KESK Genel Kurul sürecine giderken, KESK’e bağlı sendikalarda da genel kurullar yapılmıştır. Bu sendikalar içinde en çok üye sayısına sahip olması bakımından, en önemli seçim süreçleri Eğitim-Sen şubelerinde yaşanmıştır. İlk genel kurul ise, Eskişehir Eğitim-Sen Şubesi’nde yapılmıştır. Uzun süredir “belirli grupların siyasi partisi gibi hareket eden ve bu doğrultuda siyasi komiserler tarafından yönetilen bir sendikanın yerine; emekçilerin taleplerinin hayat bulduğu, işyerlerinden beslenen bir emek örgütü ve emekçiler tarafından yönetilen bir sendika anlayışı talep eden ve KESK’te bir değişim arzulayan” kamu emekçileri açısından, kanımızca Eskişehir’de 16 Şubat tarihinde yapılan bu genel kurulu önemli kılan birçok “ilk”e imza atılmış ve öğretici olduğuna inandığımız birçok deneyim yaşanmıştır. En önemlisi ise, sendikada egemen olan anlayışa muhalif olan ve sınıf sendikacılığı savunan kamu emekçilerinin uzun zamandır önerdiği taktik platform birçok noktada hayata geçirilebilme şansı bulmuştur. Oldukça yoğun bir çalışmanın sonucu girilen genel kurulda kanımızca değişim için önemli bir başarıya imza atılmıştır. Sonucu en başta ortaya koymak gerekirse, Emek Hareketi’nin de içinde yer aldığı “Bu Daha Başlangıç” Listesi –ki bu listede Eğitim-Sen’de var olan anlayışlardan sadece Emek Hareketi yer almakta, diğer birleşenler kendini herhangi bir anlayış içinde tarif etmemekteydi–; DSD-Sendikal Birlik ve Eğitimde Sınıf Tavrı (TKP’nin Eskişehir’de Eğitim-Sen içinde kendini tanımladığı hareketin adı) ittifakından oluşan liste karşısında, Yürütme Kurulu’nda 7 üyenin 6’sını almış ve yine Denetim Kurulu, Disiplin Kurulu ve Üst Kurul Delegeliğinin tamamını kazanmıştır*. Diğer listeden giren aday, seçimi kazanan listenin aksi yöndeki talebine rağmen yönetimden çekilmiş ve 7 Yürütme Kurulu üyeliğinin hepsi söz konusu listedeki adaylardan oluşmuştur. Söz konusu seçim sürecini, bu yazıda, öne çıkan noktaları ile özetlemeye çalışacağız.
Seçim sürecinde bu listeyi başarıya götüren noktaları kabaca ortaya koymak gerekirse, şu noktaların altını çizebiliriz:
1) İşyerleriyle bağı olan ve üyeleri tanıyan bir çalışma tarzı, 2) Eğitim-Sen’in içinde bulunduğu durumdan rahatsız üyelere platform açabilme ve bu anlamda tabanda ittifak yapma, 3) Dışlayıcı ve siyasi analizler üzerinden yapılan bir propaganda yerine, yumuşak bir dil ve sendikanın geldiği konum itibariyle değişimin gerekliliğine vurgu yapan bir propaganda şekli. Bu noktalara tek tek değinmek gerekirse:
1) Eskişehir’de 1580 Eğitim-Sen üyesi olmakla beraber bunların 420’i şehirdeki üniversitelerdeki üyelerden oluşmaktadır. Şehirde bir Eğitim-Sen şubesi bulunmaktadır, ancak seçimlerde Milli Eğitim’deki okullar-üniversite ayrımı üzerinden iki temel çalışma alanı söz konusudur. Genel Kurul sürecinde en zor ama bir o kadar da kolay olan şey, “tabanda, sendikadaki durumdan rahatsız geniş emekçi kesimlerle ittifak yapmak, onları sürecin içine dahil etmek”ti. Ancak ilde bu çetrefili işi gerçekleştirmenin somut koşulları söz konusuydu. Seçim sürecini beklemeden tüm işyerlerini gezen, onların taleplerini şubeye taşıyan Emek Hareketi ve bu hareketin birlikte hareket ettiği sınırlı sayıdaki şube yöneticisi ve yönetici olmaksızın işyerlerinde üye yapmak başta olmak üzere sendikal çalışmalarda öne çıkan emekçilerinin çabası, seçim çalışmaları için önemli bir temel sunmaktaydı. Seçim sürecine girmeden önce, tüm üyelerle iletişim kurmaya çalışan, eylemlerde öne çıkarak tanınma yerine işyerindeki bağlarıyla tanınmışlık sağlayan bir anlayış söz konusuydu. Bu nokta, “Bu Daha Başlangıç” Listesi’ni diğer anlayışlardan farklı kılmakta ve emekçiler bakımından onu çok daha güçlü ve samimi yapmaktaydı. Sendika binasına kapanan ve sadece seçim zamanı işyerine giden anlayışlar bu seçim sürecinde başarısızlığa uğramıştır. Emek Hareketi’nin de içinde yer aldığı liste açısından ise, bu geniş ilişkiler ağı, seçim çalışmalarını üzerinden yükselteceği çok önemli bir temel sunmuştur.
2) Söz konusu geniş ilişkiler ağının varlığı, bir güç olmak için, kanımızca tek başına yeterli değildi. İş yapan, koşturan, sevilen kişiler olmanın yanında, ilişki içinde olunan kamu emekçilerini çalışmasının bir parçası, hatta tarafı yapan bir çalışmayı örmek gerekmekteydi. Aksi halde sendikadaki anlayışlarla ittifak görüşmelerine sıkıştırılan, bu anlamda Emek Hareketi’ni ve bu hareketin birlikte hareket ettiği kesimleri diğer anlayışlarla aynılaştıran bir çalışma, bu birikimi harekete geçiremez hale getirirdi. Eğitim-Sen’in içinde bulunduğu yönetimsel krizi ve darlaşmayı aşmak için çokça dile getirilen “tabanda ittifak yapma ve ancak bunun üzerinden, tabanın gücü ve insiyatifiyle diğer anlayışlarla ittifak kurma” içerikli anlayış ve buna uygun bir çalışma tarzı, bu zamana kadar zorluğu ve hayat bulmadığı gerekçesiyle ötelenen bir tarzdı. Ancak Eskişehir’de yaklaşık geçen sene Temmuz ayından itibaren startı verilen seçim çalışmaları, “işyerlerinin gücünü açığa çıkaran” bir süreci yaşatmış ve söz konusu çalışma tarzının doğruluğunu ve uygulanabilirliğini gözler önüne sermiştir. Seçim çalışmaları sürecini anlatmak gerekirse şu biçimde bir özet kanımızca açıklayıcı olacaktır:
Seçim çalışmalarına başlamadan önce yapılan işyeri çalışmaları ve ziyaretlerinde, sendikada bir değişim isteyen ve bu doğrultuda birlikte hareket edebilecek üyelerle ilişkilerin sıkı tutulduğu ve Kongre ve seçimlerin gündeme gelmesiyle birlikte bu ilişkilerin daha da geliştirildiği bir süreç yaşanmıştır. Yine bu süreçte, Gezi Direnişi sonrası açığa çıkan enerjiyi toparlayacak işyeri çalışmaları arttırılmış ve özellikle sendikaya üye kazanma konusunda ilerlemeler kaydedilmiştir. Çalışmanın başında, kendisini herhangi bir sendikal anlayışın üyesi olarak tarif etmeyen, ancak sendikanın aktivistleri diyeceğimiz kesimlerle tartışmalar yürütülmüş ve muhtemel ortak adaylar belirlenmiştir. Bu tartışmalar ışığında çokça yöneltilen “daha geniş kesimler, grup tartışmalarından ziyade ilkeler üzerinden nasıl bir araya getirebilir?” sorusunun cevabı, ilk etapta, özellikle sendikadaki mevcut şube ve yine genel merkez yönetimden rahatsız olan ve değişim iradesini ortaya koyan, “yakın çevre” diye tarif edilebilecek 50-60 kişiyle yapılan bir toplantıda bulunmuştur. Aralık ayında yapılan toplantıda Emek Hareketi’nden kamu emekçilerinin de aralarında bulunduğu 5 kişi seçimlerde aday olmak istediklerini açıklamıştır. Bu toplantıda bu kişileri bir araya getiren noktanın siyasi aidiyetler değil, ortak ilkeler olduğu vurgulanmıştır. Bu ilkelerin ise, masa başında değil, hep beraber kaleme alınması gerektiği belirtilerek ve üyelere talepleri ve eleştirileri sorularak, 11 maddelik bir ilkeler metin oluşturulmuş ve bu ilkelerin hepsi sonradan oluşturulan seçim broşüründe yer almıştır. Yine bu önemli toplantıda, oluşacak listenin sendikada köklü bir değişimi hedeflediği ve bu hedefi gerçekleştirmek için kolektif bir çalışmanın örülmesi gerektiği belirtilerek, kişilere aday olup olmak istemedikleri sorulmuştur. Bu başarılı toplantının ardından, gerek toplantıya katılan gerekse de toplantıya katılamayan ama bu değişim iradesini sahiplenen/sahiplenecek toplam 70-80 kişinin mail adreslerine hazırlanması karar altına alınmış taslak metin yollanmış ve eklemeler ve düzeltmeler istenmiştir. Bu andan itibaren bütün materyaller, bazen ağır aksak işlese de, bu mail ağı üzerinden hazırlanmıştır. Örnek olması açısından belirtmek gerekirse, seçimden yaklaşık bir hafta önce bitirilen broşür, kelimesi kelimesine, hatta basıma saatler kala mail grubu üzerinden tartışılarak oluşturulmuştur. Bu çalışma tarzı, bazen gereksiz bürokrasiye ve tartışmalara neden olsa da, kolektif bir çalışma deneyimi açısından oldukça öğretici olmuştur. Yine adaylıklar bakımından son bir haftaya kadar açık yerler bırakılmış, kişiler aday olmaya davet edilmiştir. Zaman geçtikçe bu bileşim ete kemiğe bürünmüştür. Bu bileşim kendini işyerlerine de iyi anlatmış ve bu zamana kadar seçimden sadece grupların ittifak tartışmalarını anlayan ve bu yüzden bütün anlayışlara uzak duran kesimler, beklenenden çok daha kolay taraf olmuşlardır. Söz konusu listenin adayları, “bağımsızlık vurgusu yapmadan, ama bir anlayışa mensubiyetleri varsa da bunu insanların gözüne sokmadan” bu ilkeler üzerinden kendini anlatmıştır. Sonuç itibariyle gelinen nokta; Emek Hareketi’nin tek başına çıkarmadığı, ama en önemli bileşeni olarak katıldığı ve geniş kesimlerin çevresinde toparlandığı bir liste, Eskişehir’de bir ilki yaratarak, bir ayrışmayı ortaya koymuştur.
Son noktaya geçmeden önce birkaç dipnotu ortaya koymakta yarar var: Taktiksel olarak nasıl davranılması gerektiği ve atılacak adımlar konusunda yaşanan çekincelerde, bu listeye en büyük cesareti, yine birlikteliğin etrafında toplanan ve “artık bir ayrışmanın zorunlu olduğunu” belirten kamu emekçileri vermiştir. “Siz listenizi açıklayın, biz sizin arkanızdayız!” diyen çok geniş ve o güne kadar tarafsız olmayı övünülecek bir şey olarak gören aktivistler, inandırıcı ve samimi bir platform önlerine konulduğunda, ne kadar kolay taraf olma iradesini ortaya koyabileceklerini ve koyduklarını göstermişlerdir. Aslında tüm taktiksel hamlelerin, bu kesimlerle ve ortak karar alma süreçleri çerçevesinde yapılmaya çalışıldığı ve bu anlamda “kendi dar grup çıkarlarını dayatan” bir anlayıştan uzak durulduğu söylenebilir. Ancak kanımızca bu konuda çok ideal bir tablo çizmek yanıltıcı olacaktır. “Tüm kararlar bu birlikteliğin rızasıyla alınacaktır” düşüncesi, gerek “alışkanlıklar” gerekse de “pratik sebepler”le tam anlamıyla vücut bulmamıştır. Bu bakımdan, söylenmelidir ki, Aralık ayında yapılan söz konusu toplantı dışında daha geniş toplantılar yapılabilir ve kurulan komisyonlar daha geniş kesimi içinde barındırabilirdi.
Özellikle Emek Hareketi’nden emekçiler açısından, Emek Partisi İl Yönetimi’nin süreci yakından takip eden ve ön açıcı tavrı altı çizilmesi gereken bir diğer noktadır.
3) Bir yandan özellikle aday olmak istediğini belirten arkadaşların başı çekmesiyle ileri emekçi kesimleriyle tartışmalar yürütülürken, diğer yandan diğer anlayışlarla (DSD, Sendikal Birlik vb.) da görüşmeler yürütülmüştür. Görüşmeler neticesinde, bir araya getirilen bu geniş güce karşı, diğer üç anlayış, kendi deyimleriyle ve amiyane tabirle “sendikada tek hakim güç olmaya çalışan ‘Bu Daha Başlangıç’ Listesi’ne karşı Gezi ruhuyla bir araya geldik!” şiarıyla bir liste oluşturmuştur. Seçimden başarıyla çıkılmasını sağlayan üçüncü ve kanımızca tüm Emek Hareketi’nden emekçilerde hakim olması gerektiğine inandığımız nokta, kullanılan dildi. Diğer listenin yaptığı “onlar şucu bucu” biçimindeki propagandaya karşı, karşı listeyi eleştirmekten çok, genel olarak sendikaya hakim olan anlayışın eleştirisi yapılıp, nelerin değişmesi gerektiğinin ortaya konulması tercih edilmiştir. Bu yapılırken de, ziyaret edilen delegelere, gerek seçimlerde gerekse de seçim sonrasında bu işin bir parçası olmaları teklif edilmiştir. Diğer listenin yaptığı “bunlar EMEP’li, HDP’nin sendikadaki yansıması, kimlik siyaseti yapıyorlar vb.” biçimindeki propaganda, sendikadaki bu bölücü ve dışlayıcı dilden rahatsız olan üyeleri “Bu Daha Başlangıç” Listesi’ne daha da yakınlaştırmış, bu kesimleri değişimin gerekliliğine daha çok inandırmıştır. Genel Kurul’da da devam eden bu dil ve kürsüyü “Bu Daha Başlangıç” Listesi’ne kapatma taktiği, seçim gününde dahi bazı delegelerin düşüncelerini bu listeye oy vermesi yönünde etkileyebilmiştir.
Tüm bu süreçte bir yandan taktiksel olarak doğru hamleler yapılmaya çalışılırken, diğer yandan bütünüyle samimi ve anlaşılır tutumlar geliştirilmiş, kamu emekçilerinin bölünmemesi ama birliğinin ilerletilmesi için çaba harcanmıştır. Kimseden sendikal ve siyasi aidiyetler saklanmamış, ancak bu noktaları öne çıkarmaktan ziyade, oluşan somut birlikteliğin çok daha geniş bir niteliğe sahip olduğunu vurgulanmıştır. Bu tutum, herhalde, dar grupçu sendikal anlayış yerine, bütünleştirici, birleştirici bir sendikal anlayışı ortaya koymaktadır. Siyasi anlayış ve hareketlere “yabancı”* birçok emekçi canla başla seçim çalışmasının içinde yer almıştır.
Son olarak, bir konuya daha değinmeliyiz ki, bir araya gelen geniş kesimler ortak bir isim bulma arayışına girmiştir. Aslında bu ortak isim bulmanın süreçte çok önemsenmediği belirtilmelidir, çünkü bir araya gelen kamu emekçileri için ilkelerin yanında ismin hiçbir önemi yoktu. Sonuç olarak, broşürdeki slogan kullanılarak, ortak karar ile listenin adı “Bu Daha Başlangıç” Listesi konmuştur.
SONUÇ YERİNE
Tüm çalışmaları, yazının başında belirttiğimiz biçimiyle ifade etmek gerekirse, şu şekilde toparlayabiliriz: İşyeri ile bağı güçlü, işyerini tanıyan ve üyelerin güvendiği Emek Hareketi’nden kamu emekçilerinin de önemli bir birleşeni olduğu “Bu Daha Başlangıç” Listesi, Gezi Süreci’nin de dayattığı üzere, sendikanın çoğu bir harekete mensup olmayan ileri kesimlerini birleştirici, çalışmanın parçası yapan bir anlayışla bir araya getirmiş ve kolektif bir çalışmayla Eskişehir sendikal tarihinde derin ve olumlu bir yarılma yaratarak, bir “ilk”e imza atmıştır. Bu “ilk”, diğer tüm anlayışların liste dışında kalması bakımından da geçerlidir. Şimdi sıra, bu geniş güç ve yetkiyle gerçekten bir değişimi ortaya koymak, en azından bu havayı hissettirmektir. Ancak gerçek odur ki; Eğitim-Sen ve KESK’te toplu bir değişim tüm Türkiye’de yaşanacak bir süreçle mümkün olacaktır. Bu anlamda kanımızca benzer bir yaklaşım ve çalışma tarzının diğer illerde de vücut bulması gerekmektedir. Yaşanılan deneyim, istikrarlı ve doğru bir çalışma örüldüğü takdirde, başarının uzak olmadığı yönündedir. “Yapıyoruz ama olmuyor, diğer anlayışlar bize karşı birleşiyor ve yalnızlaşıyoruz” söylemi, birçok yanıyla gerçeği yansıtmamaktadır. En azından “yapılacaksa bile hangi anlayışlarla ittifak yapılabileceğinin dönüp sorulabileceği” bir tabana ihtiyaç vardır. Bu anlamıyla “ittifak görüşmelerinin ardından üye ziyareti yapan değil, tabanda ittifak yapıp anlayışlarla görüşen bir çalışma tarzını örmek” ve bunun için de uzun soluklu bir çalışma yapmak gerekmektedir. İllerin, özellikle büyük illerin kendine özgü koşulları oluğu gerçekliktir, ancak bugünden itibaren güç biriktiren, işyerleriyle sürekli bağ kuran bir çalışmayı örmek, kamu emekçilerine yakın dönemde büyük olanaklar sunacaktır.
Bugün itibariyle bu bileşenin önünde, Eğitim-Sen Genel Kuruluna hazırlanmak, Tüzük Kurultayına tüm üyeleriyle tartışarak Tüzük Kurultayı’nda doğru tutum almak ve yine seçim sürecinde bir araya gelen kesimleri Eskişehir’deki sendikal mücadelenin sürekli bir parçası yapmak gibi acil görevler durmaktadır. Ancak görünen odur ki, seçim broşüründe de belirtildiği üzere, “Sınıf sendikacılığına dayanan, işyerleriyle bağları güçlü, sendikal bürokrasiyi dışlayan, demokratik işleyişi içselleştirmiş, kadınlara, gençlere ve tüm renklere yer açan, güler yüzlü bir EĞİTİM-SEN” için, bu daha başlangıç…