Tunus Gençliği Yoksulluk ve Diktatörlük Kıskacında Yaşıyor

Toplam nüfusun %50’sinin 35 yaşından küçük olduğunu düşünürsek, Tunus’u genç bir toplum olarak tanımlayabiliriz. Gençlik, gerek iktidarın, gerekse de muhalefetin bütün politik planlarının dayandığı esas gücü oluşturmaktadır. Bu nedenle, bütün politik güçler, kazanmak ve politik planlarına dahil etmek için gençliğe yöneliyorlar. 1957’den 1987’ye kadar Tunus’u yöneten Burgiba, gençliği “ulusun geleceği” olarak görüyordu. Yine aynı şekilde, “Ennahda” adlı İslamî hareketin başkanı olan Rachid El Ghannouchi, her zaman, “gençliğe yatırım yapan, Tunus’un geleceğini de elde tutar” diye tekrarlardı.

1- Tunus gençliğinin gerçeği

Tunus halkının bir kesimini oluşturan gençliğin payına düşen yoksullaşma ve haklarından mahrumiyettir. Dışa bağımlı burjuva devlet, sadece egemen sınıfın azınlığının çıkarlarını temsil ediyor. Halkın çoğunluğu ise, baskı altında ve yoksullaşmıştır. Devlet, krizin olumsuz sonuçlarını, her zaman, ezici çoğunluğu işsizlikten ve sefaletten muzdarip, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, kültür hizmetleri gibi temel haklardan yoksun olan halka yansıtma eğilimindedir. İşsizlik oranı %14’ü bulmaktadır  (gerçekte bu değer %25-30 civarındadır). İşsizlerin üçte ikisini üniversite diploması ya da herhangi bir diploması olan gençler oluşturmaktadır. Üniversite diploması olup da işsiz olanların sayısı, yaklaşık 120.000 civarındadır. Öte yandan halkın yaklaşık %20’si okuma yazma bilmemektedir. Okuma yazma bilmeyenlerin yarısını gençler ve çocuklar oluşturuyor. Okula gidebilme şansı bulabilenler de, genel olarak sefalet içinde yaşıyorlar. Zenginlere mahsus olan okulların tersine, halkın çocuklarının eğitim gördüğü okullar, eğitim programı, altyapı (binaların eskiliği ve harabeliği) ve diğer hizmetler açısından acınacak durumdadır. Bütün bu koşullar sonucunda elde edilen diplomalar, değeri ve geleceği olmayan diplomalardır. İş bulma şansının çok nadir olması ve umutsuzluk neticesinde, bütün kesimlerden gençlerin büyük bir bölümü “ölüm tekneleri”nde, başta İtalya olmak üzere Avrupa ülkelerine göçe zorlanıyorlar. Suç çetelerinin (uyuşturucu, soygun) eline düşen binlercesi kendini hapishanelerde buluyor. Boş zamanlarını değerlendirme, eğlenme, neredeyse sadece zenginlerin çocuklarına ayrıcalığı durumdadır.

Ülkemizin gençleri, çok zor ekonomik ve sosyal koşullarda yaşıyorlar. Bu durum, politik hayatın tıkanması ile daha da ağırlaştı. Çünkü gençler de, toplumun diğer kesimleriyle birlikte, kaygı ve tasalarından bahsetmek için bile, özellikle örgütlenme, gösteri ve ifade özgürlükleri gibi politik haklarından mahrumlar. Bu şekilde, gençler, sorunlarından bahsettikleri her defasında, 50’li yılların ortalarından bu yana devam eden diktatörlük döneminden günümüze kadar, azgınca baskı ve saldırıların kurbanı oluyorlar. Gençleri bekleyen; cezaevi, işkence, zorunlu askerlik, okuldan, işten atılma ve nihayet güvenlik güçlerinin tacizi oluyor. Diktatörlük, her an “gençlik canavarı” korkusuyla yaşıyor.

2- Tunus gençliğinin mücadelesi ve örgütlenme biçimleri

Tunus’taki diktatörlük kurulduğundan bu yana, kendisine kafa tutan ve memnuniyetsizliğini ifade eden bir gençlikle karşı karşıya kaldı. Öğrenciler, 60’lı yıllardan bu yana, bağımsız sendikalar şeklinde örgütlenme hakkını elde etmek, Tunus Genel Öğrenci Birliği’ni kurmak için, genç liseliler demokratik ve ücretsiz bir eğitim için, işsiz gençler de son yıllarda iş talepleri için kahramanca, zorlu mücadeleler verdiler. Bu amaçla, ülkenin bazı bölgelerinde, yerel ve bölgesel komiteler, “Diplomalı İşsizler Birliği”ni kurdular.

Gençliğin politik örgütlenmesine gelince; faşizm her alana öylesine hakim ki, genel olarak politik hareket kuşatılmaya ve darbeler yemeye devam ediyor. Gençliğin örgütlü politik hayata dahil olması çok sınırlı. Buna rağmen, iktidar partisinin kişisel çıkarlar peşinde koşan muhbir ve fırsatçı çevrelerden oluşan “Desturcu Gençliği”, Tunus gençliğinin en büyük politik örgütü olmaya devam ediyor. Yasal muhalefet partileri saflarında gençlerin varlığı yok denecek kadar azdır. Sadece İlerici Demokratik Parti (liberal, radikal) saflarında aktif bir genç kitlesi mevcuttur. Öte yandan, kurulduğu 1986 yılının Kasım ayından bu yana var olmaya devam eden Tunus İşçileri Komünist Partisi’nin gençlik örgütü olan “Tunus Genç Komünistler Birliği” deneyimi, gençlik örgütlenmelerinin öncüsü sayılmaya devam ediyor. Üniversite öğrencilerinin örgütü olan “Tunus Genel Öğrenci Birliği” içinde etkili bir varlığı vardır. Aynı zamanda, işsiz komitelerinde ve öğrenci birlikleri içinde önemli bir etkiye sahiptir. “Tunus Genç Komünistler Birliği”, Tunus’un bazı bölgelerinde örgütlüdür.

Kuruluşundan bu yana, bu örgüt, saldırılara ve baskılara maruz kaldı. Bu saldırı ve baskılar sonucu yüzlerce militan dava edildi, hapse mahkum edildi, iş ve eğitim hakkından mahrum bırakıldılar. Bu eziyetler hâlâ devam ediyor.

Üniversite öğrencileri içindeki ulusalcı ve solcu eğilimler, esas faaliyetlerini öğrenci sendikası içinde yoğunlaştırıyorlar.

İslamcı hareket de, gençlik hareketleri içinde (özellikle üniversite ve lise öğrencileri içinde) etki sahibidir. Ancak maruz kaldığı baskılar neticesinde, İslamcı hareketinin içinden gelen yüzlerce genç “anti-terör” yasasının tehdidi altındadır. Politik hayatı ve ülkeyi derdest etmek maksadıyla, iktidar, İslamcı gençliği terörizmle suçluyor.

Gençlerin çoğunluğu politik olarak örgütlü değildir, ancak iki yıl önce Gafsa maden havzasında olduğu gibi, zaman zaman patlak veren toplumsal mücadelelere katılıyor ve destekliyorlar. Gençler, özellikle işsiz gençler, bu isyanın esas gücünü oluşturuyordu.

Gençlik Kampı ve Gençlik Faaliyetinden Çıkarılacak Sonuçlar

GİRİŞ

İzmir-Selçuk’ta düzenlenen 22. Uluslararası Antifaşist Antiemperyalist Gençlik Kampı, 20 ülkeden binlerce gencin katılımıyla tamamlandı. Ağustos ayında gerçekleşen gençlik kampı, uluslararası alanda mücadele ve örgütlenme deneylerinin paylaşılmasına da hizmet etti. Kampın sonuç deklarasyonu, bir yandan gençliği kapitalizme ve emperyalizme karşı birleşmeye çağırırken, aynı zamanda da, tüm dünya gençlerine enternasyonal dayanışmayı ve mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.

Uluslararası antifaşist, antiemperyalist kamplarının ortaya çıkardığı gelenek, kamp hangi ülkede yapılıyorsa, o ülkenin gençlik mücadelesinin güç kazanmasını esas almaktaydı. Ev sahibi ülkedeki devrimci gençlik örgütünün güçlenmesini gözetmek de, bu geleneğin bir parçasını oluşturuyor. Kampın, genel hatlarıyla ve pratik sonuçları bakımından sözü edilen bu hedefe ulaştığını söyleyebiliriz. Gerek aylardır hazırlığı süren kamp çalışmalarında, gerekse kamp sürecinde, gençlerin önemli bir bölümü, Emek Gençliği saflarında örgütlü mücadeleye katılmış oldu.

Bununla birlikte, kampın bileşimi ve kampta belirlenen tartışma platformlarının ortaya çıkardığı kimi eğilimler, mücadele ve örgütlenmeye dair yaşanan sorunların aşılmasında Emek Gençliği’ne yardımcı olacak bazı işaretler sunuyor. Kürt, Türk, Arap, Laz ve her milliyetten Türkiye gençliğinin politik devrimci gençlik örgütü olan Emek Gençliği’nin her bakımdan güç kazanması; kamp çalışmaları üzerinden kendi çalışmasını yeniden gözden geçirmesini, gerekli sonuçlar çıkarmasını ve bunun üzerinden çalışmayı ilerletecek yeni görevler saptamasını gerektiriyor.

Yeni bir eğitim ve öğretim yılı başlarken, çalışmanın bu veriler üzerinden yeniden gözden geçirilmesi, yeni mücadele dönemine daha hazırlıklı girmeyi de kolaylaştıracaktır.

GENÇLİĞİN POLİTİK YÖNELİMLERİ VE ÖRGÜT ÇALIŞMASI

Gençlik kampına katılımda esas yoğunluğu liseli gençler oluşturmaktaydı. Üniversite katılımında ise dikkat çekici bir zayıflık göze çarpmaktaydı. İşçi, işsiz, üniversite ve liseli gençlerin yer aldığı kamp, genel olarak her kesimden gençliğin politikaya ve ideolojik meselelere nasıl bir yaklaşım gösterdiklerini yansıtması bakımından da yararlı oldu.

Kampa katılan gençlerin büyük çoğunluğu, yaşadıkları sorunlar etrafında bir araya gelme deneyine sahip olmamışlar. Gençlerin çoğunluğu, talepler üzerinden bir mücadelenin içinden gelmedikleri gibi, Emek Gençliği ile de böylesi bir mücadelenin içinden gelerek de bağ kurmuş değil.

Bir kıyaslama yapmak bakımından, isterseniz, 12 yıl öncesine gidelim ve Bergama Gençlik Kampı’nın bileşenine göz atalım. Baskın gelen çoğunluk, Bergama kampında, üniversitelilerdir. Bu, hem sayısal olarak böyledir, hem de üniversitelilerin tartışmalara rengini vermesi açısından böyledir. Çünkü 1998 yılında yapılan Bergama kampından önceki üç yıl, yükseköğrenim gençlik mücadelesinin kitlesellik bakımından 90’lı yıllarda zirve yaptığı yıllardır. 1995, 96 ve 97 yılları, harçlara yüzde 300’lere varan zamlara karşı üniversite gençliğinin kitlesel eylemler yaptığı yıllardır.

Üniversite gençliğinin 12 yılda geldiği durumu en iyi anlatan sözlerden biri de, bir matbaa işçisine ait. Beyazıt’ta çalışan bu matbaa işçisi şöyle diyor; “Eskiden bu meydana hep öğrenciler çıkar ve eylemler yapardı. Son on yıldır bu meydandan gelip geçerken artık onları göremez oldum.”

Türkiye gençlik hareketi içinde yükseköğrenim gençliği hep belirleyici bir role sahip oldu. O derlenip toparlanıp öne çıktığında, diğer gençlik kesimleri de hareketlendi. Üniversite gençlik mücadelesinin son 12 yılda yaşadığı bu gerileme, diğer gençlik kesimlerinin kitlesel bir temelde birleşip mücadele sahnesine çıkamamasının önemli nedenlerinden biri sayılmalıdır.

Üniversite gençlik hareketi ve Üniversiteli Emek Gençliği’nin örgütlenmesinde yaşanan bugünkü zayıflıklar, gençliğin genel politik düzeyine de yansımaktadır. Bu nedenle, Emek Gençliği zorluklara ve mazeretlere teslim olmadan, üniversite çalışmasında rutini aşan, hedefli bir çalışmayı önüne koymalı, ısrarcı olmalı ve üniversitedeki günlük politik çalışmada istikrar sağlamalıdır. Bu, örgütsel çalışmanın da temel ihtiyaçlarından biridir. Zira yükseköğrenim gençliği içindeki örgütlenmenin güçlenmesi, gençlik örgütünün genel politik düzeyinde de yükselişe yol açacaktır.

Elbette, gençlik örgütünün politik alana ilişkin çalışma sorunları, sadece üniversitelerdeki zayıflık meselesiyle sınırlı değildir. Bir diğer mesele de, gençliğin bugünkü politik eğilimlerini anlamak ve Emek Gençliği’nin çalışmasını bu duruma göre yeniden düzenlemekle ilgilidir. Gençlik kampı bu bakımdan da veriler sunmaktadır.

Biz, yeniden Selçuk kampına dönelim…

Kampa katılan binlerce genç, her ne kadar talepler üzerinden bir mücadele deneyi kazanarak gelmiş olmasa da, bu durum, gençlerin politikaya ilgisiz oldukları anlamına gelmiyor. Zira kampta “Kürt sorunu”, “demokratikleşme”, “referandum”, “Stalin dönemi Sovyet yönetimi”, “Kemalizm”, “liberalizm”, “ulusalcılık-milliyetçilik” ve “EMEP’in siyasal çizgisinin diğerlerinden farkı” gibi konular, en çok tartışılan başlıklar oldu. Bu politik tartışmalar, önceden planlanmış forum, panel ve atölyelerle de sınırlı kalmadı. Üstelik en canlı tartışmaların, çadır aralarında buluşan küçük gençlik kümeleri içinde yaşandığını söylemek, daha doğru olur.

Örneğin kampta, Kürt sorunu ve demokratikleşme meselelerine ilişkin yaşanan tartışmalarda, gençlerin ne kadar politikaya duyarlı ya da politikanın içinde olduğunu daha iyi görebiliriz.

Türkiye’de, diğer birçok ülkeden farklı olarak, çok ciddi bir demokrasi sorunu yaşanıyor. Bu sorunun baş gündeminde ise, Kürt sorunu bulunuyor. Kampta sözü edilen en hararetli tartışmalarda, Kürt sorunu ve demokratikleşme vardı. Kampa Diyarbakır’dan gelen gençlerin, özlemlerini, son günlerde yükselen milliyetçi kışkırtmalara karşılık verircesine, biraz da tepkisel bir biçimde ifade etmeleri, bu tartışmaları iyice alevlendirmiş oldu. Kendisini, “Türk, Atatürkçü ya da antiemperyalist solcu” olarak ifade eden birçok örgütsüz genç, Diyarbakırlı gençlere önce tepkiyle yanıt vermeye çalıştı. Milliyetçilikten gelen etkiler çabucak dışa yansımış oldu. Aslında bu durum, kamptaki yüzlerce gencin Kürt sorununu daha fazla tartışmasına ortam sağladı ve bu bakımdan faydalı da oldu. Bu tartışmalar vesilesiyle, batıdaki Türk gençler, Kürt ulusal hareketini ve Kürt halkının taleplerini daha yakından tanıma ve anlama imkanı buldu. Kürt gençliğine duyulan önyargıların kırılmasında da, bu örnek, ilerletici bir durum yarattı. Kürt sorununun çözümü ile ülkedeki demokratikleşme arasında bağ kurabilen gençler, bunu hızla diğer arkadaşlarına anlatmaya başladılar. Yaş ortalaması düştükçe, bu tartışmalara katılarak reaksiyon veren gençlerin sayısının artış göstermiş olması da, son günlerde artan politik duyarlılığın bir göstergesi olsa gerek.

Ülkede cereyan eden politik atmosfer, burjuva klikler arasında yaşanan siyasal hegemonya çatışması, liberaller tarafından desteklenen muhafazakârlar ile ulusalcı-Kemalistlerin kapışmaları, Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar ve artan operasyonlar vb. gelişmelerin, diğer toplumsal kesimler kadar, gençlik yığınlarını da politik bir tercih yapmaya zorladığını tespit etmek gerekir. Örneğin referanduma giden süreçte, bu tercih zorlaması, gençler için üç seçenekli bir test sorusunu andırıyor. “Evet”, “hayır” ya da “boykot” tercihleri, siyasal bir tartışma ortamı sağlarken, taraflaşmayı da teşvik etmiş oldu.

Ortaya çıkan bu veriler, gençlik içindeki devrimci çalışmaya dair, bir birleriyle bağlantılı iki görevin yerine getirilmesini gerekli kılıyor:

1- Gençliğin şu ya da bu biçimlerle ortaya çıkan politik-ideolojik eğilimlerinin, kendi yaşadıkları sorun ve taleplerle olan bağını göstermek. Tersten söylersek, kendi sorun ve taleplerinin mevcut sistemle olan çelişkilerini ortaya koyarak, doğru bir temelde politikaya atılmalarını sağlamak ve doğru bir politik tercih yapmalarına yardımcı olmak. Eğer bu başarılabilirse, talepler etrafında gençlik kitlelerinin birliğine de yeniden kapı açılacaktır.

2- Politik alana ilişkin gelişmelerden hareketle bize yönelen bir gence ya da gençlere; “önce talepler üzerinden mücadeleyi örelim, sonra politik meselelere bakarız” diye bir yaklaşım göstermek, gençlerin bugünkü mücadele eğilimlerini geriye çekmek olur. Bu yaklaşım doğru olmadığı gibi, kazanıcı da olmayacaktır. Ve kuşkusuz politik açıdan kazanmak üzere davranmak için, gençlerin Emek Gençliği’ne katılım eğilimi göstermeleri de gerekmemektedir. Bu nedenle, siyasal alanda cereyan eden gelişmeler (demokrasi, Kürt sorunu, dış politika, emek-sermaye karşıtlığı ve sosyalizm vb.), bu gelişmelere ilişkin yürütülecek propaganda ve ajitasyon çalışması, gençlik örgütünün günlük çalışmasının bir parçası olmak zorundadır.

Gençlik örgütünün bugüne kadar süregelen faaliyetlerinde, bu açıdan çeşitli sorunlar yaşandığını görmek gerekiyor. Gençliği, politik gelişmelerden uzak, donuk ve tepkisiz bir kitle olarak gören kimi yaklaşımlar, gençlik yığınlarıyla, hatta onların ileri çıkan kesimleriyle bağ kurmayı, sadece ekonomik ve akademik taleplerle sınırlandırmaktadır. Bu durum, gençlik örgütünü, çoğunlukla politik gelişmelerin ve bu gelişmelere ilgi duyan gençlik kesimlerinin dışına düşürebilmektedir. Türkiye gibi bir ülkede, demokrasi sorunları ya da dış politika alanında neredeyse her gün yeni bir sıcak gelişme yaşanırken ve bu gelişmeler ekonomik meseleler kadar kitlelerce tartışılırken; gençlik örgütünün faaliyetine, propaganda ve ajitasyon çalışmalarının kapsamına bakıldığında, bu konudaki yetersizlik hemen göze çarpmaktadır. Basılıp dağıtılan propaganda materyallerinin konuları, çeşitliliği ya da sayıları da, bu zayıflığı yansıtmaktadır.

Emek Gençliği örgütlerinde ve yönetim kademelerinde, politik gerilik ya da yetersizlik sorunu çokça dile getirilen bir sorundur. Bunu bir kez daha ya da her defasında dile getirmiş olmak ilerletici olmuyor. Esas mesele, başta yöneticiler olmak üzere, günlük çalışmanın içinde, politikayı izlemenin ve politik gelişmelere müdahale etmenin neden bir ihtiyaç haline gelmediği, gelemediğidir. Gençlik örgütünde, (istisnalar hariç) birçok yerde şöyle bir manzara ile karşılaşmak mümkündür; Gençlik il ya da ilçe yönetimi veya bir üniversite komitesi çok az gençle iş yapabilmektedir. Çalışmayı da, çok az kişiyle planlayarak hayata geçirmektedir. Çünkü örgüte kazanılmış olanlar zaten politikayı biliyor, izliyor sayılmakta, “ilişki” diye adlandırılan kesimler ise, politikaya zaten uzak ve politikadan ürken kişiler olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda, Emek Gençliği, ne en yakınındakilerle ne de karşılaştığı gençlik çevreleriyle politik olarak gelişkin bir ilişki tesis edebilmektedir. Bu nedenledir ki, politik yetkinleşme ve teorik ufkun geliştirilmesi, günlük örgüt çalışmasının bir parçası olarak ihtiyaç haline gelememektedir. Örneğin, Emek Gençliği’ne heyecanla katılan, ama örgütlü olduktan sonra politik açlığına karşılık bulamadığını düşünen ve bunu ancak çok gerilere savrulduğunda söyleyebilme cesaretini gösteren gençlerin sayısı hiç de az değildir.

Burada ikinci bir örnek vermek gerekiyor. Geniş bir gençlik çevresinde (kampta da görüldüğü gibi), Emek Gençliği’ni tanıyan, ona sempati duyan ve Emek Gençleri için çok olumlu tanımlamalar yapan gençlerin, iş, Emek Gençliği’nin savunduğu politikalara (ki bu politika devrimci işçi partisinin politikasıdır) gelince, çoğunlukla bihaber oldukları ya da bu politikalara uzak oldukları görülmektedir. Kampa katılan gençlerle kamp sonunda yapılan anketler, bu açıdan hayli ilginç veriler sunuyor. Bu anketi dolduran gençlerden biri, bakın, “Emek Gençliği’ni nasıl buluyorsunuz” sorusuna cevaben ne yazmış: “Stalin gibi faşist birini savunabilen, bölücü terör örgütüne hak verebilen bir örgüt!”. “Kamp hayatınızda ne gibi değişikliklere yol açtı?” sorusuna, yine aynı gencin verdiği yanıtsa şöyle: “Emek Gençliği gibi çok disiplinli, fedakâr, çalışkan arkadaşlarla tanıştım. Daha iyi olacaklarını düşünüyorum.” Bu örnek, nasıl bir gençlik çevresinin Emek Gençliği’ne yöneldiğini anlamak, aynı zamanda ideolojik ve politik alandaki çalışma düzeyimizi de gözden geçirmek bakımından son derece çarpıcı olsa gerek.

Bu bölümde, politik gelişmelerin gençlikte bıraktığı etkilerden söz ederken, ideolojik alanda da gençliği yeni arayışlara iten gelişmeleri atlamamak gerekir. Kapitalist küresel krizin yol açtığı sorunlar, emperyalist işgal ve savaşlar, artan kitlesel işsizlik ve açlık, doğanın kapitalist şirketlerce tahrip edilmesi, bireycilik ve piyasacılığın geliştirdiği yozlaşma vb. sonuçlar, burjuva ideolojik değer yargılarının arkasından koşan gençlik yığınlarında, giderek daha fazla hayal kırıklığına ve güvensizliğe neden olmaktadır. Marksizmin bir bilim ve mücadele kılavuzu olarak gençliğin öne çıkan kesimleri arasında hızla ilgi bulması nedensiz değildir. Baskısız, sömürüsüz yeni bir dünya arayışı, sözü edilen gençlik kesimleri arasında daha çok kendisini göstermektedir. Böyle bir dünyanın nasıl olacağı ve kazanılacağı üzerine yürütülecek ideolojik faaliyetin günlük çalışma içinde sosyalist bir eğitimi de içermesi gerekir. Bu yönde yapılan en küçük faaliyetler bile etrafında gençleri toparlayabilmektedir.

Kampın bu açıdan da son derece öğretici sonuçlar çıkardığını söylemek gerek. Söyleşiler, paneller, kültürel ve sanatsal çalışmalarda açığa çıkan etkinlikler, forum ve tartışmalar bunu göstermektedir. Düzene, sisteme muhalif, onun ideolojisinin kötülüklerini fark etmiş, sistem politikalarından rahatsız çok geniş bir gençlik kesiminden söz etmek mümkün. Kamp gibi olanak ya da platformlar sunulduğunda, gençliğin her alanda bu rahatsızlığını bir potaya taşımak istediğini göreceğiz. Bu nedenle; kültürden sanata, çalışma hayatından eğitim sorunlarına, bilimden edebiyata, spordan felsefeye kadar her alanda platformlar açmak büyük önem taşıyor. Bu alanlar, Marksist ideoloji kadar devrimci politikanın da taşınabileceği alanlar olarak görülmelidir.

Kamp sonrası işçi basınına ya da gençlik dergisine mektup gönderen gençler, genellikle kamptan büyülendiklerini ya da çok etkilendiklerini söylüyorlar. Fakat çıkardıkları sonuç, genelde, en fazla; “kampı şimdiden çok özledim, bir sonraki kampı iple çekiyorum” cümlesi oluyor. Elbette kamplarımızın böyle bir beğeni toplaması sevinilecek bir durumdur. Fakat neden bir yıl, bir sonraki kamp beklensin ki? Neden şimdi mücadelenin içinde olunmasın ve gençliğin ihtiyaç duyduğu bu tür etkinlikler her alanda birlikte örgütlenmesin? Emek Gençliği, bu soru üzerinde yoğunlaşmalıdır. Çünkü gençler bu paylaşım ve faaliyetleri kamptan kampa yaşamakta; işyerinde, okulda, mahallede bu platformları ve imkanları görememektedir. Gençlik evleri, işçi kültür ve dayanışma dernekleri, spor kulüpleri, turnuva organizasyonları vb.; sanayi sitelerinde ve emekçi mahallelerde gençliğin ihtiyaç duyduğu araç ve etkinliklerdir. Emek Gençliği, var olan bu araçları (dernekler vb.) en etkin biçimde kullanmalı, olmayan yerlerde böylesi araçların örgütlemesi için gençlere çağrılar yapmalıdır. Kamplarda biriken tecrübe, gazete-TV gibi araçlarımız ve aydın potansiyeli, bu araçları kurmanın ve işlevli hale getirmenin dayanakları olarak görülmelidir. Öğrenci gençlik içinde de bu tür araç ve imkanlar kısıtlıdır, ama daha fazla görünürdür. Öğrenci kol, kulüp ve toplulukları, bülten ve dergileri bunların başlıcalarıdır. Fakat hem bu örgütlerin büyük bir bölümü işlevsiz haldedir, hem de Emek Gençleri genellikle buraların aktif üyesi değildir. Bu durumu değiştirmek bir zorunluluk haline gelmiştir. Öte yandan, uluslararası çapta büyük bir kamp organizasyonunu başarıyla tamamlamış bir gençlik örgütü olarak, kültürel, sanatsal araçları kurma ve kullanmada her birimde daha özgüvenli ve cesaretli adımlar atılmalıdır. O zaman ideolojik ve politik çalışma alanı da genişlemiş olacaktır.

KİTLE ÇALIŞMASI, KİTLE ÖRGÜTLENMESİ VE KAMP ÇALIŞMASININ GÖSTERDİKLERİ

Uluslararası gençlik kampı; işçi, işsiz, üniversiteli ve liseli gençlik içinde Emek Gençliği’nin yürüttüğü kitle çalışması ve örgütlenmesine dair kimi ipuçlarını vermesi bakımından dikkate değerdir. Kamptaki forumlarda yürütülen tartışmalar bu yönde veriler sunmaktadır. İşçi, üniversite ve lise forumlarına göz atmak bu açıdan yararlı olacaktır.

1- İşçi Gençlik

Uluslararası gençlik kampında yapılan forumlarından biri işçi gençlere aitti. Sendikalı ve büyük işletmelerden işçilerin de mücadele deneylerini paylaştığı bu forumda, sanayi sitelerinden, atölyelerden gelen gençler yaşadıkları sorunları tartışma fırsatı buldular. Forumun sonunda ise, örgütlenmeye dair bir bildirge basıldı ve kampta dağıtıldı.

Görüldü ki; kapitalist krizle birlikte gelen saldırılar genç işçileri kitlesel bir işsizlik batağına sürüklemiş. Esnek çalışma, düşük ücret, çalışma saatlerinin yükseltilmesi, iş kazalarında yaşanan artış, neredeyse her yerde benzer sorunlar olarak dile getirildi.

Bununla birlikte, genç işçiler, genç olmaktan kaynaklanan taleplere de sahipler. Hayatlarında hiç sinemaya gitmemiş, tiyatro, konser yüzü görmemiş büyük bir işçi kitlesinden söz etmek mümkün. Örneğin İstanbul’da, İkitelli OSB’de bir kültür merkezi kurulmuş, fakat buradan işçiler yararlanamıyor. Kültür merkezi, sadece patronlara ve onların etrafındaki ayrıcalıklı şahsiyetlere hizmet veriyor. Etkinlikleri de, ancak bu ayrıcalıklı kesim izleyebiliyor. İstanbul İMES’te de benzer bir durum söz konusu. Örneğin emek yanlısı çevrelerin ortak düzenlediği bir kültür organizasyonuna genç işçiler yoğun bir katılım göstermişler. Panel ve söyleşilerden daha çok sinema gösterimlerine katılım yoğun olmuş.

Kampta yürütülen kültürel sanatsal aktivitelerin birçoğuna hayatlarında ilk defa tanık olan işçi gençler var. Fakat genç işçiler, katıldıkları bütün atölyelerde, işçilerin de sanattan anlayabileceklerini, sanat yapabileceklerini de göstermiş oldular. Kampın merkezi etkinliklerine katılan Pekim Aliağa İşçi Tiyatrosu ve Eskişehir Tepebaşı Temizlik İşçileri Korosu herkesin gıptayla izlediği çalışmalar sergilediler. İşçi sınıfı sanata el atarsa neler yapabilir sorusunun maddi karşılığı herkesçe görülmüş oldu. Bu açıdan, genç işçilerin bu tür etkinlikleri kendi bölgelerinde yapma fikrinin de güç kazandığını söyleyebiliriz.

Sanayi siteleri ve genç işçilerin yoğun çalıştığı bölgelerde örgütlenme çalışmasını doğrudan bir gençlik çalışması olarak ele almak ve sürdürmek, bir dönemdir tartışılan bir gündem. İşte bu alanların doğrudan bir gençlik çalışması olarak ele alınması için, gençliğin sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal taleplerini karşılayacak bir çalışmayı örgütlemek gerekiyor. Bunun için de aydınlarla genç işçileri buluşturmak, kültürel çalışmaları işçi bölgelerine ve emekçi mahallelerine taşımak gerekiyor. Örneğin İMES’ten genç işçiler çalışma saatlerinin uzun olması nedeniyle futbol dışında bir uğraşa sahip olamıyorlar. Site içindeki sahalar ise paralı ve işçiler ücretsiz saha talep ediyorlar. Bunun için kampanya düzenlenmesi konuşuluyor.

Sanayi sitelerinde ve genç işçi bölgelerinde uzunca bir dönemdir parti örgütlerince sürdürülen çalışmalar, Emek Gençliği’nin inisiyatif aldığı bir gençlik çalışması olarak örgütlenmelidir. İşçi gençlik içinde kültürel, sanatsal ve sportif çalışmaların oldukça zayıf olduğu bir gerçektir. Bu durum değişmeden de buraların bir gençlik çalışması olarak örgütlenmesi mümkün değildir.

Kamp dönüşü, İstanbul’un İMES, Güneşli ve Çağlayan işçi bölgelerinde edinilen izlenimler, Emek Gençliği’nin işçi gençliğe neden ve nasıl yönelmesi gerektiğine de bir pencere açıyor.

Güneşli bölgesindeki genç işçilerin, güncel olarak yaşadığı temel sorun maaşlarının zamanında ödenmemesi. Sigorta, mesai ya da diğer sorunlar, onlar için henüz çok gerilerde sorunlar. Çünkü genç tekstil işçileri, kazanılmış hak olarak, sadece çalıştıkları döneme ait alacakları parayı biliyorlar. Patronlar şimdi bu paralara el koyuyor ve işçiler, ancak iş bıraktığında, bu paraları geri alabiliyor. İş bırakma eylemine katılan gençlerden biri 16 yaşında ve 5 yıldır durmaksızın çalıştığını söylüyor. Doğal olarak genç olmanın gerektirdiği birçok olanaktan mahrum kalmış. Güneşli’de görüşleri alınan genç işçiler, Emek Gençlerinden, kendilerine arkadaş olmalarını ve onların öğrendiği her şeyi bilmek istediklerini söylüyorlar.

Çağlayan tekstil bölgesinde, daha çok Kürt gençler ve genç kadın işçiler çalışıyor. Kürt gençlerdeki proleterleşme süreci, ulusal mücadelenin yanında, onların sınıfsal bir mücadeleye atılmalarını da hızlandırıyor. Bu nedenle, Emek Gençliği’nin siyasal propaganda ve örgütlenme faaliyeti de önem kazanıyor. Köyden kente geçiş ve karşılaşılan tablo, Çağlayan’da lümpenleşmeyi arttırmış durumda. Genç işçiler yozlaşmanın ve rekabetin içine çekilmişler. Bu nedenle dayanışmanın önde olduğu, sınıf bilincinin kazanıldığı birliklere, işçi evi yada derneklere ihtiyaç var. Ama bunun için de çok çalışmak ve örgütlenmek gerekiyor. Emekçi mahallerinde işçi, işsiz gençler arasında dayanışmayı güçlendirmek, talepler etrafında gençlik birlikleri kurmak da bu çalışmanın bir parçası olmalı.

Bu örnekler, Emek Gençliği’nin genç işçilere yönelmesinin aciliyetine ve önemine vurgu yapıyor. Elbette genç işçilerin Emek Gençliği’ne ihtiyacı var. Ama devrimci sosyalist gençlerin de genç işçiler içinde örgütlenmeye, bu çalışmadan öğrenmeye ihtiyaçları var. Öte yandan işçi gençliğin kendiliğinden sosyalizmi öğrenmesi de mümkün değil. Çünkü genç işçilere siyasal ve sosyalist bilinç, ancak dışarıdan, yani iktisadi mücadele alanının dışından ve tabii ki genç aydınlar ya da sosyalist Emek Gençleri tarafından götürülebilir.

Son bir örnekle bu bölümü kapatalım. İstanbul Kartal Emek Gençliği 15 günde bir çıkan gençlik dergisini en geniş kesimlere dağıtmak için önceden fon oluşturuyor. Gençlerin harçlıklarından, işçilerden, memurlardan ve esnaflardan toplanan bu fonla, 300 ile 1500 rakamları arasında değişen dergi bayiden alınıyor. Emek Gençliği grupları, derginin her sayısını mutlaka Kartal Otosanayi’ye götürüp genç işçilere dağıtıyorlar. “Biz Emek Gençliğiyiz, bu nedenle dergimizi önce işçi gençlere ulaştırmalıyız” diyorlar. Bu tutumun yaygınlık kazanması gerekliliği açık olsa gerektir.

2- Üniversiteli Gençlik

Kampta yapılan üniversiteli forumu iki oturum biçiminde gerçekleşti. İlkinde diğer ülkelerden gelen üniversiteli gençlerin konuşmaları yer bulurken, ikinci oturum, sadece Türkiyeli üniversitelilerin konuşmalarına ve tartışmalarına ayrıldı.

Türkiye oturumunda, üniversiteli gençlerin, genel eğitim politikalarına pek hakim olmadıkları söylenebilir. Bu durum, bir üniversitedeki herhangi bir sorunu genel sorunlara ve siteme bağlama özelliğinin de gelişkin olmadığını gösteriyor. Öte yandan üniversitelerde son yıllarda yaşanan hızlı dönüşümün de üniversiteli Emek Gençlerince yeterince izlenmediği görülüyor. Böyle olunca, ekonomik, akademik ya da demokratik mücadelenin güncel ve etkili bir niteliğe kavuşması gerçekleşemiyor. “YÖK’ün el değiştirmesi, Bologna Planı, uzaktan eğitim, ömür boyu üniversite” vb. birçok gelişme yeterli düzeyde ve derinlikte izlenmiyor. Hedeflerde iddiasızlık ve propagandada etkisizlik, bu noktada baş göstermeye başlıyor. O nedenle, Emek Gençliği üniversite örgütleri kendi çalışmasını gözden geçirmelidir. “Nasıl bir üniversite istiyoruz?” sorusu, çalışmanın ana konularından biri olmalıdır. Sınırlı da olsa piyasaya ayak uydurmayı reddetmiş dürüst, namuslu akademisyenlerden ve entelektüel birikimden de bu bakımdan yararlanmak gerekiyor.

Üniversite forumundaki konuşmaların gösterdiği bir diğer şey de, özel üniversitelerde artan gençlik nüfusudur. Sorunlarıyla birlikte bu kesim de, üniversite gençlik örgütlenmesinin bir alanı olarak ele alınmalıdır. Hemen her taşra ilinde bir üniversitenin açılmış olması da, çalışmanın kapsamını daha geniş tutmayı gerektiriyor.

Eğitim kalitesinin genel olarak düşmesi, mücadelenin ana konularından biri durumuna gelmiştir.

YÖK başta olmak üzere birçok üniversite yönetimini de ele geçirmeye başlayan AKP’ye ve arkasındaki güçlere karşı tepkiler de artmaktadır. Sessiz ve dağınık olan bu tepkileri birleşik bir mücadeleye çevirmek, yeni öğretim yılının başat çalışmalarından biri olarak görülmelidir. Bunun için “Demokratik Türkiye, Demokratik Üniversite” talebi daha çok yükseltilmelidir.

Ekonomik kriz ve yoksullaşmanın öğrenci gençlik üzerindeki etkileri de ağırlaşmış bulunuyor. Ulaşım, barınma, harç parası, pahalı yemek gibi sorunlar etrafında mücadelelerin örgütlenmesi her alanda güçlendirilmelidir.

Üniversitelerde genel olarak kol, kulüp, topluluk gibi araçlar zayıflarken, Emek Gençlinin de buralardaki mevzilerden çekildiği görülüyor. Kol, kulüp başkanı ya da yöneticisi Emek Gençleri’ni arar duruma gelmiş olmak, bunun bir ifadesidir. Ya da bu sıfatları taşıyan gençlerle birlikte çalışmalar örgütlemek de pek nadiren görülmektedir. Sözü edilen bu kurumlara sadece üye olmak yetmediği gibi, aktif çalışanı olmadan da, buralarda Emek Gençliği’nin etki sahibi olması beklenmemelidir.

Yükseköğrenim gençliği hâlâ kitlesel mücadele örgütlerini yaratabilmiş değildir. ÖTK’lar da bu bakımdan itibar sahibi olmadığı gibi, bürokratik bir yapı durumundadır. Emek Gençleri arasında ÖTK’nin bolca sözü edilirken, pratik tutum bunun tersini göstermektedir. Seçim tarihlerinin bilinmemesi, seçimlerin kaçırılmış olması, ne yazık ki az işitilen işlerden değildir. Kendi fakülte, bölüm ve üniversitesinin temsilcilerini tanımayan bir Emek Genci ne kadar ÖTK üzerine gerçekçi bir tartışma yapabilir? Demokratik bir öğrenci örgütü için ÖTK seçimleri ya da işleyişine müdahale eden bir mücadele yürütülmelidir.

Emek Gençliği üniversite çalışmasında güç biriktirmek zorundadır. Fakat ileriye doğru bir adım atılacaksa, yukarıda ifade edilen meselelerde bir tutum değişikliği yaşanmadan bu başarılamaz. Kamptaki üniversite forumunun gösterdiği başlıca noktalar bunlardır.

3- Liseli Gençlik

Uluslararası gençlik kampına Türkiye’den katılan gençlerin çoğunluğu liselilerden oluşuyor. Kampa ilk defa katılan liseliler, soru soracak birini bulduklarında, soru yağmuru başlıyor. Liseli gençlerin en çok sorduğu soru şu: “Kürt sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?” Bu soruyu, “PKK ile aynı safta mısınız, farkınız nedir?” gibi benzer sorular takip ediyor.

Genel olarak; özgürlüğe, insan haklarına, bağımsızlığa, eşitliğe, emperyalizme karşı mücadeleye ve devrimciliğe ilgili oldukları gözlenen kamptaki liseli gençlerin, Kürt sorunu konusunda kafalarının epeyce karışık olduğu söylenebilir. “Kürtler, Kürt halkı, Kürtlerin ulusal özgürlük mücadelesi, ulusal direniş hareketi” vb. kavramlar, ilk defa kampa gelen liselilerin önemli bir kesiminde ayrılıkçılığı, bölünmeyi, dış güçlerin kullandığı bir tehdidi çağrıştırıyor. “Kürt-Türk ayrımı yapmadan, devrimciler neden herkesi emekçi olarak görüp örgütlemiyor?”, “Sosyalizm geldiğinde zaten Kürtler kurtulmayacak mı, niye ayrı örgütlensinler?” türünden sorular peş peşe diziliyor. Okuldan, aileden, çevreden ve medyadan gelen milliyetçi basınç küçümsenmeyecek kadar etkili. Milliyetçilik ile iç içe geçmiş ya da onun etkisi altında olan “solcu” gelenek ve akımların da (CHP, TKP vb.) bu basınçta payı olduğunu atlamamak lazım.

22. Uluslararası Gençlik Kampı, antifaşist ve antiemperyalist bir kamptı. Antifaşizm, Türkiye’de gençliği ırkçılığa, milliyetçiliğe karşı mücadeleye kazanmaktan geçiyor. Kürt halkına karşı sürdürülen ırkçı, faşist ve milliyetçi saldırılara karşı mücadele, faşizme karşı mücadelenin temel bir parçasını oluşturuyor. Yeni gençlik kuşaklarının birer demokrat, antifaşist olarak yetişmeleri, hele hele devrimci ve sosyalist olabilmeleri için, ulusal soruna Marksist pencereden bakmayı öğrenmeleri, öyleyse öğretilmesi gerekiyor. Bu elbette kolay değil, ama üzerinden atlandığında, liseli gençleri politik olarak kazanmak da mümkün olmuyor.

Liseli gençlerin, belki kamp atmosferinden etkilenerek, belki de öncesinden gelen sorularından biri de sosyalizme ilişkindi. “Sosyalizm nedir?” sorusuna “sosyalizm ile komünizm arasındaki fark nedir?” ve “EMEP’in diğer sosyalist örgütlerden farkı nedir?” soruları eklendi.

Yazının başında değinilen ideolojik ve politik alana ilişkin görevlerin liseli gençlik çalışmasında da geçerli olduğunu belirtmek gerekiyor. Yeni liseli gençlerin siyasallaşmaya daha açık olduklarını görerek, Emek Gençliği propaganda ve örgütlenme planını yenilemelidir.

Sorulardan gitmeye devam edelim. “Okulumda örgütlenmek için neler yapabilirim?” Kampa katılan ve bu soruyu soran liseli gençlerin çoğu, kendi okullarında örgütlenmek üzere illerine döndüler. Ama bunu nasıl yapacaklarını bilmediklerini söylüyorlar ve her alanda örgütsel yardıma ihtiyaçları olduğu gözleniyor. Emek Gençliği’nin yapması gereken, daha cesaretle yaklaşarak örgütlenme adımlarını başlatmaktır.

Elbette her lisenin kendine özgü sorunları var ve bu özgünlükleri gözetmek gerekiyor. Kılık kıyafet yönetmeliği, elemeci sınavlar, uyuşturucu ve çeteler, dershane sistemi, kültürel ve sportif faaliyetlerin yok denecek kadar az olması, öğretmen baskısı, ülkücü baskılar, liseli gençlerin genellikle ortaklaştıkları sorunlar. Liseliler talepleri biliyorlar, ama söyleme gereği duymuyorlar. Çünkü değişebileceğini düşünmüyorlar. Bu yüzden talepler etrafında birleşmeyi başaramıyorlar. Esas örgütsel yardım da, burada bir ihtiyaç durumuna geliyor.

Sorunların baş gündeminde sınavlar var. Üniversiteye giriş sınavlarının bir gün ortadan kalkması hepsinin dileği. Dershane sistemi, okulların değer kaybetmesi, lise son sınıfın gereksiz hale gelmesini eleştiriyorlar. Ama bu duruma da mahkûm olduklarını düşünüyorlar. Bu nedenle, elemeci sınav sistemini hedefe koyan etkili bir çalışmayı eğitim yılı boyunca önde tutmak gerekiyor.

Meslek liseliler, sınav sistemi nedeniyle üniversite hayallerini kaybetmiş durumdalar. Kendilerine Milli Eğitim ve devlet tarafından üvey evlat muamelesi yapıldığını düşünüyorlar. İki yıllık eğitim fakültelerine girmenin bir şeye yaramayacağını söylüyorlar. Bu durum, sınav sistemine karşı mücadelede daha özgün talepleri ve propagandayı gerekli kılıyor. Elbette staj sömürüsü ve okullara iş alarak öğrencileri köle gibi çalıştırma uygulamalarına karşı da mücadele etmek gerekiyor.

Okullarda sadece sınav ve ders konuşmaktan bıkan liseliler, okul hayatında; turnuvalar, konserler, okul gazeteleri, tiyatro gösterileri vb. etkinlikler de görmek istiyor. Bu talepleri ileri sürmek ve bu etkinlikleri düzenlemek, liseli Emek Gençliği’ne geniş bir örgütlenme alanı oluşturacaktır.

Liselerde ÖTK’lar ya da Öğrenci Meclisleri’nin genellikle işlevsiz durumda olduğu söylenebilir. ÖTK’ların öğrencilerin gözündeki itibarı da yok denecek kadar az. ÖTK’larda bürokrasiyi kırmak kolay olmuyor, çünkü örgütün işlemesinin önüne bir yığın engel konmuş. Fakat ÖTK’ya seçilen temsilci ya da başkanlar, kendi okullarında etkinlikler yaptıklarında geniş bir çevreye sahip olabiliyorlar. Daha çok tabanda etkinlikler düzenleyerek ÖTK’da bürokrasiyi kırmak mümkün.

Yeni eğitim yılı açılırken; mücadeleye, örgütlenmeye, siyasallaşmaya açık oldukça dinamik bir liseli gençliğin varlığına bir kez daha dikkat çekmek ve buna göre hazırlık yapmak gerekiyor.

SONUÇ OLARAK

Kampın hoş bir seda olarak kalmaması için, kampta açığa çıkan potansiyeli hızla örgütlülüğe çevirmek gerekiyor. Kimi il ve ilçelerde başta referandum çalışması olmak üzere, çok sayıda yeni gencin çalışmalara katıldığı ve örgütlü çalışmaya kazanıldığı gözlenirken, bazı alanlarda ise, bunun başarılamadığını görülüyor. Hızla ve yeniden darlaşma, rehavete kapılma ve kendi kabuğuna çekilme biçiminde ortaya çıkan sonuçlar, bu yerlerde, kampla birlikte yakalanan kitle bağlarının yitirilmesine de neden oluyor. Bu durumun yaşanmasında “kampın kendiliğinden gençleri dönüştürüp çalışmaya katacağına” ilişkin beklentinin de payı vardır. Bu yaklaşımın tersine; kamptan dönen gençlerle günlük çalışmada bağ kuran, onları günlük çalışmadaki işlerin içine katan, devrimci çalışmaya cesaretle çağrılar yapan Emek Gençliği örgütleri ise, güç kazanmışlardır, izlenecek yol da, bugün budur.

Yukarıda, bütün yazı boyunca; gençlik kampının ortaya çıkardığı dayanaklara ve gençlik örgütünün faaliyetindeki sorunlara dikkat çekmeye çalıştık. Bu sorunların belki de en başında, günlük gazeteye ve halk televizyonuna yaklaşım meselesi gelmektedir. Zira on günlük kamp hayatı içinde bile, “büyük bir derya”nın içinde gazete ve TV’nin ne kadar zayıf kullanıldığı, kamp değerlendirme toplantılarında da tespit edilmiştir. Bu tespit, yaşanan birçok sorunun da kaynağına işaret etmektedir.

Günlük bir gazete ve halk televizyonu gibi muazzam olanaklar, gerçekten gençlik yığınlarının bir kürsüsü haline gelmeye başladığında ya da Emek Gençliği bu yönde daha kararlı adımlar attığında, hedeflere ulaşmak daha gerçekçi olacaktır.

Emek Gençliği’nin 5. Genel Konferansı’nda konuşan İhsan Çaralan; “Elindeki araçları kullanamayanlar, başkasının elindeki araçları hiç kullanamazlar” demişti. Bu sözlerle Çaralan, günlük gazete ve televizyon başta olmak üzere elimizdeki propaganda ve örgütlenme araçlarını olması gerektiği gibi kullandığımızda, nelerin yapılabileceğine de dikkat çekmişti. Şimdi gençlik örgütü, bu ana nokta üzerinde yoğunlaşmalıdır.

Sözü edilen bu araçların kullanılması, aynı zamanda işçi sınıfının, aydınların ve sosyalist hareketin toplam birikimiyle gençliğe seslenmek demektir. Gençliği kazanma mücadelesinde, burjuva ideolojik ve politik kuşatmaya karşı, bu birikime dayanmadan başarı elde etmek mümkün olamaz, olamamaktadır. Örneğin gençlik dergisini ele alalım. Sözü edilen birikimle birleşmeden, ondan güç almadan, gençlerin dergiyi etkili ve güçlü bir araca dönüştürmeleri ne kadar mümkündür? Emek Gençliği’nin bütün çalışmaları için bunu söyleyebiliriz ve çalışmanın içeriğinin değişmesi ya da yerini bulması da, bu birikimle ne oranda birleşildiğine bağlıdır.

Öte taraftan, Emek Gençliği, kendini en geniş yığınlara tanıtacak bir gençlik örgütü haline gelmek zorundadır. Bu nedenle, propaganda ve ajitasyon materyallerinde (afiş, bildiri, broşür vb.) çeşitlilik ve zenginlik mutlaka sağlanmalıdır. Aksi halde, sözü edilen platforma geniş gençlik yığınlarını çekmek –ne kadar istense de– mümkün olmayacaktır.

22. Uluslararası Antifaşist Antiemperyalist Gençlik Kampı, kapitalizmin aslında gençliğe ne kadar yabancı bir sistem olduğunu gösterirken, kapitalizme karşı gençliğin mücadele ve örgütlenme imkanlarını da geliştirmiştir. Daha kitlesel ve tazelenmiş bir güçle yeni mücadele dönemine giren Emek Gençliği, gençliğin kitlesel mücadele ve örgütlenmesinin kanallarını açacak potansiyele sahip tek devrimci politik gençlik örgütüdür ve kendi çalışmasını bu duruma göre planlamalıdır.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑