İşçi sınıfının devrimci partisi EMEP, 16-17 Temmuz tarihlerinde merkezi bir konferans gerçekleştirdi. Çünkü 2011 yılının başlarından itibaren belirginleşen ve 12 Haziran Genel Seçimleri öncesinde somutlaşarak ilerleyen gelişmeler, gerek Türkiye’de gerekse Ortadoğu’da “yeni dönem”den söz ettirecek kadar önemliydi.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ayaklanan Arap halklarının özgürlük kavgası diktatörleri deviriyor, özgürlük rüzgârı tüm bölgeyi etkisi altına alıyordu. Kürt halkı bu gelişmeleri coşkuyla karşılarken “Arap Baharını Kürt Yazı ile tamamlamak” fikri baş gündemlerden biri oluyordu. Avrupa ve diğer kapitalist merkezlerde ise krizin etkileri, ülkelerde iflas bayraklarının çekilmesi ile sonuçlanıyordu. Yunanistan, İspanya, İrlanda, İtalya ve daha birçok ülkede emekçiler, gençler krizin faturasını reddederek, genel grevler, boykotlar gerçekleştirmiş ve sokaklara çıkmıştı. Elbette bütün bu gelişmeler, Türk, Kürt ve her milliyetten Türkiye gençliğini etkisi altına almadan edemezdi.
Çevre ülkelerde ve bölgede bu gelişmeler yaşanırken Türkiye 12 Haziran Genel Seçimleri’ne girdi. Emperyalizme, kapitalizme, diktatörlere ve gericiliklere karşı gelişen bu tepkileri bir tehdit olarak gören iktidar partisi yeni bir demagojik propaganda kampanyası başlattı. Çevreyi kuşatan bu istikrarsızlık tablosu içerisinde “İstikrar Sürsün Türkiye Büyüsün” sloganı öne sürüldü. Her ne kadar bu propaganda kampanyasından oylarını arttırmış olarak da çıksa, AKP yeni Anayasa için ihtiyaç duyduğu milletvekili sayısını yakalayamadı. Buna karşın Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’u 36 milletvekili çıkararak “seçimin esas galibi” unvanını aldı. Blok, sokağa ve halka dayanarak fiilen ana muhalefet yapabilecek bir pozisyon yakaladı. Bunu sezen hükümet partisi ve devlet çok yoğun bir saldırı dalgası başlattı ve bu gelişmelerle birlikte bilinen “yemin krizi” gündeme geldi.
Sistemle çatışmaya giren toplum kesimlerinin mücadelesinin istikrar kazanması bakımından da Blok bir dayanak olarak ortaya çıkmaya başladı. Aleviler, çevre hareketleri ve köylüler, sermaye ve hükümet tarafından baskı altına alınan meslek odaları ve sendikalar, kadınlar ve tabii ki mücadele etmek isteyen gençler; bütün bu yaşanan saldırı dalgası karşısında, bir muhalefet odağı olarak Blok’u izlemeye ve tartışmaya başladılar.
Üstelik AKP, meclis çoğunluğunun yanı sıra yargı, istihbarat, hükümet ve nihayetinde üniversiteyi de ele geçirmişti. Aydınlar, yazarlar, akademisyenler peş peşe açıklamalar yaparak, Blok’a olan desteklerini açıkladılar. Bu kesimler içinde genç akademisyenlerin çabası ise dikkat çekiciydi.
Böylece hem bölgesel planda, hem de iç politikadaki gelişmeler açısından Blok hareketi, beklentilerin üzerinde bir mesafe kaydederek önemli bir pozisyon yakaladı. Bugün Blok’un partileşme süreci tartışılıyor.
İşte bu dönemde işçi sınıfının devrimci partisi “Yeni Dönemin Eşiğinde İşçi Sınıfına Bağlanmak ve Amatörlükten Kurtulmak için Mücadeleyi Yükseltelim” şiarıyla Genel Konferans’ını topladı. Zira Emek Partisi güçlenmeden ve yeni dönemi karşılayacak örgütsel bir dönüşümü sağlamadan; ne Blok’un güçlenmesi mümkündü, ne de toplumsal mücadelenin birleşik bir karakter kazanarak ilerlemesi. Bu nedenle “Emek Partisi güçlendikçe Blok, Blok güçlendikçe Emek Partisi güçlenecektir” yaklaşımı, konferansta temel bir prensip olarak saptanmıştır.
“Yeni dönem”in örgütsel bir hazırlık ve donanımla karşılanması için tüm örgütsel çalışma alanlarının masaya yatırılması, zaaf ve hatalardan süratle arınmak ve temel çalışma prensiplerini hayata geçirmek gerekmekteydi. Parti konferansı da zaten bu amaçla toplanmıştı. İşte bu yazı, parti çalışmasının temel alanlarından biri olan gençlik alanındaki kimi meselelere (yukarıda ifade edilen gelişmelere bağlı olarak) dikkat çekmeyi amaçlıyor.
1- GENÇLİK MÜCADELESİNİN İLERLETİLMESİ BAKIMINDAN BLOK
2010-2011 eğitim ve öğretim yılı öğrenci gençlik eylemleriyle birlikte açılmış ve bu eylemler çeşitli biçimlerde eğitim yılının sonuna kadar sürmüştü. Eylül ayıyla birlikte açılacak yeni dönemin de canlı geçeceği şimdiden söylenebilir. Fakat mesele, eylemlerin olup olmaması ya da canlı geçip geçmemesinden çok, nasıl ilerletileceği ve sonuç alacağı ile ilgilidir. Gençlik mücadelesi birleşik bir mücadeleye ve örgütlenmeye nasıl evrilecek, kitleselleşmeyi nasıl sağlayacak? –Sorun bu.
Geçtiğimiz dönem öğrenci gençlik hareketine kısaca bir göz atarsak, bu sorulara daha kolay yanıtlar bulabiliriz. 2010-2011 eğitim ve öğretim yılında cereyan eden öğrenci gençlik eylemleri şu başlıklar altında toplanabilir:
a- Özellikle taşra üniversitelerinde yurt, ulaşım, barınma vb sorunlara karşı eylemler (üniversitelerde en kitlesel geçen eylemler bunlardır).
b- Hükümet ve YÖK’ün elbirliği ile üniversitelere, bilime, özgürlüklere dönük saldırılarına karşı eylemler (basında daha çok bunlar yer edinmiştir).
c- Anadilde eğitim başta olmak üzere inkâra ve baskılara karşı bölgede gerçekleşen eylemler ve boykotlar (doğrudan siyasal taleplerle gerçekleşen oldukça kitlesel eylemler olması bakımından dikkat çekicidir).
d- YGS başta olmak üzere KPSS, ALES vb. sınavlarda baş gösteren kopya skandallarına karşı gelişen protesto eylemleri ve boykotlar (en belirgin olanı YGS karşıtı eylemlerdir).
e- Mesleki ve özlük haklara, iş güvencesine dönük saldırılara karşı emekçi örgütleriyle birleşen gençlik eylemleri (tıp ve diş hekimleri öğrencileri, TMMOB gençlik komisyonları vb.).
Gençlik; eğitim alanındaki skandallar (ÖSYM), YÖK’ün baskıları karşısında duyulan infiallere karşın, “sol” grupların gençliğin ileri kesimlerini bölmüş olmasının zaaflarını taşımaktadır. Zaman zaman kitleselleşme alametleri gösteren öğrenci gençlik eylemleri, örneğin YGS protestolarında olduğu gibi, bir adım sonrasında çeşitli “sol” grupların girişimleriyle bölünüp ana kitleden kopmuş, “ileri güçlerin” kendi aralarındaki itiş kakışa dönüşmüştür.
Dolayısıyla yeni döneme girerken, “sol” grupların fraksiyoncu ve gençlik hareketine zarar veren tutumlarına karşı mücadele önem kazanmış bulunuyor. Emek Gençliği’nin kitle çalışmasında, en geniş öğrenci kesimlerinin taleplerini esas alması ve bunda ısrar etmesi hala belirleyici bir öneme sahip. Bununla birlikte talepleri için harekete geçen tüm gençlerin karar mekanizmalarında yer alabileceği bir eylem ve örgütlenme platformunu hayata geçirmek, gençlik hareketinin hala ana sorunlarından biridir. Bu durumun değişmesi, elbette Emek Gençliği’nin örgütsel çalışma düzeyini ne oranda ilerletip ilerletemeyeceğine bağlıdır. Bu açıdan yaz dönemi çalışmaları ile birlikte yaz kampında yürütülecek tartışmalar da önem kazanmış bulunuyor.
Bugün, gençlik hareketindeki kimi sorunların aşılması bakımından, Blok ile birlikte yeni imkanlardan söz edilebilir. Elbette bu durum, Blok’un, gençlik mücadelesinde yaşanan tüm dertleri ortadan kaldıracak sihirli bir ilaç olduğu anlamına gelmez.
Peki, Blok’un ortaya çıkardığı imkanlar nelerdir? Öncelikle belirtmek gerekir ki; farklı taleplerle ayağa kalkan gençlik kesimlerinin birleşmesi kadar, gençlik mücadelesinin işçi ve emekçilerin yanı sıra demokrasi mücadelesiyle birleşmesi bakımından da, Blok önem kazanmış bulunuyor. Blok’un ezilen, sömürülen ve baskı altında tutulan kesimlerle (sendikalar, Aleviler, çevre hareketleri, gençlik vb) birleşerek güçlenmesi, gençlik alanında yaşanan kimi sorunların aşılmasında da ilerletici olacaktır. Üstelik fraksiyoncu çekişmeler nedeniyle mücadeleden uzaklaşan gençlerin en azından bir bölümü böylece birlik zemini içinde mücadeleye yeniden katılabilecektir.
Gençliğin önünde bulunan “YÖK’ün kaldırılması, üniversiteden polisin gitmesi, bilimin üzerindeki baskılara son verilmesi, demokratik lise vb.” talepler, aynı zamanda demokratikleşme ve demokrasi mücadelesinin kapsamındadır. Bugün için, daha çok demokratikleşme talepleri ve demokrasi mücadelesi ile öne çıkmış bulunan Blok, üniversitelerin ve eğitimin de demokratikleşmesi için imkanlar sunuyor. Gençliğin taleplerinin ve temsiliyetinin Anayasa’da yer bulabilmesi ve bunun için yürütülen mücadele bakımından da Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun yakaladığı pozisyon, önemli bir avantaja işarettir.
Blok, Türk ve Kürt emekçilerinin mücadele birliğinin gelişmesi açısından da önem taşıyor. 12 Haziran Genel Seçimleri’nde yürütülen çalışmalar içinde emekçiler arasındaki ön yargıların kırıldığına dair sayısız örnekten bahsedilebilir. Bu durum, talepleri için mücadeleye yönelen Türk ve Kürt gençler açısından da böyledir. Parasız, bilimsel, demokratik eğitim mücadelesi içerisinde, sözüne ettiğimiz bu önyargılar, gençliğin eylem birliğini de çoğu zaman sekteye uğratmıştır. Örneğin YGS eylemlerinde Kürt gençlerin anadilde eğitim talebi kimi “sol”cu gruplar tarafından bastırılmak istenmiş ve Kürt gençler büyük kentlerde eylemlerin dışına itilmeye çalışılmıştır. Devlet güçlerinin üniversite öğrencilerine dönük şiddetinin artığı dönemde gerçekleşen Üniversite Konferansı öncesinde, Kürt öğrencilerin katılımı ve konuşmaları üzerine “ön şart koşan” tutum ve yaklaşımlar da buna eklenebilir. Gelinen yerde, Blok’la birlikte, Kürt ve Türk gençlerin mücadele birliği yeni bir gelişme şansı yakalamış bulunmaktadır.
Geçtiğimiz dönem, ileri işçilerin inisiyatifiyle gerçekleşen “İşçi Kurultayları”nda genç işçilerin mücadele isteği dikkat çekicidir. 12 Haziran Genel Seçimleri’nde genç ve Kürt işçiler çalışmalara ulusal talepleri kadar sınıfsal talepleriyle de olumlu yanıt vermişlerdir. Blok’un güçlenmesi Kürt, Türk her milliyetten işçi, işsiz, köylü gençlerin kendi talepleri için mücadeleye katılmalarını kolaylaştıracaktır.
Evet, Blok, gençlik mücadelesinin ilerlemesi için oldukça önemli imkanlar sunmaktadır. Fakat bunun kendiliğinden gerçekleşmeyeceği de açıktır. İmkanın gerçekliğe dönüşmesi, öncelikle gençlik içindeki parti çalışmasının düzeyine ve Emek Gençliği’ne bağlıdır. Blok bileşenleri içinde iki temel güç olan EMEP ve Kürt Özgürlük Hareketinin ortak çalışma düzeyi ise, hedeflere ulaşmanın ikinci yönünü oluşturmaktadır.
Bu nedenle, gençlik yığınlarına Blok’a katılma ve Blok etrafında birleşme çağrısı yapmak güncel görevlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Bu nedenle, gençliğin talepleri ve çıkarları ile Blok’un mücadelesi arasındaki bağın iyi anlaşılması ya da kavratılması önem kazanmış bulunuyor.
2- KÜRT SORUNU, BLOK VE GENÇLİK
Yukarıdaki bölümde gençliğin mücadele birliğinin örülmesinde milliyetçiliğe karşı mücadelenin öneminden bahsettik. Burjuva gericilik, Türk gençliğini Kürt halkının talepleri karşısında şoven ve milliyetçi bir çizgide tutarak gençliği “tekçi” fikre kazanmaya gayret göstermektedir.
Bölge ve Türkiye ölçeğinde yaşanan gelişmeler, Kürt sorununun çözümünde artık bir eşiğe gelindiğini göstermektedir. 12 Haziran seçim sonuçları da bu açıdan dikkat çekicidir. Kürt halkı bu dönemi “ya onurlu barış ya görkemli direniş” biçiminde ifade etmektedir. DTK’nın açıkladığı özerklik ilanı ise, sürecin nereye dayandığını gösteren bir diğer önemli gelişmedir.
Kürt sorununun aşılması açısından bu gelişmeler yaşanırken, hükümet ve devlet yeniden operasyonları devreye sokmakta, inkar politikalarına sarılmaktadır. Provokasyonlar ve linç kampanyaları bu tutumdan cesaret alarak hızla artmaktadır. Bu nedenle, önümüzdeki sürecin bir hayli sert ve gerilimlerle geçeceğini söylemek mümkün.
Blok içinde, kapsadığı politik platformla bir “zamk” işlevi gören EMEP’in, bu süreçteki rolü zaten biliniyor. Bu nedenle gerek devrimci işçi partisinin gerekse Emek Gençliği’nin gençlik yığınları içinde yürüteceği faaliyet belirleyici bir öneme sahip olacaktır. Öyleyse ilk elden, başta Blok milletvekillerine konan engeller ve ilan edilen özerklik beyanı olmak üzere, yaşanan gelişmelerin ne anlama geldiğini Türk gençliğine anlatmak gerecektir. Bu ise, cesaretli, zengin içeriğe sahip ve yaygın bir propaganda faaliyetini gerektirir.
Kürt halkının talepleri ve eşit haklar temelinde bir arada yaşama isteği karşısında yükseltilen ırkçı ve milliyetçi dalga, Kürt gençlerinin linç edildiği kampanyalara dönüştürülüyor. Böylesi bir dönemde hem milliyetçi propagandanın kırılması, hem de Kürt halkına ve Kürt gençliğine sahip çıkan militan bir tutumun geliştirilmesi elzemdir. Elbette kendi başına bu da yetmez. Bununla birlikte gençlik yığınlarının sosyal, eğitsel, iktisadi, kültürel vb. sorun ve taleplerinin sahiplenilmesi, milliyetçiliğin kırılması ve bu çalışmanın başarısı için de gerekli ve zorunludur.
Fraksiyonculuk ya da geleneksel Türk ulusalcılığının etkisiyle Kürt halkına ve Blok’a mesafeli duran ve kendini “sol”cu olarak adlandıran çevrelerle ideolojik bir mücadele sürdürmek ve bu akımların etkisi altındaki gençlerle açıktan, ama kazanıcı bir tartışma yürütmek, sözü edilen mücadelenin vazgeçilmez bir parçasıdır.
3- BLOK DIŞINDA KALAN “SOL” AKIMLARA KARŞI İDEOLOJİK MÜCADELE
a-) ÖDP, TKP, Halkevi gibi “sol” parti ve çevreler Blok’a katılmadılar. ÖDP, TKP, HE gibi, seçimi, ülkenin içinde bulunduğu koşulları, Kürt sorunu ve öteki başlıca sorunların çözümünde bir güç oluşturma kaygısı gütmeyip sadece “kendi grubunun ihtiyaçları” açısından değerlendiren örgütler, Blok dışında kalarak, aslında büyük güçler arasındaki çatışmanın dolayısıyla “siyasetin dışına” düştüler. Ve onların bu grupçu, fraksiyoncu tutumu; kendi yakın çevrelerinde bile itibar görmedi. ÖDP seçime katılamamanın sancılarıyla malulken, HE zaten kendi isteği ile seçim sürecinde politikanın dışında kalarak siyasi bir grup olmayı bile reddeden bir tutuma düştü. TKP ise, onca iddiasına karşın eskiden aldığı oyların bile çok gerisinde oy alarak, bir iç sorgulama-tartışma sürecine girdi.
Seçim süreci ve seçim taktiği tartışmaları diğer kesimler kadar gençliğin ileri kesimleri arasında da cereyan etti, ediyor. Blok çalışmaları ve partileşme tartışmalarıyla cereyan bugün de belirli yönleriyle sürmektedir. Blok milletvekillerine reva görülen uygulamalar, Kürt gençlerine dönük yürütülen linç kampanyaları, faşist saldırılar; bütün bunlar elbette ülkenin ve dünyanın geleceğini sorgulayan ve bunun için mücadele eden gençleri de etkilemektedir.
İşçilere, emekçilere ve gençliğin sosyal haklarına dönük saldırılar artarken, insan hakları ayaklar altına alınmakta, bölgede operasyonlara hız verilmekte, yaşanan çatışmalarda yine Türk ve Kürt gençler hayatlarını kaybetmektedir. Milliyetçi kışkırtmalarla sokağa çıkılamaz bir ortam yaratılmak istenirken, Aynur Doğan’a yapılan saldırıda olduğu gibi, bir kez daha “ya sev ya terk et” sloganı devreye sokulmaktadır. Oldukça sıcak ve sert geçen siyasal gelişmeler artık gerçeklerin daha açık ve net bir biçimde görünmesini sağlamaktadır. Gerçeklerden kaçmak mümkün olmadığı gibi, gerçekliği teğet geçen politikaların devrimci kalması da mümkün değildir. Bu nedenle emek, demokrasi, eşitlik ve özgürlük isteyen tüm güçlerin (elbette tüm gençlerin de) sermaye saldırılarına ve milliyetçi-faşist kışkırtmalara karşı birleşmesi gerekmektedir. Bu mücadele, diğer taleplerle birlikte, Kürt halkının eşit haklar temelinde taleplerini elde edeceği bir kapsama sahip olmak zorundadır.
Gerçekliği temel almayan ve devrimci politikanın dışına düşen bu parti ve çevreleri, elbette Emek, Demokrasi ve Özgürlük mücadelesinde birleşmeleri için çağırmaya devam edeceğiz. Doğru yaptıklarında “devam edin” demesini bildiğimiz kadar, yanlış yola saptıklarında gittikleri yolun çıkmaz olduğunu söylemekten de geri durmayacağız. Bu nedenle gençlik mücadelesi içinde yer alan tüm devrimci, demokratik gruplar ve gençler Blok’a katılmalıdır. İşçilerin birliği ve halkların kardeşliğini esas alan Blok taktiği, bugün için gençlik açısından da izlenebilecek esas devrimci taktiktir. Blok karşıtı bir taktik üzerinde ısrar etmek ise, bunu sürdürecek olanları demokrasi mücadelesinin dışına itecektir. Bu nedenle dar fraksiyoncu ve “grupçu” kaygılardan uzak durarak, Türk ve Kürt gençlerinin mücadele birliğine temel oluşturacak bu birlik içinde en kararlı şekilde yer almak gerekir.
Blok’la birlikte esen rüzgar üniversitelerde de hissedilmeye başlanmış ve genç akademisyenler arasında ciddi bir etki yaratmıştır. Tüm yeniliğine ve taşıdığı acemilikten gelen sorunlara karşın, üniversiteli Emek Gençliği, bu sorunları yaşayan Blok güçlerinin birliğinin güçlenmesi ve genişlemesi için kararlı ve donanımlı bir çalışmayı hayata geçirmek durumundadır. En geniş gençlik kesimlerinin Blok’a katılmaları da bu mücadelenin bir parçasıdır.
Öte yandan, Blok’un yakaladığı başarının önemini anlamayan ve AKP’nin aldığı oy oranına bakıp paniğe kapılan küçük burjuva yaklaşımlar da yok değildir. Öğrenci gençliği dar AKP karşıtlığına hapsetmeye çalışan ve siyasal planda ortada bırakıp CHP çizgisine mahkum eden bu türden “solcu” çevrelere karşı ideolojik bir mücadele yürütmek, elbette “yeni dönem”in temel çalışmalarından biri olacaktır. Ortaya çıkan seçim sonuçları nedeniyle halkı suçlayan, emekçileri koyun yerine koyan ve işçilere gericilik yaftasını yapıştırmaya kalkan bu akım ve anlayışlara karşı; işçi sınıfına bağlanan ve halk sevgisine dayanan bir kitle mücadelesi anlayışını, gençlik içinde savunmak esas olarak Emek Gençliği’nin görevidir.
b-) Peki, önüne arkasına bakmadan, güç ilişkilerini gözetmeden her seçimde “boykot” çağrısı yapanlara ne demeli? CHP çizgisine kadar uzanan yedeklenmenin ve “siyasetin dışına düşme”nin en iyi savunması Blok’a saldırmak oluyor. Marksizm-Leninizm’in kıyısından bile geçmediği anlaşılan bu çevreler, devrim tarihinin sayısız seçim ve parlamento deneyini de yok saymayı devrimcilik sanıyorlar. Oy kullanma oranının yüzde 85’lere ulaştığı 12 Haziran seçimleri için bir boykot çağrısı yapmanın toplum bilimiyle ve sosyalizmle nasıl bir alakası olabilir? Her koşulda boykot demenin, her zaman gençler için devrimci bir çağrışım yapacağını düşünenler acaba gençlere haksızlık yapmış olmuyor mu? Onlara göre, Blok içindeki güçler “devrim ideallerini parlamentoya feda etmektedir”! Meclise girmesi fiilen engellenen 36 milletvekili için verilen sokak mücadelesini görmezden gelen, bir kez olsun desteğe gelmeyen çevrelerin, “çözüm yeri burjuva meclis mi?” diye sorması demagoji yapmak değilse nedir? Boykot gücünü bugün elinde tutan ve fiilen parlamentoyu boykot eden (yemin etmeme biçiminde) Blok’un bu mücadelesini görmezden gelmek, bu tutumun bir devamı olsa gerek.
Bir çocukluk hastalığı olan “solculuk”tan kurtulamamakta ısrar eden bu çevrelerin Marksizm-Leninizm’i daha fazla çarpıtmalarına seyirci kalınamayacağı kesindir. Bu nedenle bilimsel sosyalizmin teorik birikimini öğrenmek ve dünya ölçeğindeki pratik tarihsel deneylerini edinmek için daha çok çabaya ihtiyaç var.
c-) Blok, bölgedeki halk isyanlarını destekleyip, halkların kendi kaderini tayin hakkını savunurken, aynı zamanda bölgeye emperyalist müdahalelere karşı çıkan en önemli mihraktır. Bu yüzden de Blok, demokrasi mücadelesinin olduğu kadar antiemperyalist mücadelenin de bir mihrakı olarak şekilleniyor. Antiemperyalist mücadeleye oldukça yatkın olan Türkiye gençliğine, bu mücadelenin Kürt sorunu ve demokrasi mücadelesi ile olan kopmaz bağını kavratmak son derece önemlidir. Yoksa antiemperyalizmin de içeriği boşaltılacak ve bozuşturulacaktır. Kürt halkının ve Ortadoğu’daki Arap halklarının her mücadelesinde, bu mücadelenin arkasında emperyalist bir kışkırtma ya da işbirliği aramak, liberal solculuğun ya da liberal sol aydınların en tipik hastalıklarından biridir. Dolayısıyla antiemperyalizm bayrağına sarılarak milliyetçi ve egemen ulus taraftarlığına savrulan yaklaşımların gençlik içindeki etkilerine karşı mücadele, yeni dönemde önem kazanmış bulunuyor.
4- GENÇLİK ÇALIŞMASINDA DÖNÜŞÜM, BLOK VE EMEK GENÇLİĞİ
Genel seçimler ve seçim çalışmaları ne gösterdi? Bu sorunun gençlik alanındaki karşılığı herhalde şöyle olmalıdır; “Emekçilere, gençliğe ve halka gidildiğinde, halkın mücadele ve örgütlenmeye istekli olduğu görülmüştür. Ne var ki, sorun bizim çalışmamızda ve örgütsel çalışmamızın düzeyindedir”. Dolayısıyla mesele, parti genel konferansının da dikkat çektiği üzere, gençlik alanındaki örgütsel çalışmanın amatörlükten kurtarılması ve birimler temelinde yeniden ayağa dikilmesi meselesidir. Yeni dönemin örgütlenmesi ve hazırlığı bakımından ilk elden şu konulara eğilmek gerekir:
a-) Seçim kampanyasında ve Blok çalışmalarında, gençlik çok önemli bir öneme sahip olmasına karşın genel olarak çalışmanın dinamik bir gücü haline getirilemedi. Mahallelerde ve özellikle kadın alanında yaşanan çalışma birliğinin gençlik alanında yeterince yaşanmadığını kabul etmek gerekir. Elbette bunun birçok nedeninden bahsedilebilir. Blok içinde başta Emek Gençliği ile Kürt yurtsever gençliği arasında ortak bir çalışma birliği bir biçimde sağlanmalıdır.
Seçim sürecinde Emek Gençliği, gücü oranında ortaya çıkan bu boşluğu (ortak çalışma birliğinden kaynaklanan) ve zayıflığı kapatmak için ajitasyon çalışmalarının yükünü omuzlamış ve bunu yaptığı yerlerde takdir ve sempati toplamıştır. İşte izlenecek pratik tutum budur; ancak iş yaparak, yardımcı olarak sözün yanında pratikte de birliğin önü açarak sorunlar aşılabilir. Elbette iki örgüt arasında eylem biçimi, slogan türleri, örgüt anlayışı bakımından farklı yaklaşımlar olabilir. Ortak mücadelenin önündeki sorunların aşılması, birbirini anlayarak yardımcı olma tutumuyla birleşerek ve ortak mücadele içinde mümkün olacaktır.
Seçim sürecinde kimi üniversitelerde, gecikmeli de olsa ortak “Blok komiteleri” kurulmuş ve ortak etkinlikler yapılabilmişti. Fakat bu çabalar henüz çok yetersizdir. Bu nedenle, yeni dönem Blok çalışmalarının gençlik alanlarında örgütlenmesi için Emek Gençliği ile yurtsever gençlik arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi gerekir.
b-) Emek Gençliği’nin çeşitli dönemlerde temas ettiği gençlerin seçimlerde yeterince çalışmaya katılmadığı tartışılan bir sorundur. YGS eylemlerinden gençlik kamplarına kadar, gençlik örgütüyle tanışan ya da partiye sempati duyan binlerce gençten söz etmek mümkün. Fakat sorun şudur ki, politik hareketliliğin bu kadar yoğun ve sert geçişlerle ilerlediği bir dönemde, sözü edilen gençler her gelişme karşısında yeniden politik-taktik platforma kazanılmadan çalışma içine çekilemiyor. Bu nedenle Blok taktiği başta olmak üzere, “EMEP bölgede ve ülkede ne yapmak istiyor?” sorusuna karşılık gelecek sistemli bir kazanma, kavratma faaliyeti belirleyici olacaktır.
c-) Seçim çalışmaları boyunca Emek Gençliği daha çok ajitasyon grupları biçiminde çalıştı. Elbette bu konuda da epey bir tecrübe de kazandı. Fakat gençliğin kendi talepleri üzerinden gençlik alanına özgü bir çalışmayı hayata geçirmede gerekli özen ve yardımın parti örgütleri tarafından sağlandığı tam olarak söylenemez. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte işin (Blok çalışmalarının da) esas olarak bu temelde örgütlenmesi gerekmektedir.
d-) Gençlik çalışmasında hala temel sorun “partinin tüm gövdesi ile gençlik çalışmasına girişmemiş” olmasıdır. Bundan anlaşılması gereken, her alanda ve en aşağıda gençlik çalışmasının parti birim örgütlerince yürütülememesi sorunudur. Örneğin gençlik ve kadın çalışmasının olmadığı bir mahalle çalışmasının güçlenmesi beklenemez. Burada elbette kastedilen Emek Gençliği’nin bir kenara bırakılması değildir.
Ayrıca bugünkü gençlik hareketinin düzeyi de gözetilerek gençlik çalışmasına parti örgütlerinin daha fazla ağırlık vermesi gerekir. Emek Gençliği bu dönemde daha inisiyatifli bir tutumla hareket etmelidir. Fakat parti örgütleri, sorunu ortaya koyarken, meseleyi partinin gençlik çalışması sorunu olarak tartışmalı ve örgütsel çalışmalar buna göre yapılmalıdır.
e-) İşçi çalışması bugün için esas olarak parti örgütleri üzerinden sürmektedir. İMES, Çağlayan, OSTİM ve birçok sanayi sitesi ya da bölgesinde parti çalışması etrafında toplanmış genç işçi gruplarından söz edilebilir. İşte bu gruplar, esas olarak “Emek Gençliği” grupları olarak örgütlenmeli ve gençlik çalışmasının temeli haline getirilmelidir.
f-) Bölge’de gençlik örgütlenmesinin farklı bir düzeyde ele alınması gerektiği açıktır. Bölge gençliğinin talepleri gözetilerek buna uygun bir propaganda faaliyeti örgütlenmeli ve Türkçenin yanında esas olarak Kürtçe propaganda araçları geliştirilmelidir.
5- GENÇLİK ÇALIŞMASINDA PROPAGANDANIN İDEOLOJİK BOYUTU
EMEP Genel Konferansı’nda da ifade edildiği üzere, bu dönemde “propagandamızın ideolojik boyutu önem kazanmıştır”. Bu nedenle öncelikle propaganda, ajitasyon ve teşhir faaliyetinin düzeyi değişmeli ve güç kazanmalı. Ajitasyon faaliyeti yürütürken kesinlikle bir anlaşılırlık ve bilgilendiricilik sorunu yaşanıyor. Örneğin yıllardır dile getirilen “Parasız, sınavsız eğitim” taleplerinin altı doldurulmadığında, bu tür sloganlar gençlik için hem mümkün olmayan, hem de anlaşılmaz talepler durumuna düşebiliyor. Dolayısıyla ajitasyon, gençlik kitleleri için anlaşılmaz ve soyut kalıyor. Bu nedenle, propagandanın içeriği değişmek ve zenginleşmek zorunda. Merkezi ajitasyonla birlikte yerel ajitasyonun örgütlenmesi ve bu iki ajitasyon alanının arasında bir bağ kurmada yeterli ustalıkta olunmadığı ise ortadadır. Bu sorunları aşmada gerekli adımları atmadan günün görevlerinin üstesinden gelmek mümkün değildir.
Propagandanın ideolojik boyutunu ele alırken, EMEP Genel Konferansı’nda da gündeme getirilen şu dört başlığı gençlik içinde bir plan haline getirmek gerekir:
a-) “Yeni Dünya Düzeni” değerler sisteminin çöküşünün gelip geçici olmadığını göstermek, bu açıdan uluslararası “yeni emperyalizm” teorilerine ve onların yerli uzantılarına karşı sıcak bir mücadele,
b-) Dinci, muhafazakar gericilik, milliyetçilik, Yeni Osmanlıcılık gibi yerli görünüşlü düşüncelere karşı savaş,
c-) Revizyonist ve liberal “sosyalist” akımların Marksizmi bozuşturucu tutumlarını mahkum etmek,
d-) Taleplerin ve sloganların içeriğinin anlamı, ekonomi-politik ve felsefi içeriklerinin açıklanması. Propaganda ve ajitasyonda acil ve güncel taleplerin sosyalizm propagandası ile birleştirilerek ele alınması.
6- GENÇLİK ÇALIŞMASINDA POLİTİK İÇERİK SORUNU; GAZETE VE TELEVİZYON
Gelinen noktada ve yeni döneme hazırlık bakımından gazetenin ele alınış düzeyi kabul edilemez. 12 Haziran Genel Seçim çalışmalarında bu açıdan sınıfta kaldığımız kabul edilmelidir. Gençlik örgütünün çalışmasında ya da parti örgütlerinin yürüttükleri gençlik çalışmasında gazetenin tuttuğu yer de bunun bir kanıtıdır.
Önceki birçok çalışmada olduğu gibi, ama ondan da öte, 12 Haziran Genel Seçimleri süresince yürütülen çalışmaya bir bakalım. Ne görürüz? Örgüt ve genel propaganda-ajitasyon faaliyetimizle gazetenin birbirinden kopuk ele alındığını. Adeta örgüt çalışması ayrı bir yerde, gazete ayrı bir yerde durmaktadır. Peki, bu durum neden böyledir?
Kabul etmek gerekir ki, örgütümüz gazete meselesini daha çok kaba bir “tiraj” meselesi olarak ele almıştır. Bu durum, çalışmanın hedef ve içeriğinden gazeteyi kopararak, gazetenin ek bir işmiş gibi ele alınmasına yol açmıştır. Bu nedenle, gazetenin ele alınışı sorunu hep bir yükmüş gibi algılanmıştır.
Oysaki gazete, her şeyden önce örgütsel çalışmamızın politik bir muhtevaya sahip olması ve politik hedeflere bağlanması için vardır. Günlük politik çalışmanın olmadığı bir faaliyette, elbette kendiliğindenlik ve ekonomizm, dolayısıyla amatörlük egemen hale gelir. Gazete, örgütün ve kitlelerin politik eğitimi kadar, yürütülen propaganda, ajitasyon ve teşhir çalışmasının içeriğinin siyasal bir karakter taşıması için de her gün yol gösteren bir kılavuzdur.
Parti çalışmasının diğer alanlarında olduğu gibi gençlik çalışmasında da kendini gösteren; gazete ile örgüt arasındaki bu kopukluk, aslında gençlik çalışmasının içeriğinin ne oranda politikadan uzak kaldığını göstermektedir.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. 12 Haziran seçim çalışmalarının değerlendirildiği parti ya da gençlik örgütlerinin toplantılarında anlatılan deneylere, gözlemlere ve değerlendirmelere bir bakalım. Ya da bugün yürütülmekte olan gençlik kampı çalışmalarına bakalım. Ve hep birlikte şu soruyu soralım: “İyi de, bu anlatılan çalışma örneklerini biz gazeteden neden okuyamadık?” Bu örnek bile yürütülen çalışma ile gazete arasında nasıl bir kopukluk olduğunu göstermeye yeterlidir. Gazete ile aramıza örülen duvar, aslında parti merkezi ile gençlik çalışmamızın arasına örülmüş olmaktadır.
15 günlük bir gençlik eki ve haftada bir gün çıkan köşe yazısı ile gençlik çalışmasının muhtevasını ve düzeyini ilerletmek mümkün değildir. Eğer gençlik örgütü, gençlik yığınlarına seslenişini parti merkezinden beslenerek politik bir içerikle gerçekleştirecekse, 15 günlük dergi ritmi ile çalışmaya son verilmelidir. Keza tüm gövdesiyle gençlik çalışmasına dalmış bir parti olma kararlılığı lafta kalmayacaksa eğer, gençlerle ve gençlik örgütüyle gazete üzerinden kurulacak ilişki tümüyle değişmek durumundadır. Gençliğe ideolojik ve politik önderlik yapmak günlük bir temele ancak gazete ile oturabilir. Çünkü işçilerin olduğu kadar gençliğin de politik eğitimi esas olarak gazete üzerinden sağlanır.
Yeni döneme hazırlanmak ve örgütsel dönüşümü sağlamak için işçilerin yanında, gençlere de gidilmelidir. Çünkü enerji, dinamizm, kadro rezervi ve geleceğimiz gençliktedir. “Gençliğe gitmek” derken, elbette onu her türden burjuva ve küçük burjuva etkilere karşı günlük politik taktik platformumuza ve programımıza, devrim ve sosyalizme kazanmayı kastediyoruz. Gençlere, gazeteyi günlük politik çalışmanın bir aracı olarak kullanmasını öğretmeyi kastediyoruz.
Gençlik çalışması çok yönlüdür, gençlik çalışmasının sorunları da öyle! Fakat yoğunlaşacağımız ve işin bam teline dokunacağımız esas mesele, gençlik çalışmasında politik faaliyetin, dolayısıyla gazetenin ele alınışıdır. Çünkü gençliği kazanmak için sonuç alacağımız esas mesele budur.
Gazetenin yanında ikinci muazzam bir araç daha var; televizyon. Yukarıda sıralanan meseleleri bir kez de televizyon için sıralamak gerekmiyor. Gençlik alanına seslenmek ve gençlik alanlarından beslenmek için televizyon üzerine oldukça yetersiz kalındığı ortada. Bununla birlikte program çekimleri bakımından önemli adımların atıldığı da biliniyor. Gençlik açısından belki de en önemli sorun televizyonunun tanınması ve izlenmesi sorunudur. Bu yönde etkili ve yaratıcı çalışmalar, her alanda hayata geçirilmek durumundadır. Yoksa yapılan programlar da etkisini yitirecektir.
BİTİRİRKEN…
Bölgede ve ülkede son derece kritik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Emek Gençliği “Türkiye Gençliğinin Özgürlük Buluşması” adında yeni bir gençlik kampına daha hazırlanıyor. Kampın örgütlenme çalışmalarında da görüldüğü üzere, çok çeşitli kesimlerden ve çevrelerden gelip kamp programına katkı sunan geniş bir aydın ve sanatçı desteği söz konusu. Bunda Emek Gençliği’nin düzenlediği ve geleneksel hale gelen kampların prestiji kadar, Blok’un yarattığı havanın da etkisi vardır.
Yaz dönemi gençlik çalışmaları açısından 2011 kampı, önemli bir fırsattır. Fakat günlük örgüt çalışmasından ve hedeflerden kopuk bir kamp çalışmasının ilerletici olmayacağı da görülmelidir. Bu nedenle birimler temelinde hem mücadelenin örgütlenmesi, hem de kampın hazırlanması, içi içe geçen ve birbirini besleyen bir çalışma olarak ele alınmalıdır.
Sonuç olarak gençlik, kuşku yok ki partinin ve Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’unun hem enerjisi hem de geleceği olacaktır. Yeter ki, günün gerektiği görevleri cesaret, kararlılık ve disiplinle örgütleyebilelim.