Topyekûn Saldırı, Topyekûn Mücadele

Ortak düşmanın “topyekûn saldırı”sını, püskürtmenin tek yolu, ona karşı bir “topyekûn mücadele”den geçmektedir. Bir kere daha tekrarlıyoruz: Türk işçi sınıfı ve emekçilerinin mücadelesi, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin “cephe gerisi” değildir; her iki mücadele, aynı safta, aynı siperlerde, aynı muharebe meydanlarında, aynı son kavga alanlarında buluşmalıdır.

Genel Kurmay Başkanı’nın ağzından, devlet, “PKK’ya karşı” olduğunu söylediği genel planının adını açıkladı: topyekûn saldırı!
Her şeyden önce, saldırının yalnızca PKK ile sınırlı kalmadığı, genel olarak bölgedeki tüm Kürt halk hareketini kapsadığı, geçmişteki ve bugünkü uygulamalardan açıkça görülüyor.
“Bölge” kavramı, birinci olarak, artık yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi sınırlarını değil, ABD’nin terminolojisinde olduğu gibi, şu anda Kürtlerin yaşadığı her ülkeyi kapsıyor. Ayaca, “Bölge” kavramı, planlardaki gelişmeye bağlı olarak, giderek Kafkasya ve özellikle de İran’ı içine alan bir esneklik içinde kullanılıyor. Topyekûn Saldırı’nın yöneldiği coğrafya, yalnızca “Kürt Bölgeleri” ile sınırlı kalmadığı gibi, yalnızca genel emperyalist planların güncel uygulama alanlarını da kapsamıyor.
İkinci olarak “Bölge” terimi, Kürt halkının siyasi geleceğinin doğrudan doğruya bağlı olduğu toprakların tümünün yanı sıra, göçe zorlanmış Kürtlerin yaşadığı her ili, mahalleyi; işyerini de kapsıyor. “PKK’ya karşı mücadele”nin “topyekûn” hale gelmesi, aynı zamanda “nerede bir Kürt varsa, orada diktatörlüğün, dolaylı veya dolaysız saldırısı olacaktır” anlamına gelmek üzere genişliyor. “Kürtsüzleştirme” politikası, her meslekten emekçi Kürde yönelmiş bir uygulama olarak, Eğenin, Akdeniz’in, Karadeniz’in, Orta Anadolu’nun her kasabasında, ilinde örgütlenmeye çalışılan, alttan alta propagandası ve örgütlenmesi yapılan, yer yer de fiili saldırılar halinde kendisini gösteren bir saldırı halinde olarak genelleşiyor.
Üçüncü olarak “Bölge”, topyekûn Saldırı kavramı içinde, bütün işçi ve emekçi muhalefetinin canlandığı ya da canlanma potansiyeli taşıyan her ili, ilçeyi, giderek her sokağı ve fabrikayı da kapsayarak genişleme esnekliğinde bir kavram olarak genel bağlamdaki yerini alıyor. Çünkü başta Genel Kurmay olmak üzere, devleti yöneten temel güçlerin literatüründe “PKK’ya karşı mücadele”nin “cephe gerisi” de önemli bir yer tutuyor. Bu anlayışa göre, rejime yönelik bütün muhalefet odaklan, sınıf mücadelesinin bütün unsurları, kısacası işçi ve halk muhalefetinin her unsuru, devletin “PKK’ya karşı topyekûn saldırısı”nın cephe gerisini bozan, karmaşaya ve zayıflamaya yol açan faktörler olarak değerlendiriliyor. Böylece, “topyekûn” saldıranın gerçekte yalnızca PKK ve onun eylem sahasıyla sınırlı bir “bölge”de kalmayacağı, emperyalist ve burjuva sistemin bütün hayat alanlarını kapsayacağı görülüyor. Belediye işçilerinin grevi ile Şırnak olayları arasındaki ilişkiyi ele aldığımız daha önceki bir başyazımızda, “topyekûn saldıranın cephe arkasının ve cephe önünün, tek bir saldırının bütünlüğü içinde göründüğünü” belirtmiştik. Gelinen aşamada, diktatörlüğün bütün militer güçlerini “tek bir noktaya” topladığı ve toplumsal hayatın diğer alanlarının askeri müdahalenin dışında, sivil hükümete terk edildiği görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Özellikle burjuva basının birinci sayfa manşetlerinde sürekli yer alan, savaşın “Peşmergelerle PKK arasında”ki bir aşamadan, ordunun “kıskaç ve imha” hareketi aşamasına geldiği propagandasına temel olan perspektif budur. Özellikle askeri hareket biçimiyle kamuoyuna yansıtılan saldırı, bu görüntüyü güçlendirmektedir. Ne var ki, bu görünüş aldatıcıdır. Önümüzdeki günlerde her grev girişimi, her kitle eylemi, “topyekûn mücadele”nin “bölge” ve “PKK” sınırları tanımadığını geçmişte olduğu gibi, açıkça ortaya koyacaktır.
Önemle belirtilmesi gereken gerçek şudur: Savaş, ne “Kürtlerle Kürtler arasında”dır, ne de ordu ile PKK arasında. Burjuva propaganda, işbirlikçi Kürt önderliklerinin kukla Federe Devleti’nin sözde kuvvetlerinin PKK kamplarına karşı giriştiği saldırıyı, “Kürtler birbirine girdi” propagandasıyla yansıttı. Bunun amacı, yalnızca, burjuva basını izleyen geri kitlelerin yüreğini soğurup milliyetçiliği körüklemekten ibaret değildir; aynı zamanda, Kürt halkının kendi mücadelesine duyduğu güveni de kırmaya yöneliktir. Savaş, Kürt halkının kendi kaderini devrimci tarzda tayin etme kavgasına karşı, emperyalizm ve bölge gericiliğinin örgütlediği bir saldırıdır. Bu saldırı, şimdi en belirgin hedef durumunda bulunan Kürt ulusal kurtuluş hareketine yönelmiştir; ne var ki, nasıl Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, yalnızca Kürt emekçi halkının davası değil ve aynı zamanda bütün uluslardan işçilerin ve emekçilerin ortak kurtuluşu davasının bir parçası ise; ona yönelmiş olan saldırı da, hem yalnızca gerici ve işbirlikçi Kürt aşiret reislerinin saldırısı değildir, hem de yalnızca PKK’ya karşı değildir. Saldırının niteliği, bizzat onu örgütleyenler tarafından açıklanmıştır. Bu, ısrarla üzerinde durduğumuz bir noktayı tekrarlamamızı gerektiriyor: Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, dünya çapındaki sınıf mücadelesinin özel bir görünümünden başka bir şey değildir. Özellikle kardeş Türk işçi ve emekçilerinin mücadelesinden hiç ayrı değildir ve her iki ulustan işçi ve emekçilerin düşmanı aynıdır. Ortak düşmanın “topyekûn saldırı”sını, püskürtmenin tek yolu, ona karşı bir ‘topyekûn mücadele”den geçmektedir. Bir kere daha tekrarlıyoruz: Türk işçi sınıfı ve emekçilerinin mücadelesi, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin “cephe gerisi” değildir; her iki mücadele, aynı safta, aynı siperlerde, aynı muharebe meydanlarında, aynı son kavga alanlarında buluşmalıdır.

Kasım 92

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑