Sendikal hareketin sorunları ve sınıf partisinin mücadele taktiği

Sendikal hareket, sorunları ve sınıf partisinin sendikal alandaki çalışmalarının ele alındığı bu yazı, 22-23 Mayıs tarihlerinde İstanbul’da yapılan toplantıların değerlendirme ve sonuçları üzerinden kaleme alınmış, okurlarımızın dikkatine sunulmuştur.
İşçi ve kamu emekçileri sendikalarının içinde bulunduğu durum ve özellikle organize sanayi bölgelerinde genç işçilerinin sendikalaşma mücadelesinin yaygınlığı dikkate alındığında, yazıda ortaya konan tespit ve kararlar önemli ve yol göstericidir. )

1-) 2. Dünya Savaşı sonrasının koşulları içinde; uzlaşmacı, reformcu bir anlayış üstünde şekillenen sendikacılık, son 25 yıl içindeki gelişmelerin baskısıyla çökmüştür. Neoliberal politikaların devreye sokulması, “Küreselleşme” adı altında uluslararası sermayenin zincirlerinden boşanması ve birer birer ülkelerde bu politikaların özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek çalışma, Toplam Kalite Yönetimi yoluyla ekonominin, sosyal hizmet kurumlarının, sosyal güvenliğin, eğitim, sağlık, iletişim, belediye hizmetleri olarak tüm kamu hizmetlerinin piyasa malı haline getirilmesi; reformcu, “sosyal devletçi” sendikacılığı çekici hale getiren temelleri yıkmıştır.
Bu gelişmeler, bu sendikacılığın üstünde yükselen sendikaları tümüyle işlevsizleştirirken, sendikal bürokrasinin gerçek yüzünün görülmesini kolaylaştırmış, bu sendikacılık anlayışını ve onun biçimlendirdiği sendikaları işlevsiz, itibarsız bir konuma itmiştir. Nesnel bakımdan, sistemin, sahipleri tarafından bile kabul edilemeyecek kadar çürümesi koşullarında, sendikalar, nesnel konumlarına uygun bir pozisyonda (sınıf sendikacılığı çizgisinde) olsalardı; son derece güçlenecek, kapitalist sistem karşısında işçi sınıfının dünyasını kurmanın temel araçları olarak rol oynayacaklardı. Ne var ki, uzlaşmacı sendikacılık, bütün öteki sistem kurumları gibi sendikaları da bunalıma sürüklemiş; onları, itibar ve güç kaybeden bir sürece itmiştir.
Bu durum, elbette, işçi sınıfı saflarında da karamsarlık, özgüven yoksunluğu, mücadelenin geriye atılmasının getirdiği olumsuz bir psikolojinin yayılmasına dayanak oluşturmuştur.
Ama aynı zamanda, süreç; işçi sınıfının kendi talepleri etrafında birleşmesi, sendikaları yenilemesi ve kapitalist toplum karşısında, kendi pozisyonunu ona karşı bir mevziye çekmesinin imkanını da sunmaktadır. Ancak, bu olanağın gerçeğe dönüşmesi ve sendikaların yeniden örgütlenmesi için, sınıf partisinin harekete müdahale düzeyinin günün ihtiyacına uygun bir düzeye ulaştırılması bir zorunluluktur.
Bunun da ötesinde; parçalanmış işçi hareketinin birleştirilmesi ve sınıfın bir güç olması; sendikal mücadele kadar, ondan da daha önemli olarak, demokrasi mücadelesi ve sosyalizm için de bir zorunluluktur. Çünkü yaşananlar da açıkça göstermektedir ki; işçi sınıfı demokrasi mücadelesinin omurgasını oluşturmadan, bu mücadelenin istikrar kazanması, sermayenin demokratikleşme programını aşan amaçlara yürümesi son derece güç, hata imkansızdır. Blok, Demokratik Güçbirliği, Emek Platformu gibi birliklerin başarısı da, sınıfın birleşmesi ve mücadeleci bir çizgiden gidişata müdahalesine bağlıdır. Öncesini bir yana bıraksak, son 5 yıl, Emek Platformu’nun sahneye çıkması sonrasındaki gelişmeler de bunu kanıtlamıştır.
Toplantıda yapılan değerlendirmelerde de altı çizildiği gibi; işçi hareketi ve sınıfın bugünkü durumu; sınıf partisine, hareketi birleştirme ve sınıfın birliğinin sağlanmasında hayati bir rol yüklemektedir. Bu yüzden de, sınıfın devrimci partisinin çalışmalarının merkezinde, fabrikalar ve işyerlerindeki ve özelikle de işçilerin yoğunlaştığı sanayi havzalarındaki işçilerin ve mücadelelerinin birleştirilmesi, buralarda işçi örgütlerinin yaratılması ve sınıf partisinin bu işçi örgütleri içinde mevzilenmesi yer alacaktır.
Sınıf partisinin tüm öteki alanlardaki örgütleri, bu alanlardaki çalışmanın başarısı için seferber olacak; o alanda sınıf hareketine müdahale için önemli bir eylem hazırlanıyorsa, tüm örgüt, tüm emek ve demokrasi güçleri ve yerel ve –ihtiyaca ve hazırlanan eylemin kapsamına göre– ulusal ve uluslararası imkanlar o eylemin başarısı için seferber edilecektir.

2-) Sınıf partisi, işyerlerindeki, üretim ve hizmet birimlerindeki mücadelesini sendikal talepler uğruna mücadele ile sınırlamaz. Sınıf partisinin örgüt ve üyeleri de dikkatlerini sendikal mücadele ile sınırlamazlar. Ancak, sendikal mücadele, zaman olarak, çabaların ne kadar çoğunu kapsarsa kapsasın, parti çalışmasının önemli bir alanıdır.

● Sendikal mücadele; bir işyerindeki işçilerin bir sendikaya üye olması ve o sendikanın işyerinde “yetkili” yapılmasından ibaret sayılamaz. Asıl olan, işçinin, daha iyi çalışma, daha iyi ücret ve sendikal mücadelenin öteki talepleri uğruna mücadelesini FİİLEN verir duruma gelmesidir. Yani asıl olan, işçilerin örgütlenmesidir; ve YETKİ ya da SENDİKANIN HANGİ SENDİKA olacağı ikincil önemde olacaktır. İşyerinde patron ve sendikal bürokrasiyi dize getirecek bir düzeye gelmeyen mücadelenin; ya patron (daha da ötesinde, kendilerini –sanayi havzası, organize sanayi bölgesi vb. çapında– her düzeyde sıkıca örgütlemiş olan patronlar) tarafından ezileceği ya da sendikal bürokrasi tarafından kontrol edilip, ileri işçilerin, patronla işbirliği içinde tasfiye edileceği, son yılların deneyleriyle görülmüştür. Bugün de, işçilerin, patronları ve sendikal bürokrasiyi dize getirebilecek “aşağıdan” örgütlenmesine dayanmayan yaklaşımlar, başarısızlığa mahkumdur.

● İşyerlerindeki sendikal mücadeleye katılımda esas:
a) İşyerinde sağlam bir sendikal örgüt oluşturmak; işçilerin en geniş kesimini bu mücadeleye çekerek, sendikal taleplerde kararların, bu en geniş kesimle oluşturulmasına, taban inisiyatifinin geliştirilmesine azami önem vermektir.
b) Birer birer işyerlerindeki mücadelenin birleştirilerek, o sanayi havzası içinde (yerine göre, Organize Sanayi Bölgesi çapında) birbirine bağlanmasını, giderek tüm ülke sathında sendikal mücadelenin birliğinin sağlanmasını amaçlamaktır. Sınıf partisinin saflarındaki sendikacıların görevleri ise, bu mücadeleyi, sınıf partisinin mücadele hattına (sınıf sendikacılığı çizgisine) çekmektir.
c) İşçiler, işçilerle kamu emekçileri, her işkolundan ve her konfederasyondan sendikalar ve konfederasyonlar arasında rekabet ve çatışmadan kaçınılması, onların aralarındaki birliğin, dayanışmanın teşviki ve geliştirilmesi son derece önemlidir.

3-) Sınıf sendikacılığının mücadele anlayışı; yasaların tanıdığı tüm hakların sonuna kadar kullanılması, hakların yasalara geçmesi için kararlı mücadele vermektir; ama asıl olarak, yasalarla sınırlı olmayan, mücadelenin ihtiyacı neyse onu gerçekleştirmeyi amaçlayan, bir fiili ve meşru mücadele anlayışıdır. Bu yüzden de; sendikalar ve çalışma yasasındaki anti-demokratik maddelerin ayıklanması, çalışma yasalarının demokratikleştirilmesi, mücadelenin önemli bir alanıdır. Bu amaçla;
– İşkolu barajını kaldırılması,
– Grev ve grev hakkının sınırlanması için konmuş yasa maddelerinin kaldırılması; siyasi grev, dayanışma grevi, genel grev gibi grevlerin işçilerin hakkı olarak tanıması için mücadele,
– Yetki sorununun basitleştirilip, patronların işçilerle oynamasına izin vermeyecek biçimde düzenlenmesi. Örneğin yetkinin hızla yapılacak bir “referandum”a bağlanması,
– Kamu emekçilerine grevli toplu sözleşmeli sendika hakkının sınırsız bir biçimde tanınması ve kazanılmış hakların ortadan kaldırılması için girişilen düzenlemelere son verilmesi,
– Toplam Kalite Yönetimi, esnek çalışma, taşeronlaştırma uygulamalarının, teknolojideki gelişmelerin işçiler ve kamu emekçileri aleyhine kullanılmasının yasalarla yasaklanması,
– Sendikal mücadelenin gelişmesi, işçilerin sendika üyeliğinin serbestleşmesi, (sendikaya üye olma ve istifada noter harcı vb.’nin kaldırılması) örgütlenme ve üyeliğin önündeki yasal engellerin kaldırılması, yasaların ve prosedürlerin basitleştirilmesi gibi yasalarla ilgili talepler, en başta partili sendikacıların bayraktarlığını yapacağı taleplerdir.

KESK’E BAĞLI SENDİKALARDA YÜRÜTÜLEN
ÇALIŞMALARA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER
1-) KESK Genel Kongresi sürecinin değerlendirilmesi: Her şeyden önce bu süreç, kamu emekçileriyle hükümetin karşı karşıya geldiği, kamu emekçilerinin talepleri uğruna birleştirildiği bir süreç olduğu ölçüde mücadelenin ve sendikal örgütlülüğün ilerlemesine hizmet edecektir.
KESK Genel Kongresi süreci, aynı zamanda temsilciliklerden başlayarak sendikaların
her kademesi için bir seçim sürecidir.
Ancak şu bir gerçektir ki, KESK ve bağlı sendikalar, sözcüğün gerçek anlamıyla son
derece kritik bir süreçten geçmektedirler.
Dünya ölçüsünde sermaye; emek mücadelesi ve onun değerlerine karşı tarihte eşi görülmemiş bir saldırganlık içindeyken, Türkiye’de de emeği hor gören, ticareti, rantçılığı yücelten, emek düşmanı, gerici bir hükümet vardır. Dahası sermaye güçlerinin kendi idari yapısını yenilemek için yaptığı hamleler; eğitim, sağlık, belediye, iletişim hizmetleri gibi en temel kamu hizmeti alanlarındaki halkın kazanılmış haklarını ortadan kaldırma aşamasına gelmişken, buna ek olarak, kamu emekçilerinin en temel kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması için yasal düzenlemeler de Meclis aşamasındadır.
Bu yasalarla sermaye güçleri ve hükümetleri; kamu emekçisini basit bireysel bir sözleşmeye bağlamayı, kendi reformlarının (aslında karşı reform) başarısının en önemli amaçlarından birisi olarak ortaya koymuştur. Bu süreç öylesine kritik bir aşamaya gelmiştir ki; Meclis’in birkaç gecelik oturumu sonrasında kamu emekçilerinin en temel kazanımlarını ortadan kaldıran yasalar çıkabilir, ve mevcut sendikalar, yasal bakımdan “üyesiz hale” gelebilirler.
Bu yüzden de, KESK gibi bir mücadeleci sendikacılık merkezinin genel kongresi süreci, işte bu saldırıyı püskürtmenin takvimi olduğu kadar, aynı zamanda, KESK’in birlik ve bütünlüğünü güçlendiren bir süreç olarak değerlendirildiği ölçüde anlamlı olabilir.
Başka bir söyleyişle, KESK’e bağlı sendikalar ve kamu emekçileri; sermaye güçlerinin saldırılarını püskürttükleri ölçüde KESK’in birlik ve bütünlüğünü geliştirme şansını yakalayacakları gibi, KESK içinde birliği ve bütünlüğü koruyup, bürokratizm, grupçuluk, konformizm, menfaatçilik gibi tutumları aştıkları ölçüde de, saldırıları püskürtme, KESK’i güçlendirme fırsatını elde etmiş olacaklardır.
Sürecin, kamu emekçilerinin birleşmesinin daha ileriye taşındığı, örgütlenme ve mücadele düzeyinin yükseldiği, sendikaların güç ve itibar kazandığı, taban inisiyatifinin geliştiği bir süreç olması için şunların yapılması gerekir:

a-) Kongreler sürecini, KESK’in büyümesi için bir kampanyaya dönüştürme: Bundan kasıt; üyelerin ellerine üye fişlerini alıp, işyerlerinde “üye kayıt masaları” açması değildir.
Durup dururken, sadece “bizim sendikamız iyidir”i anlatmakla, kamu emekçisi gelip KESK’e üye olmaz. Ya da mücadele olmadan, kendi taleplerini sahiplenirken hükümetle, güdümlü sendikalarla karşı karşıya gelip, burada, KESK’in emekten, emekçiden yana tutumuyla birleşme ihtiyacını duymadan, var olan durumunu değiştirmek istemez. Bu yüzden de öncelikle, bir mücadelenin örgütlenmesi, hükümetle emekçilerin karşı karşıya gelmesi, bu karşı karşıya geliş içinde, sendikaların tutumunun ne olduğunun açığa çıkması gerekir ki, insanlar üye olmak, var olan konumlarını değiştirmek için harekete geçsinler. Burada asıl olan, sürecin, kamu emekçilerinin en acil taleplerinden bir “demet” oluşturularak, bunun öne çıkarıldığı, tüm kamu emekçilerinin bu talepler için mücadeleye çekildiği bir süreç olarak değerlendirilmesidir.
Bu talepler;
– Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Yerel Yönetimler Yasası, Personel Rejimi  Yasası’nın geri çekilmesi,
– Kamu emekçilerinin kazanılmış haklarının korunması,
– “Performans değerlendirmesi”, “norm kadro” gibi her türden esnek çalışma uygulamasına son verilmesi,
– Toplam Kalite Yönetimi uygulamalarına yol açan girişimlerin (sözde yönetime katılma, emekçiler arasında rekabeti körükleyen uygulamalar…)  geri püskürtülmesi için, bu tür uygulamaların reddedilmesi içerikli taleplerin öne çıkarılması,
– İşyerlerinde taşeron, kadrolu, sözleşmeli uygulamasına son verilerek, tüm çalışanların eşit haklar ve iş güvencesine sahip olması (Herkesin “kadrolu” çalıştığı bir sistem),
– Maaş, kira yardımı, çocuk parası vb. gibi maaş ve ekleriyle ilgili taleplerin insanca yaşanacak düzeye çekilmesi,
– Grevli, toplusözleşmeli sendika hakkının öne çıkarılmasıdır (Bu amaçla somut bir mücadele planında birleşmek.).

b-) Hizmet birimi temelinde bir mücadele: Bu mücadele sürecinde, aynı zamanda; sendikalı sendikasız, şu ya da bu konfederasyona bağlı olduğuna bakılmaksızın, 657’li mi, sözleşmeli mi, taşeron mu, vakıf elemanı mı gibi ayrım yapmadan (dönemin gerçekleri açısından bakıldığında, asıl unsuru KESK üyelerinin meydana getirmesi kaçınılmazdır), her işyerinde bir sendikal mücadele komitesi (birliği, grubu vb. adları ile  olabilir) kurulmalı; ve mücadele, işyerleri temeline dayandırılarak, tabanın inisiyatifinin ilerletilmesi için sendikal örgüt biçimi de bu amaca uygun hale getirilmelidir. İçinde bulunulan koşullarda, mücadelenin, bu “birlik komiteleri” üstünden yürütülmesi önem kazanmıştır.

c-) Grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı için mücadelenin yeniden öne çıkarılması: Bu talep etrafında, tüm sendikalı ve sendikasız kamu emekçilerini, sözleşmeli, taşeron, vakıf elemanı… tüm çalışanları birleştirmeliyiz. Bu, zor ve alışkanlıklar bakımından imkânsız görünse de; eğer durumun ciddiyeti iyi anlatılabilirse, yapılabilir olduğu, kamu emekçilerinin büyük bir güç teşkil edebilecek çoğunluğunun mücadeleye çekilebileceği görülecektir.
Temmuz ayında yapılacak “toplugörüşme” süreci de, bu talebin yükseltilip, tüm kamu emekçilerinin, hatta işçilerin ve sendikaların mücadeleye çekilmesi için gerekli girişimlerin yapıldığı bir dönem olarak değerlendirilmelidir.

d-) KESK’in emek hareketini örgütleme görevi: Süreci, aynı zamanda, emek hareketinin yeniden örgütlenmesi süreci olarak ele almak KESK’in tarihsel görevidir; ve bu rolün oynanmasında, KESK’in genel kurul süreci, çok da uygun bir süreçtir. KESK, kendisini etkinleştirip büyütürken, emek hareketini de büyütmüş olacaktır ya da emek hareketini büyüttüğü ölçüde kendisini de büyütmüş olacaktır.
KESK Genel Kongresi’nin bu temelde sürdürülmesi; kongre takvimine göre sürecin ayrıntılandırılması; temsilciliklerden, şubelerden, temsilciler ve danışma kurullarından geçirilerek, KESK Merkez Yürütme Kurulu’nun gündemine getirilmesi süreci de, aynı zamanda, KESK’in ileri kesimlerini bu fikre kazanmanın süreci olarak el alınmak durumundadır.
Çünkü sorun, sadece “tamam böyle olsun”dan öte, bu planın hayata geçirilmesi için KESK’in ileri kesimlerinin harekete geçirilmesi, yönetimlerin de, bu mücadeleye atılan çevrelerin temsilcilerinden, mücadele içinde ileri çıkan kamu emekçilerinden oluşması
için gayret edilmesi gerekmektedir. Ancak böyle bir süreçten geçilebildiği ölçüde, yönetimler, çeşitli siyasi çevreler arasında kötü anlamda pazarlık olmaktan çıkacak, bir dayanışma ve birlik içinde mücadeleyi ilerletme omuzdaşlığına dönüşebilecektir.

2-) Toplugörüşme süreci: Bu sürecin geçen yıl iyi değerlendirilmediği, hükümet
karşısında sendikaların bölündüğü görülmüş, dahası, görüşme masasının Kamu Sen’e bırakılması durumu doğmuştu. Bu yıl açısından sürecin gerektiği gibi değerlendirilmesi için;

a-) Görüşme masasına kamu emekçilerinin talepleri götürülmeli, medya aracılığı ile
hükümetin bu talepler karşısındaki tavrı deşifre edilmelidir. Bu görüşmelerde talepler şunlar olmalıdır:
– Ücret, maaş ve öteki haklar (çocuk yardımı, kira yardımı vs.),
– Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve buna bağlı diğer yasa taslaklarının geri çekilmesi,
– Sadece görüşme süreçlerinde grev ve TİS haklarının gündeme getirilmesi yeterli değildir. 2 yıllık görüşme süreçlerinin bir oyalama ve aldatmaca olduğu açıktır. Esas olan grev ve TİS  talebi ekseninde bir mücadelenin sürekliliğinin sağlanmasıdır. Mücadelenin bu hat üzerinde sürdürülmesi için ısrar edilmelidir.
– Sendika Yasası’nın kamu kurumlarındaki (bir hizmet biriminde) her statüden emekçiyi kapsayacak biçimde değiştirilmesi talebi,
– Norm kadro, performans değerlendirmesi, taşeronlaştırma gibi esnek çalışma
yöntemlerinden vazgeçilmesi ve tüm çalışanların iş güvencesinin ve kadro korumasının sağlanması.

b-) Görüşmeler, deyim yerindeyse “dışardan kuşatılmalı”, görüşmelerin ilerlemesine göre, dışarıda, yurt sathında basın açıklamaları, irili ufaklı mitingler, gelişmelerin boyutuna göre, iş bırakmalar ve grevlerle hak mücadelesinde ciddiyet ortaya konmalıdır. Bu sürecin, KESK’in genel kongre takvimiyle de birleştirilerek, aynı zamanda, sendikal mücadelenin etkinliğinin artması, sendikaların büyümesinin vesilesi olarak değerlendirilmesi gerektir.

3-) NATO-BOP karşıtı mücadele: NATO ve BOP karşıtı mücadelede KESK’in rolünün artırılması için, çalışmalara daha etkin bir biçimde katılmak gerekmektedir. Bu amaçla; bütün ülke sathında, bütün il ve ilçelerde (yerine göre beldelerde) platformlara katılmak, yoksa platformlar oluşturmak için çaba sarf edilecektir.
NATO ve BOP karşıtı mücadele sadece NATO Zirvesi ile sınırlandırılmamalı; başta ABD olmak üzere bölgedeki emperyalist işgal güçlerine karşı, anti-ABD, anti-emperyalist bir mücadele temel hat olmaya devam etmelidir. Anti-emperyalist bir mücadele cephesinin yaratılması ve bütün halk güçlerinin bu mücadele cephesine çekilmesi konusunda, KESK, bölen değil birleştiren bir güç olarak rolünü oynamalıdır.
Bu doğrultuda KESK’in ve sınıf partisinin çağrıları dikkatle izlenip, gereken görevler üstlenilmelidir.

4-) Çalışanların ortak yasası sorunu: Bu konu son 10 yıldan (hatta son 25 yıldan) beri çeşitli çevreler tarafından gündemde tutulmaktadır. Bu girişimin arkasında; işçi sınıfının tarihi rolünü yitirdiği, bu nedenle de, artık sendikaların, bir sınıf örgütü değil; validen sanayi işçisine, polisten generale, memurdan taşeron işçisine “emeği ile geçinen” “her çalışan”ı kapsayan örgütler olması gerektiği görüşü vardır. Bu görüşün; sendikaların, “yoksulları, sınıf dışı tabakaları da kapsaması” gerektiği gibi fantastik versiyonları da vardır. Ancak; mevcut sendika yasalarının antidemokratik, mücadeleyi ve sendikalaşmayı önleyici nitelikleri de, bu, “çalışanlar yasası” fikrini destekleyip beslemektedir.
Ne var ki; bu ideolojik sapkınlığı bir yana bıraksak bile; “yasa öyle değil de böyle olsun” diyerek, bir “yasa metniyle” ortaya çıkmak demek, statüye karşı bir başka statü, bir başka sınırlama koymaktır. Çünkü; sınıflar mücadelesinin gelişmesiyle yasa arasındaki diyalektik ilişkide; mücadele ve onun talepleri devrimci etkendir ve mücadele geliştiği ölçüde yasaları da değiştirme gücüne sahip olur. Bu yüzden de; bugün şöyle bir “çalışanlar yasası” demek, en fazla bugünkü güç ilişkilerini yansıtabilir ve yarının mücadelesini karşılamaz. Bu yüzdendir ki; Marksistlerin, sınıf sendikacılığının bu konudaki tutumu; acil talepler üstünden mücadele tutumu olmuş, kazanımların yasalara geçmesi de, bu talepler uğruna mücadelenin çeşitli yansımaları ve ürünlerini oluşturmuştur.
Sınıf partisinin bu konudaki tutumu; sendikalaşmanın, emekçilerin örgütlenmesinin
önündeki tüm engellerin, yasakların kaldırılması, iş ve çalışma yasalarının demokratikleştirilmesi olabilir, öyle olmalıdır. Yine aynı çerçevede olmak üzere, bir işyerinde tek bir sendika fikri savunulmalıdır. Örneğin A hastanesinde her statüden emekçi, ayrı sendikalar yerine tek bir sendikada örgütlenmeyi (gelenek, o işyerinin asıl işi neyse, her işkolu ve statüden emekçiler o işkolu sendikasının içinde yer alacaktır)  esas almalıdır. Taşeron, muhasebeci, hemşire, temizlikçi, doktor hepsi aynı sendikada olmalıdır.
Bugün de; mevcut durumda, bütün kategorilerden çalışanların (mesleki açıdan ve resmiyette, çeşitli yasalarla farklı sendikalara üye olmaları fark etmeden) oluşturduğu bir “sendika komitesi” üstünden mücadele, işyerinde mücadelenin toparlanması ve tabanın inisiyatifi için tek seçenek olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, sendika yasalarının bu doğrultuda değiştirilmesi için mücadele, aynı zamanda, çalışma yasalarının yeniden düzenlenmesi mücadelesi de olacaktır. Aksi halde “bir yasa taslağı” yazıp; “bunu istiyoruz” demek, pek gerçekçi görünse de, bu, sadece görüntüdedir. Gerçekçilik; mücadelenin boyutu ile öne sürülen talepler arasındaki diyalektik bağı görüp ona göre ilerlemektir.

SONUÇ VE KARARLAR
1-) Sendikal mücadele; son derece fazla, bir kurmay titizliği gerektirecek kadar önem kazanmıştır. Bu yüzden; mücadelenin düzeyi, sendikal mücadelenin sorunlarını alt edecek ölçekte olmalıdır. Aksi halde, günü kurtarmakla sınırlı bir müdahale ile bir yere gidilemeyeceği ve mücadeleye zarar verileceğini, hayat, yaşanan pek çok gelişmeyle kanıtlanmıştır.
Bu amaçla;
a) İçinde çalışılan her sendika, sendika şubesi ve temsilcilik gibi her kademede çalışmanın hedefleri, sorunları, çözümleri konusunda işçi sınıfının devrimci partisinin örgütleri, o alandaki partili sendikacılar tam bir fikir açıklığına sahip olmak durumundadır. Her bir sendika ve kademe için ortak amaç ve planlara sahip olmak gerekir.
b) Çalışma alanındaki sendikal faaliyeti yakından izlemek ve her yeni gelişmede işyerindeki planları, hedefleri, kadroların mevzilenmesini yeniden belirlemekten geri durulmaması gerekir.
c) Sınıftan yana sendikacıları, işçilerin ve kamu emekçilerinin ileri kesimlerini sınıf partisinin saflarına kazanmak, hareketin istikrarı ve sınıf mücadeleci bir çizgiye gelmesi için önemlidir. Burada, değişik siyasi çevreler içinde yer alan ya da partiler dışında bulunan, ama işçiler, kamu emekçileri içinde itibara ve iyi özelliklere sahip mücadeleci kişilerin, sendikacıların sınıf partisinin çizgisine kazanılmasında partili sendikacılar birincil dereceden sorumlu olacaklardır.
d) Sadece işçilerin, kamu emekçilerinin ileri kesimleri ve namuslu sendikacıların değil, işyerindeki işçi, emekçi yığınlarının da sınıf partisinin sendikal taktiğine kazanılması, partili sendikacıların önem vermesi gereken bir görevdir.
e) İşyerindeki çeşitli siyasi oluşumların etkisindeki kesimleri (Blok, Demokratik Güçbirliği, sol siyasi çevreler) mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışına kazanmak ihmal edilemez.
f) Sağ-sol ayrımını aşan, talepler uğruna bir sendikal mücadele taktiği, hiçbir ikirciklenmeye yer vermeden ve en “yüksek perdeden” savunulmalıdır. Sınıf partisinin politikalarını bütün işçi, emekçi yığınlara açarak, gündeme egemen kılmak; çalışmanın etkinliğinin artması ve sınıf partisinin taktiğinin işçilerin, kamu emekçilerinin arasında tartışılmasını sağlamak bakımından ihmal edilmemesi gereken bir sorumluluktur.
g) Bu çalışmanın başarılı olması için; sınıf partisinin ilgili bütün örgütleri; partili sendikacıların ve sendikal mücadele alanında çalışan parti üyelerinin (elbette işyerlerindeki parti gruplarının) sendikal mücadele taktiğini kavraması, her yeni gelişmede yeniden taktiğin inceliklerine dikkat çekilmesi, eğitimin vazgeçilmez bir kuralı olmak durumundadır. Sınıf partisinin örgütleri, bu eğitime özel bir önem vermek durumundadır.
h) Sınıfa layık bir sendikacılığın kesintisiz sürdürülmesi, patronlar ve sendikal bürokrasinin tasfiye girişimlerinin çalışmayı kesintiye uğratmaması, daha da önemlisi, gençliğin dinamizminin çalışmalara yansıması için, genç işçi ve kamu emekçilerinin sınıf partisinin saflarına, sosyalizm davasına kazanılması için, genç kuşakların eğitimine özel bir önem verilmesi hayatidir. Burada da, genç işçilerin ve kamu emekçilerinin eğitiminde partili sendikacıların özel bir göreve sahip olduğu, gençlere örnek olma, deneyimlerini onlara aktarma, onlara cesaret ve güven veren bir tutumla yaklaşmalarının bu eğitimdeki önemi tartışılmazdır.

2-) Partili sendikacıların ve sendikal faaliyet alanındaki parti güçlerinin bilgi ve kavrayışlarının ilerletilmesi için, ihtiyaca göre; aynı havza, aynı işkolu ya da ulusal düzeyde toplantılar, konferanslar, sempozyumlar düzenleyerek, sınıfın partisinin çizgisinin en ileriden kavranmasının sağlanmasına, her kademedeki parti örgütleri özel bir önem verecektir. Bu faaliyet; basın, özel broşürler, alana ilişkin sosyalist literatürün okunmasının teşvik edilmesi, örnek raporların yayınlanması gibi değişik başka araçlar kullanılarak desteklenecektir.

3-) Sendikal mücadele ile siyasal taleplerin birleştirilmesinde; Türkiye ve dünyanın içinden geçtiği sürecin verdiği fırsatlar değerlendirilmelidir. Siyasal sorunların (Irak, Filistin, NATO, BOP, Kemalizm, milliyetçilik, demokrasi, Kürt sorunu, seçimlerde tutum alma, “Ilımlı İslam”, şeriat sorunu vb. gibi) sendikaların gündemine sokulması, işçi ve kamu emekçisi yığınları arasında bu konuların sağlıklı bir biçimde tartışılması ve işçi sınıfının dünya görüşü doğrultusunda bir tutum almaları için çaba harcamak, sendikaların bu doğrultuda seferber edilmesi, sınıf sendikacılığının asli görevidir.
İşyerlerinde tartışmaların yönlendirilmesi; bu amaçla konferanslar, toplantılar düzenlenmesi, işçilerin, kamu emekçilerinin fikirlerini gösterilerle ifade etmesi ve en geniş kesimlerin bu eylemlere katılmasının teşvik etmek sınıf sendikacılığının temelidir.

4-) Sınıfın devrimci partisinin saflarında birleşen sendikacılar, günlük işçi basını başta olmak üzere, yayın organlarının sendikalarda, temsilciliklerde, işçiler ve kamu emekçileri arasında yaygınlaştırılmasını, bu yayınların konularının tartışılıp yayılmasını kendi görevleri olarak göreceklerdir.

5-) Bugün artık; “sınıf sendikacılığını savunuyorum”, “mücadeleci sendikacılığı savunuyorum” demek yetmemektedir. Bu genel tanımlar; açıklık, fedakarlık, kararlılık, cesaret,… gibi kavramların içerikleri de, partili sendikacıların, sınıf sendikacılarının gündelik yaşamlarında ve mücadelelerinde kişiliklerinin bir parçası olarak yansımalıdır.

– Açıklık: İşçi, emekçilere karşı açık olup, zorlukları açık yüreklilikle ortaya koyarak, sendikanın sorunu nedir; mücadelenin güçleri nelerdir, bunları aşmak için nasıl fedakarca çalışmak gerekir, herkese düşen rol gibi mücadelenin tüm sorunları yığınlar arasında tartışılmalı; böyle bir açıklık, sınıf sendikacılığını savunan her sendikacının ilkesi olmalıdır.
Elbette bunlar, korku yaymak üzere, mücadelenin zorluğu öne çıkarılarak işçilerin, emekçilerin caydırılmasına yol açacak biçimde değil, tersine, mücadele kararlılığını artırma ve sorumluluk bilincini geliştirme amaçlı olarak, uygun biçimde yapılmalıdır.

– Söz ve eylem birliği: Hareketin seyrini ve yığınların mücadele duygu ve azmini gözeten bir mücadele çizgisi esastır. Atıp tutan, yığınların örgütlenme düzeyi ve psikolojileri ile bağdaşmayan hedefleri öne çıkararak eylem talepleri arasında dengesizlik yaratan tutumlardan kaçınmak gerekir. Sınıf sendikacısı söylediğini yapan, yaptığını savunan bir sendikacılık çizgisidir. Sınıf sendikacılığını savunan sendikacılar, özü sözü bir olan, güvenilir sendikacılardır; böyle olmak zorundadırlar.

– Kararlılık: Zorluklardan yılmayan, sorunları çözmekten yorulmayan bir tutum, sınıftan yana sendikacıların kişiliklerinden ayrılmayan bir özellik olmak durumundadır. Bu kişisel tutum; taleplerde ve o talebin gerektirdiği mücadele çizgisinde ısrar olan sınıf tutumuyla birleşmelidir.

– Cesaret: Sınıf sendikacılığını savunan bir sendikacı kof, Don Kişotça bir cesaretten uzak durur. Ama o, yeri geldiğinde ve mücadelede bir yol açacaksa başkalarının “delilik” olarak göreceği bir cesaretle öne çıkar; ama mücadelenin çıkarı gerektirdiğinde de, “Hayır bu eylem, bu grev hareketin ilerlemesine zarar verir; karşı güçlerin pozisyonunu güçlendirir. Onun için bu sefer bu eylemden geri durmalıyız” diyebilen bir cesarete sahip olan bir kişidir. Ve elbette, bu iki uç arasında; gündelik mücadele içinde partili sendikacı; riskleri göze almasıyla, yığınların ataklığını teşvik eden ve heyecanını yüksek tutan bir cesaretin simgesi olmak durumundadır.

– Yaratıcılık: Mücadelenin sunduğu her imkandan faydalanan; ortaya çıkan her yeni durumda hareketin avantajı olacak unsurları seçmesini bilen; kötü gelişmelerden bile başarı için ders çıkarabilen ve bunlar üstünden hareket edebilen bir kişidir, sınıftan yana sendikacı. Bunu yaparken, bazen düşmanlarının zaaflarından yararlanacak, bazen geçici dostlarının desteğini alacaktır. Ama her durumda, bu imkanları, “sınıfın çıkarlarına”, onun amaçlarına zarar vermeyen biçimde değerlendirmesini bilecektir. Amaç için tüm imkanlardan yararlanacak, ama “amaca giden her yol mubahtır” faydacılığından da uzak duracaktır.

– Fedakarlık: Yaşamını işçi sınıfının davasına adamak, sınıf sendikacılığını, mücadeleci sendikacılığı savunan her sendikacının ana vasfıdır. Sendikaların sunduğu ve sendikal bürokrasinin önlerine sereceği “nimetler”in baştan çıkaramayacağı bir sınıf bilinci ve inancı ile donatılan bir kişidir, sınıftan yana sendikacı. İşçi gibi yaşayan, mücadelenin kendisinden beklediği her şeyi vermek için fiziki ve moral imkanların sonuna kadar zorlayan, bu tutumu kendine ahlak edinen kişi olarak; tembellik, hantallık, konformizim, bürokratizm gibi alışkanlıklara direnen, bu eğilimlerin sendikalardan ve mücadelenin saflarından tasfiyesini kendisi için amaç edinmiş kişidir.

– İnandırıcılık: İnandırıcılığın iki unsuru vardır. Birincisi; mücadelenin planının gerçekçi olması; “bunları yaparsak, hedeflediğimiz amaca varırız” dedirtecek bir sağlamlığa sahip olunmasıdır. İkincisi ise, bu planın mücadeleye katılacak yığınlar tarafından anlaşılması, bilinmesi, kavranmasıdır. Demek ki, sınıftan yana, mücadeleci bir sendikacı, bir kurmay gibi, (gibisi fazla aslında) hareketin zor sorunlarını çözen; engelleri nasıl alt edeceğini, avantajları nasıl başarıya çevireceğini açık seçik bilen, aynı zamanda, bu bilgisini son kertesine kadar yığınlarla paylaşan bir kişi olmak durumundadır. Yani, inandırıcılık; onun sınıf hareketi içinde kazandığı ve ona işçi, emekçi yığınlar tarafından verilen bir sıfattır. Ve sınıfın davasına inandığını söyleyen her sendikacı, “inandırıcılığı”; kararlılık, cesaret, fedakarlık, özü sözü birlik gibi erdemleri savunup kişiliğinde topladığı ölçüde kazanacağını bilen bir kişidir. Böyle olmak zorundadır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑