önceliklidir ve özel önem arz eder: Bunlardan birincisi, bölgede gelişen işçi sınıfına ve olanakları artan işçi-emekçi hareketine dayanmak; ikincisi ise, kaynağını bir yanıyla Kürt halkının inkarından, öte yanıyla bu inkar tarafından da tahrik edilen Kürt milliyetçiliğinden alan (üst sınıf devrimciliği) sınıfsal ve siyasal mücadele anlayışına ve (sınıf dışı) çalışma ve örgütlenme “okulu” geleneklerine karşı mücadeledir.
Unutulmamalıdır: Bölgede büyüyen işçi sınıfı ve olanakları çoğalan hareketi, Kürt örgütünün yeniden inşa sürecinin temelidir. İşçilerin her günkü sınıf mücadelesi ve onun açtığı olanaklar olmadan hiçbir şey yapılamaz. Ancak, gerek geniş ölçekte sınıflar mücadelesinin ihtiyaçları, gerekse örgütün yeniden inşası açısından gündelik sınıf mücadeleleri kazanımlarının kendi başına yetmeyeceği de ortadadır. Sınıf mücadelesine bağlanmış geniş ölçekli ideolojik ve örgütsel mücadeleler ve ulusal sorunla ve sınıf mücadelesinin öteki sorunlarıyla ilgili çok yönlü görevler olmadan, partinin çizgisinin Kürt emekçi halkı içerisinde gerçek bir başarı kazanmasının olanaksız olacağı bir sır değildir.
Bir mücadele, savaş ve devrim örgütü olarak yenilenmesi ve yeniden inşa edilmesinin yanında; bunun bir ifadesi de olarak, halk devrimi anlayışının ve parti çizgisinin egemen olduğu; Kürt biçim ve üslubu ve Kürt emekçi mücadelesinin deneyimleri ile yenilenen halkçı, özgün bir çalışma tarzının, partinin çalışma tarzının bir bileşeni olarak biçim aldığı ve Kürt işçi ve gençlerin, onları sınıfa, halka bağlayan özellikleri, özgünlükleri ile yetiştiği ve parti militanları ve profesyonel aygıtının bir kesimi olarak ise yeniden şekillendiği özgün, geleneklere sahip bir okul olarak da yenilenmesi ve yeniden inşa edilmesini gerçekleştirmek bir zorunluluktur. Kürt işçi ve emekçilerinin bölge örgütünün yeniden inşa planının merkezi halkası işte budur; kuşkusuz bu hedefe ancak, bölgedeki egemen mücadele anlayışı, çalışma ve örgütleme tarzı geleneğinin gelenek, ilişki ve alışkanlıkları ile mücadele içinde ve Kürt işçi sınıfı ve halkı arasında çalışma ve mücadelesine bağlanmayı temel edinen tutumla ulaşılabilir.
Bütün bu nedenlerle şu önemlidir ki, partinin merkezi yönlendirmesi önemli olmakla birlikte; partinin bölge örgütünün ve profesyonel çekirdeğinin, tüm bölge örgütlerinin yeniden inşasının görevlerini sırtlanması gerçekleştirilmelidir. Özgün yani teorik, siyasal, örgütsel  görevlerinin planlanması ve yürütülmesinde yer alması ve birinci dereceden rol üstlenmesi gerekir. Aksi takdirde, yenilenen parti çizgisi ve teorik siyasal ve örgütsel birikiminin; Türk olduğu kadar Kürt biçimler içinde de şekillenmesi ve Kürtler bakımından özümsenmesinin zedelenmesi kaçınılmazdır. Öte yandan, partinin çizgisi ve özgün birikiminin Kürt işçisi tarafından da anlaşılır olması ve bölgede Kürt işçi ve emekçi halkı ve gençliği içindeki çalışmanın bütünüyle “Kürtleşmesi” de gerekiyor.

BÖLGEDE FİKİR AKIMI HALİNE GELME, YENİLENME VE ÇALIŞMANIN KÜRTLEŞMESİ
Bilimsel sosyalizm ve Marksizm-Leninizmin evrensel teori ve tarihsel tecrübesinin ve sınıfın devrimci partisinin çizgi ve birikiminin Kürt işçi sınıfının ileri ögeleri ve genç Kürt aydın çevreleri arasında yeniden savunulmasının yanında; halkın özgün, kurumsal, geleneksel şekillenişi ve halkın tarihsel, ekonomik, toplumsal evrimi; bugünkü ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel (bilimsel sanatsal vs) yaşamı; çevre ülkeler, ulusal mücadeleler ve Türk ulusu ile ilişkiler ve kaçınılmaz sonucuyla birlikte sınıflar arasındaki mücadele, aydın hareketi ve mevcut özgünlüğü içindeki işçi sınıfının tarihsel rolü vs. üzerine verili bütün “külliyat” ile hesaplaşmayı ve ayrışmış, devrimci bir birikim oluşturmayı önüne alan derinlemesine bir mücadele… Hareketimizin Kürt emekçi halkı içinde bir fikir akımı haline gelmesi(2) ve örgütün tabii ki bütün örgütün de  tarihi, teorik, siyasal ve örgütsel temellerinin yenilenmesi olanaklarının bir görevi işte bu mücadelede yatar.
Öte yandan kuşkusuz bu mücadele, salt “entelektüel” değil, maddi bir güç haline gelmeyi hedefleyen, somut ve pratik hedeflere bağlanan bir mücadeledir. Bilimsel sosyalizm öğretileri, partinin bütün ülke ile ilgili görüş ve çizgisi ve Kürtlerle ve Kürt sorunu ile ilgili içeriği, burada da somutlanan mücadelenin yarattığı birikimin halk içinde, genç, aydın ve ileri işçi çevrelerinde yayılması ve buralarda hareketin gelişme derecesinin izin verdiği genişlikte aydın ve işçi  kümelerinin oluşmasının tarihsel ve teorik platformu olarak rol oynaması, bu mücadelenin temel amacı olacak ve bu mücadele tamamen bu temel amaç tarafından yönlendirilecektir. Zira bunun örgütün olduğu gibi, Kürt işçi ve emekçilerinin örgütünün yeniden inşasının da, bu mücadelenin bölge ölçeğinde yenileyeceği sosyalist (aydın) hareket ile gelişen işçi hareketinin kitlesel birliği temelinde gerçekleşmesi ve inşa sürecinin, bu birliğin nitelik olarak gelişkin olmasını güvenceye alması, söz  konusu bu yönlendirme ile doğrudan bağlıdır.
Kürt işçi ve emekçileri örgütünün, bölge işçi sınıfını temsil edecek gelişkinlikte bir örgüt olması ve bir halk örgütüne dönüşmesi işi; bütünüyle bizim çalışmamıza bağlı olmadığı gibi, elbette tarihsel ve teorik temellerin yenilenmesi ile ilgili görevlerden ibaret de değildir. Bir yandan, edebiyatı yenileme ile ilgili mücadelenin hedefine ulaşması; öte yandan hareketin devrimci aydınlarla öncü işçilerin hareketi ve örgütü olmaktan çıkıp, geniş işçi emekçi kitlelerin hareketi ve örgütü olma yoluna girmesi için; bu mücadelelerin, işçi ve emekçilerin sınıf mücadelelerine; sorunla ilgili demokratik tüm talepleri de içerecek olan siyasal ve ekonomik kurtuluş için mücadele (politik) platformuna bağlanması zorunludur.
Bunun gerektirdiği araçlar arasında en başta geleni, ajitasyon ve örgütlenme aracı olarak işlev görecek olan bir bölge yayın organıdır. Bölge örgütünün istediği gibi değerlendirdiği bir yayın organı kuşkusuz vardır; ancak, bunun iyi ve verimli kullanılmadığı açık olduğu gibi; tamamen Kürt olan ve bölge ölçeğinde merkezi özellikler de taşıyan bir organın giderek daha yakıcı bir ihtiyaç haline geldiği de açıktır. Kürtçe konuşma, Kürt deyimleri ve deyişleriyle anlama, anlatma, Kürt geleneğinin folklorik çizgi, motif ve mizahi keşiflerini ve Kürt demokratikleşme sürecinin moral, ahlaki değerlerini, çizgi, ezgi ve renklerini yaşamın değişik yönlerinde kullanma, hayata halkın yaşamının ilerici öteki manevi (halk diyalektiği) yargılarıyla katılma ve bunların verdiği ileri değerleri, olayları anlama ve açıklamada bir silah olarak içtenlikle değerlendirmeyi hedefleyen bir organ gerekli ve zorunludur. Bütün bunlar, sözlü olarak canlandırılabilir; ama, sınıflar arası savaşta ve politik mücadelede, bu sözlü kullanma ve yaşama geçirme yetmez; halkın ruhsal biçimlenişinin özgünlüklerini değerlendirecek ve Kürt işçi emekçisinin yaşamının bütün yönlerini ve mücadelesinin bütün biçimlerini birleştirecek yazılı bir organ(3) zorunludur.
Bugün böyle bir organın örgütlenmesinin zor olduğu ve faydalı kullanılamayacağı söylenebilir. Bu kuşkusuz, bazı bakımlardan doğrudur; ama böyle bir organın örgütlenmesi için her cephede savaşmak gerektiği ve olanakları daha verimli kullanırken böyle bir organın örgütlenmesi için mücadele etmenin zorunlu olduğu da açıktır. Burada sözü edilen nitelikte siyasal bir organ, belki de bir çok ara aşamalardan, değişik görevler üstlenecek yayınlardan geçilerek ulaşılacak(4) bir organdır. Ancak, Kürtçe düşünen, konuşan, yaşayan, eyleyen bir organı hedeflemeden Kürt işçisinin örgütü olunamaz.
Kürt işçi ve emekçilerinin örgütü, bölgedeki çalışması açısından, parti merkez organını kuşkusuz daha iyi kullanmak ve bunun yanı sıra, bölge düzeyinde merkezi görevler de üstlenen ve özgün özellikleri olan bir bölge organına sahip olmak zorundadır. Ne var ki, bölge örgütünün Kürt işçisini gerçekten birleştirmesi ve gerektiğinde onun tüm haklarını savunmakla kalmayıp her durumda yol gösterecek partisi olarak ortaya çıkma yeteneği göstermesi bakımından, çok gelişkin de olsa merkezi bir yayın organına sahip olması yetmez; onun, görevlerini girişkenlikle yerine getiren ve tüm bölge ölçeğinde bugünden merkezileşmiş olan bir örgüt; inisiyatifle hareket eden devrimci bir organizma olarak şekillenmesi de gerekli, hatta zorunludur. Bu örgütün, bir yandan bütün partinin özgün, aynı zamanda tam birleşmiş parçası (bileşeni); öte yandan, Kürtlerin yaşadığı tüm bölge ölçeğinde merkezileşmiş ve bağımsız olarak hareket etmenin olanak ve yetenekleri ile donanmış bir örgüt olması hedeflenmelidir. Bu kuşkusuz, Kürt  işçi sınıfının aynı egemen sınıf tarafından sömürülen Türk işçi sınıfı ile özgünlüğü de olan bir bütün oluşturması(5) ve aynı zamanda, ezen ulusun varlığı koşullarında, ezilen, ayrılma hakkının tanınması zorunlu, ayrılabilir olan ve kurtarmakla yükümlü bulunduğu Kürtlere mensup bir işçi sınıfı olması ile açıklanabilir.
Parti örgütünün söz konusu biçimi asla, Türk ve Kürt işçiler arasında bir “sınıfsal” sorun oluğundan/olacağından dolayı değildir; bu açık ki, Kürt emekçi halkının sosyalizme kendi özgün yolundan yürüme ve katkıda bulunma biçiminin, bu işçi ve emekçi halka ait olması ve Kürt işçi sınıfının bu özgün hakkını kazanma ve örgütlemekle yükümlü bulunması ile koşulludur. Kürt işçilere böyle bir örgütsel “ayrıcalığı” tanımak, hatta onları bu yolda teşvik etmek, enternasyonalist ezen ulus işçileri için bir “özveri” değil zorunlu, ama basit bir görevdir. Kürt işçi ve emekçilerinin bu ihtiyaçları üzerinden şekillenmiş örgütümüz, gerektiğinde ortaya çıkan tüm gelişmeleri yanıtlayacak bir parti olarak hareket etme olanak ve yeteneğine sahip bir örgüt olarak örgütlenmediği takdirde; sadece Kürt emekçi halkının değil Kürt ileri işçi kitlesinin bile güven ve desteğini kazanamaz. Türk ulusundan işçi, baskı altındaki (zorla bölünmüş) bir ulusun kişiliği, hakları ve psikolojisi vs. ile de bağlı olan bu gerçeği bilmek; bu ulusu uyandırmak, harekete getirmek ve sosyalist bir ulus olarak yeniden örgütlemekle yükümlü Kürt sınıf kardeşlerinin işini kolaylaştıracak bir tutumla hareket etmek zorundadır. Kaldı ki, bu zorunluluk aynı zamanda, onun kendi ulusunun ezdiği bir ulusun “ayrılma hakkı”nı gerçekten ve içtenlikle tanıma sorumluluğu ile de bağlıdır.

KÜRT İŞÇİ VE EMEKÇİLERİ ÖRGÜTÜNÜN BAZI ZORUNLULUKLARI
Söz konusu edilen örgütün ulusal “esaslar” çerçevesinde değil, sınıf esası üzerinde yükselen bir örgüt olduğuna; sosyalist görevleri temel yapacağına, yaşamın iyileşmesi, demokrasi ve özgürlük (iktidar) için mücadele ufkuna ve tutumuna sahip olduğuna değinmemiz gerekmiyor. Ama, altı çizilmesi gereken bir sorun var ki bu, bu örgütün gerçek bir sınıf örgütü olabilmesi ile ilgili ve burada mutlaka işaretlenmesi gereken özgün bir sorun durumundadır.
Bölge örgütünün işçi ve emekçi halkın demokratik özgürlük (kendi kaderini tayin) hakları karşısındaki dikkati ve tutumu hayati derecede önem arz etmektedir. Basmakalıp anlaşılması ve kitlelere mal olma derecesi gözetilmeden kullanılması ve ezbere savunulması gibi olumsuz “geleneği” bir yana bırakıp söylersek;  bilinçli Kürt işçinin, yani Kürt örgütünün temel çizgisi, emperyalizme karşı mücadeledeki ve sosyalizme yürüyüşteki kolaylıkları ve avantajları açısından “halkların (devlet) birliği” çizgisidir.
Bir halkın kendi kaderini belirleme hakkını kullanma anının, ne gibi bir tutumu haklı ve gerekli kılacağı ve (partinin ve) Kürt işçisi ve örgütünün ne yönde tutum alacağı tamamen özel ve ayrı bir sorundur. Böyle bir durumu bir yana bıraktığımızda; bilinçli Kürt işçisinin, yani Kürt işçi ve emekçi örgütünün tutumu “birlik propagandası” tutumu olacaktır.
Buna karşın, örgütün Kürt olabilmesi, Kürt emekçisine hitap edebilmesi ve Kürt emekçisi tarafından anlaşılabilmesi için şu üç şey hayati önemdedir:
Birinci olarak, Kürt işçi ve emekçi örgütünün Kürt emekçi halkının kaderini tayin hakkını ve öteki tüm taleplerini içtenlikle savunan bir platformda bulunması; ikincisi, halkın tüm taleplerini işçi ve emekçilerin gündelik sınıf mücadelesinin konularından biri haline getirmek için ısrarla mücadele etmesi; üçüncüsü ise, “halkların birliği”nin (işçilerin birlikte mücadelesi aslında bundan ayrı bir şeydir) savunusunu, Kürt emekçi halkının uyanışının ilerleme derecesine, olaylardan etkileniş biçimine ve duygularının gidişatına bağlama tutumuyla çalışmasıdır. “Halkların birliği” sloganı, özel durumlar dışında aslında propaganda (basmakalıp çağrılar yerine, Türk işçisi, aydın ve örgütünün Kürtlerin hakları için yaptığı çalışmayı, bunlar küçük şeyler de olsa, Kürt emekçi halkına tanıtmak daha iyi olacaktır) slogandır; buradaki üç nokta anlaşılmadığında, Kürt emekçileriyle manevi kaynaşma ve alışverişi olanaksızdır.

BÖLGE ÖRGÜTÜNÜN SINIF KARAKTERİ VE ÖRGÜT PLANINDA BAZI AYRINTILAR
Sınıfın devrimci partisi Kürt işçi ve emekçi örgütünün yeniden inşası sürecinin Kürt sorunu çerçevesindeki başlıca (görevden öte) zorunluluklarına, biraz genişçe olsa da birbirleriyle bağlantılı dört ayrı sorun cephesinden değinmiş bulunuyoruz. Ama, örgütün işçi  karakterini, komünist ve devrimci özelliklerini güvenceye alan sınıfsal ve ideolojik mevzilenme ve çalışma ile ilgili temel zorunluluklar unutulduğunda, belirtilen görevlerin biçimsel kalmasının kaçınılmazlığını akıldan çıkarmamak da gerekmektedir. İşçi sınıfı ve hareketinin bölgedeki gelişmesine dayanma temel amaç edinilmeden bu başarılamaz. Öncelikle büyük kentlerin işçileri ve sanayi işçileri arasına girmeyi sağlamadan buna ulaşmak olası değildir. Büyük Kürt kentlerinde yoğunlaşan aydın ve genç aydın kuşağın bilim, sanat kültür yönlü entelektüel yaşamına katılma, bu çalışmanın önemli diğer ayağıdır. Bir yandan yenilenen çizgi ve edebiyatımızı ileri işçilere ve genç aydın kuşaklara mal etme çalışması yaparken; öte yandan geleneksel Türk ve Kürt “sosyalizmi” akımlarının birikim ve geleneğinin işçi ve gençler ve parti çevreleri arasındaki yıkıcı etkilerine karşı kapsamlı mücadeleyi sistematik ve kesintisiz olarak yürütme… Partinin Kürt işçi ve emekçilerinin partisi olarak inşa çalışmasını, bu mücadeleler ve kitle mücadeleleri içinde oluşan işçi ve devrimci aydın kümelerinin parti çizgisi temelindeki kitlesel birliği ve mücadelesine dayandırma buradan hareketle sağlanabilir.
Parti ve örgütünün sınıf temeline oturması, Kürt işçilerin örgütü olarak inşası ve mücadelesinde sınıf görüş açısını kaybetmemesi açısından; mücadele ve örgütlenme çizgisinin özünü oluşturan bu önermeleri ilkesel bir tutum haline getirmek ve gündelik çalışmamızın yargılanmasının bir tür normu yapmak kuşkusuz tayin edici bir şeydir. Bütün bu önerme ve plan hükümlerinin yanında; partimizin geneldeki yeniden inşa çizgisinin öteki direktiflerinin de atlanmaması, aksine sıkıca kavranması gerekir. Örneğin: işyeri, fabrika ve yerleşim esasına göre örgütlenme; profesyonelce çalışma, parti merkezi çevresinde sıkıca birleşmiş ve genç kuşaktan katılmalarla kesintisiz yenilenen bir profesyoneller topluluğuna dayanarak çalışma; bu topluluğun, bölgede merkezileşmiş kesimi ile, merkezi işlerde ve batıdaki örgütler arasında çalışan profesyonel grupları, parti merkezini genç Türk ve Kürt işçi ve devrimcilerle besleme görevini de üstlenmiş profesyonel bir çekirdek, ülke ölçeğinde birleşmiş bir omurga olarak yenileme, yeniden örgütleme görevini, partinin olabilir (işçi) kitlesellikteki yeniden inşasının merkezi halkası yapan bir tutumla hareket etme; işçi sınıfının gençliğini ve genç aydın kuşakları kazanmayı, parti tabanını, örgütlerini, giderek de yönetici aygıtlarını gençlerle takviye etmeyi ve gençleştirmeyi kesintisiz uygulanan temel bir politika olarak benimseme; gençliğe olduğu gibi, disipline, işçilerden öğrenmeye, aynı şekilde büyük kent ve işletmelere, sendikal harekete ve sendikalara özel bir önem verme vb. gibi…
Parti çizgi ve politikaları bir bütündür. Kürt sorununun, işçilerin parti birliği ve örgütlenmesindeki yeri ile ilgili çizgi ve politikalarımız bu bütünün ayrılmaz bir parçasıdır. Parti çizgisinin değişik yön ve unsurları, birbirlerine tercih edilemeyeceği gibi; birlikte, bir bütün halinde işlevlerine uygun ele alınıp yaratıcı bir şekilde uygulandığında bir anlam kazanırlar. Başka bir deyişle, özgün, kurumsal, geleneksel ayrı şekillenme ile ilgili tüm özgünlüğü ve bölgenin güncel koşulları ile ilgili farklılaşmaları, esneklikleri olan ama özgün görevleri zayıflatmamak, aksine güçlendirmekle birlikte, partinin ideolojik ve örgütsel çizgisini ve teorik ve pratik bütün kazanımını kendi temeli olarak özümsemesi, bölge örgütünün gerçek bir Kürt işçi örgütü olması bakımından bugün bir zorunluluktur.
Bölgedeki ekonomik, toplumsal çözülme ve değişim sürecinin; olgunlaşan işçi-emekçi hareketi ve siyasal gidişin yönü ile ilgili verilerin ve örgütün Kürt ve işçi özelliğinin belirgin olmasının ne kadar hayati olduğunu vurguladığından kuşku duyulamaz. Bütün özgün, genel teori ve politikaların ve örgütsel normların; işçilere katılma, fabrikalara dayanma ve işçi ve emekçiler arasında mevzilenme ve çalışma tutumu ile örgütlenildiğinde bir anlam kazanacaklarından söz  etmeye sanırız bir gerek yoktur.
Özet olarak söylersek; Kürt illeri işçi sınıfını kazanma, öteki emekçileri çevresinde toplama ve böylece de, Kürt sorununu işçi sınıfının çözeceği, Kürt ulusuna işçilerin yön vereceği bir hedefe başarı ile yürüyebilme, Kürt işçi emekçi halkının örgütünün ne yapacağı ile doğrudan ilgilidir. Bu örgütün, partinin özgün bir parçası olması; yani partinin Kürt ve Türk işçilerin partisi olarak inşa edilmesi ve Kürt ve Türk halklarının özgür iradeleriyle mücadelelerinin, bu sorun ile sıkıca bağlı bulunduğundan kuşku duyulamaz.

BATIDAKİ PARTİ ÖRGÜTLERİNİN KÜRT İŞÇİLERİ KARŞISINDAKİ GÖREVLERİ
Partinin yeniden inşası denildiğinde, bunun bir ayağının örgütün yeniden inşası; onun unsurlarından birinin de -ki bunun diğer bir unsuru bölge örgütü olduğuna genişçe değinildi-, Türkiye’deki (batıdaki) örgütlerin yeniden inşası olduğu açıktır. Bu nedenledir ki, genel olarak örgütün olduğu gibi; batıdaki örgütlerin yeniden inşası ile ilgili görüş, çizgi ve planların da, hiç olmazsa temel yönleriyle bilindiğini varsaymak yanlış olmaz. Dolayısıyla burada sadece, bir önceki bölümde olduğu gibi; Kürt sorununun, batıdaki örgütlerin yeniden inşası ve çalışmalarındaki yeri, rolü ve etkisi üzeride durmakla yetineceğiz. Görev, bir çok vesile ile yerine getirilmiş olsa da; örgütün çalışmasında hala etkili olan zaaf ve zayıflıklar, bu yeniden değinmeyi gerekli kılıyor.
İşçiler, ezen uluslar karşısında ezilen ulusları her durumda destekler. Ama doğaldır ki, doğru ve geçerli olmakla birlikte bu önerme, Türk işçisinin Türkiye’deki sorunla ilgili durum ve görevini açıklamaya yetmez. Zira Kürtler ve Kürt emekçisi herhangi bir ulus tarafından değil, Türk ulusu tarafından, yani Türk işçisinin kendi ulusu tarafından ve kendi ulusundan burjuvazi tarafından ezilmekte ve ayaklar altına alınmaktadır. Yani Türk ulusundan işçiler, Kürt emekçisi karşısında; herhangi bir ulusun ezdiği bir ulusu ve emekçisini destekleme ve o ulusun işçileriyle kardeşleşme gibi bir görevden çok daha farklı bir sorumluluk ve görevle yüz yüze olduklarını bilmek zorundadırlar.
Türk ulusundan işçiler, Kürtler ve Kürt işçileri karşısındaki görevlerini anlamaları ve yerine getirmeleri bakımından, kendileri için bir ayrım çizgisi olan bu noktayı iyi öğrenecek ve asla gözden kaçırmayacaklardır.
Batıdaki parti örgütlerine gelince; onlar, eğer gerçekten Türk ulusundan işçilerin örgütleri ve enternasyonalist organizmalar olarak yeniden inşa ediliyorsa; burada Türk ulusundan işçi için belirtilen ayrım çizgisinin, Türkiye’deki örgütlerin en hayati “tutamak noktaları”ndan biri olması zorunludur.
Türkiye örgütlerinin Kürtler ve Kürt işçileri karşısındaki görevlerinin ve Kürt sorununun bu örgütlerin şekillenişindeki yerinin bütün içeriği ortaya konulan ve savunulan görüşlerde kısmen de olsa yansımaktadır. Buna karşın, burada şu iki noktada ortaya koyacağımız sorunların anlaşılır hale gelmesi için sanırız yararlı olacaktır.
İlki, Kürt sorunu ile ilgili Marksist-Leninist görüşler ve bölge ile ilgili olarak içeriği yukarıda açılmış olan edebi birikimin Türkiye (Türk işçi) örgütlerinin inşasındaki yeri; ikincisi ise, Kürt emekçilerinin istemlerinin Türkiye örgütlerinin günlük çalışmaları ve Türk ulusundan işçilerin gündelik mücadelelerinin konularından biri haline gelmesi sorunu.
Kürt sorununun Türkiyeli örgütlerin inşasındaki yeri ele alındığında; ilk altı çizilmesi gereken şey şudur ki, partinin tarihsel, teorik, siyasal, örgütsel temellerinin inşası ile ilgili (Kürtlerle ilgili) özgün miras ve birikim; sadece partinin bölge örgütü açısından değil, Türkiye örgütlerinin inşası açısından da temel unsurlardandır. Gerek, Marksizm-Leninizmin ulusal sorunla ve özellikle ezen ulus işçilerinin görevleri ile ilgili tezleri; gerek, ulusal ayaklanmalar dahil Kürt demokratik birikimi; gerek, bölge işçi sınıfının tarihsel mücadelesinin bugüne aktardığı kültürel miras; gerekse her iki halktan işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci partinin şahsında elde ettiği kazanımların bütün içeriği; bütün bunlar, batıdaki işçi sınıfının devrimci dönüşümü ve parti örgütlerinin ideolojik ve örgütsel şekillenişinin ve tabii ki, parti çizgisinin öteki sınıfsal ideolojik bileşenleri ile birlikte temel çizgisi ve edebiyatının bileşenleri olmak zorundadır. Bu sadece, Kürt işçilerinin Türk işçilerle olan parti birliği açısından değil; aynı zamanda onların, ezilen ulusu ve emekçisini anlayabilmeleri ve sorunlarını hissedebilmeleri açısından da gereklidir.
Türk aydın geleneği ve kitlesinin(6) Kürt sorunuyla ilgili Kemalizm etkisi ve revizyonizmin tahribatından ileri gelen geleneksel zayıflıkları bulunduğunu herkes bilir. Hem Kürt hem Türk halk hareketleri bakımından tarihsel olarak yol açtığı olumsuzluklar bir yana; Türk aydın birikimi, yani bilim, edebiyat, sanat, kültür, ideoloji vb alandaki üretim ve birikimi, yaşayan Türk işçi ve genç aydın kuşaklarının şekillenişini ulusal sorun açısından da yarımlaştırıcı bir etken olmasının yanı sıra; gerek bu durumun Kürt gençliğinde yarattığı tepkinin yol açtığı olaylarda, gerekse Kürt halkınca “Türk aydın” olarak görülen D. Perinçek, Yalçın Küçük benzeri Kürt sofrasında kurt, döküntü takımı çevrelerin birer “ökse otu” gibi yapıştıkları Kürt demokratik mücadelesini provoke etmelerinde acı verici ve önemli bir rol de oynamaktadır. Ve bu durumun, sınıfın devrimci partisinin merkezi çalışmasını ve daha da öncelikli olarak başta Türk işçisini ve Türkiye örgütlerini sorumluluk altına soktuğundan kuşku duyulamaz.
Partinin, Marksizm-Leninizmin yeniden savunulması ile ilgili çizgisi, öteki hedeflerinin yanı sıra, modern dönemin Türk aydın birikimi ile MarksizmLeninizm temelinde ve çok cepheli bir hesaplaşmayı da içeren, öngören bir çizgidir. Ve bu çizginin genel içerik ve hedeflerinin öteki yönlerinin bir bileşeni ve parçası olarak; Marksizmin ulusal sorunla ilgili görüş ve tezlerinin ve Kürt sorunuyla ilgili parti çizgi ve edebiyatının, Türkiye örgütlerinin yanı sıra, Türk aydın hareketi içinde de gelişmesi ve benimsenmesi için mücadeleye girişmenin kazandığı önem anlaşılmaz değildir. Türkiyeli parti örgütleri, bu mücadeleyi; genç kuşak aydınların ve öncü işçi kuşaklarının elbette öteki özellikleriyle birlikte, enternasyonalist bir ruhla yetişmeleri bakımından da tarihi, teorik, siyasal, örgütsel ve kültürel temeli yeniden inşa edecek temel görevin bir yönü olarak ele almak zorundadırlar.
Devrimci sınıf partisinin Türkiye (batı) örgütlerinin yeniden inşasının, söz  konusu bu ve öteki mücadeleler içinde ayrışacak yeni genç kuşak aydın kümeleri ile, işyerlerinde kitle mücadelesi içinde oluşan ve örgütlenecek olan yeni kuşak ileri işçi  kümelerinin parti çizgisi temelindeki birliğine dayanması, partinin “yeniden kuruluş” çizgisinin bir zorunluluğudur. Yeniden inşa ve kuruluş sürecinin; sosyalist (aydın hareketi) hareketle işçi hareketinin daha gelişmiş bir temel üzerinde, yeni ve kitlesel bir birliği olmasının bir ayağı, Kürt örgütüne uzanırken; diğer ayağı, doğal olarak Türkiye örgütlerinin inşasına basacaktır.
Türk aydın birikim ve geleneğinin ve ileri işçilerdeki anlayışın Kürt sorunu ile ilgili tarihi, geleneksel ve güncel zayıflıklarına ve parti örgütlerindeki atalete yukarıda değinildi. Burada şunları belirtmemiz yeterli: Türkiye örgütlerinin yeniden inşası sürecinde tarihsel, teorik, siyasal, kültürel ve örgütsel temelin yenilenmesinde öteki önemli -teorik, ideolojik, siyasal, kültürel, sınıfsal vs.- etkenlerin yanında; Kürt sorunu ile ilgili Marksist tezler ve Kürt sorunuyla ilgili parti birikimi asli unsurlardan biri olarak rol oynamadığı takdirde; Türkiye parti örgütleri gerçekten devrimci işçi örgütleri olamayacakları gibi, partinin Kürt ve Türk uluslarından işçilerin partisi olarak “yeniden inşa”sı da olanaksız olacaktır.
Bu nedenlerledir ki, kentlerdeki entelektüel -bilim, sanat, edebiyat gibi- hayata daha kararlı bir şekilde katılmayı, yetişkin ve genç aydın çevreler arasında elbette propaganda ve mücadele yoluyla bir tavıra da dayanan ve Kürt sorununun da rol oynadığı ayrışma ve kümelenmelerin oluşmasını ve buralardaki aydın üretiminin Marksizmin ileri bilgi ve kültürüne, işçi yaşamına katılma, emeğe, halka bağlanmanın deneyimine dayanan dönüşme ve şekillenmenin bir ifadesi olarak ortaya çıkmasını amaç edinen çalışma asla ihmal edilemez. Ayrıca, ileri işçiler arasında ve örgüt içinde, aydınlar arasındaki bu çalışma ile paralel giden ve yukarıda dikkat çekilen türde bir eğitim çalışmasının kazandığı önem ise ortadadır. Bu çalışmaları güvenceye alacak organ ve araçları oluşturma; çalışmayı, Türk işçisinin, sınıf kardeşi Kürt işçisi karşısındaki görevlerinin bir bölümünün yerine getirilmesi olarak da ele alma: parti Türkiye örgütleri ve yönetici organlarının, parti inşa sürecinde Kürt sorunu ve Kürt örgütü ile ilgili görev ve sorumluluklarının bir yönü işte budur.

TÜRK İŞÇİSİ VE TÜRKİYE ÖRGÜTLERİNİN KÜRT SORUNU KARŞISINDAKİ SORUMLULUĞU
Sınıfın partisinin mücadele çizgisinden az çok haberdar olan ve batıdaki örgütlerinin Kürt sorunuyla ilgili zaaf ve eksikliklerinin farkına varan herkes, kendi başına propaganda ve eğitimin (ki o durumda bunlar devrimci propaganda ve eğitim olmaz) bir anlam taşımayacağını kendiliğinden bilir. Örgütsel inşa açısından söylersek; partinin Türk ve Kürt işçilerini birleştiren, onları geniş ölçekte bir arada örgütleyen bir parti olmayı başarmasının en önemli koşulu, onun ve özellikle de Türkiye örgütlerinin (Türk işçisinin) Kürtlerin haklarını ve kaderini tayin hakkını koşulsuz tanıması ve savunmasıdır. Ezen ulus işçileri olarak, Türk milliyetinden işçiler, başkalarını ezenler içinde yer aldıkları sürece ezilmekten, köle olarak kalmaktan kurtulamayacaklarını öğrenmek zorundadırlar. Bu kuşkusuz, sadece köle kalmak değil aynı zamanda, Türk milliyetinden işçinin emperyalizmin halkları ezmesinde suç ortağı durumuna itilmesi anlamına da gelir. Kısaca söylersek, birlik istenilen Kürt işçileriyle birliğin koşulu, Türk milliyetinden işçilerin, Kürt emekçi halkının geleceğini özgürce belirlemesi, yani kaderini özgürce belirleme hakkını koşulsuz savunusunda yatmaktadır. Ayrıca, Türk milliyetinden işçiler sadece, Kürtlerin taleplerini ve haklarını tanımakla yetinemezler; bunun bir gereği de olarak, onun bu taleplerini kendi her günkü mücadelesinin vazgeçilemez konusu haline getirmek ve bunun için mücadele  etmek de zorundadırlar. Türk işçilerinin ve batıdaki parti örgütlerinin, Kürt işçileri ve bölge örgütü karşısındaki görevlerinin ana halkasının düğümlendiği yer kuşkusuz burasıdır. Yukarıda söz ettiğimiz propaganda ve eğitim çalışması da ancak, böyle bir gündelik mücadeleye, bu yönde atılan adımlara, harcanan çabalara bağlandığı oranda anlam kazanabilir.
Sınıf mücadelesinin gündelik talepleri haline getirilmesi açısından olanakları değerlendiren ısrarlı bir tutumla mücadele edilmediği sürece, parti örgütlerinin Kürt sorununda siyasal bakımdan doğru görüşleri savunuyor olmasının hiçbir anlamı yoktur. Eleştirilerimiz, örgütlerin bu sorun üzerine hiçbir şey yapmadıkları anlamına gelmemektedir; bilinen atalete karşın, parti örgütlerinin Kürt sorununda da bir şeyler yapmaya çalıştıkları açıktır; ama bu çaba ve yapılan işlerin, gerekli araçları, fırsatları, olanakları, forumları, kürsüleri ve olayları değerlendiren ve sistematik bir özellik gösteren bir çalışma düzeyine çıkamadığı da yadsınamaz. Bunda, günlük çalışma, günlük mücadeleye katılma, taktik kafa ile hareket ve refleks sahibi olma gibi sorunlardaki ele alış, anlayış, algı bozukluklarının bir yeri olsa da, Kürt sorunu ve Kürtlerin istemleri ile ilgili geleneksel anlayış çarpıklığı, parti örgütlerindeki çeşitli aymazlıklar ve ilgi zayıflıklarının rolü de az değildir.
Doğrudur, ulusal sorunlar geniş kitlelerin kabullenmesi için ileri bir bilinç gerektirir. Ayrıca ileri bilinç bir yana, sermaye ve gericiliğin on yılları alan propagandasının Kürt sorununda Türk halkı arasında geriletici ciddi bir tahribat yarattığı da yadsınamaz. Bunlar doğrudur; fakat burada talep edilen, her yerde hemen bir kitle hareketinin oluşturulması -ki bu bize de bağlı değil- vs. olmadığı gibi, Türkler arasında daha mantıklı düşünme ve Kürtleri anlama eğiliminin geliştiği de görmezden gelinemez bir olgudur. Başta dil olmak üzere, sorunun bir çok yönünü bizzat gericiliğin gündeme getirdiği koşullarda; olguların giderek daha ileri bir mevziden çalışma ve mücadeleyi ve daha ileri çağrıları gündeme getireceğini değil de, aksini düşünmek ve hareketsiz kalmak açık ki kabul edilemez.
Türkiye parti örgütleri, bilimsel sempozyumlardan panellere, bir basın açıklamasından işyeri ve semt toplantılarına, seminer birleşimlerinden şölenlere değişik biçim ve yazılı basın, ajitasyon broşür ve bildirileri ve görüntülü malzeme gibi araçları daha etkili ve sistematik kullanmak, Kürt sorunu ve Kürtlerin güncel istekleri ile ilgili çalışma ve eylemi, Türk aydın ve emekçilerinin daha geniş kesimlerine yaymak ve açık kitle mücadelesinin konu ve talepleri haline getirmek için (elbette çıkıntı durumuna, sekter pozisyonlara düşmeden, gereken mevziden, uygun yöntem ve üslupla) daha gönüllü, daha istekli, daha hırslı çalışmak zorundadırlar. Ortadoğu’daki karışıklıkların sistematik olarak arttığı, Irak Kürdistanı sorununun öne çıktığı ve Türkiye’de bir yandan sertlik ve savaş naraları atılırken öte yandan göstermelik de olsa Anayasa, demokrasi vs. tartışmalarının bir dönemden sonra hız kaybettiği bir dönemde, Kürt taleplerinin Türk emekçileri açısından daha kabul edilir talepler haline gelmesi için mücadele diğer sorunlarla birleştirilerek yürütülebilir.
Sermaye ve gericiliğin on beş-yirmi yıldan bu yana Kürt emekçi halkını sürekli olarak terör ve terörizmle birlikte göstermesi; Türk halkı saflarındaki önyargıların çoğalması ve Kürtleri “tanımama” tutumunun güçlenmesinin en önemli etkenlerinden biri olmuştur. Bu nedenledir ki, belirtilen çalışmaların yani sıra; Kürtlerin hem tarihi, Türklerle tarihsel ilişkileri, ülke tarihine, kültüre, sanata katkıları anlatılarak, diğer yanda günlük yaşamının değişik yönleri ile birlikte bir çok biçim ve araç bulunup kullanılarak yeniden tanıtacak çalışmaların  ihmal edilmeden yürütülmesi önemlidir.. Söz konusu önyargıların kırılması ve Türk işçi ve emekçilerin dikkatinin önemli noktalara çekilebilmesi için bu tür çalışmaların oynadığı rol yadsınamaz. Batıdaki büyük kent örgütlerinin Kürt işçi ve emekçi halkı yeniden tanıma ve halkın demokratik ve diğer haklarını savunma çalışmaları, bölgedeki ve tüm Kürt emekçilerine ve bölge örgütünün çalışmalarına doğrudan bir yardım olmasının yanı sıra; büyük kentlerde yoğunlaşmış, çok büyük çoğunluğu işçi olan Kürt nüfusla birleşme ve Türk ve Kürt kökenden gelen kent işçilerini birleştirme ve örgütlemenin yolunun büyük oranda genişlemesi de demektir. Türk işçileri arasındaki Kürt sorunu ile ilgili çalışma, Kürtler  karşısındaki görevlerin bir çalışmasıdır; ama öyle sanıyoruz ki, büyük kentlerdeki ileri işçilerin ve emekçi kitlelerin birliği bakımından da bir zorunluluk olduğu gibi bir olanaktır.
Kürt sorunu ve taleplerinin batıdaki günlük sınıf mücadelelerinin konusu haline gelmesi için gerekli çalışmanın yenilenmesi ve Türk emekçilerinin Kürt emekçi halkına desteğinin açık mücadelede görünür hale gelmesi için adımlar atılması: bu, Türk halkı ile Kürtler arasındaki duygu ve ilişkileri yenileme ve yeniden inşa etmenin tek olanağıdır. Ayrıca, bölge örgütü ile batıdaki parti örgütleri arasındaki birliğin tazelenmesi ve Kürt ve Türk işçilerin partisi olarak yeniden birleşmelerinin dinamiklerinden biri de buradadır. 
Kürtlerin taleplerinin Türk işçi  ve emekçilerine mal edilmesi çalışması ile ilgili söyleyeceklerimizi burada noktalayıp, yukarıda ele aldığımız soruna dönerek belirtirsek; yetişkin ve genç aydınlar (üniversiteler), ileri işçiler ve örgüt içindeki fikri (teorik ideolojik) çalışmanın Kürt sorunu ve bölge ile ilgili yönü ile, Kürtlerin kaderini tayin hakkının işçi ve emekçiler tarafından üstlenilmesi ve savunulması çalışması, paralel giden çalışmalardır. Ve bu çalışmalar kuşkusuz, teorik-ideolojik ve pratik örgütsel çalışmanın öteki yönleriyle sıkıca birleştiği ve işçilerin sınıf mücadelesine bağlandığı oranda anlam kazanabilir. Öte yandan bu çalışmaların, ileri işçi kitlesi ile aydın ve genç aydınlar kitlesi arasındaki birliğin enternasyonalist nitelik kazanmasını; bu iki kesimin devrimci temeldeki birliğinin, işçi sınıfı ve halkın enternasyonalist omurgasını ve ülkenin batısındaki örgütlerin çekirdeğini, temelini, tabanını oluşturmasını merkezi halka olarak kavraması da gerekir.
Türk işçilerinin, ileri işçi kitlesiyle genç aydın kuşaklarının anlayış, alışkanlık ve reflekslerinin işçi, sosyalist ve devrimci olduğu kadar, enternasyonalist temeller üzerinde de yenilenmesi bu kapsamda önem kazanmaktadır. Türkiye’deki, özellikle de büyük kentlerdeki parti örgütlerinin, Kürt halkıyla tam birleşmeleriyle de tanınan; halkçı olduğu kadar, enternasyonalist özellikleriyle de sivrilen çalışma tarzı anlayışı ve geleneğinin ocağı ve Türk ulusundan işçi ve genç aydın militanın devrimci ve enternasyonalist ruhla yetiştiği bir okul olarak da faaliyet gösteren kitlesel örgütler olarak yenilenmeleri ve yeniden inşa edilmeleri bu çalışma içinde daha da sağlamlaşacaktır. Görevin bir izahı da böyledir ve bu ancak, Kürtlerin isteklerini de mücadele konusu haline getiren kitle çalışması ve mücadeleleri içinde ve geleneksel Türk “sosyalizmi okulu”nun üst tabakacı ve milliyetçi okulunun anlayış ve alışkanlıklarıyla savaş yolundan yerine getirilebilir.
Eğer görevlerini başarmak istiyorlarsa, söz konusu örgütlerin yönetici ve aygıtlarının ilk kavraması gerekenler bunlardır. Bunlar kavranıp, gereği yerine getirilmediği takdirde; Türk ulusundan işçinin Kürtler ve Kürt işçisi karşısındaki görevleri boşlukta kalacağı gibi; Türkiye parti örgütlerinin, sosyalist hareketle işçi hareketinin yeni bir birliği temelinde yenilenmeleri ve yeniden inşa edilmeleri de boş bir hayal olarak kalacaktır.
Sonuca gelecek olursak; kendiliğinden görülebileceği gibi iki maddeli olan bu bölümde, parti Türkiye örgütlerinin Kürt sorunu ile ilgili görev ve sorumlulukları, bu görev ve sorumlulukların zorunlu kılacağı çalışmalar, nispeten içerikleri ile birlikte olmak üzere ele alındı. Ayrıca, Kürt sorununun ve bu konuda yapılacak çalışmanın Türkiye’deki örgütlerin gerçek enternasyonalist örgütler olarak yeniden inşasındaki rolüne de dikkat çekildi. Ama, burada ulusal sorunla bağlantılı bazı sorun ve görevlere hiç değinilmemesinin yanı sıra; örneğin, Türkiye’deki Kürt sorunuyla birlikte bu sorunun bir parçası olan ulusal azınlıklar karşısındaki sorumluluklar, kültür alanında yani Kürtçe, sanat ve edebiyatta Kürt katkısı vs. cephesindeki görevler ve batıdaki büyük kentlerde çalışan Kürt partileriyle ilişkiler vs. üzerinde hiç durulmadı. Burada önemli olan, batıdaki parti örgütlerinin Kürt sorunu çalışmalarını, buradaki çizgi ve anlayış temelinde yargılamaları; görevlerin talep ettiği işler temelinde yeniden planlamaları ve yukarıda sözü edilen eğitim çalışmasını, işlerin yeniden örgütlenmesi ve yürütülmesinin kaldıracı yapmalarıdır. Bunlar olmadığı takdirde, bir sorun ele alınsa da alınmasa da fazlaca bir anlamının olmayacağı açıktır.

SONUÇ OLARAK
Türkiye’nin yaşamakta olduğu sürecin yönü ve özellikleri irdelendiğinde Kürt sorunuyla ilgili olarak başta altını çizdiğimiz gelişme ve değişim dinamiklerinin gelişim seyri temel yöne işaret etmektedir. Bölgedeki ve Türkiye’deki hareketin sınıfsal, ulusal karakterdeki sorunlarına dikkat çekerken, bütün olarak gidişatın sınıfın devrimci partisini karşı karşıya getirdiği görevler ve bunların yerine getirilmesi açısından sunduğu olanaklar üzerinde duruldu. Ülkede sınıflar arasındaki ilişkilerin gidiş seyri ve işçi  hareketinin olanak ve sorunları; sınıf, demokrasi sorunlarının yanı sıra, Kürt sorunuyla ilgili istemlerin, örgütlerin çalışmaları ve yeniden inşa edilmeleri ile ilgili olarak dikkat çektiği acil görevler…
Diğer sorunlar bakımından olduğu gibi, Kürt sorunu bakımından da dikkatlerin yoğunlaşması gereken sorunlar bu ve benzer alanlardaki sorunlardır ve parti örgütlerinin Kürt illeri ve Türkiye’de dikkatlerinin bu alanlardan hiç uzaklaşmaması gerekmektedir. Zira, ister bölge illeri isterse Türkiye’deki parti örgütleri olsun, sermaye cephesi ile emek cephesi arasındaki güçler ilişkisinin izlenmesi, (Türk-Kürt) işçi ve halk hareketinin seyri, özellikleri, istemleri, dinamikleri, olanakları ve zaafları gibi sorunlardan uzaklaşıldığı, çalışmanın ve gündelik mücadelenin esinini, malzemesini bu alanlardan almasındaki dikkatin kaybedildiği koşullarda, burada Kürt sorunu, sınıfsal sorunlar, örgütün yenilenmiş temeller üzerinde ve yeni güçlere dayanarak inşası vs. üzerine söylenen her şeyin içeriğini kaybetmesi, biçimselleşmesi ve boş laf yığını olarak kalması kaçınılmazdır.
Bu nedenledir ki, partinin merkezi olarak, bölge illeri ve Türkiye örgütlerinin burada ortaya konulan anlayış ve verilen planlar üzerinde yürümelerini güvenceye alırken; örgütlerin, militanların ve hareketin mensubu herkesin gözlerini, ülkenin (bütün yönlerden) gidişatına, başta işçi sınıfı olmak üzere halk hareketine çevirmeyi, onun dinamiklerine dayanmayı, ihtiyaçlarını karşılama ve sorunlarını çözmesine yardımı, kişiliği ve eyleminin karakter özelliği haline getirmesinin görevlerini ihmal etmemesi de gerekmektedir.
Kürtlerin kaderini tayin hakkı ve ilgili taleplerin her iki milliyetten işçi ve emekçilerin sınıf mücadelesinin gündelik konuları haline gelmesi ve işçi sınıfının örgütlerinde ve partisinin yeniden inşasında gereken rolü oynaması için kararlıca mücadele etme göreviyle karşı karşıyayız. Bölge ve Türkiye örgütlerinin, değişik yönleri ortaya konulan çizgi temelinde inşasını her türden sınıf dışı ve milliyetçi şartlanma karşısında güvenceye alma; Türkiye ve bölgede yeni aydın, genç aydın ve işçi güçlerle yeniden inşa edilen örgütümüzü, özgünlükleriyle ve Kürt ve Türk işçi ve devrimci ögelerle yenilenecek olan ülke çapındaki parti çekirdeği ve aygıtı etrafında yeniden örgütleme ve birleştirmeyi partinin “yeniden inşa” sürecinin tayin edici görevi ve merkezi halkası olarak kavrayarak bir çalışma içinde olmak gereklidir. Diğer yönleri ve değerlendirme kapsamında ele almadığımız, ama bilinen benzer görevler, partinin, merkezi olarak, sıkıca ve ısrarla sarılması, takip etmesi gereken görevlerdir.

Dipnotlar:
1) Partimizin, burada belirtilenlerin büyük bir bölümünün dışında tutulması gerekir.
2) Bu hesaplaşmayı, genel teorik ideolojik mücadele platformumuz ve ülkedeki bütün modern birikimle hesaplaşmanın bir bileşeni ve bir ayağı olarak anlamak gerekir.
3) Bu, mevcut organı kullanmaya devam etmeyi dıştalamaz. Gerekli olanın başarılamadığı koşullarda, beklememek; olanaklı olan aracı örgütleyerek yürümek gerekir.
4) Görevin aciliyeti ortada; ama çeşitli ara biçimleri kullanmanın, acil olan bu göreve hizmet edeceği gibi, pek çok bakımdan yararlı olacağı ve zorunlu olduğu da tartışılamaz.
5) İşçilerin ortak ve bir olan çıkarları ve gelecek perspektifleri buna eklenmelidir.
6) Her dönem ve bugün de olumlu ürünler vermiş halka bağlı aydın kümelerinin bulunduğu bir gerçektir, ama ne var ki bunlar hep küçük bir azınlık olarak kalmışlardır. Buna karşın bu aydın kümelerinin ve bugün yaşayan temsilcisi çevrelerin üretim ve birikimlerinin bugüne kalan üretimleri, her şeye karşın ülkemizin aydın üretimi birikimi içinde önemli bir yer tutar ve bu işçi hareketi ve partinin dayandığı tarihsel bir mirastır.

Kürt sorununda yeni dönem ve partinin yeniden inşasının bazı sorunları üzerine

Kürtlerin demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yeni bir aşamada olduğunu gösteren tüm veriler aynı zamanda karşı karşıya olduğumuz somut görevlere de işaret etmektedir. Kürt sorununda bir dönem kapanmış bulunmaktadır. Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri için sürdürdükleri direniş ve onu yok sayıp bastırmaya kalkan güçler arasındaki mücadele bugün önemli bir dönemeçte bulunmaktadır. Geride kalan dönem büyük birikim ve deneyimleriyle geleceğe olanaklar sunmaktadır. Uzun baskı ve çatışmalı yıllardan sonra  halkın yönünü belirlemede bu eşsiz deneylerini değerlendireceğinden kuşku duyulamaz.
Kürt emekçi hareketinin bu yeni dönemi, partimiz ve bölge örgütlerimiz için hayati önemdedir. Geriye dönerek bazı saptamalarda bulunacak olursak; PKK’nin çıkışıyla beraber ilan ettiği ve sürdürdüğü politik ve taktik tutumu ile, yakın zamanda üzerinde durduğu platform ve halkın eğilim ve tutumu göz önüne alınarak söylenecek olursa, tüm yönleriyle ve araçlarıyla işleyen yeni bir süreçten geçmekteyiz. Son üç-dört yılın ortaya çıkardığı olgular bu bakımdan önemlidir. Abdullah Öcalan’ın ABD ve diğer işbirlikçileri vasıtasıyla yakalanıp teslim edilmesine kadar olan süreç ve ardından PKK tarafından ilan edilen politik platforma bakıldığında, bir dönemin iddialarını gerçekleştirememiş olarak  kapandığı söylenebilir. Sözünü ettiğimiz dönem elbette bir anda değil, uzun yılların biriktirdikleriyle ortaya çıkmıştır. PKK’nin Kürt sorununu ele alış ve mücadele tarzı, bölge gerici yönetimleriyle ilişkileri, emperyalizme karşı duruşu, bölge demokratik hareketleri ve diğer halklarla ilişki ve ittifak politikası vb. bir çok faktör, bu durumu besleyen etkenler oldu. Ancak Öcalan’ın yakalanması öncesi ve hemen sonrasında ortaya çıkan durumun Kürt sermaye ve milliyetçi çevrelerini olabilir en geri pozisyona sürüklediği ve bu durumun Kürt halkını moral ve politik olarak geriye ittiği de doğru. Öyle ki, Kürtlerin yaşadığı bölgedeki güncel politik gidişat ve ilişkiler, esasta bu iki olgu tarafından koşullandırılmış oldu. Bu olgular iyi gözlenmeden ve olup biten algılanmadan geleceğin sorunlarını anlamak ve sırtlanmak olası değildir.
Ancak, bir dönemin geride kaldığı gerçeğinden ve yenilgiden yola çıkılarak Kürt sorununun ortadan kalktığı söylenebilir mi? Soruyu başka bir şekilde soracak olursak; hareketin yenilgisi ve Kürt milliyetçi çevrelerinin ulusal sorunu egemen sermaye ve büyük ülkelerin tekeline bırakma yolunda (ki ‘demokratik cumhuriyet’ yolu budur) ilerleme istekleri; bölgedeki ulusal sorunun “demokrasi mücadelesi sorunu olmaktan çıktığı”, artık “bittiği” anlamına gelebilir mi? Böyle olmadığını, bu politikanın ilan edildiğinden bu yana Kürt gençliğinin, Kürt kadınlarının, işçi ve emekçilerin yürüttüğü mücadele ve şekillenen yeni mücadele hattı ortaya çıkarmıştır. Üstelik yenilginin zaten “terör sorunu” saydıkları Kürt sorununu “bitirdiği”ni söyleyenlerin olduğu unutulmadan, gelişmelere bir kez daha bakmakta yarar görmekteyiz.
Öcalan’ın Türkiyeye teslim edilmesinden sonra MHP, DSP ve öteki resmi partilerden İP’e, oradan generaller kliği ve sermaye basınına kadar bir çok çevrenin Kürt sorununun “artık bittiği” görüşü ile hareket ettiği bir gerçektir. Bugün ise, AKP ve CHP’nin onlardan farklı düşünmediği açıktır. “Sağ”da ve “sol”da görünen, ama Kürtlerin gelecekleri ve kaderlerini belirleme hakları söz konusu olunca, bir sırada saf tutan bu tür güç odaklarının, Kürt sorunundaki gelişmeleri “Kürt sorunu bitti”  şeklinde izah etmelerinde şaşılacak bir şey yok. Ayrıca, “sağ”lı “sol”lu kimi grupların (sorunu kültürel, bireysel haklara indirgeyen Kürt ve ÖDP çevreleri bunlardandır), üstü örtülü de olsa böyle “düşünmeleri”nde de şaşılacak bir yan yok. Bunlara karşın, “yenilgi”nin Kürt sorununu yok etmediğini, aksine onun görünenden daha kapsamlı bir sorun olduğunu gözle görünür hale getirdiğini belirtmek gerekir. Kürt sorunu bölgedeki yeni gelişmelerle beraber daha güncel ve çözümlenmesi zorunlu bir sorun olarak orta yerdedir.
Ama kuşkusuz, yenilginin ortaya çıkardığı, gösterdiği bir şey daha var ki; o da, Kürt halkı adına konuşan Kürt sermaye çevrelerinin, ulusal özgürlüğü temsil etmekteki yeteneksizliğidir. “Artık bitti”ği gibi bir düşüncenin baş aşağılığı, abuk sabukluğu bir yana; belirtelim ki, Kürt sorunu “yenilgi” vs. ile ortadan kalkacak bir sorun değildir; Kürt emekçi halkı kaderini özgürce belirlemediği ve tarihi akışa özgür bir ulus olarak katılmadığı sürece, hiçbir “yenilgi” veya herhangi başka bir şey onu temel bir sorun olmaktan çıkaramaz.
Kürt sorununun sorun olmaktan çıktığı düşünülemez bile; uluslar ezen ve ezilenler olarak bölündüğü sürece, ulusal sorun sadece “var olan” bir sorun olmakla kalmaz; bunun da ötesinde, emperyalizmden kurtuluş ve demokrasi mücadelesinin bileşenlerinden biri de olur. Dolayısıyla kim ne derse desin, Kürt sorunu “yenilgi”ye karşın bütün nedenleri, belirtileri ve sonuçları ile orta yerde durmaktadır. Üstelik, artık daha deneyimli olan Kürt halkının tüm temel demokratik haklarına kavuşmayı, özgür bir ulus olmayı bugün, her zamankinden daha fazla istediği yadsınamaz bir olgudur. Dahası ABD’nin Irak’a yönelik saldırısı gündeme geldiğinden bu yana, Kürt sorunu, bir bölge ve dahası bir uluslararası sorun olarak kabul görmektedir.
Öte yandan olgular, Kürt sorununun; sadece hâlâ ortada durduğuna değil, aynı zamanda, sermaye güçlerinin elinden çıkması ve onu emperyalizme, sermaye ve gericiliğe karşı mücadele içinde çözecek olan işçi ve emekçilerin eline geçmesinin gelişen olanak ve dinamiklerine ve giderek daha fazla genişleyen koşullarına da işaret etmektedir. Ve gerçekte, geleceği belirleyecek olan, “yenilgi” ile ilgili spekülasyonlar değil, sözünü ettiğimiz bu gerçeklerdir.
Kürtlerin yaşadığı bölgede kapitalizmin gelişmesi, işçi  sınıfı ve mücadelesinin büyümesi ve ulusal istemleri kendine bağlayacak olanaklarını çoğaltması; bunlardan daha önemli değil ama daha öncelikli olarak, Kürt işçi ve emekçilerinin Kürt burjuva ve küçük burjuva örgütlerden daha ileri, daha olgun bir tutumu bugünden almış bulunması vb. gelişmeler; bugüne kadar hep enternasyonalist olmuş, “demokratik cumhuriyet” gündeme geldiğinde de çizgi ve tutumunu yeniden ilan etmiş olan partimizin kendine esin kaynağı yapmış olduğu olgular, öteki bütün odaklardan farklı olarak, elbette ki bu ve benzer olgular olacaktır.
Kürt sorunu, Kürtlerin kaderini özgürce belirlemesi için olduğu kadar; partimizin Kürt ve Türk ulusundan işçi sınıfının partisi olarak inşası için de hayati önem arz eder. Ve, önümüzdeki dönemin de temel sorunlarından biri olacak bu sorun; partimizin sırtına yeni yükler getiren değil, aksine ona dinamiklerini yenileme ve çalışmasını tazelemede alanlar açan, olanaklar sunan bir sorundur. Partimizin, Kürt ve Türk uluslarından (ve kuşkusuz ülkede yaşayan ulusal azınlıklardan)  işçi sınıfının partisi olarak yeniden inşası süreci; Kürt sorununun nasıl bir seyir alacağı, hangi sınıfın ve hangi gücün eline geçeceği, elinde olacağı ve değerlendirileceği ile doğrudan ve sıkıca bağlı bir süreçtir.

BÖLGEDEKİ TOPLUMSAL GELİŞME, İŞÇİ SINIFI VE KÜRT SORUNUNUN GELECEĞİ
Kürt sorunundaki gelişmelerin gösterdiği şeylerden biri, tüm dünyada ulusal sorunun gerçek ve halkçı çözümünün ancak, işçi  sınıfı önderliği altında olanaklı olduğu gerçeğidir. Kürt burjuvazisi, işçi sınıfı hareketi ve sosyalizmin uluslararası yenilgisinden ve Kürt işçi sınıfının zayıflığından önemli oranda yararlanmıştır. Oysa şimdi, uluslararası gidişatın yön değiştirmeye başladığına ilişkin verilerin yanı sıra; Kürt işçi sınıfının büyümesi, mücadelesinin gelişmesi ve ulusal sorunu da kucaklayarak genişlemesi için koşulların olgunlaşmakta olduğu görülmektedir. Olguların, sürecin işçi sınıfı hareketinden yana geliştiğini gösterdiği gibi; ulusal sorunun ancak, işçi ve emekçilerin gericiliğe karşı mücadelesine bağlandığı oranda çözüm bulacağını işaret ettiğinden de kuşku duyulamaz. Bölge son on beş-yirmi yılda, zoraki bir toplumsal çözülme ve değişime  zorlandı. Bu çözülme ve değişim, bunları tahrik eden siyasal, ekonomik olgu ve olaylar dikkate alınmadan, ulusal ve sınıfsal ilişkilerin nasıl bir seyir izleyeceği; ulusal sorunun nasıl gelişeceği ve hareketin ne yön alacağı üzerine inandırıcı tek bir söz bile söylenemez.
İlkin, kırdaki terör ve köy boşaltmaların yol açtığı göç dalgası, başlangıçta hükümetin işine yarasa bile, tersine dönerek bölgedeki nüfus kayması ve sınıfsal değişimin hızlanmasının en önemli nedenlerinden biri oldu. Batı kentlerindeki sonuçları bir yana; “zorunlu” göç, belli başlı Kürt kentlerinde, bir kısmı dönse dahi köye dönmeye iyi bakmayan ve hoşnutsuzluğu gitgide artan bir nüfus yoğunlaşması yarattı. Bir bölümü işçi ve çoğu işsiz (gene de sınıfın parçası) olan bu hoşnutsuz mülksüz kitle, açık ki, köylerde hiç yüz yüze gelmediği yaşam koşulları, sorunlar ve taleplerle karşılaşmış ve modern toplum ilişkilerine, aynı şekilde modern sınıf tutumuna zorlanan bir kitle durumuna gelmiştir. Bugün “ucuz işgücü” olarak kullanılan bu “misafir” kitlenin, demokrasiye de, ulusal soruna da daha farklı baktığı, daha farklı çözüm yolları ve ittifaklar aradığı görülmektedir; ve giderek daha da büyümekte olan Kürt işçi sınıfının bir parçası haline gelmekte olduğunu pek çok olgu kanıtlar haldedir.
İkincisi, büyük tekel ve devletlerin Kürtlerin yaşadığı bölgeye ilgisinin, PKK’nin yenilgisinden sonra, “ekonomik yatırım” girişimleriyle  genişlemesi ve hükümetin “kalkınma hamleleri” (ki sorun bölgenin “geri kalmışlığı” sorunu olarak görülüyor) bölgeye sermaye akışını hızlandırıyor. Dahası şudur ki, GAP’ın devreye girmesi, yeni enerji yolları haritasının bölgenin önemine vurgu yapması ve göç yoluyla ortaya çıkmış ucuz işgücündeki yoğunlaşma; bu sermaye (tekstil, gıda, madencilik, yan sanayi, konut, ulaşım, turizm vb.) akışının yağma boyutları ile ilerlemesini ve kapitalist ilişkilerin bölgede sıçrama göstermesini  kaçınılamaz kılmaktadır. Ki bu, yakın döneme kadar bazı bölgelerde birikmiş ve çoğunlukla çalışmayan birkaç devlet (madencilik, gıda, petrol, çimento vb.) işletmesi, “hizmet” sektörü ve mevsimlik tarım işçilerinden ibaret olan Kürt işçi sınıfının, modern sınıf (sanayi) özellikleri ile büyümesi ve mücadele içinde güçlenmesi de demektir.
Yani, bölgenin önümüzdeki dönemi, özellikle bu iki nedenle de, kapitalist ilişkilerin ve aynı zamanda işçi sınıfı kitlesinin genişleyeceği, gelişme göstereceği bir dönemdir. Hiçbir şekilde yadsınamaz olan bu olgunun, geneldeki sınıf ilişkileri ve ulusal sorun açısından nelere yol açacağı az çok politika içinde olan herkesçe görülebilir.
İlkin, kitlesinin büyümesiyle birlikte, Kürt işçi sınıfının yaşam koşullarını iyileştirme temelinde gelişecek olan mücadelesinin devamlılık ve çok yönlü özellikler kazanarak genişlemesi. İkinci olarak, ulusal uyanışın genelleşmesi, halkçı bir içerik kazanarak (kapitalizmin hızlanan gelişmesinin ilk eğilimi) yenilenmesi; Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin gelişen demokrasi ve bağımsızlık mücadelesine (kapitalizmin, ulusal sınırlılıkları aşma, halkları birleştirme yönünde doğurduğu bir diğer eğilim) bağlanması; her iki halktan işçilerin, bu mücadele içinde ulusal sınırlılık ve darlıkları aşmaları ve tam birleşmelerinin  temeli olan olanak ve olguların herkesçe kabul edilir hale gelmesi. Bölgenin önümüzdeki döneminin; iç içe geçmiş bu olgu ve gelişmeler tarafından şekillendirilip karakterize edileceğini anlamak için herhalde kahin olmak gerekmez.
Kapitalizmin gelişmesinin hızlanması; batıda olduğu gibi, bölgede de sınıf kitlesinin büyümesi, işçilerin sınıf mücadelesinin her cephede yayılması ve batıdaki işçilerin mücadelesi ile daha doğrudan birleşmesi demektir. Ve bu her şeyden önce, Kürt burjuvazisinin güdüklüğü görülmüş olan ulusal “temsil” yeteneğinin daha da güdükleşmesi; Kürtlerin, mücadele içindeki Kürt işçi (ve emekçi) sınıfınca fiilen temsil edilir hale gelmesi; Kürt burjuvazisinin elinden çıkarak Kürt işçilerinin eline geçen Kürt sorununun, her iki ulustan işçi sınıfı ve halkın emperyalizme ve gericiliğe karşı bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin dinamiklerinden biri olma yoluna fiilen yeniden girmesi anlamına gelir.
Bütün bu gelişmelere değinirken vurgulamak istediğimiz aslında sadece şudur: Kürt sorununun, başta sermaye ve gericilik, uzlaşmacı Kürt burjuvazisi ve emperyalizm tarafından istismarı ile şekillenen son on beş-yirmi yıllık sürecinin artık sonuna  gelinmektedir. Bölgede süreç, işçilerin sınıf mücadelesinin; kapitalizmin bölgedeki gelişme ve yaygınlaşması ile birlikte daha da güçlenmesi ve yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili olarak ortaya çıkmış olan ilk belirtilerinden de anlaşılabileceği gibi, önümüzdeki döneme damgasını basacak bir özellik kazanarak ilerlemesi yönünde gelişmektedir.
Gelişme bu yöndedir; bu, aynı zamanda, ulusal hareketin yenilgiye uğradığı ve Kürt partisinin emperyalizmle uzlaşma arayışında olduğu, ama halkın harekete kendi karakterini egemen kılarak demokratik bir yönelime çevirdiği koşullarda; Kürt sorununun içeriğini tazelemesi ve Kürtlerin demokratik özlemlerinin gerçekleşme olanağı bulması da demektir. Kapitalizmin gelişmesinin hız kazanması; bunun, sınıflar arasındaki ilişkileri değiştirmesi ve bu temelde gelişen sınıf mücadelesinin, Kürt sorununun (tutarlı, demokratik ve halkçı) çözüm olanaklarını yenilemesi ve çözümüne yeni bir yön vermesi kaçınılamazdır.
Burada sözü edilen olgu ve gelişmelerin, bölgede düz bir çizgi izlemesi veya bir çırpıda, topluca ortaya çıkması kuşkusuz beklenemez. Bölgenin, başta ülkede yaşanan kriz olmak üzere, ulusal ve uluslararası pek çok gelişmeden çok yönlü bir şekilde etkilenmesi; bunun, bölgedeki ekonomik, toplumsal ve politik gelişme ve değişimi pek çok yönden koşullandırması; her bir olgunun, bir önceki döneminin baskısı altında biçimlenmesi ve bir yığın sorun ve olanak yumağı olarak belirginleşmesi doğal görülmelidir.
Ama bize düşen, gelişmenin ileride nasıl olacağı, hangi seyri izleyeceği vb. üzerine gevezelik yapmak değil, olaylarım gelişme yönünü anlamak ve mücadeleyi örgütlemektir. Bu durumda, bölgede (Türkiye ile ilişki halinde) aktüel durumun nasıl seyrettiği; değişik sınıfların karşılıklı ilişkileri ve devlet kapsamındaki konumları vb. açısından halkın durumunun nasıl bir seyir izlediği özel önem arzeder. İşçi sınıfı ve mücadelesi ile ilgili olarak söz ettiğimiz toplumsal gelişme sürecinin ortaya çıkan ilk verileri bir yana; bölgedeki güncel duruma, halk içindeki gelişmelere şöyle bir göz attığımızda; bu alanda da durumun, gericilikten yana olmadığı ve genel kanının aksine, karamsar bir tablo çizmek için bir nedenin  bulunmadığını rahatça görürüz.
İlk olarak, yaşanan yenilgiye ve PKK’nin zorlamalarına karşın; bu yenilgi ve zorlamalardan bir dönem oldukça etkilense de Kürtler, demokrasi ve eşitlik talebinden “geri dönmüş” değildir. Pek çok güncel olay ve olgu; örneğin çeşitli vesilelerle yapılan toplantılara gösterilen ilgi, katılım ve atılan sloganlar, sokağa taşan tepki; Kürt halkının, bu etkilenme altında bulunsa da, daha ileri istemlere sahip olduğunu göstermektedir. Dahası, halkın politik oluşumu etkileyip karakterize etmede ileri bir adım attığı da söylenebilir.
İkinci olarak, işçi ve emekçiler arasında sendikal-ekonomik talepler ve sendikal örgütlenme ve mücadeledeki canlanma giderek kendini belli etmektedir ki, bu, kitle mücadelesinin açık biçimler içinde gelişmesi ve genişlemesinin de habercisidir. İlk belirtileri görülmekte olan bu mücadele; açık kitle mücadelesinin politik mücadeleye doğru gelişmesi ve ulusal sorunun yeni bir yön bulması için en önemli olanak durumundadır.
Üçüncü olarak, Kürt işçi ve emekçileri, birkaç yıldan bu yana dikkatlerini, giderek artan oranda büyük kentlerde gelişen işçi ve emekçi hareketine çevirmektedir. Kürt sorununun ABD ve AB’ne ihale edildiği koşullarda; oradan kayda değer bir destek görmediği halde, Kürt işçi sınıfı ve halkının dikkatini giderek artan oranda büyük kentlerdeki işçi ve halk hareketine çevirmesi ve eylemini “metropoller”le birleştirme yoluna girmesi, son yıllardaki en önemli gelişme ve değişikliklerden biridir. Ve bu ancak, bugün esas olarak bir politik eksende dursa bile; Kürt halkının milliyetçi bir zıtlaşmaya taraftar olmadığı ve aksine işçi ve emekçilerin ortak hareketi eğiliminde olduğu olgusu ile açıklanabilir. Emek Barış ve Demokrasi Bloku’yla beraber işçi ve emekçi hareketinin mücadele birliğindeki gelişimin boyutu özellikle irdelenmeyi gerektirmektedir. Ayrıca ABD’nin Irak’a yönelik başlattığı saldırganlığa Kürt işçi ve emekçilerinin aldığı karşı tutum, AB ve ABD’ye karşı antiemperyalist yaklaşım, Kürt sorununda mücadelenin yönüne ve karakterine de işaret eden önemli verilerdir.
Kürtlerin yaşadığı coğrafyadaki bugünkü durumu karakterize etmese bile, görünür durumda olan ve önemi yadsınamaz olan politik olgulardan bazıları bunlardır. Sermaye ve gericiliğin “zafer” kazandığı ve davul zurna ile bunu ilan ettiği, ve halkın talepleri söz konusu olduğunda “terörizm” ve “bölücülük” yaygarasına başvurulan bugünkü koşullarda, halk arasında olumlu yönde yaşanan değişikliklerin önemi anlaşılmalı ve algılanmalıdır. Bunlar, kitle mücadelesinin gelişme yönüne işaret ettikleri gibi; ulusal sorunun sermayenin elinden çıkması, işçilerin demokrasi programına bağlanması, ve Kürt işçi ve emekçilerin demokrasi ve anti-emperyalizm mücadelesinin konusu olma yoluna girmesinin olanaklarını da vurgularlar. Bu gidişatın bir sınıfsal ayrışmaya da denk geldiği; işbirlikçi Kürt sermaye çevrelerinin halkın bu mücadele ve birleşme tutumundan rahatsız olduğu, gerici yönetici güç odaklarıyla kader birliğinde ilerleme gösterdiği de gerçektir ve gelişmenin bir diğer yönüdür. Seçimler ve sonrasındaki gelişmeler, Kürt işbirlikçi sermaye çevreleri ve onların temsilciliğine soyunmuş olanların halka ters düştüklerini gösterir birçok olayla doludur. ABD’nin ve diğer emperyalist ülkelerin bölgeye yönelik politikalarının temsilcisi olmayı isteyen bu sermaye çevrelerinin savaşa karşı tutum almadığı, savaş kışkırtıcılığında gerici güç odaklarıyla aynı cepheye düştüğü, ve giderek halkın karşısında yer alan bir mevziye çekildiği Newroz kutlamalarında da görüldü. Newroz kutlamalarında halkla beraber alanlarda bulunmak, emperyalizme ve savaşa karşı demokrasi ve özgürlük taleplerini dile getirmek yerine savaş tacirlerinin gönlünü hoş etmeyi yeğlediklerine tanık olduk. Halkın kendi geleceğini belirleme ve özgür koşullara sahip olma özlemlerini suiistimal ederek ABD cephesine yalakalık yapan bu kesimlerin giderek halktan tamamen koptuklarına da tanık olacağız.
Bölgedeki ve halkın bağrındaki ilişkilerde yaşanmakta olan değişikliklerin; Kürt coğrafyasında ve bütün ülkedeki ulusal-sınıfsal mücadeleler açısından ne anlam taşıdığı, yukarıda değişik yönleriyle belirtilmişti. Bölgedeki güncel durumun bazı önemli verileri ise burada üç maddede konulduğu gibidir. Ve söylenebilir ki, hem toplumsal olgular hem de güncel durumla ilgili veriler; gelişmelerin gerileme ve durgunluğun değil, mücadelenin gelişmesinden yana olduğunu gösterir niteliktedir.
Fakat şu gene de bir gerçektir: Bölgedeki söz edilen değişimle ilgili olgular ve gelişmekte olan eğilimler; sonucuna varmış olgular ve elde edilmiş kazanımlar değil, birer olanaktır. Bunlar, partinin önce batıda, sonra da bölgede görevlerini ne oranda yerine getirdiği ve getireceği; batıdaki işçinin soruna nasıl yaklaştığı ve yaklaşacağı ve doğudaki işçinin rolünü anlamada ne kadar girişkenlik gösterdiği ve göstereceği sorunu ile doğrudan bağlıdır. İrade, belirleyici bir etken olmamakla birlikte; devrimci partinin gerek Türkiye’de, gerekse Bölge’de ne yapıp ne yapmadığının hayati önem taşıyan bir şey olduğu ise, herhalde hiçbir şekilde yadsınamaz bir gerçektir.

BÖLGEDEKİ GELİŞMELER VE SINIFSAL AYRIŞMA
Sınıfın partisi yeniden inşa dönemi yaşamaktadır. Bu söz edilen olgular ve bölgedeki yakın ve orta vadedeki (yani görünür) gelecek; yeniden inşa dönemi yaşamakta olan parti, genel olarak parti örgütü ve Bölge örgütünün “yeniden kuruluşu” , çalışması ve eylemi açısından ne gibi sonuçlara yol açabilir?
Bu kuşkusuz, çok geniş kapsamlı bir soru ve dergimizin bir önceki sayısındaki makalenin bazı bölümleri aslında bu sorunun hiç olmazsa bir bölümünün yanıtı olarak kabul edilebilir. Fakat biz, bu soruyla ilgili olarak, burada şunları gene de belirtmeliyiz:
Bölgedeki yeni dönem, yeniden inşa sürecinde olan devrimci parti, parti örgütü ve özellikle de onun Bölge Örgütü açısından tamamen yeni bir durumu ifade eder. Zira, Bölge’deki işçiler, Kürt burjuvazisinin belirlediği temel üzerinde adeta, “sınıfsız, zümresiz kaynaşmış bir kitle” olarak hareket etmeye zorlanmış ve bu durum onların sınıfsal güdü ve duygularını giderek baltalar hale gelmişti. Buna karşılık Türk işçileri ise, Kürt sorunu karşısında önce “ilgisizlik” içine itilmiş, giderek “terör” bahaneleri ile daha geri bir mevziye doğru zorlanmış ve sürülmüşlerdi. İşçiler (tabii ki özellikle Türk işçiler) arasındaki bu “uzaklaşma” durumu, her iki bölgedeki parti faaliyetini önemli oranda zorlaştırmış; çalışmadaki verim düşüklüğü ve örgütlenmedeki darlıkların en önemli nedenlerinden biri olarak, kaçınılmaz bir şekilde etkili olmuştu.
Oysa  Bölge’de sözü edilen gelişmeler ve Türkiye’de oluşan koşullar, bir süreden bu yana farklı milliyetten işçi ve emekçiler arasındaki ilişkileri değişim yoluna sokmuş ve değişimin hızlanarak gelişmesinin olanaklarını genişletmiş bulunmaktadır.
Ayrıca, Bölge’de işçi ve emekçi hareketinin ve işçilerin ayrı bir sınıf olarak hareket etme yoluna girmelerinin zemini genişlemekte olduğu gibi; Türk işçi ve emekçilerinin, daha mantıklı muhasebe yapabilmeleri ve Kürt sorununu kendi sorunları haline getirme ve talepler öne sürme olgunluğuna erişmelerinin olanakları da çoğalmaktadır.
İşçi sınıfı ve öteki emekçi kitlelerin hareketinin gelişmesi ve her iki milliyetten işçi ve emekçilerin eyleminin birleşmesi için uygun koşulların oluşması; işçi partileri ve örgütlerinin çalışması ve “yeniden inşa” süreçleri bakımından son derece önemli bir fırsattır. Sermayenin saldırılarının püskürtülmesi için olduğu gibi; işçilerin aydınlanması, enternasyonalizm eğitimi görmesi, sınıf birliği bilincini geliştirmesi ve parti olarak geniş ölçekli örgütlenmesi de ancak, böylesi dönemlerde olanak bulabilir. Kısaca belirtmek gerekirse; Bölge’de yaşanan olaylar, giderek oluşmakta olan koşullar ve Kürt sorunu üzerine Türkiye’de artan ilgi; partimizin ve başta Bölge örgütü olmak üzere, örgütümüzün çalışması ve “yeniden inşa” süreci açısından hayati önemde gelişmelerdir diyebiliriz.

KÜRT SORUNU, İŞÇİ SINIFI PARTİSİ, PARTİ VE ÖRGÜTÜN YENİDEN İNŞASI
Partinin devrimin gelişmesinin içinde bulunduğu bu ilk aşamasındaki  görevi, mücadele içindeki işçilerin uyanış, mücadele ve örgütlenmesine yardım etmek; öne çıkan ileri işçiler kitlesinin, sınıfı temsil eden ana kitleyi kucaklayıp harekete geçirecek derecede kitlesel, bağımsız ve devrimci bir parti olarak örgütlenmesini başarmaktır. Ülkemizde ulusal sorun (bu esasta Kürt sorunudur) , işçi partisinin topluma sunduğu demokrasi programının bir maddesi olarak elbette çok önemlidir. Ancak bu sorun, salt bir demokrasi programı sorunu olmakla kalmaz; sınıf mücadelesinin gelişmesi, her iki ulustan işçilerin sınıf bilincinin, sınıf ve parti birliğinin gelişmesi vb. gibi sınıfsal ve örgütsel alanları da kucaklar. Yani, ulusal sorunda yaşanan “basit” bir zaaf, hayatın ve çalışmanın bütün alanlarını kucaklayarak katlanır ve büyük bir sorunlar yumağı halinde geri dönebilir. Dolayısıyla, ulusal sorunla ilgili görevler, salt siyasal değil, ayrı zamanda partinin organik-yapısal şekillenişinin ve “yeniden inşa” sürecinin görevlerinden de biridir.
Ulusal sorunla ilgili sorunların, öteki alanları da etkisi altına alması ve sınıfsal örgütsel sorunlar düzeyine yükselmesi doğaldır. Zira Türkiye işçi sınıfı, Bölge ve Türk(iye) işçi sınıfının organik toplamıdır ve ulusların karşılıklı durumları; yani uluslardan birinin ezen, diğerinin ezilen konumda bulunması; ülkedeki işçilerin bir bölümünün ezen, diğer bölümünün ezilen ulusa mensup olması, buna ister istemez yol açar, koşullandırır. Bu durumun, bugünün Türkiye’sinde bir partinin Türk ve Kürt işçilerin ortak partisi olmasının görevlerini bilinçle üstlenmeyi bir zorunluluk haline getirmesi kaçınılmazdır.
Kürt sorunu kuskusuz, sermaye ve emperyalizmin dayattığı bir sorundur ve her iki ulustan işçi sınıfı ve halkın sermaye ve emperyalizme karşı mücadelesi ile çözülecektir. Böyle ortaya çıkmış ve esasta bu yoldan çözülebilir olmasına karşın, halklar karşısındaki sorumluluk ve her iki ulustan işçi sınıfının kendi organik yapısı (ulusal farklar) açısından bakıldığında, Kürt sorununun esasta Türk işçilerin sorunu olduğunu söylemek yanlış olmayacağı gibi, komünizm bakımından sorunu tam da böyle koymak gerekir.
Ulusal sorun, ezen ulus işçilerine özel görevler yükler; bu cephedeki görevler aksadığında, partinin sınıfsal karakteri ve enternasyonalist niteliğinin zedelenmesi kaçınılmaz olur. Ezen ulusa mensup işçiler, kendi burjuvasının (yani ulusunun) ezdiği ulusa (siyasal-ulusal) ve ezilen ulustan işçi ve emekçilere (sınıfsal-örgütsel) karşı görevlerini yerine getiremedikleri veya bunları şu ya da bu şekilde “ihmal” ettikleri takdirde, partilerinin ezilen ulusun güvenini kazanması ve Türk ulusundan olduğu kadar Kürt ulusundan işçilerin de partisi olması ve gerçek bir sınıf partisi haline gelmesi olanaksızdır.
Özellikle de son on beş yirmi yılın bugüne devrettiği zayıflıklardan biri; Kürt ve Türk halkları ve Kürt ve Türk milliyetinden işçi ve emekçiler arasındaki karşılıklı ilişkilerde tarihsel olarak zaten var olan güvensizlik duygularının fazlaca artışıdır. Bölgede ve batıda oluşmakta olan koşullar, bu nedenle de özel bir önem taşımaktadır. Değişik derecelerde de olsa sınıfsal, ulusal ve demokratik istekler üzerinden ülkenin bu iki bölgesinde gelişen mücadele gerçekte, bu iki halk ve bu iki halka mensup işçi ve emekçiler arasındaki karşılıklı duygu ve ilişkileri tazeleme ve yeniden inşa etme olanaklarının iyiden iyiye artması anlamına da gelir. Ki bu aslında, işçi partisinin bu olanaklardan yararlanması; Kürt ve Türk uluslarından işçilerin partisi olarak, iki halk ve emekçileri arasındaki duygu ve ilişkileri yeniden inşa etme görevini üstlenmesinden başka bir şey değildir. Görevlerin bir ucu buraya dayanmadığında; Kürt ve Türk işçilerin tek bir bağımsız partide ve günlük çalışma yeteneği olan tek bir devrimci örgütte birleşmesi asla düşünülemez.
Devrimin gelişmesinin içinde bulunduğumuz bu ilk aşamasının görevlerinin yerine getirilebilmesi; yani Kürt ve Türk milliyetinden işçilerin birleştirilip örgütlenebilmesi için: ulusal sorunun özünde, ezen ulus işçilerinin sorunu olduğunu bilen çizgi ile; istikrarlı, içtenlikli ve girişken tutum, tayin edici etkenlerdir ve hemen her şeyden önce gelirler.
Buna karşın şu da bir gerçektir ki, sorunun bu biçimiyle konulması; belirtilen özellikte bir çizgi ve tutumun varlığı ile yetinilmesi yanlış ve yetersiz olurdu. Kürt sorunu söz  konusu olduğunda da; dikkatlerin çevrileceği alanın, işçi ve emekçilerin Kürt coğrafyasında ve batıda gelişmekte olan gündelik mücadelesi alanı olması zorunludur. Gündelik sınıf mücadelesi alanı, sadece saldırıların püskürtülmesi açısından değil; parti ve örgütünün Türkiye’de ve Kürt illerinde, Türk, Kürt ve ulusal azınlıklardan işçilerin partisi ve birleşik devrimci örgütü olarak “yeniden kuruluşu” açısından da temel bir alan ve temel bir koşuldur. Şu açık: partinin çizgi ve tutumunun, asla dar gündelikçiliğe düşmeyen; buna karşılık, her durumda işçilerin gündelik sınıf mücadelesine dayanan ve bu mücadelenin ileri götürülmesi hedefine bağlanan bir çizgi ve tutum olarak şekillenmesi zorunludur.
Öte yandan şu hayati derecede önemlidir ki, partinin anlayışı; ülkedeki aydın ve işçi hareketini, hem Türk ve Kürt olarak ayrı ayrı, hem de iki ayrı (ulusal) özgün hareketin özgünlükleriyle  birlikte meydana getirdiği ulusal özgünlükleri dıştalamayan ve ülke ölçeğinde tek bir devrimci hareket olarak kavrayan ve ele alan bir anlayıştır. Ama ne var ki, parti ve örgütlerinin anlayış ve çalışmasında, bu sorun üzerine Kürt ulusu, Kürt aydın ve işçi hareketi, dolayısıyla da genel olarak işçi hareketi ve sosyalist hareket aleyhine, mutlaka giderilmesi gereken “kendiliğinden” zayıflıkların olduğu bir gerçektir.
Devrimci parti, dayanağını Marksizm-Leninizm’in evrensel hazinesinde, Kürt halkının ulusal demokratik ve sınıfsal mücadelesinin siyasal-kültürel-tarihsel birikiminde ve Türk aydın ve işçi hareketiyle ortak tarihinde bulmaktadır. Kürt ve Türk uluslarından işçi sınıfının partisi olması ile ilgili özellikleri giderek daha belirgin hale gelmekte olan sınıfın partisinin tarihi kazanımlarla birlikte, Kürt Marksist (aydın) hareketinin gelişmesi, bölgede devrimci bir mihrak oluşturması; bu mihrakın, mücadelesi giderek gelişmekte olan Kürt işçi hareketi ile birleşmesi ve bunun partinin Kürt illeri örgütünün kitlesel yeniden inşasına zemin oluşturması temel hedefimiz olmalıdır. Kürt illerindekinden doğal olarak daha ileri pozisyonda bulunan ve geniş ölçekli (kuşkusuz ayrı sınıfsal, ideolojik, tarihsel dinamiklere ve ulusal-tarihsel ortaklık ve özgünlüklere dayanarak) gelişmesinin belirtileri az çok görülür hale gelen Türkiye aydın hareketi ile düşe kalka da olsa ilerleyen batıdaki işçi hareketinin bölgedeki sürece giderek daha yoğunlaşan destek çalışması içinde birleşmesi; ve bu birleşmenin, sınıfın partisinin Türkiye örgütlerinin yeniden kuruluşunun temeli ve alanı olması gerekli ve zorunludur. Parti çizgisinin bu gelişmelere yön vermesi; içinden geçilen sürecin, bölge çapında merkezileşecek olan Kürt illeri örgütü ile Türkiye örgütlerinin ve partinin Türk ve Kürt işçi sınıfının ortak örgütü ve partisi olarak yeniden inşası süreci olarak şekillenmesini hedefleyecektir.  Eğer iki ulustan (ve azınlıklardan) işçi sınıfının partisi olacak ve iki ulustan (ve azınlıklardan) işçi sınıfı, ülkede yaşayan ulus ve halkları örgütleme ve yönetme yeteneği kazanacaksa, devrimci partinin “yeniden inşası”nın, bu planın anlayış ve hedeflerine uygun düşmesi zorunludur.
İşçi ve aydın hareketinin gelişimi, kitlesel birliği ve partinin yeniden inşası sürecinin, buradaki “şema” ile biçim olarak tam çakışarak gelişmeyeceği; ilerleme ve gerilemeler içinde, hareketin unsur ve bileşenlerinin bazen parçalı bazen birlikte görünmesi, bazen ayrılıp bazen iç içe geçmesi vb. gibi karmaşık biçimler göstererek ilerleyeceği açık. Fakat sorun, gelişme ve sürecin nasıl bir seyir izleyeceği sorunu değil; partinin ülkede ezen ve ezilen ulus ilişkisi içinde yaşayan iki ulustan işçi sınıfının partisi olarak örgütlenmesi ile ilgili özgünlüğü ve görevleri anlama ve gereklerini yerine getirme sorunudur. Bu nedenledir ki, genelde partinin ve özelde Türkiye ve bölge örgütlerinin, buradaki “şema”nın amaç ve ruhuna uygun bir görev anlayışı ile çalışması önem arzetmektedir.
Ulusal sorunun ve zorunlu kıldığı anlayış ve çizginin partinin yeniden inşası, örgütsel yaşamı ve çalışmasında oynadığı, oynayacağı rolün önemi ve dayattığı görevler birer sır veya bilinemez olan şeyler değil. Buna karşın, içinde bulunduğumuz “yeniden inşa süreci” ve hareketin özel zayıflıkları açısından; partinin ulusal sorunla (Kürt sorunu) ilgili güncel (özellikle yeniden inşa sorunu yönünden) pratik görevlerinin bazı yönleriyle de olsa burada yeniden ele alınması sanırız gereksiz görülmeyecektir.
KÜRT SORUNU, BÖLGEYLE İLGİLİ BİRİKİM VE ÇİZGİNİN YENİLENMESİ İHTİYACI
Son on beş  yirmi yıl, ulusal, siyasal ve kültürel vb. alanda bir çok şeyi ortaya çıkarmasının yanında; sınıfsal, kültürel, demokratik mücadeleler tarihi açısından pek çok şeyin de üstünü örtmüş veya bozuşturmuştur. Gerek bu durum, gerekse bundan bağımsız olarak bölgedeki ekonomik ve toplumsal çözülme ve sınıfsal değişim; bölgenin ekonomik evrim (ve ulusal, toplumsal, siyasal, kültürel vb.) tarihinin ve güncel ekonomik, toplumsal, kültürel, siyasal ve örgütsel sorunların yeniden ele alınışını zorunlu  hale getirmiştir. Öte yandan, Marksizm-Leninizm’in ulusal sorunla ilgili anlayışı, Türkiye’de gitgide artan şekilde zemininden koparılmış, adeta bir “jargon” derekesine düşürülmüştür. Başka nedenlerle birlikte bu nedenlerin; sorunun devrimci örgütte de çoğunlukla yüzeysel, genel geçer, basmakalıp sözler toplamı olarak anlaşılmasına ve artan sorumluluk ve girişkenlik zayıflıklarına temel oluşturan en önemli etkenlerden oldukları yadsınamaz.
Şu tespit yapılmalıdır ki, söz edilen olgu ve etkenler, ileri işçiler ve aydın kamuoyunun anlayışındaki çarpıklıkları beslemesinin yanı sıra; parti örgütünün ulusal sorunla ilgili olanakları çok yönlü, girişken, enerjiyle ve devrimci şekilde değerlendirmesini de baltalamaktadır. Oysa, işçi ve aydın kamuoyundaki çarpık bilincin ve parti örgütündeki sorunla ilgili pratik zayıflıkların aşılması zorunluluğu bir yana; Kürt coğrafyasında yukarıda söz edilen olgular ve Türkiye’deki işçi ve halk hareketinin gelmekte olduğu pozisyon, ulusal özgünlüğü (elbette ki Marksist çizgi temelinde) ile bölgede, enternasyonalist (elbette ki öteki özellikleriyle de) yönleriyle Türkiye’de aydın hareketinin yenilenmesini ve işçi hareketi ile yeni, kitlesel bir birliğe girişmesini zorlama ve olanaklı kılma yönünde gelişiyor.
Gerek yukarıda değinilen zaaf ve eksikliklerin aşılması, gerekse bölgedeki gelişmelerin dayattığı görevlerin anlaşılabilmesi açısından; yani gerek ulusal sorunun sistematik olarak gündelik mücadelenin konusu haline gelmesi, gerekse örgütün yeniden inşası sürecinde gereken özgün-etkin rolü oynaması açısından, çoğu yönüyle olumlu özellikler de taşıyan ulusal sorunla ilgili parti edebiyatı (birikimi ve nispeten çizgisi), “genel geçer” anlayışlardan arınmayı gerçekleştirmelidir. Parti, sorunla ilgili teorinin, Kürtlerin modern tarihinin ve güncel olguların bütün yön ve alanlarını da ele alarak, gelişme ve sınıf mücadelesi ile bağlarını güçlendirme temelinde yenilenmek zorundadır. Bu görevin, devrimci örgütün sorunla ilgili görevleri militanca ve yetkinlikle karşılama yeteneğini geliştirmesinin; partinin başlıca nitelik ve özgünlükleriyle “yeniden inşa”sının tarihsel, teorik, kültürel, siyasal ve örgütsel temellerinin yenilenmesinin görevlerinden biri olduğu sanırız ki açıktır.

TEORİK VE PRATİK MÜCADELEDE ZAYIFLIKLAR VE ÖRGÜTTE EĞİTİM ÇALIŞMASI İHTİYACI
Devrimci örgütteki ulusal sorunla ilgili zaaf ve eksiklikler; tarih, teori ve genel siyasal çizgi vb.nin kavranışı ile ilgili bozuşmalarla sınırlı olmadığı gibi, bunların belirti ve nedenleri de bu yazı boyunca verilenlerden ibaret değildir. Örneğin, Kürt hareketinin yenilgisi ve yaşam koşullarıyla (sınıfsal) ilgili sorunların gözle görülür hale gelmesi; sanki ulusal sorunla ilgili talepler artık gündemden kalkmış, bölgede sadece bir OHAL uygulaması kalmış, hareketlendirici rolü orada da artık sadece sınıfsal sorunlar oynarmış gibi bir “algı”nın örgütün eyleminde etki alanı bulması sonucunu doğurabilmiştir. Gene aynı şekilde, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının tanınması yönündeki uzun vadeli (propaganda) çalışma ile, her günkü ulusal baskı biçimlerine karşı mücadeledeki taktik ve reform (iyileştirme istekleri) talep eden gündelik (ajitasyon ve eylem) girişimlerin, “biri yapılırsa öteki yapılmaz”casına birbirlerinin yerine geçirilmesine işaret eden olaylar giderek “göze batar” hale gelmiş ve adeta “meşrulaşabilmiş”tir. Ulusal sorunun gündelik mücadele konusu yapılması ile ilgili kayıtsızlıkların, bir çok yerel örgütte ve bazen bütün örgütte “mazur görülebilir” olaylar olarak işlem gördüğü ise, ne yazık ki bir olgudur.
Şu açık: parti örgütlerinin yaşamını, gündelik eylem ve reflekslerini, yukarıda belirtilen nedenlerin yanı sıra ve onlardan daha da derin olarak aşındıran bu “algı” bozuklukları, stratejik-taktik hedef ve mücadelelerdeki ilkellikler ve sınıf dışı alışkanlıklardan güç alan kayıtsızlıklar; sadece parti örgütlerinin gündelik mücadelelerini değil, aynı zamanda iki halk arasındaki ilişkileri, özgür birlik olanaklarını ve partinin Kürt ve Türk ulusundan işçilerin ortak partisi olarak yeniden inşası sürecini de tahrip etmektedir.
Bütün bu zaaflara karşı mücadelenin koşullarından biri parti edebiyatı, birikimi ve çizgisini yenilemekse, bir ikincisi de, örgütte pratik mücadele zeminine oturan bir eğitim çalışmasına girişmektir diyebiliriz. Bu nedenlerledir ki, parti; zaaf ve eksiklikleri bütün kapsamıyla hedef yapacak, örgütü alışılagelmiş pozisyonundan koparacak ve çizgisini “işe yarar” hale getirerek, sorunla ilgili çalışmayı ileri bir noktadan yenileyecek bir eğitimi başlatmak ve örgütlerinin gündelik pratik girişimlerini takip mevziini tutmak zorundadır. Eğitimin; parti birikiminin yetenek ve olgunlukla kullanılması; örgütlerin çalışmasının değerlendirilmesi, görevlerinin planlanması; görevliler ve girişimlerinin takibi ve denetimi temeline oturmasının zorunlu olduğunu söylemeye gerek olmadığı sanırız açıktır.

MERKEZİ ÇALIŞMANIN PLANLAMA VE DENETİMİ KUCAKLAMASINA ÖZEL DİKKAT
Herkesin bileceği ve kabul edeceği gibi, Türkiye ve bölge örgütlerinin Kürt sorunu karşısındaki pozisyonları ve dolayısıyla görevleri farklılık gösterir. Bu gerçek bilinmesine karşın; parti örgütlerinin görevleri pratikte genellikle “aynılaşır” ve bu nedenle de, gündelik mücadeleye en iyi durumda bile kısmen ve sadece bazı anlarda girebilirler. Zira görevlerdeki bu “aynılaşma”, ortaya, Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri ile ilgili kötü “devrimci” bir “propaganda” çıkarmakta, örgütü bir propaganda ‘örgütü’ durumuna düşürmektedir.
Ulusal sorunun halkçı, demokratik çözümü… ulusal mücadelenin emperyalizmi ve gericiliği hedeflemesi… işçilerin ve halkların birliği, ortak mücadelesi vs. vs… Bunlar gerekli, doğru ve asla vazgeçilmemesi gereken sloganlar ve hedefler. Fakat kötü bir şey var ve bu artık görülmek zorunda: partinin Türkiye örgütlerinin, ulusal isteklerle gelişen mücadeleyi, bu sloganları, güncel slogan ve olur olmaz kullanarak karşılamaları ve bunların pek çok durumda Kürtlerin özgürlüğü karşısında Türk emekçilerden gelen (bazı durum ve görevler bir yana)  bir “kayıt” anlamı kazanabilmeleri olgusu. Bu olgu üzerinde daha sonra duracağız; burada da belirtelim ki, bölge örgütü bile, halkların birliği vs. sorununda hiç hareketsiz kalmamakla birlikte; Kürt emekçilerinin hareketi ve bilincinin olgunlaşma derecesine bağlanmak ve Türkiye’deki desteğin seyrinin bölgedeki etkisini takip etmekle yükümlü olduğunu hiç unutmamak zorundadır.
Bu sorunlar üzerine parti örgütlerinin pozisyon ve çalışmaları elbette değişmelidir ve belli ki bunun için, ulusal sorunla ilgili birikimin yenilenmesinin (ki bu uzun vadelidir) ve pratik çalışma üzerinden yürütülmeye çalışılsa da örgütte yapılacak eğitimin bugünkü konularda kendi başlarına istenilen sonuçlan vermesi beklenemez. Yani, gereği yerine getirilmeden ileri tek bir adım bile atılamayacağı açık olan üçüncü bir zorunluluk vardır: partinin, Kürt sorunu ile ilgili girişkenliği sistematik olarak artarken; örgütlerinin her birinin Kürt emekçi halkı karşısındaki görevleri ile ilgili merkezi dikkatin; eğitici, yönlendirici; denetleyici tutumun yoğunlaşması ve daha ileri bir mevziden yenilenmesinin zorunlu olduğundan söz ediyoruz. Eğer sınıfın partisi, Kürtlerin karşısındaki sorumluluklarını ve her ulustan işçilerin partisi  olarak iki yönlü yenilenme görevini üstlenecekse; ulusal sorunla ilgili merkezi faaliyetin, çizgi ve birikimin yenilenmesi ve eğitim gibi çalışmalarla güçlenmesi yetmez; mücadelenin öteki alanlarında olduğu gibi ve onlardan daha fazla örgütlerin bu sorunla ilgili çalışmalarını yönetme ve denetlemeye kararlıca genişlemesi de gerekir.

PARTİ MERKEZİ TUTUM VE ÇİZGİSİNDE İKİ TEMEL ZORUNLULUK
Parti örgütlerinin Kürt sorununda siyasal olarak doğru bir mücadele içinde olması ve örgütünün özgün yapısıyla yeniden inşası sürecinin bölgede ve Türkiye’deki gelişme ve değişiklikleri değerlendirerek ilerlemesi için, ulusal sorunla ilgili başlıca merkezi sorumluluklar yukarıda belirlenen üç sorumluluktan ibarettir. Ancak, bunların içeriğinin somutlaşması ve önemine uygun kavranması bakımından iki nokta özel önem arzeder.
Bunlardan ilki, halkların birliği (özünde Kürtlerin kaderlerini belirleme hakkını kayıtsız şartsız savunma) sorununda merkezi olarak gösterilmesi gereken özel dikkat; ikincisi ise, bölge örgütünün, bir yandan ulusal özgünlükleri ile Türkiye komünist ve işçi hareketinin bir bileşeni, öte yandan gerektiğinde bağımsız bir parti olarak  hareket etme yeteneği taşıyan bir hareket ve örgüt olarak inşasına ve söz konusu özellikleri ile inşası için gereken teorik, siyasal, kültürel ve örgütsel temel ve araçların yaratılması mücadelesine (ki bu, ulusun kendi kaderini tayin hakkının kullanılmasının koşullarının yaratılması işidir de) azami merkezi yardımdır. Ve açıktır ki, bunlar anlaşılmadığında, yukarda belirlenen sorumluluklar anlamsız olacağı gibi; partinin, her iki ulustan işçilerin partisi olarak “yeniden örgütlenmesi” ve “yeniden kuruluşu” da olanaksız olacaktır.

a) Kürtler karşısındaki sorumluluk ve halkların birliği sorunu
Sınıf partisinin, Kürtlerin ve Türk ulusundan işçilerin sınıf birliğinden ve onların yekpare partisinden yana olduğundan kuşku duyulamaz. O’nun Türk ve Kürt halklarının sadece ortak mücadelesinden değil, aynı zamanda birliğinden yana olduğu da şüphe götürmez. Ama bilinebilir ki, partinin Kürt ve Türk halkının birliğinden yana olması, Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce belirlemesini dıştalamaz; aksine Türklerin ve Kürtlerin eşitliğini, Türk halkı ile birlik ya da ayrılığa karar verme hakkının Kürtlere ait olduğunu kabul ve onun bu hakkını kayıtsız şartsız kullanabilmesinin koşulları için mücadele ile karakterize olur.
Buradan çıkan şudur: sadece Türkiye örgütlerinin değil, partinin merkezi tutumu da Kürtlerin kaderini belirleme (ayrılma) hakkının koşulsuz savunusu temelinde şekillenir. Kürtlerin eşitlik ve özgürlük haklarını kayıt koymadan savunmak ve Kürtler nasıl bir önderlik altında hangi tutumu alırsa alsın, ona yönelik bastırma hareketlerine içtenlikle karşı çıkmak, partinin ulusal sorunla ilgili çizgisinin en temel özelliğidir. Onun ulusal sorunla ilgili çalışma ve eyleminin ana yönünü; Kürtlerin temel haklarının Türk işçi ve emekçileri arasında en geniş ölçüde tanınması, desteklenmesi ve Türk işçi ve emekçilerinin en geniş tabakalarının enternasyonalist bir tutuma geçmesi görevi oluşturur.
Kürt ve Türk halkının birliği görevine gelince; Kürtlerin eşitsiz olarak ve silah zoruyla “birlik” içinde tutulduğu koşullarda, iki halkın birliği için yapılabilir en iyi şey, partinin merkezi çağrı ve girişimlerinin ve Türkiye örgütlerinin çalışmasının her koşul altında burada belirtilen çizgiye uygun olarak şekillenmesidir. Bu kuşkusuz, iki halkın birliğine önem vermeme anlamına gelmez; aksine Kürtlerin temel demokratik isteklerinin, Türk işçi ve emekçilerinin (öncelikle de parti örgütü aracılığı ile) gündelik sınıf mücadelesinin konusu haline gelerek yaygınlaşması ve Kürt işçi ve emekçilerinin de, temel haklarına sahip çıkarken, yaşam koşulları ile ilgili sınıf mücadelesini giderek geliştirmeleri, her iki halkın ortak mücadelesi ve halkların birliğinin bugünkü zorunluluğudur. Öte yandan bu kuşkusuz, halkların ortak geleceğinin inşasının bugünkü en önemli olanağı durumundadır.
Yani kısaca söylemek gerekirse; “halkların birliği” ve “ortak mücadele” ile ilgili sloganlar, her zaman ve her durumda amaca hizmet etmemekte; birçok durumda Kürtlerin temel demokratik taleplerine ve kaderini tayin (yani ayrılma) hakkına “koşul” görüntüsü yaratmaktadır. Bunun, toplumun ileri ögeleri arasındaki propaganda çalışmasının bu sloganlarla ilgili görüşlerden azade olması anlamına gelmediği sanırız anlaşılacaktır. Söz konusu sloganların genel geçer, her duruma uyar kalıplar olmaktan çıkarılarak, mevcut politik ortamda; somut anın ilişkileri içinde ve bulunulan alanda neye hizmet edip neye etmediklerinin ve neye yarayıp neye yaramadıklarının vb. somut tespiti; parti örgütlerinin bu sorunlarla ilgili “genel alışkanlık”la yürüttükleri “propaganda”dan uzaklaşarak, somut merkezi çizgiye uygun eylem ve mücadele  biçimleri üzerinde yürümelerinin güvence altına alınması: burada söylenen ve altı çizilmek istenen şey, “birliği önemsememe” değil, işte budur.
Kürtlerin ezilmişliği derinden hissetmesi ve Türk aydın ve işçilerinin Kürtleri az çok da olsa destekleyen bir olgunluğa henüz ulaşamamış olmasından da güç alan ve sınıfın partisini bir “Türk partisi” olarak damgalayan propagandanın bölgede ve Türkiye’deki emekçi Kürt nüfus arasında etkili olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenledir ki, partinin merkezi tutumu, örgütlerinin (Türk ve Kürt) her birinin Kürt sorunu ile ilgili günlük çalışmalarının yukarda verilen içerikle şekillenmesini teminat altına alırken; aynı zamanda “halkların birliği” gibi sloganların hangi anda neye yarayıp neye yaramadığını özenle irdeleyen ve merkezi çağrıları, girişimleri ve ajitasyonu somut tespitler ve Kürtlerin temel demokratik haklarının savunusu üzerine oturtan bir tutum olarak şekillenmesine bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu herkes anlayabilir. Bu ve benzer konularda doğru anlayış ve reflekslere sahip olduğumuzda; pek çok sorun, sorun olmaktan çıkacağı gibi, devrimci çalışmanın verimlilik derecesinin katlanacağı da kesindir.

b) Merkezi çalışmalar ve bölge örgütünün bu çalışmaya katılışı sorunu
Partinin yeniden inşası bakımından merkezi çizgi ve tutumun önem vermesi ve özen göstermesi gereken diğer zorunluluğa gelince; bu, aslında yukarıda belirtildi ve dergimizin bir önceki sayısında, Bölge Örgütü’nün inşası ile ilgili bölümde değinildi. Ama taşıdığı önem bakımından, kısaca da olsa sorunun burada belirlenmesinde gene de yarar var.
Merkezi tutumun özelliklerinden biri; Kürt sorunu ile ilgili çalışmayı, Türkiye ve bölge örgütlerinin gündelik çalışma ve eyleminden ibaret görmemek; sorunla ilgili kesintisiz merkezi girişim içinde olmayı, her iki bölgedeki örgütlerin görevlerini bütün yönlerden yerine getirmelerinin en önemli olanaklarından biri olarak ele almaktır. Bu merkezi tutum, Kürt sorununun her günkü sınıf mücadelesinin konusu haline gelmesi bakımından olduğu kadar, belki ondan da fazla, “örgütsel yeniden inşa” bakımından önem taşır. Gerek Kürt sorunu ile ilgili olarak yukarıda söz edilen tarihi, teorik, siyasal ve kültürel vb. alanlardaki fikri mücadelenin partinin teorik, siyasal, örgütsel temellerinin yenilenmesi ve yeniden inşasının temel bir dinamiği olarak işlev görmesi; gerek Bölge Örgütü’nün, daha önce belirtilen özgün özelliklere sahip devrimci bir Kürt işçi örgütü olarak faaliyet göstermesinin gerekli organ ve kurumlarına sahip olması; gerekse çalışmada öne çıkan ileri Kürt işçilerin bölge parti aygıtının temeli ve genel parti çekirdeği ve aygıtının bileşenlerinden biri olarak yetişmeleri ve yükselmelerinde parti merkezinin oynayacağı yönetici rol, her şeyi belirleyecek nitelikte bir roldür.
Bölge Örgütü’nü ve ileri güçlerini, bütün çalışmalara, ama özellikle de Kürt coğrafyasıyla ilgili sorunların çözümü çalışmalarına birinci dereceden sorumlulukla katarken; teorik ve pratik görevlerle ilgili bütün sorumlulukları merkezi olarak üstlenmek; mevcut araç ve kurumların en verimli şekilde değerlendirilmesine, bölge için gerekli özgün araç ve kurumların oluşumu ve yeni Kürt güçlerin yetişmesine yardımı; bütün örgütte Türk işçisinin, sınıfını ve halkını örgütlemeye çalışan Kürt işçisine yardımının bir görevi haline getirme, bugünkü koşullarda en dikkate değer merkezi görevlerden biridir diyebiliriz.
Burada iki önemli zorunluluktan söz ettik. Bunlardan ilki daha çok siyasal özellik taşıyanıdır. Yani Kürtlerin kaderini tayin hakkının tanınması ve güven içinde hareket edeceği koşulların oluşturulması için mücadele ile ilgili olanı. Diğeri ise örgütsel özellik taşıyanı; yani, özgün araçları ile birlikte Bölge Örgütü’nün inşası ve Türkiye örgütlerinin bölge örgütü ile ilişkilerinin yenilenmesi, Kürt sorunu ile ilgili görevlerinin yerine getirilmesi sorumluluğunun merkezi olarak üstlenilmesi, takip edilmesinden ibaret olanı. Başka bir deyişle, Türk işçisinin Kürt işçisi karşısındaki görevlerinin en önemli halkasını içereni. Bunların gerekleri içtenlikle yerine getirilmediği takdirde, partinin Kürt ve Türk uluslarından işçilerin ortak partisi olarak inşası olanaksızdır.
Ulusal sorunla ilgili burada değinmediğimiz birçok sorun olduğunu belirterek bitirmeden önce, son olarak şunu gene de belirtelim ki, Marksizm’in ulusal sorunla ilgili görüşleri hakkında bilgi eksikliğinden sık sık söz edilmektedir. Önyargısız hareket edildiği ve öğrenme isteği duyulduğunda Marksizm ve sosyalist işçi sınıfının deneyimi bir hazine değerindedir. Ne var ki, ulusal sorun üzerine çok “söz” söyleyen yeni kuşakların, Marksizm’e iftira niteliğindeki şeylere gösterdikleri ilgiyi, onun ulusal sorunla ilgili eserlerine göstermedikleri de bir sır değildir. Bu kuşkusuz kötü, kabul ve af edilemez bir şeydir; ama zaman bulamamaktan yakınan genç kuşağın mensupları ve devrimcilerine, bu yazıda da savunulan Marksist-Leninist planların düşünsel ve sınıfsal temellerini kolayca anlamaları açısından bazı kaynakları önerebiliriz:
*Lenin’in, “sosyalist devrim ve ulusların kaderlerini tayin hakkı – tezler 1916” ve “ulusal gurur üzerine” makalesi.
*Stalin’in “Marksizm ve ulusal sorun” broşürü ve
*Dimitrov’un Komintern VII. Dünya Kongresi’ne sunduğu raporunun “Faşizme karşı ideolojik kavga” ve diğer bazı bölümleri.
Ulusal sorunun içeriği, işçi sınıfının bu sorun karşısındaki tutumu ve sorunun işçi sınıfı partisinin yapısı, yaşamı ve eylemindeki yeri ile ilgili olarak; birer başlangıç materyali olmalarına karşın, devrimci partinin Kürt sorunu ile ilgili belgeleri ile birlikte bu eserler, isteyen her devrimci işçi, emekçi ve gencin parti örgütlerinin inşası ve çalışması ile ilgili parti anlayış, çizgi ve planlarını irdeleyebilmesi için yeterlidir. Toplumun genç kuşağının ve Kürt ve Türk ulusundan işçi sınıfı güçlerinin enternasyonalist bir ruhla yetiştirilmesinin önünde, üstüne cesaretle gitmemiz ve mutlaka alt etmemiz gereken kendi zaaf ve eksiklerimiz dışında bir engelin bulunmadığı açıktır.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑