Almanya’nın son hamlesi: kime karşı, kimden yana?

Almanya’nın tavrının arkasında, bugün pek çoğu açıklık kazanmamış olan ciddi pazarlıklar ve Ortadoğu üzerinde ABD ile olan çelişkisinin etkileri vardır ve PKK’nin faaliyetlerine getirilen bugünkü yasaklama, Türkiye’nin Almanya üzerindeki etkisinden çok, Almanya’nın kendi emperyalist hesaplarının sonucudur. Bu noktada, Türkiye’nin, Almanya’ya, bu kararı aldırtmak için, gene neleri sattığı sorusu önem kazanmaktadır.

Almanya’nın, PKK’yi “yasadışı terörist örgüt” ilan etmesi ve sınırları içindeki etkinliklerini yasaklaması, Türkiye resmi çevrelerinde ve basınında büyük bir zafer havasıyla ve sevinçle karşılandı. Hürriyet gazetesi Almanca, “Danke Herr Kohl” manşetini attı.
Resmi teoriye göre, PKK, “Türkiye’ye karşı olan dış güçlerin beslediği” bir “terör örgütü”dür ve ülkenin sosyal ve siyasal sorunlarıyla bir ilişkisi yoktur. Almanya’nın son kararıyla birlikte, PKK’nin başlıca “dış destek”lerinden birisi kesilmiştir; diğer “dış destek” Suriye’nin de bir biçimde halledilmesiyle, artık onun dağdaki “bir kaç” silahlı gerillasının hesabının görülmesi kolaylaşacaktır. Ve bu iş, bahara kadar bitecektir! Hükümet, PKK’ye yeniden, fakat eski sözleri kim bilir kaçıncı kez tekrarlayarak ömür biçiyor. “Bahara kadar ya bitecek, ya da bitecek” sözü, daha önceleri, yılsonu, yaz sonu, kıştan önce, gibi verilmiş başka takvimleri hatırlattığı için, artık kamuoyunda ciddiye alınmamaya başlamışken, başarısızlığın nedeni olarak gösterilen “dış destekler”den biri, giderilmiş sayılmaktadır. Almanya’nın, PKK tarafından bir mali kaynak ve siyasi propaganda üssü olarak kullanıldığı görüşünden hareketle, bu olanakların şimdi ortadan kalktığı inancı, Hükümet’in zaman kestirimlerini kesinleştirmesine yol açıyor.  ,
Başlıca iki noktada, Hükümet ve güdümlü basın çevrelerinin propagandasının çürük olduğu görülmektedir.
Birincisi, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, PKK’nin bir “dış güç” olduğu saptaması, bunu söyleyenleri bile inandırmaktan uzak bir propaganda spotudur. PKK’nin asıl etkisi, tarihsel ve güncel çelişkiler içinde tuttuğu yerden kaynaklanmaktadır ve bütün açık hatalarına karşın, Kürt halkı içinde küçümsenmeyecek maddi bir güce sahiptir. Dolayısıyla, tıpkı Irak Kürdistan’ı üzerindeki askeri harekât sonrasında ilan edilen “büyük zafer” ne kadar gerçeğe aykırıysa, Almanya’nın faaliyetlerini yasaklamasının PKK’yi çökerteceği propagandası da o kadar abartmalıdır. Kuşkusuz, Almanya, PKK’nin faaliyetlerini yasaklamakla, önemli bir destek yolunu kapatmıştır. Fakat bu yaptırım, yalnızca “destek yolları” üzerinde bir engeldir ve savaşın asıl cereyan ettiği alanı, ikinci dereceden etkileyecek, PKK’nin Avrupa’da ve Kürdistan’da dayandığı gerçek sosyal ve siyasal temelleri ortadan kaldıramayacaktır.
İkincisi, Almanya’nın tutumunun gerekçesiyle ilgili olan haberler ve yorumlarda kendisini gösteren çürüklüktür. Olayın gösterilen yüzünde, “Almanya’nın nihayet gerçeği gördüğü” propagandası yer alıyor. Sanki Almanya’nın PKK hakkında kendi görüşü yokmuş da, Türkiye’nin kendi tezlerini belgelemesiyle, Almanya, PKK’nin terörist ve uyuşturucu kaçakçısı olduğunu öğrenmiştir! Dolayısıyla, Almanya’nın son tutumu takınması, Türk polisinin ve Dışişlerinin bir başarısıdır!
Buna inanabilmek için, resmi istihbarat servislerinin beslediği propaganda gazetelerini gözü kapalı okuyan bir yurttaş olmak gerekir.
Her şeyden önce Almanya’nın PKK’yi oturttuğu çerçeve, Türk-Alman ilişkileri çerçevesi değil, Ortadoğu üzerindeki kendi emperyalist politikalarının çerçevesidir. Bu bağlamda Alman dosyalarında, PKK’nin yeri, Türkiye’nin yerinden farklı değildir. Öyleyse, Almanya’nın tavrının arkasında, bugün pek çoğu açıklık kazanmamış olan ciddi pazarlıklar ve Ortadoğu üzerinde ABD ile olan çelişkisinin etkileri vardır ve PKK’nin faaliyetlerine getirilen bugünkü yasaklama, Türkiye’nin Almanya üzerindeki etkisinden çok, Almanya’nın kendi emperyalist hesaplarının sonucudur. Bu noktada, Türkiye’nin, Almanya’ya, bu kararı aldırtmak için, gene neleri sattığı sorusu önem kazanmaktadır. Bu sorunun cevabının fazla gecikilmeden öğrenilebileceği koşullarda yaşıyoruz.
Ortadoğu’da yeni oluşmakta olan dengeler içinde, Alman-İsrail ilişkileri giderek önem ve ağırlık kazanmakta, henüz netleşmemiş olmakla birlikte, İsrail üzerinde azalan ABD etkisine karşılık Alman etkisi güçlenmektedir. Almanya, giderek, İsrail merkezli bir politikayı uygulama aşamasına doğru ilerlemektedir. Bu yeni kombinezonda, Suriye ve Irak’ın ne gibi roller üstleneceği ve Türkiye’nin hangi bileşimler için katalizör ya da kışkırtıcı rolü üstleneceği henüz belirlenmiş değildir. Ne var ki, silahlı kuvvetlerinin temel ihtiyaçlarının başlıca kaynağı durumunda bulunan Almanya’nın Türkiye’yi bu kombinezona çekme iradesi artık netleşmiştir. ABD etkisinin ve kontrolünün güçlenmekte olduğu Suriye ise, ABD-Almanya ilişkilerinin gerilimine ve gelişme seyrine göre, Türkiye basınının “baş düşman” listesine bir girip bir çıkmaktadır. Türkiye, Suriye’yi tehdit eder göründüğü her durumda, ABD’ye mesaj vermeye çalışmaktadır. Yoksa koşullar ne olursa olsun, Türkiye, artık ABD’nin açık alanı haline gelen Suriye ile bir çatışmayı, Suriye’ye rağmen bir Bekaa operasyonunu (kesinkes bir fiyaskoyla sonuçlanacak olan göstermelik bir bombardımanı) göze alabilecek olanaklara sahip değildir. Suriye ile ilgili bütün blöfler, bir yandan kamuoyunun “düşman ihtiyacına” cevap vermeye yöneliktir ama esas olarak da, ABD-Almanya çekişmesinden yararlanma kurnazlığıyla ilgilidir.
Bu arada, Türkiye’nin, İsrail’le ilişkilerini, Müslüman-Arap ülkelerin baskı alanı dışına çıkmış bulunan Filistin sorunundan bağımsız olarak ele alabileceği koşullara kavuşmuş olması, Almanya’nın öngördüğü çerçeveye uygun düşmüştür. Eğer, Almanya’nın PKK üzerindeki baskısı, sürekli ve gerçekten PKK’nin Avrupa’daki ayaklarını kesmeye yönelik ciddi sonuçlar doğuracak bir boyut kazanırsa, Ortadoğu’nun yeniden biçimlenmesi için girişeceği faaliyetlerde, Türkiye’yi baskı altında tutacağı bir kozu şimdiden kullanmış demek olacaktır. PKK’nin Avrupa’daki varlığının baskısından kurtulmuş bir Türkiye’nin, Almanya’nın daha uzun vadeli hesaplarında Almanya’nın istediği gibi yer alması olanağı da böylece zayıflamış olacaktır. Bu durumda da, Türkiye egemenleri “Herr Kohl”a “Danke” demek için, fazla acele etmişler demektir.

Aralık 1993

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑