Komünist Manifesto ve işçiler

Komünist Manifesto, bir devrimin içine doğdu ve ilk yıllarda işçilerin ancak küçük bir kesimi kurtuluşlarının formülünün bu eserde içerili olduğunu sezdiler. Galina Serebryakova’nın Ateşi Çalmak romanındaki işçi kahraman Johann Stock gibi. 19. yüzyıl işçi mücadelelerini Marx ve Engels’in yaşamı ekseninde romanlaştıran Ateşi Çalmak’tan Manifesto’ya ilişkin küçük bir bölümü okuyucuların dikkatine sunuyoruz. Eserin bütününün Manifesto’nun yazılış koşullarını anlaşılır kılması gibi aşağıya aldığımız bölüm de o dönemki Avrupa işçilerinin gelişkinlik düzeyi, sezgileri ve kavrayışları hakkında fikir vermekte, Manifesto’nun derin teorik sorunları nasıl işçilerin anlayacağı bir dille ifade ettiğini de gözler önüne sermektedir.

Stock ve Genevieve de Fransa’ya gitmeye hazırlanıyorlardı. Johann, Paris’te bir devrim olduğunu duyduğu an, şimdiye dek hiç hissetmediği ölçüde büyük bir heyecana kapılmıştı. Devrim! Ne kadar uzun süre ve ne kadar gergin bir şekilde onu beklemişti. Bu düşünce, nabzını hızlandırıyordu. Geçmişi yeniden canlanıyordu belleğinde. Lyon Ayaklanması, ‘İnsan Haklan Komitesi’, iki yıllık hücre hapsi. Bu, onun bir politik eylemci olarak sermayesi idi, devrimci adını taşımak için kazanılmış bir haktı. Prusya zindanında geçirdiği öldürücü yılları bile bir kayıp olarak saymıyordu. Orada sağlığını kaybetmiş ama kendisini tanımış ve bir savaşçı olarak güçlenerek çıkmıştı.
Cezaevinde geçirdiği korkunç yıllar için pişman değildi. Bu yıllar, en az gizli komplolar ve Auguste Blanqui’nin ‘Mevsimler Birliği’ne katılmak kadar çok şey kazandırmıştı ona. “Düşünmeyi ve hissetmeyi bilen bir insanın yaşamında hiçbir şey boşa gitmez,” diye düşünüyordu Stock.

(…)
Nihayet gidiş günü belirlendi. Belçikalı işçiler, Brüksel’i daha geç terk etmeyi düşünen Alman ve Polonyalı işçiler onları bir gün öncesinden uğurlamaya geldiler. Bira ve kahvaltılık getirdiler. Stock’un küçük odası kısa bir sürede gürültü ve dumanla doldu. Biraz içip kahvaltı ettikten sonra yapılacak yolculuğu konuştular, daha sonra ise birileri şarkı söylemeye başladı. Birden heyecanlanıp kızaran ve gençleşen Genevieve, Marseillaise’i tutturdu. Orada bulunanlar, marşın sözlerini çok iyi bilmiyorlardı ama nameler o kadar ateşliydi ki çağrısına aldırmaz davranamadılar ve hep bir ağızdan söylemeye başladılar
Genç Johann da büyüklerle birlikte, Büyük Fransız Devrimi’nin marşını söylüyordu. Garip bir sevinç ve endişe duygusu içini bürüdü.
Küçük Catherine, odayı dolduran sesleri şaşkınlıkla dinliyordu. “Şarkı diye buna derler işte! Onunla; yaşamak da, savaşmak da, ölmek de güzel,” dedi Stock. Şarkıdan sonra bir suskunluk oldu. Herkes, yolcuları ve çok şeyler vaat eden geleceği düşünüyordu. Aniden bir şeyi hatırlamış gibi, Stock, ceplerini karıştırdı ve bahar çimenlerindeki sarı sütlü otların renginde küçük bir kitap çıkardı. İşçilerden bazıları kitabı tanıdılar:
“Komünist Partisi Manifestosu!” Kitap elden ele dolaşmaya başladı; insanlar, kitaba dokunmadan önce, ince kabını kirletmemek için yara bere içindeki yorgun ellerini siliyorlardı. Basılı söze karşı her zaman özel bir saygı duyan Genevieve, kitabı karıştıran ve inceleyen işçilere endişeyle bakıyordu.
“Johann, eski dostum, sen ünlü bir kitap kurdusun. Ne olur, biraz oku,” dedi beyaz sakallı bir arabacı ve ekledi: “Otuz sayfa ya var ya yok ama söylediklerine göre, bütün kutsal kitaplardan daha bilgeymiş.”
Johann, lambayı kendisine yaklaştırdı ve okumaya başladı. Giriş, bütün dinleyicileri derinden etkiledi.
“Demek ki, şu komünizm, zenginler için çok korkunç,” dedi, beyaz sakallı aynı ihtiyar, sesli düşünerek.
Stock, gittikçe sesini yükseltiyor ve daha büyük bir zevkle okuyordu, işçiler ve zanaatkarlar, ‘Komünist Partisi Manifestosu’nun her sözcüğünü, her düşüncesini kavramaya çalışarak masaya yaklaştılar. Stock, okuyordu: “… Toplum gittikçe daha çok iki büyük düşman kampa, açıkça birbirlerinin karşısına dikilen iki büyük sınıfa bölünür: Burjuvazi ve proletarya.” Okunanlara dalan Geneviève, büyük bir endişeye kapıldı. Zaman, onun için sanki hızla geriye döndü ve o, Lyon’un Croix-Rousse kenar mahallesindeki köprüde, kurşun yağmuru altında ipek parçaları ve su kabıyla nasıl süründüğünü gördü. Çatışma vardı. Yaralılar onu yardıma çağırıyordu…
Stock okumaya devam ediyordu: “… Modern devletin yönetimi, bütün burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komitedir yalnızca. … O; dinsel tutkunun, şövalyece coşkunun, dar kafalı duygusallığın kutsal heyecanını, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel onuru değişim değerine indirgedi ve güvence altına alınmış ve kazanılmış sayısız özgürlüklerin yerine sadece tek bir özgürlük getirdi. Ticaretin insafsız özgürlüğü.”
“Gerçeğin ta kendisi,” dedi birkaç ses.
“… O; doktoru, hukukçuyu, papazı, şairi, bilim adamını kendi ücretli, emekçileri durumuna indirgedi.”
“Baba,” diye dayanamayarak sordu Johann, “demek ki, biz onu asla yenemeyeceğiz. Burjuvazi güçlü mü, dünyadaki her şeyden daha mı güçlü?”
Stock oğluna, Manifesto’nun sözleriyle cevap verdi:”… Burjuvazi, kendisine ölüm getirecek silahları yaratmakla kalmadı; bu silahı ona doğrultacak insanları da yarattı: Modern işçi sınıfını, proleterleri.”
“Görünüşe göre, her zaman olduğu gibi, yılanı öldürmek bizim görevimiz, bizim işimiz,” dedi aynı arabacı. Arabacı, kısa bir süre önce, Cabet sempatizanlığından vazgeçip komünistlerin saflarına geçmişti.
“Tabii ki! Başka kime güvenebiliriz?” diye bağırıştılar diğer dinleyiciler.
“Komünistler, diğer işçi partilerine karşı duran ayrı bir parti oluşturmazlar,” diye okumaya devam etti Stock. “Tüm proletaryanın çıkarları dışında ayrı çıkarları yoktur.”
“Dostum, bekle biraz,” diye rica etti, yakınlarda yaşayan, Stock’un dostu Kölnlü bir nalbant “Söyle bakalım bize, şu emekçilerin İncilini kim yazmış? Bu şarkıların şarkısını kim yazmış? Kabında hiçbir şey yazmıyor.”
“Komünist Partisi Manifestosu, bizim birliğimizin programı,” diye cevap verdi Stock. “Yazarları Karl Marx ve Friedrich Engels. Çok gençler ama bütün sorunlara çözüm yollarını bulmuşlar, çünkü onlar gerçek birer bilim-adamı.” “Altın kitap!” diye bağırdı birden birkaç kişi.
İhtiyar arabacı Stock’un omzuna vurdu ve konuşmaya başladı: “Kitabın başında şöyle diyor: ‘Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor.’ Çok güzel, şimdi bu hayalet Fransa’da ete kemiğe büründü. Ama Stock, umarım, burjuvazi, bizi, işçileri yine atlatmaz.” Geç saatlerde, Stock, masanın başında, kendi düşünceleriyle baş başa kaldı. Geneviève ve çocuklar derin bir uykuya dalmışlardı. Johann, bir kutsal kitap gibi değer verdiği ‘Manifesto’yu okumaya başladı.
Hayatı boyunca aradığı şeyi bulmuştu: Ona göre ‘Manifesto’, okuduğu bütün kitapların, duyduğu bütün sözcüklerin toplamı kadar değerliydi. Politik ve toplumsal yaşamın bütün alanlarını kapsayarak, Stock’a, mücadeleyi ve zaferi öğretiyordu. Terzi artık emindi ki; o, onun çocukları, onun sınıfı, ‘Manifesto’nun resmen ilan ettiği yeni, komünist toplumun yaratıcıları olacaklar. Gururlu bir sevinç, terzinin ruhunu sardı.
Ve uzun bir hapislikten sonra açılan hapishane kapısından çıkan bir mahkûmun ruh haliyle gülümseyerek tekrarladı:
“Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”

(Ateşi Çalmak-2, Galina Serebryakova, Evrensel Basım Yayın, çev: N. Özkan, sf. 254-258)

Ağustos 1998

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑