Siyasal Gelişmeler, Seçimler, Blok ve Partileşme Süreci

2011’in başlarından itibaren belirginleşen ve 12 Haziran Genel Seçimi öncesinde somutlaşarak ilerleyen gelişmeler, gerek Ortadoğu’da gerekse Türkiye’de “yeni bir dönem”den söz ettirecek kadar önemlidir. Seçimde ortaya çıkan tablo ve seçimlerin hemen ardından yaşanan olaylar bile bu yeni dönemin çok şeye gebe olduğunu göstermektedir.

Elbette ki Ortadoğu’daki gelişmeler ve bu gelişmelerin katkısıyla (ki, giderek bu etkinin artacağı gözlenmektedir) biçimlenen Türkiye’deki gelişmelerin, böyle bir yazı kapsamında ayrıntılı değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu yüzden de burada döneme “yeni” denmesine neden olan gelişmelere kısaca işaret edeceğiz.

1

AKP Hükümeti, Kürt sorunu başta olmak üzere, ülkenin başlıca sorunlarını çözme yeteneği olmadığını göstermiştir. Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi büyük kitleleri ilgilendiren sorunlarla ilgili talepler karşısında çözümsüzlüğü benimsemiştir. Kürt açılımı ve Alevi çalıştaylarında gelinen yer kaos ve çatışmadır. Ancak Kürtler onca baskıya, arkası kesilmeyen tutuklamalara rağmen mücadele yolunu tercih etmişler, “sivil itaatsizlik” eylemlerine başvurarak dönemin “yenilik” özelliğini kazanmasında asıl etken olmuşlardır. Kürt sorununun çözümü merkezli gelişmeler, Türkiye’nin demokratikleşmesi, emek ve demokrasi güçlerinin birleşmesi için son derece önemli bir dayanak olarak Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun ilk haliyle olsa bile ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bununla birlikte Bloğun 36 milletvekilini Meclise göndermeye hak kazanması, demokrasi mücadelesini bugüne kadar olduğundan çok daha ileri bir mevziye taşımanın yolunu açmıştır.

2

Yılın başında Arap-İslam dünyasında baş gösteren isyanlar ve bu isyanlara paralel olarak emperyalist güçlerin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya fiili-askeri müdahaleleri, Suriye üstünden Türkiye sınırına dayanmıştır. Bu gelişmeler, AKP Hükümeti’nin en iddialı olduğu “eski Osmanlı İmparatorluğu toprakları üstündeki İslam dünyasında hegemonya kurma ve Türkiye’yi bölge gücü yapma” amaçlı dış politikasını tümüyle çökertmiştir. Dahası yaşananlar, AKP hükümetinin öncülüğünde Türkiye’nin Batılı emperyalistlerin ve savaş örgütleri NATO’nun basit hizmetkârı olma rolünü herkesin gözleri önüne sermektedir. Türkiye NATO’nun müttefiki ve ABD’nin bölgedeki ileri karakolu olma rolüyle, bir yandan bölge hakları ve ülkeleriyle (İran, Suriye, Libya başta olmak üzere) karşı karşıya gelirken, bölgede bir yanıyla açık, bir yanıyla henüz üstü örtülü ABD-İsrail-Türkiye Bloğunun yenilendiği artık gizlenemez hale gelmiştir.

Gerek Kürtlerin artık sivil itaatsizliğe dönüşen hak ve özgürlük mücadelesinin gelip dayandığı yer ve AKP ve sistem güçlerinin çözümsüzlüğü, gerekse Arap-İslam dünyasındaki gelişmeler birbiriyle içsel bağlantı halindedir. Bu yüzden bu alanlarda atılacak her adım bu iki büyük etkeni birbiriyle daha çok iç içe geçirmekte; muhtemel patlama stoklarını daha da büyütmektedir.

A

SEÇİM ÖNCESİ TABLO

Seçim öncesinde, partiler düzeyinde siyasi şekillenme, AKP-CHP-MHP sermaye partiler bloğu ile Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu biçiminde bir ana ayırım biçiminde gelişti.

Ancak sermaye partileri arasındaki mücadele ve rekabet, aralarındaki amaç birliğine karşın, önceki seçim dönemlerine nazaran görülmemiş biçimde sertleşti. Öyle ki, seçimden bir yıl kadar önce CHP’nin yeniden biçimlenmesinde önemli rol oynayan “kaset operasyonu”, bu sefer MHP’ye yönelik bir operasyon olarak kullanıldı. MHP Genel Başkanı Yardımcılarının üçte ikisi (15’ten 10’u) kasetlerle istifa ettiler.

Öte yandan son bir yıldır süren, PKK’nin “tek taraflı ateşkes” kararına karşın AKP Hükümeti’nin, “Kürt sorunu yoktur, Kürt vatandaşlarının sorunu vardır” diyen ve “çözümü” PKK’nin etkisizleştirilmesi ve BDP’nin tasfiyesi üstüne oturtan tutumu politik ortamı seçim öncesinde iyice germişti. AKP Hükümeti, bir yandan Kürt siyasetçilere, sendikacılara, yerel yöneticilere yönelik bir tutuklama kampanyası sürdürürken, öte yandan da kırsal alanda askeri operasyonları sürdürmüştü. KCK davalarında ise tutukluların “anadilde savunma” talebi, yargılayanların amaçlarına varmasını zorlaştıran yeni bir durum ortaya çıkarmıştı.

AKP ve Tayyip Erdoğan seçim taktiğini, 2024’e kadar iktidarda kalmayı sağlayacak bir stratejiye dayanak olarak biçimlendirilmişti. Ve burada hedef, AKP’nin oluşturduğu statükoyu anayasal bir düzen olarak garanti altına alacak ve buna uygun bir anayasa yapabilecek Meclis gücünü elde etmekti. 12 Haziran Seçimi, bu stratejinin başarısının olmazsa olmaz hamlesiydi ve bu da “Türkiye 2023’e Hazır!” sloganıyla ifade edilmişti. Burada pratik hedef ise, 367’yi aşan bir milletvekili sayısına ulaşmak, en azından 330’u aşan ve “anayasayı halk oylamasına götürecek bir sayıyı” garantilemekti. Bunun için de AKP, MHP’nin barajın altında kalmasını, Bloğun da çıkaracağı bağımsız milletvekili sayısının grup kuracak sayının altında kalmasını istiyordu.

CHP, Kemal Kılıçdaroğlu üstünden bir rüzgâr oluşturup oylarını yüzde 30’un üstüne taşıyarak, AKP’ye karşı bir seçenek ve gerçek bir ana muhalefet olma iddiasıyla seçimlere girdi. Kılıçdaroğlu meydanlarda bu imajı vermek üzere, hem her derde deva  “Kemal kardeşiniz” diyerek kendisini öne çıkardı, hem de “yeni CHP” propagandası yaptı.

MHP ise, AKP’nin MHP’yi barajın altına itme stratejisi ve kendi iç çatışmalarıyla da birleşen kaset skandallarının baskısıyla etkisiz bir konuma sürüklendi.

Bu koşullarda emekten, barıştan, demokrasiden yana parti ve örgütler ise, sermaye partileri bloğuna karşı, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nu oluşturdu. Blok, bağımsız milletvekili adaylarıyla seçime katıldı. Kırk dolayında ilde seçime katılan blok, yüzde 10 barajı başta olmak üzere tüm engellere karşın sermaye partileri arasındaki kayıkçı dövüşüne, ülkenin gündemindeki temel sorunlara ve örgütlenmiş halk gücünün önemine dikkat çekti. Ve özellikle Blok adaylarına yönelik YSK vetosu ve sonrasındaki gelişmeler, Bloğun “ana muhalefet odağı” olarak biçimlenmesinin yolunu açtı. Blok her ne kadar belli başlı siyasi çevrelerin katılımıyla oluşsa da, süreç içinde, aydınlar, sanatçılar, gazeteciler, bilim insanları, sendikacılar, Bloğa katılmamış çeşitli kimi sol çevrelerin desteğini de alarak etkisini artırdı.

B

SEÇİM SONUÇLARI

Seçim sonuçları günlerdir uzmanlar, siyasi odakların önde gelenleri tarafından aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı, soldan sağa, sağdan sola okunuyor, tartışılıyor. Seçim sonuçlarını burada şöyle özetleyebiliriz:

AKP, bu seçimde oylarını yüzde elliye vardırmıştır, ama stratejisinin gereği olan anayasayı kendi istediği gibi değiştirecek çoğunluğu elde edememiştir. Hatta anayasayı halkoyuna götürecek bir çoğunluk da sağlayamamıştır. Bu açıdan bakıldığında, AKP seçimden istediği sonucu elde edememiştir. Dahası AKP, Meclis çoğunluğunu, hükümeti, üniversiteyi, yargıyı, istihbaratı vb. hemen tüm devlet kurumlarını ele geçirmiş bir partidir, ama bu devasa güç bile ona başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin başlıca sorunlarını çözecek parti unvanını kazandırmamıştır. Hatta bir dönem öncesine göre bile AKP, sorun çözme yeteneği bakımından gerilere düşmüştür.

CHP, yüzde 26 civarında oy almış, ancak oylarını artırsa da, gelecekte bile AKP’ye alternatif olacak bir parti çıtasının altında kalmıştır. Kılıçdaroğlu rüzgârına rağmen beklediği başarıyı elde edememiş olması, CHP içindeki hizipleri harekete geçirmiş ve genel desteğini de düşürmüştür. Seçimden sonra CHP’ye oy vererek AKP’nin zayıflatılacağını uman pek çok çevre, “oylarının heder olduğunu” düşünmeye başlamıştır. Milletvekili sayısı bakımından CHP ana muhalefet partisi olsa da, ülke sorunlarının çözümü ve ondan halkın beklentileri bakımından CHP, artık bir “ana muhalefet partisi” olma misyonunu da yitirmiş bulunmaktadır.

MHP, ise kaset skandallarından sonra, yüzde 13 civarında oy almasına şükreden ve ama kamuoyunda itibarı ve etkisi olağanüstü irtifa kaybeden bir parti durumuna düşmüştür. MHP artık “Mecliste olsa da olur, olmasa da” denecek bir parti durumundadır.

Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu ise; onca baskı ve provokasyonlara karşın, tartışılmaz biçimde seçimden zaferle çıkan, önceden yapılan tahminleri aşan bir başarı göstererek 36 milletvekili çıkaran bir güç odağı olmuştur. Daha da önemlisi Blok, seçimdeki başarısıyla ve seçime gelen süreçteki kararlı ve mücadeleci tutumuyla sadece Bloğu destekleyen kesimler için değil, AKP’ye karşı olan ama Bloğa da karşı olan kesimlerin gözünde de “olmazsa olmaz”, “Mecliste mutlaka yer alması gereken” bir güç odağıdır. Seçimden sonra Bloğa atfedilen rol ana muhalefet rolüdür.

C

SİYASİ GELİŞMELER VE SEÇİM; BLOK ‘ANA MUHALEFET’ ODAĞI

Yukarıda seçimlere gelen sürece ilişkin ortaya konulan özet siyasal tablo seçim sonrasında çok değişmemişse de, sıcak gündemi belirleyen koşullar bir hayli değişmiştir.

Şöyle ki;

1

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun seçimden büyük bir başarıyla çıkması, halk yığınları içerisinde meşruiyetini artırması ve AKP’ye karşı tek gerçek muhalefet odağı olarak görülmeye başlanmasıyla yeni Meclis önceki Meclisten bir hayli ayrılmıştır. Daha Meclis’in açılması sürecinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun Meclis’i Boykot etmesi ve bunun da etkisiyle CHP’li vekillerin yemin etmemesiyle yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Bu da, Meclis’te AKP’nin manevra alanını daraltacak yeni bir sürecin işaretidir.

2

Seçim sonrasındaki belirtiler, Kürt sorununun demokratik çözümüne dair taleplerin, sivil itaatsizlik ve öteki direniş alanlarındaki mücadelelerin daha da etkin duruma geleceğinin göstergesidir. Bloğun Meclis dışındaki aydın, demokrat çevreler, sendikalar ve emek mücadelesi alanında aldığı destek ve bir umut olarak görülmesi ise, genişleme ve güçlenme zeminini ortaya koyuyor. Bu işaretler, Blok partisinin umulandan çok daha geniş bir kesimden destek alarak kurulabileceğini de gösteriyor.

3

Sistemle çatışmaya giren toplum kesimlerinin mücadelesinin istikrar kazanması bakımından Blok bir dayanak olarak ortaya çıktı:

a

Kürt ulusal mücadelesinin güçleri, bugün Blokta “kendi iradesine sahip” en kitlesel ve en dinamik gücü olarak vardır. Blok, Kürt mücadelesinin ittifaklarına istikrar kazandırarak ve onların gücünü artırarak Kürt mücadelesi için de yeni bir dayanak olmaktadır.

b

Geleneği siyasetle hak mücadelesinin tamamen ayrı olması üstünden biçimlenen işçi sendika hareketi, şimdi onca tersini gösteren deneye karşın bu kötü geçmişine adeta dört elle sarılmıştır. Bu alanda zaman zaman işçi sendika hareketinin merkezlerini zorlayan ve birleşik bir genel grevin eşiğine gelen eylemler olmasına karşın, genel eğilim istikrarsızlık ve lokalliktir. Her gün birçok yerde eylemler olmaktadır, ancak hak gaspları, adaletsizlik, işten atmalar ve sendikalaşma amaçlı bu eylemler birbiriyle dayanışıp birleşememektedir.

Sendikaları önemli ölçüde denetime almış ve emek mücadelesini hayli hırpalanmış olan AKP Hükümeti’nin emek mücadelesine yeni darbeler vurmak için çok yönlü hazırlık içinde olduğu, bunları ertelemeyeceği, hatta ekonomi politikalarının sürdürmesi için bu saldırıları bir an önce gerçekleştirmesinin gerektiği çeşitli yayınlarda açıkça ortaya konmaktadır.

Bu koşullarda, işçi ve emekçi hareketinin artan saldırılara karşı yeni ve birleşik bir mücadele eğilimi içerisine girmesi ve Blok’tan güç alarak ve Bloğu güçlendirerek ilerlemesi için olanaklar düne gere daha da artmıştır.

c

Alevilerin talepleri ve inanç özgürlüğü mücadelesinin son yıllardaki birikimi, Alevilerin uyanış içindeki kesimleri için bir laisizm mücadelesi, dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmesi ve özgürlük mücadelesi bakımından son derece önemli bir imkân olarak ortaya çıkmıştı. Ancak bir yandan AKP’nin “Alevi Çalıştayları” öte yandan da Kılıçdaroğlu’nun şahsında CHP’nin müdahaleleri bu birikimi önemli ölçüde tahrip etmiştir. Ancak son aylarda AKP’nin “Hızır Paşa Operasyonu” yaptığı açığa çıkmış, hükümetin aslında Alevileri yedeklemek dışında bir yaklaşımı olmadığı herkesçe görülür hale gelmiştir. Kılıçdaroğlu rüzgârının arkasındaki basınç da seçim arkasından ortaya çıkan gelişmelerle ortadan kalkmaktadır. Blok burada Alevilerin inanç özgürlüğü ve laisizm mücadelesinin hızla toparlanması ve daha istikrarlı bir mücadeleye dönüşmesinin dayanağı olacak yeni bir imkân olarak ortaya çıkmıştır.

d

Aydınlar, sanatçılar ve bilim çevrelerinde de AKP hükümetin baskılarına, üniversiteyi, basını ele geçirmesine, aydın, sanatçı, gazeteci dünyası üstünden yarattığı ideolojik (yerine göre de ekonomik çıkar sağlamalar ve ekonomik kuşatmalarla birleşerek) hegemonyaya karşı geniş bir tepki vardır. Ancak bu alan dağınıktır ve tepkileri istikrarlı değildir.

e

Çevre hareketi; ülke sathına yayılmış, yer yer küçük üretici, yer yer antiemperyalist bir hareket olarak biçimlenen son derece geniş bir çevre hareketi, onunla bazen de iç içe geçmiş kültür ve tarihi değerleri koruma, yanı sıra kentsel dönüşüm girişimlerine karşı oluşan mücadelelerin oluşturduğu geniş bir mücadele vardır. Öyle ki bu mücadeleler, hükümetin çevre ve kentsel varlıkları yağmalamasının önünde ciddi bir barikat oluşturmuştur. Ne var ki, bu mücadele de, kendi içindeki bölünmeler ve kimi gurupçu müdahalelerinin alanı olarak “lokal” kalmaktadır ve mücadelenin birleşmesi ve tabii ki yerel özellikleri kaybetmeyen bir merkezileşme ve hareketin istikrarı; ülkemizin, halkımızın ve insanlığın geleceği açısından son derece önemli olacaktır.

f

Kadın ve gençlik hareketi bakımından da benzer sorunlar var. Kadınlar geçmişte olmadığı kadar mücadelenin içindedir ve kadın cinayetlerinin giderek artması, adeta bir kıyıma dönüşmesi, bu cinayetlere çanak tutan fetvalar, hükümetin kadın bakanlığını kaldırmasına varan kadın düşmanlığı ve emniyetin, savcılıkların umursamazlığı, mahkeme kararları, kadınlar içinde öfkeyi artırmaktadır. Ancak kadın hareketi çok parçalıdır ve kadın çevreleri 8 Martlarda bile bir araya gelmekte sorun yaşamaktadır.

Gençlik ise, eğitim alanındaki skandallar (ÖSYM) ve YÖK’ün baskıları karşısında duyulan infiallere karşın sol grupların gençliğin ileri kesimlerini bölmüş olmasının zaaflarını taşımaktadır. Zaman, zaman kitleselleşme alameti gösteren öğrenci eylemleri bir adım sonra çeşitli “sol grupların” girişimleriyle bölünüp ana kitleden kopmuş, “ileri gençlerin” kendi aralarındaki itiş kakışına dönüşmüştür.

Toplam açısından bakıldığında, Kürt demokrasi güçlerinin dışındaki toplumsal alanlardaki mücadelelerin ortak özelliği; lokal, kesintili olarak ortaya çıkıp sönmesidir. Blok, burada bu hareketler için süreklilik sağlayacak ve onların birbiriyle dayanışıp ülke çapında birleşmesini kolaylaştıracak bir çekim merkezi olmaya adaydır. Ve gerçekleştiği ölçüde de “Bloğun” bu çevrelerin eylemlerini kapsaması ve bu kesimlerin temsilcilerini Blok içinde aktif yer alması, Bloğun gerçek bir Blok olarak şekillenmesini de kolaylaştıracaktır.

BLOK VE PARTİLEŞME ÜZERİNE ÖNERİLER

Türkiye’nin emek, demokrasi, özgürlük ve barıştan yana güçleri uzun yıllardır ortak bir mücadele zemininde buluşmanın, demokratik bir güç birliği oluşturmanın çabasını veriyor. 2002’den itibaren bu çaba esas olarak seçim dönemlerinde belli bir somutluk kazansa da, bir süreklilik kazanamamıştır. Bunun bilinen birçok nedeni vardır. Ancak son 12 Haziran Seçimleri sürecinde oluşan Blok, bugüne kadar yürütülen çalışmaların yeni bir aşamaya ulaşmasını da beraberinde getirmiştir.

Başlangıçta sınırlı sayılabilecek parti ve örgütlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış olsa da, Blok kısa bir zaman içerisinde birçok aydın, bilim insanı, sendikal çevrenin desteğini aldı. 12 Haziran Seçimleri’nden sonra geçen sürede bu destek daha da genişledi.

Bloğun bu kadar kısa sürede etrafında önemli bir güç biriktirmesinin temelinde, başta Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesi olmak üzere, işçilerin, emekçilerin, halkın ileri ve örgütlü kesimlerinin, aydınların, bilim insanlarının, sanatçıların, gerçek bir demokrasi mücadelesinin Blok etrafında verilebileceğine olan inancı bulunmaktadır. Bu kesimler, çeşitli vesilelerle seçim süreci ve sonrasında Bloğun, egemen sınıflar ve onların siyasi temsilcileri karşısında, sistemden umudunu kesmiş ve arayış içerisinde olan kesimleri birleştirebileceği konusunda görüşlerini her fırsatta dile getirdiler.

Ortaya çıkan bu birikimi, heyecanı doğru değerlendirmek, umutları boşa çıkarmamak ve beklentilere yanıt verecek adımları hızla atmak sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Bu, aynı zamanda Bloğun daha da güçlenmesi, yeni katılımlarla etkisinin ve yaygınlığının artması ve bir anlamda Bloğun kendisini yeniden ve yeniden örgütlemesi için dinamik bir mücadele sürecinin gerekliliğine de işaret ediyor.

Bloğun güçlenmesi, etki ve yaygınlığını artırması ve bir Blok Partisi temelinde örgütlenmesi konusunda iki temel soruya doğru yanıt verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Bunlardan Birincisi; kurulacak Blok Partisini programının içeriğinin nasıl olması gerektiğidir. İkincisi ise, nasıl örgütleneceği-örgütsel şekillenişinin nasıl olacağıdır?

BLOK PARTİSİ PROGRAMI ÜZERİNE

1 – Blokta yer alan siyasi parti ve örgütlerin her birinin kendi programları-tüzükleri mevcuttur. Yeni katılacak her türlü politik, mesleki, kültürel, sosyal vb. temeldeki çevre, kişi veya örgütlerin de durumu üç aşağı-beş yukarı aynı olacaktır. Blok Partisi’nin bu siyasi parti ve örgütlerin varlığını ortadan kaldırmayacağı, bu parti ve örgütlerin kendi varlıklarını devam ettirecekleri, Blok içerisinde yer alan ve ya Blok’u destekleyen hemen herkesin ortak yaklaşımıdır. (Bu noktada, kendi örgütsel varlığına son vererek Blok’a katılmak isteyen örgüt veya çevreler olabilir. Bu onların kendi bilecekleri ve verecekleri bir karardır.)

Bu tablo içerisinde, Blok Partisinin programı, klasik anlamdaki parti programlarından bütünüyle farklı bir yaklaşımla ele alınmalıdır.

2 – Blok Partisi’nin programı, elden geldikçe ideolojik ayrılık nedeni olacak yaklaşımlar, ifadeler veya kavramsal bir çerçeveden, formülasyonlardan uzak olmalıdır. Dünya ve Türkiye’nin içinden geçtiği süreci olabildiğince genel, birleştirici, anlaşılır ve halkçı bir üslupla ele almalıdır. İdeolojik ayrılık nedeni olacak yaklaşımlar ve formülasyonlar, program merkezli gereksiz tartışmalara yol açacaktır. Dahası, Bloğun birleştirebileceği, emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesine seferber edebileceği kişi, kurum, çevre ve örgütler açısından eleyici, sınırlayıcı ve daraltıcı bir etkisi olacaktır. Buna müsaade etmemek gerekir.

3 – Program, esas olarak Bloğun birleştirdiği emek, demokrasi, barış ve özgürlük güçlerinin bugünkü somut ve acil taleplerini kapsamalıdır.

Türkiye’nin demokratikleşme yolunda atması gereken acil ve temel adımları, Kürt halkının demokratik ulusal taleplerini, Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin, temel ekonomik ve sosyal taleplerini, Alevilerin, çevre hareketlerinin, kadınların ve gençlerin öncelikli, acil ve temel taleplerini vb. içermesi, programın esası olmalıdır.

4 – Blok Partisin programı, esas olarak Bloğun mücadele platformunu ortaya koymalı, emeğe, demokrasiye ve özgürlüğe gönül vermiş, bu uğurda mücadele etmek isteyen herkesi kucaklamalıdır. Uzun uzun tahliller yapmadan, Türk ve Kürt halkına seslenen bir manifesto niteliği taşımalıdır.

5 – Programın hazırlanması, milletvekili seçilen arkadaşlarımız arasından görevlendirilen blok çalışmasından sorumlu vekiller tarafından sürdürülebilir. Bu arkadaşlarımızın görevlendireceği birkaç kişi yukarıda ortaya konan çerçevede bir program taslağı hazırlayabilirler. Bu taslak, Blokta yer alan parti ve örgütlerin fikirleri, önerileri alınarak, yine milletvekillerinden oluşan Blok Komisyonu tarafından son şekline kavuşturulur.

NASIL ÖRGÜTLENECEĞİ VE ÖRGÜTSEL ŞEKİLLENİŞİ ÜZERİNE

1 – Milletvekilleri arasından belirlenen Blok Komisyonu, Blok Partisinin örgütlenme çalışmasının merkezinde yer almalıdır. Ancak bu arkadaşlarımızın pratik çalışmanın bütününü omuzlaması, sürdürmesi mümkün değildir. Başta Bloğu destekleyen sendikacı, aydın, akademisyen ve sanatçıların da katılımıyla, Bloğu oluşturan parti ve örgütlerin görevlendireceği kişilerin de dahil olacağı merkezi bir “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Partileşme Komisyonu” oluşturulabilir. Milletvekillerinden oluşan Blok Komisyonu bu Partileşme Komisyonu’nun yürütmesi olarak çalışmalara yön verir.

2 – Partileşme Komisyonu, Bloğun partileşme sürecine ilişkin iyi örgütlenmiş bir basın toplantısıyla Blok’ta yer almak isteyen herkese, sendikalara, meslek örgütlerine, Alevi örgütlerine, kadın, gençlik ve çevre örgütlerine, aydın, akademisyen, sanat ve bilim dünyasına açık bir katılım çağrısı yaparak işe başlayabilir.

Ardından da, Bloğun genişlemesi için merkezi düzeyde yeni katılımların gerçekleşmesini sağlamak üzere hedefli, somut, belirlenmiş kesimlerle görüşmeler yaparak, Bloğun partileşme sürecine merkezi düzeyde yeni katılımların sağlanması için bir çalışma yürütür.

3 – Partileşme Komisyonu’nun açık çağrısının ardından bütün illerde Blok Partisinin yerel ayaklarının örgütlenmesi için çalışmalar da eş zamanlı olarak başlatılır. Bloğu oluşturan parti ve örgütlerin temsilcileri, illerde, yerel düzeylerde bir araya gelerek, il il Partileşme Komisyonları’nı kurarlar. Örneğin “Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu Eskişehir Partileşme Komisyonu” gibi. Merkezi düzeyde ortaya konan anlayış ve çalışmaya uygun olarak illerde de çalışmalar yürütülür.

Blok Partisinin illere dayanarak örgütlenmesi hukuki açıdan ve önümüzdeki seçim süreçleri bakımından da işlerimizi kolaylaştırıcı olacaktır.

4 – Blok Partileşme Komisyonu’nda merkezi düzeyde yer alacak örgüt, çevre ve kişiler, illerde daha fazla çeşitlilik, genişlik ve zenginlik gösterecektir. Blok Partisi’nin illerdeki örgütlenmesi mutlaka yerel güçlere dayanmalı ve yerel güçlerin katılımı ve zenginliğini mutlaka taşımalıdır.

5 – İller temelindeki örgütlenmelerin yanı sıra belli başlı büyük ilçe merkezleri ayrı olarak ele alınıp, ilçe komisyonları-platformları temelinde bir araya getirilebilir.

6 – Hızlı bir örgütlenme sürecinin ardından, demokratik temelde bir yenilenme, güçlenme ve giderek ülke düzeyinde 500 ya da daha fazla sayıda temsilcinin yer alacağı bir “Blok Partisi Konseyi” oluşturulabilir. Bu konsey, kendi içerisinde 100 kişiden oluşan bir parti meclisi ve 20-25 kişilik bir yürütme kurulu seçebilir. Bu ana kurullar, Blok Partisinin emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesini ortak bir zeminde sürdürmenin sorumluluğuyla hareket eder.

7 – Blok ve parti örgütlenmesi demokratik bir yapı olarak görülmelidir. Dolayısıyla, örgütsel yapısı da dinamik olacaktır. Onun için de biçimsel açıdan bir esnekliği her dönem olmalıdır. Bloğun demokratik niteliği süreç içerisinde gelişerek, olgunlaşarak ilerleyecektir. Hareket noktası, emekten, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan herkesin katılımını kolaylaştırmak, bütün bu çevrelerin temsil ve katılımını önemsemek ve örgütlemek olmalıdır.

8 – Kürt halkının ve Kürt siyasi hareketinin bölgede oluşturduğu demokratik temsil ve kurumlarının oluşumu önemli bir özgünlük içermektedir. Elbette ki Bloğa ve partileşme sürecine katılımları da bu özgünlüğe uygun şekillenecek. Açıktır ki bunun nasıl olacağının kararını da Kürt halkı ve siyasi temsilcileri verecektir.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑