GİRİŞ
Akyıl işçilerinin geçtiğimiz Eylül ayında gerçekleştirdikleri ve 15 günlük direnişin ardından önemli kazanımlarla sonuçlandırdıkları eylem; örgütlenişi, yarattığı etki ve sonuçları bakımından Kürt sınıf hareketi için önemli sayılabilecek özellikler göstermektedir.
Diyarbakır’ın en büyük özel işletmesi olan Akyıl Tekstil fabrikasında çalışan işçiler , 1997 yılından beri, ücretlerinin düzenli ödenmesi, sendikalaşma, sigortalarının yatırılması gibi taleplerle zaman zaman iş bırakma eylemleri gerçekleştirmiş, ama kendiliğinden gelişen bu eylemlilikler, hem işçilerin kendilerine dayatılan koşulları aşabilecek bir birikime sahip olmamaları, hem de patronların bölgede etkisini sürdüren geri-feodal ilişkileri devreye sokması vb. gibi nedenlerle herhangi bir kazanım elde edilemeden sonuçlanmıştır. Akyıl işçilerinin son direnişi, işçilerin önceki eylemliliklerden çıkardıkları dersler ve sınıf partisinin yardımıyla zaafların önemli oranda aşıldığı ; oluşturduğu etki ve kazandığı desteklerle güçlenerek kazanımlarla sonuçlanan bir eylem olmuştur.
Akyıl direnişinin işçilerin birlik ve karalılığıyla, gerek baskı ve ilgisizlik duvarlarını aşarak önce kentin, sonra ülkenin gündemine girebilmesi, gerekse işçilerin örgütlü oldukları sendikanın yetkiyi bahane ederek ortaya koyduğu gerici tutuma rağmen bir sözleşme yapılarak sonuçlanması gibi yönleri, Kürt sınıf hareketi bakımından yeni sayılabilecek bir yönelimin habercisi olarak değerlendirilmelidir. Yazımız, ana hatlarıyla, Akyıl direnişinin gelişimi, sonuçları, direniş içinde sınıf partisinin rolü gibi konular üzerinde durmayı ve esas olarak Akyıl deneyimini paylaşarak, süren direnişlere ve bir bütün olarak sınıf mücadelesine katkı sunmayı amaçlamaktadır.
DİRENİŞİN GELİŞİMİ
Akyıl işçileri, 7 aylık maaşları ve 2003 yılından bu yana ödenmeyen fazla mesai ücretlerinin ödenmesi ile sigortalarının yatırılması talepleriyle Eylül ayında gerçekleştirdikleri direnişten 1.5-2 ay önce de, aynı taleplerle iş bırakmışlardı. İşçiler henüz kendi aralarında temsilci bile belirlemeden, ani bir patlama sonucu kendiliğinden gelişen bu eylem, bir yandan işçilerin dağınıklığı, her kafadan bir ses çıkması ve işten atılma kaygısıyla hiçbir işçinin öne çıkmayı göze alamaması ve öte yandan patronların işçilerin paralarını Özbekistan’da kurdukları fabrikaların kârı ile ödeyecekleri vaadi ve bu kabul edilmezse fabrikayı kapatma tehdidinin bazı işçilerin üzerinde etkili olması nedeniyle, başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu süreçte, işçilerin daha önce örgütlendiği* ve yetki davası mahkemede süren TEKSİF’in Diyarbakır Şube Başkanı, gelişmeler karşısındaki tutumunu, işçilere söylediği “eylem yaparken bana mı sordunuz?” sözleriyle ortaya koymuştur. Sınıf mücadelesine olduğu kadar ulusal-demokratik mücadele ve taleplere de yabancı bürokratik-uzlaşmacı sendikal anlayışın temsilciliğini yapan TEKSİF başkanının tutumu nedeniyle, işçiler, son direnişi de, sendikadan bağımsız, kendi yarattıkları örgütlülük üzerinden gerçekleştirmişlerdir.
11 Eylül tarihinde, 7 aylık maaşları, 2003 yılından itibaren ödenmeyen fazla mesai ücretleri ve sigortalarının düzenli yatırılması için eyleme geçen işçiler, Akyıl patronlarından ve aynı zamanda AKP’den Bağıvar Belde Belediye Başkanı olan Hacı Mahmut Akyıl ile yaptıkları görüşmede taleplerine olumsuz yanıt alınca, seçtikleri temsilciler aracılığıyla taleplerini Diyarbakır Valisi Efkan Ala’ya ilettiler. Valinin “Hakkınızı yasal yollardan aramak istiyorsanız fabrikanıza dönün. Biz Akyıl patronuyla görüşeceğiz” sözlerine rağmen talepleri karşılanmayan işçiler, fabrika önünde direnişe geçtiler. İşçilerin direnişe geçmesinin ardından, basına açıklama yapan Mustafa Akyıl, “98 yılından bu yana kâr falan yaptığımız yok. Biz bölgemizin çocuklarının işsiz kalmaması için samimi duygularla bu işi yürütmeye çalışıyoruz. Kâr etmememize rağmen bölgemiz için fabrikayı açık tutuyoruz, fedakarlık yapıyoruz. Ancak işçilerin greviyle karşılaşıyoruz. Türkiye’de birçok fabrikada maaşlar düzenli ödenmiyor, ama kimse bizim işçimiz gibi grev yapmıyor. Bu durum böyle sürerse fabrikayı kapatmak zorunda kalacağız” diyerek, bir yandan önceki süreçlerde etkili olan bölgesel hassasiyetleri işçilere karşı kullanmayı denemiş ve öte yandan işyerini kapatma tehdidini sürdürmüştür. Direnişi her gün fabrika önünde davul-zurna eşliğinde halay çekerek, yüksek bir moral ve kararlılıkla sürdüren işçiler, temsilcileri aracılığıyla patronlarla yaptıkları görüşmelerde, talepleri kabul edilmeden işe başlamayacakları konusunda kararlıklarını ortaya koymuş ve işçilerin bu kararlılığıyla, Akyıl işçilerinin grevi şehrin gündemine girmiştir. Bu süreçte, son direnişten önce de sendikalaşma mücadelesi yürüten işçilerle ilişkisi olan ve kesintili de olsa gazete ve bildirisiyle fabrikaya giden sınıfın devrimci partisi, direniş boyunca, gazeteyle birlikte direnişin içinde yer almış ve işçiler tarafından, görüşme ve karar süreçlerinde, direnişin bir bileşeni olarak kabul görüp benimsenmiştir. İşçilere sendikal alanda ilk destek KESK ve DİSK’ten gelmiş; işçiler, örgütlü bulundukları TEKSİF ve Türk-İş’in desteğini almak için Türk-İş bölge temsilciliğini ziyaret etmişlerdir. Bu ziyaret sırasında, TEKSİF Şube Başkanı, “İşçiler maaşlarla ilgili belli şartların yerine getirilmesi karşılığında işbaşı yapmalı. Sendika yetkiyi aldıktan sonra TEKSİF olarak işçilerin haklarını daha iyi savunuruz” açıklamasını yaparken; Türk-İş Bölge Temsilcisi de, işçilerin sendikalaşma mücadelesinin sekteye uğramaması için orta yolun bulunmasını önermiştir!
İşçilerin çağrısıyla, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili, Bağlar ve Yenişehir Belediye Başkanlarının fabrikaya gelip Akyıl patronlarıyla görüşmesi, direnişin önemli aşamalarından birini oluşturmuştur. Başkanların patronla yaptıkları görüşmede, patronlar, direniş bitiminde işçilerin alacaklarının yarısını ödemeyi önermiş, ama bu öneri, işçiler tarafından reddedilmiştir. Başkanların katıldığı görüşme sonucunda önerilen teklifin işçiler tarafından reddedilmesi nedeniyle, bu anlaşmanın kabul edilmesini isteyen temsilciler, görevlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. İşçiler, temsilcilerin görevi bırakmasının ardından, hiçbir tereddüt ve kafa karışıklığına yer vermeksizin yeni temsilcilerini seçerek, direnişin başarıyla sonuçlanması için temel önemde bir adım atmıştır. İşçilerin kararlılığıyla grevin beklediklerinden uzun sürmesi, desteklerin artması ve pamuk alımlarının başlaması gibi nedenlerle sıkışan Akyıl patronları, grevci işçileri bölüp direnişi sona erdirmek için, daha önce “para yok, ödeyemeyiz” dedikleri alacaklarını işçilere bölüm bölüm ödeyeceklerini açıklamış, ve bu noktada sürece müdahale edip patronlarla masaya oturan işçi komitesi, direnişi bölme çabasını boşa çıkartarak, taleplerini içeren bir sözleşmeyi patronlara kabul ettirmiştir. Üzerinde anlaşmaya varılan sözleşmeye göre:
* Perşembe günü işbaşı yapılması halinde aynı gün içinde işçilerin maaş alacaklarının %50’si peşin ödenecek,
* Maaşların geri kalan %50’si ise, Kurban Bayramı’ndan sonra taksitlendirilerek ödenecek,
* Mesailerin %25’i Ramazan Bayramı öncesinde, %25 ise Kurban Bayramı öncesinde ödenecek,
* Eylem nedeniyle hiçbir işçi işten atılmayacak,
* Maaşlar düzenli olarak her ayın 1’i ve 7’si arasında ödenecek,
* Eyleme katıldıkları için kalifiye elemanların satüsü işçi statüsüne düşürülmeyecek,
* İçerde maaşı olmayan işçilerin fazla mesai ücretlerinin %50’si ödenecek,
* Bundan sonra işçilerin muhattabı İsmail Akyıl olacak,
* Sigortalar eksiksiz yatırılacak,
* Konfeksiyonda çalışan işçiler aynı haklardan yararlanacak,
* Eylül ayı maaşı, maaşların ikinci %50’sinin ödeneceği Kurban Bayramı’ndan sonraki taksitlendirme içinde ödenecek.
Sözleşme, baştan sona “Ya hep ya hiç” tutumunu koruyan ve çoğunluğu genç işçilerden oluşan bir grup tarafından yetersiz görülmesine rağmen, özellikle yıllardır işletmede çalışan işçiler tarafından, ilk kez kazanım elde edilmiş olması bakımından sevinçle karşılandı. İşçilerle yapılan değerlendirme toplantılarında, sözleşmenin, yetersizliğine rağmen, işçiler için bir ilk olması nedeniyle önemli bir kazanım olarak görülmesi ve işçilerin birliğinin direnişten sonra da korunmasının gerektiği gibi konularda ortak görüş oluştu.
DİRENİŞİN SONUÇLARI ÜZERİNE
Akyıl işçilerinin grevi ile ilgili değerlendirme yapıldığında, bu direnişin ortaya çıkardığı önemli sonuçlardan biri, Kürt ulusal hareketinin, özellikle 15 yıllık çatışmalı süreçte etkili olan emekçi sınıf ve tabakaların sınıf eksenli talep ve mücadelelerine karşı ortaya koyduğu mesafeli yaklaşımı ve ‘ertelemeci’ tutumunun fiiliyatta aşılmasını sağlamış olmasıdır. Gerek Akyıl işçilerinin grevi ve gerekse bölgedeki diğer işletmelerdeki işçilerin sorunları ile ilgili olarak harekete geçmek için, Akyıl işçilerinin direnişinin başarıyla sonuçlanmasını beklediklerini çeşitli vesilelerle dile getirmiş olmaları, artık emekçi sınıf ve tabakaların sorun ve taleplerinin görmezden gelinme veya ertelenmesinin mümkün olmadığı bir noktada bulunduğunu göstermektedir. Öte yandan Akyıl Direnişi, sınıf eksenli talep ve mücadelenin ulusal-demokratik mücadeleyi zayıflatıp böleceği gibi kaygıları da boşa çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda, sınıfsal ve ulusal-demokratik mücadelenin birlikte yürütülmesinin mümkün ve hareketin başarısı için gerekli olduğunu da göstermiştir.
Akyıl işçilerinin direnişinin ortaya çıkardığı bir diğer önemli sonuç, uzlaşmacı-bürokratik sendikal anlayışa rağmen ve bu sendikal anlayışın aşılması üzerinden, bölgenin ve ülkenin emek hareketi bakımından üzerinden yürünmesi gereken yolu göstermiş olmasıdır. İşçiler, örgütlü bulundukları TEKSİF ve Türk-İş yöneticilerinin, yetkiyi bahane ederek direnişe seyirci kalmaları ve destekleri istenildiğinde sınıf örgütlerinin temsilcileri olduklarını unutarak “orta yolu bulucu”, “uzlaştırıcı” rollere soyunmalarına rağmen, birlik ve kararlılıkları sayesinde, bu sendikal anlayışın yetkiyi almış olacağı koşullarda bile gerçekleştirebileceği konusunda ciddi kuşkular bulunan bir sözleşmeyi kabul ettirebilmiştir. Akyıl işçileri, direnişleri ve yaptıkları sözleşme ile mevcut bürokratik-uzlaşmacı sendikal anlayışı aşmış, ama sınıf partisinin de yardımıyla sendika karşıtı bir yönelim içine girmemiş; nasıl bir sendikal anlayışa ihtiyaç olduğunu ve bu mücadeleci sendikal anlayışın hangi dinamikler üzerine inşa edilebileceğini yaşayarak öğrenmişlerdir.
Akyıl işçilerinin, mücadelelerine destek arayışı sürecinde, kendileriyle aynı sorunları yaşayan başka işletmelerin olduğunun farkına varması ve bu süreçte Evrensel Gazetesi aracılığıyla Serna-Serel tekstil işçileriyle gerçekleşen mektuplaşma ve Bitlis Tekel işçileriyle SEKA işçileri arasında yaşanana benzer bir dayanışma içine girmeleri; bayrak provokasyonundan bu yana kışkırtılan hassasiyetler, yaratılan linç ortamı ve bunlara bağlı olarak geliştirilmeye çalışılan Kürt-Türk düşmanlığı karşısında, işçilerin birlik ve dayanışmasının, halkların kardeşliği bakımından taşıdığı önemi ve bu birlik ve dayanışmanın geliştirilmesi ihtiyacını bir kez daha göstermiştir.
Akyıl direnişi, patronları da AKP’li olan Akyıl tekstil fabrikasında çalışan işçilerin (bu işçilerin önemli bir bölümü, işsizlik ve yoksulluğa son vereceği ve Kürt sorunun çözeceği beklentisi ile seçimlerde AKP’ye oy vermekle yetinmemiş, bu parti için çalıştıklarını kendileriyle yapılan görüşmelerde ifade etmiştir) AKP’nin gerçek yüzünü görmelerini sağlamıştır. Başbakan Diyarbakır’a gelmeden önce, hazırladıkları raporda bölgenin en büyük sorununu “işsizlik ve yoksulluk” olarak tespit eden AKP Diyarbakır milletvekilleri, işçilerin bütün çabalarına rağmen, taleplerini ve bu temelde yürüttükleri mücadeleyi görmezden gelmiş ve AKP’nin il yöneticileri de, kendileriyle görüşen işçilere, bu konuda yapacak bir şeylerinin olmadığını söylemişlerdir. Direniş sonunda, işçiler, sadece patronlarının değil, AKP’nin bir bütün olarak emek ve halk karşıtı siyaset yürüten bir parti olduğu gerçeğini yaşayarak öğrenmiştir.
DİRENİŞTE SINIF PARTİSİNİN ROLÜ
Diyarbakır’ın en büyük özel işletmesi olan Akyıl fabrikasını öncelikli çalışma alanlarından biri olarak belirleyen ve 1998’de başarısızlıkla sonuçlanan sendikalaşma mücadelesinden bu yana, kesintili de olsa, haber, mektup, bildiri vb. aracılığıyla Akyıl işçileriyle ilişkisini sürdüren sınıf partisi, direnişin her aşamasında işçilerle birlikte oldu ve grevin başarısı için çalıştı.
Direnişten önce, sendikalaşma mücadelesi içinde işçi temsilcileriyle ilişki geliştiren sınıf partisi, TEKSİF Şube Başkanının işçilerin mücadelesinin sahiplenmekten uzak, bürokratik ve uzlaşmacı sendikacılık anlayışıyla hareket etmesi nedeniyle işçilerde sendika karşıtı bir eğilimin gelişmemesi için çaba sarf etti. Sendikanın sınıf mücadelesinde önemli bir araç olduğunu, ama bu rolünü oynayabilmesi için, egemen olan sendikal anlayışın yerine, yeni, mücadeleci bir sendikal anlayışın geliştirilmesine ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.
Sınıfın devrimci partisi, direnişten 1.5-2 ay önce gerçekleştirilen ve işçilerin dağınıklığı nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanan eylemden sonra, bu eylemin sonuçları üzerinden işçilerle tartışmış ve komiteleşme ihtiyacına dikkat çekerek, işçilerin bu yönde çalışma yürütmelerine yardımcı olmuştur. Partinin Akyıl işçileriyle kurduğu bağ ve yürüttüğü çalışmanın en önemli unsurunun gazete olması, sınıf mücadelesine müdahalede ve onun örgütlenmesinde gazetenin rolünü bir kez daha göstermiştir. Gazete, Akyıl ile ilgili haberler ve işçi mektuplarının yayınlanması ve fabrika satışlarıyla bunların işçilere taşınması üzerinden, işçilerde sorunları için mücadele etme fikrinin gelişmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Direniş boyunca işçilerle birlikte olan parti ve gazetenin grev süresince her gün direnişin farklı boyutlarını içeren haber, yazı ve mektuplara yer vermesi, gazeteyi gruplar halinde okuyup tartışan işçilerin, kendi eylemlilikleri üzerinden yeni bir dünyayı tanımalarını da sağlamıştır.
Parti, Diyarbakır halkını, diğer işletmelerde çalışan işçileri direnişten haberdar edip desteklerini sağlamak amacıyla bildiri dağıtıp, açıklamalar yapmaktan direnişin her aşamasında işçi temsilcileriyle birlikte değerlendirmeler yapmaya, işçilerin taleplerini içeren sözleşmenin hazırlanmasına kadar, grevin her aşamasında işçilerle iç içe oldu ve direnişin başarısı için çalıştı. İşçi temsilcilerinin hazırlanan sözleşmeyi işçilere, parti il başkanının açıklamasını istemesi, partinin direnişteki yeri ve rolü bakımından açıklayıcıdır.
Ancak burada şunu da belirtmek gerekir: Akyıl işçileri kendi direnişlerinin ötesini görüp, bir sınıfın parçası olduklarını hissetmeye başlamalarına rağmen, parti, ekonomik-sendikal alanın ötesine geçerek, politik alana ilişkin tartışmaları teşvik edip örgütleyici pozisyonu yeterince tutamamıştır. İşçilerin kendi deneyimleri sonucu edindikleri AKP karşıtlığının, genel olarak sermaye düzeni ve partileri karşıtlığına yükseltilmesi ya da AKP’nin işçi karşıtlığının bölgede ve genel olarak uyguladığı/uygulamak istediği emperyalizm işbirlikçisi politikalarla bağının kurulması gibi konularda parti, işçilerin ancak küçük bir bölümüyle ve sınırlı düzeyde çalışma yürütebilmiş, işçilerin genel kitlesiyle böylesi bir ilişki ve çalışma düzeyi yakalanamamıştır. Bütün bu yetersizliklere rağmen, direnişten sonra ilişkinin sürdürüldüğü işçilerin önemli bir bölümünün partinin il kongresine katılması ve direnişin sözcüsü olan işçinin kongrede konuşma yapması, partinin bu yönde attığı adımların yanıtsız kalmadığını, dolayısıyla söz konusu yetersizliklerin aşılması için nasıl bir yönelim içine girilmesi gerektiğini göstermektedir.
Diyarbakır ve bölgede emek eksenli bir mücadelenin geliştirilmesi bakımından partiye önemli olanaklar sunan Akyıl direnişi, aynı zamanda, bu mücadelenin merkezine gazeteyi koymuş ısrarlı ve istikrarlı bir çalışma üzerinden yürütülmesi gerekliliğini de bir kez daha öğretici bir şekilde açığa çıkarmıştır.
SONSÖZ: AKYIL BAŞLANGIÇ OLMALI
Akyıl işçilerinin mücadelesinin başarıyla sonuçlanması, kuşkusuz bölgede ve ülke genelinde emek mücadelesi bakımından önemlidir. Ama Akyıl işçileri, grevi, olmuş bitmiş bir direniş olarak değil, kendisini her gün yeniden örgütleyen ve diğer işletmelere taşıyan bir süreç olarak değerlendirmezlerse; elde edilen kazanımların kısa sürede tükeneceği ve yeniden eski koşullara dönüleceğini söylemek gerekmektedir. Bu bakımdan, işçi komitesinin varlığını devam ettirmesini ve diğer işletmelerdeki işçilerle biraraya gelip mücadelenin yaygınlaşmasını sağlamak, bugün önemli bir görev olarak durmaktadır. Harekete geçmek için Akyıl direnişinin başarıyla sonuçlanmasını bekleyen işletmelerdeki işçilerle bir araya gelip onları harekete geçirmek, her şeyden önce bölge koşullarını kullanarak, işçilere en ağır koşullarda ve düşük ücretle çalışmayı dayatan patronların kuralsızlığına bir son verilmesini; bölgedeki emek ve demokrasi mücadelesinin yeni ve dinamik bir bileşene kavuşarak güçlenmesini sağlayacaktır.
Sınıf partisinin ise, bu mücadeledeki yeri ve rolü bellidir: Bu görev, kısaca, işçilerin fikir ve mücadele birliğinin sağlanıp geliştirilmesi için gazeteyi merkezine koyan düzenli bir çalışmanın yürütülmesi, mücadele içinde öne çıkan sınıf bilinçli ileri işçilerin parti platformuna kazandırılarak mücadelenin istikrara kavuşmasının güvenceye alınması ve mücadelenin ortaya çıkardığı dinamiklerin sınıf mücadelesinin zaaflarını aşarak yeni bir hatta ilerletilmesi için çaba sarf etmek olarak özetlenebilir. Partinin mücadele birikiminin ve direnişin ortaya çıkardığı olanakların gereğinin yerine getirilmesi, bu görevin başarılmasından geçmektedir.
DİPNOT
* İşçilerin Haziran 2004 tarihinde başlayan sendikalaşma mücadelesine öncülük yapan işçilerden biri bu süreci şöyle anlatıyor:
“Dört arkadaş bu işe başladık. TEKSİF’e gittik. Durumu anlattık. Sendika başkanıyla anlaştık. Biz fabrikada arkadaşlarımızı sınıflara böldük. Yemek aralarında konuşuyorduk, dışarıda konuşuyorduk işçilerle. Çalışırken işçilerin birbiriyle konuşması zaten yasak. Önce en güvendiğimiz arkadaşlara söyledik. Fabrikanın her bölümünde kilit adamlar vardır. Bu kilit adamlar, kendi vardiyalarında kendi bölümlerinde sendika çalışması yapmaya başladı. Hedefimiz bir yılda çoğunluğu sağlamaktı. Ama 3 ay içinde fabrikada kimse duymadan çoğunluğu sağladık. İşçi arkadaşları ikna etmekte hiç zorluk çekmedik. Fabrikadaki haksızlıklar ve çalışma koşullarına tüm işçiler isyan ediyordu. İşçi arkadaşlara bir dokunduk bin ah işittik.
Şartlar çok zordu. Viziteye çıkamıyorduk, izin konusunda zorluklar vardı. İşçilerin birbirleriyle konuşması yasaktı. Maaşlarımızın düzenli verilmemesi, sigortalarımızın yatırılmaması nedeniyle arkadaşlar hemen benimsedi sendika fikrini. Hepsi hazırdı örgütlenmeye..”