20. Uluslararası Anti faşist – Anti emperyalist Gençlik Kampı, 28 Temmuz 5 Ağustos tarihleri arasında, Danimarka’nın başkenti Kopenhag yakınlarında, 16 ülkeden yaklaşık 300 gencin katılımıyla gerçekleştirildi.
Danimarka, Almanya, Brezilya, Ekvator, Meksika, Finlandiya, Hindistan, Türkiye, Fransa, İran, Irak, İngiltere, Avusturya, Kolombiya, Filistin ve İspanya’dan gençlik temsilcilerinin katıldığı kampta, emperyalist saldırganlık ve gençliğe düşen sorumluluk, tartışmaların ana gövdesini oluşturmaktaydı. Ülkelerdeki mücadele deneyimlerinin de aktarıldığı kamp sürecinde, birçok konunun ele alınıp değerlendirilmesi imkanı bulundu.
Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli yüzden fazla gencin yanı sıra Türkiye’den Emek Gençliği’nin 5 kişilik delegasyonla katıldığı 20. Uluslararası Gençlik Kampı birçok yönüyle ele alınıp değerlendirilebilir. Biz, bu yazıda kampta ortaya konulan konular üzerinden bizlerin üzerine düşen sorumluluğa vurgu yapacağız.
EMPERYALİST SALDIRGANLIK SINIR TANIMIYOR
Sosyalizmin yıkılmasının ardından dünyada nihai zafer kazandığını ilan eden kapitalizm, insanlık için tek doğru sistem olduğunu ve artık dünyanın daha adil bir yer olacağını ilan etmişti. Son 25 yıldır ideolojilerin öldüğünü propaganda eden burjuva ideologlar, küreselleşme sonucu bütün dünyaya eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve barışın egemen olacağını söylediler. Tarihe, günümüze ve 20. Uluslararası Anti faşist-Anti-emperyalist Gençlik Kampı’nda da ortaya konan aşağıdaki gelişmelere bakıldığında, bu propagandanın koca bir yalandan başka bir şey olmadığı görülecektir.
1- Dünya, emperyalist barbarlığın hız kazandığı bir dönemden geçmektedir. Kapitalist-emperyalist sistem bir yandan dünyayı kan gölüne çevirmek için girişimlerini sıklaştırırken, öte yandan işçi sınıfı ve emekçilerin yarattığı değerleri yağmalayarak, insanlığı açlığa, yoksulluğa, eğitimsizliğe, sağlıksızlığa mahkum etmenin uğraşını vermektedir. Kapitalist güç odakları tekeller ve çıkarlarının “tek gerçek değer” olduğu anlayışını egemen kılmaya yönelmiştir ve insanlığın tarihsel süreç içinde yarattığı tüm ilerici birikimleri yok etmek istemektedirler. Çoğu kez “demokrasi”, “özgürlük”, “adalet”, “küresel refah” kavramlarıyla, yeniden yapılandırma programları adı altında, sermayenin ihtiyaçlarına uygun düzenlemeler, hemen her yerde, gelişmiş kapitalist ülkeler ve bağımlı geri ülkelerde uygulamaya konuluyor. IMF ve DB eliyle ülkelerde uygulanan neo-liberal politikalarla ülkelerin ekonomileri büyük tekellerin istekleri doğrultusunda şekillendiriliyor, yer altı ve yerüstü kaynakları talan ediliyor. Halktan yana politika izleyen ya da yalnızca ABD gibi büyük emperyalist devletlerle tekellerin dümen suyuna girmeye direnen devlet başkanları ve hükümetlere karşı darbeler tezgahlanırken, birçok ülkede işbirlikçi iktidarlar başa getirilmektedir.
2- Emperyalizm, tekellerin hakimiyeti ve sermayenin gücünü arttırabilmesi için, çürümüş değerleriyle, işçi sınıfına ve mazlum halklara saldırıyor. Dünyanın en büyük emperyalist gücü olan ABD, 11 Eylül saldırılarını bahane ederek; kendi egemenlik alanını genişletmek ve enerji kaynaklarına sahip olabilmek için “Genişletilmiş Ortadoğu”yu yeniden şekillendirmek istemektedir. Afganistan işgaliyle başlatıp Irak işgaliyle sürdürdüğü askeri müdahaleleri diğer ülkelerde de uygulama peşindedir. ABD, terörizme karşı mücadele ettiği yalanıyla bölge halklarının kanını akıtmakta ve sahip oldukları tüm değerleri yağmalamaktadır.
İki askerinin esir alınmasını bahane ederek bir ayı aşkın bir süre Lübnan ve Filistin topraklarına bombalar yağdıran İsrail Siyonizmi, bu saldırılarda her ne kadar istediği sonucu alamamış olsa da, ABD’nin ortaya koyduğu GOP’da kendi üstüne düşeni kararlıca uygulayacağını göstermiştir. İsrail’in saldırıları sürerken, ABD Dışişleri Bakanı Rice, bu kanlı politikayı “yeni Ortadoğu’nun doğum sancıları” olarak tarif etmiş ve ateşkes için daha erken olduğunu belirterek, “daha büyük şiddete” ihtiyaç olduğunu söylemişti. Bölge halklarının kendilerini müdafaasını “terörizm” olarak lanetleyen ABD, İsrail’in saldırılarını “kendini müdafaa” olarak görüp, kendince meşrulaştırmıştır. GOP’un birer parçası olarak gelişen Afganistan ve Irak işgali, İsrail’in Lübnan’a saldırısıyla daha da genişletilerek, İran ve Suriye’ye yayılmak istenmektedir. Ortadoğu’nun yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ele geçirmek, dünya halkları üzerinde egemenlik sağlamak için yürütülen bu emperyalist saldırganlık tüm insanlığı tehdit etmektedir.
3- ABD emperyalizmi kanlı bir politika izlerken, Avrupa sermayesi ve Avrupalı emperyalistler de boş durmuyor. ABD’nin ortaya koyduğu terör konseptine uygun olarak, AB ülkeleri, kendi ülkelerinde çoktan “Anti-Terör” yasalarını gündeme getirmişler, işçi ve emekçilerin ellerinde bulunan hakları bir bir budayan yasalar çıkartmaktadırlar. 90’lı yıllardan itibaren “sosyal devlet” anlayışını terk etmeye başlayan Avrupa burjuvazisi, uyguladığı politikalarla kazanılmış hakları geri almaktadır. Eğitim ve sağlık alanının hızla sermayeye terk edildiği AB’de işsiz ve yoksul sayısı hızla artıyor. ABD ile arasındaki çelişkiler artmakta olan AB, en başta dünya enerji kaynaklarına yönelik olarak gücünü arttırmak için yeni emperyalist stratejiler belirlemektedir.
4- Kapitalist-emperyalist sistemin tahrip ettiği alanların başında gençlik kesimleri yer alıyor. Gençliği tam bir belirsizliğe sürükleyen emperyalizm, milyonlarca genci işsizliğe, açlığa, yoksulluğa, eğitimsizliğe, sağlıksız yaşamaya ve ucuz işgücü olarak çalışmaya mahkum etmiştir. Kapitalizme ve burjuva gerici iktidarlara karşı örgütlenen gençlik hareketleri şiddetli bir şekilde bastırılmakta ve gençliğin örgütlenmesinin önüne her türlü tahrip edici araç konmaktadır. Toplumsal bir yaşam kurulabileceği fikrini yok etmek için devasa bir propaganda yürüten burjuvazi, bireysel kurtuluşu tek seçenek olarak sunmaktadır.
ANTİ EMPERYALİST MÜCADELE
20. Uluslararası Anti faşist – Anti emperyalist Gençlik Kampı’nın en önemli tartışma konuların başında emperyalizmin uygulamaları ve bunlara karşı mücadele yer alıyordu. Kampın temel amaçlarından bir tanesi, tek tek ülkelerde yürütülen anti-emperyalist mücadele deneyimlerinin paylaşılması ve önümüzdeki süreçte, azgınlaşan kapitalist-emperyalist sisteme karşı gençlik yığınlarının mücadeleye nasıl seferber edilebileceğini tartışmaktı.
Emperyalist tekeller ve uluslararası sermaye devasa bir mali, askeri ve propaganda gücüne sahip olsalar, işçi sınıfının örgütlerini önemli ölçüde tahrip etmiş ve halklar üzerinde kanlı işgal politikaları yürütüyor olsalar da, bu emperyalist saldırganlık ve yağmaya karşı mücadele de çeşitli biçimlerde sürmektedir. Doğru talepler etrafında örgütlendiği taktirde, halkların, işçilerin ve özellikle de gençliğin saldırgan politikalara karşı mücadele içinde yer alması kaçınılmazdır.
Başta Irak ve Filistin halkı olmak üzere, emperyalizmin ve neo-liberal politikaların baskısı altında olan halkların mücadelesi güçlenmekte ve kimi zaferler de kazanmaktadır. Irak direnişinin gün geçtikce profesyonel bir hal alması, işgal güçlerinin burada kontrolü sağlamada başarısız olması, yıllardan beri İsrail’in zulmü altında olan Filistin halkının haklı mücadelesinin bastırılamaması ve yine ABD’de hazırlanan senaryolar sonucu Lübnan’ı bombalayan İsrail’in buradan istediği sonucu alamaması, hayasız saldırganlığına tepki olarak dünyada anti-Amerikancılığın yükselmesi ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda yaratmak istediği “yeni Ortadoğu”yu oluşturmada dikensiz bir yolda olmadığını göstermektedir.
Başta Avrupa gençliği olmak üzere, Avrupalı işçi ve emekçiler de sermayenin saldırılarına karşı mücadele vermektedirler. Avrupa hükümetlerinin sosyal hakları budamaya ve eğitim, sağlık gibi alanları tamamen özelleştirmeye yönelik çıkardıkları yasalara karşı işçiler ve gençlik kesimleri kitlesel eylemler örgütlemektedirler. Çeşitli görüşme ve toplantılarda, tek tek ülkelerde burjuva hükümetler eliyle yürütülen politikalar ve bunlara karşı sürdürülen mücadeleye ilişkin önemli deneyim alış-verişinde bulunulan kampta, ayrıca, yeni birçok tecrübe yaşandı. Bunların bazılarını şöyle aktarabiliriz:
a) İran Emek partisi temsilcisi Farzaneh Azad, ABD ve diğer emperyalist güçlerin Irak uyguladıkları senaryonun bir benzerini İran’da uygulamak istediklerini belirtti. Öte yandan, İranlı işçi ve emekçilerin ekonomik demokratik talepler için mücadelesine değindi. Ekonomik ve demokratik taleplerin anti emperyalist taleplerle birleştirilmesi gereğine değinen Azad, partisinin de çabalarının bu yönde olduğunu söyledi.
b) Kampa, Danimarka’da bir öğrenci örgütü olan PLS adına katılan Lars Grena, ülkesinde adaletsiz anti-demokratik eğitim sistemine yönelik muhalefet kimliği taşıyan öğrenci hareketinin güç kazandığını belirterek, hükümetin eğitimi sadece elit bir tabakaya mal etmeye çalışmasının önüne net bir tavırla çıkacaklarını vurguladı. Ülkede sosyal devlete karşı saldırıların farklı bir boyut kazandığını, özelleştirmenin hayatın her alanına yansıdığını anlatan Grena, Danimarka’da, geçtiğimiz yılın Mayıs ayında sosyal kısıtlamalara karşı yapılan 120 bin kişinin katıldığı eylemde, öğrencilerin ve sendikaların ilk defa bir arada yürüdüklerini, işçi, öğrenci ve yoksullara yönelik saldırı politikalarına dur diyeceklerini ifade etti.
c) AB’nin en güçlü ülkesi olan Almanya’da yeni neo-liberal saldırılar hızla uygulanma durumundadır. Buna paralel olarak, bu ülkede işsiz sayısının hızla arttığını belirten Alman delegasyonu, gündemde olan Hartz IV yasası ve öğrenim harçlarına yapılan zamların protestolarla karşılandığını belirttiler.
d) Fransa hükümetinin, Fransız gençliğine dayatmış olduğu İlk İş Sözleşmesi Yasası (CPE), işçi ve öğrenci sendikaları ve yığınlarının etkili mücadelesi sonucu çöpe gönderilmişti. Türkiye dahil birçok ülkede coşkuyla karşılanan bu mücadele deneyimi önemli dersler içermektedir.
31 Temmuz günü Fransa’dan uluslararası kampa katılan gençlik temsilcileri, Fransa hükümetinin saldırılarını ve Fransa gençliğiyle emekçilerinin bu saldırılara karşı mücadelesini konu alan bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantı, tüm kamp katılımcıları tarafından ilgiyle izlendi. Fransız gençler yaptıkları sunumda, Fransa hükümetinin saldırı programının, aslında, Avrupa sermayesinin saldırılarının bir parçası olduğunu söylediler. CPE’ye karşı mücadele ederken sıfırdan başlamadıklarını, ’95 Fransa’sındaki mücadele deneyiminden, Avrupa Anayasasını reddeden Fransız emekçilerin tepkisinden yola çıktıklarını dile getirdiler. Fransa’da gençliğin bütün katmanlarının CPE yasasına karşı kendi talepleri ile harekete geçtiğini; gençlerin orta öğrenim ve üniversitedeki örgüt, meclis ve sendikaları aracılığı ile bütün gençliğin tepkisini örgütleyebildiklerini söyleyen temsilciler, mücadelenin bununla da kalmadığını, 12 işçi sendikanın CPE karşıtı gösterileri destekleyerek, bir anlamda işçilerle gençlik kitlelerinin ortak talepler için hükümetin politikalarına karşı alanlarda bulunduklarını ifade ettiler. Kısa sürede bu mücadele içerisinde gençlik kitlelerinin politikleştiğinin altını çizen gençler, dünya gençlerine önemli bir örnek oluşturdular.
e) AB’ye girdikten sonra ülkedeki işsizliğin % 20 oranında arttığını söyleyen İspanya temsilcisi Mattiya, bugün halkın, eğitim ve sağlık hakkı için mücadele vermekte olduğunu belirtti. İşsizler arasında %40’lık bir kesimin gençlerden oluştuğunu belirten Mattiya, İspanya hükümetinin Irak işgaline asker vermesi sonucunda önemli eylemler örgütleyen İspanya halkının baskıları sonucunda, hükümetin askerlerini Irak’tan çekmek zorunda kaldığını söyledi.
f) Kampa Meksika’dan katılan Florentino, Meksika’da son on iki yılda emperyalist baskılarda büyük bir artış gözlendiğini ve IMF, DB, WTO gibi organizasyonların tekellerin önlerini açacak reformların yapılması konusunda baskıcı tutum takındıklarını vurguluyordu. Meksika gençliğinin eylemlerde yavaş ama kalıcı bir şekilde yer almaya başladığına belirten Florentino, gençliğin sorunları olarak, üniversitedeki yetersiz örgütlenme ve gençliğin sendikasızlığına değinerek, hedeflerinin, gençliğin mücadeleci yapıya sahip çıkmasını sağlamak ve tek cephe oluşturmak olduğunun altını çizdi.
g) Ekvator’da halkın %85-90 arasında yoksul olduğunu belirten Ekvator temsilcisi Santiago, gençliğin %12’sinin öğrenim göremediğini ve gençlik kesimleri arasında işsizliğin yüksek olduğunu söyledi. ABD emperyalizmine bağımlı burjuva bir hükümetin işbaşında olduğunu söyleyen Santiago, anayasaya göre bütçeden eğitime %30 pay ayrılması gerekirken, hükümetin bu oranı %12’lere kadar düşürdüğünü belirtti. Eğitimi tamamen özelleştirmek isteyen hükümete karşı giriştikleri eylemlerin son zamanlardaki en önemlisini öğrenci kimliklerini elde etmek için yaşadıklarını söyleyen Santiago, ulaşımda ve kamu için düzenlenen etkinliklerde indirim sağlayan kimlikler için 2 yıl mücadele ettiklerini, birçok boykot ve işgalden sonra ancak bu hakkı elde edebildiklerini vurguladı. Lise öğrencileri arasında örgütlü olan ve 800 bin civarında üyesi olan FESE (Ekvator Lise Öğrencileri Federasyonu) üyesi olan Santiago, öğrencilerin sadece eğitim alanında değil, ülkenin diğer sorunlarında da harekete geçtiğini belirtti. Yolsuzluğa bulaşan ve burjuvazinin hizmetinde olan üç devlet başkanının düşürülmesinde işçi ve yoksul halkla beraber etkin bir rol alan öğrenciler ve FESE, ABD’nin dayatmış olduğu Serbest Ticaret Anlaşması’na karşı da güçlü eylemler örgütlemişler. Böyle giderse, şu an başta olan devlet başkanının da, görev süresi bitmeden sokak hareketiyle devrileceğini söylüyor, Santiago.
h) Venezuela’nın anti-Amerikancı ve demokratik bir süreci ilerletmesi, Kolombiya’nın 40 yıldır yenilmeyen bir silahlı mücadele sürdürmesi, Ekvator’da halkın OXY tekelini ülkeden defederek ve TLC’ni (Serbest Ticaret Anlaşması) imzalamayarak emperyalizmi yenilgiye uğratması, Küba devriminin 40 yıldır süren direnişi, kendi doğal kaynaklarını savunan Bolivya halkının başlatmış olduğu demokratik süreci ve Meksika halkının bir halk iradesi yaratılmasını savunan mücadelesinin de selamlandığı kampta, bu gelişmelerin desteklenmesi gerektiğine vurgu yapıldı.
j) Kampın gerçekleştiği süre içerisinde, İsrail Siyonizminin Lübnan ve Filistin halkına yönelik saldırısı devam ediyordu. Yıllardan beri emperyalizmin Ortadoğu’daki planlarına uygun hareket eden İsrail’in saldırgan tavrı tüm katılımcılar tarafından lanetlendi ve Filistin ve Lübnan halklarının mücadelesi selamlandı. Kampın üçüncü günü gerçekleşen “Filistin ve Direniş” konulu panele konuşmacı olarak katılan Filistinli gazeteci Naser Al Sehli, Filistin halkının İsrail’e karşı mücadelesinin uluslararası emperyalizme karşı mücadelenin bir parçası olduğunu vurguladı. Ayrıca kampın 5. günü, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da, Danimarka hükümetinin ABD yanlısı politikalarını protesto eden ve Ortadoğu’da direnen halkların mücadelesini selamlayan bir miting düzenlendi. Değişik dillerde birçok sloganın atıldığı miting, gençliğin enternasyonal dayanışma duygularını ifade ediyordu.
* * *
Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı kazanılan her zaferin tüm halkların ortak zaferi olarak görülmesi gerektiğinin vurgulandığı konuşmalarda, ortak düşman emperyalizme karşı mücadelenin güçlendirilmesi ve birleştirilmesi üzerinde sıkça duruldu. Kampa, Fransa CPE Karşıtı Platform adına katılan ve bir işçi olan Katja Steinhart’ın şu sözleri anlamlıydı: “CPE eylemlerinde mücadelenin neo-liberalizme karşı olduğunu kavradım. Burada ise, somut olarak, değişik ülkelerde yaşayan gençlerin taleplerinin ve mücadelelerinin bir olduğunu gördüm. Buradaki gençlere mücadele ederek kazanmanın mümkün olduğu mesajını getirmekten çok memnun oldum. Şu artık benim için açık: Dünyanın neresinde olursanız olun, kazanılmış bir mücadele herkesin zaferidir. Bu ise, benim bu yönde mücadeleye devam etme isteğimi daha da güçlendirdi.”
ORTAK DÜŞMAN EMPERYALİZM
Sınırlarla birbirinden ayrılmış ülkeler farklı olsa da, kapitalist-emperyalist saldırganlığın halklar ve gençlik kitleleri üzerinde uyguladıkları politikaların benzerliği –hatta çoğu durumda aynı olduğu– açıkça görünen bir şey. Türkiye halkı ve gençliği de emperyalizm ve neo-liberal uygulamalardan kendi payına düşeni fazlasıyla almıştır. Emperyalist saldırganlığın açık hedefi konumda olan Türkiye, iş aşına gelen sermaye yanlısı hükümetler eliyle bir batağa doğru sürüklenmektedir. Tek başına hükümet olan AKP’nin çabalarıyla, bu süreç hızlandırılmıştır. İçerde halkı ve gençliği ezen bir politika izleyen AKP, dış politikada da ABD’nin bölgeye yönelik politika ve uygulamalarına eklemlenmiş durumdadır. Türkiye halkının yıllardan beri maruz kaldığı politika ve uygulamalar, dünya halklarının geri kalanının hedef olduklarıyla aynıdır. Dahası, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda, Türkiye’de özel yöntemler de kullanılmaktadır. Buna karşın Türkiye halkı ve gençliğinin tarihi, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı yürütülen mücadele örnekleriyle doludur. Kurtuluş Savaşı’yla emperyalist devletleri ülkeden defetmeyi başaran Türk ve Kürt halkları, bugün de sermaye yanlısı ve işgalci politikalara karşı durmaktadır. Bu karşı duruşun fiili olarak istenilen boyutta olmamasının birçok nedeni vardır kuşkusuz.
Önümüzdeki dönem emperyalist saldırganlığın halklar üzerindeki baskısının arttığı bir süreç yaşayacağız. Hiç kuşkusuz buna karşı halk ve gençlik kitlelerinin seslerinin de daha fazla çıktığına tanık olunacaktır. Dünya halklarının ve gençliğinin, ortak düşmanları olan emperyalizme ve yerli işbirlikçilerinin iktidarlarına karşı mücadelesi hız kazanacaktır. Kapitalist-emperyalist barbarlığa karşı Türkiye halkı ve gençliğinin mücadelesinin örgütlenmesi, başta sınıf partisi ve onun gençliğine düşen bir sorumluluktur. Türkiye halkı ve gençliğinin mücadele tarihine bakıldığında, bu sorumluluğun yerine getirilmesi kaçınılmaz bir görev olduğu gibi, yeterli dinamik ve geleneklere sahip olduğu da bir gerçektir . Sınıf partisi ve gençliği, alanlarda halk ve gençlik kitlelerinin taleplerini gözeten ve onları bu talepler etrafında kendi saflarında örgütleyen bir çalışmayla bu sorumluluğunu yerine getirebilir. Bu mücadeleyi enternasyonal bir boyuta taşımak ve dünyadaki anti emperyalist hareketlerle dayanışma içinde olmak ayrı bir önemdedir. Bu birliktelik sağlandığı taktirde, halkların kurtuluşu hayal değildir. 20. Uluslararası Anti faşist – Anti emperyalist Gençlik Kampı, bu enternasyonal dayanışmayı geliştirme adına önemli bir deneyim olmuştur.