Yönetici, sorumlu parti örgütçülerinin çalışmaya katılımı üzerine*

Konuya ilişkin olumluluk ve daha çok da eksikliklere dair parti basınında çeşitli yazılar yayınlandığı biliniyor. Bu yazıda da, amaç, örgüt çalışmamızın güncel sorunlarına ilişkin değerlendirmelere pratik deneyler üzerinden katkı sunmaktır. Hemen belirtmekte yarar var; pratik örnekler üzerinden işaret edilecek olumsuzluk ya da olumlulukları tek tek parti örgütçülerinin başarısı veya eksiklikleri olarak görmemek, sorunu bütünlüklü düşünmek gerekir.
Sınıf içerisindeki çalışmamızda düne göre epeyce bir ilerleme kaydedilmesine rağmen, halen önemli eksiklikler yaşandığı bir gerçek. Bilindiği gibi, proletarya partisinin örgütçüleri, partinin ortaya koyduğu politik-taktik platformun ışığında işçi ve emekçileri aydınlatmak, sınıfın bilinç ve mücadele düzeyini ilerletmek ve bu temelde işçileri harekete geçirip, örgütlemek için çalışırlar.
Bu çalışma içerisinde yönetici düzeydeki sorumlu parti kadrolarımızın çalışmaya katılımında iki önemli yanlış tutuma dikkat çekmekte fayda var.
Bunlardan ilki, çeşitli düzeylerde yönetici düzeyde görev ve sorumluluklar almış parti örgütçüleri, parti Genel Yönetim Kurulu’nun (GYK) aldığı kararları parti organ veya birimlerine anlatıp, alınan kararların gereğinin yapılmasının ne kadar önemli olduğu üzerinde epeyce laf edip, görev ve sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşünebiliyorlar.
Yönetici düzeyde sorumluluk almış parti örgütçülerinin bu yaklaşımı, pratik çalışma içerisinde partinin genelini etkileyebiliyor. Çalışmaya daha ileri düzeyde katılmalarını isteğimiz kadro ve üyeler de, sorumlu oldukları birimlerden iş yapmalarını istemekle sınırlı bir katılım ve çalışma tarzını pratik tutum olarak benimseyebiliyorlar. Parti çalışmasına bu düzeyde katılım ve görevini, sorumluluğunu bununla sınırlayan bir tarz, uzunca bir dönem –istisnalar kaideyi bozmaz– parti yönetici ve örgütçülerine egemen olmuştur.
Bir diğer yanlış yaklaşım ise, görev alanında her şeyin merkezine kendini koyma tutumudur. Bu tutum, sorumlu olunan parti organ veya biriminde yer alan üyelerle birlikte fikir üretme, çalışmayı birlikte planlama ve işleri paylaşarak çalışma yerine, her şeyi kendisi yapma; mevcut olanak ve güçleri seferber ederek, kolektif enerjiyi harekete geçirme yerine “tek tabanca koşturma” şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bu tutum, geçici –kısmi– “başarı”lar elde edilmesini sağlasa bile, bunun kalıcı olmadığı, olmayacağı deneylerle görülmüştür. Her şeyden önce, bu, belirli alanlarda sorumluluk alan partililerin sorunlara kafa yormamalarına, yaşanan sorunlar karşısında inisiyatifsizleşmelerine ve kendilerine olan güvenlerini kaybetmelerine yol açmaktadır.
Kuşku yok ki, yukarıda değinilen iki tutum da (özellikle ikincisi) sekterlik ve kaba müdahaleyi kaçınılmaz kılar. Devrimci bir partinin yönetici ve kadroları olarak, asla baş vurulmaması gereken bir tarz olmasına rağmen; partinin ortaya koyduğu görevleri “daha iyi yaptırmak” adına, aslında yaptıramamanın acizliğiyle, bağırma-çağırma, hatta ulu orta partilileri rencide etmeye kadar varan tutumlar içerisine girilebiliyor.
Unutmamak gerekir ki, genç partililer ve partiyle yeni yüz yüze gelmiş işçiler, söz konusu tutumdan olumsuz etkilendikleri gibi, (partiden kopmaz ya da köşelerine çekilmezlerse) onlar da sorunlar karşısında aynı sekter ve kaba tutumu alıyor. Yani bir anlamda “ne görüyorsa onu yapıyor” ya da “ne ekiyorsan onu biçersin” durumu ortaya çıkıyor.
Gerek “bürocu” çalışma tarzı gerekse her şeyin merkezine kendini koyma tutumu ve bu tutumların doğal sonucu olan sekter ve kaba yaklaşımların yaşandığı alanlarda ilerlemenin olmadığı, tersine, bir dönem aktif olan ya da partinin ortaya koyduğu platformdan etkilenip gelen işçi ve emekçilerin partiden uzaklaştığı veya bir köşede bilerek kendisini unutturmaya çalıştığı durumlarla karşılaşıyoruz.

NE YAPMAK GEREKİR?
Yukarda değinilen eksik ve yanlış tutumlar bile, başlı başına, yönetici ve sorumlu parti örgütçülerinin çalışmaya katılım tarzı konusunda neyi değiştirmesi ve yerine nasıl bir tutum ve tarzın geçmesi gerektiğinin cevaplarıyla doludur.
Genel bir doğruya işaret etmek gerekirse; sınıfın devrimci partisi, ortak teorik ve siyasal çizgi üzerinde teşekkül etmiş gönüllü bir birliktir. Ama bu, bir irade birliği olmanın yanında, aynı zamanda, eylem ve örgüt birliğidir. Parti yönetici ve kadrolarının görevi, işçi ve halk yığınlarını ve mücadelelerini birleştirme sürecinde, partiyi, işçi ve emekçiler içinde ete kemiğe büründürmek olduğuna göre, işe öncelikle, bulunulan alandaki parti güçlerinin öncelikli işletme, fabrika ve diğer çalışma alanlarına göre mevzilenmelerini sağlamak, oraların temel sorunlarını öğrenmek ve yığınlara nasıl ve hangi araçlarla seslenileceğini belirlemek ve işe koyulmaktır.
Bilindiği gibi, partinin kuruluşundan bu yana yüzlerce işçi, binlerce genç ve emekçi saflarımıza katıldı, bir süre çalışmalarda yer aldı, ancak bu katılımların büyük çoğunluğu kalıcı örgütlere dönüştürülemedi. Bunun nedenlerini büyük oranda yönetici-sorumlu parti örgütçülerinin çalışmaya katılım düzey ve tarzında aramak yanlış olmayacaktır.
Her parti yöneticisi ve militanının bildiği gibi, parti, aynı zamanda işçi sınıfının okuludur. Yürütülen çalışmadan etkilenip partiye yakınlaşan ya da üye olan işçileri gerçek anlamda devrim ve sosyalizm davasına kazanmak için, özel olarak emek vermek gerektiği de bilinir. Ancak iş pratiğe gelince, parti yönetici-örgütçü kadrolarına, ne kadar buna uygun bir katılım ve tarzın hakim olduğu hala tartışılır durumdadır.
Bu soruna yeniden değinmek üzere asıl soruna dönelim.
Partinin platformunu emekçilere anlatmanın temel araçları, kitle yayın organı olan işçi basını ve örgüt organlarıyla üyeleri olduğuna göre –ki işçi basınını da işçiye ulaştıracak olanlar da üyelerdir–; bilinen bir gerçeği vurgulamak gerekirse, partinin ortaya koyduğu izlenecek taktik platforma öncelikle parti organ ve birim üyelerinin ikna edilip kazanılması zorunludur. Bunun yolunun, yukarda söyleneni aşağıya aktarmaktan geçmediğinin altını çizmek gerekir. Parti genelgelerini organlarda okumak, kafalara takılan yanlar üzerinde yoldaşça tartışma ortamı yaratıp ikna etmek, bununla da yetinmeyerek, birim organları ve üyelerinin alanlarında yürüttükleri çalışmanın planlanmasında doğrudan rol almak, çalışmayı devrimci bir tarzda izlemek, tıkanıklıklarda yardımcı olmak ve en önemlisi de yürütülen çalışmanın kesintiye uğramadan günlük sürmesini sağlamak ve izlemek olmazsa olmaz bir yönetme-sorumlu partili tutumudur.

Peki neden istenen düzeyde iş yapma ve ilerleme sağlanamıyor?
Bunun yanıtını genel teorik doğruları ileri sürerek değil, ama, sorumluluk alanındaki yönetici ve temel alanlardaki birim üyeleriyle olan günlük ilişkinin temel bazı yönlerine değinerek cevap vermekte yarar var.
Temel çalışma alanlarının (partinin bütün çalışma alanları için geçerli) özelliklerini, işçi ve emekçilerin duygu ve fikirlerini, dünya ve ülke gündeminin yansımalarını kavrayış ve sorunlara bakışlarını bilmek ve buna uygun bir çalışmanın yürütülmesini yeniden ve yeniden örgütlemek, kitle çalışması açısından olmazsa olmaz koşuldur. Ancak yönetici-sorumlu parti örgütçüsü açısından en az bu kadar önemli olan bir diğer husus da; parti üye ve çevresini iyi tanımak, onların olay ve olgular karşısındaki tutumlarını, eksiklik ve zaaflarını, organ içindeki tutumlarını, gazeteyi okuyuş ve kavrayış düzeylerini, keza parti yayınlarını okuyup okumadıklarını ya da hangi yazıları okuduklarını, kitap okuyup okumadıklarını, aile ve çevreleriyle olan ilişki ya da sıkıntılarını, insanlarla ilişki kurmadaki sıkıntı ya da rahatlıklarını, örneğin; bir kahveye girip rasgele bir masaya oturabiliyorlar mı, daha da ileri giderek hangi TV kanalını veya diziyi izlediklerine kadar bilmek, bir anlamda örgüte ve olanaklarına hakim olmaktır.
Sorumlu, yönetici parti kadroları, birlikte çalışma yürüttükleri arkadaşların özelliklerini bilmeden, olumlu yanları ilerletecek tedbirler alıp olumsuz yanlarına karşı da yoldaşça mücadele etmeden, bütün diğer şeylerin kalıcı ve verimli bir çalışmaya dönüşmesinin mümkün olmadığını bilmek durumundadır. Bu özellikleri bilmenin bir tek yolu var, o da, onlardan biri olmak, onlarla iç içe yaşamaktır.
İnsanların kavrayışının, herhangi bir sorun karşısında alacağı tutumların aynı olamayacağı bir gerçek. Biri vardır yeteneklidir, biraz kımıldayınca yapılacak işin yüzde altmış ya da yetmişini yapar, biri de vardır ki, bütün samimiyetiyle uğraşır, ama küçük bir kısmını yapabilir. Her iki mücadele arkadaşını da tanıyarak günlük bir örgüt ilişkisi sürdürmek, ikisinin özelliğini de çalışmada birleştirerek ilerlemek, bunun için üzerine düşen rolü oynamak önemlidir. Aksi taktirde bir süre sonra, tüm enerjisini harcayarak uğraşan militanın diğeri karşısında ezilmesi, moral ve anlayış birliğinin bozulması kaçınılmazdır ve bu sonuçta yönetici-sorumlu parti kadrosunun payı yadsınamaz.
Yine bütün üyelerden aynı çaba ve yetenek göstermeleri beklenemez. Her insan bilgisi/birikimi ve yeteneği düzeyinde iş yapar. Partinin 3. Kongresi’nin aldığı üye güncelleştirmesi kararı, kuşkusuz ki önemlidir ve bu, bütün eksikliklerine rağmen parti güçlerimiz arasında devrimci duygu ve iddiaların yenilenmesinde olumlu olmuştur.
Dahası, üye yenilenmesi ve yeni üyelerin kazanılması, sürekli örgüt çalışmamızın temel bir gündemi olmalıdır. Bütün üyelerin, üyelik kriterlerini yerine getiren, çalışmaya sürekli daha ileriden katılmak için çaba sarfeden bir anlayışla hareket etmelerini sağlamak, yönetici-sorumlu parti kadrolarının sorumlukları arasındadır. Tehlikeli olan, bir üyede gerileme mi var, gidip sorunu dinlemek, anlamak ve ona göre tedbir almak yerine “ondan bir şey çıkmaz” diyerek fiili bir dışlama içine girmektir. Çalışan yanın, çalışmayan yanı harekete geçirmesi gerekirken, ona “düşman” olunmamalıdır.

PARTİ ORGANLARINDA CANLI, DEVRİMCİ TARTIŞMALARIN ÖNEMİ
Şüphesiz burada sözüne edilen geleneksel solcu türden tartışmalar değildir. Her şeyden önce, parti organlarının sorumlu oldukları alanlara ve ülkede ve dünyadaki siyasal gelişmelere ilişkin, bir yöneticinin kendi söyleyeceklerinin yanı sıra, mutlaka diğer partilileri de konuşturmak, varsa kafasındaki soruları sormasının koşullarını yaratmak, bu konuda sürekli teşvik edici olmak, canlı bir parti hayatı ve parti çalışmasına katılım açısından önemlidir.
Sorumlu olunan alandaki birim toplantılarına katılıp, izlemek, üyelerle (üst organda yapılan değerlendirme ve yapılacak işlerin nasıl anlatıldığını veya anladığını anlamak için) sohbet etmek, keza işçileri örgütleme çalışmalarını izlemek, dinlemek ve sadece olumsuzluklarını değil, olumlu yanlarını da paylaşmak gerekir. Yukardan konuşan, talimat veren olmamak, tersine, içinden çalışmanın gereği olarak, önce dinlemek, anlamak, varsa söylenmesi gerekeni devrimci bir tarzda söylemek gerekir. Yoksa, kimse gerçek anlamda ikna olmayacağı gibi, usulen söylenmiş “evet”, “haklısın”, “yaparız”, “göremedik” gibi yanıtlarla, üye ve birimlerin yine dönüp bildiğini yaptığı tablolarla karşılaşmak kaçınılmaz olmaktadır. Üstüne bir de duygu kırıklığı yaşayarak; çünkü, yöneticisinin söylediklerini anlamadığı gibi, “içinde bulunduğumuz koşulları bilmiyor, gösterdiğimiz çabayı görmeden fırçasını atıp gitti” duygusuna kapılacaktır. Bu duyguya kapılan bir parti üyesinin, parçası olduğu parti organ veya biriminin çalışmalarına canlı ve verimli katılmasını beklemek anlamsız ve hayal olur.

EĞİTİMİN ÖNEMİ
Şu ya da bu nedenle; gelinen yerde ciddi bir okuma tembelliğiyle karşı karşıya olduğumuz gözle görülür bir durum. Diğer sorunlarda olduğu gibi, “okuyun”, “sosyalizmi, onun ideolojisini, politikasını, teori ve siyasetini öğrenin”, “işçi basınını okuyun, okutun, yazın” demenin sorunu çözmediğini gördük.
Yukarda işaret edildiği gibi, sorumlu olunan alanda birlikte çalışma yürütülen partililerle, öğrenen ve öğreten bir ilişki kurulur ve özellik ve yetenekleri bilinerek hareket edilirse; o zaman onların devrim ve sosyalizm teorisi konusundaki eksiklikleri de bilinir, okuma alışkanlık ve düzeyleri de bilinerek yönlendirilir. Yönetici, sorumlu parti kadroları birlikte çalışma yürüttükleri yoldaşlarını bu düzeyde tanımadan, onların eğitimiyle de gerektiği biçimde ilgilenemezler.
Günde dokuz-on saat çalışan, işten çıkınca da on, on birlere kadar işçilerin peşinde koşuşturan partili bir işçinin gazetenin ve aylık yayınların tümünü okumasını beklemek, kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Oysa, “okuyun”, “yazın” demek yerine kimi yazıları birimde okuyup tartışmak, kimilerini önermek ve önerdikten bir süre sonra yazı üzerinde tartışmak daha anlamlıdır. Keza, “kitap okuyalım” demek yerine, bir işçi ya da gencin veya kadının okumasında yarar gördüğümüz kitabı okumasını sağlamak ve kitap üzerinde sohbet etmek kazanıcı ve ilerletici olmaktadır. Bütün bunları yapmanın yolu da öncelikle yönetici, sorumlu konumdaki parti örgütçüsünün kendisinin okuması, eğitimini, günlük politik çalışmanın bir parçası olarak ele alması ve karşılaştığı sorunların çözümüne bağlanan bir eğitimi kendisinin gerçekleştirmesinden geçmektedir.
Vurgulamak gerekir ki, son dönemde –özellikle genç işçiler– olup biten saldırıların bir sistem sorunu olduğunu az-çok görüyorlar, alternatifin sosyalizm olduğu fikrine kazanılmaya ve sınıfın kurtuluşu davasının savaşçısı olmaya yatkınlar. Bu yatkınlığı, parti ve sosyalizmin ideolojik-teorik birikimini bilimsel olarak kavramanın dayanağı yapmak hayati önemdedir. İnanmadan bedel ödenemez. Bedel ödenmeden de sosyalizm davası ciddi bir ilerleme sağlayamayacağına göre, eğitimin ne kadar önemli olduğu açıktır. Bunun gereğini yapmak ise, her düzeyde yönetici organların işidir.

YENİLENME VE ÖRGÜTÜ YENİLEME
Yukarda sözünü ettiğimiz eksik ve yanlışlar terk edilmeden, yeni gençlerin, işçi ve emekçilerin istenen düzeyde partiye kazanılması, genç parti militanlarının yetiştirilmesi neredeyse imkansızdır.
Bütün bunlar dikkate alınmadan, gösterilen çaba ve harcanan enerjiye bakılarak, “bu kadar uğraşıyoruz, gecemizi gündüzümüze katıyoruz, ama yine de istenen sonucu elde edemiyoruz” gibi duygulara kapılmak mümkündür. Bilmek gerekir ki, bütün eksiklikler ve yanlış tutumlara rağmen, işçi ve emekçiler içinde partinin ciddi bir saygınlığı ve güvenilirliği vardır. Kuşku duymamak gerekir ki, günlük işçi çalışması yürüten bir parti organı, birim örgütü, örgütçüsü ya da üyesi, harcadığı çaba ve enerjinin karşılığını mutlaka alır.
Başta işçiler olmak üzere, emekçilerin ana gövdesinin hayatından memnun olmadığı günümüz koşullarında, ulaşılan her işçi ve emekçi, parti politikalarından önemli ölçüde etkileniyor. Ancak partiyle birleştiği zaman kurtulacağına inanmıyor veya kuşku duyuyor. Bir işçi topluluğu içinde “EMEP hakkında ne biliyorsun” diye sorulduğunda  –ülkede olup bitenleri az çok izleyen– işçilerin verdiği cevap, “EMEP işçilerin partisidir” oluyor. Bu önemlidir, ama yeterli değildir. Bu durumu değiştirmek ve az çok uyanış içerisindeki bir işçinin, “EMEP benim, bizim partimizdir” der duruma gelmesini sağlamak, yürütülecek istikrarlı, kararlı, sebatkar bir çalışmanın ürünü olacaktır.
Bilindiği gibi, her işletme ve fabrikanın doğal işçi önderleri ve bunların etrafında kümelenmiş işçi toplulukları var. O alanda sağlam bir parti örgütü oluşturmadan, orada yaşanan sorunlara veya iktidar mücadelesine istenen düzeyde müdahale edilemeyeceğine göre, öncelikle alandaki saygın, sözü dinlenen işçilerle bağ kurmak için özel bir çaba içine girmek (diğer işçilerin önemsenmemesi sonucu çıkarılmasın) ve onları kazanmak gerekir. Bu da yetmez, o işletme ya da fabrikanın bütün özelliklerini, (ne zaman kurulduğunu, kaç kişinin çalıştığını, kaç makineyle üretim yaptığını, yıllık kârını, geçmişte yürütülen mücadeleyi vb. vb.) şeyleri iyi bilmek gerekir.
Bu alanda çalışan işçilerle yüz yüze gelindiğinde, genellikle “ne var-ne yok”tan sonra, çalıştığı koşulların kötülüğünden, ülke ve dünyada olup bitenlerden söz edip ve buna karşı bütün işçi ve emekçilerin mücadele etmesi gerektiğini söylemek, örgütçüler, partililer olarak, genel bir alışkanlık durumundadır. Bunun karşısında da işçi ya da işçiler, neye uğradığını şaşırmakta, söylenen şeyleri doğru bulsalar da, gereğini göze alamadıkları için, ya “ben yapamam” diyerek ya da hak vererek bir daha karşılaşmamak için yollarını değiştirebilmektedirler.
Oysa iyi bir örgütçü, emeğin politikacısı, her şeyden önce o işçinin ya da işçilerin genel bazı özelliklerini bilmek, büyük bir sabırla dinlemek, sorularla işçileri daha fazla konuşturmak, işçilerin soru sormalarını sağlayıp onları etkileyen bir tutumu tercih etmek durumundadır. İşçileri doğrularla boğmamak, doğruları sindirmelerini sağlamak, üstten, itici, seçkinci bir yaklaşımdan uzak durmak gerekir.
Bugüne kadar şu ya da bu düzeyde bağ kurulan işçileri kazanma adına izlenen “ürkütmeme”, “yavaş yavaş alıştırma” tutumları işçi kuyrukçuluğuna yol açmış, haliyle de istenen sonuçlar elde edilememiştir. Her bakımdan açık ve anlaşılır biçimde parti politikalarını anlatmak, partiye üye olmanın ve partili mücadelenin önemini işçilere kavratmak, işçiler arasında sürdürülen çalışmada ihmal edilemez bir husustur. Unutmamak gerekir; bir işçi partiyle bağ kurmakta sakınca bulmuyorsa, onu politik mücadeleye-partili mücadeleye kazanacak bir ilişki ve çalışmayı da sakıncalı bulmaz. Dahası, ileri düzeyde bağ kurulan, hatta üye yapılan işçilerin kendi doğal çevrelerinden kopmalarına asla izin vermemek, tersine uygun görevlendirmelerle doğal çevrelerinde partiyi anlatıp güç biriktirmeleri için teşvik etmek temel dikkat noktalarından biri olmalıdır.
Bunun içindir ki, işçi çalışması, (çokça yazılıp çizilmesine rağmen) işletme veya fabrikayla sınırlı tutulamaz. Parti örgütçüleri, sorumlu parti görevlileri, bir işletme ya da fabrikada çalışan parti üyesi, çalışma saatleri dışında işçilerle yüz yüze gelme konusunda ne kadar çok çaba sarfederse, fabrika-işyeri çalışması ve örgütlenmesini o kadar ilerletici olur. Aynı ortamda çalışmak, onlarla günlük politika yapmak, sıcak bağlar kurmak önemlidir, ama yeterli değildir. Mutlaka onların semtlerine, oturdukları mekanlara, evlerine gitmek, daha ileri ve sıcak bağlar kurmak gerekir. Özellikle, profesyonel, yönetici, sorumlu parti örgütçülerinin bu soruna özel önem vermeleri, işyerinde çalışan partili işçilerle birlikte, bağ kurulan işçilerle çalışma saatlerinin dışında da mutlaka bir araya gelmeleri, bunun uygun yol ve yöntemlerini bulmada yaratıcı, ısrarcı olmaları zorunludur.
Bütün bunların yapılabilmesinde yönetici, sorumlu parti örgütçüsünün günlük çalışmaya kendisinin katılımının doğrudan belirleyici olduğu açıktır. Ancak ve ancak, günlük çalışmaya, sorumlu olduğu alandaki parti çalışmasına günlük olarak yukarıda sıralanan temel hususlar konusunda kendisini sürekli yenileyen ve ilerleten bir tarzda katılan parti yöneticisinin, örgütçüsünün çalışmayı ilerletme ve güçlendirme yolunda somut adımlar atması mümkündür. Yenilenme ve örgütü yenilemede işin tepeden başladığı, yönetici, sorumlu parti kadrosunun ilk elden kendisinin çalışmaya katılımını ve tarzını sürekli gözden geçirip, zengin, yaratıcı, üretken ve örnek bir düzeye çıkarmadığı koşullarda, sorumlusu olduğu parti organ ve üyelerinden bunu istemesinin pratik bir anlamı olmadığı bilinmelidir. Bugün az çok parti çalışmasının bir ilerleme, büyüme ve yeni işçi güçleriyle beslenme olanağına kavuştuğu alanlarda, yazı boyunca dikkat çekilen hususlarda sorumlu parti yöneticisi-örgütçülerinin attıkları adımların tayin edici olduğu görülmüştür.

Sonuç olarak;
Öncesi bir yana, partimizin 8 yıllık mücadele tarihi, (özellikle gazete kampanyası süreci) şunu net olarak göstermiştir ki: bu yönde çaba harcanan yerlerde olumlu adımlar atılmış, çabalar parti tabanından devrimci bir karşılık bulmuş, başta günlük işçi basınının okunması, onunla canlı bağların kurulması, mektup, haber, röportajlarla işçiler içerisinde partinin ve işçi basınının etkisinin artması olmak üzere, işçi örgütlenmesinin ilerletilmesinde gözle görülür bir ilerleme kaydedilmesi sağlanmıştır.
Atılan bu olumlu adımların kalıcılaşmasının tek yolu, “burada işler iyi gidiyor” rahatlığı ya da inisiyatif geliştirme adına gevşek davranma tutarsızlığı gibi geri eğilimlere düşmeden, çalışmaya katılım ve tarzına ilişkin alçak gönüllü, eleştirel, devrimci sonuçlar çıkararak yola devam etmektir.

* Bu yazı, profesyonel bir parti yöneticisi tarafından, sorumlu olduğu alandaki parti çalışmasından çıkardığı sonuçlar üzerinden kaleme alınmıştır. Dergimiz, örgüt çalışmasına ilişkin bu tür yazıları teşvik etmek amacıyla sayfalarında yazıya yer vermiştir.

Bir işçi havzasında çalışma ve öğrettikleri

Sınıf partisinin tarihi, işçi sınıfı ve emekçilerinin mücadelesinin ve örgütlenmesinin ilerletilmesi açısından önemli derslerle doludur. Öncesi bir yana, işçi sınıfının bağımsız politik örgütünün kurulmasından bu yana, Türkiye’de sınıf mücadelesi içerisindeki yerinin her geçen gün daha etkin hale geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, işçi sınıfının iktidarını hedefleyen bir politik çalışmanın-mücadelenin bugüne kadarki yaptıklarıyla yetinemeyeceği, yürüttüğü çalışmadan çıkardığı sonuçlar üzerinden, hedeflerini yenileyerek, zayıflıklarını ve olumluluklarını görerek, yöneticilerinden üyelerine kadar yeniden ve yeniden seferber olma zorunluluğu açıktır.
Yaşanan siyasal, sosyal, ekonomik gelişmeler, sınıf partisinin politika ve taktiklerini
doğrulamaktadır. Başta işçi sınıfı olmak üzere, bütün emekçiler, her geçen gün daha kötü yaşam ve çalışma koşullarıyla yüz yüze geliyor. Uluslararası tekeller ve işbirlikçi burjuva sınıfın fiili ve yasal düzenlemeler aracılığıyla sürdürdüğü saldırılar, hak gaspları artarak devam ediyor. Kürtlerin demokratik hareketi üzerinde oynanan oyunlar çok yönlü sürdürülüyor. Bu koşullarda, işçi ve emekçi sınıflar içinde yürütülecek çalışmaya dair sınıf partisinin ortaya koyduğu platform gayet açık ve net olmasına rağmen, sürece müdahale etmek, işçi ve emekçilerin mücadele ve örgütlenmesini ilerletmek için görev ve sorumluluklarımızı ne kadar yerine getirebildiğimizi sorduğumuzda, nedenler ve niçinleri tarttığımızda, çalışma içindeki bir dizi eksiklik ve zayıflığı göreceğiz.
Özgürlük Dünyası’nın Eylül sayısının “İşçi-emekçi hareketi ve birleşik mücadelenin sorunları” başlıklı yazısında yapılması gerekenler gayet yalın ve net olarak ortaya kondu. Sorun, hareketin ihtiyaçlarının bilinmesinden öte, sınıf partisinin örgütleri, örgütçüleri ve üyelerinin üzerine düşeni yapmadaki eksikliklerden kaynaklı zayıflıkların giderilmesidir.
Bu yazıda, bir işçi havzasındaki çalışma üzerinden bazı olgulara dikkat çekip, deneyimlerimizi paylaşmak istiyoruz. Hemen belirtelim ki, sınıf mücadelesi içinde daha zengin ve olumlu örnekler olduğundan kuşku yok. Burada anlatılanlar, sınıf partisinin kuruluşundan bu yana çalışma yürütülen bir işçi havzasında yaşananların dününü, bugününü ve gelinen yerde elde edilen küçük de olsa olumlu örnekleri paylaşma amacı taşımaktadır.

HAVZANIN ÖNCELİKLİ ALAN OLARAK YENİDEN PLANLANMASI
Sınıf partisinin il düzeyindeki sorumlu yönetici organı, yürütülen çalışmanın toplam değerlendirmesini yaptıktan sonra, binlerce işçinin ağır sanayi işkollarında, örgütsüz ve kölelik koşullarında çalıştığı havzada, işçileri acil ve somut talepleri etrafında mücadeleye ve örgütlenmeye kazanmak üzere, kendisini ve bölgedeki yerel parti yönetici komitesini yeniden mevzilendirdi. Bu mevzilenişle birlikte, yönetici parti komitesini ve işçi havzasındaki  parti birimini, planına ve hedeflerine kazanmak için eğitici bir tartışmayı da yürüttü. Başlangıçta pratik tutumları plana uygun olmasa da, yönetici parti komitesi ve havzadaki parti örgütünün, işçileri kazanma ve mücadeleye seferber etme fikri ve tutumunun çalışmanın merkezi olması için ısrarla ve sabırla hareket edildi.
Dünyada ve ülkede yaşanan siyasal gelişmeler, genel ve yerel seçim dönemleri, işçi havzasındaki işyerlerinde yaşanan sorunlar vb. her vesile ile planlar ve hedefler zenginleşerek, çalışma devam etti. Dönem dönem çalışmanın genelleşmesi ve zorluklar karşısında gevşeme, geriye düşme vb. bütün gel-gitlere rağmen, ısrarlı, kararlı ve sabırlı bir tutumdan vazgeçilmedi.

ACİL-SOMUT TALEPLER VE GÜNCEL POLİTİK GELİŞMELERE İLİŞKİN AJİTASYON
İşçilerin en temel sorunları olan iş cinayetleri, sigorta, sekiz saat iş günü, insanca yaşayacak bir ücret, havzada tam teşekküllü bir SSK hastanesi, her iş yerine bir ambulans, sendika hakkı vb. sorun ve taleplerinin aciliyet ve güncelliklerine bağlı olarak öne çıktığı sürekli ve yaygın bir ajitasyon faaliyeti, sorunların çözümü ve taleplerin elde edilmesinin tek koşulunun birlikte mücadele etmek olduğu gerçeğine bağlanarak sürdürüldü.
İlk anda tereddüt ve çekingenlikle dağıtılan bildiriler, bir süre sonra sözlü ajitasyon yapılarak dağıtılmaya, ve bu, bir tarz halini almaya başladı. Ortalama ayda iki, bazen üç-dört bildiri, her seferinde binlerce çoğaltılarak, sözlü ajitasyon eşliğinde işçilere ulaştırıldı. Yürütülen bu çalışma işçilerin ilgisini çektikçe, havzadaki parti birimi üyelerinin kendilerine olan güvenleri artarken, en önemlisi, işçiler karşısındaki sorumlu davranışları, olay ve gelişmelere müdahale yetenekleri de gelişip ilerledi ve gün geçtikçe çalışma daha ustaca sürdürülür oldu.
Yaşanan sorunların çözümü ve taleplerin elde edilmesi için işçilerin birleşik mücadelesinin zorunluluğunu, ileri çıkan işçilere anlatmak, onları bu fikre kazanmak için özel planlar yapıldı, emekler harcandı ve çalışma fedakarca sürdürüldü.
Günde 10 saat, kimi zaman daha fazla çalışan partili işçiler, iş çıkışında, önceden tespit ettikleri çeşitli işyerlerinden ileri işçilerin evlerine, oturdukları kahvelere giderek tartışıyorlar, havzadaki aydınlatma çalışmasını, işçilerin işyeri dışındaki günlük yaşam alanlarında da sürdürüyorlar.
Şüphesiz, çalışma alanındaki sınıf partisinin bütün üyeleri aynı düzeyde bir çaba içinde değillerdi. Ancak sınıf partisinin sorumlu düzeydeki işçi örgütçülerinin ısrarlı ve inatçı çabaları sonuç vermeye başlayınca, giderek bütün parti üyeleri ve hatta onlarla birleşen belirli sayıda ileri işçiler, her geçen gün daha da artan bir çabayla, çalışmaya katıldılar. Giderek ilişkiler genişlemeye, havzadaki kimi işyerlerinde işçi komiteleri oluşmaya başladı, aynı şekilde, işçilerin ağırlıklı olarak oturduğu semtlerde işçi grupları oluşmaya, buralarda yapılan toplantılarda sorunlar tartışılmaya başlandı.
Irak’ı işgal hazırlıkları sırasında, işgale karşı olan yoğun tepkinin sunduğu olanaklar da değerlendirilerek, içinde CHP, AKP, SP, MHP, BBP gibi düzen partilerine oy veren ya da sempati duyan işçilerin de yer aldığı doğal işçi önderlerinden oluşan bir işçi komitesi kuruldu.
Bu komite; havzaya dönük yürüttüğü işgal karşıtı çalışmanın yanı sıra, havzanın bulunduğu ilçedeki bütün parti, sendika ve kitle örgütlerini ziyaret ederek, ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgal etme ve AKP’nin Türkiye’yi suç ortağı yapma girişimlerine karşı barış ve kardeşlik için mücadele etmelerini, havzada yapacakları basın açıklamasına destek vermelerini istedi, imza kampanyası sürdürdü.
Ziyaretleri sırasında, DEHAP dışındaki partiler, işçilere; ‘Savaşa karşı olduklarını, ama yasadışı işler yapmamalarını, basın açıklamasına polisin müdahale edeceğini’ söyleyip, işçilerin basın açıklamasına katılma çağrısını geri çevirdiler. Yapılan basın açıklamasına, sınıf partisinin dışında hiçbir parti ve sendikalar da dahil hiçbir kurum katılmadı. Bu durum, komite içinde düzen partilerine sempati duyan işçilerde ciddi bir tepkiye neden oldu ve gidip kendi partilerinin yerel yöneticileriyle ciddi tartışmalar yapanlar oldu. Bu süreç, aynı zamanda, sınıf partisiyle işçiler arasında daha güçlü bağların kurulması, işçilerin iş çıkışlarında gruplar halinde sınıf partisine gelmelerini de beraberinde getirdi.
Aynı işçiler, sınıf partisinin ülke genelinde, Kürt halkı üzerindeki baskıların son bulması için başlattığı imza kampanyasına da destek verdiler ve bazı işçiler çalıştıkları işyerlerinde imza topladılar.
Bir yandan bunlar olurken, bir yandan da, oluşan işçi komitesi, kendi acil ve temel talepleri için başlattıkları imza kampanyasıyla kısa sürede binlerce imza toplayıp, onlarca toplantı yaptı. İş cinayetlerinde ölümlerin gayet normal görüldüğü havzada, işlenen her cinayette işçilere binlerce bildiri dağıtılıp sesli ajitasyonlar yapıldı; basın açıklamaları yapılarak işçiler uyarıldı ve iş cinayetlerinin “kaçınılmaz” görülmesi duygusu, belli sayıda işçi arasında da olsa, kırılmaya başladı.

DÜZENLİ-DÜZENSİZ ALINAN 9 GAZETEDEN 50 GAZETEYE
Çalışmanın yeniden planlandığı ve sınıf partisinin güçlerini yeniden mevzilendirdiği ilk dönemde, havzada, parti üyeleri de dahil (kimileri düzenli almıyordu ya da iş çıkışında alıyorlardı) dokuz gazete satılıyordu. Çalışmanın yeniden planlanması, aynı zamanda, günlük işçi basınının yeniden planlanmasını merkez alıyordu. Ancak bu konuda somut adım atmada oldukça zorluk çekildi. Sınıf partisinin birkaç üyesinin, yemek ve çay molalarında işçi gazetesini diğer sınıf kardeşlerinin yanında okuması ve arada bir tane de olsa arkadaşlarına gazete satmaları ve yürütülen çalışmada giderek kendilerine güven duymaları, bütün parti üyelerinin gazetelerini işyerine götürmeye başlamalarını sağladı.
Bir yandan da çalışma yürütülen işçi havzasına ilişkin haber-röportajlar yapılıyordu. Bunların yayınlandığı günlerde, sınıf partisinin üyeleri, zorlanarak da olsa, işyerlerindeki arkadaşlarının gazete alıp okumalarını teşvik etmeye başladılar; ve az sayıda da olsa satıldığını görüp, daha fazla sayıda işçi arkadaşlarına gazete satmaya yöneldiler. Bir süre sonra, sınıf partisinin çalışma alanındaki her üyesi, kendi gazetesi dışında satabileceği gazete sayısını belirledi ve bunda ısrar ederek daha fazla işçinin gazete okumasını, işçilerin gazete etrafında kümelenmesini sağladılar. Bazı partili işçiler bir ya da iki gazete okutabilirken, bazıları da sekiz, dokuz gazeteye ulaştılar. Bu sayı, bir süre sonra, toplam olarak otuzlara, kırklara çıktı.
Bugün gelinen noktada, 50 işçi gazeteye günlük olarak abone olmuş durumda. Gazeteyi daha iyi kullanmak, bütün işçileri gazeteden haberdar etmek ve en azından gazetenin öne çıkardığı haberlerin başlık ve spotlarını duyurmak için, havzanın ana girişinde, haftada bir günle başlayan sesli gazete satışları, bugün haftanın dört günü yapılıyor. Yaklaşık bir yıl yapılan sesli satışlarda, sınıf partisinin üyelerinden sadece bir kişi sözlü ajitasyon yaparken, 2004 1 Mayıs’ından bu yana, gazete satışına çıkan herkes aynı zamanda sözlü ajitasyon da yapar duruma geldi.
Gazete merkezli bir çalışmanın sürdürülmesi, aynı zamanda, işçilerle gazete arasında canlı bir bağın mektuplar aracılığıyla kurulması çabasını da içeriyordu. İşçi basınına mektup yazma konusunda, partili işçiler de dahil olmak üzere, hiçbir işçi, hayatında bir gazeteye mektup yazmadığı için, etrafında olup bitenleri ya da düşüncelerini yazma konusunda oldukça zorlandılar. Bunun bilincinde olan yönetici parti komitesinin üyeleri, başta partili işçiler olmak üzere kimi işçilerin anlattıklarını gazeteye haber yaptılar, birlikte mektup yazdılar. Bu iş, aynı zamanda, işçilerin kendilerinin de yazmaları gerektiği, bunu yapabilecekleri ısrarı ile birlikte yapıldı ve bir süre sonra işçiler gazetelerinden kendi yazdıkları mektupları okumaya başladılar.
İşçiler gazetede mektuplarının yayınlandığını gördükçe, işçi arkadaşlarına, ailelerine, komşularına hatta gittikleri kahvelerdeki arkadaşlarına gazeteyi göstererek, “bak mektubum çıkmış” demeye ve gazeteyi okutmaya ve kendileri de gazete satmaya yöneldiler. Bunu gören diğer işçiler de yazmaya başladı. Şu ana kadar yüzlerce işçi gazeteye mektup yazdı. Dün mektup yazmakta tereddüt eden işçiler, gazetenin doğal muhabiri oldu, gazetenin arşivini zenginleştirmek için işyerlerinde fotoğraflar çekip göndermeyi iş edindi.
Gelinen yerde, 47 işletmenin olduğu havzada 20’nin üzerindeki işletmeye gazete giriyor, yemek paydosunda, çay molalarında gazete işçilerle okunuyor. 20 bin işçinin çalıştığı havzada hemen bütün işçiler gazeteyi biliyor. Günlük olarak şu ya da bu biçimde gazeteye şöyle bir bakan ya da okunan yazıları dinleyen işçi sayısının 500’ü aşkın olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Bir yıl önce yapılan günlük işçi basını ile dayanışma kampanyasında 350 işçi kampanyaya katılırken, bu yıl gazetenin 10. yıl faaliyetlerinin örgütlenmesinde 30 işçi görev aldı. Sınıf partisinin başlattığı bağış kampanyası için, bir maaş, üç maaş bağış yapma kararı alan örnek işçi tutumları takınılırken, bağış kampanyası için en az 2 bin işçiden bağış toplama hedefiyle çalışma yürütülüyor.

PARTİ ORGANININ EĞİTİMİ VE YOLDAŞLIK
Bir işi başarmak, öncelikle o işin yapılmasının gerekli olduğuna inanmaktan geçer. Emperyalist kapitalist sisteme karşı işçi sınıfını örgütleme ve mücadeleye katmanın zorlukları ve karşılaşılan problemleri yenmek, yeni taktikler geliştirmek ve inatla devam etmek için işçi sınıfının ideolojisini, politikasını, tarihini, birikim ve deneyimini asgari olarak öğrenmek gerekir.
Bu gerçekten hareketle, günlük gazetenin düzenli okunmasının yanı sıra, parti örgütünün eğitimi için aylık teori dergisindeki kimi makalelerin özel olarak okunup tartışılması, çalışmanın bir parçası olarak sürekli gündemde olmuştur. İşçi sınıfının mücadele ve örgütlenmesine ilişkin dünyada ve ülkemizde yaşanan deneyleri aktaran romanların, işçi sınıfının bilimsel ideolojisinin kurucularının ve onların takipçilerinin çeşitli yapıtlarının okunması da eğitimin vazgeçilmez bir parçası olarak ele alınmıştır.
Çalışma koşullarının ağırlığı ve iş saatlerinin dışında geç saatlere kadar faaliyet yürütmelerine rağmen, aynı düzeyde olmasa da, sınıf partisinin bütün üyelerinde bir okuma alışkanlığının edinilmesi sağlanmıştır. Parti organının iç yaşamının canlılığı ve yenilenmesinde, yine havzadaki çalışmanın günlük olarak planlanıp sürdürülmesinde çok önemli bir rolü olan sorumlu parti örgütçüsünün üç yıl içinde okuduğu kitap sayısının 24 olması sanırız eğitime verilen önem ve bunun gereğinin yerine getirilmesi açısından dikkate değerdir. Dahası yönetici parti komitesi ve parti organının üyelerinin, kendi eğitimleriyle birlikte, çalışmalara katılan işçilerin eğitimiyle de özel olarak ilgilenmesi, bu işin bir parçası olarak sürdürülmektedir. Havzadaki parti birimine yönelik, sınıf mücadelesi tarihi üzerine özel bir eğitim programı hazırlanıp, beş aylık süre içinde eğitim çalışmaları yapılması, gerek parti organının, gerek yerel örgütün bütününün gerekse mücadelenin örgütlenmesinde öne çıkıp görev alan işçilerin eğitimi açısından pekiştirici olmuştur. Eğitime katılan genç işçiler (yüzde doksan beşi genç) bugün çalışmaya daha ileri düzeyde katılır durumdadır.
Başta sınıf partisinin yerel yönetici komitesi olmak üzere, havzadaki parti organı üyelerinin başarısızlıklarını da, başarılarını da yoldaşça paylaşıp, birlikte sevinip, birlikte kaygı duyup,
birlikte çalışmaları, eğitimin önemli bir parçası olmuştur. Tıkandıkları yerlerde tereddütsüz yardım isteme, eleştiri ve özeleştiriyi ilerlemenin vazgeçilmez bir silahı olarak kullanma tutumunu önemli ölçüde özümsedikleri içindir ki, birbirilerini tamamlayıp, güçlendiriyorlar.

BİR PARTİLİNİN KARARLI TUTUMU BÜTÜN ORGAN ÜYELERİNİ ETKİLEDİ
Burada, başka bir bölgede çeşitli tekstil atölyelerinde ya da geçici işlerde çalışan genç bir partilinin, çalışmanın yeniden planlanıp örgütlenmesinden bugüne, mücadelede takındığı örnek tutumun belirleyici öneminin altını kalın çizgilerle çizmekte yarar var.
Havzaya yabancıyken ve çalıştığı işyeri ve yerleştiği mahalledeki partili yoldaşları dışında tanıdığı bir tek kişi yokken, işe girdikten kısa bir süre sonra işçilerle kurduğu dostluklardan başlayarak, takındığı öğrenen ve öğretici olan tutum, övgüye değerdir. İşçi havzasındaki çalışmaya katıldığı günden bugüne kadar geçen yaklaşık üç yıllık dönem boyunca, yaşantısından, “bir günün nasıl geçiyor” sorusuna verilecek yanıtın özeti şudur:
“Her sabah en geç saat 07.15’te havzanın girişindeki çay ocakları onun ilk mekanıdır. Çayını içip gazetesini okur. Yaklaşık yarım saat sonra işçi akını başlayınca gelenlerle selamlaşır, sohbet eder, gazetelerini dağıtır ve sekiz çeyrekte çay ocaklarından ayrılıp ikinci mekanına, işine gider (bu ikinci mekan, zaman zaman “zorunlu” olarak değişir. Akşam iş çıkışında, aynı şekilde, çay ocaklarına gelir, oradaki işçilerle sohbetlerini sürdürür, ardından, işçilerin oturduğu semtlere gider ve gece saat 22.30 – 23.00’e kadar çalışma devam eder ve sonra evine gider. Bazen daha da geç, bazen ise hiç gitmez. Her akşam mutlaka yarım saat de olsa kitap okur. İlk işe girdiği günden sonra geçen 4-5 aylık sürenin ardından dağıtılan bütün bildirileri (ayda en az iki kere) sözlü ajitasyon yaparak dağıtmaktadır. Aynı zamanda gazete satışlarında sözlü ajitasyon geleneğini ilk başlatan kişidir. Kimi zaman tek başına gazete satıp bildiri dağıttığı olmuştur.”
Bu parti örgütçüsünün tutumu, kararlılığı, sabrı, heyecanı bütün parti üyelerini, mücadeleye yönelen işçileri etkilemiş, bir süredir ve bugün, dün sadece kendisinin yaptıklarını yoldaşları ile birlikte yapmaktadır.

SONUÇ OLARAK
Özetlemeye çalıştığımız çalışmanın önemli ayraçlarını ve sonuçlarını kısaca sıralayacak olursak.
1 – Partinin yönetici organları, ortaya koyduğu hedefi ve yapılacak işleri örgütle tartışıp kendi fikrine kazandığında, yetmedi; bu hedefe varmak için yürütülen çalışmada yaşanan sıkıntıları aşmada yardımcı olup, nasıl yapılacağını gösterdiğinde,
2 – Çalışmanın günlük ve istikrarlı yürütülmesinde sebat edilip, kararlı, sürekli, canlı bir propaganda-ajitasyon faaliyeti, acil, somut talepler ve dünyada ve ülkede yaşanan gelişmeler üzerinden sürdürüldüğünde,
3 – Bütün bunların merkezinde günlük işçi basını yeraldığı ve onun her vesileyle işçiler tarafından alınıp okunması, yazılıp canlı tartışmaların kürsüsü yapılması, bütün zorluklara, geri alışkanlık ve eğilimlere rağmen pes etmeden çalışmaya devam edildiğinde,
4 – Doğal işçi önderleri, yürütülen çalışmalardan etkilenen ileri işçilerle öğrenen ve öğretici olan bir politik bağ kurulup, işyerinde, mahallede, kahvede işçilerin hayatının ayrılmaz bir parçası olup, çalışma çok yönlü devam ettirildiğinde,
5 – Şu ya da bu nedenden dolayı çalışma zayıfladığı, gazete satışları düştüğü, mektuplar azaldığı, bir araya gelen ileri işçi grupları dağıldığı, yapılan işler partililerle sınırlı kaldığı koşullarda, durum gözden geçirilip, sonuçlar çıkarılıp, yeniden ve yeniden ilerlemek için hamle yapıldığında,
6 – Tek bir parti örgütçüsünün, militanın tutumunun bile ne kadar önemli ve değiştirici olduğunun kavranıp, buna uygun vazife çıkarıp, gereği pratik olarak yapıldığında, ilerlemek ve sınıf mücadelesinin ilerlemesine hizmet etmek, asla uzak, yapılamaz, olamaz değildir.
Bugüne kadar yaşanan olumluluk ve olumsuzluklardan dersler çıkaran sınıf partisi, havzadaki ileri işçilerin kendilerinin belirledikleri işçi komitesinin çalışmalarına bütün gücüyle katılıyor ve bu alandaki işçi örgütlenmesinin daha ileri bir hamle yapması için çaba sarfediyor. İşyerlerinde ve işçilerin yoğun olarak oturduğu mahallelerde komiteler oluşturma girişimleri sürerken, işçilerin kendilerinin üreteceği yeni mücadele araçlarıyla mücadele ve örgütlenmenin güçlenmesi için uğraş veriyor.
Yerel gazeteler havzadaki işçilerin çalışma koşullarına, yaşadıklarına ve çözüm arayışlarına ilişkin yazılar yazmaya başladılar. Havzadaki patronların çıkardığı dergilerde bile işçilerin taleplerine ilişkin yazılar yer alıyor ve şunlar söyleniyor: İşyerleri ambulans almalı, işçilerin iş kazalarına karşı koruyucu malzemeler kullanmaları sağlanmalı…
Herkese, hepimize kolay gelsin.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑