Özgürlük Dünyası’nın son sayısında Lenin’in Babuşkin’in anısına yazdığı yazıyı okudum. Lenin’in o eşsiz dehasının ürünü güçlü ve canlı anlatımıyla birleşen, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin yiğit militanı Babuşkin’in öyküsünü okuyup da etkilenmemek, devrimci bir coşkuya kapılmamak elde mi? Lenin RSDİP’in bir aydınlar partisi olduğunu söyleyenlere işçi komünist Babuşkin’i örnek göstermiştir. Lenin, Babuşkin ve böylesi işçilerin anısını yaşatmak için işçi yoldaşlardan şöyle bir istekte bulunur: “Biz işçi yoldaşlarımızdan, o dönemin mücadelesinin anılarını ve Babuşkin ve 1905 Ayaklanmasında ölen diğer Sosyal Demokrat işçiler üzerinde ek bilgi toplamalarını ve göndermelerini istiyoruz. Böylesi işçilerin hayatı üzerine bir kitap yayınlamak istiyoruz. Böylesi bir kitap, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin şüphecilerine ve küçük düşürücülerine en iyi yapıt olacaktır. Böylesi bir kitap, bu kitaptan, her sınıf bilinçli işçinin nasıl yaşaması ve hareket etmesi gerektiğini öğrenecek genç işçiler için mükemmel bir okuma malzemesi olacaktır.” Lenin’in komünist işçilerin yaşamı üzerine hazırlanacak bir kitabın karşılık vereceği ihtiyaca ve göreceği işleve önemle vurgu yapması bana Özgürlük Dünyası’nın 42. sayısında okuduğum bir duyuruyu anımsattı.
Duyuru ölümünün üzerinden henüz bir yıl geçmişken hepsi de mücadele arkadaşlarınca anısına onlarca şiir, anı ve öykü yazılan İmran Aydın’ın yaşamını konu alan bir kitap hazırlandığını ve kitaba katkı beklenildiğini bildirmekteydi. İmran Aydın devrimci komünizmin inat ve ısrarla yaratmak ve çoğaltmak istediği Leninist militan tipinin rafine bir örneğini oluşturuyor. Lenin’in sözünü ettiği işçilerin komünizm yolunda kendilerini eğitmelerine yardımcı olacak böylesi bir kitaba bugün de ihtiyaç vardır. Gururla bizim de Babuşkin’lerimiz var diyerek böylesi bir çalışmayı sevinçle karşıladığımı söylemek istiyorum. Babuşkin tipi farklı ülkelerde de olsa devrim ve sosyalizme doğru yürünen zorlu mücadele dönemlerinde sıyrılıp gelen ve ortak birtakım özelliklerle donanmış bir militan tipinin simgesi olmuştur.
1971’den bugüne Türkiye Devrimci Hareketi’nin tarihine bakıldığında her kabarış ve düşüş döneminin özelliklerini kendinde cisimlendiren militanlarla karşılaşılır.
Bütün dünyada devrimci bir çalkanma döneminin tarihi olan 1968 ve onu izleyerek 1971’de en olgun haline kavuşan dönem, bu dönemin tüm özelliklerini kendinde toplayan ‘68’in devrimci ortamının doğrudan ürünü olan Deniz’in adıyla birlikte anılır. Deniz ’71 devrimcilerinin hepsini ifade edebilecek bir simgedir.
1975-80 yılları arasında yetişen ve 12 Eylül darbesinin ardından, sehpada devrim türküleri söyleyen militanları anmak için bu dönemin bir kahramanını, 17 yaşında zindanda ve sehpada komünizme ve partiye bağlılığını haykıran Erdal Eren’i anmak yeter.
İmran Aydın da bir dönemin simgesidir. O ilk iki örnekten farklı olarak, büyük kabarış dönemlerini simgelemez. İmran, 12. Eylül’ün karanlık yıllarında, işçi hareketinin bastırıldığı devrimci saflarda büyük bir moral çöküntü ve tasfiyenin yaşandığı bir dönemin; devrimciliğin kimseye zorluk ve fedakârlıktan başka bir şey vaat etmediği bir dönemin devrimci tipidir, devrimci karakterinin biçimlenişinde zorluklarla dolu dönemin özelliklerinden izler vardır.
1907 Rusyası’nda olduğu gibi ’80’ sonrası karanlığı da döneklik ve kararsızlık gösteren, yalpalayan güruh arasından mücevher gibi parlayışlarıyla seçilen sayısız Babuşkin devşirdi. İmran, bunlardan biriydi. Devrimciliği, işçilik yaşamına özümseten İmran Aydın, mücadelesi boyunca tüm enerjisini ve dikkatini bütün Babuşkin’lerin ortak özelliği olduğu gibi, komünizmin davasını ilerletmeye, partinin faaliyetini genişletmeye seferber etti. İç çıraklıktan yetiştiği yer olan Siteler, O’nun sağlam bir örgütçü olarak geliştiği ve faaliyet yürüttüğü temel bölge oldu. Fedakârlık, proletaryanın davasına sonsuz bağlılık ve devrimci cesaret sınıfının erdemleri olarak İmran’ın kişiliğinde somutlanmış, bu özellikler güçlü ve sıcak kitle bağlarıyla pekişmişti.
Lenin, hayatta büyük bir şeyler başarabilmek için coşkulu bir karaktere ve yaşama sevincine sahip olmak gerektiğini söyler. İmran’da da bu coşkun karakter, ağırbaşlı bir kişilik yapısına ve devrime ölesiye tutkun ateşli bir ruha eklenmişti. Babuşkin için “Onu bilenlerin hepsi çalışkanlığı, gevezelikten kaçmışı, derin ve güçlü devrimci ruhu ve davaya ateşli bağlılığı için onu sever ve sayardı” diyor Lenin. Sayılan bütün bu meziyetler Leninist militan tipinin ortak özellikleri… Zamanımızın Babuşkin’lerinden İmran da çok az konuşup ancak devrim için çok iş yapanlardı. Öğretmenliğini, karşısındakine bilgisini ezici bir biçimde hissettirir tarzda değil, birlikte öğreniyormuş duygusu uyandıran bir kolektivizm ruhu aşılayarak yapar, deneylerini Marksizm-Leninizm’in her zaman bir öğrencisi olduğunun bilincinde bir tavrın alçak gönüllüğüyle aktarırdı. Devrimin yüklediği görevleri hemen uygulamakta pek aceleci ve ataktı. O her komünist gibi saatini devrim için işleyecek bir zamana ayarlamış, ertelenmez işleri olan bir Rahmetov, bir Babuşkin’di.
O’nun en önemsiz, hamallık sayılabilecek işlere bile omuz vermesi, partili olmayı ayrıcalık değil, işçilikle birleştiren, bu yüzden de gereksiz hamallık olarak görülmemesi gereken bir kavrayıştan ve çevresindekilere kavratmak isteyişinden kaynaklanıyordu. O’nun sıkça söylediği “az uyuyup, çok okumaya çalışın” sözü genç komünistlerin belleklerinde bir yerlere kazınmıştır.
Diktatörlüğün eline düştüğünde de gündelik işlerini nasıl eksiksiz bir sorumluluk ve işçi disipliniyle yerine getirdiyse, işkencede de komünizm davasına ve partiye karşı görevini; aynı disiplinle ve olağanüstülük aranmaması gereken bir sadelikle direnerek, bir parti işçisine yakışır tarzda yerine getirdi. O, yalnızca sırları saklayan suskun bir komünist değildi; işkencede devrimin ve komünizmin zaferini düşmanın yüzüne haykırırken yine etkin ve değiştirendi.
İmran, yaşamı ve ölümüyle, binlerce işçi ve genç komüniste kendilerini nasıl Leninist militan tipi olarak inşa edeceklerini gösteren canlı bir kişilik olarak yaşıyor.
Bizim Babuşkin’lerimizi de öğrenmek ve anlatmak gerekiyor.
Devrim ve komünizm, zafere kadar bizden daha nice Babuşkin’ler ve onların öyküsünü anlatan nice kitaplar, şiirler yazılmasını ister…
Haziran 1992