Oportünistlerin tuhaf “diyalektiği”*

İspanya Halkları Komünist Partisi (PCPE), Nisan ayında partimizin taktikler konusundaki anlayıṣına, parti yayın organında yayınladığı bir yazı ile yeni ve sarsakça bir saldırıda bulundu. Her ne kadar bu imzasız bir yazıysa da, biz biliyoruz ki, bu, onların resmi görüṣleridir. Bu iftira yazısının içeriği, modern revizyonizmin bu biçiminin maceracı ve doktriner karakterini göz önüne serme konusunda oldukça baṣarılı olmasının yanı sıra, uyguladıkları “radikal oportünist” siyasetten uzak durmak gerektiği konusunda neden bu kadar ısrarlı olduğumuzun da anlaṣılmasına yardımcı olacak türdendir.
Bu onların ilk saldırısı olmamasına rağmen, komünistlerce baṣvurulacak taktikler konusunda bazı sorulara yanıt verip bazı konuları açıklığa kavuṣturmak gerektiğini düṣünüyoruz. Ancak burada, birlik konusundaki politikamızın program içeriğini tartıṣmayacağız; çünkü bu tartıṣmayı takip edenler, buna iliṣkin yeterli bilgiyi Ekim Dergisi’nde ya da diğer yayın organlarımızda ve yaptığımız açıklamalarda bulacaklardır. Konuyu, bu küstah eleṣtirmenleri, iddia ettikleri gibi ön saflara değil, hak ettikleri yere koymaya yardımcı olacak bir kaç “tarihsel” soru ile sınırlayacağız.
Anonim yazar bize ṣu “dostça” satırları yazmıṣ: “Bu görevde (‘ilkeleri değiṣtirerek’ ve ‘stratejik hedeflerden tümden vazgeçerek’) İspanya´da reformizmin iki farklı ismini bir arada görmekteyiz. Bunlardan biri İspanya Komunist Partisi (PCE), diğeri İspanya Komunist Partisi M-L (PCE m-l). PCE yeri belirliyor; PCE m-l, ona da bir yer açması için PCE´ye yalvarıyor. Bu ikisi, tipik burjuva cumhuriyetçi partiler olan Cumhuriyetçi Sol ve Cumhuriyetçi Birlik ile birlikte ‘Cumhuriyetçi Devlet Birliği’ni kurdular.”
Her ne kadar dayanaktan yoksun kıṣkırtıcı bir saçmalıktan öte bir ṣey olmayan bu “sevgi” içerikli ve “dostça” yapılan “belgeli” açıklamalar karṣısında herhangi bir tartıṣma yürütmeye niyetimiz olmasa da; solun birlik ve bu birliğin içeriği  konusunda bir tartıṣmaya gereksinim duyması ve PCPE yönetiminin kendini komünist kampın tek temsilcisi  görerek, her fırsatta birlik çabalarına saldırmasından dolayı, bu örgüte iliṣkin birazcık (sadece birazcık) bir ṣeyler anlatmanın önemli olduğunu düṣünüyoruz.
Parça parça gidelim. Mevcut rejime karṣı demokratik bir halk bloğu oluṣturma çabalarımızdan dolayı bizi “kuyrukçuluk”la suçlayanlara, PCPE kurucularının transisyon (geçiṣ) döneminde  oynadığı rolü sormamız gerekir. Transisyon dönemi boyunca, İspanya’da politik mücadelenin kritik bir aṣamada olduğu dönemde, katil Franko´nun ölümünden sonra… Bu önderler ne yapmıṣtır? (Bunlardan bazısı hala bu partinin yönetim kurulunda, bir kısmı da sekterlik ve kirli oyunlar uzmanı olarak avro-komünizme dönüṣ yapmıṣtır. Ancak ṣu ana kadar PCPE´nin kurucu babalarının konumlarına iliṣkin herhangi bir özeleṣtiriye rastlamıṣ değiliz.)
Netleṣtirelim: 70’lerin sonuna kadar İspanyol iṣçi sınıfı üst düzey bir örgütlenme gücüne ve faṣizme karṣı mücadele deneyimine sahipti; o dönem mücadeleyi daha da yükseltmenin koṣulları mevcuttu. Bu dönemde PCPE programını belirleyenler, iṣçi sınıfının gücünü devre dıṣı bırakan ve Komünist Parti´yi, varlık nedeni, bağımsız bir politik faktör olan proletaryanın gücünü etkisizleṣtirmek olan rejimin idaresine dahil eden bir anlaṣma yapan Santiago Carillo´nun yönetim kurulunun verdiği direktiflere sadakat gösterdiler. Bunlar, komünist hareketi dar bir çerçeveye sokan (ṣu anda İspanya’nın içinde bulunduğu) politikalar oluṣturulmasına yardımcı oldular.
Taktiklerimiz konusunda bizimle aynı fikirde olur ya da olmazsınız; uygulanabilirliği konusunda olası yanlıṣları eleṣtirebilirsiniz; ancak bu “komünist önderler” bunu yapmadılar. Daha pragmatik, daha gerçekleṣmesi mümkün iṣleri daha “acil” gördükleri için, cumhuriyet mücadelesini reddedip monarṣinin güçlenmesine sessiz kalırken, PCE m-l monarṣiyi deṣifre çalıṣmaları yürüttü; halkın birliği için uğraṣtı. Güçlendirilmeye çalıṣılan rejimden kurtulmak için, diğer farklı güçlerle (evet, bazı burjuva gruplarla da) birlik olma çabalarına girdi; halk mücadelesinin yanlıṣ yöne evrilmesini önlemek için alternatif bir taktik olarak federatif halk cumhuriyeti için çalıṣtı. Yine zamanında, yukarıda sayılan hedefler ile asgari demokratik ve cumhuriyetçi bir program çerçevesinde PCPE ile de ittifak yapılmıṣtı.
1980’lerde Carillo revizyonizmi Kruṣçev revizyonizminden “bağımsız” karakterde olup “avrokomünizm” diye anılıyordu. Yine bu dönemde “baba” partinin, yani çürümüṣ durumdaki SBKP´nin direktifleri doğrultusunda hareket eden bir güç olarak PCPE ortaya çıktı. Gorbaçov önderliğindeki SBKP, SSCB’de hala varlığını koruyan birkaç “sosyalist” kalıntıdan da vazgeçtiğinde, PCPE´nin önderleri, glasnost ve prestroykayı (bunlar, bu ṣahsiyetin gerçek dıṣı ideolojik tezlerle süslenmiṣ moda terimlerdi. O yönetimdeyken Yeltsin ve yandaṣları darbe yapmıṣtı.) Leninist kökenlerine bir geri dönüṣ olarak selamlıyorlardı. Bunu bu iftiranın yazarı unuttu mu yoksa? Unuttuysa, “seçkin proleter önder” Mihail Gorbaçov´a övgüler dizen yazıları yeniden okumak için örgütünün tarihi kayıtlarına bir göz atsa iyi olur.
Anonim eleṣtirmenin bu ittifak programına bu kadar ateṣli bir ṣekilde karṣı çıkıṣına yol açan nedir? JER´in (Cumhuriyetçi Devlet Birliği) sosyalist bir programa sahip olmaması; “kısa vadeli reformist” bir program oluṣu. Kendisine “devrimci ve komünist” diyen bir örgüt nasıl olur da böylesi bir programı benimsermiṣ. “Bizim için 2013 yılındaki mücadele, Sosyalist Cumhuriyet mücadelesi olacak ve katıldığımız tüm eylemlerde politik önerimiz bu olacaktır.”  diyor yazar öfkeyle.
1905’de Bolṣevikler Çarlığa karṣı demokratik devrim yolundayken, asgari demokratik bir program önererek almaları gereken pozisyonu tanımlıyorlardı. Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal -Demokrasinin İki Taktiği isimli eserinde “radikal oportünistler”e karṣı partinin durması gerektiği yeri ṣu ṣekilde tarif ediyordu:
“Devrim, mevcut ekonomik-sosyal rejim, yani kapitalist rejim koṣullarında kaçınılmaz bir durum olan burjuva hakimiyetini güçlendirecektir (…) Geçici devrim hükümetine asgari programı uygulama görevini yükleyen karar, azami programın hemen uygulanması ve sosyalist devrimi gerçekleṣtirmek için iktidarın ele geçirilmesi yolundaki yarı-anarṣist ve saçma düṣünceleri de etkisiz hale getirmektedir. Rusya´nın ulaṣmıṣ olduğu ekonomik geliṣim düzeyi (nesnel koṣullar) ve geniṣ proleter yığınların ulaṣmıṣ olduğu bilinç ve örgütlenme düzeyi (öznel koṣullar) iṣçi sınıfının hemen ve tam kurtuluṣunu olanaksız kılmaktadır (…) Ve sosyalist devrimi geciktirdiğimiz yolunda anarṣistlerin yaptığı itiraza karṣın ṣunları söylüyoruz: Biz sosyalist devrimi geciktirmiyoruz. Biz, mümkün olan tek ve doğru yoldan, yani demokratik bir cumhuriyet yolundan sosyalist devrime doğru ilk adımı atıyoruz.”
Bu tarihi deneyime baṣvuruyoruz; çünkü, 1905´de Bolṣeviklerin uyguladığı taktiği taklit ederek farklı durumlara uygulamak gerektiğini düṣündüğümüz için değil, proletaryanın büyük önderlerinin diyalektiği bir dogma olarak değil her zaman eylemde bir rehber olarak kullandıklarını gösterdiği için. PCPE´nin yaptığı gibi, devrimci hedeflerden yoksun oluṣu gizlemek için  süslü ve kıṣkırtıcı bir söylem olarak değil yani… Proletaryanın henüz hazır olmadığı azami hedeflerine (buna henüz parti de hazır değil, örgütlenmesini geliṣtirmesi, siyasi yönetim için kadro oluṣturması gerekmektedir) doğru ilerleyebilmesini olanaklı kılmak için uygun politik taktikleri sağlayan bir yöntem olarak… Onlar, ideolojik sağlamlık ve devrimci ilkelerde netliğin hareketin gerektirdiği taktik esneklikle ne ölçüde birleṣtirileceğini biliyorlardı.
Lenin´in metni bize, Julio Diaz (geçen yıl Nisan ayında PCPE´nin yayınladığı benzer iftiranın yazarı) gibi insanlardan ve PCPE´yi yönlendiren ya da PCPE yönetiminin radikal kanadında onunla aynı düṣüncede olan Julio Diazlar´dan nasıl korunacağımızı öğretmektedir. Proletaryanın stratejik (azami) hedeflerinin yerini net olarak açıklayan ideolojik sorunlarda esnek kalıp taktik sorunlarda katı davranarak, diyalektiği olması gerektiğinin tersine uygulayan insanlardan…
Bu yaklaṣımla, sonuçta PCPE´nin önderlerine kalan tek çıkıṣ yolu, herbiri farklı yapıdaki kiṣilere “istediğini yapma” izni vermek, partiyi, her birinin kendi politik görüṣü ve pratiği olan bir “cırcır böceği” kafesine çevirmektir. Bu kiṣilerden kimisi, partinin resmi çizgisi CCOO´yu “sarı sendika” olarak eleṣtirmesine rağmen rahatça bu sendikanın kurumlarına yerleṣtirilmiṣ olup, diğerleri, ultra-sol oportünizmin en çeṣitli ve “orijinal” türleriyle flört etmektedir.
Önümüzdeki aylarda birliğe her zamankinden çok daha fazla gereksinim duyulacaktır. Birçok örgüt bu gerçekliği kabul etmek zorunda kalacak ve birliğin içeriğine iliṣkin herṣey halk güçlerinin gündeminin baṣına oturacaktır. Kurumsal çalıṣma resmiyetine alıṣmıṣ olan reformist önderler, mevcut rejimle gerçek ve etkili bir kopuṣ öneren hiçbir programı kabul etmek istememekte ve solda “yumuṣak” bir birliği tercih etmektedirler. Bizi ve  kendi örgütlerinde birlik konusunda bizim gibi düṣünen, birlik programına yalnızca toplumsal değil demokratik  karakter vermek, mevcut rejimle tüm iliṣkileri koparmak ihtiyacına inanan birçok arkadaṣı ve militanı tecrit etmek için aktif olarak çalıṣmaktalar.
Bu koṣullarda PCPE önderlerinin sekterliği nesnel olarak en dar reformist tezlere hizmet eder. Ve sonunda PCPE’nin körlüğü, onu, gerçeği, doktriner revizyonizmin biçimi bozulmuṣ aynasından tahlil etmeye götürür… Böylece ṣeyleri baṣ aṣağı görmeye baṣlarlar.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑