Ortadoğu’da yıllardır süren karmaşa emperyalizmin açık işgaliyle yeni bir boyut kazandı. Halkın acılar ve yoksulluk içinde yaşadığı bölgedeki gelişmeler ve savaş koşulları, acıları derinleştirir, sefalet ve ölümleri artırırken, aynı zamanda, halkların emperyalizme, işbirlikçilerine ve bölge diktatörlülerine karşı bağımsızlık, demokrasi ve daha iyi yaşam mücadelesinin olanaklarını da genişletmektedir. Bölgede, oldukça hızlı işleyen, ama halkların kendi geleceklerinin kaygısına düştükleri bir süreç yürüyor. Saddam diktatörlüğünün yıllardır uyguladığı şiddete, açlık ve yoksulluk koşullarına rağmen, emperyalist kuşatmaya, ambargoya ve işgale karşı tutum alan halkın direnişinin başka bir boyut almasına da olanak yaratan süreç, tüm Irak halkının geleceği sorusunu da gündeme sokmuştur. Dahası, gelişmeler, sadece Irak ve Irak’ta yaşayan değişik ulus ve mezheplerden halklar için değil, aynı zamanda tüm bölge halkları bakımından soru işaretlerini çoğaltarak, endişe ve arayışlara neden oldu. Ortadoğu halkları bakımından olduğu kadar, gerici ve işbirlikçi güç odakları ve emperyalist güçler bakımından da yeni sorunlar ve arayışlar yaratarak ilerleyen süreç, bölgedeki ülkelerin tüm yönetici güç odaklarını düne göre daha çok kaygı ve endişeye boğmuş bulunuyor. Farklı sorunlara ve çelişkilere sahip olmakla beraber, bölge ülkeleri yöneticilerinin hiç birisi rahat uyku uyuyamamaktadır. ABD karargahları, saraylar ve hükümet binaları saldırı hedefi olmaktan kurtulamıyor. Korku, tüm bölge işbirlikçilerini, gerici yönetimleri ve diktatörlükleri can evinden vurmuş bulunuyor. ABD müttefikliği, güven içinde olmak değil, bölgede hedef olmak, halkların öfkesini üzerine çekmek anlamına geliyor. Türkiye’de ve diğer tüm ülkelerde durum böyledir. İran ve Suriye gibi ABD hedefi ülkeler ise, ayrıca, olası halk muhalefetinden, Kürtlerin ulusal taleplerinden korkmakta ve tedirgin olmaktadır.
Tüm bölge gericilikleri, baskıyı ve şiddeti tahkim etmek için provokasyonlara baş vuruyor ya da kitlesel ölümlere neden olan terör olaylarından medet umuyorlar. Kürtlerin ulusal ve sosyal taleplerinin hedefi olmaktan korkan Türkiye, Suriye ve İran gibi ülkeler, birbirlerine karşı tetikte olmakla beraber, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlük talepleri ve kaderlerini ellerine alma mücadelesine karşı “dost ve müttefik” olabiliyorlar. Türkiye’yi yöneten güç odakları, halkın ABD ve savaş karşıtlığından dolayı, “iki arada bir derede” hareket ediyor, ama Kürtlerin haklı taleplerini ezmek, inkarı ve asimilasyonu sürdürmek için uğraş veriyor. Ancak, bölgedeki gelişmeler, diğer birçok yeni duruma neden olmakla beraber, Kürtler bakımından özgün koşullar yaratmaktadır. Sadece Irak Kürdistanı bakımından değil, Kürtlerin yaşadığı tüm ülkelerde “yeni” bir durum ve arayışlara neden olacak koşullar ortaya çıktı. Bir ulus olarak, diğer ulusların yaşadığı tarihsel akışı yaşamak isteyen, özgür ve demokratik koşullara sahip olmak isteyen Kürtler taleplerini ısrarla sürdürmektedirler.
Tüm uluslar, mezhepler ve halklar bakımından yıllardır süregelen durumda sarsılmalara neden olan bu koşullar, ABD kuşatmasına rağmen, için için işlemektedir. On yıllardır bastırılan ulusal, demokratik ve sosyal kurtuluş mücadelelerini ve bu mücadele içindeki oluşumları yeniden muhasebeye zorlayan süreç, eğer halklar tarafından değerlendirilebilirse, tüm karmaşıklığı ve zorluklarına rağmen, emperyalizmden, işbirlikçilerinden ve gerici diktatörlüklerden kurtuluşa götürebilir. Ama elbette, bunun için, başta bilimsel sosyalizmin yol göstericiliğinde hareket eden sınıf partileri olmak üzere, halkçı ve demokratik tüm güçlere, büyük görevler düşmektedir. Zira, birçok belirsizlikle beraber gelişmeler, emperyalizme ve işbirlikçiliğe karşı tutumların dayanaklarını güçlendirmektedir. Bu, Ortadoğu halkları bakımından olumlu bir durumdur. ABD’nin atadığı Irak’taki GHK (Geçici Hükümet Konseyi) bile, bölgedeki emperyalizm karşıtlığını ve işbirlikçiliğe duyulan öfkeyi hesaba katarak, durumu ve üzerindeki etiketi değiştirmek için acele etmektedir. Siyasi oluşumların ve temsilci durumundaki örgüt ve şahsiyetlerin tutarsızlıklarına, geri ve uzlaşmacı tutumlarına rağmen, halkların bünyelerinde taşıdıkları bağımsızlıkçı tutum ve emperyalizm karşıtı tavır, giderek daha da güçlenmektedir.
Her şeye muktedir olduğunu ilan eden ve devasa silahlara sahip bulunan ABD’nin yenilmez olmadığının örneklerini gösteren bölge halkının, giderek kendine ve bölge halklarına güveni daha da artmaktadır.
Bölgedeki karmaşık gelişmeler, dengeleri sarsmakla beraber, emperyalistler ve bölge gericilikleri arasındaki çelişkileri de su yüzüne çıkararak ilerliyor. Ulusal ve sosyal kurtuluş amaçlı hareketlerin süratle gösterecekleri ortak tutum ve mücadele platformunun tüm bölge halkları için büyük bir umut ışığı olacağını gösteren birçok veri bulunmaktadır. Sarsılmakta olan dengeleri halkların kurtuluş mücadelesine yöneltmek için, başta sınıfın ve halkın devrimci partileri olmak üzere, tüm halkçı, demokratik ve bağımsızlıkçı güçlerin göstereceği tutum, her zamankinden daha çok önem kazanmış bulunuyor. ABD bir karabasan gibi çöktüğü bölgede, beklemediği bir direnişle karşılaşarak sarsıldı ve bu yeni bir sürecin de vesilesi oldu. Sovyetler Birliği karşısında bölgede uzun yıllardır geliştirdiği anti-komünist “yeşil kuşak” güçlerinin bugün ABD’ye ve işgale karşı yönelmiş olması durumu, bazı gerici, halk düşmanı ve besleme-terörist örgütler dışarıda bırakılarak, olumlu bir durum olarak, ilerletilebilir olanaklar da yarattı. ABD, saldırı ve işgal ile bölgedeki devin uyanışının, yani halkın uyanışa geçmesinin pimini de çekmiş oldu, ve bu durum, halklar lehine ilerletilebilecek bir gelişmedir. Arap halklarının ve diğer Ortadoğu halklarının geleneğinde mevcut olan “millici” tutum, tüm çarpıtılmışlığına rağmen, direniş odağı oluyor. Emperyalizm ve ABD karşıtlığı, bu son saldırı ve işgalle beraber harekete geçiyor. Dahası, bugün patlama ögelerini biriktiren ve tüm Ortadoğu’ya yayılmakta olan bir emperyalizm karşıtlığından söz etmek yanlış olmayacaktır. Tüm iktidarların ve hükümetlerin duruşundan bağımsız olarak, değişik düzeylerde ve farklı bilinçte olmak üzere, halkların tutumu olarak, durum böyledir. ABD-İsrail işbirlikçiliği ve Filistin halkına karşı uygulanan şiddete duyulan öfke ve Filistin davasına karşı beslenen sempati bu tepkiyi daha da güçlendirmektedir.
ABD üzerine çektiği tepkiyi bilmektedir. Bunun içindir ki, elinde bulunan tüm şiddet aygıtlarını harekete geçirmektedir. O, içine girdiği durumdan az zayiatla ve çok kazanımla çıkabilmek için, bölge ülkeleri arasına nifak tohumları ekerek yol almak istemektedir. Hiçbir bölge ülkesinin bir diğerine güven duymayacağı koşulları yaratmak için sürekli senaryolar ve provokasyonlar yaratmaktadır. Ancak, bölge ülkeleri ve halklarını birbirine boğazlatmak için işbirlikçi bölge yönetimlerinin desteğine baş vurdukça, halklarının tepkisiyle ve güç birliğiyle karşılaşmaktadır. Giderek büyüyen bu halk tepkisi, daha önce bir araya gelemeyen, birbirine karşı önyargıları bulunan, “sağcı-solcu”, “laik-şeriatçı” gibi bölünmelerle ayrı duran güçleri de birleştirmekte ve işbirlikçileri zora sokmaktadır. “Sovyet-Amerikan” yandaşlığı veya karşıtlığı da bugün değişmekte, halkların kendi yollarını bulma süreci, yeni bir duruma işaret etmektedir. ABD ve emperyalizm karşıtlığı giderek tüm bölgede şoven ve ırkçı yaklaşımları törpüleyen bir etki yapmakta, gerici iktidarların halk üzerindeki egemenliğini zayıflamakta ve bölge halklarını birbirine daha çok bağlamaktadır. Halklar arası dayanışma ilgi bulmakta ve güç kazanmaktadır. Tüm provokasyon ve kışkırtma çabalarına rağmen halklar arasındaki güven ve dayanışma duygusu gelişirken, diğer yanda, öfke ve tepki, emperyalist güçlere, işgalcilere ve işbirlikçilerine yönelmektedir. Ezilen ve baskı altında bulunan ulusların ve halkların bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi daha çok anlaşılır olmakta ve destek bulmaktadır. Hiçbir şey tam olarak ABD’nin planladığı gibi işlemezken, aynı zamanda, yıllardır işbirlikçisi saydığı bölge devletlerinin birçoğu da karmaşık bir sürece sürüklenmektedir. Ve bu durum, halklar lehine yeni dengeler yaratmaktadır.
Tüm bu gelişmeler bölgedeki emek ve demokrasi güçlerine sorumluluklar yüklediği gibi, olanaklar da sunmaktadır. Sovyet revizyonizminin halkların bilincinde yarattığı tahribatı ve Sovyetler Birliği nezdinde sosyalizme duyulan güvensizliği etkisiz kılmak için de olanak sunan gelişmeler, sınıfın devrimci partisi ve onun militanları bakımından bir “laboratuar” niteliğindedir. Zamanında Sovyetler’in Afganistan’ı işgaliyle, ABD ve diğer emperyalist güçlerin yoğun propaganda ve ideolojik tutumuyla tüm Arap ve İslam dünyasında sosyalizme karşı kin ve nefret beslemenin vesilesi edilen durumu terse çevirmek için olduğu kadar, bölgedeki halkların her başkaldırı hareketinin Sovyet revizyonizmi tarafından arkadan hançerlenmesi gerçeği de bilinerek, yeni durum, aynı zamanda ideolojik bir mücadele arenasıdır. Lenin’in 1917 Ekim devriminden itibaren geliştirdiği tutumu ve Doğu Halkları Kurultayı’nı yeniden irdeleyerek sonuçlar çıkarmak ve gelişmeleri bu deneyim ışığında değerlendirmek daha da eğitici olacaktır. Savaş ve ardından başlatılan işgal, bölgedeki her ülkede yeni gelişmelere neden olmakta ve bu durum yeni bir mücadele platformunun yaratılmasını gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Hem bölge halkları bakımından hem de Türk, Kürt ve tüm Türkiye halkı bakımından da durum böyledir. Gelişmelerin ezilen ve sömürülen halklar lehine kazanımlara dönüşmesi ise, olguları değerlendirebilecek güçlere kalmaktadır.
KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİKLEŞME MÜCADELESİ
Emek ve demokrasi güçlerinin birliği ve mücadelesi, bu süreci etkilemek için fazlasıyla olanağa sahip bulunmaktadır. Bunun bilincinde olan işbirlikçi güç odakları, ulusal, bölgesel ve sınıfsal çelişkileri, halkları ve emekçileri bölüp parçalamanın vesilesi yapmaktadır. Yönetici güç odakları ve hükümet, halkın sahte saflara bölünüşünü, özellikle “laik-şeriat” kapışması üzerinden, “YEK-YÖK” tartışmasında “asker-hükümet”, “cumhurbaşkanı-hükümet” çelişkisi üzerinden canlı tutmak istemektedir. Bu kapsamda süren “çatışmayı”, işçi ve emekçilerin irade ve eylem biriliği etmelerini engellemek için değerlendirmektedir. Yine, Kürtlerin ulusal ve demokratik hak talepleri bölücülük kapsamında değerlendirilerek, Türk işçi ve emekçilerin ve diğer halkların yedeklenmesi çabası aralıksız olarak sürdürülmektedir. Türkiye’nin demokratikleşmesinden çıkarı olan kesimlerin birliğini baltalamak için harekete geçmiş karanlık güçler, böylesi bir zamanda her zamankinden çok mesai yapmaktadırlar. İşçi ve emekçilerin, aydınların, üniversite gençliğinin, kadınların, Kürtlerin; demokrasi ve özgürlüğe ihtiyacı olan halk güçlerinin bir platform veya cephe yaratamayışları ve ortak hareket zafiyetinden yararlanan gerici ve baskıcı güç odakları, dayatmalarını artırarak, şiddeti daha da tırmandırmaktadırlar. Bölgedeki işgali ve çatışma ortamını ve giderek Türkiye’nin içine taşınan terörist eylemleri yasakların, baskı ve şiddeti tırmandırmanın, demokrasi güçlerine saldırının dayanağı yapmaktadırlar. Bu gelişmeler, önümüzdeki süreçte karşı devrimci cephenin güçlendirilmesine, ırkçı ve şoven hareketin daha çok geliştirileceğine işaret etmektedir. Kürtlerin demokratikleşme mücadelesine yönelik saldırıların artacağına dair veriler giderek fazlalaşmaktadır. Kürt illerindeki baskılar, çatışma ve katliamlar ile gözaltı ve tutuklamalar bunu göstermektedir. Medyanın kışkırtıcı yayınları artmaktadır. Hürriyet gazetesi işaret fişeği olarak işlev görerek, Türkeş’in ve başkaca kanlı katillerin icraatlarını tefrika halde sunarak yol göstermektedir. DEHAP’ın demokrasi güçleri ile ortak bir platform etrafında birleşmesi, bu saldırıları paralize etmede bugün daha da önem kazanmaktadır. Bölgedeki gelişmeler, Irak Kürdistanı’ndaki gelişmeler, Türkiye’de korkuyu daha da arttırarak, saldırılara vesile edilmektedir. Bu saldırıları püskürtmek ve kazanımlar elde ederek ilerlemek için, en başta Türk ve Kürt emekçi kardeşliği ve demokrasi için mücadele birliği gerekli ve zorunludur. “Türkiye için demokratik ittifak” yaklaşımı, Kürt-Türk emekçi birliği daha da önem kazanmış, Kürtlerin demokrasi talepleri ile tüm Türkiye halkının demokrasi taleplerini iç içe geçirmek için ustaca hareketin önemi artmıştır. Milyonlarca Kürt, Türk ve diğer milletlerden emekçileri ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal talepleri kapsamında birleştirebilecek bir platformun yaratılması için gecikmeden adım atmak, bugün her zamankinden daha da aciliyet kazanmış bulunmaktadır. Dahası, emperyalizm ve işbirlikçiliğe duyulan tepkiyi, Kürt ve Türk kardeşliği ve ortak kitlesel mücadelesine dayanak yapmak ve bunu demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle birleştirmek açısından koşullar daha da elverişli hale gelmiştir. Gerici ve şiddet yanlısı güç odaklarının yıllardır körükleyip güçlendirdikleri gerici değer yargılarını dağıtacak ve süpürüp atacak tek yolunun, Kürt ve Türk emekçi hareketinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesinden geçtiği söylenip tekrarlanmasına rağmen, günlük hayatta buna denk bir çalışma yürütülmedikçe, doğruları tekrarlamanın anlamlı olmadığı bilinmez değildir. Özellikle son aylarda giderek artan oranda bir ayrı tutum alma, ayrı mitingler yapma, ayrı talepler etrafında eylemler düzenleme eğiliminin geliştiği görülerek, bunun sunduğu avantaj ve dezavantajlar bir kez daha değerlendirilmelidir. A. Öcalan’a yönelik hukuksuzluk ve tecrit politikasının diğer demokrasi talepleri ile birleştirilerek ele alınamaması, bu amaçla gerçekleştirilen protesto eylemlerine karşı şiddeti daha da arttırmış, demokratik tepkilerini ifade eden güçlere karşı saldırılarda ve tutuklamalarda artış olmuştur. DEHAP’ın “Yol Haritası” olarak belirlediği platform, emek, barış ve demokrasi güçleriyle sürdürülen ortak mücadelenin platformuna dönüştürülememiş, “yol haritası”, “yolları daraltarak ayrıştırmaya” neden olmuş, güçleri zayıflatmış ve dağınık hareket etmeye neden olmuştur. “Demokratik ve Barışçıl Çözüm İçin Yol Haritası” kampanyası ile “Demokratik Türkiye İçin Girişim” çalışmasını birleştirmek yönlü öneriler ise, yeterince değerlendirilememiştir. Dağınık, koordinesiz ve birbirinden bağımsız olarak yürütülen bu çalışmaların yarattığı etki zayıf, harekete geçirilen güçler yetersiz kalmıştır. Bu durum, seçimlerle yaratılan ve sonrasında süren umudu zayıflatıcı rol oynamıştır. Egemen güçler, bu eylemleri marjinal eylemler olarak göstermek ve bu eylemlere katılanları tecrit etmek için yoğun bir çaba göstermiştir. Son terörist eylemlerle beraber, bu yönlü mücadeleyi saldırı hedefine koyarak, ırkçı ve şoven propagandayı da yükseltmiştir.
Oysa, başta blok güçleri olmak üzere, Kürt sorununun demokratik ve halkçı çözümünü benimseyen politik çevreler ile sendikalar, kitle örgütleri, meslek odaları, aydınlar ve tüm çevrelerle ortak eylemler geliştirmenin ihtiyaç olduğu bir dönemde, birlik için daha fazla özene, birleşik halk cephesinin yaratılması için daha çok çabaya gereksinim bulunmaktadır. Bunun için üzerinde yürünmesi gereken zemin oluşmuş ve yol açılmıştır; Genel seçimlerle temeli atılan, savaş karşıtı eylemlerle genişleyen ve daha da genişleyebilecek birliğin gerisine düşmek, emek ve demokrasi güçleri bakımından bir zaaf olarak işlev görmüştür. Blokla yaratılan zeminin sağlamlaştırılması, yolun genişletilmesi ve yola koyulanların kenetlenerek hareketi büyütmeleri için yerine getirilmesi gereken yükümlülükler bulunmaktadır, ve bu, daha fazla çaba ve özveri ile gerçekleşebilir. Bunun için, öncelikle bir araya gelmiş ve ilerici kamuoyu tarafından takdir edilmiş olan, “blok güçleri” olarak ifade edilen güçlerin, güven verici, yol gösterici ve birleştirici tutumu beklenmektedir. Başta işçi ve kamu emekçileri sendikaları olmak üzere, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, ilerici çevreler, çeşitli kurumlar, aydınlar, gençlik ve kadınlar, üretici köylü hareketi ile büyük tekeller karşısında mağdur olan ve tükenişe sürüklenen çeşitli halk kesimlerinin birliği için emek, barış ve demokrasi bloku’nun çizdiği hattı güncelleştirmek gerekli ve zorunludur. Emekçi kesimlerin taleplerini kapsayan, emperyalizm karşıtı olan ve işbirlikçileri hedefine koyan, bağımsız ve demokratik bir Türkiye için bir araya gelebilecek tüm kesimlerin birliğini amaç edinmiş bir platformun yaratılması için izlenecek hat belirlenerek hayata geçirilebilirse, ancak, saldırlar püskürtülebilir ve Kürt sorununun çözüm koşulları yaratılmış olur. Genel seçimler öncesinde sağlanan ve bir umut ışığı olarak ezilenlerin dikkatini üzerine çekmiş olan, işçi ve emekçiler, kadın ve gençler içinde güven ve heyecan yaratan, ancak çeşitli kaygı ve endişeleri dağıtmayı başaramadığından yetersiz kalan bloğun durumu, bize çok sayıda veri ve olanak sunmaktadır. Bu gelişme görmezden gelinerek ve bu durum küçümsenerek, ya da blokla sağlanan birlik “çantada keklik” olarak değerlendirilerek, başka “arayışlara” yönelmek, birlikte hareketi daha da geriye düşürmüştür. Son iki ay boyunca “Yerel Yönetimlerde İttifak Arayışı” olarak kamuoyuna yansıyan durumun yarattığı etki de, budur. Oysa, yaratılacak güçlü ittifak, işçi ve emekçilere ve gerçekten sistem karşısında pratik tutum alabilecek güçlere dayandırılabilirse, gelecek için bir kazanım olacaktır. Değilse, birçok partinin bir araya gelerek oluşturduğu “sol” ittifak ya da ortak seçim platformu halk için bir şey ifade etmeyecektir. CHP ile ondan türemiş ve sistem savunucusu şahsiyetlerden müteşekkil partilerle demokrasi yolunu genişletmenin olanaksızlığı da bilinmez değildir. Türkiye’nin demokratikleşmesinin, halkların tam hak eşitliğine dayalı birlikteliğin yolunu açacak olan güçler, sınıflar ve müttefikler bellidir ve bilinmektedir. Ayrımcı politikalarıyla bilinen, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlük taleplerini şiddetle bastıran, inkar ve asimilasyon politikalarının sürdürücüsü olan bu tür “sol” mihraklara karşı halk muhalefetini geliştirmek başarılmadan, ilerlemek daha da zordur. Dahası demokrasi ve emek düşmanı olan bu “sol” partileri yalıtmak, gerici ve işbirlikçi olduklarının halk nezdinde tescili için mücadeleyi yoğunlaştırmak önemli bir mücadele alanı olarak görülmelidir. Her ağızlarını açtıklarında Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini bölücülük olarak ifade eden, Kürt emekçilerin taleplerine inkar ve asimilasyonla yanıt veren, 80 yıllık resmi politikanın savunucusu ve uygulayıcısı olan bu şer güçleri ile ayrışmadan onların etkisindeki halkı kazanmanın mümkün olmadığı bir gerçektir.
İhtiyaç halinde olan tek şeyle, ulusal ve siyasal özgürlükler, demokrasi ve barış için Kürt, Türk kardeşliğine dayanan emek, barış ve demokrasi güçlerinin mücadele birliğinin örgütlenmesiyle, halkları hedef almış emperyalist ve gerici saldırıları püskürtmek üzere, gelişmelerin genişlettiği olanakları kullanabiliriz.