Geçtiğimiz 25 Kasım’da, kamu emekçilerinin bir günlük uyarı greviyle başlayan, 16 Aralık Demiryolu çalışanlarının greviyle devam eden ve TEKEL işçilerinin sermaye ve hükümetin saldırılarına karşı 78 günlük büyük direnişiyle ilerleyen mücadele süreci; ülkemiz işçi sınıfı ve emekçi hareketi açısından önemli gelişmelere yol açtı. Bu süreç, hem bu mücadele ve eylemlerin konusu saldırılar ve talepler açısından, hem de TEKEL işçilerinin illerde sürdürdükleri eylemler ve mücadeleyle devam ediyor.
Özellikle TEKEL işçilerinin kararlı mücadelesi, durgun bir seyir içindeki işçi ve emekçiler hareketinde, işçi sınıfı ve emekçiler arasında, kendi gücüne ve mücadelesine güven ve moral kaynağı olarak önemli bir işlev gördü. İşçilerin birlik halinde ve kararlı bir tutumla, hareketteki durgunluğa yaslanan, görev ve sorumluluklarından, işçi sınıfından hatta üyelerinden kopmuş sendika genel merkezlerini, konfederasyonları nasıl sarsabileceğini, harekete geçirebileceğini de gösterdi.
Bu süreçte bir araya gelen ve ortak bir tutum alan dört işçi ve kamu emekçisi sendika konfederasyonu; birlik olma ve birlikte mücadele açısından önemli mücadele ve eylem kararları aldılar. Ancak sorunun sadece karar almakla bitmediği, asıl olanın; alınan kararları, tüm fabrika ve işyerlerinde yaygın olarak ve kararlıca uygulamak olduğu (her hafta uygulanacak saatlik iş bırakma kararında, 4 Şubat genel grev kararında ve 22 Şubat’da alınan kararlar uygulanmasında olduğu gibi) birçok defa ortaya çıktı. Bu durum, 22 Şubat kararları açısından ise hala devam ediyor.
Alınan kararların uygulanmasında, merkezler açısından, fabrika ve işyerlerinde, işçi ve emekçileri, kararların güçlü bir biçimde uygulanması için hazırlama ve örgütleme açısından yapılması gerekenler yapılmamış olmasının yanında, bazı bölge ve şubelere kararlar bildirilmemiştir bile. İş bırakmayı kamu işyerleriyle sınırlayanlar, özel sektör işyerlerinde hiç harekete geçmeyenler, duymazdan ve görmezden gelen sendikalar ve şubeler olduğu bilinmektedir.
Sorun, gelip alınan kararların hayata geçirilmesi olduğunda, değerlendirilmesi ve eleştirilmesi gerekenin sadece konfederasyonların ve sendika genel merkezlerinin tutumu olmadığı; aynı zamanda şubelerin ve yerel platformların tutumlarının da eleştirilmesi gerektiği açıktır. Şubeler, hemen her dönem sendika genel merkezlerini ve konfederasyonları, haklı olarak bürokratizmle, sendika ağalığıyla, mücadelenin gerektirdiği kararları almamakla, konfederasyonlar ve genel merkezler düzeyinde birlik yapmamakla, saldırılar karşısında ortak tutum almamakla eleştirdiler. Ancak TEKEL mücadelesi sürecinde, şubeler ve bir türlü toparlanamayan yerel sendika platformları da, konfederasyonların, TEKEL işçilerinin kararlı tutumu nedeniyle almak durumunda kaldıkları mücadele ve eylem kararlarını kendi alanlarında gerektiği yaygınlık ve etkinlikle uygulayamadılar, uygulamadılar. Oysa, TEKEL işçilerinin mücadelesi ve ortaya çıkardığı olanaklar dikkate alındığında; hem merkezi kararları yaygın ve güçlü bir biçimde uygulamak, hem de dayanışma ve mücadeleyi daha ileriye taşımak her bakımdan mümkündü. Bu olanaklardan yeterince yararlanılabildiği söylenemez.
TEKEL işçilerinin mücadelesi, yeni biçimlerle yerel alanlarda sürüyor. Ve dört konfederasyonun 22 Şubat’ ta almış olduğu 26 Mayıs’ ta bir günlük genel grevi de içeren kararları ortadadır. Hem talepleri, hem de eylem (toplantılar, basın açıklamaları, gösteriler ve mitingler vb.) kararları, uygulanmayı beklemektedir. TEKEL işçilerinin mücadelesi ve onun etrafında gelişen mücadeleler sürecinden doğru sonuçlar ve görevler çıkartarak, mücadele ve örgütlenme daha ileriye taşınabilir.
TEKEL işçilerinin mücadelesinin, hem genel olarak işçi sınıfı ve emekçiler hareketi, hem de sendikal hareket açısından olumlu ve olumsuz yönleriyle ortaya çıkardıkları ışığında, parti çalışmasının bazı yönlerinin değerlendirilmesi de gereklidir. Burada, parti örgütlerimizin görev ve sorumlulukları gereği yaptıkları, yapmaya çalıştıklarını değil; çalışmamızı, eksik ve zayıf yönleriyle değerlendirmeyi amaçlıyoruz.
İşçi sınıfı ve emekçilerin hareketinin durgunluktan çıkma, sınıfın bir bölüğünün mücadelesi etrafında birleşme ve genelleşmesi ya da ortak talepler etrafında birleşik bir mücadelenin örgütlenebilmesi koşulları ve olanaklarının doğduğu dönemlerde, sınıf partisi ve onun her düzeydeki örgütlerinin önüne de, bu koşullara uygun içerikte ve yaygınlıkta bir çalışmayı yürütme ihtiyacı gelir. Böylesi dönemlerde (elbette her dönem kendine özgü görevler gündeme getirir) işçi ve emekçi hareketinin gelişiminin, görev olarak gündeme getirdiği çalışmayı; güçlü bir örgütsel ve politik refleksle ve enerjik bir biçimde yürütmekle yüz yüzeyizdir. Yavaşlık, zamanında harekete geçememe, merkezi organlardan bir şeyler bekleme tutumu; çalışmayı ve çalışmanın etkisini zayıflatıcı, sınırlayıcı olacaktır.
FABRİKA VE İŞYERLERİNDEKİ ÇALIŞMA
TEKEL işçilerinin mücadelesi ve bu süreçte gündeme gelen, gerek Cuma günleri yapılan ve giderek artacak olan saatlik iş bırakma eylemleri, gerekse 4 Şubat genel grevinin fabrika ve işyerlerinde uygulanışında ortaya çıkan zayıflıklar; fabrikalarda ve işyerlerinde parti çalışmasının önemini ve sorunlarını da daha açık halde görünür kılmıştır. Fabrika ve işyerlerinde, iş bırakma ve grev, konfederasyonların kararına rağmen, büyük ölçüde sendikaların ve şubelerin insafına kalmış ve olabileceğinin gerisinde bir katılımla uygulanabilmiştir.
Parti örgütlerimizin, fabrika ve işyerlerinde, sanayi havzalarında, bu dönemde yürüttüğü, hazırlık (ajitasyon, propaganda çalışmaları ve uygun örgüt biçimleri) ve eylemlerin örgütlenmesi çalışmalarının (önceki çalışmanın eksikleriyle birlikte) yetersizliği de ortadadır. Çalışmamızın sorunları, talepleri ve eylemleri işçi kitlesine mal etme ve buna dayanarak sendika ve şubeleri baskılayacak, harekete geçmeye zorlayacak düzey ve etkinlikte olmadığı daha açık ve görünür hale gelmiştir.
Fabrikalar ve işyerleri, her dönemde partinin temel çalışma ve örgütlenme alanları olmuş, böyle belirlenmiştir. Parti örgütleri, gerek kadrolarının mevzilenmesi, gerek enerjisi, gerekse de ilgi ve dikkatini temel çalışma alanlarında yoğunlaştırmak durumundadır. Üzerinde hepimizin birleşmesine rağmen, buna uygun, yoğunlaşan bir çalışma içinde olunduğu söylenebilir mi? Yoğunlaşarak çalışalım belirlemesi yaptığımız fabrika ve işyerlerindeki çalışmaya katılmak, çalışmanın çeşitli ihtiyaçlarına katkıda bulunacak nitelik ve yeter sayıda görevlendirme yaptığımızı söyleyebilir miyiz? Fabrika çalışmamızın mevcut sorunları, genişliği, derinliği ve etkinlik düzeyiyle, işçi hareketinin ortaya çıkardığı görev ve sorumlulukların üstesinden gelinebilir mi? Tabii ki hayır. Çalışmamızın sorunları vardır ve bu sorunların sürüp gitmesine izin veremeyiz. Ancak, bu sorunların hiçbiri çözülemez, aşılamaz sorunlar değildir. Öte yandan işçi hareketinin gelişimi ve ortaya çıkardığı olanaklar, parti çalışmamızın sorunlarını çözerek, güçlenmesi ve gelişmesinin de olanaklarıdır.
Öncelikle, çalışmamızda temel olarak belirlediğimiz, yoğunlaşarak çalışalım kararına vardığımız fabrika ve işyerlerinde, sanayi havzalarındaki görevlendirmelerimizi gereklilik ve yeterlilik açısından (ilk elde buralardaki sorumlu kadroları değiştirmeyi kastetmiyoruz ama gerekiyorsa bunu da yapmalıyız. Ayrıca bazı birimler için kadro aktarımı da gerekebilir.) gözden geçirmeli ve çalışmanın gerçekten yoğunlaşmasını sağlayacak, destekleyip güçlendirecek görevlendirmeler yapmalıyız. Açıktır ki bu, temel alanlardaki çalışmayı derinlemesine ve genişlemesine güçlendirebilmek için gereklidir.
Burada, uygun kadro bulamama, deney ve tecrübeye sahip, birikimli kadro yetersizliği gibi birçok gerekçe öne sürülebilir ve doğrudur da. Yetişmiş, gelişkin kadro ve üyeler sorunu, bir bakıma her zamanın (çalışmanın daha da geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ihtiyacı, daha enerjik bir çalışma vb. ihtiyaçlar göz önüne alındığında) sorunudur. Ama çözümsüz bir sorun da değildir.
Unutulmamalı ki, bilinmeyen şeyler, konular öğrenilebilir; deney ve tecrübe edinilebilir. Ve tüm bunlar, sadece ve sadece günlük, pratik çalışma içinde, somut ve belirli bir parti işini yaparak öğrenilip edinilebilir. Soruna buradan bakıldığında, durum; “adam yok, adam çok” diyebileceğimiz bir durumdur. Burada, soruna bakışta ve çözme çabasında, örgütçü bir perspektiften yoksunluk ya da noksanlık gündeme gelmekte ve sorunun çözümüne buradan başlamak gerekmektedir.
Bu da, herkese yapabileceği bir iş, her üyeye birikimine ve yeteneğine göre bir görev olarak özetleyebileceğimiz Leninist örgütçü tutum ve perspektiftir. Üye potansiyelimizle, somut bir parti işiyle görevli üyelerimizin sayısı karşılaştırıldığında, durumun abesliği apaçık ortadadır. Partimizin üyelerinin yapabileceği bir görevi üstlenmekten sakınmayacağını, sınıf mücadelesine, parti çalışmasına bir biçimde faydalı olma isteği duymayacağını düşünmek için hiçbir neden yoktur.
Buradan yola çıkarak, tüm parti üyelerine, özellikle gençlerimize güvenerek, üstlendikleri, katıldıkları parti işini (elbette eksiklikler, hatalar olabilir; bu ‘hakkı’ onlara tanıyabiliriz) yapmaya çalışacaklarını, yapacaklarını ve günlük çalışma içinde giderek öğreneceklerini ve biriktireceklerini bilerek görevlendirmeliyiz. İşlerini daha iyi, daha verimli yapabilmeleri ve kendi gelişimleri için yardımcı olma, destekleme, yol gösterme görevi ve sorumluluğu da; yönetici organlarımıza ve üyelerine düşmektedir.
Başta temel çalışma alanları olarak belirlediğimiz fabrika ve işyerleri olmak üzere, parti çalışmamızın tüm yönlerinde gerekli ve giderek gelişen, enerjik bir çalışmayı ancak bu tutumla ve perspektifle yürütebiliriz.
FABRİKA ÇALIŞMASI VE SENDİKALAR
TEKEL direnişinin, açıkça gösterdiklerinden birisi de, işçilerin birlik halinde ve kararlı tutumunun sendikaları, genel merkezleri ve konfederasyonları mücadeleci bir hata yönelmeye zorlayabilir ve mücadele kararları aldırtabilir olduğudur. TEKEL mücadelesi, işçi sınıfının mücadele ve direniş içindeki bir kesiminin, birlik ve kararlılık içindeki mücadelesinin; sınıfın diğer kesimlerini de bu mücadele etrafında harekete geçirebileceği ve sınıfın tümünün hareketi ve mücadelesine genişleyip ilerleyebileceğini de göstermiştir. Yine Çemen Tekstil grevi, televizyona da yansıdığı gibi işçilerin birlik içinde ve kararlı tutumuyla, sendikayı ve sendikacıları da önlerine katarak sürmektedir. Buradan gelmek istediğimiz yer, işçilerin birliği ve kararlılığını sağlamak ve geliştirmek için fabrika ve işyerlerinde, işyerinin sendikalı olup olmamasından, sendika ve sendikacıların mücadeleci ya da bürokratça bir tutum içinde olup olmamasından bağımsız olarak, yürütülen parti çalışmasının önemi meselesidir.
Sendikaların örgütlülüğünün gelişmesinin, örgütsüz işyerleri ve işçilerin sendikal örgütlenmesinin, sendikaların mücadeleci bir hatta ilerletilmesinin, varolan yerel platformların genişlemesi ve güçlenmesinin, yeni yerel platformların kurulması ve işletilmesinin; işçi sınıfı ve emekçiler hareketi açısından önemi açık ve tartışılmazdır. Ancak, bu önem ve tartışılmazlık durumu, parti örgütlerimizin kendilerini, sendika ve platformlara, iyi ve doğru öneriler yapan, buna uygun kararlar çıkmasını bekleyen bir tutumla sınırlamaları anlamına gelmez. Sınıf partisi ve örgütleri olarak, fabrika ve işyerlerinde kendi bağımsız çalışmamızı her koşulda sürdürmek, en geniş işçi kitlesine seslenen bir çalışmayla işçileri ekonomik, siyasal hak ve talepleri için mücadeleye tüm araçlarımızdan yararlanarak hazırlamak durumundayız.
Fabrikaların, işçilerin sorunlar, talepler üzerine günlük gazete ve çeşitli araçlarla, eylem ve mücadeleler için belli ölçüde de olsa uyarılmış, hazırlanmış olması; sendika ve sendikacıların hem gerekli kararları almasının hem alınan kararların uygulanabilmesinin zeminini güçlendirecektir.
Sendikaların, sendikal platformların mücadeleyi ilerletici kararlar almasını, bunları kararlılıkla uygulayacak bir tutum içinde olmalarını; her zaman teşvik edeceğiz, destekleyeceğiz. Ama beklemeden, parti çalışmasını gelişen ve genişleyen tarzda yürüterek… Ancak böyle bir çalışmayla, işçi inisiyatifinin gelişmesi, hem kararlar, hem de kararların güçlüce uygulanması güvenceye alınabilir. Fabrikalarda yürüteceğimiz bu çalışmayla işçilerin hazırlanması ve uygun biçimlerde (dayanışma komitesi, grev komitesi vb.) örgütlenmesi, sendikaların ve sendikacıların titreklik göstermelerinin ve yalpalamalarının da önüne geçme olanaklarını güçlendirecektir.
Yakın dönemden, konfederasyonların kendi aldıkları kararları uygulamak üzere işçileri hazırlama ve örgütleme bir yana, kararları şubelere, işyerlerine bildirmeme tutumları, birçok şubenin de bu geri tutuma dayanarak kendine bağlı işyerlerinde bir adım atmadığı hatırlanacaktır. Bu sendika ve sendikacıların böylesine rahatlığı, fabrikalarda işçilerin sendikalı ama sendikal anlamda bile örgütsüz oluşuna, örgütsüz bırakılmasına dayanmakta ve bu durumdan güç almakta olduğu bilinen bir şeydir. Sendikaların değişimi ve bir anlamda yeniden inşa edilebilmesinin, mücadeleci sendikacılığı güçlendirmenin en temel dayanağı da, fabrikalarda yürüteceğimiz parti çalışması olacaktır. Bu aynı zamanda işçileri kendi sınıf partilerinde örgütlenmeye doğru da ilerletecektir.
PARTİ ÇALIŞMASI VE GÜNLÜK GAZETE
Parti çalışmasının temel yönlerinden biri de; işçi ve emekçi kitleleri aydınlatmak, kendi hakları için mücadelesinde ilerletmek ve bir sınıf olarak örgütlemek üzere yürüttüğümüz ajitasyon ve propaganda (ekonomik, siyasal ve teorik çok yönlü) faaliyetleridir. Bu faaliyetimizi oldukça çeşitli (bildiriler, broşürler, günlük gazete, televizyon, toplantılar, paneller, konferanslar, kültürel etkinlikler vb.) araçlarla sürdürüyoruz. Mutlaka bu araçların her biri belirli bir işlev görüyor ve çalışmamızı zenginleştiriyor, geliştiriyor. Ancak tüm bu araçlardan yeterli yaygınlıkta, yerinde ve zamanında ve etkin bir biçimde yararlanabildiğimiz tartışılır durumdadır.
Ancak tüm bu araçlar içinde özel bir yere sahip olan ve diğer araçların da etkisini güçlendiren aracın günlük gazete olduğu hepimizce bilinen bir şeydir. Dünden bugüne, günlük parti çalışmasında gazetenin yeri, işlevi, önemi üzerine yazılıp çizilenler, konuşulup tartışılanlar, herhalde, epeyce yüklü bir külliyat oluşturur.
Günlük gazetenin işlevine uygun bir ele alınışını sağlamak üzere yapılan örgütsel girişimler, daha çok haber yazımı, röportajlar, çeşitli ekler yapma ve bunlar üzerinden dağıtımın yaygınlaştırılması için yapılan denemeler de az değildir. Tabii ki bunların hepsi (haber, röportaj, kent ekleri, kent sayfaları vb.) gazetenin işlevselliği ve yaygın dağıtımında katkısı olan çabalar ve denemelerdi. Ancak hiçbirinin tek başına, gazetenin günlük, istikrarlı ve genişleyerek dağıtımı (aslında doğrudan çalışmanın kendisi ve gelişimi demek daha doğru olacaktır) ve çalışmamızda elimizdeki temel bir araçtan yararlanma sorunlarımızı çözemeyeceği görülmüştür.
İşin özü, doğrudan işçi sınıfı ve emekçiler arasında yürüttüğümüz teşhir, ajitasyon, propaganda ve örgütleme çalışmasının kendisidir. Bu çalışmada, yaygın deyimle “sadece kolektif bir ajitatör ve propagandist değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyici de” olan gazetenin, çalışmamıza açtığı olanaklardan yaralanıp yararlanamama sorunudur. Çalışmanın dışında ve çalışmadan bağımsız bir sorun değil, çalışmanın içerik ve kapasitesini güçlendiren ve geliştiren bir araç olarak gazeteyi kullanıp kullanamama sorunudur. İşçi sınıfı ve emekçileri aydınlatıp örgütleme, mücadelelere hazırlama iddiasında bir parti çalışması; bu güçlü araca ihtiyaç duyar. Günlük gazeteyi kullanamayan, ondan yararlanamayan bir çalışma; eksik, aksak, dar ve sınırlı bir çalışma olacaktır.
Çalışma yürüttüğümüz alanlardan haber ve röportajlarla gazeteye katılmayı, alanımızdaki işçi ve emekçilerin sorunlarına, yaşamlarına ve mücadelelerine ilgi ve duyarlılık göstermenin, sorunları ve mücadeleyi kendinin saymanın gereği, onlarla kurulan bağlar, ilişkiler olarak ele alıp; çalışmanın, günlük bir işi ve görevi haline getirebiliriz. Ancak, gazetenin yaygın dağıtımını sadece çalışma yürüttüğümüz alan veya fabrikadan haber çıktığı günlerde yapan bir tutum; gazetenin işlevini kavramayan, sınırlayıcı bir tutum olacaktır.
Oysa işçi sınıfı içindeki çalışmanın bir yönü olarak ajitasyon ve propaganda faaliyetinin; işçileri sadece kendi fabrikasındaki, bölgesindeki sorunlar, talepler ve mücadeleleri üzerinden yürütülmemesi gerektiği hepimizce bilinen bir doğrudur. Diğer fabrikalardaki, diğer kentler ve tüm ülkedeki işçi ve emekçilerin sorunları, talepleri, sermaye ve hükümetin saldırıları, toplumun ekonomik, siyasal sorunları (örneğin; anayasa tartışmaları vb.) bölgemizde ve dünyada olup bitenler, işçilerin yaşamına ve tartışmalarına dahil edilemeden yürütülecek bir ajitasyon ve propaganda faaliyeti; işçilerin bir sınıf olarak birleşmelerini, örgütlenmelerini ve mücadeleye girişmelerini sağlayacak, buna yardımcı olacak bir çalışma olamaz.
TEKEL işçilerinin mücadelesi süresince, gazetemiz hem TEKEL işçilerinin hem de tüm ülkedeki dayanışma ve mücadelelerin sesi ve sözcüsü olmuştur. Ama aynı dönemde, gazetemizin dağıtımının doğal olarak artması gerekirken aynı düzeyde kalması (bir iki hafta hariç), hatta bazı haftalarda gerilemesi; gazetenin çalışmamızda tuttuğu yer açısından çarpıcı bir veri olsa gerek. Ülkemiz işçi hareketinde önemli gelişmelerin yaşandığı, hareketin gelişme ve birleşme yönünde ilerlediği bir dönemde bu durum kabul edilebilir mi? Bu durum, TEKEL mücadelesi süreci bir yana, hiçbir dönemde kabul edilemez.
Gazetenin, öncelikli çalışma alanlarımız olan fabrika ve işyerlerinin işçileri arasında yaygın dağıtımı; buralarda sürdürdüğümüz çalışmadan ayrı, özel bir sorun değildir. Buralarda yürütülen çalışmanın temelidir. Çalışmanın genişlemesinin, işçi kitleleriyle ilişki ve bağların gelişip güçlenmesinin en temel aracıdır.