Bir kitap üzerine notlar: “faşizmin yargılanması”

FAŞİZMİN YARGILANMASI DENİNCE
Faşizmin yargılanması denince, akla hemen, doğal olarak yargılama kavramının çağrıştırdığı biçimsel özelliklerle Nürnberg mahkemelerinin gelmesi gerekir. İnine kadar kovalanarak ezilmiş faşist güruhun artıklarının hesap vermesidir bu mahkemede olagelen.
Ama zaten faşizm, Nürnberg mahkemelerinden önce hem yenilmiş hem de halkların vicdanında yargılanıp mahkûm olmuştu. Bu doğaldı da. Çünkü faşizm, komünistlere, sosyal demokratlara, Yahudilere, emekçi sınıflara ve halklara karşı giriştiği vahşi saldırılar ve sebep olduğu acılar, kayıplar ve yıkımlarla halkların belleğine yerleşmişti. Yani acı dolu yılların tecrübesi, halkların lanetini faşizmin üzerinde yoğunlaştırmıştı.
Ama faşizmin Avrupa çapındaki yükselişi yıllarında durum hiç de böyle değildi. Avrupa tekelci burjuvazisi, aktif destek veya sessiz onay halinde, faşizmi Avrupa’yı saran “komünizm illetine” karşı bir panzehir olarak görüyordu. Sadece ağır silah sanayisinde palazlanmış bir iki tekel değil, ağırlıklı ve egemen kanatlarıyla tekelci burjuvazi faşizmi destekliyor, sosyalizme saldırması için kışkırtıyordu. Faşizm, tekelci burjuvazinin öncü gücüydü. Bir kısım aydınlar açıkça Avrupa’nın “ariyenleştirilmesi” için faşizmin hizmetine girmişti. Ve tüm Avrupa’ya faşizmin yenilmezliğine dair bir kanı yerleşmişti. Faşizme karşı mücadelenin temel gücü işçi sınıfı ise bölünmüştü. Komünist partide ve komünistlerin etkisindeki sendikalarda örgütlü kesim aktif bir mücadele içindeyken, sosyal demokrasi, hâkim olduğu işçi kesimini bu mücadeleden alıkoymaya çalışıyordu. Faşizm yargılanacak değil, korku duyulan, ayak sesleri kulaklarda uğuldayan, yenilmez bir güç gibi görünüyordu.
İşte bu koşullarda faşizmin niteliğini en anlamlı şekilde ortaya koyan, deyim yerindeyse onu erken bir yargılama ile ideolojik ve politik olarak mahkûm eden kişi, faşizmin elindeki bir tutuklu oldu. Bu tutuklu, kendi ifadesiyle, “Bulgaristan işçi sınıfının evladı”, “30 yıldır parti üyesi, 21 yaşından itibaren Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi”, “Bulgaristan Sendikalar Birliği Sekreteri”, “Partinin Sofya milletvekili, belediye meclisinde parti temsilcisi,” “Parti hatibi ve yazan”, “Komintern Yürütme Kurulu üyesi” Georgi Dimitrov’du!
9 Mart 1933 günü iki Bulgar dava arkadaşıyla birlikte Alman parlamento binası “Reichtag’ı kundaklamak” suçlamasıyla tutuklanmıştı. İktidarda iyice kurumlaşmak çabası içindeki naziler, bu binada yangın çıkarmayı, komünistlere saldırının başlama işareti olarak tasarlamış ve gerçekleştirmişlerdi.
Kitabın arka kapak yazısında da ifade edildiği gibi; “Dimitrov, faşist mahkeme önünde, faşizmin kendisi şahsında sosyalizme ve barışa doğrulttuğu silahı tersine çevirmeyi başar”dı. Dava faşizm ile sosyalizm ve demokrasi güçleri arasındaki savaşın bir arenasına dönüştü. “Dimitrov, tutukluluk ve yargılanma sürecinde büyük bir yiğitlik örneği göstererek dünyadaki tüm anti-faşistlerin moral ve cesaret kaynağı olduğu gibi, komünistlerin parlamento binasını yaktığı iddiasını, dikkatli bir incelemeyle çürüttü ve bu kundaklamayı faşistlerin gerçekleştirdiğini ortaya çıkardı. Ayrıca verdiği dilekçelerle, tanık dinlenmesi talepleriyle, tanık sıfatıyla mahkemeye gelen Göbels ve Geöring’le girdiği sert ve ezici polemiklerle faşist güruhu tam bir hezimete uğrattı.”
Dimitrov’un tutukluluk ve yargılama boyunca ortaya koyduğu tutum, geliştirdiği savunma çizgisi, ayrıca dönemin özellikleri ve “sanığın” Komintern’deki etkin konumu ve öteki özellikleri, faşizmin bu yargılamaya verdiği önem vb. noktalar, söz konusu davanın 20. Yüzyılın en önemli politik davası olarak kabul edilmesini sağladı.
Daha faşizmin yükseldiği yıllarda, faşizmin niteliğinin açıklıkla anlaşılmasını, kundaklamanın iç yüzünün açığa çıkmasını sağlayan en önemli olayların başına bu yargılama yerleşti. Ve sonuç olarak faşizmin yargılanması derken, Nürnberg’teki hakiki mahkeme ve yargılamaya karşın daha çok bu dava akla geldi.
Evrensel Basım Yayın’ın Şubat ayı içinde yayınladığı ve 1933 yılında Leipzig’te gerçekleşen bu yargılamanın en önemli belgelerini, Dimitrov’un günlüğünden parçaları, dilekçe ve savunmalarını içeren kitap da “Faşizmin Yargılanması” başlığını taşıyor.

DİMİTROV’UN SAVUNMASINA BUGÜNDEN BAKARKEN…
Büyük tarihsel öneme sahip, tartışmasız yüzyılın en önemli savunması olan Dimitrov’un savunması ve mahkeme sürecinin belgelerini içeren bir kitabın yayınlanması pek çok güncel çağrışımlar taşıyor.
Tarihi ve bugünü, dalgalar halinde tutuklamalara, büyük önemde yargılamalara ve savunmalara sahne olmuş ve olmakta olan bir ülkede, elbette ki böylesi bir kitap, okuyanın kafasında çağrışımlar, kıyaslamalar doğuracaktır. Ve hele de bu savunma, varlığı ve uygulamaları ile güncel olan faşizme karşı yapılmış savunmalar ise…
Kitabın ilk anda İmralı Duruşmalarını hatırlatması doğaldır. Bu dava, ülkemizin en önemli toplumsal sorunlarından biriyle, Kürt sorunuyla ayrılmaz bağı, güçlü bir silahlı güce sahip bir örgütün birinci adamının dava sanığı olması gibi özellikleriyle üzerinde dikkat topladı ve sıcaklığını koruyor. Ama ne var ki, devletle uzun süreli ve her bakımdan zorlu bir çatışmaya girişmiş bir gücün içerdeyken de başkan kabul edilen bir nolu kişinin mahkeme karşısında aldığı tutum, önce büyük bir şaşkınlık, ardından da açık bir düş kırıklığı yarattı.
Bu bakımdan da bu kitabı okuyan okuyucunun yiğitçe direniş ve devrimci savunma ile teslimiyet arasında bir kıyaslama yapması doğaldır. Çünkü Dimitrov, faşizm karşısında gösterdiği tutumla, faşizmin pençesine düşen herkesin örnek aldığı bir cesaret ve kahramanlık örneği oldu. Buna karşılık 15 yıllık savaşın bir kutbunu temsil eden Öcalan ise, politik ve kişisel teslimiyetiyle, önünde yeni dolambaçlar uzanan sürece yön değiştirici bir nokta koydu.
Ama bu kadarı için, yani devrimcilik ve uzlaşmacılık arasındaki farkı anlamak için, o kadar da uzağa gitmeye gerek yok. Ülkemizin hiç değilse 30 yıllık pratiği bu konuda pek çok önemli, kuşakları eğitici, fikir verir örnek sunmuştur. Bu bakımdan kitabın önemini devrimci ve uzlaşmacı tutum arasındaki farkı gösterecek bir referans oluşuyla sınırlamak, oldukça yetersiz, kusurlu bir değerlendirme olur. Zaten de yazının devamında Dimitrov’un yargılanma sürecindeki çok iyi bilinen yiğitçe tutumunu değil, onun daha çok ders içeren savunma çizgisinin kimi özelliklerini spotlar halinde vermeye çalışacağız.

DİMİTROV’UN SAVUNMASININ KİMİ ÖZELLİKLERİ
Devrimci savunma… Ülkemiz sol hareketi tarihinde özel bir yere sahiptir bu kavram.
Devlet tarafından “suçlu”, “terörist” olarak damgalanan devrimciler, büyük bir çoğunlukla mahkeme karşısında devrimci amaçlarını dile getiren savunmalar yapmışlardır. Ağır cezaları, kimi durumlarda idama mahkûmiyeti göze alma pahasına yapılan bu gözü pek savunmalar, gelenekselleşmiştir.
Ama bu kavramın yerli yersiz kullanımına ve yanlış anlamlar yüklenmesine da az rastlanmıyor. “Devrimci savunmacın niteliği, ithamların, kullanılan kavramların keskinliği, savunmacının mahkeme heyeti karşısındaki hırçınlığıyla ölçülüyor. Belirtelim ki, amacımız olası cezanın daha da ağırlaştırılmasıyla yanıtlanan böylesi gözüpek bir tutumu gözden düşürmek değil. Sadece bir gelenekselleşme eğilimi taşıyan bir tutumu eleştirmek. Devrimci savunma, genel geçer, devrimci bir örgütün programının basmakalıp ifadelerle tekrarı olmamalıdır, olamaz. Devrimci savunma, her yargılama sürecinin özelliklerine göre biçimlenen, özel bir stratejisi, iniş ve çıkışları olan bir süreç olmalıdır. Dimitrov’un savunma çizgisinin kimi özelliklerini ele almak sanırız bu bakımlardan da öğretici olacaktır.
Almanya’da Naziler iktidara gelmiş, saldırılarını giderek artırmaktadırlar. Dimitrov da o sıralarda bu ülkede Dr. Rudolf Hediger sahte pasaportuyla yaşamaktadır. 27 Şubat’taki parlamento binası yangınından kısa bir süre sonra, 9 Mart’ta iki Bulgar arkadaşıyla birlikte Berlin’de bir lokantada gözaltına alınır. Ve aynı gün bir soruşturma komisyonunun karşısına çıkarılır; Reichtag yangınını çıkarmakla suçlanmaktadır.
Dimitrov’un yaptığı ilk yazılı açıklamalardan, onun paniğe kapılmadan, her tür olasılığa karşı hazırlıklı ancak ölçülü bir tutum sergilediğini anlıyoruz.
Dimitrov’un adı bu olaya neden karıştırılmıştır? Gerçekten kimi tanıklar, onu gerçek suçlulara mı benzetmişlerdir, yoksa özel olarak seçilmiş bir hedef midir? Dimitrov’un savunma çizgisi her iki ihtimali de göz önünde bulunduran bir özellik gösterir. Hem bu olayla uzak yakın hiçbir ilişkisi olamayacağını net bir şekilde ortaya koyar ve yangın günü başka bir kentte olduğunu kanıtlar. Ama öte yandan da şahsını, dünya görüşünü ve partisini savunur.
İlk ifade ve dilekçelerinde işçi sınıfının dünya partisi Komintern’in en yetkili organının üyesi olmak kimliğini öne çıkarmak yerine, “siyasi mülteci” ve “Bulgaristan eski milletvekili” kimliğine vurgu yapar.
Çok yalın bir şekilde Almanya’da bulunuş nedenini, neden sahte pasaport taşıdığını, geçimini nasıl sağladığını izah eder. Almanya’nın içişlerine karışmadığını dile getirir. Alman yasaları karşısındaki tek suçu, sahte pasaport taşımak, dolayısıyla da Almanya’da yasadışı olarak bulunmaktır.
Gerçi bu aşamada da herhangi bir belgeyi imzalamayı kesin bir şekilde reddeder, Almanca bildiği halde ilk dilekçe ve açıklamalarını anadili Bulgarca olarak yazar, komünist olduğunu, Komintern’e bağlı olduğunu söylemekten kaçınmaz.
Bu bakımdan, Dimitrov’un savunması başından itibaren devrimci bir savunmadır, ilk açıklama ve dilekçelere yansıyan savunma tutumu da kesinlikle devrimcidir, hiçbir taviz, kararsızlık, devrimci düşünceleri ifadeden kaçınma yoktur. Hatta bu yangını “antikomünist bir eylem” olarak suçlarken, Nazilerin yaptığına dair bir imada da bulunur.
Ama ortada yanıtları henüz netleşmemiş sorular vardır. Naziler, iddiaların tüm temelsizliğine karşın davayı sonuna kadar sürdürecekler midir, yoksa bir sonuç alamayacaklarını düşünerek bir skandala yol açmadan Dimitrov’u salıverecekler midir? “Eski Bulgaristan milletvekili” olmak, gaddarlığı Avrupa kamuoyunca çok iyi bilinen bir diktatörlüğün gıyabında idama mahkûm ettiği bir “siyasi mülteci” olmak oluşacak uluslararası kamuoyu için uygun bir tutamak olmaz mı? Sanırız ki, Dimitrov bu ve başka olasılıkları hesaba katmıştır.
Ancak dava zaman içinde, faşizm ile sosyalizm arasında açık bir hesaplaşmaya dönüştüğünde Dimitrov, artık bir siyasal göçmen, eski komünist bir milletvekili olarak değil, hatta Bulgaristan Komünist Partisi Genel sekreteri olarak da değil, dünya sosyalizminin, Komintern’in sözcüsü olarak konuşur. Özellikle davanın görkemli bir finali olan son savunmasında dünya savunmalar tarihinin en mükemmel örneklerinden biriyle karşılaşırız.
Ancak burada dikkat çekici olan, davanın seyri içinde savunmanın ağırlık noktalarındaki değişimlere rağmen ilk ve son savunmalar arasında herhangi bir çelişki olmamasıdır, ilk dilekçeden son görkemli savunmaya kadar söylenenler arasında tam bir uyum, bütünlük vardır. Ancak vurgular davanın seyrine göre değişmiştir.
Dimitrov, yargılama sürecinde, sadece kişiliğini ve dünya görüşünü savunan bir komünist değildir. O aynı zamanda süreci yönlendiren, davanın kapsamını tayin eden bir konumdadır. Dava boyunca, uzun süre gece ve gündüz elleri kelepçeli olmasına karşın, yüzlerce dilekçe yazmış, tanık dinlenmesi taleplerinde bulunmuş, faşistlerin gösterdiği tanıkları can alıcı sorularla komik duruma düşürmüştür. Dimitrov’un davanın gidişatı üzerindeki belirleyici rolünü o sırada Almanya’da yayınlanan faşist bir gazete açık bir düşmanlıkla şöyle ifade ediyordu: “Dimitrov’un ilk sözleri, bu adamın davayı politik kişiliğine bağlamayı başardığını gösteriyor. Mahkemeyi derhal bir gösteri alanı haline getirmeye çalışıyor… Reichtag yangınında hangi rolü oynadığının hiç önemi yok, Dimitrov’un korkunç çapta etkili bir moral kundakçı olduğu şimdiden kanıtlanmış durumda.”
Dimitrov’un savunmasının temposu, mahkeme süreci ilerledikçe giderek yükselir. Ama bunda kesinlikle onun kendine hâkim olamaması gibi bir durum yoktur. Davanın her anından son derece soğukkanlıdır. Kullandığı ölçülü dil de girdiği sert polemik de bilinçle verilmiş bir kararın uygulanmasıdır. Buna karşılık Hitler’in bakanları Göbels ve Georing, tanık kürsüsünde Dimitrov’un zekice soruları karşısında soğuk terler dökmüş, açmaza düşmüş ve kendilerini kaybederek, mahkemeyi falan unutmuş, küfür ve tehditler savurmuşlardır.
Nazilerin Dimitrov ve öteki Bulgar devrimcilerini “kurban” olarak seçmelerinin özel bir nedeni de, Alman halkı içinde etkili olan Bulgar ulusu hakkındaki olumsuz önyargıdır. Naziler, “barbar” sayılan bir ulusun komünistlerini yargılamanın, kundakçılıkla suçlamanın, Alman halkındaki önyargıyla birleşerek inandırıcılık kazanacağını ummaktaydılar.
Ancak Dimitrov’un keskin, sert ama ölçülü savunma tutumu, bu taktiği de boşa çıkarmıştır. O, “Bulgar vahşilerinden beklendiği gibi davranmamıştır. Dimitrov açısından mahkemenin faşizmin sıradan bir kuklası olduğu açıktır. Ama Dimitrov, Alman halkına karşı da sorumlu olduğunun bilincindedir. Mahkemeyi tanımaması, yürürlükteki yargılama kurallarına uymaması, Alman halkının faşist yalanlara inanmasını kolaylaştıracaktır. Ayrıca dikkati davada yoğunlaşmış bulunan uluslararası kamuoyuna mesaj vermesi de zorlaşacaktır. Bu ve daha başka nedenlerle Dimitrov, dilekçelerinde dikkatli, ölçülü bir dil kullanır. Keskin devrimci bir tutumu yargılamanın for-mel gereklerine uyarak yaşama geçirmeyi başarır.
Dava boyunca genel devrimci amaçlarını açıklamakla ve davanın provokatif niteliğini sergilemekle yetinmez. Tüm imkânlarını değerlendirerek amansız bir hukuk mücadelesi de verir. Davanın tüm belgelerini titizlikle inceler. Yorulmadan her tanığa sorular yöneltir, kabul edilsin ya da edilmesin onlarca tanık dinlenmesi talebinde bulunur. Verdiği onlarca dilekçe ile bu talebini gerekçelendi-rir. Soyut, genel bir politika yerine, iddialarla ilişkili bir savunma çizgisi izler.
Bir örnek vermek gerekirse: Emniyet müdürüne, polis güçlerini yangına öngelen günlerde teyakkuza geçirip geçirmediğini sorar. Polis müdürü arkasından gelecek soruları bilemediğinden hayır cevabı verir. Ama iddia edilmektedir ki, komünistler yangını bir işaret sayıp bir ayaklanma başlatacaklardır. Eğer böyle bir ayaklanma bekleniyorsa, neden tüm devlet güçleri teyakkuz halinde değildir diye sorar Dimitrov. Demek ki, devlet de komünistlerin o gün için bir ayaklanma planlamadıklarını bilmekte, ama sırf komünist avına gerekçe bulmak için bu yalana sarılmaktadır. Ve bunun gibi sayısız örnek.
Tanık olarak dinlenen polis şeflerini, mülki amirleri ve nihayet Nazi kurmaylarını sorularıyla açmaza düşürür, ifadelerindeki çelişkileri açığa çıkarır, onları çılgına çevirir. Basın ve izleyiciler önünde küçük düşürür.
Tüm sahte kanıtları çürütür, tezler geliştirir. Bu özellikleriyle sadece devrimci savunma açısından değil, hukuk mücadelesi bakımından da örnek bir tutumdur.
Dimitrov, dışarıyla haberleşmek için de tüm kapıları zorlar. Bir yandan kısıtsız bir haberleşme hakkı talep ederken, çeşitli yollarla nazi sansürünü delmeyi dener. Her şeyden önce dünya kamuoyunca tanınmış M. Cachin, H. Barbusse, Romain Rolland gibi yazarlara mektuplar yazar. Bunlar aynı zamanda uluslar arası insan hakları kuruluşları içinde de etkin kişilerdir. Bunlara yazılan mektupların ulaşma olasılığı, örneğin Komintern yönetim kuruluna yazılmış bir mektubun ulaşma olasılığından daha yüksektir. Ailesi ile yazışırken, çok ustaca ifadelerle hem sansüre uğrama ihtimali zayıf hem de durumu hakkında bilgi veren anıştırmalarda bulunur. SSCB’ye kendi durumu hakkında bilgi verirken herhangi bir politik şahsiyete değil de bir zamanlar tedavi için kaldığı bir sanatoryumun yöneticisine hitaben yazdığı bir teşekkür mektubunun içine serpiştirdiği çok dolaylı ifadelerle durumunu açıklar. Önceleri herhangi bir belge imzalamayı kesinlikle reddederek sadece kendisinin Bulgarca olarak sunduğu dilekçelerin kendisini bağlayacağını açıklayan Dimitrov, sansürden geçmesini kolaylaştırmak için mektuplarını Almanca yazar.
Dimitrov, hapishanedeki zamanını da en iyi şekilde değerlendirmeyi bilir. Kütüphanede sadece Alman tarihine ilişkin kaynaklar vardır. O da büyük bir istekle Alman tarihi çalışır. Elleri sürekli kelepçeliyken bile yazı yazmaktan, not tutmaktan, dilekçe ve savunma hazırlamaktan geri durmaz.

DİMİTROV’UN ÜSLUBU
Dikkat çekici olan bir şey de Nazilerin en parlak adamlarını bile kolayca mat eden bu adamın hem ele aldığımız bu derlemede hem de öteki yapıtlarında, son derece yalın, anlaşılır bir dil kullanmasıdır. Kimilerine bu, fikri bir yoksulluk gibi görünse de, gerçekte, özel olarak yapılmış bir tercihtir. Çünkü o milyonlarca ve milyonlarca emekçiye seslenmektedir. Düşüncelerini olanca yalınlığıyla ifade ediyor oluşu, yalınkat bir düşünce sistemine sahip olduğunu göstermez. Kitaptan da anlıyoruz ki Bulgarca dışında Almanca ve Rusçayı çok iyi bilir ve konuşur. Geniş bir aktüel birikimi, tarih bilgisi vardır. Kültür ve sanat konularına vakıftır. Öngörüleri gelişkin, zekâsı da kıvraktır. Öyle ki, Hitler’in bakanları da onu tehlikeli bir şekilde “çok zeki ve kurnaz” olmakla suçlarlar.
Engin politik ve kültürel birikimine, derin, çok yönlü kavrayışına karşın üslup neden bu kadar yalındır?
Gerçekte anlatımda açıklık, kavrayıştaki derinliğin ifadesidir. Dimitrov ve öteki büyük Marksistler, en geniş kitlelere en sorunlu kabul edilen meseleleri anlatmak için anlaşılır, sade bir dil seçmişlerdir. Bu onların işçi sınıfı teorisyenleri olmalarının bir sonucudur. Ama hiçbir şekilde düşünsel bir zayıflığın ifadesi değil.

SONUÇ
Dimitrov’un savunması, burada spotlar halinde vurguladıklarımız ve daha başka özellikleriyle tarihsel önemi büyük bir belgedir. Ama bunun da ötesinde, azgın siyasal gericilik altındaki bir ülke için son derecede güncel, somut dersler içermektedir.
Dimitrov’un savunmasını içeren derleme, yazı boyunca sözünü ettiğimiz konularda öğretici ve ışık tutucu olmasının yayında, 1930’ların dünya koşulları, faşizm ile sosyalizm ve demokrasi güçleri arasındaki mücadelenin özellikleri, faşizmin çıplak yüzü hakkında da somut bir tablo çıkarır karşımıza. Kitap bu yönüyle de incelemeye değerdir.

(Faşizmin Yargılanması -Leipzig 1933-, Georgi Dimitrov, Evrensel Basım Yayın, çeviren: Olcay Geridönmez, isimler diziniyle birlikte 176 sayfa, Şubat 2000, İstanbul)

Mart 2000

Kitaptan bir bölüm:
Dimitrov-Göring hesaplaşması

4 Kasım 1933 tarihli duruşmada Dimitrov ile Prusya Başbakanı ve İçişleri Bakanı Göring arasında çıkan tartışma steno ile kaydedilmiş duruşma tutanağından kısaltılarak alınmıştır.

Dimitrov: Tanık Kont Helldorf ifadesinde burada, 27 Şubat akşamı saat 11:00-12:30’a doğru, kendi inisiyatifi ile, Berlin’deki tüm komünist ve sosyal demokrat liderlerin derhal tutuklanması için emir verdiğini söyledi. Şunu soruyorum sayın başkan, sayın başbakan: Kont Helldorf, Sayın Göring ile Reichstag kundaklanmasıyla ilgili olarak alınacak önlemleri konuşmuş mudur yoksa konuşmamış mıdır?
Göring: Bu soruya aslında daha önceki açıklamalarımda yanıt verilmişti. Kont Helldorf yangını duyunca, hepimiz gibi, bu işin tamamen Komünist Partisi’nin eseri olduğuna açıkça kanaat getirmişti. En yakın çalışma arkadaşlarına emirleri vermiştir. Fakat bir kere daha belirtirim ki, elbette onu odama çağırtıp, SA’larını da emrimize vermesi gerektiğini, çünkü şimdi herkesin tutuklanması gerektiğini söyledim. O da bana, sanırım, zaten bu yönde bazı emirler vermiş olduğunu bildirdi. Böylece ben, onun verdiği ancak henüz yürürlüğe konmamış emirleri üstlendim ve devlet otoritesiyle pekiştirdim.
Dimitrov: Ben sadece, saat 11 ile 12 arasında Kont Helldorf ve Başbakan Göring arasında özel bir görüşmenin geçip geçmediğini öğrenmek istiyorum.
Göring: Bunu az önce duydunuz ya, evet (Başkan: Bu soruya daha önce yanıt verilmişti!) akşam, Kont Helldorf buraya geldikten sonra yanıma da geldi tabii.
Dimitrov: Nasyonal sosyalist Reichstag milletvekilleri sayın Karwahne ve sayın Frey’in şahit olarak burada verdikleri ifadelerinde, saat 11:00 civarında Reichstag Yangını’yla alakalı olarak (Prusya) İçişleri Bakanlığı’na gittiklerini ve kendilerinin ve Avusturyalı nasyonal sosyalist Kroyer’in, yangın günü Torgler ile Van der Lubbe’yi bir arada gördüklerini bildirdiklerini ifade etmişlerdir. Bu Reichstag milletvekilleri Başbakan Göring ile konuşmuşlar mıdır?
Göring: Hayır.
Dimitrov: Başbakan, Sayın Karwahne ile sayın Frey’in böyle bir bilgi verdiklerini ya da vermek istediklerini biliyor muydu?
Göring: Bilgi vermelerinden sonra öğrendim. En belirleyici ve en önemli ifadelerden biri olduğu için bana iletildi tabii ki.
Dimitrov: Bunun ne zaman olduğunu öğrenebilir miyiz?
Göring: Öğleden önce ya da belki de öğleden sonra.
Dimitrov: Yani, öğleden önce mi, yoksa öğleden sonra mı?
Göring: Bu açıklamaların bana kesin olarak ne zaman sunulduğu, Bakanlık Danışmanı Dlehls’in dinlenmesiyle ve onun tuttuğu tutanaklardan saptanabilir.
Dimitrov: Sayın Başbakana şunu hatırlatmak isterim ki, Sayın Karwahne, Sayın Frey ve Sayın Kroyer, bu konuyla ilgili soruya verdikleri yanıtta, bu bildirimi gece yarısı civarında yaptıklarını kesin olarak ifade etmişlerdir.
Göring: Bu üç kişi açıklamalarını bakanlıkta memurlara yapmışlardır, bana değil. İnsanların ne zaman içeri girdiklerini koklayamam ya da göremem. Bu olay gece veya ertesi gün öğleden evvel de olmuş olabilir, hatırlamıyorum. Fakat bunun saptanması her zaman için mümkündür.
Dimitrov: 28 Şubat’ta sabah gazetelerinde Başbakan Göring’in, Reichstag Yangını ile İlgili olarak basına yaptığı bir açıklama yer aldı. Burada, Reichstag’ın kundaklanmasının Komünist Partisinin işi olduğu, Torgler’in bu işe katıldığı ve ayrıca tutuklanan Hollandalı komünist van der Lubbe’nin üstünden, pasaportunun dışında bir de parti üyelik kartı bulunduğu yazılıydı. Soruyorum: Başbakan Göring o sırada, van der Lubbe’nin parti kartı taşıdığını nereden biliyordu?
Göring: Şimdiye kadar bu dava ile pek ilgilenmediğimi söylemek zorundayım, yani bütün yazılanları başından sonuna okumadım. Yalnız okuduklarımdan, sizin (Dimitrov’a yönelerek) çok zeki biri olduğunuzu gördüm. Bu yüzden, şimdi bana sorduğunuz sorunun da çoktan açıklığa kavuşturulmuş olduğunu sanıyordum. Az önce söyledim: Ben oraya buraya koşup insanların ceplerini karıştırıp içinde neler olduğuna bakmıyorum. Bilmiyorsanız söyleyeyim, emrimde polisim var ve bilmiyorsanız söyleyeyim, bütün suçluların üstünü polis arar ve bilmiyorsanız söyleyeyim, bulduklarını da bana bildirir.
Dimitrov: Van der Lubbe’yi tutuklayan ve sorguya çeken üç polis memuru, birbiriyle örtüşen ifadelerinde Lubbe’nin evinde bir parti üyelik kartı bulunmadığını söylediler. Kimlik ile ilgili açıklamanın Göring’in açıklamasına nasıl girdiğini öğrenmek istiyorum.
Göring: Bunu kesinlikle söyleyebilirim. Bu açıklama bana resmi olarak yapıldı. İlk gece memurlar tarafından hemen doğrulanamayacak bilgiler verildiyse ve bir tanığın ifade protokolünde böyle bir kimlikten söz edilmiş ve bu bilgi henüz kontrol edilememişse ve memur belki bunu gerçek olarak kabul etmişse, o zaman doğal olarak bu bilgi bana bildirilmiştir. Basına bu açıklamayı ertesi gün öğleden önce yaptım; elbette o zaman soruşturma henüz tamamlanmamıştı. Yani, memurun yanıldığı, daha doğrusu henüz kontrol etmediği bu bilgi bana tutanakla sunulmuşsa, bilmiyorum. Aslında artık önemini kaybetmiştir, çünkü burada dava süresince van der Lubbe’nin böyle bir kimliği olmadığı ortaya çıkmışa benziyor. Önemli olan da budur.
Dimitrov: Sayın Göring, Prusya Başbakanı ve İçişleri Bakanı ve Reichstag Başkanı olarak, polisin van der Lubbe’nin suç ortaklarını derhal bulmasına ilişkin çeşitli önlemler aldığını ve elbette -bunu kendisi burada söylemiştir- bakanlığından ve polisinden sorumlu olduğunu söylüyorum, doğru mu?
Göring: Elbette!
Dimitrov: Soruyorum: İçişleri Bakanı 28 ve 29 Şubat ya da takip eden günlerde, van der Lubbe’nin Berlin’den Hennigsdorf a giderken izlediği yolu, Hennigsdorf polis karakoluna gelişi, Hennigsdorf polis yatakhanesinde gecelemesi ve burada iki kişiyle buluşmasının araştırılması konusunda ne yapmıştır, sizin polisiniz, bu yolların araştırılması, van der Lubbe’nin suç ortaklarının saptanması için ne yapmıştır?
Başkan: Soruyu yeterince uzun sordunuz!
Dimitrov: Yeterince açık!
Başkan: Yeterince uzun!
Göring: Dikkat ettiyseniz bir bakan olarak, izleri bir dedektif gibi takip etmeyeceğimin doğal olduğunu söylemiştim; bütün bunları en ince ayrıntılarına kadar araştırmak için polisim var. Ve suçlunun van der Lübbe olduğu tespit edilir edilmez polis bulguların hepsini, bana bile değil, savcıya iletmek zorundadır. Ben sadece bu soruşturmanın olabildiğince hızlı, en titiz bir şekilde yürütülmesi için emir verdim; ama ayrıca sürekli olarak Lubbe’nin suç ortaklarının olması gerektiğine -bu benim için de açık- ve bu serserilerin en kısa sürede tutuklanması gerektiğine dikkat çektim. Bunları emrettim.
Dimitrov: Siz Prusya Başbakanı ve İçişleri Bakanı olarak, kundakçıların komünistler olduğuna (Göring: Evet!) ve bu eylemi Almanya Komünist Partisi’nin (Göring: Evet!) gerçekleştirdiğine, Almanya Komünist Partisi’nin bu uğurda, van der Lubbe gibi yabancı bir komünisti kullandığına ve bu tür başka unsurlar da bulduğuna dair bir açıklamada, yani Alman ve bütün dünya kamuoyuna bir açıklamada bulunduktan sonra, tarafınızdan açıklanan bu görüşün polis soruşturmasını ve ardından da adli soruşturmayı belli bir kanala yönlendirdiği doğru değil midir ve gerçek Reichstag kundakçılarını bulmak için başka ihtimallerin araştırılması (Göring: Yani…) olasılığı sizin tarafınızdan, açıklamanız nedeniyle ortadan kaldırmamış mıdır?
Göring: Ne demek istediğinizi anlıyorum. Mesele burada da çok açık. Polisin, bir suç karşısında, soruşturmasını, ortaya çıkan izleri, nereye varırsa varsınlar, her yönde takip etmesi gibi yasalarca belirlenmiş bir görevi vardır. Fakat ben polis memuru değilim. Sorumlu bir bakanım ve bakan olarak benim için küçük serserileri tek tek ortaya çıkarmak pek önemli değildir, aksine bu suçtan sorumlu olan partiyi, dünya görüşünü ortaya çıkarmak önemlidir. İçiniz rahat olsun, polis bütün izleri takip edecektir. Ama benim ortaya çıkarmak zorunda olduğum şey şudur: Söz konusu olan sivil bir suç mudur, yani siyasi atmosferin dışındaki bir suç mudur, yoksa siyasi bir suç mudur? Bu siyasi bir suçtu ve aynı anda suçlunun sizin partiniz olduğu benim için tamamıyla açıklık kazanmıştır. Partiniz canilerden oluşan, yok edilmesi gereken bir partidir!
Başkan: (Dimitrov’a hitap ederek) Adli görüşten bahsettiğiniz şekli ret… az önce siz de aynını yapmadınız mı? Adli görüş?
Dimitrov: Hayır, hayır, (Başkan: Hayır?) ben sayın başkan, polis soruşturmasının ve ardından da adli soruşturmanın özellikle böylesi politik bir anlayış tarafından etki altında ve esas olarak bu yönde (Göring: Sanık Dimitrov!)… Bu yüzden soruyorum.
Göring: Şunu da itiraf ederim ki; bu yönde etkilendiyse, sadece doğru yönde etkilenmiştir.
Dimitrov: Bu sizin görüşünüz, benim görüşüm ise bambaşka!
Göring: Tabii, ama belirleyici olan benimkidir!
Başkan: Evet, böyle sürdürürseniz… Dimitrov!
Dimitrov: Ben sanığım, anlaşıldı.
Başkan: Sadece soru sorma hakkına sahipsiniz.
Dimitrov: Peki, devam ediyorum sayın başkan. Sayın İçişleri Bakanı Göring, dediği gibi “yok edilmesi gereken” bu partinin dünyanın altıda birini yönettiğini biliyor mu? Bu Sovyetler Birliği’dir. (Göring: Ne yazık ki!) Bu Sovyetler Birliği, Almanya ile diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişki içerisindedir. Siparişleri, ticari siparişleri sayesinde yüz binlerce Alman işçisi çalışabiliyor ve çalışacaktır. Bu biliniyor mu? Biliyor musunuz ki…
Göring: Biliyorum. (Dimitirov: İyi!) Öncelikle bunları biliyorum ve söz konusu Rus senetlerinin karşılığının da çıktığını bilmeyi daha çok isterdim. Bu, bu siparişlerle gerçekten işçilerin çalıştırılmasını sağlayabilecekti. Ayrıca şunu söyleyeyim: Burada söz konusu olan yabancı bir güçtür. Rusya’da neler olduğu beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren Almanya Komünist Partisi’dir ve Reichstag’ı ateşe vermek için buraya gelen yabancı komünist canilerle ilgileniyorum. (Salondan bravo sesleri)
Dimitrov: Evet, bravo, bravo! Elbette bravo derler. Almanya’da Komünist Parti’ye karşı mücadele etmek hakkınızdır! Almanya’daki Komünist Partinin de, illegal yaşamak ve hükümetinize karşı mücadele etmek hakkıdır ve size karşı mücadele edecektir. Bu, güçler arasındaki denge sorunudur ama hak sorunu değildir.
Başkan: Dimitrov, ama ben sizi, burada komünist propaganda yapmaktan men ederim (Dimitrov: O da nasyonal sosyalizminkisini yapıyor!) Bu beni hiç ilgilendirmez. Sizi kesinlikle men ederim; bu salonda komünist propaganda yürütülmeyecek ve az önce yaptığınız buydu.
Dimitrov: Sayın başkan son sorumla ilgili olarak şu sorunun açıklığa kavuşturulması gerek: Parti ve dünya görüşü. Sayın Başbakan Göring, Sovyetler Birliği gibi bir yabancı gücün ve bu güçle ilişkili olarak bu ülkenin istediği her şeyi yapabileceğini, fakat Almanya’da Komünist Partisi’ne karşı olduğunu söyledi. Gerçek bir dünya görüşü! Bu Bolşevik dünya görüşü, dünyanın en büyük ve iyi ülkesi olan Sovyetler Birliği’nde iktidardadır. Bunu biliyor musunuz?
Göring (bağırarak): Şimdi ben size, Alman halkının ne bildiğini söyleyeyim. Alman halkı sizin burada küstahça davrandığınızı ve buraya geldiğinizi, Reichstag’ı yaktığınızı ve sonra bir de Alman halkına karşı böyle küstahlıklara kalkıştığınızı bilmektedir. Ben buraya, sizin tarafınızdan suçlanmaya gelmedim. Benim gözümde siz çoktan darağacında olması gereken bir canisiniz.
Başkan: Dimitrov, size daha önce de burada komünist propaganda yapmamanızı… (Dimitrov konuşmaya çalışıyor) Şimdi tek kelime daha ederseniz yine atılacaksınız. Komünist propaganda yapamazsınız, ikinci kez yaptınız, dolayısıyla şimdi sayın tanığın böyle heyecanlanmasına da şaşırmamanız gerekir. Propaganda yapmayı en katı şekilde yasaklıyorum. Soracak sorunuz varsa, yalnız dava ile ilgili şeyler sorabilirsiniz… o kadar!
Dimitrov: Sayın Göring’in açıklaması beni son derece memnun etmiştir.
Başkan: Memnun olun veya olmayın, benim için bunun hiçbir önemi yok. (Dimitrov: Son derece memnun! Sayın Başkan soru soracağım!) Son sözlerinizden dolayı sözünüzü kesiyorum. Oturun! (Dimitrov: Dava ile ilgili soru sormak hakkım) Bu sorularınızdan sonra sözünüzü kesiyorum.
Dimitrov: Bu sorulardan korkuyor musunuz, Sayın İçişleri Bakanı?
Göring: Elime düştüğünüzde, buradan, mahkeme salonundan çıktığınızda asıl siz korkacaksınız! Alçak herif!
Başkan: Dimitrov üç günlüğüne duruşmalardan men edilmiştir. Derhal dışarı çıkartın onu! (Dimitrov, salondan dışarı çıkartılır.)

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑