Uluslararası ticarette, çok taraflı anlaşmalar süreci, 50 yıldan fazladır yaşanmakta olan bir olgudur. Bununla beraber esas olarak 90’lı yıllarla beraber gerek sayı gerekse kapsam yönünden oldukça yaygınlaştığı ve dünyada da bu süreçte bu olguya dikkatlerin yöneltildiği görülmektedir. Çok taraflı anlaşmalarının dünya ve Türkiye kamuoyu açısından bilinen en tanıdık örneği Çok Taraflı Yatırım Antlaşması olan MAI’dir. MAI’nin uluslararası kamuoyu nezdinde yarattığı rahatsızlıkla beraber başarısızlıkla sonuçlanması, ekonomik ve ticari yönden gelişmiş ülkelerin dikkatlerini MAI’yle aynı amaçları taşıyan bir takım anlaşma ve kurumsal yapılanmalara yöneltmiştir. Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulması ve beraberindeki ek anlaşmalar olan GATS, TRİPS vb. çok taraflı anlaşmalarla mal ticareti, hizmet ticareti, yatırım esasları, fikri mülkiyet hakları gibi alanlar, uluslararası kurallara ve müeyyidelere bağlanmıştır. Bu anlaşmaların temel amacı tüm dünyada uluslararası alanda tam bir liberalizasyona ulaşmaktır.
Anlaşmaların tarafları ülkeler olarak görünse de, arka planda büyük tekeller ve şirketler bulunmaktadır. Anlaşmaların genişleme süreci ve özellikle geri kalmış ülkelerin bu sürece dahil edilmesi de bu büyük tekellerin beklentileri doğrultusunda şekillenmektedir.
MAL TİCARETİNDE LİBERALİZASYON SÜRECİ
TARİFELER VE TİCARET GENEL ANLAŞMASI (GATT)
1940’lı yıllarda başlayan sermayenin serbestleşmesi girişimlerini destekleyen çeşitli kurumsal üst yapıların oluşturulmasına ilk kez 1941 yılında ABD’de kurulan Dış İlişkiler Komisyonu’nda karar verilmiş ve liberalizasyon sürecinin başlatılması için önemli bir adım atılmıştır. Konsey amacını, “Amerikan finans ve sanayii sermayesinin ihtiyacı olan materyalleri mümkün olan en az stres ve zahmetle elde edebilmek” için gerekli ekonomik ve askeri hakimiyetin tüm dünyada kurulması olarak belirlemiştir. Böylelikle, Amerikan sermayesinin talepleri doğrultusunda sermaye yatırımlarını hızlandıracak uluslararası finans kurumlarının oluşturulması yolunda önemli bir adım atılmış ve bu adım somut ifadesini Bretton Woods Anlaşması’nda bulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından uluslararası sermaye, dünya kapitalizminin yeniden düzenlenmesine dönük çalışmalarına hemen başlamıştır. 1944 yılında BM tarafından Bretton Woods kasabasında para ve finans konferansı düzenlenmiş ve bu konferansta IMF ve Dünya Bankası’nın kurulması karara bağlanmıştır. Bunun dışında Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT)’nın yapılması karara bağlanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisine yön verme gücünü elinde tutan Amerikan sermayesinin talepleri doğrultusunda 1945 yılında Dışişleri Bakanlığı “Dünya Ticaret ve İstihdamın Genişletilmesi İçin Öneriler” başlıklı bir metin yayımlamış ve ardından, 1946’da Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi bir “Uluslararası Ticaret ve İstihdam Örgütü” kurulması için uluslararası bir konferansın düzenlenmesi kararı almıştır. Sovyetler Birliği hariç 18 üyenin katıldığı konferans 1948’de Havana’da yapılmıştır. Konferans’ta tartışılan metin, 1948’de “Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO) için Havana Şartı” adı altında 54 ülke tarafından imzalanmıştır. Ancak, uluslararası ticaretin yanı sıra, istihdam, sermayeler arası ilişkiler, sermayeleri kısıtlayıcı uygulamaların azaltılması ve uluslararası yatırımları da kapsayan Havana Şartı ve ITO projesi, hükümetlerin kendi iç yasal düzenlemelerini Şart’a uygun bir şekilde değiştirmeyi reddetmeleri sonucu sermayenin hayata geçirilememiştir. Şartın, özellikle de Amerikan Kongresi’nce reddedilmiş olması oldukça dikkat çekicidir. Amerikan Kongresi’nin Şart’ı reddetmesinin ardında, başta Amerikan çelik sanayi olmak üzere bir takım sektörlerde özellikle Avrupa sermayesi karşısında yeterli bir düzeye ulaşamamış olmasının etkili olduğu belirtilmektedir. ITO’nun faaliyete geçmesine kadar olan dönemde geçici olarak çalışması kabul edilen GATT, böylelikle ITO’nun işlememesi sonucu fiili olarak onun yerini almıştır.
Havana Şartı’nın gündemden düşmesine rağmen 1930’larda başladıkları kapsamlı gümrük tarifeleri görüşmelerini sürdüren 23 devlet , yaptıkları görüşmeler sonucunda elde edilen ticari ayrıcalıkların koruma altına alınması ve alınan kararların uygulamaya konmasının sağlanmasına dönük olarak bir anlaşma hazırlamıştır. 30 Ekim 1947 tarihinde imzalanan ve GATT -Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması- olarak anılan bu anlaşma 1948 yılında yürürlüğe girmiştir. Anlaşma ile aynı isimli bir Sekretarya kurulmuş ve böylelikle 50 yıla yakın bir süre boyunca dünya ticaretini düzenleyen tek anlaşma olarak varlığını sürdürecek olan GATT uygulamaya sokulmuştur. Bretton Woods Konferansı’nın sonucu olarak doğan ve 1947’de imzalanan GATT, uluslararası alanda ticareti düzenleyen tek çok-taraflı anlaşma olma özelliğini 1995 yılına dek korumuştur. Anlaşma, özünde dönemin yaygın bir sistemi olan korumacılığın azaltılmasını ve uluslararasındaki ticaretin genişleyerek artmasını, yani dünya ticaretinin liberalizasyonunu amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, GATT müzakereleri aracılığıyla, özellikle “üçüncü dünya ülkeleri”ndeki dış ticaret rejimleri genel olarak serbestleşmiştir.
GATT’ın faaliyetleri dış ticaretin serbestleştirilmesini sağlamaya yönelik olmuş ve bu çerçevede serbest bir dış ticaret sisteminin oluşmasında engel görülen gümrük vergilerinin (tarifelerin) düşürülmesi, tarife dışı engellerin kaldırılması veya tarifeye dönüştürülmesi, ayrıca olabilecek diğer engellemelerin ve farklı muamelelerin kaldırılması hedeflenmiştir. GATT’ın yürürlükte kaldığı yıllar boyunca dünya ticaretindeki gelişmelere bakıldığında gelişmiş ülkelerin sanayii ürünleri için uyguladıkları gümrük vergilerinin %40’lardan, 1997 yılı itibarıyla %4’lere kadar indirildiği, miktarsal kısıtlamaların (kota uygulamaları) bütünüyle kaldırıldığı görülmektedir. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 8 müzakereyi ve 130’dan fazla taraf ülkeyi kapsayan bir süreç içinde, artan ülke sayısında olduğu gibi serbestleştirilen mal sayısında da sürekli olarak bir büyüme söz konusu olmuştur.
GATT kapsamında yapılan çok taraflı ticaret görüşmelerine, ticaret turları, yani “round” adı verilmektedir. GATT’ın kurulmasının ardından, ticari liberalizasyon hedefine ulaşmak için çok taraflı ticaret müzakerelerinin devamlılığını ve birbirleriyle ilişkilendirilmelerini kolaylaştıran bir dizi roundun düzenlenmesine karar verilmiştir. Çoğunluğu İsviçre-Cenevre’de gerçekleşen bu roundlar sonucunda uluslararası ticaret kurallarının kapsamı önemli derecede genişletilmiştir.
1973 yılında başlayan Tokyo Roundu altı yıl sürmüş; bu anlaşmalar turunda satın almalar, gümrük vergileri, ihracat destekleri, anti-damping yasası, ortak standartların belirlenmesi ve ithalatın belgelendirilmesi karara bağlanmış ve bir çok alanda ekonomik liberalizasyonun yolu açılmaya çalışılmıştır. Tokyo Roundu müzakerelerinin bir bölümü, yalnızca bazı GATT taraflarınca imzalanacak anlaşmalarla son bulmuştur. Daha çok sanayileşmiş ülkeler tarafından imzalanan bu anlaşmalar, çok-taraflı olmaktan çok, ekseriyet anlaşmaları olarak ve anlaşmadan çok, “kod” şeklinde tanımlanmıştır. Özellikle 1970 ve 80’li yıllarda ard arda yaşanan ekonomik bunalım ve işsizlik dönemlerinde ABD ve Avrupa ülkeleri bu kez farklı tarzda korumacılık önlemleri alarak krizi aşmaya çalışmıştır. Buna ilişkin farklı yöntemlerden biri, iki ülke arasında imzalanan ve ülkelerin pazar paylaşımına ve tarım desteklemelerine yönelik olarak vardıkları özel mutabakatlardır. Diğer yandan, küresel ticarette yeni gelişmeler ve farklı biçimler, roundları gitgide daha önemli hale getirmeye başlamış ve bu gelişmenin ilk sinyalleri de Tokyo raundunda verilmiştir.
Hizmetin bir meta gibi ticaret kapsamına alınıp satılabilmesini şart koşan ilk anlaşmalar; DTÖ kurulmadan önceki döneme, yani GATT’ın yürürlükte olduğu zamana denk düşmektedir. Dolayısıyla, Uruguay Roundu Müzakereleri’nin sonucunda doğan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nın (GATS) çerçevesi, Tokyo Roundu’ndaki tartışmalarda şekillenmiştir. Tartışmalar asıl olarak hizmetler ticaretinin kimi özel yönleri üzerinde yoğunlaşmış, onaylanan anlaşmalarda hizmetler için geçerli olacak bazı hükümlere yer verilmiştir. Bu hükümler, hükümet alımları, gümrük değerlendirme, sübvansiyonlar ve telafi edici vergilerle sivil havacılığa ilişkin anlaşmada ilgili bölümlerde yer almıştır.
Özellikle 1980 sonrasında ABD, gelişmiş kapitalist ülkelerin desteğini alarak hizmet ticaretinin GATT ve diğer ticaret anlaşmalarından devralınan kavramlarla bir ticari çerçeveye oturtulması için girişimlerde bulunmuş ve konuyu uluslararası platformların gündemine sokmayı başarmıştır. 1982 yılında ABD Dış Ticaret temsilcisi GATT’a sunduğu metinde GATT’ın hizmet dış ticaretinin liberalizasyonu konusunda aktif rol almasını önermiş ve bu öneri dört yıl sonra Uruguay Roundu’nu başlatan Punta Del Este toplantısında kabul edilerek uluslararası hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi konusunun bu Round görüşmelerinde ele alınması karara bağlanmıştır.
HİZMETLER TİCARETİNDE LİBERALLEŞME
URUGUAY ROUNDU (1986-1994) ve DÜNYA TİCARETi ÖRGÜTÜ’NÜN KURULUŞU
Önceki roundlarla karşılaştırıldığında en büyük ticaret roundu olarak tarihe geçen Uruguay Roundu’nun en önemli sonuçlarından biri Dünya Ticaret Örgütünün kurulmasıdır. 1986 yılında, GATT kapsamında başlayan Uruguay Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri, 1993 yılının sonunda anlaşma ile sonuçlanmış ve bu anlaşma sonucunda kurulması kabul edilen Dünya Ticaret Örgütü 1995 yılı itibariyle yürürlüğe girmiştir. Uruguay Roundu sonunda ortaya çıkan bu örgütle, 50 yıl önce geliştirilen ITO -Uluslararası Ticaret Örgütü- projesi hayat bulmuş ve GATT hiç bir değişikliğe uğramaksızın DTÖ’nün bir anlaşması gibi yeni örgüte nakledilmiştir.
1986-1994 yılları arasında toplanan Uruguay Roundu’nda GATT’ın içeriği genişletilmiş, böylelikle tarım ve hizmet sektörlerinin de serbest piyasaya açılması için önemli adımlar atılmıştır. Öte yandan, 1948-1986 döneminde GATT çerçevesinde dünya ticaret müzakerelerine gelişmekte olan ülkelerin katılımı oldukça sınırlı tutulurken, bu süreçle beraber özellikle gelişmekte bu ülkelerin katılımı amaçlanarak, ulusal pazarların, tam liberalizasyon hedefiyle uluslararası sermayeye açılması hedeflenmiştir.
DT Ö ve GATS
DTÖ, uluslararası sermayenin 50 yıllık özleminin somutlaştığı bir örgüttür. Uluslararası sermaye bugüne kadar tek tek devletler nezdinde giriştiği yapılandırma çalışmalarını şimdi topyekun yapabilme olanağını elde etmiş, ayrıca anlaşmalara uymama hallerinde de bağlayıcı yaptırımlar öngörerek, beklenmedik uygulamaların da önüne geçebilme fırsatını yakalamıştır.
DTÖ Kuruluş Anlaşması, ekleriyle birlikte, 29 adet yasal metinden oluşmaktadır. Bunların yanı sıra 25 adet bildirim, karar ve mutabakat metninde DTÖ üyelerinin yükümlülükleri belirtilmiştir. Halen 142 üyesi bulunan DTÖ, dünya ticaretinin %90’ını kontrol etmektedir. Üyelerinin dörtte üçü az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan DTÖ döngüsü üzerinden, bu ülkeler, diğer üye gelişmiş ülkelerce sömürülmektedir.
Uruguay Roundu anlaşmalarının tamamı – DTÖ’nün kuruluşundan GATS, TRIPS ve GATT gibi çok taraflı anlaşmaların hepsi- üye ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanmıştır. Öte yandan, Cenevre’de bulunan eski GATT sekretaryası değiştirilmeden muhafaza edilmiş, fakat ismi artık yeni DTÖ Sekretaryası olmuştur.
Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS), uluslararası hizmet ticaretine ilişkin temel kavram, kural ve ilkeleri ortaya koyan ilk çok taraflı anlaşmadır. Daha önce GATT kapsamında olmayan hizmet ticareti, ABD’nin ve diğer gelişmiş ülkelerin etkisiyle Uruguay Roundu sonrasında DTÖ kapsamına alınmıştır. Böylece GATS kapsamında, uluslararası mal ticaretine ilişkin kural ve düzenlemelerin, hizmet ticaretine de uygulanması karara bağlanmıştır. GATS anlaşmasının içeriğine bakıldığında “hizmet” tanımının oldukça muğlak olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, her ne kadar GATS Anlaşması, bir Hizmet Ticareti Anlaşması olarak tanımlansa da, esasen hizmetler ile bağlantılı sınai ya da tarımsal tüm üretim ve mevcut tüm hizmet alanlarını kapsadığı gibi, gelecekte oluşacak olan hizmet alanlarını da içeren çok taraflı bir anlaşmadır. Tüm dünyada yaşanan hızlı şehirleşme, tüketici hizmetlerinde ve diğer sektörlerde girdi olarak kullanılan ara mallara talebin artması, uluslararası işgücünün hareketliliği ve bilgiye dayalı hizmetlerin artan şekilde ticarete konu olması sonucunda hizmet ticaretinin uluslararası ticaret içindeki payı giderek büyümüştür. Uluslararası hizmet ticareti, 1993 yılında yaşanan duraklamaya rağmen 1995 yılında %14’lük bir büyüme göstererek 1.230 trilyon dolara ulaşmıştır. Bu rakam, aynı yıl 4.875 trilyon dolar olarak gerçekleşen uluslararası mal ticareti dikkate alındığında, toplam dünya ticaretinin %20’sine denk gelmektedir. Bu şekilde hizmet ticaretinin payının giderek büyümesi, alanın düzenlenmesi ve liberalizasyon sürecine dahil edilmesi yönünde etki yapmıştır.
Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nın oluşumunda mal ticaretinden elde edilen tecrübeler etkili olmuştur. Bu nedenle söz konusu anlaşmanın hükümleri, mal ticareti anlaşmasının hüküm ve prensiplerine benzerlik göstermekle beraber, GATT sürecinin yarattığı bir takım sorunları da ortadan kaldıracak bir kapsamda ele alınmıştır.
GATS, bu yönüyle, bir yandan 1995’de imzalanan metin yanında, müzakere süreçleri bugün de halen devam eden, sonlandırılmamış bir anlaşmadır. Ancak bu müzakerelerin temel amacı, özellikle gelişmekte olan ülkelerin liberalizasyon hedefleri doğrultusunda daha fazla sektörde sürece dahil olmasını sağlamaktır. GATS da dahil imzalanan bütün anlaşmaların, müzakere süreçleri, denetimi, anlaşmazlıkların çözüm mekanizmaları ve yaptırımlar, DTÖ bünyesinde gerçekleştirilmektedir.
DTÖ’nün kuruluşundan itibaren, biri 1996’da Singapur’da, ikincisi 1998’de Cenevre’de, üçüncüsü 1999’da Seattle’da ve sonuncusu 2001’de Katar’da olmak üzere dört Bakanlar Konferansı toplanmış ve bu toplantılarda telekomünikasyon hizmetlerinden, bilgi teknolojileri ürünlerine ve finans hizmetlerine kadar farklı hizmet alanlarında yeni anlaşmalar yapılmıştır.
Millenium Round olarak adlandırılan 3. Bakanlar Konferansı, DTÖ çatısı altında 30 Kasım-3 Aralık 1999 tarihleri arasında ABD’nin Seattle kentinde yapılmıştır. Sermaye açısından başarısızlıkla sonuçlanan Seattle Bakanlar Konferansı’na 8 yeni anlaşma imzalama umuduyla gidilmiş, fakat on binlerce kişinin protestosunun da etkisiyle beklenen olmamıştır. Özellikle gelişmekte olan bir kısım ülkelerin ciddi tepkileri de uluslararası sermeyenin amaçlarına ulaşamamasına neden olmuştur.
Başarısızlıkla sonuçlanan Seattle Konferansı’nın ardından, buradaki tıkanıklığı aşmak üzere, 9-13 Kasım tarihlerinde Katar-Doha’da 4. Bakanlar Konferansının yapılması kararlaştırılmıştır. Seattle sonrasında gizli müzakerelerini artıran uluslararası sermaye Doha öncesinde kimi gayrı resmi toplantılar yapmıştır. Bu toplantılardan biri, 25 Haziran 2001’de yapılan DTÖ Gayrı Resmi Genel Konsey toplantısıdır. Söz konusu toplantıda, ABD, AB ve Japonya’nın temsilcileri 4. Bakanlar Konferansı’nın gündemini ortak bir kararla belirleyerek, bu kararların kesinkes bakanlar konferansı gündemine taşınmasında anlaşmaya varmışlardır. Anlaşmaya varılan konular arasında, kamunun elindeki tüm hizmet alanlarının ulus-ötesi tekellere devredilmesi ve kamu emekçilerinin, güvencelerinin kaldırılarak serbest piyasa ortamına terk edilmesi gibi gündemler vardır.
DTÖ’nün 14 Kasım tarihli Bakanlar Deklarasyonu’nda DTÖ’nün, küresel ekonomik politikaların yürütülmesinde Bretton Woods kurumlarıyla (IMF ve DB) çalışmalarını uyum içinde sürdüreceğinin altı çizilmiştir. Ayrıca, Marakesh, Singapur ve Cenova Konferansları’nda üye devletlerin bakanlarına (özellikle de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke delegelerine) çok taraflı ticaret sistemi ve küresel ekonomi ile bütünleşmeleri yönünde gerekli düzenlemeleri yapmaları yolunda çağrıda bulundukları belirtilmiştir. ABD ve AB’nin kapsamlı bir round önerisinde bulunarak, gelişmekte olan ülke delegelerini bu yönde iknaya çalıştıkları Kongre’den; enerji, su hizmetleri, hükümet satın almaları anlaşmasının tüm DTÖ üyesi ülkeleri kapsayacak ve daha da ağırlaşacak bir biçimde revize edilmesine dönük kararlar çıkmıştır. Bu önerinin yanı sıra, kamu hizmetleri ve malları üreten ülkelerde piyasa ekonomisinin başatlığı için tüm kamusal alanlarda yeni düzenlemelere gidilmesi yönünde direktifler verilmiştir: Direktif, GATS anlaşması uyarınca kamusal eğitim ve sağlık da dahil olmak üzere mühendislik, uzmanlık, finans, belediyeler, enerji, ulaşım, telekomünikasyon, turizm ve diğer tüm hizmet alanlarının piyasa mekanizmasına açılması yolunda ilerlemektir.
HİZMETLER TİCARETİ GENEL ANLAŞMASI (GATS)
Uruguay Turu adı verilen görüşmeler sonunda, Türkiye’nin kurucu üye olarak imza koyduğu ve 1 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe giren Nihai Senet, 25 Şubat 1995 tarihinde TBMM’de onanmış ve Türkiye’nin DTÖ üyeliği 26 Mart 1995 tarihi itibariyle resmi olarak ilan edilmiştir. Bu üyelikle birlikte Türkiye, kabul edilmiş çok taraflı anlaşmaların da bir tarafı haline gelmiştir.
Hizmetler sektöründe küresel yatırım ve ticareti her türlü engelden kurtarmak, bu amacın doğası gereğince de en temel kamu hizmetlerini piyasa hizmetine dönüştürmek sonucuna yönelmiş olan GATS, açık adıyla Hizmetler Ticareti Genel Anlaşması, ülkemizde 1995 yılından başlayarak yürürlüğe girmiştir.
Bu anlaşma, Türkiye açısından çok yönlü bir öneme sahiptir. Türkiye’de 1998 DİE verilerine göre, hizmetler sektörünün GSMH içindeki payı %59.3’tür; ve anlaşmayla ulusal zenginliğin yaklaşık %60’ını oluşturan bir alan, küresel sermayenin kurallarına bağlanmaktadır. GATS kapsamına giren hizmetler sektörü tanımı, neredeyse sınırsızdır; anlaşmanın kapsama alanı, müzakereler süreci ile sürekli olarak genişletilmektedir. Anlaşma kapsamına; mühendislik hizmetlerinden müteahhitlik hizmetlerine, hekimlik hizmetlerinden çöp hizmetlerine, eğitim, sağlık hizmetlerinden kültür-eğlence hizmetlerine, turizmden ulaştırma hizmetlerine halkın günlük yaşamını ilgilendiren akla gelebilecek her türlü faaliyet alanı girmektedir. GATS Anlaşması, bu alanlarda hizmetlerin serbestleştirilmesini, yerli-yabancı şirketlere aynı hakların tanınmasını, bunların aynı haklar ile pazara girişinin mümkün kılınmasını, ülkelerin ulusal yasa ve yönetmeliklerini buna göre değiştirmelerini talep etmektedir. Anlaşmada öngörülen hükümlere uyulmalıdır; aksi halde uluslararası tahkim süreçleri işlemeye başlamaktadır.
GATS Anlaşması; bir yandan kamu hizmeti alanını neredeyse yok ederek ilerlerken, aynı zamanda ülkelerin kendi halkları yararına karar alma ve uygulama iradelerini de ortadan kaldırmaktadır.
GATS Anlaşması, genel hükümlerinin yanı sıra, ülkelerin her sektör için ilan ettiği taahhütler listesiyle bir bütündür. Türkiye adına Anlaşma ile ilgili işleri yöneten Hazine Müsteşarlığı, Türkiye’nin GATS kapsamındaki taahhüt listesinin gelişmekte olan ülkeler tarafından sunulan önerilerin en kapsamlısı olduğunu ilan ederek, bununla öğünmektedir. Türkiye’nin özel taahhütleri, GATS sektörel sınıflandırma listesinde yer alan 160 hizmet faaliyetinden 72’sine denk gelmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin taahhüt listesindeki kapsama oranı yaklaşık %46.6 olup, gelişmekte olan ülkeler ortalamasının (%18) çok üstündedir.
Mal ve Hizmet Ticaretindeki Liberalizasyon Bir Bütündür
GATS Anlaşması’nın ortaya çıkışı, genel olarak, hizmetler sektörünün dünya genelinde büyüyen bir sektör olması ve mal ticaretinde tam bir serbestleşmenin ancak hizmet ticaretinde serbestleşme ile mümkün olabileceği saptaması ileri sürülerek açıklanmakta ve savunulmaktadır.
Hizmet ticaretinin dünya ekonomisi içindeki payı, 1960’lı yıllardan başlayarak önem kazanmıştır. Dünya Bankası verilerine göre, 1965’ten itibaren hizmetler sektörünün birçok ülkenin GSYİH içindeki payı %50’ye ulaşmış bulunmakta ve bu pay giderek artmaktadır. Yine IMF istatistiklerine göre, ticari hizmetlerin uluslararası ihracatı 1990-97 döneminde yılda ortalama %8 artış göstermiştir. Uluslararası sermaye açısından, mal ticaretinde tam bir liberalleşme, mal ticaretinin ayrılmaz bir parçası olan hizmetlerde de benzer bir uygulamayı zorunlu kılmaktadır. Hizmet sektöründeki birçok alan, mal üretim süreci ile iç içedir. Üretim süreci öncesinde; pazar araştırması, ürün tasarımı, fizibilite incelemeleri vb. alanlarda hizmet girdileri gerekmektedir. Üretim süreci sırasında; kalite kontrol, ekipman kiralama, bakım onarım vb. hizmet girdilerinin yanı sıra her şirketin işleyişi için gerekli olan muhasebe, hukuk hizmetleri, işgücü eğitimi, telekomünikasyon hizmetleri, sigorta, finansman, güvenlik, temizlik gibi pek çok hizmet girdileri mevcuttur. Üretim sonrasında ise; reklam, dağıtım, ulaştırma, garanti süresi hizmetleri vb. alanlarında hizmet girdilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Mal ve hizmet piyasalarının bu iç içe geçme özelliği, bu iki sektörde küreselleşmenin birbirlerine bağımlı olarak gelişimini zorunlu kılan faktör olarak görülmektedir.
Kaldırılmak İstenen Ulus Devletin Müdahaleleridir
Ulus-devletler, yabancı şirketlerin ulusal pazara girişini ve faaliyetlerini kısıtlamaya yönelik çeşitli önlemler alabilmektedir. Bu önlemler; pazara girişi sınırlandıran kurallar ve milli muamele kısıtlamaları olarak iki ana başlıkta toplanabilir. Örneğin, devlet ihalelerinde yerli şirketlere tanınan öncelikler, dışalımın sınırlandırılmasını sağlayan kota uygulamaları, belli mesleklerin yalnızca kendi uyruğu olan yurttaşlar tarafından yapılabilmesi ilkeleri, kambiyo kontrolleri, hava, kara, deniz taşımacılığındaki yasaklar, ulus-devletlerin kendi sınırlarını yabancı şirketin girişine kapatan ya da bunların girişini sınırlandıran engeller, bu tür önlemlerdir.
Yine aynı şekilde ulus-devletler, çeşitli sübvansiyonlar yoluyla, yerli şirketlerin ya da doğrudan kamu teşekküllerinin maliyetlerini düşürmelerine destek olmakta, yabancı rakipleri karşısında bunlara ‘milli muamele’ uygulayarak avantaj sağlamaktadırlar. Ya da, kendi sınırları içindeki yabancılara, bunların maliyetlerini artıran ek yükümlülükler getirmekte, yerli kuruluşları böylece daha avantajlı kılabilmektedirler.
GATS anlaşması, imza koyan devletlerin, bu iki alanda yerli kuruluşları koruyup kollama sonucu doğuran uygulamalar yapamayacaklarını hükme bağlamıştır.
GATS ANLAŞMA METNİNİN KAPSAMI VE GENEL YAPISI
GATS Hangi Hizmet Ticareti Türlerini Kapsamaktadır?
GATS Anlaşması, hizmetler alanında ticaretin dört biçimde olduğunu kabul etmiştir. Bu dört biçimde de “pazara giriş” ve “milli muamele” engellerinin kaldırılmasını öngörmektedir. Anlaşmadaki sınıflandırmaya göre hizmet ticareti türleri şunlardır:
1. Sınırötesi Hizmet Ticareti: Hizmetin on-line verilmesinde engel olmamalıdır.
2. Yurt Dışında Tüketim: Yurttaşlar serbestçe yurtdışına çıkabilmeli, istedikleri hizmetleri (eğitim, sağlık, turizm hizmetlerini, vb.) başka ülkelerden serbestçe alabilmelidir.
3. Ticari varlık kurma: Yabancı şirketler, doğrudan yatırım yapmakta serbest ve yerli şirketlerle eşit olmalıdırlar.
4. Gerçek kişilerin bulunması: Yabancı yatırımcı kendi personelini iş yapacağı ülkede serbestçe istihdam edebilmelidir.
GATS’ın “Hizmet” Tanımı Nedir?
GATS Anlaşması’nda “hizmet” terimi “resmi otoritenin uygulanmasında sunulan hizmetler dışında kalan her sektördeki hizmetleri kapsar” şeklinde tanımlanmaktadır. Resmi otoritenin uygulanmasında sunulan hizmetten kasıt ise, ticari amaç güdülmeyen ve bir ya da daha fazla hizmet sunucusu ile rekabet etmeden, tekel olarak sunulan hizmettir. Yalnızca özel sektör tarafından verilen hizmetleri değil, genel kamu hizmetlerinin hemen hemen tümünü kapsayan bu tanım, neredeyse sınırsızdır. Ticari amaç güdülmesi ya da rekabetin mevcut oluşu ile o hizmet GATS kapsamına girmektedir.
Hangi Sektörler GATS Kapsamına Girmektedir?
Bu hizmetler, çeşitli sektörlerde verilebilir. GATS Anlaşması, tanımladığı geniş kapsama alanı içinde 12 alt sektör grubu belirlemiştir.
(1) Mesleki hizmetler
(2) Haberleşme hizmetleri
(3) Müteahhitlik ve ilgili mühendislik-mimarlık hizmetleri
(4) Dağıtım hizmetleri
(5) Eğitim hizmetleri
(6) Çevre hizmetleri
(7) Mali hizmetler
(8) Sağlık ile ilgili ve sosyal hizmetler
(9) Turizm ve seyahat ile ilgili hizmetler
(10) Eğlence, kültür ve spor hizmetleri
(11) Ulaştırma hizmetleri
(12) Başka yere dahil edilmemiş diğer hizmetler
Sıralanan sektörlerden de görüleceği üzere, yaşamın hemen her alanı GATS Anlaşması’nın kapsamı içinde kalmaktadır.
GATS Ulusal Düzeyde Hangi Kurum ve Otoriteleri Bağlamaktadır?
Anlaşma’yla, ülkelerin alacağı her türlü kararlara bağlayıcı hükümler getirilmiştir: “Tarafların önlemleri; merkezi, bölgesel ya da yerel yönetim ve otoriteler ve bunlar tarafından yetki verilmiş resmi olmayan kurumlarca alınmış önlemleri ifade eder.”
Söz konusu önlemler, bu önlemleri alan organlar aracılığıyla tanımlanmaktadır. Buna göre, merkezi, bölgesel ya da yerel yönetim ve otoriteler tarafından yetki verilmiş resmi olmayan kurumlarca alınmış önlemler üzerinde durulmaktadır. Anlaşma ile geniş bir çerçeve çizilmekte, yetki verilmiş resmi olmayan kurumlar (imtiyaz sahibi şirketler, taşeronlar ve meslek kuruluşları) da sürece dahil edilmektedir. Anlaşmanın tanımlara ilişkin 28. maddesine göre, hizmet ticaretini etkileyen önlemler, üye ülkelerin kanun, yönetmelik, kural, yöntem (usul), karar, idari hareket ya da diğer şekillerdeki önlemleridir. Böylece GATS, merkezi, bölgesel ya da yerel her düzeydeki resmi ya da resmi olmayan otoritelerin, kanun, yönetmelik, kural, yöntem, karar, idari hareket yada diğer şekillerdeki önlemlerini bağlamaktadır. Başka bir ifadeyle otoriteler tarafından alınacak her türlü önlemin GATS’a aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Anlaşmadaki Diğer Temel İlkeler Nelerdir?
En çok Kayrılan Ülke Prensibi anlaşmanın içeriği ve uygulanması açısından, büyük önem taşımaktadır. Mal ticareti anlaşmasında da geçerli olan bu kurala göre, “Her üye, bu Anlaşmada kapsanan bir tedbirle ilgili olarak; herhangi bir diğer üyenin hizmetlerine ve hizmet sunucularına, diğer bir ülkenin benzer hizmetleri ve hizmet sunucularına daha az kayırıcı olmayan bir muameleyi derhal ve şartsız olarak uygulayacaktır.” Bir başka deyişle, bir ülkenin çeşitli ekonomik, siyasi yada kültürel ortaklıklar dolayısıyla farklı bir ülkeye tanıdığı yatırım ve ticaret ayrıcalıkları aynen bütün GATS üyesi ülkelere de tanınmak zorundadır. Ancak söz konusu kuralın, üyelerin komşu ülkelere, bölgesel olarak üretilen ve tüketilen hizmetlerin, sınır bölgelerindeki mübadelesini kolaylaştırmak için ayrıcalık tanıması konusunda bir engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. Her ne kadar sınır bölgeleri açısından ayrı bir değerlendirme yapılmakla birlikte, “en çok kayrılan ülke” prensibi, Anlaşma’nın imzalanmasından sonra, tarafların kendi aralarında yapacakları, karşılıklı ya da tek taraflı ayrıcalıklar getiren ikili ya da üçlü anlaşmalara engel olmaktadır.
En çok Kayrılan Ülke prensibinin istisnaları GATS’ın eklerinden biri olan “Madde 2’nin Muafiyetleri Hakkında Ek”te (Aykırılık Listeleri) düzenlenmiştir. Bu bölümde, üye devletlere, bu kurala aykırılık teşkil eden önlemleri bir liste halinde belirlemek şartıyla koruma olanağı tanınmıştır. Ancak bu olanağın kullanımı, alınacak önlemlerin DTÖ’nü oluşturan anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte (1 Ocak 1995) listelenmiş olması şartına bağlanmıştır. Bir başka deyişle, DTÖ Anlaşması yürürlüğe girdikten sonra yeni muafiyetler alınması mümkün değildir. Hizmet Ticareti Konseyi, 5 yıldan fazla süre için alınan bütün muafiyetleri gözden geçirecek olup, ilke olarak bu gibi muafiyetler 10 yıllık süreyi geçemezler. Görüldüğü gibi, hizmet sektörü açısından yaratılmaya çalışılan liberalizasyon çerçevesinde, ülkelerin buna engel olacak şekilde tedbirler koymaları, arzu edilir bir durum olmamıştır. Bu nedenle, bu tür muafiyetlerin hiç olmayacağı bir duruma doğru bir yönlendirme bulunmaktadır.
Şeffaflık ilkesi gereğince, her üye, anlaşmayla ilgili olan ve anlaşmanın işleyişini etkileyen bütün tedbirleri, süratle ve en geç yürürlüğe girmeleri ile birlikte yayımlayacaktır. Ayrıca, söz konusu değişiklikleri, DTÖ bünyesindeki Hizmet Ticareti Konseyi’ne bildirecektir. Üyeler arasında da bu tür bilgi alışverişini sağlamak üzere, araştırma noktalarının kurulması öngörülmüştür. Bu şekilde “şeffaflık ilkesi” ile Anlaşma’nın uygulanması açısından engel teşkil edebilecek düzenlemelerin önüne geçilmesi amaçlanmakta; arzu edilen “şeffaflık”, hizmet tüketicisini değil uluslararası tekelleri esas alan bir şeffaflık olmaktadır.
Anlaşmanın üçüncü bölümü, özel taahhütleri düzenlemektedir. Üye ülkelerin sektörel olarak üstlenmiş oldukları özel taahhütler, anlaşmanın uygulanması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bölümde söz konusu taahhütlere ilişkin ilkeler ortaya konmaktadır. “Özel Taahhütler” başlığı altında “Pazara Giriş” ve “Milli Muamele”ye ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Pazara Giriş İlkesi, tüm hizmet sunumlarını kapsamaktadır. Bu ilke ile bir üyenin “herhangi bir diğer üyenin hizmetlerine ve hizmet sunucularına listesinde belirtilen koşul ve sınırlamalar altında sağlanandan daha kötü şartları haiz bir uygulamada bulunmayacağı” hükme bağlanmıştır. Söz konusu hüküm, GATS tarafından belirlenmemiş pazara giriş engellerini yasaklamakta; tüm hizmetlere ve sunucularına aynı şartların uygulanmasını gerektirmektedir.
Milli Muamele İlkesi ise, bir pazarda yerliler ile yabancılar arasında ayırım yapmama prensibini içermektedir. İlgili maddeye göre, “her üye herhangi bir diğer üyenin hizmetlerine ve hizmet sunucularına, hizmet arzını etkileyen bütün tedbirlerle ilgili olarak, kendi hizmetlerine ve hizmet sunucularına uyguladığından daha az kayırıcı bir muamele uygulamayacaktır.” Bir başka deyişle, milli muamele pazara girişine izin verilen yabancı gerçek ve tüzel kişinin, söz konusu pazarda yerli hizmet sunucusunun haklarından yararlanıp yararlanmadığını göstermektedir. Üyeler, milli muamele ile ilgili koşullarını ve aradığı nitelikleri Taahhüt listesindeki milli muamele kolonuna yazmak durumundadırlar.
GATS’ın düzenlediği diğer bir konu; tarafların üstlenmiş oldukları özel taahhütlerin zaman içinde tekrar gözden geçirilmesi sürecidir. Bu çerçevede, üye ülkelerin Anlaşma’nın amaçlarını yerine getirirken, DTÖ Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 5 yıl sonra ve ondan sonra periyodik olarak, giderek artan bir liberalizasyon düzeyine ulaşmak amacıyla birbirini izleyen müzakere turlarına girecekleri belirtilmiştir. Ayrıca DTÖ bünyesinde de sektörlere ilişkin olarak Hizmet Ticareti Konseyi’ne karşı sorumlu olan komite ve müzakere grupları oluşturulmuştur. Mali Hizmetler Ticareti Komitesi, Çevre Çalışma Grubu, Temel Haberleşme Hizmetleri Müzakere Grubu, Mesleki Hizmetler Çalışma Grubu, Deniz Taşımacılığı Hizmetleri Müzakere Grubu, bunların başlıcalarıdır. Sektörler itibariyle üst düzeyde kuralların belirlenmesi, bu komite ve çalışma grupları çerçevesinde olmaktadır.
Burada belirtilen komite ya da çalışma gruplarının temel amacı, belirtilen alanlara ilişkin anlaşmanın uygulamaya dönük sorunları ile ilgili ve ülkelerin uluslararası hizmet ticaretinin önünde engel olan uygulama ve düzenlemelerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapmaktır. Örneğin çevre çalışma grubunda; uluslararası ticaretin çevreye olan olumsuz etkilerini tespit etmek değil, tam tersi hizmet ticaretini sınırlayan bir takım “gereksiz” çevre koruma tedbirlerinin tespit edilerek ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapmak amaçlanmıştır.
Anlaşmazlıklar Nasıl Çözülüyor?
Bir şirket; bir üye ülkenin GATS uyarınca üstlendiği yükümlülüklerine aykırı ayrımcı ya da adil olmayan bir muameleye maruz kaldığında bu durumu kendi hükümetine bildirebilmekte, ilgili hükümet de konuyu DTÖ’ye iletebilmektedir. Yani şirketlerin doğrudan DTÖ’ye başvurma hakları yoktur.
Anlaşmazlıkların çözümü için öncelikle taraflar istişarelerde bulunmaktadır. Eğer çözümde anlaşılamazsa, şikayetçi olan üye ülke, bir “panel” [mahkeme] düzenlenmesini isteyebilir. Panelde konu, GATS’dan kaynaklanan haklar ve yükümlülükler ışığında irdelenir. Panel, normal şartlarda 6 ay içinde bir rapor hazırlamakta ve bu raporda taraflara önerilerde bulunabilmektedir. Panel müzakereleri gizli tutulmaktadır.
Panel raporlarının bağlayıcı olabilmesi için Anlaşmazlıkların Halline İlişkin Organ (DSB) tarafından benimsenmesi gerekmektedir. Bu organ, DTÖ’nün Genel Konseyi’dir. Bu organın kararında, üye devlete, GATS yükümlülükleri ile uyumsuz olan önlem ve düzenlemelerini değiştirmesi önerilmektedir. Eğer o ülke bunu makul bir sürede yapamazsa, şikayetçi taraf “telafi yoluyla tatmin edici bir ayarlamaya ulaşılması” amacıyla müzakere talep edebilmektedir. (Bu telafi edici çözüm, örneğin başka bir alanda yeni bir taahhüdün önerilmesi olabilir) Bu da sağlanamazsa, şikayet eden, DSB’de kusurlu tarafa önceden verilmiş olan ödünlerin askıya alınmasını isteyebilmektedir. DSB, böyle bir yaptırıma karar verme yetkisine sahiptir; karardaki sınır, öngörülecek yaptırımın “yol açılan zarar”a eşit düzeyde olmasıdır.
1995 yılından bu yana ABD, Guatemala, Honduras, Meksika, Ekvador, muz ithalat, satış ve dağıtım rejimi konusunda AB’yi; AB, “Küba Özgürlük ve Demokratik Dayanışma Yasası” ile ilgili olarak ABD’yi; dağıtım hizmetlerini etkileyen ölçütler konusunda ABD, Japonya’yı; AB, Kanada’yı; yine ABD, ticari telefon rehberi hizmetlerinde ölçütler konusunda Belçika’yı; otomotiv sanayiini etkileyen ölçütler konusunda AB ile Japonya, Kanada’yı; telekomünikasyon hizmetleri alanında ABD, Meksika’yı; taze meyve ithalatı işlemleri konusunda Ekvador, Türkiye’yi açıklama yapmaya davet etmiştir. Bu açıklama davetlerinden, telekom üzerine ABD’nin Meksika’yı şikayeti, ABD’nin panel kurulması isteğine varmıştır.
Türkiye’nin Taahhütleri
Türkiye’de liberalizasyon çalışmaları uzunca bir süredir devam ettiğinden GATS’ın imzalanması sırasında, birçok sektörün uluslararası pazara açılması için, Türkiye’nin özel bir gayret sarf etmesine gerek kalmamıştır. Ayrıca Türkiye, mümkün olan her sektörü uluslararası kapitalist pazara açma politikasına bağlı olarak, en ileri taahhüt listelerinden birisini vermekle hep övünmüştür. Öyle ki Türkiye’nin verdiği taahhüt listesi birçok gelişmiş ülkenin bile üzerindedir.
Sektörel düzeyde bakıldığında, mesleki hizmetler açısından genel olarak çok sınırlı ölçüde bir kısıtlama öngörülmüştür. Muhasebeciler ve mali müşavirler açısından getirilen kısıtlamanın yanı sıra daha çok ilgili meslek odalarına geçici kayıt yaptırma şartı getirilmiştir. Haberleşme hizmetleri, devlet tekelinin ağırlıklı olduğu bir sektör olmakla birlikte, son yapılan düzenlemelerle bu özellik zayıflatılmıştır. Sigortacılık ve mali hizmetler sektörleri ayrıntılı bir düzenlemeye tabi tutulan sektörler olmuşlardır. Özellikle yabancı hizmet sunucularının ağırlıklı olarak önem vermiş oldukları bu sektörler, daha fazla liberalizasyon sağlanması yönünde desteklenen sektörlerdir. Bu kapsamda getirilen kısıtlamalar, genel olarak Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, bunların bağlı olduğu Bakanlık ya da Sermaye Piyasası Kurulu’ndan izin almak şeklinde ortaya konmuştur. Bu tutum, diğer hizmetler açısından da benzer şekilde devam etmiştir.
Türkiye, 1995 yılında aşağıda sayılan hizmet sektörlerinde taahhütte bulunmuştur. Özel taahhüt listesi, 1997 ve 1998 yıllarında, biri mali sektör diğeri telekomünikasyon sektörü olmak üzere, iki sektör için yenilenerek, liberalizasyon lehine geliştirilmiştir. Müzakere süreçleri bugün de devam etmektedir.
Türkiye’nin taahhüt listesinde sunduğu hizmet alanları şunlardır:
1- Mesleki Hizmetler
a- Uzmanlık gerektiren hizmetler
b- Bilgisayar ve ilgili hizmetler
c- Diğer mesleki hizmetler
2- Haberleşme Hizmetleri
a- Posta hizmetleri
b- Kurye hizmetleri
c- Telekomünikasyon hizmetleri
3- Müteahhitlik ve İlgili Mühendislik-Mimarlık Hizmetleri
4- Eğitim Hizmetleri
a- İlk,orta ve diğer öğretim hizmetleri
b- Yüksek öğretim hizmetleri
5- Çevre Hizmetleri
a- Kanalizasyon hizmetleri
b- Çöplerin kaldırılması hizmetleri
c- Sağlık-Çevre ve benzeri hizmetler
6- Mali Hizmetler
a- Sigortacılık ve sigortacılık ile ilgili hizmetler
b- Bankacılık ve diğer mali hizmetler
7- Sağlık İle İlgili ve Sosyal Hizmetler
a- Hastane hizmetleri
8- Turizm ve Seyahat İle İlgili Hizmetler
a- Oteller ve lokantalar
b- Seyahat acentaları ve tur operatörü hizmetleri
9- Ulaştırma Hizmetleri
a- Deniz taşımacılığı hizmetleri
b- Hava taşımacılığı hizmetleri
c- Demiryolu taşımacılığı hizmetleri
d- Kara taşımacılığı hizmetleri
Anlaşmanın imzalanması ve ilan edilen taahhüt listeleri gereğince, Türkiye şu yükümlülüklerin altına girmiş durumdadır:
1) Her taahhüt, bu sektöre yabancıların girişini serbest bırakmış ya da kısıtlamıştır; listelerde “serbest bıraktım” denen her noktada, yabancının pazara girişini zorlaştıracak hiçbir yasa, yönetmelik, genelge vb. yapılamaz. İlan edilen serbestlikten geri adım atılamaz. Bir başka deyişle Hazine Müsteşarlığı tarafından yapılan taahhütler, TBMM yasama iradesine ve kamu idaresinin karar sürecine sınır oluşturmaktadır.
2) Herhangi bir ülkeyle, bu ülkeye serbestlik veren ya da ayrıcalık tanıyan bir anlaşma yapılırsa, bu hükümler, GATS imzacısı tüm ülkeler için kendiliğinden geçerli olacaktır. Bu ayrıcalıklar aykırılık listesine de alınamaz, çünkü aykırılıklar (derogasyon) listesi bir keze özgü olmak üzere yapılmıştır; bu tür yeni bir ayrıcalığın bu listelere alınması GATS gereğince yasaklanmıştır. Dış ilişkilerde egemenlik alanını daraltan bu uygulamanın istisnası, AB gibi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bölgesel entegrasyonlar çerçevesinde yapılan anlaşmalar olabilmektedir. Bir başka deyişle, örneğin, Türkiye açısından dış ilişkiler bakımından özel önem taşıyan bir konuda bir ülkeyle anlaşma yapmak olanağı ortadan kaldırılmış ve dış ilişkilerde egemen irade sınırlandırılmıştır.
3) Tüm kamu kurumları, Türkiye taahhüt listesinde yer alan tüm hizmet alanlarında yapacağı her türlü mevzuat değişikliğini, Türkçe ve İngilizce olarak Hazine Müsteşarlığı’na bildirmek zorundadır. Müsteşarlık da bunları GATS’daki ilgili birimlerin bilgisine sunmakla görevlendirilmiştir. Bir başka deyişle, kamu kurum ve kuruluşlarının uygulamaları üzerine bir yabancı otoritenin denetimi getirilmiştir.
4) Hazine Müsteşarlığı’na göre: “GATS sadece Hükümetler arasında yapılmış bir anlaşma olarak değil, öncelikli olarak iş dünyası ve hizmet ihraç etmek, dışarıda yatırım yapmak ve faaliyet göstermek isteyen özel şirketler yararına bir enstrüman olarak değerlendirilmelidir.” Bu nedenle Müsteşarlık, dışarıda iş yapmaya girişen ve engellerle karşılaşan Türk şirketlerinin kendisine bu durumu ihbar etmesini istemektedir. Müsteşarlık bu bilgiyi alınca, DTÖ Sekretaryası nezdinde girişimlerde bulunacak ve o ülke uygulamalarını şikayet konusu yapacaktır. Tüm diğer ülkelerin devletleri de bu hakka sahiptir; bir başka deyişle kamu yönetimi, dünya genelinde şirketlerin “kamu yönetimi” haline dönüşmüş olmaktadır.
5) Dördüncü maddedeki süreç, eğer bir AB ülkesinde yaşanmışsa, bu kez devreye Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü (günümüzde Avrupa Birliği Genel Sekreterliği) girecektir. Bir başka deyişle, hizmet liberalizasyonu bakımından Türkiye, bir yandan GATS organlarının, bir yandan da AB organlarının takibine ve yaptırım alanına girmiş durumdadır. İşin bu yönü kuşkusuz çok önemlidir; çünkü Türkiye hizmet dışsatıcısı olmaktan çok hizmet dışalıcısı ülkeler arasında yer almaktadır.
6) Hizmet ticaretinde serbestleşme, AB üyelik süreci yaşayan Türkiye için özel bir öneme de sahiptir. Çünkü, 2000’de Türkiye ile AB hizmet ticareti görüşmeleri başlamıştır; Hazine Müsteşarlığı bu görüşmeler sonunda “hizmetler alanında da gümrük birliği benzeri bir hukuki yapıya ulaşılması beklenmekte” demektedir. AB ile 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması’nın yarattığı büyük zarar anımsanırsa, aynı çöküşün hizmetler alanında da ortaya çıkacağı açıkça görülmektedir. Bir başka deyişle, GATS yeterince hızla ilerlemese bile, Türkiye, GATS hükümlerini, AB ile uygulamaya sıkışmış durumdadır.
SİSTEMİN YENİDEN YAPILANDIRILMA ÇALIŞMALARI
Uluslararası sermayenin uzantıları olan kurum, birlik ya da devletler, uzun süredir Türkiye’nin ekonomik, siyasal, sosyal politikalarını belirleyen güçler olagelmiştir. Özellikle son 10 yıldır IMF-DB aracılığıyla uygulanan ekonomik programlar ve AB adaylık süreciyle birlikte uygulanan uyum programları, Türkiye’nin temel politikalarını ve devlet kurumunun yeniden yapılandırılmasını belirleyen odak ve eksenler olarak öne çıkmıştır. Bu programlarla, GATS ve DTÖ’nün diğer anlaşmaları ile hedeflenenler arasında tam bir paralellik bulunmaktadır. Özellikle kamunun küçülmesi, kamuya ait yatırımların özelleştirmeler yoluyla piyasaya açılması, gümrük vergilerin indirilmesi, sübvansiyonların kaldırılması, mali liberalizasyona yönelik yapılan çalışmalar vb. süreçlerin tamamı, IMF’ye olan borçlardan dolayı ödenmek zorunda bırakılan bir bedel olmaktan çok, kapitalizmin dünya genelinde giriştiği kapsamlı bir yapılandırma planının parçalarıdır.
Uluslararası sermayenin kardeş kuruluşları olan IMF-DB-DTÖ gibi örgütlerin, özellikle geri kalmış ülkelerle birbirlerinden bağımsızmış gibi görünen ilişkileri, tekellerin yeni sömürgeci egemenliği amacında ortaklaşmaktadır. Bu yönüyle uluslararası sermayenin Türkiye’de bu kutsal amacına ulaşma yolundaki “komiserliğini” esas olarak IMF yürütmektedir. GATS ve DTÖ bünyesindeki diğer anlaşmalar süreci ise, bir yandan bu politikaların daha hızlı ve kapsamlı bir şekilde hayata geçirilmesini sağlarken, bir yandan da bu politikaları anlaşmalar yoluyla uluslararası ticaret kuralları haline getirerek, ulusal hukukların devre dışı kalmasını sağlamaktadır. Anlaşmalara imza atan bütün ülkeler, adım adım ulusal mevzuatlarında uluslararası tekeller lehine, yeni duruma uygun yasal düzenlemeleri yapmak zorunda bırakılmaktadır.
DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde çıkartılan yasalar ve mevcut AKP hükümetinin eylem programının özünü oluşturan uygulamalar, bu bağlamda değerlendirilmelidir. Kamu İhale Yasası, Enerji Yasası, Telekom Yasası, Şeker Yasası, Bankalar Yasası, Sosyal Güvelik Yasası gibi hayata geçmiş uygulamalar ile Yerel Yönetimler Yasası, Personel Rejimi Yasası ve İş Yasası gibi şu an gündemde olan çalışmalar aynı yaklaşım çerçevesinde hazırlanmış düzenlemelerdir.
Liberalizasyon Kimin İçin?
Liberalizmin her türlü sınırsızlığını dayatmada ağız birliği etmiş ülkeler, iş uygulamaya geldiğinde, anlaşma kurallarını en başta kendileri ihlal etmektedirler. Şu anda DTÖ bünyesinde hakkında en çok şikayette bulunulan ülkelerin başında ABD ve AB ülkeleri gelmektedir. Bu konuda yakın zamanda bilinen en iyi örnek, ABD’nin Amerikan çelik sanayisine dönük olarak aldığı korumacı tedbirlerdir. ABD, imzaladığı anlaşmalara aykırı olarak, çelik sektöründeki gümrük vergilerini yükseltmiş, bu da, en başta AB çelik sektörünü, dolayısıyla Avrupa kökenli sermayeyi rahatsız etmiştir. Aynı şekilde Türkiye gibi ülkelerin uygulaması istenen her türlü sübvansiyonların kaldırılması politikası, yine başta bu ülkeler tarafından hayata geçirilmemektedir. Devlet sübvansiyonlarının en çok uygulandığı ülkeler, ABD ve AB ülkeleridir. Bu yönüyle bu tür anlaşmaların kuralları ve yaptırımları esas olarak geri kalmış ülkeler için uygulanmaktadır.
“Tek bir dünya devletine doğru”, “küreselleşme”,”ulus devletin sonu” gibi ideolojik söylemlerin dayandığı temel tezlerden birisi, uluslararası ticaretin dünyada ulaştığı boyut ve kurumsallaşmadır. Ancak gerek yukarıda belirtilen bu uygulamalar gerekse dünyadaki paylaşım çekişmeleri ve son olarak dünya egemenliği mücadelesinin bir parçası olarak Irak savaşı çerçevesinde ortaya çıkan yeni dengeler, emperyalist çıkarların ve ulus devlet olgusunun hiç ortadan kalkmadığını göstermektedir. Uluslararası sermeyenin ve emperyalist devletlerin yarattığı her türlü anlaşma ya da ilkeler, yine emperyalist çıkarlar söz konusu olduğunda, bir kalemde unutulmaktadır. II. Dünya Savaşı sonrası oluşmuş, Birleşmiş Milletler bünyesindeki her türlü uluslararası kural ve işleyiş, daha öncesinde de defalarca olduğu gibi, Irak Savaşı öncesi ve sırasında, ABD ve İngiltere tarafından yok sayılmıştır. Öte yandan, GATS gibi anlaşmaların varlığı; tekellerin ya da emperyalist devletlerin kendi aralarındaki çatışmalarını ortadan kaldırmadığı gibi, içerisine girilen yeni dönemde emperyalist bloklaşmaların bu alandaki çatışmalarını daha fazla artıracağını göstermektedir.
İşsizliği, sefaleti, açlığı ve geleceksizliği dayatan küreselleşme politikalarıyla bu politikaların bir devamı olarak gündeme gelen savaş, kapitalist uygarlığın insanlığı getirdiği yeri gösterdiği kadar, emekçilere ve ezilen uluslara yönelik tüm uygulamalarıyla tekeller ve emperyalizme karşı tepki ve öfkenin başlıca teşvik edici gücü de olmakta; yok sayılan tüm ulusal haklarla birlikte ulusal egemenliğin ve dayanaklarının, emekçilerin ve genel olarak ezilenlerin haklarının, kökten ve hakları yok sayılanlar tarafından yeniden sorgulanmasının ve sahiplenilmesinin önünü de açmaktadır. Mal, hizmetler ve finansal liberalizasyon politikaları ve tüm dayatmalarıyla birlikte tekellerin ve emperyalizmin, bizzat kendileri tarafından serbest bırakılmakta, tahrik edilmekte ve kendi güçlerinin farkına varmaları sağlanmakta olan güçler tarafından geriletilip geçersizleştirilmesini ummak için artık yeterli neden vardır.