İçinde bulunduğumuz ay, Arnavutluk’ta sosyalizmin mimarı Enver Hoca’nın 100. doğum yılı. Küçük bir ülkede sosyalizmi kurmanın zorlukları bir yana her yandan “büyük” ülkelere karşı verdiği mücadele ile dolu bir yaşam, yüz yıl önce bugün başladı ve 22 yıl önce sona erdi. Ancak, Enver Hoca’nın açtığı mücadele yolu ve çizdiği rota Uluslararası Komünist Hareket’e yol göstermeye devam ediyor.
Doğumunun 100. yılında Enver Hoca, şahsına methiyeler düzmekten ziyade, sadece kendi ülkesi için yaptıklarıyla değil, uluslararası işçi sınıfının davasına yaptığı katkılarla anılmalı, bu katkılar onu tanımayan yeni nesillere anlatılarak, mücadelesi yaşatılmalıdır. Çünkü Enver Hoca’nın revizyonizme ve onun Kruşçevcilik, Titoculuk ve “Avrupa Komünizmi” türlerine karşı mücadelesi, Marksizm-Leninizmi savunmada gösterdiği kararlılık ve emperyalizmin kuşatmasına karşı direnişi, hem emperyalizmin hem de Sovyetler Birliği’nin içine düştüğü sosyal emperyalizmin stratejilerini ve güncel politikalarını tespit etme yönündeki değerlendirmeleri büyük bir öneme sahiptir.
Açıktır ki, bu büyük direniş ve kavrayış açıklığının temelinde Marksizm-Leninizmin proleter niteliğinin korunması ve somut durumun analizi üzerinden katkılarla geliştirilmesi ve uygulamaya geçirilmesi vardır. Enver Hoca, Marksizm-Leninizmin dört bir yandan karşı karşıya kaldığı saldırıların nedenini şöyle ifade ediyor: “Emperyalistler, burjuvazi ve revizyonistler… bu savaşta mızrağın sivri ucunu muzaffer öğretimiz Marksizm-Leninizme yöneltiyorsa, rastlantı değildir; Marksizm-Leninizm olmadan gerçek sosyalizm yoktur, olamaz da.” (Arnavutluk Emek Partisi 8. Kongre Raporu) Enver Hoca, bu saldırılar karşısında tutulacak dalın ve kullanılacak silahın tarifini ise şöyle yapıyor: “Marx, Engels, Lenin ve Stalin’in ölümsüz öğretisine partimizin sonsuz bağlılığı, bu öğretiyi ülke koşullarına ve karışık uluslararası durumlara yaratıcı bir biçimde uygulayabilmesi, pek çok iç ve dış düşmanın saldırı ve çarpıtmaları karşısında bu öğretinin saflığını ve ilkelerini savunmada kararlı tutumu, halkımızın bütün başarıları ve zaferlerinin temel taşı olmayı sürdürüyor.” (agy)
İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARA KARŞI
Peki, neydi Enver Hoca’nın bahsettiği “pek çok iç ve dış düşmanın saldırı ve çarpıtmaları”? Enver Hoca’nın içeride (Arnavutluk’ta) sosyalizmin inşası ve sağlamlaştırılması için verdiği mücadelenin yanı sıra, kuşkusuz bu mücadeleyle bağlantılı olarak karşı durduğu en büyük saldırı Kruşçevcilerden gelmiştir. Kruşçevciler, ilk görünüşte Stalin’e saldırıyorlardı. Fakat bu saldırının hedefi sadece Stalin ya da ona atfedilen “hatalar” değildi. Kruşçevcilerin esas hedefi, dünyanın ilk sosyalist ülkesi ve proletaryanın kurtuluş mücadelesiydi. “Kruşçevciler, başlangıçta tüm saldırılarını Stalin’e yönelttiler. Çünkü emperyalistler ve revizyonistler Stalin’in adının ve eserlerinin Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin kurulmasıyla ayrılmazcasına birbirine bağlandığını çok iyi biliyorlardı. Ve yine çok iyi biliyorlardı ki, eğer bu gerici saldırı başarılı olursa, Stalin’in kurulması için tüm yaşamını harcadığı sosyalizm ölümcül bir yara alacak, giderek yıkılacak, yüz milyonlarca proleterin, emekçinin sınıfsız bir toplum kurma hayallerine ağır bir darbe vurulacaktı. Kruşçevciler bu gerçeklerden dolayı ihanete ve saldırıya tam da bu noktadan başladılar. Stalin adıyla özdeşleşmiş sosyalist inşa teorisi ve pratiğine saldırdılar. Devamını ardılları getirdi ve sonrasında olanlar çok iyi biliniyor. Şimdi olup bitenleri açık yüreklilikle değerlendiren hiçbir komünist ve devrim sempatizanı, revizyonist ihanetin ve emperyalist saldırının Stalin’le sınırlı kalmadığını, sosyalizmle ve onun tarihiyle köklü bir hesaplaşmayı ve öç almayı içerdiğini inkar edemeyecek, yaşanan bu somut gerçekliğe sırtını dönemeyecektir.” (Birlik ve Mücadele, sayı 3, Mart 1997)
Kruşçevcilerin ardından gelenlerin yanı sıra Avrupa’da ortaya çıkan inşa modeliyle “yeni” “komünist” partiler de aynı yolda ilerlediler. “Avrupa komünizmi”, başta Leninist parti modeli olmak üzere, sosyalizmin teorik ve pratik tüm değerlerine karşı bir mücadele özelliği taşıyordu. Öte yandan Titocular ve Maocular da, sosyalizmin temellerine saldırmaktan geri durmadılar. Bu akımların her biri, “kendine özgü bir sosyalizm yoluna girdiklerini” ilan ettiler. Ancak bu “yeni” akım ve modellerin uluslararası işçi sınıfı mücadelesine ve sosyalizme ihanetten başka bir anlama gelmediği kısa bir süre sonra net olarak ortaya çıktı.
Avrupa’nın göbeğinde bir ülkenin parçalara ayrılması ve halkların birbirine kırdırılması ile sonuçlanan sürece zemin hazırlayan Tito yönetimi, Enver Hoca’nın eleştiri oklarından nasibini almıştı: “Ta başından beri, Yugoslav revizyonistleri, tüm sorun ve alanlarda, Lenin ve Stalin’in gerçek sosyalizminin teori ve pratiğine karşıydılar. Tito ve grubu, siyaset, ideoloji, devlet ekonomisi ve ordunun örgütlenmesi de dahil olmak üzere, Yugoslavya’daki her şeyi Batılı devletlerin yanına çekme görevini yüklendi ve ülkeyi kapitalist dünyaya bağladı. Amaçları, ülkeyi olabildiğince kısa zamanda burjuva kapitalist bir ülkeye dönüştürmekti…”
REVİZYONİZME KARŞI MÜCADELENİN ÖNDERİ
Bütün bu “iç ve dış” saldırılara karşı tüm dünyada sosyalizm mücadelesine bağlı kalmaya çalışanları aydınlatan, onları ideolojik olarak donatan ve sosyalizmi pratik olarak da Arnavutluk’taki emekçilerle birlikte hayata geçiren, Enver Hoca oldu. Emperyalist burjuvaziye ve revizyonizme karşı cepheden mücadele eden Enver Hoca, bu süreçte “yalnız bırakılmasına” rağmen geri adım atmadı.
“Büyük bir güvenle ileri sürebiliriz ki, nasıl ikinci Enternasyonal oportünizmden kurtulma ve sosyalist devrimi gerçekleştirme, Marksizmi yeniden ve güçlü bir şekilde ayakları üzerine dikme döneminin önderi Lenin ise, nasıl ki sosyalist inşayı gerçekleştirme, Troçkizme, diğer sapmalara ve emperyalist kuşatmaya karşı mücadele döneminin önderi Stalin ise; geriye dönüşe ve modern revizyonizme karşı mücadele döneminin önderi de Enver Hoca’dır.” (BM, sayı 3)
Enver Hoca’nın “revizyonizme karşı mücadelenin önderi” olarak ifade edilmesinin tek nedeni verdiği ideolojik mücadele değildir kuşkusuz. Kendi döneminde çoğu “iktidarda” olan revizyonist ve oportünist akımların uluslararası işçi sınıfı ve dünya halklarını kandırmak için arkasına saklandığı maskeleri parçalayan Enver Hoca, bu akımların peşinde gidenlerin varacakları noktayı önceden göstermiştir. Üstelik bütün bunları, kendi ülkesinde sosyalizmi tüm güçlüklere ve olanaksızlıklara, hatta sosyalizm adına engellemelere karşın inşa ederek yapmış olması, onun değerini ve yaptığı işin büyüklüğünü bir kez daha göstermektedir.
“Güncel ekonomik bunalım, kapitalizmin genel bunalımının keskinleşmesini açıkça ve somut biçimde gösteriyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ni ve gelişmiş büyük ülkeleri kaplamış bulunan 1930’lu yılların bunalımıyla karşılaştırılırsa günümüz bunalımı ister gelişmiş ister gelişmemiş olsun, istisnasız bütün kapitalist ülkeleri girdabına çekmiş bulunuyor. Günümüz ekonomik bunalımının bu yaygınlığı ve derinliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kapitalist sistemin evriminde bazı yeni unsurlara bağlı; sermaye daha yoğunlaştı ve uluslararası çehre aldı; dolar, dünya mali sistemine hemen hemen tek egemen oldu; çokuluslu şirketlerin çalışmaları yaygınlaştı ve bu şirketlerin dünya üretimindeki ağırlığı sürekli arttı; üretici olmayan harcamaları, özellikle silahlanma harcamaları ölçüsüz arttı.”
Bu alıntı, içinde bulunduğumuz “küresel kriz” günleri üzerine yazılmış bir makaleden alınmadı. Bu satırlar, Arnavutluk Emek Partisi’nin (AEP) 8. Kongre Raporu’nda yer alıyor. Kuşkusuz, krizleri içinde bulunduran bir sitem olması nedeniyle, kapitalizmin, bugün de, 1981 yılında yayınlanan bu raporda tanımlanana benzer bir durum içinde olduğu söylenebilir. Ancak, Enver Hoca’nın tespitleri sadece kapitalizmin içine düştüğü krizle sınırlı kalsaydı, bu ifadenin güncelliği, tekrarlanan bir sürece tesadüf etmesi olarak değerlendirilebilirdi. Fakat Enver Hoca’nın ne durum tespiti, ne de bu tespit sonucunda aldığı tutum, bununla sınırlı kaldı.
Emperyalizmin artık eski “barbarlığını” üzerinden attığı, küreselleşmenin barış getireceği, artık savaşların yaşan(a)mayacağı gibi sonuçlar çıkaran “yeni model” sosyalizm anlayışlarına karşı Enver Hoca, bu olgulardan, çelişkilerin yoğunlaştığı ve son derece olgunlaştığı sonucunu çıkarmıştır. Enver Hoca, Emperyalizm ve Devrim eserinde bu durumu şöyle ifade ediyor: “Bugün kapitalist dünyayı niteleyen ve üretimin büyük çapta toplumsallaşmasına yol açmış olan üretimin ve sermayenin yoğunlaşması ve sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi, emperyalizmin sömürücü niteliğinde en ufak bir değişiklik dahi yaratmadı. Tam tersine, onlar; emekçiler üzerindeki baskıyı ve sefaleti daha da artırdı ve yoğunlaştırdı.”
100 YAŞINDA HALA YOL GÖSTERİYOR
Emperyalizmin “yeni” kimlik kazandığını öne süren revizyonizme karşı mücadele bayrağını yükselten Enver Hoca, bu yolda savunmada kalmak yerine karşı saldırıya geçmenin gerekliliğine inanıyor ve “Modern Revizyonizmle Mücadele” adlı eserinde bu kararlılığın altını çiziyordu: “Partimiz, durumun; kendine komünist ya da devrimci adını veren hiç kimsenin bir seyirci olarak kalarak, revizyonistlerin saldırısını bekleyip başkalarının revizyonizme karşı sürdürdüğü mücadeleyi selamlamakla yetinmesine elverişli olmadığı düşüncesindedir. Zaman beklemez. Marksist-Leninistler savunmada değil; hücumda olmalı, geri çekilmeyip saldırmalıdır. Revizyonistlerden, onların tehdit ve baskılarından korkmuyorlardı, yine korkmuyorlar. Korku, Marksist-Leninistlere yabancıdır. Bunu, ne emperyalizme karşı mücadelelerinde ne de revizyonizme karşı verilen mücadelede tanırlar. Emperyalizmden korkan, revizyonistlerdir. Revizyonizmden korkmak, emperyalizmden daha da fazla korkmak ve Marksizm-Leninizmin gücü ve zaferine hiç inancı olmamak demektir.” Aynı eserde, Enver Hoca, teorik mücadelede “saldırgan” bir tutum almanın yanında bu tutumun pratik olarak hayata geçirilmemesi halinde başarıya ulaşma şansının olmadığını da vurguluyor. Pratik mücadele içerisinde ise, Enver Hoca, işçi sınıfının günlük yaşamı ve talepleri üzerinden bir örgütlenmenin gerekliliğine işaret ediyor: “Gerçek Marksist-Leninist parti ve devrimci komünistler, işçilerin grev ve gösterilerine aktif olarak katılırlar; bunları siyasal grev ve eylemler yapmak ve bu yolla, kapitalizme, patronlara, kartellere, tekellere ve sendika kodamanlarına hayatı dayanılmaz hale getirmek için mücadele ederler. Bu yoğun faaliyet boyunca proletarya, burjuva düzenin silahlı güçleriyle daha sık ve daha açık biçimde karşı karşıya gelecektir. Ama bu çatışmalar boyunca dövüşmeyi daha iyi öğrenecektir. Proletarya, mücadele sürecinin kendisi içinde, devrimci örgütlenme ve mücadelenin olanaklı, iyi ve uygun biçimlerini de bulacaktır. Bir halk deyiminin belirttiği gibi ‘suya girmeden yüzme öğrenilmez’. Grevler ve gösterilerde mücadele etmeksizin, genel olarak kapitalizme karşı eylemlere aktif olarak katılmaksızın, son zafer için mücadele örgütlenemez ve yükseltileme; burjuva düzeni yıkılmaz.”
Kapitalizme, emperyalizm ve revizyonizme karşı yürüttüğü“uzlaşmaz” ideolojik ve pratik mücadele ile Enver Hoca yoldaş, 100. doğum gününde Uluslararası Komünist Hareket’in ögelerinin ve her konumdaki militanlarının yolunu aydınlatmaya devam ediyor.
Enver Hoca’nın anısı kuşkusuz devrimci işçi hareketinin önümüzdeki yükselişinde yaşayacak.