Kadınlar hakkında…

Biz kadınlar izin verirsek;
Irak halkının, Iraklı kadınların ve çocukların kanı bulaşacak ellerimize,
çocuklarımızın ellerine…
Sonra ne kadar uğraşırsak uğraşalım çıkaramayacağımız bir leke…
Halkların belleğine kazınacak, kara değil kan rengi bir leke… 
O zaman gözlerimizi, çocuklarımızın gözlerinden kaçırmadan “bu saldırganlığı durdurmak ve Amerika’nın kuklası olmamak için var gücümüzle mücadele ediyoruz” diyebilmeliyiz!

Bu ülkenin dışişleri bakanı “Eğer biz savaşa girmezsek, çok fazla Amerikan askeri ölecek ve ABD ile ilişkilerimiz bozulacak” demeye cüret ediyor…
Bu ülkenin hükümeti, hem kendi halkını ateşe atmak hem de komşu bir halkın kanına girmek için cellatla hayasızca pazarlık yapıyor…
Milyonlarca insanı yersiz yurtsuz bırakacak ve yaralayacak, binlercesini de canından edecek bir savaş kâr-zarar hesabına indirgeniyor, komşu bir halkın katili olmak pahasına alınacak üç beş kanlı dolar, halkın yoksulluğunun ilacıymış gibi sunuluyor.
Oysa emekçiler, ABD’nin Ortadoğu’daki emperyalist planları için tezgahladığı bir savaşı, kâr-zarar hesabıyla değerlendiremez. Üstelik emperyalistlerin planları, gerekçesi ne olursa olsun, her zaman dünya halklarının zararına olmuştur ve Irak savaşı da öyle olacaktır. Üstelik bu savaşın Irak’la sınırlı olmadığı ve ABD’nin Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’ya ilişkin stratejik amaçlarının sadece bir parçası olduğu gerçeği, burjuva uzmanlar ve yorumcular tarafından bile kabul edilmektedir.
Büyük Haydut, Irak halkını tehdit ederken aslında tüm ezilen halkları hedef tahtasına koymakta ve Türkiye’den de bu uzun vadeli planlarında stratejik bir ortak (aslında uşak) olmasını istemektedir.
Hem komşu halklara hem de tüm dünya halklarına karşı ABD’nin kuklası olmak, Kürt, Türk bu topraklardaki bütün emekçi kadınların asla kabul etmeyeceği bir utançtır. Ortak olmamız istenen şiddet ve vahşetin, ne menem bir şey olacağı hakkında bir fikir sahibi olmak içinse, çeşitli uluslararası kurumlar tarafından derlenen bazı istatistiklere sadece göz atmak bile yeterli olacaktır:
Savaş, kadınlar ve çocuklar için dehşet demektir. Çünkü onlar, özellikle kadın ve çocuk oldukları için çok daha boyutlu saldırılara hedef olurlar. Kadınlar tecavüze ve cinsel şiddete uğrar, fahişeliğe zorlanır; savaşın tüm acımasızlığı ve dehşeti içinde kayıplarını bulmak ve tutsaklarını aramak; çocuklara ve yaşlılara bakmak zorunda kalırlar.
Silahlı çatışmaların neden olduğu ekonomik çaresizlik, kadınları ve çocukları, hayatta kalabilmek uğruna fahişeliğe zorluyor. (Birleşmiş Milletler UNAIDS Raporu, 2001).
Savaş bölgelerinden kaçan yerli halk, mülteciler için kurulan kamplarda yaşamak zorunda ve buralardaki izdiham, şiddeti ve ahlaksızlığı artırarak kadınları ve çocukları tecavüz ve güvenli olmayan cinsel deneyimlerle karşı karşıya bırakıyor. Bu gibi durumlarda, tuvalete gitmek bile tehlikeli bir yolculuk halini alabiliyor! (Göçmen Kadınlar ve Çocuklar için Kadın Komisyonu, UNHCR)
Çatışma ortamlarında aileler parçalanıyor ve küçücük çocuklar evin tüm yükünü omuzlamak zorunda kalıyor; zaten ekonomik olarak umutsuz bir durumda olan bu ‘aile reisleri’ni bekleyen ise, vahşi bir emek sömürüsü ve cinsel sömürü. Ruanda’da, yaklaşık 60.000 çocuk ‘aile’nin reisi pozisyonunda ve bunların dörtte üçü suistimal ve sömürüye son derece açık olan kız çocukları. (Birleşmiş Milletler, 1998)
Ruanda’da gerçekleştirilen soykırımdan sonraki 5 yıl içinde, AIDS virüsü için test edilen 2000 kadının, yüzde 80’inin test sonucu pozitif. Bu kadınların büyük bir kısmının, soykırımdan önce hiç cinsel deneyimi olmadığı tespit edilmiş. (Çocukları Kurtaralım, İngiltere)
Bugün dünya üzerindeki her 150 kişiden birisi- toplam 40 milyon insan- çatışmalar nedeniyle yurdundan sürülmüş durumda ve bu sürgünlerin yüzde 75’inden fazlasını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. (Göçmen Kadınlar ve Çocuklar için Kadın Komisyonu, UNHCR)
1994 yılındaki Ruanda soykırımında hayatta kalmış olan 12 yaşının üstündeki her kız çocuğunun tecavüze uğradığı tespit edilmiş. (OAU Raporu, Mayıs 2000, sayfa 159)
Ve Machel Raporu için hazırlanan ülke çalışmalarında, ‘barış güçlerinin’ girdiği 12 ülkeden 6’sında, bu güçlerin ülkeye girmesiyle birlikte, çocuk fahişeliğinde inanılmaz bir artış olduğu gözlemlenmiş! (Genel Sekreterlik Uzman Raporu, Çocuklar üzerinde Silahlı Çatışmaların Etkileri, sayfa 31)
Birleşmiş Milletler’in Lahey’deki savaş suçları mahkemesindeki tanıklıklardan birinde A.S adlı genç bir Bosnalı kadın ise şunları anlatıyor: “1992’de Sırp askerleri tarafından Foca’nın küçük bir köyünde defalarca tecavüze uğradım. Ardından aynı saldırganlar beni, 250 dolar ve bir kamyon sabun karşılığında Montenegro’dan bazı adamlara sattılar.”
Aynı mahkemedeki başka kadınlar da, çocuklarının ve torunlarının aşağılanmalarını çaresizlik içinde seyretmek zorunda kaldıklarını anlatıyorlar. Bir spor salonunda 50 müslüman kadınla birlikte tecavüze uğradığını aktaran bir başka tanığın yaşı ise sadece 15.
İşte Iraklı kadınları ve çocukları da bekleyen ve ortak olmamız istenen vahşetten sadece küçük birkaç detay! Emperyalistlerin bölgesel ve “küresel” çıkarları için savaş çıkardıkları her yerde benzer olaylar yaşandı bugüne değin ve yaşanmaya devam ediyor…

Üstelik ABD bir yandan Irak halkını, kadınları ve çocukları emperyalist bir savaşın tüm dehşeti ve acımasızlığıyla tehdit ederken, Türkiye’yi de hem bu onursuzluğa ortak olmaya zorlamakta hem de “iplerin benim elinde, dediğimi yapmazsan IMF’yle ilişkilerini zora sokarım, kredileri falan da unut” diyerek şantaj yapmaktadır.
Şimdi kadınlar, “IMF’yle ilişkiler yolunda gitse sanki bizim için iyi mi olacak?” diye sormalı ve binlerce askerini Türkiye’ye yerleştirmek için üsleri ve limanları sınırsızca kullanmak isteyen ve aslında bu toprakları işgale hazırlanan ABD’ye boyun eğmeyeceklerini göstermeliler.

Bunun için;
* Emekçi kadınları, “Bir dilim kuru ekmeğe muhtaç kalsak da ABD’nin kuklası olmayacağız ve bu savaşı durduracağız” sloganıyla her yerde (sokak, fabrika, işyeri, okul vb.) bir araya getirmeye çalışmalıyız. Seçim zamanı yürütülen çalışmanın kat be kat fazlası bir enerjiyle, tek bir emekçi kadının bile dışında kalmayacağı esneklikte ve yaygınlıkta savaşa karşı mücadele grupları kurmalı, yaygın bir ajitasyon faaliyeti yürütmeliyiz.
* Mahallelerde ve işyerlerinde savaş konulu kadın toplantıları düzenlemeli; buradaki teşhir ve aydınlatma faaliyetimizde, emekçi kadının yaşam ve düşünce tarzına uygun titiz bir üslup kullanmaya dikkat etmeliyiz. Kadınların büyük bir kısmının ev kadını olduğu gerçeğini göz ardı etmemeli; mahalle  toplantıları ya da işyeri toplantılarına katamayacağımız kadınlar için ev toplantıları ve ziyaretleri planlamalıyız.
* Ajitasyonumuz olabildiğince sade ve anlaşılır olmalı, kadının toplumsal yaşamdan ve politikadan dışlanmışlığını gözeten ve buradan yola çıkarak kişisel kaderleriyle sömürü düzeni ve savaş arasındaki  ilişkiye dair ufuklarını genişleten bir aydınlatma faaliyeti sürdürmeliyiz. Kadınların fikir dünyasında güçlü köklere sahip burjuva etkileri ve önyargıları bilerek hareket etmeli, bunların aşılmasına özel bir önem vermeliyiz.   

Türkiyeli kadınlar ABD’nin dayattığı onursuzluğa asla ortak olmayacaktır;
sadece kendileri ve çocukları zarar görecek diye değil;
sadece kardeş bir halkın katledilmesine ve aşağılanmasına müsaade etmeyecekleri için de değil;
emekçi kadınlar, dünya halklarının başına musallat olmuş bir zorbanın uşağı olmayı asla kabul etmeyecekleri için bu savaşa karşı çıkacak ve fabrika fabrika, mahalle mahalle, sokak sokak örgütlenerek o büyük haydutun ve suç ortaklarının karşısına dikilecektir!

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑