Yurtdışında yaşayan Türkiyeli emekçilere yönelik olarak yayınlanan devrimci komünist yayın organı Emeğin Sesi’nin Nisan 1993 tarihli 215. sayısından alman aşağıdaki yazıyı okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz. (Yazının başlığı bize ait. -Ö.D.)
Avrupa’da işçi sınıfı ve emekçiler cephesinde yakın tarihe dek görülmedik hareketlenmeler yaşanıyor.
Dünyanın belli başlı kapitalist-emperyalist ülkelerinde yaşanan ekonomik durgunluk ve kriz öğeleri başta Almanya, Fransa olmak üzere Avrupa’nın kapitalist-emperyalist ülkelerinde de gelişiyor.
Refah ülkeleri olarak adlandırılan Avrupa’nın gelişmiş birçok ülkesinde işsizlerin sayısı 18 milyonu aşıyor. Enflasyon artıyor. Emekçilerin yaşam koşulları her geçen gün kötüleşiyor. Fabrikaların art arda kapanmasını, sosyal hakların tasfiyesi izliyor.
Kapitalist-emperyalist sistemin genel bunalımın yeni bir aşamasına doğru yol alması, burjuvaziyi, düzeni kurtarmak için önlemler almaya iterken, bunalımın yükünü her geçen gün sırtında daha fazla hisseden işçi ve emekçiler ayağa kalkıyor.
Başta Almanya olmak üzere Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan’da işçiler, işçi eşleri ve çocukları ve toplumun en duyarlı kesimleri işyerlerinin kapatılmasına, işsizliğe, sosyal hakların kısıtlanmasına, ücretlerin düşürülmesine karşı fabrika önlerini, Avrupa’nın başkentlerini dolduruyor.
Kısacası kapitalist ülkelerde bir yanda ekonomik kriz öğeleri derinleşirken, öte yandan sermayenin egemenliğine karşı işçi sınıfının öfkesi, patlama öğeleri artıyor. Dünya proletaryası ve ezilen halkların hareketi yeni bir yükseliş sürecine giriyor.
SINIFIN YÜKSELEN HAREKETİ YENİLGİ YILLARININ RUH HALİNİN AŞILMASININ DA NESNEL KOŞULLARINI YARATIYOR
Bilindiği gibi 1950’li yıllardan sonra sosyalizm mücadelesi eski Sovyetlerde yaşanan geri dönüşle ağır bir yenilgi almıştır, Emperyalizmin ve gericiliğin 1950’li. yıllardan bu yana yaşadığı zafer 1985’lerde Gorbaçovculukla birlikte yeni bir dönüm noktasına girmiştir. Görünürde devam eden sosyalist hiçi inlerden (eski Sovyetlerde) bütünüyle vazgeçilmesi, Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan çözülme, Arnavutluk’taki geriye dönüş emperyalizmin sosyalizme yönelik saldırılarını doruk noktasına çıkarmasının zeminini oluşturmuştur. 1950’li yıllardan sonra, Sovyet revizyonist burjuvazinin güdümündeki Avrupa’nın sözde komünist partileri dağılmış, işçi sınıfı kapitalizmin ebediliğine Ye evrenselliğine inandırılmaya çalışılmıştır.
1950’li yıllardan sonra uluslararası işçi sınıfı hareketinin komünist hareketin aldığı ağır yenilgi ülkemizdeki 12 Eylül yenilgisinin sonuçlarıyla birleşince ülkemiz işçi sınıfı hareketi ve onun öncüleri açısından da yaratılan tahribatın büyüklüğü daha da anlaşılır olmaktadır. Gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde yaşanan devrim ve sosyalizm mücadelesindeki yenilgi bu yılların kuşağını geri, umutsuz ruh hali ve moral değerleri, inançsızlık biçiminde olumsuz etkilemiştir.
Oysa emperyalistlerin Körfez Savaşı ile birlikte içine girdiğimiz dönemeç emperyalist-kapitalist burjuvazinin demagojilerinin iflasını da beraberinde getirmiştir. Başta büyük emperyalist ülkeler olmak üzere dünya ekonomisinde yaşanan durgunluk, bunalım emekçilerin yaşam koşullarını daha da kötüleştirmiş, burjuvazinin emekçilere yönelik saldırılarını alabildiğine artırmasına neden olmuştur.
Öte yandan yakın geçmişte emekçi kitleleri emperyalizmin saldırganlığına karşı yığınsal gösteriler düzenlemiştir. Bugün de işçi sınıfı ve ezilenler kötüleşen yaşam koşullarına karşı Avrupa’nın her köşesinde ekonomik, sosyal hakları için sokaklara dökülmektedir. Kapitalist burjuvazinin saldırıları ve kapitalizmin çürümüşlüğünün toplumsal yaşamın her alanında ortaya çıkması sınıfın, ezilenlerin yaşamını her yanıyla yıkıma uğratması, öfke birikimlerinin daha da yoğunlaşmasına neden olmaktadır.
Bugün işçi sınıfı ve ezilenlerin talepleri büyük ölçüde politik taleplerden uzaktır. Ancak gerek burjuvazinin saldırılarını püskürtme, ileri mevziler kazanma, gerekse kriz öğelerini derinleştirme özellikleri de taşımaktadır.
Yanı sıra ezilenlerin, işçi sınıfının yükselen mücadelesi uykuda olan kitlelerin uyandırılmasında ve moral değerlerin güçlendirilmesinde de büyük öneme sahiptir. Sadece ezilenlerin değil, sınıfın ileri, dinamik güçlerinin, komünizmin güçlerinin moral değerlerinin yükselmesinde, yenilgi döneminin ruh halinin aşılmasında belirleyici olabilecek koşullar bugünkü nesnel koşullardır.
Karşı devrimin saldırılarına karşın, devrimin güçlerinin gelişen mücadelesi komünizmin yeniden ilerlemesinin, sınıf hareketi içinde güç olmasının koşullarını da hızla olgunlaştırmaktadır.
DEVRİMİN GÜÇLERİNİN GELİŞEN MÜCADELESİ YENİLENMEYİ ACİLLEŞTİRİYOR
Bugünkü nesnel koşullar, neresinden bakılırsa bakılsın dünyada ve ülkemizde komünizmin yeniden ilerlemesinin, güç olmasının koşullarının olduğunu bize göstermektedir. Bu durum yenilgi döneminin geliştirdiği ruh halini aşma ve yenilen meyi de acilleştirmiştir. Komünizmin bugünkü güçleri, yenilgi yıllarının ruh halini aşamadığı, teori ve pratiğini yenileyip geliştiremediği sürece bu kavgadan zaferle çıkamaz.
Ülkemiz proletaryasının öncü müfrezesi TDKP, gerek ulusal gerekse uluslararası ilişkilerde 1987’den sonraki yeniden örgütlenme sürecinde önemli adımlar atmıştır. Kısaca anımsatmakta yarar var: Ülkemiz işçi sınıfı ve devrimci hareketi tarihinde, 12 Eylül gibi önemli yaralar açan bir dönemi yaşamıştır. Bu dönemde birçok devrimci hareket gibi TDKP de tasfiye noktasına gelmiştir.
Ama 1987’den sonra partinin diri, komünist güçlerinin davaya, işçi sınırına sarsılmaz inançları, kararlılıkları; eksikleri ve zaafları giderme, hataların ürerine gitmedeki tutarlılıkları ve cesaretleri, iç ve dış düşmanlara karşı ilkeli ve uzlaşmaz tutumları, partinin kısa sürede yeniden ayakları üzerine dikilmesini sağlamıştır. Sadece ayakları üzerine dikilme değil, parti tarihinde hiçbir zaman sahip olmadığı, işçi ilişkisi ve bağlarına sahip olmuş, fabrikalarda ve sendikalarda önemli mevziler kazanmıştır.
TDKP, 1987’den sonra başlayan yeniden inşa ve örgütlenme sürecini sadece eksiklikleri ve zaafları aşma değil, aynı zamanda ideolojik, teorik, örgütsel her alanda yenilenme ve ileri mevziler kazanma süreci olarak da görmektedir. Bu süreç henüz tamamlanmış değildir. Bugün, bu süreçte gerçek anlamda yenilenmenin sağlanması, partinin ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına denk düşebilecek atılımın gerçekleştirilebilmesi, parti militanlarının, sınıf bilinçli ileri işçinin, gencin, kadının tarihi sorumluluklarının bilinciyle hareket etmesine yakından bağlıdır.
HER ALANDA YENİLENME? DEVRİM VE SOSYALİZMİN ZAFERİ HİÇBİR ZAMAN KENDİLİĞİNDEN GERÇEKLEŞEMEZ
Parti çalışması doğru bir ideolojik, siyasal ve örgütsel çizginin ilan edilmesinden, buna uygun taktikler ve kararlar belirlenmesinden ibaret değildir. Bu sadece bir başlangıçtır. Parti çizgisinin ve kararlarının yaşam bulması için başta işçi sınıfı olmak üzere, devrimin güçleri arasında pratik politik-örgütsel çalışma zorunludur.
Örneğin bugün, Avrupa sermayesinin yoğun bir şekilde sürdürdüğü ekonomik, siyasal, sosyal, ideolojik ve kültürel her alandaki saldırılarına karşı-sınıf içindeki politik çalışma ertelenemez, ihmal edilemez görevlerdendir, işçi sınıfı, sınıfın gençliği ve kadınları arasında kapitalizmin somut teşhiri ve sosyalizm alternatifi ile sürdürülecek aralıksız, dişe diş bir mücadele, sınıfı, devrim ve sosyalizm yoluna sokacaktır. Partinin ve kadroların, parti militanlarının gerçek anlamda yenilenmesi de Du mücadele içinde ve sürecinde gerçekleşebilir.
Sorunlar ve eksiklikleri olmasına karşın parti militanları Avrupa proletaryasının mücadelesinin dünden daha fazla içindedir. Yazılı ve sözlü propaganda, ajitasyon, teşhirle proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesine bugün, dünden daha fazla yardım etmekte, sahip çıkmaktadır. Partinin politik etkisi birçok önemli merkezde dünden daha fazladır. Ama aynı etki ve gelişme örgütsel çalışmada kendini göstermemektedir. Bu duruma yaşanan yenilgi yıllarının yarattığı tahribatlar, anti-komünist propagandanın merkezinin Avrupa oluşu neden oluşturmaktadır. Yanı sıra ideolojik-politik gerilikler, teorik ve pratik deneyim ve birikimden yoksunluk da sayılması gereken engellerdir. Devrimci komünist hareketin yükselişinin koşullarının olgunlaştığı, olanakların arttığı bu süreçte politik etkinlik ve örgütlenmedeki eksiklikler arasındaki çelişkiyi gidermek geleceği fethetme iddiasındaki her devrimci komünistin görevidir. Bunun için teorik ve ideolojik gerilikleri giderme, örgütsel pratik çalışmada yenilenmeyi gerçekleştirebilme; uluslararası proletaryanın ve bugünkü sınıf mücadelesine pratik katılımın bir gereği olarak da Avrupa proletaryasının mücadelesinin tarihi derslerini öğrenme; olumsuzluklarını eleştirme ve aşma, olumlu mirasını geliştirme daha da önem kazanmıştır.
KAPİTALİZMİN SOMUT TEŞHİRİ TEMELİNDE YAPILAN PROPAGANDA ÖRGÜTLENMEYE HİZMET ETMELİ, KURULAN YAYGIN KİTLE İLİŞKİLERİ GELİŞTİRİLMELİDİR
Devrimci komünistler bugün salt proletaryanın mücadelesi içerisinde somut politik taleplerle yer almakla yetinmemekte, Türk ve Kürt emekçileri ile de yaygın ilişkiler geliştirmektedir. Son birkaç ay içinde on binlerce emekçiye ulaşılmış, kadını, erkeği, genci on binlerce emekçiye sosyalizm propagandası götürülmüştür.
Komünizmin öldüğü yolundaki propagandanın hızı kesilse de devam ettiği; komünizm adına hareket ettiğini söyleyen revizyonist-reformist partilerde dağılma ve çöküşlerin yaşandığı; kimi komünist partilerde burjuvazinin saldırıları karşısında geri anlayış ve taktiklerin savunulduğu koşullarda devrimci komünistlerin komünizm alternatifi ile on binlerce emekçi ile ilişki kurmaları küçümsenemez bir gelişmedir.
Bu çalışma içinde kimi eksiklikler kendisini daha fazla hissettirirken, kimi hatalar ve zaafları aşmada da ciddi adımların atıldığı gerçektir.
Her şeyden önce bu süreçte en geniş Türk ve Kürt işçisine, emekçisine ulaşmak hedeflenmiş ve bu hedefe uygun adımlar atılmıştır. Kendi kendisini yöneten veya kendisi gibi olanları yöneten değil, sınıfa, emekçi kitlelere önderlik etme iddiası taşımak da bunu gerektirir.
Sosyalizm propagandasının dar kabuğu kırılarak geniş işçi ve emekçilere taşınma çalışması birçok devrimciyi propaganda ajitasyonda ustalaştırdığı gibi kimi gerilikleri, yeteneksizlikleri, yüzeysellikleri de ortaya koymaktadır. Bir başka eksiklik de devrimci propagandanın burjuvazinin her türlü aracı kullanarak sürdürdüğü karşı devrimci propagandayı ters yüz edecek zenginlik taşımamasıdır.
Devrimci komünistler kitlelerle yüz yüze kurulan ilişkileri sürekli kılma, uzun vadeli hedeflerle hareket etme, propaganda-ajitasyon çalışmasını örgütlemeye hizmet edecek biçimde geliştirme çabasının uygulayıcıları ve denetleyicileri olmalıdırlar. Yanışım kitlelerden öğrenerek, sosyalist bilime, Marksizm-Leninizm’e daha fazla başvurarak teorik-ideolojik eksikliklerini hızla gidermelidirler.
Kurulan kitle ilişkilerinde kitlelerin bugüne dek hangi düşüncenin etkisi altında olurlarsa olsunlar kapitalizmden nefret ettiklerine, geleceğe endişe ile baktıklarına tanık olunmaktadır, işçi ve emekçiler çoğu kez -komünistlerin yaklaşımdaki hata ve eksikliklerinden de dolayı- önyargılı ve kuşkulu yaklaştıkları komünistleri içtenlikle karşılamakta ve sorunlarını açmakta, çözüm yollarını, geleceklerini tartışmakta oldukları da gözlenmektedir. Kimi yaşlı işçiler “bunları gelin camide de anlatın” derken, kimi “komünizm öldü diyordum şimdi ocağımda oturuyor” diyerek duygularını ifade etmektedirler. Bu ilişkiler kendi ruh hallerini kitlelere mal edenlerin, kitlelere komünist propagandayı götürmede cesaretsiz davrananların, kitlelere inancı ve güveni sarsıntıya uğrayanların kendilerini sorgulamaları açısından da öğreticidir.
MÜCADELENİN İHTİYAÇLARINA UYGUN YENİLENME VE ATILIMDA KİŞİLİKLER DE DEĞİŞMELİ VE YENİLENMELİDİR
Bugün genel bunalıma gidişin bir sonucu olarak emperyalistler arasındaki çelişkiler artıyor. Emperyalistlerle ezilen halklar ve burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkiler keskinleşiyor. Bu durum devrimci durumu olgunlaştırdığı gibi devrimci komünist partilerin sloganlarının kitlelerin kendi öz deneyimleri ile benimsenebileceği koşulları da genişletiyor.
Bu koşullarda yığınların kapitalizme karşı hareketini geliştirme, politik taleplerle hu hareket içinde yer alma ye ileri işçileri Marksizm-Leninizm’e, partiye kazanma görevi geriye atılamaz önem taşımaktadır.
Bugün bu görevlerin üstesinden gelmek her zamankinden daha fazla yetenek, daha fazla çabayı gerektirmektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan işsizliğe, yoksulluğa evsizliğe, sefalete ve toplumsal eşitsizliklere karşı her gün hinler, on binlerle sokaklara dökülen proletaryanın hareketini politik iktidarı hedefleyen bir hareket düzeyine getirebilmek için propaganda-ajitasyon ve örgüt çalışmasında devrimciler, kendi yeteneksizliklerini ve bilgisizliklerini hızla gidermek, enerjilerinin tümünü devrim ve sosyalizme sunmada gösterdikleri cimriliği aşmak zorundadırlar.
Bugüne dek var olanı kabullenme gibi değişme ve geleceğe umutsuz bakan insanın ruh halini devrimciler taşıyamazlar. Burjuvazi, egemenliğinin devamını sağlamak için olguların değişmezliğini ispata çalışıyor. Oysa devrimciler Marksist felsefeye, değişimin mutlak olduğuna inananlar, dünyayı ezilenlerin, işçi sınıfının çıkarına değiştirmek için yola çıkmış bulunuyorlar. Bu anlayışa inanan, devrim ve sosyalizmi gerçekleştirmede kararlı olduğunu iddia eden hiçbir örgüt ve kişi var olan durumu kabullenemez, “olmaz”, “olanaksız”la yola çıkamaz. “Acaba?”, “yapabilir miyim?” ile yola çıkmak toplumların tarihsel gelişim yasalarını yadsımak, zorluklar karşısında boyun eğmek, karşı devrimin saldırıları karşısında çözülmek, geriye düşmektir.
Devrimciler, komünist hareketin yükselişinin olanaklarının böylesine geniş olduğu bir süreçte kendilerini teorik, pratik, örgütsel her alanda yenilemeli ve yetkinleştirmelidirler. Eskiye ait olan, geri olan ne varsa anlayışta ve alışkanlıklarda hepsini yıkma ve işçi sınıfının gelişen hareketi içerisinde, partinin ideolojik önderliğinde yeniden inşa etmelidirler. Kişiliklerde şu veya bu ölçüde taşman; duygu ve düşüncede, çeşitli olaylar karşısında pratikte ortaya çıkan burjuva etkilenmelere karşı savaş açılmadan, eskiye ait olanı yıkma, yeniyi inşa etme kararlılığı ve inancı gösterilmeden atılan adımlar hep hastalıklı olmaya mahkûmdur.
Komünist gibi düşünüp, komünist gibi yaşamak isteyen her devrimci kendisiyle mücadele etme cesaretini ve fedakârlığını da gösterebilmelidir. “Devrim uğruna yaşamını feda etmeye hazır olma”, “önce devrim ve parti anlayışıyla hareket etme” anlayışları ajitatif sözler değildir. Çeşitli olgular karşısında ortaya konulan tutumda ifadesini bulan devrimcinin yaşamının kendisidir.
Devrimci kişiliklerin yenilenmesi “yeni insan kimya laboratuarında değil, yaşam içinde yetiştirilecektir. Yeni ile eskinin, geri ile ilerinin mücadele ettiği” işçi sınıfının burjuvaziye karşı günlük mücadelesi süreci içinde bilinçli bir çaba ile yenilenme ve değişim gerçekleştirilmelidir.
Bunun için devrimciler politik-örgütsel çalışmalarını, bugüne kadar var olanla, yapılanla değil; yapılamayanla, olmayanla sorgulamalıdırlar. Sınıf mücadelesi, parti ve devrim davasının bugünkü ihtiyaçları; kapitalizmin sonuçları karşısında öfke ve tepkileri kabaran, bunların nedenlerini bilmek isteyen, alternatif bekleyen, örgütlenmesi gereken işçiler, gençler, kadınlar karşısındaki konumlarını, sorumluluklarını sorgulamalıdırlar.
Burjuvazinin kişisel sorumluluk duygusundan insanları yoksun kılma çabalarına karşın, sınıfın gelişen hareketini ileri bir noktaya yükseltme sorumluluğunu taşımanın onurunu ve hazini yaşamalıdır devrimciler. Hiçbir kişisel çıkar gözetmeden, burjuva ahlakın temel ilkesi bireyciliğe karşı mücadele ederek, sınıfın çıkarı, devrimin ve sosyalizmin çıkarını her şeyin üzerinde tutma fedakârlığını ve sorumluluğunu gösterebilmelidirler. Sadece kendi alanının, biriminin sorunları, sadece ülke devrimi değil, Avrupa ve dünya devrimi karşısında sorumluluk duygusu ile hareket edebilmelidirler.
Bunun için devrimciler, komünistler partinin çağrılarını, direktiflerini ve kararlarını, proletaryanın kararlılığı, özverisi ve ciddiyetiyle, bozmadan, çarpıtmadan yaratıcı bir tarzda yaşama uygulamalıdırlar. Partinin kararlarına seyirci kalmamalı, kararların yaşam bulması için inatla ve sabırla çalışmalıdırlar. Partiye sevgi ve bağlılık, devrim ve sosyalizm davasının kararlı savunucuları ve işçileri olmak da bunu gerektirir.
Temmuz 1993