Adana’da 13 ilçe, 46 belediye ve 550 köy bulunmaktadır.
Devletin Adana’da sanayie katkısı toplam sanayi üretimi içerisinde % 4’tür.
Adana toplam GSMH’nın % 3.1’ni alarak 6. sırada yer almaktadır.
Nüfusun % 46’sı tarım ile uğraşıyor ve tarım işçilerinin % 65’i dışarıdan geliyor.
Adana’da toplam gelirin yarısından fazlası tarım sektöründen karşılanıyor.
Türkiye’de tüketilen gübrenin % 6.5 ‘i Adana’da tüketiliyor.
Adanalı olmayıp da Adana’da oturanlar toplam nüfusun % 26’sını oluşturmaktadır.
“Türkiye’nin en büyük 500 özel sanayi şirketi” araştırmasına göre, ilk 500 içinde 17 Adana şirketi bulunmaktadır. 17 şirketin ilk beşi sırasıyla, ÇEAŞ, SASA, MARSA, BOSSA, TEMSA’dır. Bu listede 8 şirket Tekstil iş kolunda yer almaktadır.
Adana ili sınırları içerisinde 20. yüzyılın başlarında il nüfusunun % 40’ını azınlıklar oluşturmaktaydı.
ADANA’DA YEREL YÖNETİMLER VE BELEDİYE HİZMETLERİ
Yerel yönetimler, halkın kendi kendisini yönetmesi ve demokrasi kültürünün yaygınlaşması bakımından uygun imkanları sunan alandır. Halkın yaşama ve kendi sorunlarına öncelikle ve diğer alanlara göre kolaylıkla müdahale edebileceği alanların yönetimi yerel yönetimlerde toplanmıştır.
Ancak günümüzde belediyecilik, 1982 Anayasası’nın da getirdiği değişiklikler doğrultusunda, halkın yerel kaynaklarını, yönetimin yandaşlarından başlayarak, sermayeye peşkeş çekmeye ve rant paylaşımına yönelmiştir.
Günümüzde yerel yönetimlerin kullandıkları kredilerin yüzde 67’si emperyalist kuruluşlardan sağlanan kredilerden oluşmaktadır. Bütçeden İller Bankası’na ayrılan pay giderek azaltılmış ve sonuçta yerel yönetimlerin kaynaklarının ancak yüzde 15’ini karşılayabilir hale sokulmuştur. Bütün bu uygulamalar, belediyelerin; yolsuzluk, işletmecilik gibi tüm melanetlerin de kaynağı olmak üzere serbest piyasa ekonomisi koşullarına uyarlanması ve belediyelerin kamu hizmeti veren kurumlar olmaktan çıkartılıp, kar amacı güden işletmelere dönüştürülmesi sonucudur.
GATS ve Yerel Yönetimler
Tüm hizmet alanları ve hizmetlerin üretilmesi için gerekli olan sınai ve tarımsal ürünlerin üretimini de kapsayacak boyutta bir küresel anlaşma olan GATS’ın (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) 2000 yılı başından bu yana geçen 1,5 yıl içerisinde her 15 günde bir DTÖ’nün (Dünya Ticaret Örgütü) Cenevre’deki merkezinde genişletilmesine yönelik müzakereler yapılmaktadır.
Türkiye’nin de taraf olduğu ve genişletilmesi müzakerelerine katıldığı GATS Anlaşması konusunda ülkeyi yönetenlerce topluma bilgi verilmemektedir. Yapay ekonomik kriz bahane edilerek IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği’nin talepleri doğrultusunda son dönemde çıkarılan yasaların tümü GATS’ın oluşturulmakta olan yeni şekline uyum yasalarıdır.
GATS müzakereleri 11 ana başlık altında yürütülüyor ve belirlenen ana başlık, alt bölüm ya da sektör ve grupların anlam ve içeriğinin anlaşılmaması için DTÖ’nün ciddi çaba sarf ettiği fark ediliyor. Böylece, anlaşma hayata geçirildiğinde yazılması unutulmuş boyutları bile kapsayabilecek kadar esnek bir metin elde edilmesi planlanıyor. Piyasanın acımasız ellerine teslim edilmesi konusunda anlaşma sağlanan 11 temel kategori şunlardır:
– Telekom, Posta Hizmetleri, Görsel ve İşitsel İletişim Hizmetleri de dahil olmak üzere İletişim
– İnşaat ve Bağlantılı Mühendislik Hizmetleri
– Eğitim
– Enerji, Su İletim Sistemleri ve Atık Su İşleme
– Tüm Çevresel Hizmetler
– Finansal, Mali ve Bankacılık hizmetleri
– Sosyal Hizmetleri de kapsayacak şekilde Sağlık ve Bağlantılı Hizmetler
– Turizm, Seyahat ve bu iki sektörle bağlantılı Tüm Hizmet ve Ürünlerin (!!!) Üretimi
– Kültürel ve Sportif Hizmetler
– Kara, Hava, Deniz ve tüm diğer Ulaşım Hizmetleri
– Ve Diğer Hizmet Alanları
Dünya Ticaret Örgütü içerisinde halen müzakere edilmekte olan yeni GATS hükümleri, aşağıda sayılan adımlarla, kamu hizmetlerinin şirketlerin tekeline geçmesine yardımcı olmak amacıyla dizayn edilmektedir:
1) Hükümetlerin hükümet etme gücü üzerine getirilecek yeni ve daha sert kısıtlamalar üzerinden, doğa, sağlık, tüketici koruması ve kamu yararına olarak tanımlanan diğer standartların hükümetlerce kamu yararı gözetilerek uygulanmasının önüne geçebilmek için, GATS’ın iç düzenlemelere ilişkin VI. Maddesi’nin kapsam ve uygulama alanının genişletilmesi. Öneri olarak müzakerelere getirilenler arasında, hükümetlerden, ülke yasalarının bazılarının -söz konusu ülkenin finansal, sosyal, teknik veya diğer alanlardaki özgün konumuna hiç bakılmaksızın- öngörülenden daha fazla bir yük getirmediğini gösteren bir ispat yükümlülüğünü üstlenmeleri talebi bile bulunmakta.
2) Hükümet fonlarının kamu yararına, belediye hizmetlerine ve sosyal programlara kullanılması erki GATS ile kısıtlanıyor. DTÖ’nün “ulusal muamele hükmü”nün hem hükümet satın almalarında ve hem de devlet yardımları ve destekleme programlarında uygulanması sağlanarak, hükümetlerin kamu hizmetleri için ayrılan ödenekleri doğrudan yabancı orijinli hizmet ticareti şirketlerine aktarması sağlanmaya çalışılıyor.
3) Hükümetler, yabancı hizmet tacirlerinin kendi pazarlarına girişinde -çevre, sosyal boyut, niteliksel ya da niceliksel özelliklere bakılmaksızın- sınırsız ve koşulsuz uygulamalar yapmaya zorlanıyor.
4) Yeni DTÖ hükümleri üzerinden dünya sermayesinin hizmet yatırımı yaptığı farklı ülkelerde sorunsuzca varlığını sürdürebilmesi adına ve başta geri bıraktırılmış ülkelerde fakat genelde tüm dünyada eğitim, sağlık ve su hizmetleri de dahil olmak üzere iç pazardaki tüm sektörlere garantili giriş yapma hakkı dünya çapında vergisiz internet ticareti hedefiyle daha şiddetlendirilmek isteniyor.
Aşağıda başlıklar halinde sunduğumuz bölümlerde, Adana’da GATS yasaları çerçevesinde nasıl halkın kaynaklarının müteahhit firmalara peşkeş çekildiği özetlenmektedir.
Hani ucuz ekmek?
Adana Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Adana Ekmekçilik A.Ş.’de üretim durduruldu.
Halka ucuz ekmek imkanı sağlayan bu fabrikaları Aytaç Durak, şov aracı olarak kullanıyordu. Gelinen aşamada ise bu ekmek fabrikalarının kapatılmasıyla 500’ü aşkın işçi işsiz kalırken, Adana halkı da özel fırınların insafına terk edildi.
ADANA HAFİF RAYLI TAŞIMA SİSTEMİ
Demiryollarına tek bir çivi dahi çakmayanlar, otomotiv ve petro-kimya tekelleriyle birlikte yarattıkları trafik canavarıyla on binlerce insanı yok ettiler. Son yıllarda ise dayanılamaz hale gelen büyük şehirlerin şehir içi ulaşım sorununu çözümü için raylı sistemler bir bir inşa edilmeye başlandı. Teknolojisi ithal ve finansmanı Hazine garantili dış borçlarla yapılan bu projelerin Türkiye’ye maliyeti ise yapıldıkları kentlerin geleceğini ipotek altına alacak kadar yüksek. Türkiye’de raylı sistem yatırımlarında belirli standartlar olmayınca şişirilmiş birim fiyatlar ve tuzak katsayılarla bu projelerin kent insanlarına ve Türkiye halkına maliyeti ağır oluyor. Adana Hafif Raylı Taşıma Sistemi bu projelerden sadece biri.
Yapımına 1996 yılında başlanan, taahhüt edilen yaklaşık 339.8 milyon dolar krediye rağmen tamamlanamayan ve 190.2 milyon dolar ek krediyle yapımı sürmekte olan Adana Hafif Raylı Sistemi’nin hikayesi.
Durak’ın ‘raylı’ vurgunu
Adana Büyükşehir Belediyesi projeyi taahhüt ettiği miktara tamamlayamadığı gibi, 2001 yılında bir kısmının hizmete geçirilmesi sözünü de yerine getiremedi.
Fizibilite çalışması 1992 yılında gerçekleştirilen ve 1996 yılında “Güzergah krokisi şeklinde bir fikir projesiyle” ihaleye çıkarılan HRTS inşaatı Alarko-ABB-Adtranz Konsorsiyumu’na 339 milyon 863 bin 726 dolara ihale edildi. Bu tarihten beri raylı sistem inşaatı, Bursa ve Ankara başta olmak üzere diğer emsallerinden daha pahalıya mal oldu.
Keşif artışları ülkemizde halen yürürlükte olan Devlet İhale Yasası’nın 63. maddesinde ilk keşif tutarının yüzde 30’u ile sınırlandırılırken, uluslararası bir ihale olan Adana Hafif Rayli Sistem İnşaatı’nda bu oran, ilk keşif tutarının yüzde 57’yle yarısından fazla (inşaat işlerindeki keşif artışı yüzde 154) olarak gerçekleşti. Bu durum, Durak’ın imzaladığı Hafif Raylı Sistem İnşaatı Sözleşmesi’ne aykırı.
Ek kredi gerçeği
Büyükşehir Belediyesi, zaten pahalıya mal olan bu iş için 194.2 milyon dolar ek kredi talebinde bulundu. Kredinin çıkmaması üzerine müteahhit firma işi bıraktı. IMO, konuyu detayları ile inceleyerek bir rapor hazırladı. Bu raporu kamuoyuna sundular. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, rapor üzerine projenin incelenmesi direktifi verdi.
Bu gelişmeler yaşandığı esnada Başbakanlık Müsteşarlığı’ndan ‘Acele’ kaydıyla odalarına gönderilen bir yazıda “Anılan projenin uygunluğunun değerlendirilerek projeye maliyet artışı verilip verilmeyeceği hususunda nihai karar oluşturulması” amacıyla; 2 Şubat 2001 tarihinde Başbakanlık binasında yapılacak toplantıya katılmaları istendi. IMO Adana Başkanı Sürenkök’ün toplantı hakkındaki açıklaması şöyle: “Toplantıya; Başbakanlık Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ve odamız yetkilileri katıldı. Toplantıda odamız tarafından HRTS inşaatının Adana için gerekli olduğu, Projeye bugüne kadar 340 milyon dolar harcandığı, ancak ek kaynak sağlanamadığı için inşaatın durmuş olduğu, kredi geri ödemelerinin de başladığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu projenin bugüne kadar yapılmış olan yanlışlıklarla rağmen tamamlanmaması veya geciktirilmesinin kamu kaynaklarının israfı anlamına geleceğinden projenin bundan sonraki bölümü için belediye tarafından talep edilen 194.2 milyon doların verilmesinin gerekli olduğu odamız tarafından dile getirilmiştir. Ancak; bundan sonraki yapılacak işler için yüklenici firmalar ile görüşmeler yapılması, tespit edilecek maliyet çerçevesinde bir daha maliyet artışı talep edilmemek kaydıyla bir fiyat belirlenmesi ve ilgili bakanlıklar tarafından inceleme yapılarak uygun görüşü bildirmesi durumunda ek kaynak verilmesi uygun görülmüştür” Bu toplantı öncesi Aytaç Durak, proje hakkında yapılan yanlışları kabullendiğini, projenin sonraki bölümlerinde aynı yanlışların yapılmayacağını ve projenin sonraki bölümünün meslek odalarının bilgisi halinde sürdürüleceği sözü verdi. Ancak Sürenkök, ek kredi çıkmasından sonra da proje hakkında hiç bir şekilde bilgilendirilmediklerini açıkladı.
Bakanlık müfettişleri minareyi düzeltti
Sürenkök, bu toplantıdan sonra da (ek kredi kararı alındıktan sonra da) Aytaç Durak’ın partisinin de iktidar ortağı olduğu hükümetin bakanlığınca gönderilen Bakanlık müfettişlerinin İMO’nun eleştirilerini dikkate almaksızın, suya sabuna dokunmayan bir rapor oluşturarak minareyi düzelteme yoluna gittiklerine dair açıklama yaptı. Sürenkök, Bakanlık müfettişlerinin raporlarında İMO tarafından gündeme getirilen birim fiyatlarının yüksekliği ve birim fiyat tarifelerindeki tuzak katsayılarla hiç ilgilenilmediğini, HRTS ile benzeri yatırımlardaki birim fiyatlarının mukayese edilme gereğinin duyulmadığını, iddia makamının oda ile görüşme gereği bile duymadan sadece ihalenin yapılış prosedürü ve ihale evraklarının incelenmesi ile tek yanlı bir rapor oluşturduğuna dikkat çekti. Bu raporun Durak’ı aklayamayacağına da değinen Sürenkök, “Sayın Durak 2 yıl geciktirdiğimiz şeklinde asılsız iddialarla bizleri suçlayacağına, müteahhit firmaya; piyasada metrekaresi 8,5 milyon olan 4 mm düz cam için 32 dolar (55 milyon 500 bin), otoyollarda 165 dolar (247,5 milyon) olan tünelde püskürtme betonu için 665 dolar (997,5 milyon), karayollarında 1100 dolar (1 milyar 650 milyon) olan çelik için 4896 dolar (7 milyar 344 milyon) nasıl ödeyebildiğini açıklamalıdır.” şeklinde konuşmuştu. Sürenkök, bu tip örneklerin proje sözleşmesinde çoğaltılabileceğini söyleyerek, iş için yapılan birim fiyatlarının bu projede haddinden çok fazla gösterildiğini vurguladı. Bu kalemlerin tek tek incelenmesi halinde vurgunun çok büyük boyutlarda olduğuna işaret eden Sürenkök, metro ve raylı sistemler konusunda Türkiye’de yapılan bütün yatırımlarda aynı şeyin söz konusu olduğunu bildirdi.
Yabancıların raylı vurgunu
Türkiye’de raylı sistemlerle ilgili yatırımlarda yapılacak işlerle ilgili herhangi bir standart yok. Yatırımlar dolara endeksli olduğu için bu tip projeler Türkiye maliyetinin çok üzerinde mal oluyor ve yabancı yatırımcılar büyük kazançlar elde ediyor. Sözleşmelerin Hazine garantili olmasından güç alan yönetimler sorumsuzca davranıyor. Hatta Adana’nın geleceğini ipotek altına alan bu tip yatırım için Aytaç Durak, bir konuşmasında “Merak etmeyin. Nasıl olsa biz ödeyemeyeceğiz” deme pişkinliğini gösterdi.
330 milyon dolarla (510 trilyon TL) ve ek kredi olan 194 milyon dolarla (300 trilyon TL) Adana’ya yaklaşık 10 bin otobüs alınabilirdi.
Yüklü finansmanla inşa edilen Adana Raylı Sistemi ulaşım sorununu çözecek mi?
Aytaç Durak, “Raylı sistem yapılacak, Adana’nın ulaşım sorunu çözülecek” diyor. Gerçek öyle değil. Adana’daki Raylı Sistem sadece bir bölgenin ulaşımını rahatlatıyor. Kuzey Adana’yı kapsayan bu projeden Güney Adana, Baraj Yolu gibi birçok yer yararlanamıyor.
Türkiye’de yapılan raylı sistemler ve diğer illerdeki benzeri projeler bu bakımdan yetersiz. Raylı sistemleri balık kılçığı gibi düşünmek gerekiyor. Ona entegre ve bağlı toplu taşıma sistemleri olmadan raylı sistem tek başına çözüm değildir.
Adana’nın böyle bir planı olmadığı gibi, raylı sistemlerin yapıldığı birçok kentin de böyle planları yok. Ulaşım planı olmadan yapılan bu sistemler tek başına çözüm değil. Geçmiş yıllarda Çukurova Kentsel Gelişim Projesi ve etütler yapıldı ama daha sonra rafa kaldırıldı.
ÇATALAN PROJESİ VE ADANA’DA SU SORUNU
Adanalı’nın geleceğini ipotek altına alan diğer bir proje Çatalan Su Projesi’dir. DB kredisi ile yürütülen bu yerel proje, hizmetleri özel şirketlere devrederken, temel ve vazgeçilemez hizmetlerin fiyatlarını da hızla arttırıyor.
İhalesi STFA-ALKE Konsorsiyumu’na verilen Çatalan Projesi için birçok firmadan kredi alındı. Proje finansmanının 80 milyon marklık bölümünün Alman Kredi Bankası (KFW), geri kalanının da ASKİ’nin kendi öz kaynaklarından karşılanacağı ihale şartnamesinde yer alıyor. ASKİ 237 milyon mark düzeyinde bir ek yükü karşılamak için, suya yaptığı zamlarla Adanalı’ya suyu zehir etti. Adanalılar Türkiye’nin en pahalı suyunu kullanıyor. Faturalar can yakıyor.
Dünya Bankası’nın ve proje için kredi veren Alman Kredi Bankası (KFW)’nin dayatması ile daha projenin başladığı 1998 başında su fiyatları 1.10 marka endekslendi.
20-12-1999 tarihinde Adana Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (ASKİ), yüzde 435’lik zam yaptı. Bu zam oranı Adana 1. İdare Mahkemesi’nce iptal edilmesine rağmen uygulandı.
5 Haziran 2001 tarihinde Adana Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (ASKİ) Genel Kurulu’nda alınan yüzde 69’luk zam kararı sonucu suyu daha da pahalıya kullanmak zorunda kaldık.
Adana’nın sağlık açısından güvenilir olmayan, hatta dönem dönem salgınlara neden olan içme suyuna yapılan bu zamlar, yapımı devam eden Çatalan Su Projesi’ne dayandırılıyor. Projenin yapımına başlandığı dönem, kredi veren Alman firmasının “1.1 DM seviyesinde suyu satacaksınız” şartını koşması hatırlandığında, Adana’daki suyun maliyetinin bundan sonra da sürekli bir şekilde halka yıkımı sürecek.
Su kapsamında inşa edilen Çatalan Köprüleri üzerinden ise, “mücavir alan” genişletilmesi kamuflajı altında, bölgedeki arsalar imara açılarak rant alanı sağlandığı kamuoyunca sürekli dillendiriliyor.
İTHALAT VE İHRACAT
İhracat
Pamuk ve tekstil ürünleri ile meyve ve sebze ürünleri oluşturuyor.
İl’de en çok ihracat yapılan ülkeler Almanya, İtalya, İngiltere, Ürdün, İran, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Kıbrıs v.d.
IMF politikaları ile birlikte darbe alan tarımsal üretimin düşmesi, çiftçilerin iflasa sürüklenmesi, ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanan Adana’yı yoksulluğa, işsizliğe ve sefalete sürüklüyor.
İthalat
İthalatın ağırlığını sanayi için makinalar ve yedek parçalar oluşturuyor. En çok ithalat yapılan ülkeler: Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Belçika, ABD, Azerbaycan, Makedonya, Japonya, Kore, Çekoslovakya, Avustralya, İran, Suudi Arabistan v.d.
Makina ve yedek parçaların dışarıdan alınması, sanayiinin montaja dayalı ve dışa bağımlı olarak sınırlı gelişimine neden olmuş, bu ise sanayiinin bağımsız ve yeterli bir şekilde gelişimini engelleyerek yabancı sermayenin sömürüsüne alan açmıştır.
ADANA’DA SANAYİ VE TİCARET
KİT’ler
İlde bulunan 9 adet Kamu İktisadi Devlet Teşekkülü, Özelleştirme Yasası’ndan sonra 3’e inmiştir. Halen KİT olarak faaliyetine devam edenler, Tekel Yaprak Tütün Fabrikası, Tekel Sigara Fabrikası ve Pamuk Üretme Çiftliği’dir.
Adana’da tasfiye edilen KİT’ler
Adana’da SEK’e ait Öz Süt Endüstrisi Kurumu, TEKEL Yaprak, Adana Bez Fabrikası, Et Balık Kurumu, Sümer Holding fabrikaları binlerce dönüm arazisi, bina, makine ve teçhizatları ile komik fiyatlara satıldıktan sonra çürümeye terk edildiler.
Özel Sektör
Adana imalat sanayiinde, gıda, içki, tütün, dokuma, giyim, deri, orman ürünleri, mobilya, kağıt, kağıt ürünleri ve kağıt basımı, kimya, petrol, kömür, plastik, plastik ürünleri, taş ve toprağa dayalı sanayi, metal ana sanayi, metal eşya, makina ve teçhizat, ulaştırma aracı, ilmi ve mesleki aletler sanayi yatırımları faaliyet göstermektedir.
İmalat sanayi; tarıma dayalı sanayi özelliği göstermekte olup, ağırlığını iplik, dokuma, yağ ve meşrubat sanayi oluşturmaktadır. Bu grupta Türkiye’nin önde gelen meşrubat fabrikalarından Fruko-Tamek, Devsan Gıda Sanayi, Güney Biracılık, Ünilever Yağ Sanayi, Marsa Margarin Sanayi, Pakyağ ve benzerleri bulunmaktadır. Çukurova’nın önemli pamuk üretim merkezi olması nedeni ile, tekstil sektörü önemli bir yer tutmaktadır. Bossa Fabrikası, Mensa Mensucat, Özbucak Sanayi, ilde istihdam sağlayan işyerleridir. Son yıllarda konfeksiyon sanayiinde de önemli adımlar atılmış Koniteks, Fenkson, Arat Tekstil, Eksa gibi işyerleri üretime girmiştir. Diğer gelişmiş faaliyet grubunda kimya, petrol, kömür, kauçuk, plastik ve plastik ürünleri sanayiinde ülkenin önde gelen fabrikaları faaliyet göstermektedir. Sasa Suni ve Sentetik Elyaf Sanayi, ülkede olduğu kadar dünyada da önde gelen fabrikalardandır. Ayrıca bu grupta önemli yer tutan Ağa-Kimya sanayi, Pilsa Plastik Ürünleri Sanayi, Toros Gübre Fabrikası, Teknik Kimya Sanayi, Teknik Servis Ticaret, Desen Kimya gibi fabrikalar bulunmaktadır. Ayrıca metal eşya makina ve teçhizat, ulaştırma aracı, ilmi ve mesleki aletler sanayi son yıllarda gelişmiştir. Temsa Otomotiv ve İş Makinaları Sanayi, Temel Civata , Sönmezler Tarım Makinaları önemli iş merkezleridir.
BOTAŞ
Ceyhan ilçesi sınırları içerisindedir. Boru hatları ile petrol taşımacılığı yapmak üzere kurulmuş olan BOTAŞ’ın faaliyet alanına, ‘BOTAŞ Hattı ile Petrol Taşıma Hattı AŞ’ ile 1987 yılında boru hatları ile doğal gaz taşımacılığı ve doğalgaz ticareti de eklenerek alanı genişletilmiştir. Irak’tan gelen ham petrol Kırıkkale petrol rafinerisine pompalanmaktadır. Rusya Federasyonu’ndan doğal gaz ithal eden BOTAŞ’ın bölgemizde doğal gaz ile ilgili bir faaliyeti bulunmamaktadır. Irak’a uygulanan ambargo nedeniyle Türkiye’nin uğradığı yaklaşık 100 milyar dolar içerisindeki önemli bir payı BOTAŞ hattının işlememesiyle çıkan zarar oluşturuyor.
YUMURTALIK SERBEST BÖLGESİ
* Tek örneği Ürdün’de Al Hassan bulunuyor. Yumurtalık’ın hedef olarak alınmasının nedeni Türkiye’nin altyapı olanakları ve stratejik konum bakımından önemli yerlerinden biri olması. GAP’tan Mersin Limanı’na kadar geniş bir alanı kapsıyor olması, petrol ve gaz boru hatları, enerji santralleri, verimli tarım arazileri, otoyol ve demiryolları ile Türkiye’nin gelişmiş bölgelerinden biri olması.
* Bölgenin daha fazla sömürü dışında Türkiye’ye bir katkısı olmayacak. Zira katma değer paylaşımı, benzeri bir konumdaki Ürdün’deki Al Hasan’da yüzde 20 Ürdün, yüzde 20 İsrail, yüzde 60 ABD şeklinde gerçekleşiyor.
* Bölgede her türlü faaliyetten vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümleri uygulanmayacak. Firmalar, elde ettikleri gelirlerle ilgili olarak, gelir, kurumlar vergileri ile KDV dahil bütün vergilerden muaf tutulacak.
* İşçilik maliyetleri düşük olacak.
* Serbest bölgelerin faaliyete geçmesinden itibaren 10 yıl süre ile grev yapılamaz, sendika kurulamaz.
* Serbest Bölge ile ilgili her türlü ödemelerde döviz kullanılacak.
ÇEAŞ
1954 yılında kurulup 1992’nin sonuna kadar devlet işletmesi olarak kalan ÇEAŞ, 1993 yılının ilk aylarında özelleştirilmiştir. Devletin elinde bulunduğu son yılda (1992 yılı) sattığı 4.5 milyar kilowatt saat elektrik enerjisine karşılık, 65 milyon dolar kar elde etmiştir. 2000 yılında satılan elektrik enerjisi miktarı 8.373 kilowatt saat olmasına karşın, UZAN grubu bu yıl itibariyle 61 milyon dolar zarar açıklamıştır.
* 1992 yılında 1461 olan personel sayısı, 2000 yılında 429’a düşmüştür. Yine 1992 yılında ortalama 1500 dolar olan personel ücretleri, 2000 yılında ortalama 350 dolara gerilemiştir. ÇEAŞ’ta özelleştirme sonrası sendikasızlaştırma % 44’ler civarındadır.
* 1992 yılında temelleri atılan Berke Barajı’nın 1996 yılında bitirilmesi planlanmış, ne var ki UZAN grubuna ait başka bir şirketin (Yapı Ticaret A.Ş.) yapımını üstlendiği bu baraj ancak 16 Mart 2002 tarihinde bitirilebilmiş ve bu da büyük bir başarı gibi gösterilmiştir.
BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTI:
Yıllardır hazırlıkları süren Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının temelleri geçtiğimiz günlerde atıldı. Hattın ekonomik yönünden çok stratejik ve politik yönü ağır basıyor. Zira Yumurtalık hattından Türkiye’nin elde ettiği yıllık petrol geliri 3 milyon varili buluyordu. Bu hat Irak’a ambargo nedeni ile kapatıldı. BTC hattından, bölgedeki petrol kaynakları üzerindeki hakimiyetlerini artırmak isteyen petrol tekelleri asıl karlı çıkacak kesimler olurken, Türkiye’ye sadece ‘geçiş ülkesi’ rolü verilmiştir. Bu konum Türkiye için büyük tehlikeler içeriyor. BP ile hükümet arasında imzalanan anlaşma, şirketlerin sorumsuzluğu ve hakimiyeti açısından yeni standartlar getiriyor. Boru hattının ‘ev sahibi ülke anlaşması’ fiili olarak şirketlere devletin üzerinde bir iktidar garanti ediyor. Sözleşme; Anayasa hariç tüm Türk yasalarının üzerinde olacak ve petrol şirketleri, uluslararası hukukta veya Türk yasalarında yapılacak tüm değişikliklere karşı korunacak. Örneğin; ülkede yeni sağlık, çevre, güvenlik yasaları ya da yeni vergiler söz konusu olduğunda, geçerli olan bunlar değil anlaşma olacak. Yani bu sözleşme ile Türkiye, petrol konsorsiyumunu korumak için uluslararası yasaları çiğnemeye zorlanacak.
ÇALIŞMA KOŞULLARI VE EMEK
Adana sanayi üretimini yöneten işverenler, gelişme ve zenginliği işçi haklarının budanması ve emek ücretinin düşürülmesiyle sağlamayı temel felsefe olarak ele almaktadırlar.
Binlerle ifade edilen işçi sayısıyla üretimi devam ettiren fabrika ve işletmeler, zaman içerisinde bu sayıları üç-beş kat düşürmüşlerdir. KİT ve özel sektör ayrımı yapılmaksızın bu istihdam gerilemesi tüm işkollarında yaşanmıştır. Fakat fabrikaların verimi ve işletmelerin elde ettiği kar oranları gerilemek bir yana yükselen bir trend izlemiştir. Üç işçinin işini bir işçinin sırtına yükleyerek gerçekleşen üretim, Adana’da işsizliği ve işçilere daha fazla eziyeti beraberinde getirmektedir. İşçi çıkartmaların bir yanını da sendikaları yok etme amacı oluşturmaktadır. Yetkisi düşen ve ortadan kalkan birçok sendika yok olmuş, işçiler 1800’lü yıllardaki çalışma koşullarına geri döndürülmüştür.
Esnek çalışma, taşeronlaştırma ile birlikte kuralsız çalışmanın en pervasız biçimleri yaşanmaktadır. Taşeronun girmediği fabrika yok denecek kadar azdır. Ayrıca, “havuz”, “ödünç işçi”, ödünç makine” gibi uygulamalarla işyeri fikri ve işçilerin örgütlenmesinin koşulları engellenmektedir.
İlimizde 7 ay yaşanan EKSA fabrikası grevi örneğinde olduğu gibi, işverenler işyerlerini şehir dışında oluşturulan Organize Sanayi bölgelerinde kurmakta ve olası işçi örgütlenmelerini bu alanların özel statülerine dayanarak engellemektedirler.
İşçi ücretlerinde işverenlerin kar oranlarının tersine bir düşüş yaşanmaktadır. Bir zamanların “Almanya”sı olarak adlandırılan SASA’da bile işçiler yoksulluk ve açlık sınırının altında çalışmaktadır.
KRİZ VE ESNAF
Türkiye çapında sayıları 4 milyonu bulan esnaf ve zanaatkarlar krizle beraber ağır ekonomik koşullara dayanamayarak bir çoğu kepenk kapattı. Esnafın en çok yakındığı konuların başında adaletsiz vergiler geliyor. Esnaf 27 ayrı vergi ödüyor. Türkiye’de 10 milyonu aşkın vergi mükellefi bulunması gerekirken bu sayı 2.5 milyonu geçmiyor. Bu nedenle Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği aşağıdaki talepleri dile getiriyor.
1. Emekli maaşlarından kesinti yapılmamalıdır. Bağ-Kur emekli aylığından kesilen yüzde 10 oranındaki Sosyal Güvenlik Destek primi kaldırılmalıdır.
2. TEDAŞ’ın güç bedeli uygulamasına son verilmelidir.
3. Halk Bankası esnafa yönelik bir ihtisas bankasına dönüştürülmelidir. Küçük ve Orta ölçekli İşletmelere üretim, yatırım, teçhizat gibi ihtiyaçlarının giderilmesi ve pazarlarının geliştirilmesi konularında finansal hizmetler verilmelidir.
4. Vergi sistemi sadeleştirilmeli, oranlar indirilmelidir.
Ülkede genel esnaf tablosu böyleyken Adana’da da durum pek farklı değildir.
Adana’da son 3 yılda kepenk kapatan esnaf sayısı 7 bin 87’dir. 2001 yılında ise 2 bin 291’dir. Bu oran yaklaşık toplam esnafın % 5’ine tekabül ediyor.
Adana Esnaf ve Sanatkarlar Odası Birliği’ne kayıtlı 110 bin esnaf var. 2002’nin ilk 8 ayında 2 bin 257 işyeri kapandı.
2000 Ocak ayında % 10’u borcu takibe alınan esnafın toplama oranının, 2001 Şubatı’nda % 36’ya, 2001 Ağustos’unda % 74’e, şimdilerde ise % 100’lere ulaştığı belirtiliyor.
ADANA’DA TARIM VE PAMUK POLİTİKALARI
Adana ilinde 13 ilçeye bağlı 550 köyde 75 bin 502 çiftçi ailesi tarım sektöründe çalışmaktadır. Bu sayı 425 bin 654 kişilik tarımsal nüfusa karşılıktır. Ayrıca ilde çeşitli büyüklüklerde 72 bin 572 kadar tarımsal işletme bulunmaktadır.
Çukurova’da başlıca üretimi yapılan tarımsal ürünler: Buğday, Pamuk, Narenciye, Karpuz, Soya Fasulyesi ve Mısır’dır.
Adana ilinin yüzölçümü 1 milyon 403 bin hektar.
İşlenen tarım arazisi: 540 bin hektar
Çayır ve mera: 49 bin 970 hektar
Orman çalılık ve fundalık: 547 bin 730 hektar
Dağlık taşlık: 234 bin 300 hektar
Yerleşim: 13 bin hektar
Su yüzeyleri: 19 bin hektar
Tarım arazisinin 198 bin hektar kısmı 1. sınıf, 85 bin kısmı 2. sınıf, 117 bin hektar kısmı 3. sınıf, 69 bin hektar kısmı ise 4. sınıftır.
Pamuğun önemi
Dünyada 76 ülkede pamuk tarımı yapılıyor. Türkiye, dünya pamuk ekim alanlarında 7. sırada, üretim yönünden 6. sırada bulunmasına rağmen, dekara lif verimi yönünden dünya ortalamasının çok üzerinde olup, İsrail, Avustralya ve Suriye’den sonra 4. sırada yer alıyor.
1 kg kütlü pamuktan, 360 gr lif pamuk, 600 gr çiğit, 180 gr ham yağ, 570 gr küspe, 100 gr linter, 100 gr çiğit kabuğu elde ediliyor. Lif pamuk, iplik, dokuma, basma, ev tekstili ve konfeksiyonda kullanılıyor.
Ülkemiz Akdeniz, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 2 milyon 375 bin ton kütlü pamuk üretilmektedir. Üretilen bu pamuğun işlenmesi ile 900 bin ton preseli pamuk, 1 milyon 377 bin ton çiğit elde ediliyor. Bu çiğitten 247 bin ton ham yağ elde ediliyor. Ayrıca 785 bin ton çiğit küspesi ile 137 bin ton linter ve 137 bin ton çiğit kabuğu elde ediliyor. Ülkemizde üretilen yaklaşık 2 milyon 375 bin ton kütlü pamuğun işlenmesiyle pamuk çiğidinin yanında, yüzde 36 oranında lif pamuk elde ediliyor. Elde edilen yüzde 60 oranındaki çiğitten yüzde 57 oranında değerli bir hayvan yemi olan çiğit küspesi, yüzde 18 oranında nötr pamuk yağı, yüzde 10 oranında selüloz sanayiinde (kağıt para, dondurma külahı, ilaç kapsülü, çocuk bezi, barut yapımı, kalın iplik yapımında kullanılan) tamamen ihraç ürünü olan linter, yüzde 10 oranında yine hayvan yemine karıştırılan çiğit kabuğu elde ediliyor.
Pamuk, tekstil hammaddesi olmaktan öte aynı zamanda çok önemli bir yağ bitkisi olup, ülkemizin yağ açığının büyük bir kısmını karşılamaktadır. Kütlü pamuk bitkisel yağ elde etmek üzere üretilen bitkiler arasında birinci sırayı alıyor. Hayvancılık sektörünün, yem sanayiinin hammaddesinin tamamını karşılıyor.
Türkiye’de pamuk üretimi yapılan bölgelerin toplam nüfusu 15 milyon olup, bu nüfusun 6 milyonu pamuk tarımı ile geçiniyor. Ortalama 1000 dekar alanda pamuk üretimi yapan bir işletmenin üretimden pazarlamasına kadar 80 ile 100 işçi istihdam ediyor.
Yalnızca tekstil-konfeksiyon sektörü, toplam GSMH’nın yüzde 12’sini, imalat sanayii üretiminin yüzde 18’ni, imalat sanayii istihdamının yüzde 40’ını ve toplam ihracatın yüzde 38’ini oluşturmaktadır. Tekstil iş kolu iplikten hazır giyime kadar 2-2,5 milyon insanı istihdam ediyor. Pamuk üretimi tarladan konfeksiyona 10 milyon insanı istihdam ediyor.
Pamuk üretimi, 20 yıldır düşüyor
Tekstil ve konfeksiyon sanayiinin ana hammaddesi olarak pamuk, ülke ve bölge açısından çok önemli bir yere sahip. Ülke ihracatının yaklaşık yüzde 40’nı (12 milyar dolar civarında) tekstil ve konfeksiyon sanayii ürünleri oluşturuyor. Böylesine önemli bir ürün, son yıllarda büyük bir buhran içinde. Pamukta desteklerin azaltılmasıyla, üreticiler üretimin masraf ve zahmetini kaldıramaz duruma sürüklendi. Üreticiler, pamuğu terk ederek alternatif bir takım ürünlere yöneliyor. Üreticiler alternatif olarak yöneldikleri soya, mısır, ayçiçeği gibi ürünlerde de aradığını bulamıyor. Çünkü IMF ve DB’nin uygulamaları Türkiye tarımını çökertmeyi amaçlıyor. 1970’den 80’lere kadar bölgede 400 bin hektar olan ekili pamuk alanı, son yıllarda Adana’da 40 bine, bölgede ise 138.500 bin hektara kadar düştü. Bölgede ekilen pamuk sahasının geçen seneye oranla düşüş oranı ise yüzde 20-25 dolayında.
Üreticiler girdileri karşılayamıyor
Pamuk üretiminde çok sayıda girdi kullanılıyor. Girdilerde son yıllarda yüzde 300 ile 700 arasında fiyat artışı gerçekleşirken, pamuk fiyatı ise 3-4 yıldır yerinde sayıyor ve hatta geriliyor.
2000’de 350-400 bin TL’de seyreden pamuk fiyatları geçen yılda 560 bin TL taban fiyata rağmen aynı fiyatta seyretti. Bu süreçte 300 bin TL olan mazotun fiyatı 1 milyonun üzerine, 80-90 bin olan gübreninki ise 250 binin üzerine çıktı.
Türkiye’nin çekilmiş pamuk ihtiyacı yıllık 1 milyon 300 bin ton. Ülkede üretimin düşmesinden dolayı 400 bin ton civarında pamuk 600 milyon dolar karşılığında ithal edildi. 2001 yılında 135 milyon TL olan 1 dekar pamuğun maliyeti, 2002’de 220 milyon oldu, bu yıl ise dekar maliyeti 350 milyon civarında.
Pamuk potansiyelini kullanmayan ülkemiz, Çin’den sonra dünyanın ikinci pamuk ithalatçısı konumuna geldi.
2001 yılında pamuğa, ABD’de kilo başına 20.8 cent, Yunanistan’da 52.4 cent, İspanya’da 67 cent teşvik verilirken, Türkiye’de 9 cent verildi.
TARIM İŞÇİLERİ
Tarım işçileri köle gibi çalıştırılıyor…
Her yıl Çukurova’ya Güneydoğu illerinden 120 ile 140 bin tarım işçisi başta pamuk olmak üzere tarım işlerinde çalışmaya geliyor. Tarım işçilerinin sigorta başta olmak üzere hiçbir sosyal hakkı yok. Mevcut İş Yasaları tarım işçilerinin sendikalaşmasına olanak tanımıyor. Düşük ücretler, sağlık, barınma, ulaşım, eğitim, iş güvencesi gibi temel sorunları çözülmeyen tarım işçileri yıllardır köle gibi çalıştırılıyorlar.
Tarımsal faaliyetlerin ve verimin dorukta olduğu yıllarda bile ağır çalışma koşulları ve düşük ücret uygulamasından hiçbir zaman kurtulamayan tarım işçileri Cumhuriyet tarihi boyunca sefaleti yaşadılar.
Ücretler düşük… Tarım işçilerinin günlük yevmiyeleri bugüne kadar her yıl Valilik öncülüğünde toplanan Komisyon’ca belirleniyordu. Ancak bu yıl işveren tarafının (Çiftçiler Birliği, Ziraat Odaları) toplantı çağrısı yapmamasını bahane eden Valilik, artık Komisyon’u toplamayacağını ilan etti. Bu gelişme ile birlikte, düşük de olsa ilke olarak asgari ücretin altında olmamak koşuluyla, standart olarak belirlenen tarım işçilerinin ücretleri bundan böyle işveren ve elçi arasındaki bireysel pazarlığa bırakıldı. Yani olağanüstü kötü çalışma koşullarının yanı sıra bir de asgari ücretin altında ücretle çalıştırmanın önü açıldı.
Adeta istifleniyorlar… Güneydoğu’dan gelen tarım işçilerinin ulaşımı insanlık onuruna ve trafik kurallarına uygun olmayan bir şekilde yapılıyor. Bu nakillerde yoğun trafik kazaları yaşanıyor. Ölüm ve yaralanma vakaları sürekli yaşanıyor.
Yerleşim yerleri sağlıksız… Yerleşim yerleri oldukça sağlıksız oluyor. Tarım işçilerinin çadırları genellikle sulama kanalları yanlarına, insanın yaşayamayacağı bölgelere kuruluyor. Sıtma hastalığı başta olmak üzere tifo, sarılık gibi hastalık riski ile başbaşa bırakılıyorlar. Yetkililer her ne kadar “Sağlık hizmetleri görülüyor” dese de her yerde sağlık ocağı bulunmadığından tarım işçilerinin büyük bir kısmı sağlık hizmetinden faydalanamıyor. Yerleşim yerlerinin sağlıksız olması, sağlıksız içme suyu, tuvalet sorunu, sulama kanallarında banyo gibi problemlerden dolayı tarım işçileri yoğun sağlık problemleri yaşıyor.
Çocuklar okuyamıyor… Tarım işçilerinin yöreye geliş ve gidiş tarihlerine bakıldığında, işçi çocuklarının eğitim alma şansları ortadan kalkıyor. 2. ve 3. ayda başlayan tarımsal işler, 10. ve 12. aylara kadar sürüyor. Tarımda çalışan işçiler hayatlarını idame edebilmek için çocuklarını da yanlarında getirerek tarlada çalıştırıyorlar…
Çözülmesi gereken acil sorunlar… Tarım işçilerinin sendikalaşmasının yasal zemini hazırlanmalıdır. Valilik öncülüğündeki Komisyon her yıl toplanmalıdır. Komisyon’da işçilerin temsili de sağlanmalıdır. Çalışma koşulları düzeltilmelidir. Adil bir ücret ve de iş ve ücret garantisi sağlanmalıdır. Ulaşım problemi insan onuruna yakışır ve güvenilir bir şekilde çözülmelidir. Tarım işçilerinin çalıştığı süre boyunca sigortası yapılmalıdır. Barınma sorunu daha düzenli bir şekilde, yağmur geçirmeyen çadırlarla, zararlı böceklerden korunacak ve sterlize edilmiş bir şekilde çözülmelidir. Her türlü sağlık önlemi alınmalıdır, vd… Tarımda çocuk emeği önlenmeli, çocukların eğitimi sağlanmalıdır.
ÇUKOBİRLİK:
İçel’den Şırnak’a, Hatay’dan Elazığ’a kadar 12 ildeki üreticiye tarımsal gübre, tarımsal ilaç ve tohumluk desteği sağlayan, ürününü değerlendiren Çukobirlik aynı zamanda Ortadoğu ve Balkanların sayılı entegre tesislerine sahiptir.
275 ortakla kurulmuş olup, bugün için 65 bin ortağı vardır.
4572 sayılı yasanın çıkmasından bu yana fabrikada 3000 olan işçi sayısı 1200’e düşürüldü.
Birlikler tasfiye ediliyor
Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri’nin yeniden yapılandırmasını ile ilgili yasanının çıkmasıyla Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikler’in bünyesindeki işletme ve tesislerin, anonim şirket statüsünde bir tüzel kişilik olarak kurulup faaliyet yürütebilmesinin önü açıldı. Tarım Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, TSKB yöneticileri ve sermaye tarafından alkışlanan yeni yasanın; TSKB’lerini bağımsız hale getireceği, özerklik sağlayacağı savunuluyor. Oysa 57.Hükümet, “yeniden yapılandırma” adı altında TSKB’leri çökertme ve tasfiye etme politikasını hayata geçirmeye çalıştı. TSKB’leri, özerk ve mali yönde bağımsız hale getireceği söylenen, aslında Birlikler’in tasfiyesinden başka bir anlam taşımayan yeni yasa ile Birlik’lere bağlı sanayi işletmeleri elden çıkarılacak. Şimdiye kadar Çukobirlik’te yaşanan gelişmeler Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikler’ine nasıl bir son hazırlandığını göstermektedir.
Talepler ve çözüm yolları
1) TSKB üzerindeki devlet tahakkümü kaldırılmalı, bu örgütler, üreticilerin bağımsız ve demokratik örgütleri haline gelmelidir.
2) 4572 sayılı Tarım Satış ve Kooperatif Yasası değiştirilmelidir. Gerçek anlamda İdari ve mali özerklik sağlanmalıdır.
3) Uluslararası kooperatifçilik ilkeleri tam olarak uygulanmalı, bağımsız ve demokratik örgütlenme hakkı önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
4) Birlikler, üretimden satışa, girdiden sanayi işletmeciliğine, bankacılığa, kısaca tarımsal faaliyetin ihtiyaç duyduğu her alanda özgürce örgütlenmelidir.
5) Sadece yerel ya da bölgesel düzeyde değil, ulusal düzeyde örgütlenebilmelidir. Ayrıca her düzeyde kooperatif örgütler uluslararası örgütlerle dayanışma ve güç birliğine gidebilmelidir.
6) Kooperatif Birlikleri’ne ait fabrikaların ve işletmelerin özelleştirilmesi girişimlerinden vazgeçilmelidir.
7) Gerçek yönetsel bağımsızlık finans kurumlarına sahip olmakla mümkündür. O nedenle Ziraat Bankası Kooperatifler Bankası’na dönüştürülmeli ve kooperatiflere devredilmelidir.
8) Krediler, tek tek ortaklara değil kooperatiflerin tüzel kişiliğine verilmelidir. Faiz oranları düşürülmeli, yatırım kredisine ağırlık verilmelidir.
9) Et Balık Kurumu ve SEK gibi tarımsal ve hayvansal alanda faaliyet gösteren tüm kamu işletmeleri üretici kooperatiflerine devredilmelidir.
10) TİGEM ve DÜÇ (Devlet Üretme Çiftlikleri)’lerin özelleştirilmesi girişimlerinden vazgeçilmelidir.
11) Entegre tesislerinin teknolojisi yenilerek verimlilik artırılmadır.
EĞİTİM
İlimizde okur yazarlık oranı % 77’dir.
Adana’da ilk öğretim ve lise olmak üzere, Seyhan’da 235, Yüreğir’de 141, il genelinde ise 811 okul bulunmaktadır. Bu okullarda toplam 421 bin 125 öğrenci eğitim görmektedir. Toplam görevli öğretmen sayısı ise, 14 bin 757’dir.
Okul türüne göre öğretmenlerin dağılımı şöyledir: okul öncesi 317, ilk öğretim okulu 9 bin 521, genel liseler 2 bin 130, meslek liseleri ise bin 688’dir.
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı okul öncesinde 26, ilköğretimde 32, genel orta öğretimde 25, mesleki teknik orta öğretimde 13’tür. Bir dersliğe düşen öğrenci sayısı ise, ilköğretimde 56, genel orta öğretimde 43, mesleki teknik ortaöğretimde 27’dir.
Adana’da 2001 yılı itibariyle 78 Üniversiteye Hazırlık Dershanesi bulunmaktadır. Bu dershanelerde toplam 20 bin civarında öğrenci eğitim görmektedir.
2001-2002 YILI OKUL, ÖĞRENCİ, ÖĞRETMEN VE DERSLİK SAYILARI
OKUL TÜRÜ ÖĞRENCİ SAYISI ÖĞRETMEN SAYISI DERSLİK SAYISI
OKUL ÖNCESİ 6696 261 57
İLKÖĞRETİM 336442 10573 6061
GENEL LİSE 59000 2394 1371
MESLEK LİSELERİ 19037 1529 706
TOPLAM 421175 14750 8195
Üniversiteler (Ç.Ü), YÖK politikaları ve çözümlerimiz
İlimizde bulunan Çukurova Üniversitesi 20.000 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olup, ülke genelinde büyük üniversitelerimizden biri durumundadır. Kuruluşundan bugüne kadar yeni bölümler açılmış ve giderek genişlemiştir.
Fakülte(10)- Yüksekokul(2)-Meslek Yüksekokulu(7)-Enstitü(3)- Devlet Konservatuvarı(1)-
Öğrenci Sayısı (21.706) -Öğretim Gör. Sayısı (130)-Okutman Sayısı(158)-Uzman Sayısı(75)-Araştırma Görevlisi Sayısı(671)-Profesör Sayısı(293)-Doçent Sayısı(162)-Yardımcı Doçent Sayısı(299)
Çukurova Üniversitesinde okuyan yaklaşık 20 bin öğrenciye karşılık, kapasitesi ancak 5 bin olan yurtlar bulunmaktadır.
İnsanlığın gelişiminin, doğayla mücadelesinin ve ilerlemesinin bir aracı olması gereken bilim, insanlığın hizmetinden çıkartılıp, büyük parababalarının hizmetine sokulmak istenmekte, üniversitelerdeki ders programları bu amaca yönelik düzenlenmektedir.
Bu politikaların uygulayıcısı olan YÖK, üniversiteleri birer ticarethane zihniyeti ile yönetip sadece parası olanın okuyabildiği alanlara çevirmiştir.
Bu amaçla; bilim ve yaratıcı çalışmanın, ancak özgür ve demokratik ortam içerisinde gelişeceğinin bilincinde olarak YÖK‘ün kaldırılıp, üniversitelerinin demokratik ve özerk olması şarttır.
Öğrenci temsil kurumlarında öğrencilere üniversite senatosunda temsil ve oy hakkı verilmelidir.
Rektör, dekanlar ve yönetim kademeleri, öğretim elemanları, öğrenci ve üniversite çalışanlarınca seçilmelidir.
Üniversitelerde başta harç olmak üzere özelleştirme uygulamalarının bir parçası olan paralı eğitime son verilmelidir. Öğrencilere öğrenim süresi boyunca giderlerini karşılamak için karşılıksız kredi verilmelidir.
Eğitime ayrılan bütçe bu amaçla arttırılmalıdır. Nitekim 1992 yılında eğitime ayrılan bütçe % 14.7 iken bu oran 2002 de 7.4 ‘e kadar gerilemiştir.
Üniversiteyi bitiren öğrencilere iş olanakları ve iş güvencesi devlet tarafından sağlanmalıdır.
Ağırlıklandırılmış Ortaöğretim Başarı Puanı uygulamasına ve antidemokratik sınav sistemine son verilmelidir.
Adana’da eğitim sorunları ve öneriler
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim dalı tarafından gençlik üzerinde yapılan araştırmaya göre yaş ortalaması 16.5 olan öğrencilerin yüzde 55.5’i mutsuz ve umutsuz. Geleceğe kaygılı ve karamsar bakan öğrencilerin yüzde 22.4’ü aklından intihar düşüncesini geçiriyor, yüzde 14.1’i ise nasıl intihar edebileceği hakkında plan yapıyor. Öğrencilerin yüzde 6,2’sinin intihar girişiminde bulunduğunun tespit edildiği araştırmada, bu girişimde bulunan öğrencilerin yüzde 75’inin hiçbir tıbbi yardım almadıkları ve psikolojik tedavi görmedikleri anlaşıldı.
İl, ilçe merkezlerinde ve köylerde okulların bünyelerinde birer Halk Eğitim dersliği oluşturulmalıdır.
Kalabalık sınıflar ve ikili eğitim, eğitimin kalitesini ülke genelinde olduğu gibi Adana’da da olumsuz yönde etkilemektedir.
Adana’ya belirli dönemlerde gelen gezici tarım işçilerinin öğrenim çağına gelen çocuklarının eğitim öğretimden yeterince yararlanabilmesi için eğitim öğretimleri bir proje kapsamına alınmalı ve yürütülmelidir.
Ayrıca bu çocukların anne ve babalarına hem genel kültür hem de okuma yazma kursları verilmelidir.
Adana’nın yeni yerleşim birimlerinde acil lise gereksinimi bulunmaktadır.
İl Milli Eğitim Müdürlüğü yatırımlarını öncelikle Levent, Şehit Erkut Akbay, Yeşilevler, Şakirpaşa, Dağlıoğlu mahallelerine yönlendirmelidir.
Mesleki ve Teknik okulların atölye ve labaratuvarları modernize edilmelidir.
Meslek okullarının müfredat programları günün şartlarına göre yeni teknolojileri içerecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.
İş ve İşçi Bulma Kurumu ile İl Çıraklık Kurumu koordineli olarak çalışmalı, mezunların istihdamı sağlanmalıdır.
SAĞLIK
İl nüfusunun artış ve kentleşme hızı göz önünde bulundurulduğunda, sağlık hizmetlerinin sunumu ve sağlık kurumlarının sayısı, kapasitesi ve niteliği açısından büyük yetersizlikler ve eksiklikler mevcuttur.
Adana’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı 121 Sağlık Ocağı, 766 Sağlık Evi vardır. Bunun yanı sıra 2 Üniversite Hastanesi, 2 SSK hastanesi, 6 SSK Dispanseri, 7 Özel Hastane bulunmaktadır.
Adana’da hastanelerde yatak başına düşen nüfus 495 iken Türkiye ortalaması 389 dur.
Adana’da çarpık kentleşme nedeni ile sosyal hizmetler, alt yapı ve sağlık hizmetlerinin sunumunda olumsuzluklar yaşanmaktadır.
Adana’da 720 hemşire ve 218 ebeye ihtiyaç vardır.
Okulların yetersiz, öğrencilerin kalabalık olması nedeni ile okul içi enfeksiyonların (parazitler, bakteriyel,viral vb. hastalıkların) görülme sıklığı artmaktadır.
Adana’da kullanılan kuyu suyu ve yeterli klorlanmayan havza suları halk sağlığını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca il merkezinde kanalizasyon hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan şehri terk ettikten sonra Seyhan nehrine verilmektedir. Bu durum büyük çevre sorunları yaratmaktadır.
ADANA’DA KUZEY-GÜNEY AYRIMI
Motorlu ve yaya trafiği olarak kent bir bütündür. Bir vücudun bir kısım damarlarını canlı, diğer kısmını ölü olarak ele alamayız. Eski ve yeni Adana ise, apayrı ticari aksiyon mekanlarına, ayrı yaşam standartlarına, farklı kent dokularına sahiptir. Çağdaş kent dokusu, bu standart karmaşası ile oluşturulamaz.
Güney Adana, göç sonucu, acil ve ekonomik konut ihtiyacının olması nedeniyle, genellikle altyapıdan yoksun, sıkışık yerleşim birimleri olarak gelişmiştir.
Amelelik, seyyar satıcılık vb. gibi geçici işçilik geçim kaynaklarının yarısından fazlasını içeriyor. Güvenli ve sürekli bir işte çalışanların sayısı azdır.
Akraba evlilikleri oldukça yüksektir.
Bir haneye düşen nüfus sayısı Kuzey Adana’da 4’ün altında iken, Güney’de ise ortalama 7’dir.
Güneyde eğitim seviyesi oldukça düşüktür. Okuma-yazma bilmeyenlerin nüfus geneline oranı kuzeyde ortalama % 2 iken, güneyde % 30’dur.
Eğitimde güney ve kuzey Adana arasında fırsat eşitsizliği yaşanıyor. Güney Adana’da yaşayan yerli nüfus ve Adana’ya göç edenlerin % 60’ı ya ilkokul mezunu yada okuma-yazma bilmiyor.
Güney Adana’da okullar, fiziki olarak araç-gereç açısından yetersiz. Derslik ve kitaplıklar yetersiz. Bunların yanı sıra ebeveynlerin resmi nikahlarının olmaması nedeniyle, eğitime başlayamamış ya da bu şekilde başlamış ama diplomasını alamamış çok sayıda çocuk vardır. Hızlı nüfus artışı ve göç nedeni ile okul öncesi eğitim hemen hemen hiç yoktur.
Adana’da 0-29 yaş grubunun cezaevine girme oranı, Türkiye ortalamasının üstündedir. Fuhuş, meskene saldırı, dolandırıcılık, hırsızlık, kaçakçılık gibi suçlarda ciddi artışlar yaşanmaktadır.
KAYNAKLAR;
1- Adana Ticaret Odası yayınları
2- ATO’nun başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’a sunduğu adana Raporu
3- Adana Sanayi Odası Yayınları
4- Güçbirliği Vakfı (Adana Sosyo-ekonomik rapor)
5- Güçbirliği Vakfı Yayınları
6- Adana Kent Konseyi Yayınları
7- Adana Valiliği (2000’li yıllarda bir Megapol Adana)
8- Mimarlar Odası (Kentleşme ve Yerel Yönetimler)
9- Eğitim-Sen (Demokratik Eğitim Kurultayı)
10- İl Milli Eğitim Müdürlüğü (İl Eğitim İstatistikleri)
11- ZMO (Tarım Dergisi)
12- Evrensel Gazetesi
13- İMO Yayınları
14- EMO Yayınları
15- Yeni Adana Gazetesi yayınları
16- Anti-MAI Org.