Bir yandan dünyanın eski minval üzere dönmesinde ciddi zorlukların baş gösterdiği, krizi ve sömürülen kitleleri kıskacına alan işsizlik, yoksulluğun derinleşmesi, çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesi gibi bütün olumsuz sonuçlarıyla, başında tekelci burjuvazi, kapitalist toplumsal örgütlenmenin eski tartışılmaz işleyişi ve geçerliliğinin tartışılır olmaya başladığı yeni bir döneme adım atıldığını gösteren çok sayıda belirti var. Bir yandan da kendi egemenlik sistemi olan kapitalizmi sürdürmekte zorluklarla yüz yüze kalan, pazar ve kâr oranlarını yükseltme derdi içinde tekelleri ve kimi yerde “demokratik” kimi yerdeyse otokratik oligarkları hem sosyal ve iktisadi hem de siyasal ve kültürel bakımlardan gittikçe daha da gericileşip saldırganlaşan dünyanın bugünkü koşullarında eskisi gibi yaşamakta güçlüklerle karşılaşan –gençlik yığınlarıyla birlikte– işçi sınıfı ve emekçi halkların artan hoşnutsuzluğu ve eyleme döktükleri muhalefetleri yayılmaktadır.
Tunus’la başlayan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun Arap halklarının isyanı durulup yatışmaktan ya da bastırılıp ezilmekten uzaktır. Buna Batılı emperyalistlerin açık silahlı müdahalesinin ardından yalnızca Libya’da tanık olunmuş, ayağa kalkan ama Kaddafi güçleriyle sanki kendisiyle birlikte muhalefet ediyor görüntüsü veren, ama çoktan emperyalistlerle işbirliğine yönelmiş aşiret bey ve reisleriyle eski Kaddafi bürokratlarının emperyalist müdahaleyi davet eden ve buradan yeni bir halk düşmanı egemenlik kurmaya girişmiş gericiliği arasına sıkışan halkın muhalefetinin, kısa sürede halkın muhalefeti olma özelliğini yitirerek, emperyalistlerle işbirlikçileri tarafından yedeklendiği Libya’da işbirlikçi gericiliğin kendisini tahkim ettiğine tanık olundu. Kaddafi’nin dövülerek öldürülmesiyle zaferini ilan eden, Obama tarafından “Liby a’da yeni çağın başlaması” adına selamlanan işbirlikçi gericiliğin UGK Başkanı M. Abdülcelil ağzından açıkladığı ilk iki önlem, temel sorunun sokaklardaki silahların toplanması olduğunun ilanı ve bunun planlanmasıyla şeriat hükümlerinin uygulanacağının açıklanması oldu. Libya halkı yağmurdan kaçarken doluya tutuldu; ve bu sayımızda tam metnini yayımladığımız Uluslararası Marksist Leninist Parti ve Örgütler Konferansı’nın değerlendirmesinde belirtildiği gibi, “özgürlük ve demokrasi bir yana, önümüzdeki dönemin Libya halkı açısından daha fazla acı, yoksulluk anlamına geleceği; ülkenin tam bir kaos ve gerici iç savaşların girdabına sürükleneceği..” görülüyor.
Libya bir yana diğer Arap ülkelerinde muhalefet bastırılır gibi görünmekten uzakken, benzer nedenlerle işçi sınıfı ve emekçi halkların muhalif eylemleri İspanya’dan Yunanistan’dan Portekiz’den Şili’ye başka ülkelere de sirayet etmiş haldedir. Dünya kapitalizminin “birinci kemanı” Amerikan emperyalizminin kalbi Wall Street’i bile “işgal” şiarıyla hedef almış olan işsiz yığınlarla birlikte işçi ve çeşitli katmanlardan gençlerin eylemi, şüphesiz her ortaya çıktığı yerde görmezden gelinip küçümsenmeyle, ama aynı zamanda saldırı ve tutuklamalarla karşılanıyor. Türkiye’de de benzer bir “küçümseme” ve saldırganlık süreci yaşanmaktadır. Generalleri de kapsamak üzere devletle halvet olmuş kendisi hemen tüm organlarını ele geçirerek ya da kendisini onlara dayatarak devletleşen ama aynı zamanda tüm kurumlarıyla devlet tarafından bağra basılan AKP, özellikle Amerikan emperyalizmle tam uyum halinde, içeride ve dışarıda saldırı ve savaş politikasına sarılmış, tırmandırmaktadır.
Uluslararası Marksist Leninist Parti ve Örgütler Konferansı’nın değerlendirmesiyle çeşitli yönleri birbirinden ayrı ve kopuk olmayan ve böyle yaklaşıldığında anlaşılmaz olacağından kuşku duyulamayacak kapitalist krizi Türkiye ve finansal görünüşüyle ele alan makalemiz birlikte okunmalıdır. Yine AKP’nin içeride ve dışarıda savaş politikası izlemesini konu alan makalemiz de bu bütünlük içinde ele alınmalıdır.
Aynı bütün içinde okunması gereken bir diğer makalemiz, A. Cengiz arkadaşımız tarafından kaleme alınan M. Belge’nin yıkılmaktan kaçınabilecek, burjuvaziyle işçi sınıfının uzlaşmaz karşıtlık halinde olmadığı kapitaliz ve işçi sınıfsız, devrimsiz sosyalizm üzerine yayınladığı dizi yazısındaki reformist revizyonist görüşlerinin eleştirisiyle ilgili.
Ayrıca kadın basınının önemine ve kentsel dönüşümün rantçılığıyla yıkıcılığına ilişkin iki makalemiz, çalışma saatlerinin kısaltılması/uzatılması tartışmalarını konu alan Erkan arkadaşımızın makalesi ve M. Dobb’un Rosa Lüxemburg’a yönelttiği eleştirileri konu alan makalesiyle dergimiz tamamlanmaktadır.
94. yılında Ekim Devrimi’ni bir kez daha selamlıyoruz.