Konuya ilişkin olumluluk ve daha çok da eksikliklere dair parti basınında çeşitli yazılar yayınlandığı biliniyor. Bu yazıda da, amaç, örgüt çalışmamızın güncel sorunlarına ilişkin değerlendirmelere pratik deneyler üzerinden katkı sunmaktır. Hemen belirtmekte yarar var; pratik örnekler üzerinden işaret edilecek olumsuzluk ya da olumlulukları tek tek parti örgütçülerinin başarısı veya eksiklikleri olarak görmemek, sorunu bütünlüklü düşünmek gerekir.
Sınıf içerisindeki çalışmamızda düne göre epeyce bir ilerleme kaydedilmesine rağmen, halen önemli eksiklikler yaşandığı bir gerçek. Bilindiği gibi, proletarya partisinin örgütçüleri, partinin ortaya koyduğu politik-taktik platformun ışığında işçi ve emekçileri aydınlatmak, sınıfın bilinç ve mücadele düzeyini ilerletmek ve bu temelde işçileri harekete geçirip, örgütlemek için çalışırlar.
Bu çalışma içerisinde yönetici düzeydeki sorumlu parti kadrolarımızın çalışmaya katılımında iki önemli yanlış tutuma dikkat çekmekte fayda var.
Bunlardan ilki, çeşitli düzeylerde yönetici düzeyde görev ve sorumluluklar almış parti örgütçüleri, parti Genel Yönetim Kurulu’nun (GYK) aldığı kararları parti organ veya birimlerine anlatıp, alınan kararların gereğinin yapılmasının ne kadar önemli olduğu üzerinde epeyce laf edip, görev ve sorumluluklarını yerine getirdiklerini düşünebiliyorlar.
Yönetici düzeyde sorumluluk almış parti örgütçülerinin bu yaklaşımı, pratik çalışma içerisinde partinin genelini etkileyebiliyor. Çalışmaya daha ileri düzeyde katılmalarını isteğimiz kadro ve üyeler de, sorumlu oldukları birimlerden iş yapmalarını istemekle sınırlı bir katılım ve çalışma tarzını pratik tutum olarak benimseyebiliyorlar. Parti çalışmasına bu düzeyde katılım ve görevini, sorumluluğunu bununla sınırlayan bir tarz, uzunca bir dönem –istisnalar kaideyi bozmaz– parti yönetici ve örgütçülerine egemen olmuştur.
Bir diğer yanlış yaklaşım ise, görev alanında her şeyin merkezine kendini koyma tutumudur. Bu tutum, sorumlu olunan parti organ veya biriminde yer alan üyelerle birlikte fikir üretme, çalışmayı birlikte planlama ve işleri paylaşarak çalışma yerine, her şeyi kendisi yapma; mevcut olanak ve güçleri seferber ederek, kolektif enerjiyi harekete geçirme yerine “tek tabanca koşturma” şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bu tutum, geçici –kısmi– “başarı”lar elde edilmesini sağlasa bile, bunun kalıcı olmadığı, olmayacağı deneylerle görülmüştür. Her şeyden önce, bu, belirli alanlarda sorumluluk alan partililerin sorunlara kafa yormamalarına, yaşanan sorunlar karşısında inisiyatifsizleşmelerine ve kendilerine olan güvenlerini kaybetmelerine yol açmaktadır.
Kuşku yok ki, yukarıda değinilen iki tutum da (özellikle ikincisi) sekterlik ve kaba müdahaleyi kaçınılmaz kılar. Devrimci bir partinin yönetici ve kadroları olarak, asla baş vurulmaması gereken bir tarz olmasına rağmen; partinin ortaya koyduğu görevleri “daha iyi yaptırmak” adına, aslında yaptıramamanın acizliğiyle, bağırma-çağırma, hatta ulu orta partilileri rencide etmeye kadar varan tutumlar içerisine girilebiliyor.
Unutmamak gerekir ki, genç partililer ve partiyle yeni yüz yüze gelmiş işçiler, söz konusu tutumdan olumsuz etkilendikleri gibi, (partiden kopmaz ya da köşelerine çekilmezlerse) onlar da sorunlar karşısında aynı sekter ve kaba tutumu alıyor. Yani bir anlamda “ne görüyorsa onu yapıyor” ya da “ne ekiyorsan onu biçersin” durumu ortaya çıkıyor.
Gerek “bürocu” çalışma tarzı gerekse her şeyin merkezine kendini koyma tutumu ve bu tutumların doğal sonucu olan sekter ve kaba yaklaşımların yaşandığı alanlarda ilerlemenin olmadığı, tersine, bir dönem aktif olan ya da partinin ortaya koyduğu platformdan etkilenip gelen işçi ve emekçilerin partiden uzaklaştığı veya bir köşede bilerek kendisini unutturmaya çalıştığı durumlarla karşılaşıyoruz.
NE YAPMAK GEREKİR?
Yukarda değinilen eksik ve yanlış tutumlar bile, başlı başına, yönetici ve sorumlu parti örgütçülerinin çalışmaya katılım tarzı konusunda neyi değiştirmesi ve yerine nasıl bir tutum ve tarzın geçmesi gerektiğinin cevaplarıyla doludur.
Genel bir doğruya işaret etmek gerekirse; sınıfın devrimci partisi, ortak teorik ve siyasal çizgi üzerinde teşekkül etmiş gönüllü bir birliktir. Ama bu, bir irade birliği olmanın yanında, aynı zamanda, eylem ve örgüt birliğidir. Parti yönetici ve kadrolarının görevi, işçi ve halk yığınlarını ve mücadelelerini birleştirme sürecinde, partiyi, işçi ve emekçiler içinde ete kemiğe büründürmek olduğuna göre, işe öncelikle, bulunulan alandaki parti güçlerinin öncelikli işletme, fabrika ve diğer çalışma alanlarına göre mevzilenmelerini sağlamak, oraların temel sorunlarını öğrenmek ve yığınlara nasıl ve hangi araçlarla seslenileceğini belirlemek ve işe koyulmaktır.
Bilindiği gibi, partinin kuruluşundan bu yana yüzlerce işçi, binlerce genç ve emekçi saflarımıza katıldı, bir süre çalışmalarda yer aldı, ancak bu katılımların büyük çoğunluğu kalıcı örgütlere dönüştürülemedi. Bunun nedenlerini büyük oranda yönetici-sorumlu parti örgütçülerinin çalışmaya katılım düzey ve tarzında aramak yanlış olmayacaktır.
Her parti yöneticisi ve militanının bildiği gibi, parti, aynı zamanda işçi sınıfının okuludur. Yürütülen çalışmadan etkilenip partiye yakınlaşan ya da üye olan işçileri gerçek anlamda devrim ve sosyalizm davasına kazanmak için, özel olarak emek vermek gerektiği de bilinir. Ancak iş pratiğe gelince, parti yönetici-örgütçü kadrolarına, ne kadar buna uygun bir katılım ve tarzın hakim olduğu hala tartışılır durumdadır.
Bu soruna yeniden değinmek üzere asıl soruna dönelim.
Partinin platformunu emekçilere anlatmanın temel araçları, kitle yayın organı olan işçi basını ve örgüt organlarıyla üyeleri olduğuna göre –ki işçi basınını da işçiye ulaştıracak olanlar da üyelerdir–; bilinen bir gerçeği vurgulamak gerekirse, partinin ortaya koyduğu izlenecek taktik platforma öncelikle parti organ ve birim üyelerinin ikna edilip kazanılması zorunludur. Bunun yolunun, yukarda söyleneni aşağıya aktarmaktan geçmediğinin altını çizmek gerekir. Parti genelgelerini organlarda okumak, kafalara takılan yanlar üzerinde yoldaşça tartışma ortamı yaratıp ikna etmek, bununla da yetinmeyerek, birim organları ve üyelerinin alanlarında yürüttükleri çalışmanın planlanmasında doğrudan rol almak, çalışmayı devrimci bir tarzda izlemek, tıkanıklıklarda yardımcı olmak ve en önemlisi de yürütülen çalışmanın kesintiye uğramadan günlük sürmesini sağlamak ve izlemek olmazsa olmaz bir yönetme-sorumlu partili tutumudur.
Peki neden istenen düzeyde iş yapma ve ilerleme sağlanamıyor?
Bunun yanıtını genel teorik doğruları ileri sürerek değil, ama, sorumluluk alanındaki yönetici ve temel alanlardaki birim üyeleriyle olan günlük ilişkinin temel bazı yönlerine değinerek cevap vermekte yarar var.
Temel çalışma alanlarının (partinin bütün çalışma alanları için geçerli) özelliklerini, işçi ve emekçilerin duygu ve fikirlerini, dünya ve ülke gündeminin yansımalarını kavrayış ve sorunlara bakışlarını bilmek ve buna uygun bir çalışmanın yürütülmesini yeniden ve yeniden örgütlemek, kitle çalışması açısından olmazsa olmaz koşuldur. Ancak yönetici-sorumlu parti örgütçüsü açısından en az bu kadar önemli olan bir diğer husus da; parti üye ve çevresini iyi tanımak, onların olay ve olgular karşısındaki tutumlarını, eksiklik ve zaaflarını, organ içindeki tutumlarını, gazeteyi okuyuş ve kavrayış düzeylerini, keza parti yayınlarını okuyup okumadıklarını ya da hangi yazıları okuduklarını, kitap okuyup okumadıklarını, aile ve çevreleriyle olan ilişki ya da sıkıntılarını, insanlarla ilişki kurmadaki sıkıntı ya da rahatlıklarını, örneğin; bir kahveye girip rasgele bir masaya oturabiliyorlar mı, daha da ileri giderek hangi TV kanalını veya diziyi izlediklerine kadar bilmek, bir anlamda örgüte ve olanaklarına hakim olmaktır.
Sorumlu, yönetici parti kadroları, birlikte çalışma yürüttükleri arkadaşların özelliklerini bilmeden, olumlu yanları ilerletecek tedbirler alıp olumsuz yanlarına karşı da yoldaşça mücadele etmeden, bütün diğer şeylerin kalıcı ve verimli bir çalışmaya dönüşmesinin mümkün olmadığını bilmek durumundadır. Bu özellikleri bilmenin bir tek yolu var, o da, onlardan biri olmak, onlarla iç içe yaşamaktır.
İnsanların kavrayışının, herhangi bir sorun karşısında alacağı tutumların aynı olamayacağı bir gerçek. Biri vardır yeteneklidir, biraz kımıldayınca yapılacak işin yüzde altmış ya da yetmişini yapar, biri de vardır ki, bütün samimiyetiyle uğraşır, ama küçük bir kısmını yapabilir. Her iki mücadele arkadaşını da tanıyarak günlük bir örgüt ilişkisi sürdürmek, ikisinin özelliğini de çalışmada birleştirerek ilerlemek, bunun için üzerine düşen rolü oynamak önemlidir. Aksi taktirde bir süre sonra, tüm enerjisini harcayarak uğraşan militanın diğeri karşısında ezilmesi, moral ve anlayış birliğinin bozulması kaçınılmazdır ve bu sonuçta yönetici-sorumlu parti kadrosunun payı yadsınamaz.
Yine bütün üyelerden aynı çaba ve yetenek göstermeleri beklenemez. Her insan bilgisi/birikimi ve yeteneği düzeyinde iş yapar. Partinin 3. Kongresi’nin aldığı üye güncelleştirmesi kararı, kuşkusuz ki önemlidir ve bu, bütün eksikliklerine rağmen parti güçlerimiz arasında devrimci duygu ve iddiaların yenilenmesinde olumlu olmuştur.
Dahası, üye yenilenmesi ve yeni üyelerin kazanılması, sürekli örgüt çalışmamızın temel bir gündemi olmalıdır. Bütün üyelerin, üyelik kriterlerini yerine getiren, çalışmaya sürekli daha ileriden katılmak için çaba sarfeden bir anlayışla hareket etmelerini sağlamak, yönetici-sorumlu parti kadrolarının sorumlukları arasındadır. Tehlikeli olan, bir üyede gerileme mi var, gidip sorunu dinlemek, anlamak ve ona göre tedbir almak yerine “ondan bir şey çıkmaz” diyerek fiili bir dışlama içine girmektir. Çalışan yanın, çalışmayan yanı harekete geçirmesi gerekirken, ona “düşman” olunmamalıdır.
PARTİ ORGANLARINDA CANLI, DEVRİMCİ TARTIŞMALARIN ÖNEMİ
Şüphesiz burada sözüne edilen geleneksel solcu türden tartışmalar değildir. Her şeyden önce, parti organlarının sorumlu oldukları alanlara ve ülkede ve dünyadaki siyasal gelişmelere ilişkin, bir yöneticinin kendi söyleyeceklerinin yanı sıra, mutlaka diğer partilileri de konuşturmak, varsa kafasındaki soruları sormasının koşullarını yaratmak, bu konuda sürekli teşvik edici olmak, canlı bir parti hayatı ve parti çalışmasına katılım açısından önemlidir.
Sorumlu olunan alandaki birim toplantılarına katılıp, izlemek, üyelerle (üst organda yapılan değerlendirme ve yapılacak işlerin nasıl anlatıldığını veya anladığını anlamak için) sohbet etmek, keza işçileri örgütleme çalışmalarını izlemek, dinlemek ve sadece olumsuzluklarını değil, olumlu yanlarını da paylaşmak gerekir. Yukardan konuşan, talimat veren olmamak, tersine, içinden çalışmanın gereği olarak, önce dinlemek, anlamak, varsa söylenmesi gerekeni devrimci bir tarzda söylemek gerekir. Yoksa, kimse gerçek anlamda ikna olmayacağı gibi, usulen söylenmiş “evet”, “haklısın”, “yaparız”, “göremedik” gibi yanıtlarla, üye ve birimlerin yine dönüp bildiğini yaptığı tablolarla karşılaşmak kaçınılmaz olmaktadır. Üstüne bir de duygu kırıklığı yaşayarak; çünkü, yöneticisinin söylediklerini anlamadığı gibi, “içinde bulunduğumuz koşulları bilmiyor, gösterdiğimiz çabayı görmeden fırçasını atıp gitti” duygusuna kapılacaktır. Bu duyguya kapılan bir parti üyesinin, parçası olduğu parti organ veya biriminin çalışmalarına canlı ve verimli katılmasını beklemek anlamsız ve hayal olur.
EĞİTİMİN ÖNEMİ
Şu ya da bu nedenle; gelinen yerde ciddi bir okuma tembelliğiyle karşı karşıya olduğumuz gözle görülür bir durum. Diğer sorunlarda olduğu gibi, “okuyun”, “sosyalizmi, onun ideolojisini, politikasını, teori ve siyasetini öğrenin”, “işçi basınını okuyun, okutun, yazın” demenin sorunu çözmediğini gördük.
Yukarda işaret edildiği gibi, sorumlu olunan alanda birlikte çalışma yürütülen partililerle, öğrenen ve öğreten bir ilişki kurulur ve özellik ve yetenekleri bilinerek hareket edilirse; o zaman onların devrim ve sosyalizm teorisi konusundaki eksiklikleri de bilinir, okuma alışkanlık ve düzeyleri de bilinerek yönlendirilir. Yönetici, sorumlu parti kadroları birlikte çalışma yürüttükleri yoldaşlarını bu düzeyde tanımadan, onların eğitimiyle de gerektiği biçimde ilgilenemezler.
Günde dokuz-on saat çalışan, işten çıkınca da on, on birlere kadar işçilerin peşinde koşuşturan partili bir işçinin gazetenin ve aylık yayınların tümünü okumasını beklemek, kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Oysa, “okuyun”, “yazın” demek yerine kimi yazıları birimde okuyup tartışmak, kimilerini önermek ve önerdikten bir süre sonra yazı üzerinde tartışmak daha anlamlıdır. Keza, “kitap okuyalım” demek yerine, bir işçi ya da gencin veya kadının okumasında yarar gördüğümüz kitabı okumasını sağlamak ve kitap üzerinde sohbet etmek kazanıcı ve ilerletici olmaktadır. Bütün bunları yapmanın yolu da öncelikle yönetici, sorumlu konumdaki parti örgütçüsünün kendisinin okuması, eğitimini, günlük politik çalışmanın bir parçası olarak ele alması ve karşılaştığı sorunların çözümüne bağlanan bir eğitimi kendisinin gerçekleştirmesinden geçmektedir.
Vurgulamak gerekir ki, son dönemde –özellikle genç işçiler– olup biten saldırıların bir sistem sorunu olduğunu az-çok görüyorlar, alternatifin sosyalizm olduğu fikrine kazanılmaya ve sınıfın kurtuluşu davasının savaşçısı olmaya yatkınlar. Bu yatkınlığı, parti ve sosyalizmin ideolojik-teorik birikimini bilimsel olarak kavramanın dayanağı yapmak hayati önemdedir. İnanmadan bedel ödenemez. Bedel ödenmeden de sosyalizm davası ciddi bir ilerleme sağlayamayacağına göre, eğitimin ne kadar önemli olduğu açıktır. Bunun gereğini yapmak ise, her düzeyde yönetici organların işidir.
YENİLENME VE ÖRGÜTÜ YENİLEME
Yukarda sözünü ettiğimiz eksik ve yanlışlar terk edilmeden, yeni gençlerin, işçi ve emekçilerin istenen düzeyde partiye kazanılması, genç parti militanlarının yetiştirilmesi neredeyse imkansızdır.
Bütün bunlar dikkate alınmadan, gösterilen çaba ve harcanan enerjiye bakılarak, “bu kadar uğraşıyoruz, gecemizi gündüzümüze katıyoruz, ama yine de istenen sonucu elde edemiyoruz” gibi duygulara kapılmak mümkündür. Bilmek gerekir ki, bütün eksiklikler ve yanlış tutumlara rağmen, işçi ve emekçiler içinde partinin ciddi bir saygınlığı ve güvenilirliği vardır. Kuşku duymamak gerekir ki, günlük işçi çalışması yürüten bir parti organı, birim örgütü, örgütçüsü ya da üyesi, harcadığı çaba ve enerjinin karşılığını mutlaka alır.
Başta işçiler olmak üzere, emekçilerin ana gövdesinin hayatından memnun olmadığı günümüz koşullarında, ulaşılan her işçi ve emekçi, parti politikalarından önemli ölçüde etkileniyor. Ancak partiyle birleştiği zaman kurtulacağına inanmıyor veya kuşku duyuyor. Bir işçi topluluğu içinde “EMEP hakkında ne biliyorsun” diye sorulduğunda –ülkede olup bitenleri az çok izleyen– işçilerin verdiği cevap, “EMEP işçilerin partisidir” oluyor. Bu önemlidir, ama yeterli değildir. Bu durumu değiştirmek ve az çok uyanış içerisindeki bir işçinin, “EMEP benim, bizim partimizdir” der duruma gelmesini sağlamak, yürütülecek istikrarlı, kararlı, sebatkar bir çalışmanın ürünü olacaktır.
Bilindiği gibi, her işletme ve fabrikanın doğal işçi önderleri ve bunların etrafında kümelenmiş işçi toplulukları var. O alanda sağlam bir parti örgütü oluşturmadan, orada yaşanan sorunlara veya iktidar mücadelesine istenen düzeyde müdahale edilemeyeceğine göre, öncelikle alandaki saygın, sözü dinlenen işçilerle bağ kurmak için özel bir çaba içine girmek (diğer işçilerin önemsenmemesi sonucu çıkarılmasın) ve onları kazanmak gerekir. Bu da yetmez, o işletme ya da fabrikanın bütün özelliklerini, (ne zaman kurulduğunu, kaç kişinin çalıştığını, kaç makineyle üretim yaptığını, yıllık kârını, geçmişte yürütülen mücadeleyi vb. vb.) şeyleri iyi bilmek gerekir.
Bu alanda çalışan işçilerle yüz yüze gelindiğinde, genellikle “ne var-ne yok”tan sonra, çalıştığı koşulların kötülüğünden, ülke ve dünyada olup bitenlerden söz edip ve buna karşı bütün işçi ve emekçilerin mücadele etmesi gerektiğini söylemek, örgütçüler, partililer olarak, genel bir alışkanlık durumundadır. Bunun karşısında da işçi ya da işçiler, neye uğradığını şaşırmakta, söylenen şeyleri doğru bulsalar da, gereğini göze alamadıkları için, ya “ben yapamam” diyerek ya da hak vererek bir daha karşılaşmamak için yollarını değiştirebilmektedirler.
Oysa iyi bir örgütçü, emeğin politikacısı, her şeyden önce o işçinin ya da işçilerin genel bazı özelliklerini bilmek, büyük bir sabırla dinlemek, sorularla işçileri daha fazla konuşturmak, işçilerin soru sormalarını sağlayıp onları etkileyen bir tutumu tercih etmek durumundadır. İşçileri doğrularla boğmamak, doğruları sindirmelerini sağlamak, üstten, itici, seçkinci bir yaklaşımdan uzak durmak gerekir.
Bugüne kadar şu ya da bu düzeyde bağ kurulan işçileri kazanma adına izlenen “ürkütmeme”, “yavaş yavaş alıştırma” tutumları işçi kuyrukçuluğuna yol açmış, haliyle de istenen sonuçlar elde edilememiştir. Her bakımdan açık ve anlaşılır biçimde parti politikalarını anlatmak, partiye üye olmanın ve partili mücadelenin önemini işçilere kavratmak, işçiler arasında sürdürülen çalışmada ihmal edilemez bir husustur. Unutmamak gerekir; bir işçi partiyle bağ kurmakta sakınca bulmuyorsa, onu politik mücadeleye-partili mücadeleye kazanacak bir ilişki ve çalışmayı da sakıncalı bulmaz. Dahası, ileri düzeyde bağ kurulan, hatta üye yapılan işçilerin kendi doğal çevrelerinden kopmalarına asla izin vermemek, tersine uygun görevlendirmelerle doğal çevrelerinde partiyi anlatıp güç biriktirmeleri için teşvik etmek temel dikkat noktalarından biri olmalıdır.
Bunun içindir ki, işçi çalışması, (çokça yazılıp çizilmesine rağmen) işletme veya fabrikayla sınırlı tutulamaz. Parti örgütçüleri, sorumlu parti görevlileri, bir işletme ya da fabrikada çalışan parti üyesi, çalışma saatleri dışında işçilerle yüz yüze gelme konusunda ne kadar çok çaba sarfederse, fabrika-işyeri çalışması ve örgütlenmesini o kadar ilerletici olur. Aynı ortamda çalışmak, onlarla günlük politika yapmak, sıcak bağlar kurmak önemlidir, ama yeterli değildir. Mutlaka onların semtlerine, oturdukları mekanlara, evlerine gitmek, daha ileri ve sıcak bağlar kurmak gerekir. Özellikle, profesyonel, yönetici, sorumlu parti örgütçülerinin bu soruna özel önem vermeleri, işyerinde çalışan partili işçilerle birlikte, bağ kurulan işçilerle çalışma saatlerinin dışında da mutlaka bir araya gelmeleri, bunun uygun yol ve yöntemlerini bulmada yaratıcı, ısrarcı olmaları zorunludur.
Bütün bunların yapılabilmesinde yönetici, sorumlu parti örgütçüsünün günlük çalışmaya kendisinin katılımının doğrudan belirleyici olduğu açıktır. Ancak ve ancak, günlük çalışmaya, sorumlu olduğu alandaki parti çalışmasına günlük olarak yukarıda sıralanan temel hususlar konusunda kendisini sürekli yenileyen ve ilerleten bir tarzda katılan parti yöneticisinin, örgütçüsünün çalışmayı ilerletme ve güçlendirme yolunda somut adımlar atması mümkündür. Yenilenme ve örgütü yenilemede işin tepeden başladığı, yönetici, sorumlu parti kadrosunun ilk elden kendisinin çalışmaya katılımını ve tarzını sürekli gözden geçirip, zengin, yaratıcı, üretken ve örnek bir düzeye çıkarmadığı koşullarda, sorumlusu olduğu parti organ ve üyelerinden bunu istemesinin pratik bir anlamı olmadığı bilinmelidir. Bugün az çok parti çalışmasının bir ilerleme, büyüme ve yeni işçi güçleriyle beslenme olanağına kavuştuğu alanlarda, yazı boyunca dikkat çekilen hususlarda sorumlu parti yöneticisi-örgütçülerinin attıkları adımların tayin edici olduğu görülmüştür.
Sonuç olarak;
Öncesi bir yana, partimizin 8 yıllık mücadele tarihi, (özellikle gazete kampanyası süreci) şunu net olarak göstermiştir ki: bu yönde çaba harcanan yerlerde olumlu adımlar atılmış, çabalar parti tabanından devrimci bir karşılık bulmuş, başta günlük işçi basınının okunması, onunla canlı bağların kurulması, mektup, haber, röportajlarla işçiler içerisinde partinin ve işçi basınının etkisinin artması olmak üzere, işçi örgütlenmesinin ilerletilmesinde gözle görülür bir ilerleme kaydedilmesi sağlanmıştır.
Atılan bu olumlu adımların kalıcılaşmasının tek yolu, “burada işler iyi gidiyor” rahatlığı ya da inisiyatif geliştirme adına gevşek davranma tutarsızlığı gibi geri eğilimlere düşmeden, çalışmaya katılım ve tarzına ilişkin alçak gönüllü, eleştirel, devrimci sonuçlar çıkararak yola devam etmektir.
* Bu yazı, profesyonel bir parti yöneticisi tarafından, sorumlu olduğu alandaki parti çalışmasından çıkardığı sonuçlar üzerinden kaleme alınmıştır. Dergimiz, örgüt çalışmasına ilişkin bu tür yazıları teşvik etmek amacıyla sayfalarında yazıya yer vermiştir.