Newroz’dan 1 Mayıs’a

1 Mayıs, işçi sınıfının dünya çapındaki birlik, dayanışma ve mücadele bayramı olarak anlamını korur ve geliştirirken, ezilen halkların mücadelesiyle de birlik, dayanışma ve mücadele kardeşliği içinde olduğunu göstermek göreviyle karşı karşıyadır.

Türkiye’de 1 Mayıs, en yüksek kitlesel katılımla ve yalnızca işçilerin değil, bütün emekçilerin ve devrimci gençliğin bayramı olarak 1976’da kutlandı. Ertesi yıl, 1977’de, bu büyük mücadele, dayanışma ve birlik şenliği, devletin terörü kitlesel bir katliamı hedefleyerek geliştirdiği saldırıyla kana bulandı. 34 kişi öldü, 126 kişi yaralandı. Ondan sonra da 1 Mayıs, aynı ölçüde kitlesel, aynı ölçüde işçi ve halk katılımıyla tek bir alanda bir kez daha kutlanamadı. İstanbul Taksim alanı, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının toplumsal etkisinin ve sınıf olarak taşıdığı büyük devrimci potansiyelin sergilendiği, halka, işçi sınıfına ve devrimci muhalefete moral üstünlük sağlayan meydan olarak hatırlandı ve “1 Mayıs Alanı”, geçmiş 1 Mayısların yükselerek tekrar yaşanması özleminin adı oldu. 1977 katliamı bütün bunlara en azından biçimsel olarak son verdi. Ardından gelen 12 Eylül yılları boyunca, 1 Mayıs tümüyle ve her biçimiyle resmen yasaklandı. Kazanılmış bütün devrimci mevziler gibi. 1 Mayıs da, 12 Eylül rejimi tarafından çiğnendi.
Bütün mevzilerde, devrimle karşıdevrim arasındaki mücadelenin değişik boyutlar kazanarak ilerlediği günümüzde, 1 Mayıs’ın anlamı, özellikle işçi sınıfının sosyalizm için mücadelesi ile ezilen ulusların kurtuluş mücadelesi arasındaki ilişkinin Marksizm-Leninizm’in ilkeleri temelinde yeniden vurgulanması ve önde gelen sorun olarak kitlelere yansıtılması açısından derinleşmiştir.
İşçi sınıfımız, 1 Mayıs’a, kanlı bir Newroz bayramını görmüş olarak ve onun sonuçlarının devam ettiği koşullarda giriyor. İşçi sınıfı, Kürt halkına karşı girişilen yıldırma, sindirme ve mücadelesini kanla bastırma operasyonlarını, kendi hedeflerine, kendi mücadelesine karşı girişilmiş bir saldın olarak anlamak zorundadır. Her türden sosyal muhalefetin lokomotifi olan işçi sınıfı, kendi müttefiklerine, emekçilere, ezilen uluslara karşı girişilen saldırıları göğüslemekle, kendi yolunu açacağını, kendi sosyalizm mücadelesi için yeni kazanımlar sağlayacağını bilerek hareket etmek zorundadır.
Tekelci burjuvazi, yeni terörcü hükümeti aracılığıyla, Kürt ulusunun mücadelesine karşı olduğu kadar, her türden muhalefete karşı da terörü vazgeçilmez, genel ve sürekli bir yöntem olarak geliştiriyor. Sermayenin saldırılarının değişik yönlere dağılmış olması, bütün bunların toplam sonucunun işçi ve emekçi yığınlar üzerinde ekonomik ve siyasi bir şiddet egemenliğinin kurulduğunu ve pekiştirilmeye çalışıldığı gerçeğini görmemizi engellememelidir. Ezilen ulusun ve emekçi halkın her kesimine, her tabakasına yöneltilmiş saldırılar, eninde sonunda işçi sınıfının mücadelesine vurmakta, onun yeni bir dünya için sürdürdüğü kavganın engelleri olarak gelişmektedir.
Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, kendi içinde her gün artan ve yeni boy veren sorunlar ve çelişkiler doğurarak, bunları zaman içinde parça parça çözerken sürekli olarak yenileriyle karşılaşarak ilerliyor. Bir süredir, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, ulusun bütün sınıf ve tabakalarını kucaklamaya başladı. Kürt işçi ve emekçi köylüleri kadar, Kürt küçük ve orta burjuvazisi, esnaf, küçük sanayici ve tüccarının da katıldığı, desteklediği bir politik kimlik kazanıyor. Ancak bu katılım genişliği, hareketin siyasal ve ideolojik çeşitliliği içinde, bir sınıf mücadelesine de yol açıyor. Kürt ulusu, mücadelesinin birleşik karakterdeki önderliğine rağmen, sınıflar-arası çelişmeleri de barındırıyor.
Bu noktada, ulusal hareketin, sınıf kimliğinin zaman içinde netleşecek özelliklerini göz önünde tutarak, bugünden üzerinde dikkatle durulması gereken bir özelliğe dikkat edilmelidir: Kürt ulusal kimliğinin gelişmesi, kendi imkânlarını genişleterek ilerlerken, kendisine karşı olan koşullarla çatışıyor. Bu arada, özellikle yıllardır birlikte yaşadığı, ama daima, onun egemenliği altında kaldığı Türk ulusal kültüründen de kopmak ve bununla mücadele etmek zorunluluğunu duyuyor. Buna, kışkırtılan Türk şovenizmi, iki halk için de olumsuz sonuçlar doğuracak gelişmelere zemin hazırlıyor. Kürt halkının, iki ulus arasındaki farklılığı kendi ulusal kimliği adına öne çıkarma ihtiyacını duyması doğaldır ve yüzyıllardır bastırılmış kimliği adına bu haklı bir tepkidir. Ancak bu gelişme, iki halk arasındaki kardeşlik duygularının zarar göreceği bir ortama doğru sürükleniyor. İşçi sınıfı, bir yandan sermayenin genel ve toplu saldırısını püskürtmek, bir yandan da kardeş Kürt halkının haklarının ve mücadelesinin en kararlı savunucusu olarak öne çıkmak için, 1 Mayıs’ı değerlendirecektir. 1 Mayıs, işçi sınıfının dünya çapındaki birlik, dayanışma ve mücadele bayramı olarak anlamını korur ve geliştirirken, ezilen halkların mücadelesiyle de birlik, dayanışma ve mücadele kardeşliği içinde olduğunu göstermek göreviyle karşı karşıyadır.
1 Mayıs, Newroz’la birleşmek zorundadır.
Fakat 1 Mayıs, Newroz’un gölgesinde kalmamalı, Newroz’un temsil ettiği dünyadan farklı ve ileri bir dünyanın habercisi olduğunu, ulusal kurtuluş mücadelesinin, işçi sınıfının sosyalizm için mücadelesinin yalnızca bir parçası, bir müttefiki olduğunu bilmelidir. Biri diğerinin yerine geçirilemez olan bu sınıf karakterleri ve gelenekleri ayrı bu iki mücadele günü, emperyalizme ve tekelci burjuvazinin faşist diktatörlüğüne karşı birleşmelidir. 1 Mayıs, Newroz’un çağrısını daha ileri götürmek, onu dar ulusal kapsamından ve kendi içine kapanma tehlikesinden uzaklaştırmak için, en az onun kadar ısrarlı ve mücadeleci olmak zorundadır.

Mayıs 1992

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑