Devlet bütçeleri, dünyanın her ülkesinde siyasal iktidarların, hükümetlerin uygulamayı planladıkları ekonomik ve sosyal politikaların, bir bütün olarak politik doğrultularının gerçek bir yansıtıcısıdır. Devlet bütçesi, hükümetlerin yıllık programlarının ayrıntılı planlarıdır. Ekonomi ve politikanın kesişme düzlemi olan devlet bütçelerinin hazırlanması ve uygulanması süreci Anayasal ve yasal düzenlemelere bağlanmıştır. Anayasa’nın “Mali ve Ekonomik Hükümler” başlığını taşıyan “Dördüncü Kısmı”nın “Birinci Bölümü”nde yer alan hükümlere göre, devlet bütçesinin yasayla belirlenmesi zorunludur. Ve devlet bütçeleri, “geçici bütçe” gibi istisnalar dışında, bir yıllık bir süredeki devlet harcamaları ile bu harcamaları mümkün kılacak gelirlerin nerelerden karşılanacağının belgesidir.
Ülkemizde, uzun yıllardır devlet bütçelerinin gösterdiği sapmalar dikkate alındığında, bütçe yapmanın, yasal bir zorunluluğun yerine getirilmesinden başka bir anlamı olmadığını söyleyebiliriz.
Son 15-20 yıllık süreçte başlangıç ödeneklerine uygun sonuçlanan bir bütçe görülmediği dikkate alınırsa, devlet bütçesinin yasal formalitelerin sonucu olarak yapıldığı daha açık anlaşılır olmaktadır.
Bütçe öngörülerinin gerçekleşmesi bakımından göreli olarak en istikrarlı yıl olan 2002’de bütçe harcamaları yüzde 17,7 oranında sapma göstermiştir. 2002 yılında 26,9 katrilyon olarak öngörülen bütçe açığı yüzde 45 sapmayla 39 katrilyon olarak gerçekleşmiştir. Bütçelerin hazırlanması ve uygulanmasında doğrudan söz ve karar sahibi olan IMF ve yardakçısı ekonomi uzmanlarının (!) “amentü” olarak belledikleri faiz dışı fazla hedefinde bile yüzde 20 oranında sapma olmuş, hedefe ulaşılamamıştır. Hatta bu sapmalı rakamın da hileli bilanço oyunlarıyla sağlandığını, öngörülenle gerçekleşen arasındaki makasın daha büyük olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
2003 yılı Bütçe Tasarısı’nın gerekçesinde, 2003 yılı bütçesinin öncelikli hedefi; “ekonominin olası krizlere karşı güvence altına alınması, hassas ve kırılgan bir mali yapılanma yerine daha sağlam bir mali yapılanmanın oluşturulması, enflasyonun daha da aşağılara çekilmesi ve sürdürülebilir bir büyümenin temellerinin atılması için borç faiz yükünün azaltılması” olarak belirlenmiştir.
Bu cümle; bilinen, son 10-15 yıldır her bütçe tasarısında “hedef” olarak tekrarlanan ve temenniden öteye gitmeyen bir tekerlemeyi ifade etmektedir. Sonuç, yine herkesçe çok iyi bilindiği üzere, ekonominin kırılganlığının artması, sağlam bir mali yapılanmanın oluşturulmasının ancak söylem düzeyinde kalması, borç yükünün azalmak bir yana kartopu misali katlanarak büyümesidir.
Bütçe gerekçesinde, bütçenin diğer öncelikli hedefleri;
– Enflasyonun yıl sonu itibariyle TÜFE’de yüzde 20, TEFE’de yüzde 17,4 seviyesine çekilmesi,
– Bütçe açığının Gayrı Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) oranının ödenek bazında yüzde 12,6, harcama bazında yüzde 12,4 düzeyinde tutulması,
– İç borçlanma ihtiyacının en alt düzeyde tutulması suretiyle faiz oranlarının düşürülmesi,
– Kamu kurumlarında verimliliğin artırılması,
– Yatırımlara ayrılan kısıtlı kaynakların kısa sürede ekonomiye kazandırılabilecek projelere yönlendirilmesi,
– Sürdürülebilir ve etkili bir tarımsal destekleme politikasının sürdürülmesi,
– Dış satım, turizm ve ülkeye kaynak akışını özendirici önlemlere ağırlık verilmesi olarak belirlenmiştir.
AKP Hükümeti, bütçe gerekçesinde sıralanan hedeflere ulaşabilmek için, DSP-MHP-ANAP koalisyon Hükümeti’nin IMF ve kemal Derviş’e hazırlattığı 2002 yılı bütçesinde yer alan aşağıdaki önlemlerin 2003 yılında da devam ettirilmesini kararlaştırmıştır:
– Genel ve katma bütçeli kuruluşlara açıktan atama memur sayısının sınırlandırılması,
– İhtiyaç fazlası personelin kamu kurumlarında dengeli dağılımının sağlanması,
– Taşıt kullanımında israfın önlenmesi,
– Okul, hastane, cezaevi ve güvenlik hizmetlerinin gerektirdiği binalar hariç hizmet binaları ile lojman, memur evi, eğitim ve dinlenme tesisi yapımının yasaklanması.
Hükümet, yukarıdaki önlemlerin yanı sıra;
– Tedavi giderlerinde tasarruf sağlanmasına yönelik tedbirlerin kapsamını genişletmeyi,
– Taşıtların bakım, onarım ve akaryakıt giderlerinin azaltılmasını,
– Yeşil kart harcamalarındaki ödenek üstü harcama yetkisini kaldırmayı,
– Mahkeme harçları gibi faaliyetlerdeki, yargı organları ile vergi dairelerindeki posta giderlerinde ödenek üstü harcama yetkisini kaldırmayı,
– Ve bir dizi başka önlemin yanında, yedek ödenek tertibinden yatırım ödeneklerine aktarma yapılmamasını kararlaştırmıştır.
2003 Bütçesi 146 katrilyon 910 trilyon lira tutarında bir büyüklüğe sahiptir. Bütçe; başlangıçta, yatırım ödeneklerinden yapılan 1 katrilyonluk ve transfer ödeneklerinden yapılan 281 trilyonluk kısıntı ile 145 katrilyon 629 trilyona düşmüştür. Bütçe gerekçesinde ya da ekli belgelerde bu ödenek kesintilerinin hangi kalemlerden yapılacağı belli değildir. Tasarıda, “… iptal edilen tutarların sektör, kuruluş ve projeler itibariyle dağılımı bütçe yasasının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on gün içinde YPK tarafından belirlenir.” denilmektedir. Bu, bütçenin açıklık ilkesinin açık bir ihlali anlamındadır. Yatırım ödeneklerinin kullanımında “keyfilik” ortaya çıkmaktadır.
Bütçe gerekçesinde yer alan karşılaştırmalı tablolarda yatırım ödeneğinin yüzde 56,9 oranında arttığı ifade edilmektedir. Oysa yatırım ödeneğindeki 1 katrilyonluk kısıntı sonrasında yatırım ödeneklerindeki artış, yüzde 40 dahi değildir. Kaldı ki, Hükümet ve Maliye Bakanı bütçede kalan 8 katrilyonluk yatırım ödeneğinin tümünü kullanmayacaklarını ilan etmiştir. Yatırım ödeneklerinin yetersizliği, işsizlik ve üretimsizlik demektir. 2003 Bütçesi’nden, mevcut milyonlarca işsize, savaş ve kriz bahanesiyle eklenen/eklenecek yüz binlerce işsize iş bulma umudu bile yoktur. Kendisinden önceki hükümet uygulamalarını şiddetle eleştirip iktidar olan AKP Hükümeti’nin kendisine oy veren işsizlere yaptığı vaatlerin gerçekleşmesinin başka baharlara kaldığı anlaşılmaktadır.
2003 Bütçesi, yatırımsızlık, dolayısıyla işsizlik bütçesidir. Yeni iş alanlarının açılmaması, 2003 yılı bütçesinde öngörülen yüzde 5 büyüme hedefine ulaşılmasının da olanaksız olduğuna işaret etmektedir.
2003 Bütçe hedefleri gerçekçi değildir. Büyüme hedefinin yanı sıra, TEFE ve TÜFE’de belirlenen fiyat artış hedefleri ve bütçe faiz giderleri için yapılan öngörü gerçekçi değildir. 2003, belirsizliklerle dolu bir yıl olarak yaşanacaktır.
ABD ve İngiltere’nin Irak saldırısı, savaşın süresi, Türkiye’nin savaş karşısındaki konumu, Kuzey Irak’ta yaşanacak gelişmeler belirsizliği artıracaktır.
2003 yılı için öngörülen yüzde 35 oranındaki ortalama faiz oranının savaşın başlangıcında iki katına ulaşması, bu açıdan bize önemli bir veri sunmaktadır.
2003 Bütçesi’nde faiz dışı fazla hedefi yüzde 6,5 olarak belirlenmiştir. Bütçe’de faiz ödeneği olarak ise, 65,5 katrilyon lira ayrılmıştır. 2003 Bütçesi’nin vereceği açık da, 45 katrilyon 272 trilyon lira olarak öngörülmüş; bütçe büyüklüğünün yüzde 30’unu aşan bu açığın, net borçlanma hasılatı ile karşılanacağı ifade edilmiştir. 2003’de içine yuvarlanılmakta olan belirsizliklerin, borçlanma ihtiyacını artıracağı açıktır. Şimdiden gelirlerin giderleri karşılama oranının yetersiz kalacağı ve bütçe açığının büyüyeceğini söylemek kehanet sayılmamalıdır. 2003’de dış finansman bulunmasının giderek güçleşmesi, iç borç faiz oranını artıracak; bu artış, borçların ve ödemelerinin pahalılanmasına neden olacak, dış finansman sağlanamaması durumunda bile dış borçlar durduğu yerde büyüyecektir. Vergi alınması gereken kesimlerden yüksek faizle borç alınması, Türkiye ekonomisinin en temel sorunu olarak karşımızdadır. Piyasalar, borç vericiler ya da daha doğru bir tanımlamayla büyük patronlar, en başta birkaç büyük banka, hazinenin borçlanma günlerinde faiz oranlarını çeşitli yollarla yükseltmekte ve faiz gelirlerini artırmaktadırlar. Son yirmi yıllık süreçte girilen borç-faiz-borç kıskacı devlet bütçelerini borç ödeme belgelerine dönüştürmüştür.
30 Eylül 2002 tarihi itibariyle dış borçların toplamı 55 milyar doları(*) bulmaktadır. Bu borcun 10,7 milyar dolarının 2003 yılında ödenmesi öngörülmektedir. 7,1 milyar doları borç anaparası, 3,6 milyar doları ise faiz ödemesidir. Bütçe gerekçesinde 2004-2007 yılları arasında ödenecek dış borç toplamının 44 milyar dolar olduğu ifade edilmiştir. 2003-2007 yılları arasında ödenecek dış borç tutarının mevcut dış borca eşit olması, dış borcun bitmesi demek değildir. 2008 ve sonrasına kalan dış borç tutarı 26,5 milyar dolardır.
Bu veriler, Türkiye’nin dış borcu üzerinden ödemek zorunda kaldığı faizlerin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.
31.12.2002 tarihi itibariyle iç borç toplamı 150 katrilyon liraya(*) ulaşmış durumdadır. İç borcun 60 katrilyonluk kısmı 2 yıl ve daha kısa vadeli borçtur. Borcun yüzde 25’i bir yıldan daha kısa vadelidir. Açıktır ki, iç borcun döndürülmesi sorunu, 2003 yılında tüm yakıcılığıyla kendisini hissettirecektir.
2003 Bütçe tasarısında, öngörülen vergi gelirlerinin yüzde 76’sının faiz ödemelerine gideceği varsayılmıştır. Faiz harcamaları toplam bütçe gelirlerinin yüzde 65’ine eşittir.
Ancak faiz harcamalarının bütçe öngörülerinin çok üstüne çıkması ve öngörülen 86 katrilyon lira tutarındaki vergi gelirinin tümünün faiz ödemelerine gitmesi ve bunun bile yetmemesi güçlü olasılıktır.
2003 Bütçesi hazırlıklarına Irak’a ABD ve müttefiklerinin saldırısı önemli ölçüde egemen olmuştur. Bütçenin yüzde 13,3’ü savunma harcamalarına ayrılmıştır. Bütçenin diğer cari ödemeler için ayrılan 9,3 katrilyonluk kısmının 7 katrilyonu, Milli Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığına verilecektir. Türkiye’nin savaşa katılması ve Kuzey Irak’a girmesi koşullarında bu bütçeden daha fazlasının kullanılacağını varsaymak yanlış olmayacaktır.
Bütçe yasasında; “Irak’a yapılacak muhtemel bir müdahale durumunda sınırlarımızda meydana gelebilecek toplu nüfus hareketine karşı devletin hızlı hareket edebilme kabiliyetini daha da artırmak ve yapılacak hizmetin zamanında gerçekleştirilebilmesini sağlamak için” Bakanlar Kurulu’na yetki verilmektedir.
Aynı zamanda, belirtilen durumlarda geçici olarak başka yerlerde görevlendirilecek olanlar ile “İnsani Destek Toplama Bölgeleri”nde geçici olarak görevlendirileceklere ilgili mevzuat uyarınca verilecek gündeliklerin miktarını yeniden belirleme konusunda da Bakanlar Kurulu’nun yetkili olacağı Bütçe Yasası’nda düzenlenmiştir.
Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan, Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetme konusunda Maliye Bakanı yetkili kılınmıştır. Bütçe yasasında yapılan düzenlemeler ve cari ödemeler için ayrılan ödenekler 2003 Bütçesi’nin bir savaş bütçesi olarak hazırlandığını göstermektedir.
2003 Bütçesi; işçiler, kamu emekçileri, tarım üreticileri, küçük esnaf ve zanaatkar, küçük ticaret erbabı, özetle bütün emekçi halk için tam bir yoksullaşma ve kazanılmış haklara saldırı bütçesi olarak hazırlanmıştır. Bütçenin her maddesinde bu saldırıyı ortaya koyan hükümler bulunmaktadır.
2003 Bütçesi’nin özellikle tarım üreticileri bakımından yoksullaşma bütçesi ve AKP Hükümeti’nin IMF’nin dayatmalarına teslimiyetinin belgesi olduğunu, halkın beklentilerine yanıt vermediğini ifade eden, Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ajay Chibber oldu. Ajay Chibber oldukça sert bir üslupla AKP Hükümeti’nin bütçesini eleştirerek Dünya Bankası kredilerinin askıya alınacağı tehdidini savurdu. Gerçekte bu yapılanların ve hazırlanan bütçenin kendisinin, ikiz kardeşten farksız IMF ve Dünya Bankası’nın ortak eseri olduğunu görmemiz gerekiyor. Dünya Bankası temsilcisinin eleştirdiği bankasının kredilerinin amaç dışı kullanımıdır; yoksa temsilci, yoksullaştırıcı kısıtlama ve kesintiler düzenlemesinden ibaret olan bu bütçenin başka hiçbir kalemi ya da dayanağına kuşkusuz karşı çıkmamaktadır.
IMF, borç tuzağına düşen ülkelere yıllardır hep aynı reçeteleri dayatıyor. Bu dayatmalara dayanan ekonomik programlar hiçbir olumlu sonuç vermemesine, ekonomileri krizlere, durgunluklara sürükleyen sonuçlar doğurmasına karşın dikte ettiği ekonomik programların sürdürülmesi konusunda ise ısrarlı olmaktadır.
Dünya Bankası, IMF programlarına, bu programlar ile getirilen kamu harcamalarının kısılmasına, emekçi halka yüklenen vergilere karşı olmamasına karşın gösterdiği tepkiyle halka şirin görünmek istemektedir. IMF ve Dünya Bankası “iyi polis-kötü polis” oyununu oynamakta; tezkereler sonrası yönlendirici baskı ve dayatmalar geliştirilmesi bakımından görev bölüşümü yapmaktadır. Uygulanan IMF programları, ülkeleri yoksullaştırırken Dünya Bankası da yoksulluğu yönetiyordu.
2003 Bütçesinde emekçilere yönelik saldırıları şöyle sıralayabiliriz.
– 2003 Bütçesinden kamu emekçilerine ayrılan pay yetersizdir. 4688 sayılı Kamu Sendikaları ile yapılacak toplu görüşmeler çerçevesinde kamu emekçilerinin maaş ve sosyal haklarının belirlenmesi gerekirken, AKP Hükümeti, bu süreci yok sayarak kamu emekçilerinin özlük haklarını tek taraflı olarak belirlemektedir. Hükümet ekonomik gelişmeler, savaş, ekonomik kriz ve devletin mali imkanlarının yetersizliği vb. gerekçelerle kamu emekçilerine Nisan ve Haziran dönemleri için hiçbir maaş artışı yapmamayı planlamaktadır.
– Kamu personelinin ücretlerinden Emekli Sandığı’na kesilen emekli keseneği bir puan artırılarak kamu emekçilerinin maaşları düşürülmüştür. (Bu düzenleme ayrı bir yasa ile yapılmıştır.)
– Norm kadro çalışması sonuçlandırılarak uygulamaya geçirilen kurumlar ile kanun, uluslararası anlaşma veya 2003 yılı programı ile kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ve temini zorunlu hizmetlerin gerektirdiği personel ihtiyacını bu sınırlamaya tabi tutulmaksızın değerlendirmeye Maliye Bakanı’nın yetkili kılındığı Bütçe Yasası’nda; 2002 yılında ölüm, emeklilik ve istifa sonucu memur kadrolarında oluşan azalmanın yüzde 80 oranında karşılanması öngörülmüştür. Ülkemizdeki memur sayısının, OECD verilerine göre hem istihdamdaki kişi sayısına hem de ülke nüfusuna oranla Avrupa ülkeleri arasında en düşük düzeyde ve yetersiz olduğu bilinmesine karşın, bu personel rejiminde emekçi aleyhine düzenlemelere zemin hazırlamak için her türlü aldatmaya başvurulmaktadır. Yetersiz personel, hizmetin gereklerini yerine getirmekte zorlanmakta, fazla mesailerle, gece çalıştırmalarıyla işler yetiştirilmeye çalışılmaktadır. 8 saatlik çalışma hakkına önemli bir saldırı olan fazla mesailere ödenen ücretler komik denecek kadar azdır. Fazla mesailer açık bir angaryaya dönüşmüş durumdadır. Milyonlarca eğitimli işsiz olmasına karşın personel istihdam etmek yerine, çalışanların iş yükü ağırlaştırılmaktadır.
– İlk defa veya yeniden göreve alınan kamu personeli ve aile fertlerine harcırah veya buna benzer herhangi bir ödeme yapılmayacağı Bütçe Yasası’nda düzenlenmiş bulunmaktadır. Kendilerinin talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşları arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlara, başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere yasalarda öngörülen harcırahın ödenmemesi veya bu amaçla herhangi bir ödeme yapılmaması hükmü de bütçe yasasıyla düzenlenmiştir.
– Kamu personelinin yararlanacağı lojman, memur evi, eğitim ve dinlenme tesisi yapımının yasaklandığı bir bütçe yasasıyla karşı karşıyayız. Bunun yanı sıra son 10 yılın bütçe yasalarında yer alan “kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderlerine bütçeden katkıda bulunulamaz. Bu tür yerlerde, genel ve katma bütçeden, döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2003 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilemez” biçimindeki düzenlemeye 2003 bütçesinde de aynı şekilde yer verilmiştir. Emekçilerin uzun mücadeleler sonucunda kazandığı sosyal haklar birbiri ardına ellerinden alınmaya başlamıştır. Büyük kentlerde kamu görevlilerinin işe gelip gitmelerini sağlayacak personel servisleri azaltılmakta ve giderek kaldırılmaktadır. Kamu kuruluşlarında verilen öğle yemeklerinin birçok kuruluşta verilmediği, verilen yemeklerin ücretinin arttığı ve personelin yararlanmasının güçleştiği görülmektedir. Sosyal tesisler çoğunlukla üst düzey personelin, bürokratların yararlandığı pahalı kurumlara dönüşmüştür.
– Devlet memurları, diğer kamu görevlileri ve bunların emekli dul ve yetimlerinin (bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri dahil) tedavilerine ilişkin ücretlerle, sağlık kurumlarınca verilen raporlar üzerine kullanılması gerekli görülen ortez, protez ve diğer iyileştirme araç bedellerinin belli miktarlarının devletçe karşılanması hususu bütçe yasası ile düzenlenmiştir. Bunun dışında, kamu personelinin, bunların emekli dul ve yetimlerinin, tedavilerinde kullanılan ilaç katılım paylarının ilgililerin maaş ve aylıklarından kesinti yapmak suretiyle karşılanması ve ilaç bedellerinin ödenmesinde, eşdeğer ilaç gruplarından, fiyatların aritmetik ortalamasının alınması suretiyle referans fiyatlar üzerinden ödeme yapılması kararlaştırılmış durumdadır. Devlet; 2003 yılında, kamu görevlilerinin hastane ve tedavi masrafları ile ilaç bedellerini denetlemek üzere saymanlıklarda tabip ve eczacı görevlendirmeyi kararlaştırmıştır.
– 2003 Bütçesi’nde Tarımsal destekleme ve doğrudan gelir desteği amacıyla çiftçilere yapılacak ödemelerle ilgili olarak 2003 bütçesinden pay ayrılmadığı ifade edilmiş, 2002 yılından devreden doğrudan gelir ödemeleri ile yetinileceği belirtilmişti. Dünya Bankası Türkiye Temsilcisinin bu konuda yaptığı eleştiriler üzerine 2003 yılı bütçesinden de sınırlı bir ödenek ayrılması kararlaştırılmıştır. Tarım alanında yeniden yapılandırma adı altında gerçekleştirilen uygulamalar ülkemizdeki milyonlarca tarım üreticilerinin yoksulluğa ve açlığa mahkum edildiği/edileceği anlaşılmaktadır.
– 2003 Bütçesinden küçük esnaf ve zanaatkar için ayrılmış bir ödenekten söz etmek olanaklı değildir. Genel geçer sözcüklerle bu kesimin yanında olunacağı ifade edilmiştir.
2003 Bütçesi’nde yer alan bu düzenlemeler, harcamalar bakımından bütçenin emekçi halk karşıtlığını ortaya koymaktadır.
Bütçe harcamaları bakımından, ülke nüfusunun neredeyse tümünü karşısına alan ve devlet bütçesinin yarısından fazlasını faiz geliri olarak elde edenler, patronlar dışında bütün emekçi halka dönük yoksullaştırıcı politikalar geliştiren hükümet, bütçe gelirleri bakımından da aynı tutumunu sürdürmektedir.
100 katrilyon 782 trilyon tutarındaki bütçe gelirlerinin, 86 katrilyonunun vergi gelirlerinden, 14 katrilyon 800 trilyonunun da diğer gelirlerden sağlanması öngörülmektedir.
Vergi gelirlerinin 26 katrilyonunun gelir üzerinden alınan vergilerden sağlanması beklenmektedir. Gelir üzerinden alınacak vergilerin 17 katrilyon 200 trilyonu gelir vergisinden, 8 katrilyon 900 trilyonu da kurumlar vergisinden sağlanacaktır.
Gelir vergisinin yüzde 60’ını ücretlilerin stopaj (kesinti) yoluyla ödemiş oldukları dikkate alınırsa, bütçe vergi gelirlerinin yüzde 13’ünü ücretlerin ödediği görülecektir. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını öngören Anayasal düzenlemenin çok uzağında bir vergileme ile emekçiler vergi yükünü üstlenmiş durumdadır.
Emekçilerin vergi yükünü asıl ağırlaştıran, bütçedeki dolaylı vergilerin payının yüzde 70’lere ulaşmış olmasıdır. Dolaylı vergiler, zengin-fakir ayırmayan adaletsiz ve haksız vergilerdir. Mal ve hizmetler üzerinden alınan vergiler ile dış ticaretten alınan vergiler bu çerçevede alınan vergilerdir.
KDV ve Özel Tüketim Vergisi ile ithalde alınan KDV’nin vergi gelirlerine oranı diğer dolaylı vergilerle birlikte yüzde 67’yi geçmektedir.
Vergi alınması gereken kesimlerden, büyük kârlar elde eden şirketlerden, holdinglerden vergi yasalarındaki muafiyet ve istisnalar dolayısıyla alınamayan vergiler, dolaylı vergiler yoluyla emekçi halkın sırtına yıkılmaktadır.
Servetten alınan vergilerin, toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 2 düzeyindedir. Servetten alınan vergilerin içerisinde yer alan Motorlu Taşıtlar Vergisi ve Taşıt Alım Vergisi gerçek anlamda bir servet vergilemesi değildir. Bir ölçüde servet vergisi sayılabilecek veraset ve intikal vergisinin 2003 bütçesindeki oranı binde 1 düzeyindedir.
AKP Hükümeti, 2003 yılında ciddi vergi reformları gerçekleştireceğini ifade ediyor. 3 aylık Acil Eylem Planı’nda yer alan Mali Milad’ın kaldırılmasını sağlayan 4792 Sayılı Vergi Yasası’yla, vergi kaçakçılarının affını sağlayan 4811 sayılı “Vergi Barışı” Kanunu, AKP’nin 3 aylık sürece sığdırdığı önemli vergi yasalarıdır. AKP; ücretlilerin, geniş emekçi kesimlerin vergi yükünü azaltacak vergi düzenlemeleri yerine büyük sermaye kesimlerine yeni vergi istisnaları getirilmesini planlamaktadır.
2003 Bütçesi’nde, vergi gelirleri dışındaki diğer gelirler, devletin taşınmazlarının satış gelirleri, taşınmaz mallar idare gelirleri, KİT’lerden elde edilen gelirler, döner sermayelerden alınan vergiler, KİT’ler ve İktisadi Devlet Teşekkülleri’nden sağlanacak gelirler, faiz gelirleri, ceza gelirleri, diğer çeşitli gelirler ve özel gelirler ve fonlardan oluşmaktadır. Bütçe gelirlerinin yüzde ikisinin cezalardan sağlanması öngörülmektedir. 2003 Bütçesi, hem harcamalar hem de gelirler bakımından emekçilerin sırtında olan bir bütçedir. 2003 Bütçesinin IMF tarafından dayatılan bir bütçe olduğu tartışmasızdır. 2003 Bütçesi IMF’ye teslimiyet bütçesidir.
(*) Yazımızda iç ve dış borçlara ilişkin olarak kullanılan rakamlar bütçe gerekçesinde verilen resmi rakamlardır. Resmi dış borç rakamı, borç anaparasını belirtmektedir ve yalnızca kamusal borçla sınırlıdır, bankalar vb. gibi özel kesim borçlarını kapsamamaktadır. Kamu ve özel toplamı ve birikmiş faizleri ile birlikte düşünüldüğünde, örneğin iktisatçı Mustafa Sönmez’in 26 Mart 2003 Evrensel gazetesindeki yazısında verdiği dış borç rakamı 2002 yılı itibariyle 128 milyar dolardır.