Son yıllarda gençliğin aydın kuşağı olarak tarif edilen üniversite öğrencilerinin düzenlediği birçok alana yayılan ve giderek kitleselleşen bağımsız öğrenci kongrelerinin üniversitelerde zengin bir tartışma ortamı yarattığı gözlemleniyor. Gençlik örgütünün son konferansında da gündemine aldığı ve sonuç bildirgesinde katılımını ve içeriğini dönüştürmeyi karara bağladığı bu konferansların giderek önem kazanması, gençlik örgütünün öngörüsünü doğrular nitelikte. Fakat bu öngörü ve karara rağmen üniversitelerde yürütülen demokratik ve bilimsel eğitim mücadelesi içerisinde yürüttüğü çalışmanın hala bu ivmeye karşılık verir düzeyde olmadığı da aşikâr. Bu bağımsız öğrenci kongrelerinin her alanda ortak olarak taşıdığı iki öneminden bahsetmek mümkün. Birincisi, kongrelerin giderek daha çok katılımla kitleselleşmesi ve bu kitleselleşme içerisinde yürütülecek çalışma. Kongrelere katılan birçok üniversite öğrencisinin ilerinin akademisyen kuşağını oluşturacağını düşünürsek, kongreler, sınıf partisinin akademik alandaki mücadelesini koşullayan alanlar olarak karşımıza çıkacaktır. Bu kongrelerin sonucu olarak bazı alanlarda kitleselliğin giderek kurumsallaştığı gözlemine dayanarak, üniversiteli kuşağa anti-emperyalist, kapitalizm karşıtı bir karakter kazandırmanın da olanaklarıyla buluşma imkânı sağlanacaktır. Kongrelerin diğer bir önemli yanı, birincisine bağlı olarak, var olan eğitim sistemine bir alternatif olarak kendilerini ortaya koymalarıdır. Birçok üniversiteli bu kongrelere hazırlanırken, eğitim sisteminde dayatılan bilimsellikten uzak, idealizmin egemenliğindeki düşüncelerden ve sözde bilgilerden uzaklaşarak ve farklı bilgi kaynaklarından yararlanarak, kendi düşüncesini şekillendirme çabasına girmektedir. Dolayısıyla kongrelere hazırlık aşaması, gençlik örgütünün hedefine koyması gereken bir başka süreçtir. Eğitim sisteminin gericiliği, –hepimizin bildiği gibi– salt bu kongrelerle aşılabilecek bir durum olmadığı gibi, bu kongrelerin, üniversiteli gençlerin bilgilenme, bilinçlenme ve aydınlanma sürecinin önemli bir parçası olduğunu görmezden gelmek de yanlış bir tutum olacaktır. Elbette ki, gençlik, henüz bütünüyle Marksizmle kucaklaşmamıştır; fakat akademinin halktan ve hatta öğrenciden kopuk karakteri ve durumuna alternatif olarak yarattığı bu tartışma ve fikirlerin çarpışması ortamı, onun Marksizmle buluşması için önemli bir alan açmaktadır. Bağımsız öğrenci kongrelerinin önemi bu kadar aşikârken, bilimsel sosyalizmin biricik savunucusu olan sınıfın partisi, gençliğin bu mücadele alanında onun yolunu aydınlatmayı kuşkusuz ki kendisine görev olarak biçecektir. Gençlik örgütü de bu alanlardaki varlığı ve müdahalesinin önemini bir an önce daha ileriden kavrayarak, ona uygun adımlarını bir an önce şekillendirecektir. Bu çalışma, yukarıda belirtildiği gibi, kongrelere hazırlık sürecinde öğrenci toplulukları ya da bölümlerdeki çalışma ve kongre anında tartışma süreçlerine en aktif şekilde katılarak, bilimi, demokrasiyi ve işçi sınıfının felsefesini tartıştırmak şeklinde iki temel alanda özetlenebilir.
Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen felsefe kongresi de, bu kongrelerin gelenekselleşip kökleşmiş sayılabilecek bir örneğidir. Ancak, en geniş tanımıyla idealizmle tarihsel diyalektik materyalizmin çarpışması olarak değerlendirilebilecek bu son felsefe kongresinin şekillenişi hiç de iç açıcı olmamıştır denebilir. Marksizmin felsefe alanında akademide yaygın bir yaklaşım olmamasının sonucu olarak, her felsefe kongresinden idealizmin farklı kılıklarının az-çok yengi ile çıktığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bu yıl 7. si Ege Üniversitesi’nde, 370 üniversite öğrencisinin katılımıyla düzenlenen “Modernleşme ve Gelenek” gündemli kongrede de benzer bir gelişmeye tanık olunmuştur. Ana hatlarıyla, yapılan sunumlarda, ‘gelenek’ olarak tarifini bulan feodal ve dinin ön plana çıktığı toplum koşullarından yarı yarıya kurtulmuş, fakat aradığı özgürleşmeyi ‘modernleşme’ olarak tanımlanan kapitalist koşullarda da bulamamış insanlığın portresi çizilmiştir. Modernleşmenin insanlığın kurtuluş mücadelesinde –doğal olarak– kendini çözüm şeklinde ortaya koyamayacağı tespitinin üzerinden, felsefe öğrencileri, belli başlı bazı merkezlerin işaret ettiği üzere, çareyi, postmodernizmde aramışlardır. Bireyin kurtuluşu ve –sanki olanaklıymış ve sanki sınıflar ortadan kalkmadan sınıf egemenlikleri örgütlerinden başka bir şey olmayan iktidarlar ortadan kalkabilirmiş gibi, işçi sınıfınınki de dahil– tüm iktidarların yıkılması gerektiği doktrinlerine dayanan bu fikir akımı, kongrede yapılan birçok sunumda etkili olmuştur. Türkiye’de elit denilebilecek birçok üniversitedeki akademisyen de, Marksizm-Leninizmi, sosyalizmi, insanın insan üzerindeki sömürü ve zorbalığının, hükmetme-hükmedilme ilişkisinden başka şey olmayan iktidar ilişkilerinin, öyleyse sınıfların ortadan kalkışının tek olanaklı yolu olarak işçi sınıfının iktidarını amaçlaması dolayısıyla iktidar kavramını savunmakla eleştirmekte ve bunu özgürlük düşüncesinden oldukça uzak bulmaktadırlar. Oysa iktidar yapı ve ilişkilerini üreten sınıf karşıtlıklarına dayalı –bugün kapitalist– zemin varoldukça, ne yazık ki, insanın özgürleşmesi ancak azınlık burjuva iktidarlarının yerini toplumun ezici çoğunluğuna dayalı sömürülenlerin iktidarının almasından başka yolu bulunmamakta ve özgürlük istemi, zorunlu olarak sosyalizm ve emeğin iktidarı istemine bağlanmaktadır. Bu zorunluluğun kavranamayışının sonucu tektir: İktidar ilişkileri ve kavramından kaçınma çabası içinde, bugün var olan ve değiştirilmezse özgürlüklere ulaşılması olanaksız olan, küçük bir azınlığın, büyük emekçi çoğunluklar üzerindeki kapitalist iktidarın süregitmesi ve bunun onaylanması. Yapılan öğrenci sunumlarında bunun etkisi gözlenmektedir. Gerçekte sosyalizmin yenilgisinden sonra ortaya çıkan sınıf küskünlüğünün, dolayısıyla burjuvaziye hizmet eden bir görüşten başka bir şeyin ifadesi olmayan postmodernizm, tarihsel toplumsal ilerleme bakımından, aslında modernizmden de geri bir noktada durmaktadır. Gençlik örgütünün burjuvaziye hizmet eden ideolojilerle hesaplaşması ve kendini fikirsel anlamda geliştirip buralardan yengiyle çıkması gerekmektedir. Ancak önceki bir sayımızda sunulan iki tebliği yayınladığımız son İktisat Kongresi’nde iyi ve oldukça ileri bir noktada olmasına karşın, ne yazık ki, bu yılki felsefe kongresinde, gençlik örgütü, yeterince müdahale eden bir noktada bulunamamıştır.
Felsefe kongrelerinde dikkat çeken bir diğer nokta ise, kadınlarla ilgili sunumların artışıdır. Geçen yılki “Öznenin Tarihi/Tarihin Öznesi” gündemli kongrede 4 örneğe rastlanırken, bu yıl 9 adet kadınların toplum içerisindeki konumlanışı ve özgürlük sorununa yönelik sunum yapılmış ve bu oturumlar oldukça ilgi gören ve tartışmalı geçen oturumlar olmuştur. Tahmin edileceği üzere, bu konuda da feminizmin baskısı görülmüştür. Kadının kurtuluş mücadelesinin erkekleri karşıya alması gerektiği ön fikrine dayanan bu akım, kurtuluşun, kadının erkek karşısındaki başkalığını zirveye çıkararak, gerçekteyse onu yalnızlaştırarak olabileceğini ve olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Hatta ileri gidilerek, varoluşçulukla Marksizmin uzlaştığı yönünde savunular yapılmıştır.
Sonuç olarak, sınıfın partisinin ve onun gençlik örgütünün fikri anlamdaki mücadelesi bu kongrede oldukça zayıf kalmıştır. Gelecek sene Dicle Üniversitesi’nin ev sahipliği yapacağı kongre ise, şu ana kadarkilerden oldukça önemlidir. Felsefe öğrencileri, yaptıkları seçimde, “bölge” olduğu ve bu yüzden oraya gitmek gerektiğini düşündükleri için Diyarbakır’ı seçmişlerdir. Bu bir eğilimin göstergesidir ve bu eğilim fikirsel anlamda örgütlü bir güce dönüştürülmelidir. Kongrenin ana başlığı henüz belli olmasa da, Ulusal Sorun’un, milliyetçiliğin, demokrasinin ve özelde Kürt sorununun tartışmaya açılacağı açıkça görünmektedir. Bu yüzden seneye gerçekleşecek kongreye en örgütlü şekilde katılmak gençlik örgütünün hedeflerinde önemli bir yer tutmalıdır.
Eksiklik ve zayıflıklarına karşın, yine de, felsefe kongresi boşuna yapılmış ve olumlulukları yok değildir. Özgürlük Dünyası olarak, kuşkusuz ki savunulan –örneğin zamanın özgür ya da özgürleştirici niteliği ve ilkel toplumda geniş çalışma zamanı dışı zaman imkanı gibi..– fikirlere bütünüyle katılmamızı gerektirmeden, bu kongrede yapılan iki sunumu okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.