(İşçi Sınıfı Mücadelesi ve Toplu Sözleşme, Güncel sorunlar dizisi–1, Evrensel Basım Yayın, Aralık 1991, İstanbul)
Yeni bir Toplu İş Sözleşmesi dönemi (TİS) başlarken yayınlanan işçi Sınıfı Mücadelesi ve Toplu Sözleşme adlı kitap, zaten hiç bir zaman gündemden çıkmayan ama özellikle kamu sektöründeki bir çok sözleşmenin eşiğinden içeri girilirken daha da güncelleşen bir ihtiyaca cevap veriyor. TİS’in işçi sınıfı mücadelesi içindeki yeri ve öneminin doğru bir temelde ele alınması ve onlarca yıldır kastlaşmış sendika bürokrasisinin kanıksattığı yanlış anlayışın kırılması böyle bir kitabı ihtiyaç haline getirmiştir.
TİS denince yaygın olarak akla gelen, iki yılda bir işveren temsilcileri ile sendikacıların, sınıfın dışında binaya gelerek işçi ücretlerine bir miktar zam yapılması akla gelir. İki sözleşme arasında enflasyon karşısında aşınan ücretler in alım gücü yeni koşullara göre belirlenir. Birçok işkolunda, işçiler, sonuçtan anlaşma imzalanıp, ücret bordroları eline tutuşturulduğunda ancak haberdar olurlar. Bu sözleşmenin belirgin özellikleri, işçilerin dışında yaşanan bir süreç olması, işçi sınıfının bütünsel sorunlarını kapsamayıp bir “ücret pazarlığı” olarak kalması, işçiden çok işverene yakın sendikacılarca, patronların çizdiği sınırlar içinde bir danışıklı dövüş olmasıdır.
Ayrıca metinlerin işçilerin anlayamayacağı bir dilden yazılması, bu sözleşmeyi ancak “uzman kişilerin”, profesyonel sendikacıların yapacağı sanısını güçlendirmekte, işçileri bu surecin tümüyle dışına itmektedir.
TİS’in işçi sınıfı mücadelesi içindeki yerini ve önemini kavrayabilmek için, TİS’in tarafları olan patron ve işçilerin karşılıklı konumlanışına göz atmak gerekir.
Kapitalizm, içinde yaşayarak havasını soluduğumuz bu sistem, doğal bir şekilde, sosyalist bilinçle yıkılmadıkça her alanda kendi gerçeğini bilinç olarak bütün herkesin kafasına yerleştirir. Buna göre de, sermaye yatıran patron, yatırılan sermayenin karşılığı olarak kar elde eder. Aynı sürece katılan işçinin de “emeğinin karşılığı” verilir Üretim sürecinde herkes yatırdığının karşılığını alır, işçi işgücünü katmıştır, bunun karşılığı olan ücretini alır. Patron sermaye yatırmıştır, karşılığında kar eder. Burjuvazinin dayattığı bu gerçeği kabullenen burjuva sendikacılar da toplu sözleşmelerde patronla “emeğin karşılığı” olduğu söylenen ücretin miktarını tartışırlar. Patronun önerdiği rakam karşısında işçinin emeğinin gerçek karşılığının daha “yüksek bir rakam olduğunu iddia ederler, yüksek bağlanan bir sözleşme ile “emeğin karşılığını” aldıklarını ilan ederler.
Bu kapitalizmin dayattığı gerçek, yarattığı bilinçtir. Gerçekte, Patronun sermayesi üretim için zorunludur ama değer yaratma özelliği yoktur. Üretim sürecinde değer yaratan tek şey, özel türde bir meta yaratan emek gücüdür. Üretim sürecinin sonucunda yapılan şey, üretim sürecine katılan tarafların paylarına düşeni alması değil, lam tersine işçinin yarattığı değerin, işgücünün fiyatı olan ücret çıktıktan sonra, patrona kalmasıdır. Bunun için TİS’in konusu olan pazarlık emeğin karşılığının ne olacağı konusunda bir pazarlıkmış gibi görünmesine rağmen gerçekte, işgücünün fiyatının ne olacağı konusunda bir pazarlıktır. Arlık-değer ve kar, kapitalizmin onsuz edemeyeceği bir unsur olduğuna göre kapitalizm şartlarında “emeğin tam karşılığı” gibi laflar bir safsatadan öte bir anlam taşımaz.
Bu anlatılanlardan bir işçinin çıkarması gereken sonuç, işçilerin emeklerinin tam karşılığını TİS’lerle alamayacağıdır. Bu, ancak, sermaye egemenliğinin onu temsil eden siyasal üst yapıyla birlikte ortadan kaldırılmasıdır. İşçi sınıfı, işgücünün sömürülmesini TİS’lerle değil, ancak ücretli kölelik sistemine son vererek ortadan kaldırabilir. Bu mücadelenin hedefi sosyalizmdir, sosyalizm hedefti bu mücadele de siyasal sınıf mücadelesidir.
İşçi sınıfının sömürüden kurtuluş mücadelesi, bir ücret pazarlığı ve TİS mücadelesi değil, sömürünün kaynağı olan kapitalist düzeni ortadan kaldırma mücadelesidir. Marksist literatürde bu mücadeleye siyasi mücadele denir ki, bu mücadele işçi sınıfının en keskin ve temel mücadelesidir.
Bu sebeplerden dolayı, işçi sınıfının mücadelesi, ekonomik mücadeleye ve onun bir biçimi olan TİS mücadelesine indirgenemez, işçilerin ufku, TİS’in dar ufuklarını aşmalı, sosyalizmi kapsamalıdır. Bunun için işçi sınıfının gerçek mücadele örgütleri olan sınıf sendikaları, TİS’i bir ücret pazarlığı olarak değil, bunu da kapsayan ve bütün alanlarda şiddetle yaşanan büyük tarihsel çatışma olan sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görürler. Bu bakışla ele alındığında, TİS gerçek işlevine kavuşabilir. Bu anlatılanlardan TİS’in öneminin küçümsendiği sanılmasın. TİS, bir yandan işçilerin yaşamında bir parça iyileşme sağlayabilir, bu çok önemlidir. Ve TİS, sınıfın bütününün katıldığı bir eylemdir. Bu süreç, işçilerin sermayeye karşı mücadelede eğitildikleri çok önemli bir okuldur.
Kısaca, TİS, işçi sınıfının kapitalizmden kurtuluş mücadelesinin bir parçası olmalıdır ve bu anlayışa uygun gelişmesi sağlanmalıdır. İşte Kitabın savunduğu, TİS’i değerlendirdiği perspektif budur. Kitap boyunca, üzerinde durulan ve iskelet diyebileceğimiz düşünce, TİS’in nasıl sosyalizm mücadelesi için bir okul olabileceği konusudur.
Son derece anlaşılır bir dille yazılan bu kitap, az çok aydınlanmış her işçinin okuyup diğer sınıf kardeşleriyle tartışabileceği bir özelliğe sahiptir. Gereksiz ayrıntılardan kaçınılmış, bir işçinin yorgun akşamlarında okuyabileceği bir boyuta sığdırılmıştır.
Bilinçli işçi, bu kitabı okurken, öncelikle yukarda özetlediğimiz ve kitabın da temel fikri olan perspektifi akılda tutmalıdır. Çoğunluk sendikacılarca, TİS’in basit bir ücret pazarlığı olarak görüldüğü ülkemizde, bu görüşün bakış açımıza sindirilmesi son derece önemlidir.
Kitap boyunca, “tarafların haklarını eşitçe gözettiği” iddia edilen yasaların, gerçekte patronların (yasa da bütün yurttaşların diye geçer, ama mülk sahipleri sadece patronlar olduğundan, bu “yurttaşların” patronlar olduğu açıktır) mülkiyet hakkının ve doğallıkla sömürüsünün devamım sağlayan metinler olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.
Kitapta, her TİS sürecinde ortaya çıkan binlerce özgün durumun bütünü kapsayacak şekilde genel karakter taşıyan özellikleri ele alınmıştır, her işkolu ve işyerinin TİS sürecini açıklayacak bir kapsama sahip olması imkânsızdır. Bunun için, kitapta ifade edilen fikirler, ancak genel “bir bakış açısı ve çerçeve oluşturabilir. Bunun her TİS sürecine olduğu gibi uygulanması mümkün değildir. Bu genel bakış, her alana özgü somut programlarla tamamlanmalıdır.
Ele aldığı konular bakımından kitap kabaca iki ana bölüme ayrılabilir. “Ücretli Kölelik ve TİS”, “Sınıf Mücadelesi ve TİS”, “Ücret ve TİS” gibi alt konuların yer aldığı ilk bölüm, yukarıda özetlediğimiz, işçi sınıfının TİS’e yaklaşımı konusunda genel bilgiler vermektedir.
İkinci bölümde ise, TİS’te gündeme gelen sorunlar, ileri sürülen talepler, taleplerin önem sıralaması ele alınıp işlenmekte, bu konudaki yasal düzenlemeler anlatılmaktadır. Sendika ağalarının tutumu eleştirilerek, TİS’in tek başına bir ücret pazarlığı olmadığı, en başta işçi sağlığı ve iş güvencesi olmak üzere ücretle doğrudan ilişkili olmayan konuların TİS’lerde önemle üzerinde durulması gereken maddeler olduğuna dikkat çekilmektedir. Çünkü güvence altına alınmamış büksek ücret, her an geri alınabilecek, ya da işçinin atılması yoluyla tümden mahrum bırakılabilecek bir şeydir.
Kitabın önemle üzerinde durduğu bir sorun da şudur: TİS süreçlerinin çok uzadığı Türkiye’de, TİS’lerin çok kısa dönemleri kapsaması, işçileri TİS dışında başka bir şeyle uğraşamaz duruma getirmektedir. Bu da, işçileri iktisadi mücadelenin sınırlarına hapsetme olanağı hazırlamaktadır. Çünkü işçi sınıfı, ekonomik mücadelenin boğucu duvarlarının dışına bakabildiği, diğer sınıfların taleplerine sahip çıkabildiği, devletle bütün sınıfların ilişki alanı olan siyasi alana bakabildiği sürece, ancak o zaman “kendisi için sınıf” konumuna yükselebilir.
Kitabın gündeme getirdiği diğer önemli bir konu da, TİS sürecinin gerçekten bir eğitim ve mücadele dönemi olabilmesi için egemen TİS süreci prosedürünün yıkılması gereğidir. Ülkemizde TİS denince, işçilerin dışında patronla sınıftan sadece düşünceleriyle değil yaşamlarıyla da kopmuş olan bürokrat sendikacıların kapalı kapılar ardında ve çoğunlukla satışla sonuçlanan pazarlığı olarak anlaşılır. Bu durumun değiştirilmesi, TİS’in işçi sınıfı mücadelesi içindeki yerine kavuşması için zorunludur. Bu da ancak, TİS’in tüm süreçlerine işçilerin katılmasıyla mümkündür. TİS taslakları bizzat işçiler tarafından hazırlanmalı, hazırlanan taslaklar, işçilerin katıldığı toplantılarda özgürce tartışılmalıdır. Sözleşme görüşmelerine işçilerin özgür iradeleriyle seçtikleri temsilciler de sendikacıların yanı sıra katılmalıdırlar.
TİS’le yakından ilgili olan iki konu Grev ve sendikalar konulandır. Kitapta bu konular başlı başına ele alınmamış, TİS’le ilgili olduğu kadarıyla ele alınmıştır. TİS konusu, o sözleşmeyle oturum sendikadan ve TİS uyuşmazlığının sonucu olan grevlerden ayrı ele alınamaz. Fakat bu kitabın boyutları içinde ele alınamayacak olan bu konular bu konuyu ele alacak başka kitapların konularıdır ve bu konudaki boşluk da yeni kitaplarla tamamlanmalıdır.
Bu kitabı okuyan, TİS sürecine katılan bilinçli işçi ve devrimci unutmamalıdır ki, TİS mücadelesi, bakış bu süreçle sınırlı oldukça eksik bir mücadele olacaktır. TİS, daha başından patronun egemenliğini kabullenildiği, bu egemenlik çerçevesinde bir takım iyileştirilmelerin sağlanabileceği bir süreçtir. Ekonomik mücadele alanı burjuvazinin güçlü olduğu bir alandır, işçi sınıfı ancak politik mücadele alanında güçlüdür, burjuvaziyi ancak politik mücadele ile yenilgiye uğratabilir. Bu bakımdan TİS’e işçi sınıfının politik amaçları bakımından yaklaşmak, politik mücadelenin ihtiyaçlarını kolaylaştıracak şekilde ele almak, TİS’i proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlenme amacına hizmet eder hale getirecektir.
Şubat 1992