“Yeni dünya duzeni”nin “barış” ortamında emperyalist çıkar çatışmaları “kutupsuz dünya” kavramının iflası

SSCB’nin çöküşü ve Batı Avrupa’daki değişimlerin sonucunda, “Yeni Dünya Düzeni” kavramı ve aynı bağlamdaki “tek kutupluluk”, “Küreselleşme” kavramlarıyla reklâm edilen “barış dünyasının bir aldatmacadan ibaret olduğu, gerek emperyalist müdahalelerle, gerekse artan bölgesel savaşlar ve milliyetçi kaynaşmalarla güzler önüne serildi.
Ne Var ki, “Yeni Dünya Düzeni”nin temel iddiası olan “kutuplaşmanın sona erdiği” iddiasının, emperyalistler-arası ilişkiler bakımından yeterince “gözle görülür” hale gelmemesinden yola çıkarak, bir Dünya Savaşı olasılığının tümüyle ortadan kalktığı, yakın zamana kadar hâlâ ileri sürülebiliyordu.
Günlük basında yer alan bazı haber ve yorumlar, bunun aksini gösteriyor ve başta Batı basını olmak üzere, etkili kamuoyu odakları, bu olasılığın giderek kendini ağır biçimde göstermesinden dolayı tedirginliklerini dile getiriyorlar.
Dünya barışını tehdit eden başlıca faktörün sosyalizm olduğunu, bunun da ortadan kalkmış olmasıyla, sonsuz barış çağının başladığını büyük tantana ile reklâm eden aynı kaynaklara göre, şimdi, dünyanın “barışın galibi” olarak ilan edilen “büyük ekonomik güçleri”, artık açık biçimde birbirinden uzaklaşıyor ve birbirine karşı cephe alıyorlar.
Şu anda, Afrika ve Orta-Doğu’nun ekonomik bakımdan esas hâkimi, Avrupa Topluluğu olarak görünüyor. Topluluğun söz konusu bölgelere toplam ihracatı 338 milyar dolar olarak saptanmış bulunuyor. Adı geçen bölgelerde, ABD’nin 226 dolar, Japonya’nın ise 135 milyar dolarlık İhracatları var. Afrika ve Orta-Doğu üzerinde, özellikle ABD ile AT arasındaki rekabet, askeri ve siyasi faaliyetleri de etkiliyor ve Afrika İle Orta-Doğu’nun başlıca karışıklık bölgelerinde gizli bir emperyalistler-arası savaş sürüyor.
Japonya, özellikle Uzak-Doğu’daki komşularını kendi kapitalizminin yayılma alanı olarak elinde tutuyor. Ancak Japonya, askeri sınırlanmışlığı dolayısıyla, bu etkinliği siyasi boyutlara sıçratmakta pek çok güçlükle karşı karşıya bulunuyor. Bu çerçevede Japonya, Asya’yı da kapsayan bir ekonomik blok oluşturulması çabalarına karşı direniyor.
ABD, dünyanın dört bir yanındaki faaliyetlerinin yanı sıra, öteden beri kendi arka bahçesi olarak değerlendirdiği ve her türlü siyasal gelişmeyi kontrol altında tutmak için büyük çaba harcadığı Latin Amerika’yı ve Kanada’yı tek bir ekonomik örgüt altında bir araya getirmeye çalışıyor. “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi” (NAFTA) adlı bu girişimin başlıca aktörleri arasında Meksika ve Kanada bulunuyor.
Sözde dünya ticaretini serbestleştirmek ve tekelleşmenin önüne geçmek için oluşturulan GATT (Genel Gümrük Ve Tarife Anlaşması) görüşmeleri, dış ticarette kıran kırana bir rekabete girişmiş bulunan emperyalistlerin çıkar çatışmaları yüzünden tıkanmış bulunuyor. Dış ticaretin toplam hacmi 3 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Bunun % 60’ını ABD, AT ve Japonya, geriye kalan % 40’lık bölümünü ise, dünyanın tüm diğer ülkeleri (100’ün üzerinde ülke) bölüşüyor. “Ticaretin serbestleştirilmesi”nin önündeki başlıca engel olan, ABD, AT ve Japonya geçen ay “ticari kutuplaşma”yı derinleştiren bazı kararlar aldılar, Aleyhte gelişmelere, kendi çiftçilerinin durumunu neden olarak gösteren Fransa’nın kararları da eklendi. ABD ise, GATT’ın, 380 milyonluk bir pazar hacmi olan NAFTA içindeki ticari ayrıcalıklarını sınırlayacağını düşünüyor.

SİLAH TEKELLERİNİN DURUMU “YÜREKLER ACISI”!
Varşova Paktı’nın dağılması, büyük hacimli silahlanma yarışını yavaşlattı. Bu durum, özellikle Avrupa’nın silah sanayisinde büyük çaplı işten çıkarmaların gündeme gelmesine yol açtı.
İsveç’te faaliyet gösteren “Barış Araştırmaları Enstitüsü”nün verdiği sayılara göre, Avrupa’daki silah sanayisi, 1995 yılına kadar işgücünü üçte bir oranında azaltacak. Sadece İngiltere’de önümüzdeki yıl on binlerce işçi işsiz kalacak. Buna, ağır bir ekonomik durgunluk eşlik edecek.
Avrupa Komisyonu’nun yaptığı bir araştırmaya göre ise, savunma sanayisi ve askeri harcamalarda yapılacak indirimler, Avrupa’da 50 bölgeyi; olumsuz olarak etkileyecek. Şu anda 3 milyon işçinin çalıştığı bu sektörde, koşullar böyle devam ettiği takdirde önümüzdeki yıllarda ağır bir bunalım yaşanacak. Avrupa’nın silah ihracatının % 80’i İngiltere, Fransa ve Almanya’nın elinde. Sektördeki işçilerin büyük bölümü de bu ülkelerde bulunuyor. 1989’da sektörün toplam ihracatı 9,5 milyar dolarken, bu rakam 1991’de 4,5 milyar dolara geriledi.
Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılan bir araştırmaya göre, eğer sektördeki bu eğilim devam ederse, tüm dünyada 200-300 milyar dolarlık bir “tasarruf sağlanacak” ve bu yıl sonuna kadar 2 trilyon dolarlık bir toplama ulaşacak. BM kaynakları, iyimserlikle, bu paranın kalkınma programlarına harcanacağını umuyorlar.
Silah fabrikalarının sivil amaçlı sanayilere dönüştürülmesi, büyük yatırımları gerektiriyor ve şimdilik sektörde bu yönde bir eğilim görünmüyor.
“Savunma harcamalarının kısılması”, ABD’de de önemli sıkıntılara yol açmış bulunuyor. “Soğuk savaş” yıllarına göre ABD silah üretim sanayisinde önemli bir gerileme yaşanıyor. 1987’ye göre, savunmaya ayrılan bütçe payı, 1993’te % 30’luk bir gerileme gösterecek. Küçük silah üreticileri, sivil sanayiye yönelmekte güçlük çekmezken, büyük tekeller, üretimi sürdürmekte kararlı davranıyorlar ve Beyaz Saray üzerinde baskı mekanizmalarını hareket halinde tutuyorlar.
Bunun açık bir anlamı vıar: Silah tekelleri “Yeni Dünya Düzeni”nin vaat ettiği “barış”a, her nedense, inanmıyorlar! Şu anda sürüp giden bölgesel çatışmalara, milliyetçi savaşların kışkırtılmasına, dünyanın çeşitli bölgelerinde birer “sürpriz” olarak patlayan çatışmalara, bir de silah tekellerinin durumunu göz önünde tutarak bakmak gerekiyor.

Mart 1993

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑