Ekim devriminin dünya ölçüsündeki önemi

Rusya’nın merkezinde başarı kazanan ve çevre-bölgeler topraklarının bir kısmını da ele geçiren Ekim Devrimi, Rusya toprakları sınırları içinde hapsedilemezdi. Dünya emperyalist savaşı ve halkların aşağı tabakalarının genel hoşnutsuzluğu atmosferi içinde bu devrim, komşu ülkelere sıçramadan yapamazdı. Emperyalizm ile bağların koparılması ve Rusya’nın soygun savaşından çıkması, gizli anlaşmaların yayınlanması ve başka ülkelerin topraklarını işgal etme siyasetinin reddedildiğinin resmen ilanı; ulusal özgürlüğün ilanı ve Finlandiya’nın bağımsızlığının tanınması; Rusya’nın “Ulusal Sovyet Cumhuriyetleri Federasyonu” olarak ilanı ve bütün dünyaya Sovyet iktidarı tarafından ulaştırılan emperyalizme karşı savaşa çağrı- bütün bunların, köleleştirilmiş Doğu ve kana bulanmış Batı üzerinde önemli etkisi olmaması mümkün değildi.
Gerçekten Doğunun ezilen halklarının, emekçi yığınlarının yüzyıllar boyu süren uyuşukluğuna son veren ve onları dünya emperyalizmine karşı savaşa sürükleyen, dünyada ilk devrim, Ekim Devrimi olmuştur. İran’da, Çin’de, Hindistan’da Rus Sovyetleri örneğine uygun işçi ve köylü Sovyetlerinin kuruluşu bunun inandırıcı kanıtıdır.
Ekim Devrimi, Batının işçi ve askerlerine canlı ve sağlam bir örnek olabilen ve onları savaş ve emperyalizm boyunduruğundan gerçekten kurtulma yoluna yönelten ilk devrimdir. Avusturya-Macaristan ve Almanya’da işçilerin ve askerlerin ayaklanması; işçi ve asker vekilleri Sovyetlerinin kurulması; tüm haklarından yoksun tutulan Avusturya-Macaristan halklarının ulusal boyunduruktan kurtulmak için devrimci savaşı. Hepsi bunu tanıtlayan kanıtlardır.
Önemli olan, Doğudaki, hatta Batıdaki savaşın henüz burjuva milliyetçi etkilerden kurtulmaya zaman bulup bulmaması değildir; önemli olan, emperyalizme karşı savaşın başlamış olmasıdır, devam etmesidir ve bu savaşın er geç mantıki sonucuna varacağıdır.
Yabancı müdahale ve emperyalistlerin “dışarıdan” işgal siyaseti, ancak devrimci bunalımı şiddetlendirmekte, yeni halkları savaşa sürüklemekte ve emperyalizme karşı, devrimci savaş alanını yaymaktadır.
Böylece geri kalmış Doğu halkları ile ileri batı halkları arasında bağlar kurarak Ekim Devrimi bu halkları emperyalizme karşı ortak bir savaş kampında birleştiriyor.
Böylece ulusal sorun, ulusal boyunduruğa karşı savaş gibi özel bir sorun olmaktan çıkıyor, ulusların, sömürgelerin ve yarı-sömürgelerin emperyalizmden kurtuluşu genel sorunu haline geliyor.
İkinci Enternasyonalin ve onun önderi Kautsky’nin en büyük günahı, durmadan ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı konusunda burjuva kavramına doğru sapmaları, bu hakkın devrimci anlamını kavramamaları, ulusal sorunu, emperyalizme karşı açık savaşımın devrimci alanına koymayı bilmemeleri ya da istememeleri, ulusal sorunu sömürgelerin kurtuluşu sorunuyla bağlamayı bilmemeleri ya da istememeleridir.
Bauer ve Venner tipinde Avusturyalı sosyal-demokratların anlayış kısırlığı, ulusal sorun ile iktidar sorunu arasındaki çözülmez bağı anlamamış olmalarındadır; Ulusal sorunu siyasetten ayırma ve onu, emperyalizm ve köleleştirdiği sömürgeler gibi “önemsiz şeyler”in varlığını unutarak kültür ve eğitim sorunları çerçevesi içine kapama yolunda çaba göstermelerindedir.
Ulusların kendi kaderlerini serbestçe tayin etme ve “yurdun savunulması” ilkelerinin, yükselen sosyalist devrim koşulları içinde olayların gelişmesi sonucu ortadan kalktığı söyleniyor. Gerçekte ortadan kalkan ne ulusların kaderlerini serbestçe tayin etme hakkıdır, ne de “yurdun savunulması” ilkesi; ortadan kalkan bunların burjuva yorumlarıdır. Emperyalizmin boyunduruğu altında inleyen ve kurtuluşlarını özleyen işgal altındaki bölgelere bir göz atmak yeter; Sosyalist yurdu emperyalizmin açgözlü yırtıcılarına karşı savunmak için devrimci bir savaş vermekte olan Rusya’ya bir göz atmak yeter; şu anda Avusturya-Macaristan’da gelişmekte olan olaylar üzerinde biraz düşünmek yeter; (Hindistan, İran, Çin gibi) şimdiden Sovyetler kurmuş olan köleleştirilmiş sömürgelere ve yarı-sömürgelere bir göz atmak yeter; ulusların kendi kaderlerini serbestçe tayin etme ilkesinin Sosyalist yorumla ulaştığı devrimci azameti anlayabilmek için bütün bunlara bir göz atmak yeter.
Ekim Devrimi’nin dünya ölçüsündeki önemi özellikle şunlardan ötürüdür:
1. Ulusal sorunu, ulusal boyunduruğa karşı savaş gibi özel bir sorun olmaktan çıkararak, ezilen halkların, sömürgelerin ve yarı-sömürgelerin emperyalist sömürüden kurtuluşu genel sorunu haline getirerek bunun alanını genişletmiştir.
2. Bu kurtuluşun gerçekleşebilmesi için büyük olanaklar yaratmış ve gerçek yolları açmıştır. Ve böylelikle Batının ve Doğunun ezilen halklarının kurtuluşunu geniş ölçüde kolaylaştırmıştır; onları, emperyalizme karşı utkun savaşın ortak yoluna getirmiştir.
3. Batının proleterlerinden Rusya devrimi aracılığıyla Doğunun ezilen halklarına kadar varan dünya emperyalizmine karşı yeni bir devrimler cephesi kurarak, sosyalist batıyla köleleştirilmiş batı arasına köprü kurmuştur.
Doğunun ve Batının emekçi ve sömürülen yığınlarının bugün Rus proletaryasına karşı göstermekte olduğu büyük ilginin açıklaması bundadır.
Bütün dünyanın emperyalist saldırganlarının kudurgan bir öfkeyle bugün Sovyet Rusya’ya çullanmalarının açıklaması bundadır.

Pravda, No 241–250.
6-19 Kasım 1918

Bay Morrison’a cevap


Britanya İşçi Partisi hükümeti Dışişleri Bakanı’nın bildirgesine cevap olarak bu makale ilk olarak 1 Ağustos 1951 yılında ‘Pravda’da’ yayınlanmıştır. Eski SBKP dosya arşivleri, bu makalenin Stalin’in ‘Eserler’inden çıkarıldığını belirtmektedir. Bilindiği gibi bu serinin sadece 13 cildi yayınlanmıştı. 1956 yılında gerçekleşen SBKP 20. Kongresi’nden kısa bir süre önce 14. cildin basılması duyurulmuşken bu kongrede gerçekleşen anti-komünüst dönüş bu projenin tamamlanmasına son vermiştir. Aşağıdaki makale, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan arşivlerden edinilen Marksist klasikleri İngilizce okuyan okurlara ulaştırmak için çeviren ve yayınlayan bu derginin sürmekte olan çabalarının devamını teşkil etmektedir. Bu materyallerin bir çoğunun dünyadaki bir çok temel dillere özellikle komşu kıtada çoğunlukta konuşulan dillere çevrilip yayımlandığını ayrıca belirtmek memnun edicidir.

Vijay Singh

(Revolutionary Democracy, cilt IX, no.2, Eylül 2003)*

Bay Morrison iki sorun ortaya koydu: iç politikayı ilgilendiren sorunlar ve dış politikayı ilgilendiren sorunlar.

İç Politikalar
Bay Morrison, Sovyetler Birliği’nde ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün ve bireysel özgürlüğün olmadığını iddia etmektedir.
Bay Morrison ciddi bir yanılgı içindedir. Hiçbir ülkede Sovyetler Birliği’nde olduğu kadar ifade özgürlüğü, basın ya da bireysel özgürlük; işçiler, köylüler ve aydınlar için örgütler olmamıştır. Sovyetler Birliği’nden başka hiçbir yerde işçiler ve köylüler için bu kadar çok kulüpler olmamış, özellikle onlar için bu kadar çok gazete yayınlanmamıştır. Sovyetler Birliği dışında hiçbir yerde işçi sınıfı bu kadar sistematik bir şekilde örgütlenmemiştir. SSCB’de, kelimenin tam anlamıyla tüm işçilerin sendikalarda, aynı şekilde köylülerin de kooperatiflerde örgütlendiği bir sır değildir.
Bay Morrison bunları biliyor mu? Belli ki hayır. Bunu öğrenmek diye bir isteğinin bile olmadığı görülüyor. Bilgisini, Sovyet halkının iradesi sonucu ülkeden atılan Rus kapitalistlerinin temsilcilerinin dile getirdiği şikayetlerden edinmeyi tercih ediyor.
Devrim yoluyla alaşağı edilen halk düşmanı toprak ağaları ve kapitalistler için SSCB’de ifade özgürlüğü, basın ve örgütlenme özgürlüğü yoktur. Aynı şekilde, ıslah olmaz hırsızlar, yurtdışına istihbarat görevleri için gönderilen sabotörler, teröristler, katiller ve Lenin’e ateş eden, Volodarski’yi, Uritski’yi, Kirov’u öldüren, Maxim Gorki’yi ve Kuibishev’i zehirleyenler için özgürlük yoktur. Tüm bu kriminaller, toprak ağaları ve kapitalistler başta olmak üzere teröristler, hırsızlar, katiller ve gizli çalışma yürütenler tek bir şeyi amaçlamaktadır: SSCB’de kapitalizmi geri getirmek, insanın insan tarafından sömürüsünü geri getirmek ve ülkeyi işçi ve köylülerin kanıyla boğmak. Hapishaneler ve çalışma kampları bu beyler için, sadece bu beyler için vardır.
Bay Morrison, bu şahıslar için mi ifade özgürlüğü, basın ve bireysel özgürlük elde etmeye çalışıyor? Bay Morrison SSCB halkının bu şahıslara ifade özgürlüğü, basın ve bireysel özgürlük, yani işçileri sömürme özgürlüğü vermek isteyeceğini gerçekten düşünüyor mu?
Bay Morrison ifade özgürlüğü, basın vb. özgürlüğünden daha derin anlam taşıyan diğer özgürlük konusunda sessiz kalmaktadır. Halkın sömürüye, ekonomik krizlere, işsizlik ve yoksulluğa karşı özgürlüğüne dair hiçbir şey söylemiyor. Belki de Bay Morrison bu özgürlüklerin SSCB’de uzun zamandan beri var olduğunun farkında değildir. Bu özgürlükler ki, diğer tüm özgürlüklerin temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden midir ki, Bay Morrison bu temel özgürlükler konusunda utangaç bir sessizlik içindedir? İngiltere’de İşçi Partisi son altı yıldır iktidarda olmasına rağmen, İngiliz işçileri hâlâ sömürücü kapitalistlerin boyunduruğu altında yaşamaya devam ettiği için, maalesef bu özgürlükler İngiltere’de olmadığı için.
Bay Morrison İşçi Partisi hükümetinin sosyalist olduğunu, böyle bir hükümetin kontrolü altında hazırlanan radyo programlarının Sovyetler tarafından herhangi bir engelle karşılaşmaması gerektiğini iddia etmektedir.
Ne yazık ki Bay Morrison’a katılamayız. İşçi Partisi iktidara ilk geldiğinde sosyalizm yolunu takip edeceği sanılabilirdi. Fakat daha sonra İşçi Partisi’nin diğer herhangi bir burjuva hükümetten çok az farkı olduğu görüldü. Onlar da kapitalist düzeni devam ettirmeyi ve kapitalistlere muazzam kârlar sunmayı amaçlamaktadırlar.
Gerçek şu ki, yıldan yıla İngiltere’deki kapitalistlerin kârları büyümektedir, fakat işçilerin gelirleri dondurulmuş durumdadır. Ayrıca, İşçi Partisi hükümeti, bu işçi düşmanı, sömürücü rejimi ne pahasına olursa olsun savunmakta, işçilere zulüm etmekte ve hatta tutuklamaktadır. Böyle bir hükümete sosyalist denilebilir mi?
İşçi Partisi hükümetinin iktidara gelmesiyle birlikte kapitalist sömürünün ortadan kaldırılması, kitle tüketim maddelerinin fiyatlarının sistematik olarak indirilmesi için önlemler alınması ve işçilerin maddi durumunda hissedilir ölçüde bir iyileşme sağlanması beklenir. Bunun yerine, İngiltere’de kapitalistlerin kârları artmakta, işçilerin gelirleri dondurulmakta ve temel tüketim mallarının fiyatlarında artışa gidilmektedir. Hayır, biz bu tür politikalara sosyalist diyemeyiz. İngiltere’den Sovyetler Birliği’ne radyo yayınına gelince (BBC), bu yayınlar, bilindiği gibi, kapitalist sömürüyü geri getirmek için çaba gösteren Sovyet halkı düşmanlarını teşvik amaçlı yapılmaktadır. Sovyetlerin bu tür halk düşmanı propagandaları desteklemeyeceği anlaşılmalıdır, ki bunlar SSCB’nin içişlerine karışmakla aynı anlama gelmektedir. Bay Morrison SSCB’deki Sovyet iktidarının monolitik bir iktidar olduğunu, çünkü tek bir partinin iktidarını, Komünistlerin partisini  temsil ettiğini belirtmektedir. Anlayış buysa, biz de İşçi Partisi’nin monolitik bir hükümet olduğunu söyleyebiliriz, çünkü o da tek partinin iktidarını, İşçi Partisi’ni temsil etmektedir.
Fakat mesele bu değildir. Öncelikle, SSCB’deki Komünistler yalnız başına (izolasyon halinde) değil, parti üyesi olmayan yurttaşlarla bir blok halinde hareket etmektedirler. İkincisi, Komünistlerin partisi SSCB’nin tarihi gelişiminde halkçı, anti-kapitalist tek parti olduğunu ispatlamıştır.
Son elli yıl boyunca Sovyetler Birliği halkı Rusya’da var olan başlıca tüm partileri görmüştür; toprak sahipleri partisi (Kara Yüzler), kapitalistlerin partisi (Kadetler), Menşevik partisi (sağ ‘sosyalistler’), Sosyal Devrimcilerin partisi (kulakların savunucuları), Komünistlerin partisi. Devrimci gelişim süreci içinde halkımız tüm burjuva partilerini reddetti ve Komünistler lehine seçimini yaparken, toprak sahiplerine ve kapitalizme karşı olan tek parti olduğunu gözönünde bulundurdu. Bu tarihsel bir gerçektir ve SSCB halkının Komünist partiye, mücadelesinde tam destek verdiği görülmektedir.
Bay Morrison bu tarihsel gerçeğe nasıl karşı çıkabilir? Bay Morrison sırf şüpheli muhalefet oyunu adına tarihin çarkını geri çevirebileceğini ve ölmüş olan bu partileri tekrar canlandırabileceğini mı düşünüyor?

Dış politikalar
Bay Morrison, İşçi Partisi hükümetinin barışı savunduğunu, Sovyetler Birliği’ne hiçbir tehlike teşkil etmediğini, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın şiddet kullanmadan silahsızlandırmayı savunan bir pakt olduğunu, İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra silahlanma yarışına girmek zorunda kaldığını, çünkü Sovyetler Birliği’nin ordusunu yeterince küçültmediğini iddia etmektedir.
Bay Morrison’un tüm bu iddialarında bir damla bile gerçeklik payı yoktur.
İşçi Partisi hükümeti gerçekten barışı savunuyorsa, beş güçten oluşan Barış Paktı’ndan neden uzak duruyor, tüm büyük güçlerin silahlarını azaltması konusunda neden karşı görüş bildiriyor, nükleer silahların yasaklanmasına neden karşı çıkıyor, barış yolunda ilerleyen insanları neden tutukluyor, İngiltere’deki savaş propagandasına neden son vermiyor?
Bay Morrison sözlerine inanmamızı istiyor. Fakat Sovyet halkı, kim olursa olsun söze inanamaz, beyan değil pratik talep eder.
Aynı şekilde, Bay Morrison’un SSCB’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ordusunu yeterince küçültmediği yönündeki iddiaları hiç inandırıcı değildir. Sovyet hükümeti ordusunu küçülttüğünü beyan etmiştir ve şu andaki asker sayısı neredeyse İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki barış dönemindeki kadardır. Öte yandaysa İngiliz ordusu savaştan öncekinden iki kat daha büyüktür.  Buna rağmen, gürültü koparan ve gerçeğe dayanmayan beyanlarla bu çürütülmez gerçeklere itiraz edilmeye devam edilmektedir.
Belki de Bay Morrison SSCB’nin silahlanma ihtiyacı olmayan bir orduya sahip olmasını istemektedir. Aslında ordu hükümet bütçesinin oldukça büyük bir payını almaktadır, ve dışardan savaş tehditleri olmasa, Sovyet halkı memnuniyetle ordusunu sürekli silahsızlandırma yolunu seçecektir. Fakat 1918-1920 tecrübesi bize bunun tersini öğretti; İngilizler, Amerikalılar, Fransızlar (Japonlarla birlikte) Sovyetler Birliği’ne saldırarak, Ukrayna, Kafkaslar, Orta Asya, Uzak Doğu ve Arkhangelski bölgesini almaya kalkıştılar ve üç sene boyunca işkence çektirdiler. Bu bize, SSCB’nin emperyalist saldırganlara karşı bağımsızlığını koruması için asgari düzenli ordusunu elde tutması gerektiğini öğretti. Tarihte Rusya’nın İngiltere topraklarını işgal ettiğine dair tek bir olay bile yoktur, fakat İngiltere’nin Rusya topraklarını işgal edip ele geçirdiği birçok duruma tarih tanık olmuştur.
Bay Morrison, Rusya’nın Almanya sorununda, Avrupa’nın restorasyonu sorununda İngiltere ile işbirliği yapmayı reddettiğini söylemektedir. Bu bir yalandır ve Bay Morrison söylediklerine kendisi bile inanmıyordur. Herkesin bildiği gerçek şudur ki, işbirliğini reddedenler Ruslar değil İngilizler ve Amerikalılardır. Ruslar Almanya’da faşizmin restore edilmesi, Batı Almanya’nın saldırı bölgesine dönüştürülmesi yoluna sapmamışlardır.
Avrupa’nın ekonomik restorasyonu konusunda işbirliğine gelince, SSCB işbirliğini reddetmemiş, tam tersine Avrupa ülkelerinde bağımsızlık ve eşitlik prensipleri temelinde, dışarıdan herhangi bir dikta olmaksızın, Amerika Birleşik Devletleri’nin diktası olmadan, programın hayata geçirilmesini SSCB’nin kendisi önermiştir.
Aynı şekilde, Bay Morrison’un komünistlerin halk demokrasisi ülkelerinde zorla yönetime geçtiği, Kominform’un baskıya dayalı propaganda çalışmaları yürüttüğü yönündeki beyanları asılsızdır. Komünistlere kara çalmak için gözünü budaktan sakınmayan insanlar ancak bu tür beyanlarda bulunabilir.
Aslında komünistler halk demokrasisi ülkelerinde genel seçim yoluyla yönetime gelmişlerdir. Bu ülkelerin halkları, sömürgeci ve yabancı gizli servis ajanlarını doğal olarak ülkelerinden atmışlardır. Bu halkın iradesidir. Halkın sesi hakkın sesidir.
Kominform’a gelince, Kominform’un baskıya dayalı propaganda çalışmaları yürüttüğünü ancak dengesizler söyleyebilir. Kominform dokümanları yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor. Bu dokümanlar herkes tarafından biliniyor ve komünistlere karşı her türlü karalama ve zedeleme amaçlı söylemleri tamamen boşa çıkarmaktadır.
Zor kullanmanın komünistler tarafından kullanılan bir yöntem olmadığını burada özellikle belirtmek gerekir. Tam tersine, komünizm düşmanlarının ve diğer yabancı gizli servis ajanlarının bu tür zora dayanan yöntemler kullandığını tarih bize göstermiştir. Örnekleri için çok uzağa gitmeye gerek bile yok. Yakın tarihte İran’ın Başbakanı, aynı şekilde Lübnan’ın Başbakanı ve Trans-Ürdün Kralı öldürüldü. Tüm bu öldürme eylemlerinin tek amacı bu ülkelerdeki yönetimleri zor yoluyla değiştirmektir. Bu insanları kim öldürdü? Kömünistler mi, Kominform’u destekleyenler mi öldürdü? Böyle bir soruyu sormak bile komik kaçmaktadır. Belki, her şeyden daha iyi haberdar olan Bay Morrison bu sorunu çözmemizde bize yardımcı olur?
Bay Morrison, Kuzey-Atlantik Antlaşması’nın bir savunma paktı olduğunu belirtmektedir. Pakt’ın saldırı amaçlı olmadığını, tam tersine ona karşı kurulduğunu söylemektedir.
Bu doğruysa, bu paktın kurucuları Sovyetler Birliği’ni orada yer alması için neden davet etmediler? Neden Sovyetler Birliği’ni kordon içine aldılar? Neden SSCB’den gizli saklı anlaşmayı imzaladılar? Hitler ve Japonya saldırısına karşı mücadele ederek SSCB saldırıya karşı savaşabileceğini ve savaşmak istediğini ispatlamamış mıdır? Sovyetler Birliği’nin şiddete karşı mücadelesi Norveç’inkinden daha mı kötüydü de, Norveç paktı imzalayan ülkelerden birini oluşturuyor. Bu saçmalık nasıl açıklanabilir?
Kuzey-Atlantik Antlaşması bir savunma paktıysa, bu paktın dışişleri bakanlar konseyi düzeyinde tartışılması yönündeki Sovyet önerisini İngilizler ve Amerikalılar neden kabul etmediler? Bunun nedeni Kuzey-Atlantik Antlaşması’nda SSCB’ye karşı saldırı içeren maddeler olması ve paktın imzacılarının bunu toplumdan mümkün mertebe saklamaya kendilerini zorunlu hissetmesi değil midir? İşçi Partisi hükümetinin, Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyetler Birliği’ne saldırıda İngiltere’yi askeri ve hava üssü haline getirmeyi kabul ettiğinden dolayı değil midir?
Sovyet halkının, Kuzey-Atlantik Antlaşması’nın SSCB’yi hedefleyen, saldırı içeren bir anlaşma olduğunu tekrar etmesinin nedeni budur.
Kore’deki Anglo-Amerikan sağcı çevrelerin şiddet içeren tavırlarında bu daha net görülmektedir. Anglo-Amerikan güçleri, özgürlüğüne düşkün, barışsever Kore halkını iki yıldır parçalıyor, Kore köylerini ve şehirlerini yok ediyor, kadın, çocuk ve yaşlıları öldürüyor. Anglo-Amerikan güçlerinin bu kana susamış tavırlarına savunma denebilir mi? Kore’deki İngiliz güçlerinin İngiltere’yi Kore halkından koruduğu iddia edilebilir mi? Bunları askeri saldırı olarak nitelemek daha dürüstçe olmaz mı?
Bay Morrison, barışsever halka karşı silahını çeviren tek bir Sovyet askeri gösterebiliyorsa, göstersin. Böyle bir asker bulamaz. Bay Morrison İngiliz askerlerinin neden barışsever Kore halkını öldürdüğünü ikna edici şekilde açıklasın. Ve bir İngiliz askeri neden ülkesinden uzakta yabancı topraklarda ölüyor?
Bu nedenledir ki Sovyet halkı, günümüz Anglo-Amerikan politikalarının yeni bir dünya savaşını kışkırttığını düşünmektedir.

Uluslararası Kadınlar Günü

İnsanlık tarihinde, ezilenlerin hiçbir büyük hareketi, emekçi kadınların katılımı olmadan yürümemiştir. Ezilenlerin arasında en ezilenler olan emekçi kadınlar, özgürlük eyleminin büyük yolunun kenarında kalmadılar ve kalamazlardı. Kölelerin kurtuluş hareketi, bilindiği gibi on binlerce kadın kahramanı ileri itmiştir. Serflerin özgürlüğü için savaşanların oluşturduğu saflarda on binlerce kadın vardı. Ezilen sınıfların kurtuluş hareketinin en güçlüsü olan, işçi sınıfının devrimci hareketinin bayrağı altında, milyonlarca emekçi kadını toplaması şaşılacak bir şey değildir.

Uluslararası kadınlar günü, işçi sınıfının kurtuluş hareketinin büyük geleceğinin habercisi ve yenilmezliğinin delilidir.

Emekçi kadınlar, işçi ve köylü kadınlar, işçi sınıfının büyük yedek kuvvetlerini teşkil ederler. Bu önemli kuvvet halkın yarısını temsil eder. Kadın yedek kuvveti, işçi sınıfının yanında mı karşısında mı olacaktır? Proleter hareketinin kaderi, proleter devriminin ve proleter iktidarının zaferi ya da yenilgisi buna bağlıdır. İşte bu yüzden proletaryanın ve onun en ileri müfrezesi olan Komünist Partisi’nin görevi, kadınları, işçi ve köylü kadınları, burjuvazinin etkisinden kurtarmak ve onları proletaryanın bayrağı altında, politik olarak eğitmek ve örgütlemek için kesin mücadele vermektir. Uluslararası kadınlar günü, emekçi kadınlardan oluşan yedek gücü, proletaryanın yanına çekmek için bir araçtır.

Fakat emekçi kadınlar sadece bir yedek güç oluşturmazlar. Onlar, işçi sınıfının doğru politikası sonucu, işçi sınıfının, burjuvaziyle savaşacak olan gerçek bir ordusu olabilirler ve olacaklardır. Emekçi kadınların oluşturduğu bu yedek gücü, proletaryanın büyük ordusunun yanında çarpışan bir işçi ve köylü kadınlar ordusu haline getirmek; işte işçi sınıfının kesin ikinci görevi.

Uluslararası kadınlar günü, işçi sınıfının, işçi ve köylü kadınlar yedek gücünü, proletaryanın kurtuluş hareketinin aktif ordusu içine sokmaya yaramalıdır.

Yaşasın uluslararası kadınlar günü!

Stalin; “Uluslararası kadınlar günü için”,

Pravda, 8 Mart 1925, Eserler (Rusça baskı), Cilt VII, sf. 48-49.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑