Burjuvazinin devrime ve sosyalizme karşı uluslararası çapta giriştiği ideolojik saldırının bir parçası olan ve bireyin, birey özgürlüğünün -aslında özgürlüksüzlüğünün-, “ben” olmanın her şey ve erdemlilik olarak kutsanması ve kışkırtılması ve buna bağlı olarak devrimci komünist parti ve örgütlerde “birey özgürlüğünün, birey inisiyatifinin engellendiği, bastırıldığı bireyin yok sayıldığı” içerikli demagojik propagandaların özellikle burjuva-küçük burjuva aydın çevrelerde, örgüt dışına düşmüş tek tek bireyler üzerinde şu veya bu düzeyde etkili olduğu ve aynı türden yakınmalarla sıkça karşılaşıldığı bir gerçektir.
Bu yazıda, birey, birey özgürlüğü ve “ben” olma rüzgârının etkili olduğu “toplumun özel bir tabakası” olarak aydınların mücadele ve örgüt karşısındaki tutumlarının nedenlerini, kaynaklarını ve aydın anlayışının proletarya örgütü içindeki tezahürünü, bunun karşısında proletaryanın soruna bakışını ortaya koymaya çalışacağız.
Toplumsal gelişme yasaları; insan iradesinden bağımsız olarak işleyen yasalardır. Ancak toplumsal gelişme, insan iradesinden bağımsız, nesnel bir süreç olmakla birlikte her zaman insanın eylemli aktif katılımıyla gerçekleşir. Toplumsal sistemlerin değişimi ise, yine insan iradesinden bağımsız olarak toplumsal gelişmenin zorunlu bir sonucu; bir önceki sistemin üzerinde yükseldiği maddi üretim temelindeki, üretim biçimindeki gelişimin ve tıkanmanın zorunlu bir sonucudur; ama bu, kendiliğinden bir sonuç değil, eylemli insanın, yeniyi, ileriyi temsil eden sınıfın devrimci eyleminin sonucu ve ürünüdür.
Kapitalist sistemin yıkılması, sosyalizmin ve sosyalist toplumun inşası; kapitalist üretim biçiminin gelişimi ile kendi sonunu hazırlayışının, üretimin toplumsal niteliği ile mülkiyetin özel niteliği arasındaki üretici güçlerin gelişimini sınırlayan ve engelleyen,, üretimde anarşiye, rekabete, bunalımlara, üretici güçlerin tahribine, insanlığın ezilmesine yol açan temel çelişkinin proletaryanın devrimci eylemiyle çözülmesiyle mümkündür. Burjuvazinin iktidarını yıkarak egemen sınıf olarak örgütlenen proletarya, üretim araçlarını toplumsallaştırarak özel mülkiyete son verir, üretimi insan için yeniden örgütler.
İşçi sınıfı; kapitalizmi, burjuvazinin iktidarını yıkarak sömürünün ve baskının her türünü yok etmeye, mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmeye, geleceğin baskısız ve sömürüşüz toplumunu kurmaya yetenekli tek sınıf, modern toplumun en ileri, en dinamik, en devrimci sınıfıdır. İşçi sınıfının bu özelliği; toplumsal üretimdeki yeri, mülkiyet karşısındaki konumu, yaşamını temin için işgücünden başka bir şeye sahip olmayışı, sürekli büyüyen ve genişleyen bir sınıf, binlerce ve on binlercesi fabrikalarda, işletmelerde bir araya getirilmiş örgütlenmeye en açık, en yatkın sınıf oluşundan dolayıdır.
İşçi sınıfı kapitalizmi, burjuvazinin iktidarını kendiliğinden bir sınıf olarak, kendiliğinden mücadelesiyle, kendiliğinden mücadelenin araçlarıyla değil, siyasal mücadele yoluyla ve siyasal bir örgütün, kendi sınıf partisinin öncülüğünde yürüteceği mücadeleyle yıkabilir, sosyalizmi inşa edebilir ve sınıfsız topluma ilerleyebilir.
Proletaryanın sınıf partisi; siyasal bilinçli, en militan, en mücadeleci, en fedakâr unsurlarının, ileri ve öncü proleterlerin ideolojik (Marksizm-Leninizm), siyasal, örgütsel birliği, aynı zamanda irade ve eylem birliği, proletaryanın güçlerini savaş disiplini altında örgütleyecek, proletaryanın enerji ve yaratıcılığının, yoldaşça adanmışlık ve dayanışma ruhu ve devrim tutkusunun mayalanıp fışkırdığı kolektif bir örgüt birliğidir. İşte Lenin’in “iktidar için savaşımda proletaryanın örgütten başka silahı yoktur” derken vurguladığı örgüt; böyle bir sınıf partisidir.
İşçi sınıfının iktidar savaşımındaki olmazsa olmaz silahı olan partinin bu özellikleri esas olarak tarihsel misyonunu yerine getirebilme gereksinimine bağlı olarak proletaryanın başkaca hiçbir sınıfta olmayan özelliklerinden, işçi sınıfının toplumsal üretimde yer alışının, kapitalist gelişmenin başlangıcı diyebileceğimiz üretimde basit elbirliği ve manifaktür aşamasında ortaya çıkan ve kapitalist üretimin gelişimi içerisinde daha da güçlenen ve belirginleşen tek başına üreten bir birey değil, kendisi gibi birçok işçiyle aynı işyerinde bir arada ve yan yana bir kapitaliste çalışan, üreten bir organizmanın el birliği halinde çalışan üyeleri olmasından ve giderek emek gücünün büyük ölçekli bileşimim, örgütlenmiş kolektif emeği gerektiren çalışma ve yaşam koşullarından kaynaklanmaktadır.
“Proleter tek başına bir birey olarak hiçbir şeydir. Bütün gücü, bütün ilerlemesi, tüm umut ve beklentileri, örgütten, arkadaşlarıyla birlikte sistemli eylemden türemiştir. Büyük ve güçlü bir örgüte dahi! olduğu zaman kendisini büyük ve güçlü hisseder. Bu örgüt onun için temel şeydir; bununla karşılaştırıldığında bireyin pek az anlamı vardır. Proleter kişisel ayrıcalık ya da kişisel san ummaksızın, atandığı herhangi bir görevde tüm duygu ve düşüncelerini kapsayan gönüllü bir disiplinle görevini yaparak, adsız kitlelerin bir parçası olarak en yüksek bağlılıkla savaşır.” (*)
İşte bir işçinin, parti karşısındaki ve parti içinde yer aldığında parti görevine yaklaşımı ve sarılışı, görevini üstlenişi ve gönüllü, sıkı bir disiplinle mevki, kariyer ya da başkaca kişisel bir beklentisi olmaksızın devrime, partiye daha fazla yararlı olmak, daha çok hizmet etmek, davayı ilerletmek için tüm enerjisi ile davaya, partiye ve yoldaşlarına bağlılıkla yerine getirişi. Bir işçinin örgüte, partiye bakışında, partide yer alışında, görevler karşısındaki tutumunda; hiç de yukarıda sözü geçen yakınmalar, bireye ve bireyin kısıtlanan, bastırılan haklarına ilişkin “eleştiriler” yok, aksine işçi, partide bir birey olarak değil, kolektifin bir bileşeni, bütüne bağlı bir parça olarak yer alır.
Sınıf partisi; işçi sınıfının siyasal bilinçli en mücadeleci, en fedakar unsurlarından oluşan sınıfın örgütlü öncü müfrezesidir. Ve saflarında diğer sınıf ve tabakalardan dürüst, namuslu, yaşamını ve çıkarlarını işçi sınıfının çıkarlarıyla birleştirebilmiş unsurlara, aydınlara da yer verir. Aydınların da devrime ve partiye bilgi birikimleri, yetenekleri ve enerjileri ile hizmet etmelerini ve parti yaşa mı içinde aydınların proleterin mücadelede ve partideki, tutumundan öğrenmesini, proleterlerin de aydınların teorik-bilimsel birikiminden öğrenmesini teşvik eder. Ancak her koşulda ve her zaman üyelerinin ve savaşçılarının sınıfsal kökeni açısından da işçi sınıfının bir parçası olmayı, proleter sınıf niteliği kazanmayı, sınıf niteliğini yükseltmeyi, tüm parti üyeleri arasında, organlarda ve yönetici organlarda proleterlerin sayısını ve etkinliğini artırmayı hayati önemde bir görev olarak belirler.
Peki, sınıf dışı burjuva-küçük burjuva aydının proletarya partisi karşısındaki tutumu, yer alışı, görevleri, disiplini parti yaşamı ve onun gereklerine yaklaşımı nedir, nasıldır?
Burjuva-küçük burjuva aydının çalışma ve yaşam koşulları ile proleterin çalışma ve yaşam koşulları arasında hiçbir benzerlik yoktur. İşçiler fabrikalarda, işletmelerde büyük (ya da nispeten büyük) kitleler halinde çalışır ve üretirken, aydın çoğunlukla ya tek başına ya da küçük gruplar halinde çalışır. İşçiler aynı ya da ayrı emek süreçlerinde ama birbirlerine doğrudan bağlı, belli bir uyum, düzen ve disiplin içinde esas olarak kol gücüyle çalışırken ve üretilen üründe fabrikadaki hemen tüm işçilerin emeği (farklı aşamalarda farklı işler olarak) somutlanırken aydınlar eğitimleri, bireysel bilgi birikimleri ve yetenekleri ile kafa emeği ile çalışır.
Sonuç olarak; aydınların “çabaların büyük ölçekli bileşimini doğrudan doğruya gerektirmeyen, örgütlenmiş kolektif emek yoluyla, doğrudan doğruya eğitmeyen çalışma ve yaşam koşulları” bireyci, disipline gelmez, örgüte yatkın olmayan eğilimleri ile mücadele, parti ve parti görevleri karşısındaki tutumunu belirlemektedir.
“Aydın güç araçları ile değil tartışmayla savaşır. Silahları kişisel bilgisi, kişisel yetkisi, kişisel inançlarıdır, herhangi bir konuma ancak kişisel nitelikleri yoluyla ulaşabilir. Bu nedenle, bireyselliği için en büyük hareket özgürlüğü, aydına başarılı etkinlik için birincil koşul gibi görünür. Bir bütüne bağlı bir parça olmaya güçlükle razı olur ve o zaman da bunu hevesinden değil, yalnızca zorunluluktan yapar. Disiplin gereğini yalnızca kitleler için kabul eder, seçkin kafalar için değil. Ve kuşkusuz, kendisini bu, sonuncular arasında sayar.”(*)
İşte yaşamını esas olarak bireysel birikimi, yetenekleri ve bireysel çalışmasıyla kazanan burjuva bir yaşam düzeyine sahip olan ama aynı zamanda kapitalist sistemin sömürü ve baskısına maruz kalan, aydınlar bu yaşam ve çalışma koşulları nedeniyle,
“Proletaryadan her zaman daha bireycidir. Bu nedenledir ki kendilerini parti yaşamının disiplinine uyarlamak aydın öğelere zor gelir ve aralarından bu disipline doğal bir biçimde elverişli olmayanlar gerekli örgütsel sınırlamalara karşın isyan ayracını açarlar ve içgüdüsel anarşizmlerini bir savaşım ilkesi düzeyine çıkararak buna yanlış bir biçimde ‘özerklik’ isteği ‘hoşgörü’ talebi vb. adlar verirler.”(*)
Lenin, Marksistlerin ve sosyal-demokratların saflarında çok sayıda radikal aydın bulunduğunu ve bu nedenle, aydınların bireyci, örgüt açısından yetersiz, örgüt yaşamına ve disiplinine uymada zorlanan, kendi bireyselliğini, düşüncelerini en önemli ve her şey sayan, bütünün bir parçası olmayı kabullenemeyen tutumlarının ve anlayışlarının ürettiği ve üreteceği oportünizmin çeşitli alanlarda ve biçimlerde var olacağını ve partinin, komünistlerin bu tutum ve anlayışlarla savaşmak ve partide proleter yaşam ve disiplini hâkim kılmak zorunda olduklarını bir görev olarak belirler.
“Sınıf bilinçli işçiler sosyal-demokrat aydınlar arasında gördükleri daha zengin bilgi birikimine ve daha geniş siyasal ufka değer veriyorlar. Ne var ki biz gerçek bir partinin kurulması işinde yol aldıkça, sınıf bilinçli işçi, proleter ordusunun neferinin kafa yapısını, süslü anarşist sözler söyleyen burjuva aydının kafa yapısından ayırt etmeyi öğrenmelidir; parti üyelerine düşen görevlerin yalnızca halktan insanlar tarafından değil, aynı ölçüde ‘tepedekiler’ tarafından da yerine getirilmesi konusunda ısrarlı olmayı öğrenmelidir.” (*)
Burjuva-küçük burjuva aydının, örgüt dışına düşmüş “eski örgüt adamının” özgürlük, inisiyatif ve yaratıcılığının engellenmesi, kolektivizm adına bireyin yok sayıldığı yollu yakınma ve feveranlarının haksızlığı ve tümüyle kendi bireyselliğinin savunusu olduğu, büyük bir dava uğruna mücadelede kolektifin bir bileşeni, proleter ordusunun sıradan bir neferi olmayı göze alamayan ve bunu aşağı ve değersiz, kendini ve kendi “üstün” düşüncelerini her şey sayan bireyci anlayışının bir ürünü olduğu; bu anlayış ve tutumların aydının, yaşamını kazanma biçiminden, yaşam ve çalışma koşullarından kaynaklandığı açıktır.
Aydınların yaşam ve çalışma koşullan nedeniyle bireycilikle, parti yaşamı ve disiplinine uyumsuzlukla malul oluşu; parti saflarında aydın karşıtı anlayış ve tutumlara yol açmamalı, aksine kendi proleter aydınlarını yetiştirmeye ve geliştirmeye çalışırken, aydınların zengin bilgi birikiminden ve geniş siyasal ufkundan, devrimci öfkelerinden devrim ve sosyalizm için yararlanmayı, daha çok yararlanmayı bilmek gereklidir.
Aydınlar, aydın kökenliler ise, hem kendi alanlarında (mesleki) yetkin ve parlak simalar, hem de devrime, sosyalizme tümüyle bağlanmayı, proleter ordusunun bir neferi, sınıf partisinin devrimci komünist militanları olmayı amaçlamalı ve bunun için, yaşam ve çalışma koşullarının yarattığı anlayış ve tutumları tümüyle reddederek, kolektifin bir bileşeni, “bir bütüne bağlı bir parça olmayı ileri öncü işçilerden öğrenmelidir.”
Çünkü burjuva-kapitalist sistem içinde bireyin, aynı zamanda aydın bireyin özgür olabileceği tek bir alan yoktur. Burjuva-kapitalist sistemde insanlığın gerçek özgürlük dünyası, baskısız sömürüşüz bir dünya için, devrim ve sosyalizm için mücadele alanı partidir; partili mücadele ve parti yaşantısı, bireyin düşüncede, eylemde ve yaşantıda sistemin koyduğu yasak ve sınırlamaların dışına çıkarak özgürleşebileceği tek alandır.
Bu niçin böyledir? Burjuvazinin tüm demagojik propaganda ve saldırılarına karşın sınıf partisi, birey özgürlüğünü engelleyen, kolektivizm adına bireyi yok sayan, bireyin yaratıcılığını ve inisiyatifini bastıran ve körelten bir yapı ve işleyişe sahip değildir. Tersine bireyler partiye, partinin ideolojik siyasal çizgisini, örgütsel disiplinini benimseyerek, devrim ve sosyalizm davası uğruna kişisel hiçbir çıkar gözetmeksizin bütün varlıklarıyla, “ben” olan bireyler olarak değil “bütüne bağlı bir parça”, kolektifin bileşeni bireyler olarak katılırlar. Ve birikimlerine ve yeteneklerine uygun, eğilim gösterdiği, yeteneklerini geliştirebileceği bir alanda, bir işte (parti organlarından birinin mensubu ya da bağlı olarak) görevlendirilir. Parti üyeleri düşünceleri, önerileri, eleştirileri, yürüttükleri çalışmanın değerlendirmeleri ile kendi organlarından başlayıp her düzeyde tartışarak, parti yayınlarında (iç yayınlar) yazarak parti siyasetlerinin, taktiklerinin oluşumuna katılırlar. Parti siyasetini, taktiklerini görevli oldukları, çalışma yürüttükleri alanda özgünleştirerek, yaratıcılık ve inisiyatifli bir çalışmayla hayata geçirirler, uygularlar. Bir karar almak ve uygulamak söz konusu olduğunda parti üyeleri düşünce ve önerilerini, birbirine en zıt düşünceleri bile – tartışarak- karara varırlar. Ama karar alındıktan sonra düşünce ve önerisinin farklılığından bağımsız olarak hepsi, kararı uygulamak ve hayata geçirmek için tüm enerjileri ve yetenekleri ile inisiyatifli bir çalışma içine girerler.
Tüm bunlar, partililer, bu anlamda bireyler için bir hak ama öncelikle hak olmaktan öte bir görev, bir sorumluluktur. Haklar, görev ve sorumluluklar, proletaryanın enerji ve yaratıcılığının, yoldaşça adanmışlık ve dayanışma ruhu ve devrim tutkusunun egemen olduğu ve geliştirildiği kolektif parti yaşantısı, proletaryanın güçlerini devrimci savaş disipliniyle örgütleyebilmek için, gereklidir ve tüm yönleriyle sürekli olarak geliştirilmelidir.
Sınıf partisi, merkezi ve yerel yönetici organlar etrafında, düşünmeyen, tartışmayan, eleştirmeyen, edilgin, inisiyatifsiz, denileni yapan ötesine karışmayan, aracı, iletici durumundaki kadrolar ve böylesi kadroların yürüteceği bir çalışmayla ve bu zemin üzerinde oluşturulacak bir parti yaşamı ve disiplini ile proletaryayı devrim ve sosyalizm yolunda örgütleyip yönlendiremez, bir devrim partisi olamaz.
Sınıf partisinin kadroları, proletaryanın örgütlü öncü müfrezesi olarak tarihsel görev ve sorumluluğuna uygun bir içerikte bir çalışmayı, yürütebilecek kadrolar olmak durumundadır. Sınıf partisinin kadroları; onun niteliğine ve eyleminin içeriğine uygun olarak, ideolojik ve siyasal olarak gelişkin (gelişmeye açık) ve burjuva ideolojik saldırıları püskürtme perspektifiyle kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren kadrolar olmalıdır. Düşünen, düşüncelerini savunmada cesur, her platformda tartışan, hataları zaaf ve eksiklikleri, hata yapan organları ve yoldaşlarını kim olduğundan ve konumundan bağımsız olarak eleştirebilme cesaretine sahip olmak onun ayırt edici özelliğidir. Bu kadrolar, dayanışma ve yardımcı olma, hata ve zaafların mücadeleye ve parti çalışmasına zarar vermesinin önüne geçme, bunların aşılmasında, yoldaşların değişim ve dönüşümünde, çalışmanın düzeltilmesinde sorumluluk alma tutumuyla eleştirel, kendi hata ve zaaflarına karşı da eleştirel -özeleştirel bir tutum alan düşüncelerin paylaşılması ve tartışılması üzerinde oluşan derin bir kavrayış, çalışma yürüttüğü alanın özelliklerinin geniş bilgisi üzerinde, ileticiliği ve aracılığı reddeden, sorumlulukla, hata yapmaktan korkmaksızın yaratıcılık ye inisiyatifle çalışmaya atılan, denileni yapan “memurlar” değil, parti çalışmasının tüm yönlerini tartışan, denetleyen, eleştiren, etkin, aynı zamanda görevlerine militanca sarılan, işçi sınıfına, kitlelere güvenen, kitle ilişkilerini sürekli geliştiren kitlelerden ve onların yaşamlarından ve mücadelelerinden öğrenen kitlelerin duygu ve düşüncelerine, eleştirilerine değer veren kadrolar olmalıdır.
Sınıf partisinin demir disiplini ve bir bütün olarak parti yaşamı; kadroların gelişimini sınırlayan, engelleyen değil, tam tersine Leninist militanların yetişmesi ve gelişmesinin gerçek zeminidir. Sınıf partisinin demir disiplini; zora, emir ve talimatlara, idari tedbirlere ve kör inanca dayalı bir disiplin değil, tüm üyelerinin bilinçle ve gönüllüce katılımına ve bir devrim partisi olmanın zorunluluğu olarak, tam bir irade ve eylem birliği gereksinimine dayanır.
Sınıf partisinin demirden disiplini demokrasi ile çelişmez. Parti yaşamının düzenleyici ilkesi olarak demokratik merkeziyetçilik, disiplin ve demokrasiden oluşan bir bütündür.
“Parti içi demokrasi parti üyelerinin hareketini artırmak ve partideki bilinçli proleter disiplini güçlendirmek demektir.” (Stalin)
Sadece gizlilik koşullarının ve parti güvenliğinin sınırladığı parti içi demokrasi, partinin her düzeyde militanlığını geliştiren, parti çalışmasını etkinleştiren ve güçlendiren, tüm parti üyelerini kararların oluşumuna katan ve kararların uygulanmasında aktif ve militanca bir çalışmayı teşvik eden ve geliştiren, kolektif çalışmayı ve kolektif birliği güçlendiren, parti üyeleri arasında yoldaşça güveni, bağlılığı artıran ve güçlendiren, eleştiri-özeleştiri mekanizmasını hem gereksinen hem de geliştiren, bilinçli ve gönüllü parti disiplinini güçlendiren bir çalışma ve işleyiş demokratik merkeziyetçiliğin bir yönüdür. Parti içi demokrasi; kişisel görüşlerini parti çoğunluğunun görüşlerine ve kararlarına rağmen kararlara uymama ve uygulamama, kendi görüşlerini yayma ve bunun etrafında grup, hizip kurma “özgürlüğünü” reddeder ve bu parti suçunu işleyenlere, yani irade ve eylem birliğini bozanlara parti de yaşam hakkını tanımaz.
Sınıf partisinin her düzeyde ve tüm organlarında, çalışmanın tüm yönlerinde kolektivizm esastır. Yani kolektif tartışma, kolektif çalışma ve pratik eylem, kolektif sorumluluk. Kolektivizm; kolektifi oluşturan bireyleri, bireysel düşünceyi, bireysel yetenekleri yok saymaz. Aksine bireylerin farklı düzeylerde ve alanlardaki birikimleri, düşünceleri, özgün yetenekleri ve çeşitli özelliklerinin, devrim ve sosyalizme, partiye ve yoldaşlara adanmışlık temelinde gerçek bir bileşimi ve kaynaştırılması, bu bileşim içerisinde bireylerin geliştirilmesine dayanır. Kolektivizm çalışmada kişisel çıkarların kışkırttığı burjuva rekabeti reddeder ve parti üyeleri arasında devrim ve yoldaşları için yüksek feragat duygusunu, özveriyi, gerçek dayanışma ve yardımlaşmayı geliştirir ve güçlendirir. Kolektivizm; kolektif sorumluluk adına sorumsuzluğu ve işlerin ortada kalması (bu kolektivizm örtüsü altında bireyciliğin alasıdır) değil, çalışma ve eylemde bireylerin sorumluluk alması ve bunu hayata geçirmek için enerjik ve atılgan bir çalışmaya girmesi, bireysel sorumluluktan üzerinden denetlenmesi, eleştirilmesi ve üstlenilmiş olan bireysel sorumlulukların yerine getirilmesinin birleştirilmesi üzerinde oluşur. Parti çalışmasında ve parti yaşantısında bireyler yoldaşça adanmışlık ve dayanışma ruhuyla katılarak ideolojik, siyasal, kültürel, pratik birikim, yetenek ve çalışmalarıyla kolektifi oluşturur ve zenginleştirirler. Kolektif birlik, kolektif çalışma, kolektif sorumluluk ve bir bütün olarak kolektivizm de bireyleri çalışmanın ve yaşamın tüm alanlarında yeniler, değiştirir ve geliştirir.
Sınıf partisinin bu özellikleri ve bu doğrultuda kuvvetle hissedilen ve gözlenebilen gelişim, partide demokratik merkeziyetçi işleyişte ve parti yaşamının çeşitli yönlerinde ortaya çıkan ve çıkabilecek olan olumsuzluk ve zaafları görmezden gelmeyi değil, irdelemeyi, partinin temel belgelerinde ortaya konulmuş olan platformu esas alarak eleştirmeyi, parti yaşamını tüm yönleriyle geliştirmeyi ve bunun için araçların etkin bir tarzda, görev ve sorumluluk bilinciyle kullanılmasını gerektiriyor.
Burjuvazinin birey özgürlüğü üzerine yürüttüğü demagojik propaganda ve örgüt dışına düşmüş unsurların hoşnutsuzlukları bir yana, parti çalışmasında da bireyci tutum ve eğilimler çeşitli biçimlerde ortaya çıkmakta ve parti çalışmasını zayıflatıcı bir rol oynamaktadır. İllegal çalışma ve güvenlik adına kitle hareketinin gereksindiği öne çıkma ve ileri atılmadan geri durma tutumu, parti güvenliği adına kendi güvenliğinin bireysel kaygılarla esas hale gelmesinden başka bir-şey değildir. Organ toplantılarında, kararlar alınırken tartışmalara gerektiği gibi katılmama, düşüncelerini savunmama, karar alındıktan sonra ve uygulanmasında ise, kararı uygulamak için gerekli çalışma içerisine girmeme ve karar hakkında “sübjektif, “yanlış” şeklinde kaygı ve kuşku belirtme tutumu; parti çalışmasının çeşitli yönlerine ilişkin zaaf ve olumsuzlukları düzeltmek, çalışmayı dönüştürmek için sorumlulukla sorunların üzerine gitme, eleştirme ve değiştirme çabası yerine, sorunlardan ve olumsuzluklardan yakınma tutumu; sorumlusunun ya da üst organların hatalı tutumlarını “ilişkileri bozmama” kaygısı ile eleştirmekten kaçınma tutumu ve üstlendiği görevden alındığında, daha alt bir organda görevlendirildiğinde, parti karşıtlığına kadar varan tutumlar içine girme vb. hepsi de sınıf patisinin bünyesine yabancı, bireyci tutum ve eğilimlerdir.
Partide, parti çalışmasında ortaya çıkan diğer birçok zaaflar gibi, kadroların önemli oranda içinden geldiği sosyal sınıfın eğilim ve alışkanlıklarını çeşitli düzeylerde sürdürüyor olmasından ve gelişmelere rağmen proletaryanın sınıf tutumunun partiye yeterince emilememesinden, taşınamamasından kaynaklanmaktadır. Bu zaaflara karşı mücadele, çalışmanın ve kadroların dönüştürülmesi, Leninist çalışma tarzı ve Leninist militan özelliklerinin geliştirilmesi faaliyetinin bir parçası olarak ele alınmalıdır.
Alıntılar: (*) Lenin’in “Aydın Kesimi Üzerine” adlı derleme eserinden.
Temmuz 1993