1992 yılı, Türk-İş için, delege seçimlerinden başlayarak şube ve genel merkez seçimlerinin, konfederasyon yönetim kurulu seçimlerinin yapıldığı bir kongre yılıdır. Sendika ağaları burjuvaziyle yaptıkları hizmet sözleşmesini işçilerin oyuyla iki yıl daha uzatmak için bugünden ayak oyunları, adam kafalama, ahbaplık ve hemşericilik üzerine kurulu politikalarını hayata geçirmeye başladılar bile. Duna karşılık, komünist ve devrimci işçiler, kongre sürecini işçi yığınlarının eğitildiği, sermaye egemenliğine karşı mücadelede yeni mevziler kazanıldığı bir sürece dönüştürmek zorundadırlar.
İki milyona yakın işçinin içinde örgütlü bulunduğu Türk-İş içinde mevziler kazanmak ve bu mevzileri faşizme ve sermayeye karşı mücadelenin dayanakları yapmak çok önemli. Buna karşın, sorunun öneminin yeterince kavranmaması sonucu, birçok işçi devrimci, sendikal eyleme ve seçime karşı ilgisiz kalabilmektedir. “Bu dönem muhalefetle kalacağız”, “yönetime girersek yıpranırız”, “seçilsek ne değişecek” gibi sözlere sıkça rastlanmaktadır.
Bu tutum doğru değildir. Yazının devamında açıklanacağı gibi, sendikalar, yüz binlerce işçinin topluca hareket etmesine olanak sağlayan kille örgütleridir. Partinin işçi yığınlarını harekete geçirmesine yardımcı olacak sendikalar dışında bir örgüt icat edilememiştir ve edilemeyecektir. Sendikal mücadelenin sendika ağalarınca “kirli bir alana” çevrilmesi, seçimlerin sendika ağaları arasında “koltuk” etrafında dönen çirkin bir hesaplaşmaya dönüşmesi, bir işçi devrimciye bu alana sırt dönme hakkını vermez. Sendika ağalarının pisliğine bulanmadan da sendikal çalışma mümkündür ve ondan da öte zorunludur. Sendikalara girmek, organlara seçilmek, sendika ağalarının oyunlarını bozmak, onların komplo ve hilelerine karşı “savaş hilelerine” başvurmak gerekir. Tersi bir tutum, o alanı sendika ağalarına terk etmek olur.
Birçok devrimci işçiyi, sendikal çalışmadan geri çeken bir etken de sendikal çalışmaya ağırlık verildiğinde sınıfa yönelik devrimci ve komünist çalışmanın zayıflayacağı kaygısıdır. Sendikal faaliyet fabrika ve işyerlerinde komünist çalışmayla birleştirildiğinde komünist çalışmayı zayıflatmaz, aksine ona alan açar. Kuşkusuz sınıf içinde çalışma, sendikal çalışmaya indirgenemez. Komünist çalışmanın esasını, fabrika ve işyerlerine yönelik propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çalışmaları oluşturur. Sendikal çalışma bu faaliyetin bir yönüdür. Ayrıca, sendikal çalışma 2. Enternasyonal partileri ve TKP’nin yaptığı gibi, sendika bürolarında çalışma ve sendika yöneticilerinin “kafalanması” değil, fabrikalarda temellenen bir çalışmadır. Uygun bir işbölümü yapıldığında ve komünist çalışmaya bağlı ele alındığında, sendikal çalışma sınıfın doğru temelde birliğine hizmet edecektir.
Bu yazımızın konusunu, sendikaların sınıf mücadelesi içinde taşıdıkları öneme bağlı olarak sendikalardaki muhalefetin oturması gereken hattın ne olması gerektiği, bir takım yanlışların eleştirilmesi oluşturuyor.
SINIF MÜCADELESİ VE SENDİKALAR
İşçi sınıfının sınıf sendikacılığı temelinde birliği sağlanmadan, kurulu sendikalar “kapitalist sınıfın işçi kâhyaları” olan sendika ağalarından ve burjuva sendikal anlayıştan kurtarılmadan kapitalizmin egemenliğine son vermek mümkün değildir. Bu gerçekleşmedikçe, işçi sınıfının mücadelesi doğru bir rotaya oturamaz. Lenin’in de söylediği gibi, “…dünyanın hiç bir yerinde proletaryanın gelişmesi, sendikalar olmadan, sendikaların ve işçi sınıfının partisinin karşılıklı eylemi olmadan gerçekleşmemiştir ve gerçekleşemez.”
Proletaryanın gelişmesi ve sermaye egemenliğine karşı mücadelesi bakımından sendikalar, niçin bu denli büyük bir öneme sahiptir? Bu soruyu, sendikaların görmesi gereken gerçek işlevi anlatarak yanıtlamaya çalışalım.
Gerçekte, işçi sınıfının sendikal mücadele de dâhil, her alanda yürüttüğü mücadelenin önderi sendikalar değil, işçi sınıfının devrimci partisidir. Proletarya partisi, “proleterlerin sınıf birliğinin en yüksek biçimi”dir ve O, işçi sınıfının her alanda yürüttüğü mücadeleyi, en yüksek mücadele biçimi olan siyasi mücadelenin ihtiyaçlarına göre birleştiren, harekelin gelişme yönünü tayin eden genelkurmayıdır. Proleterleri siyasi bir bağla birbirine bağlayan ve onların eylemini kapitalizme karşı sınıf mücadelesi halinde merkezileştiren parti, doğaldır ki, proletaryanın ekonomik-sendikal, ideolojik ve siyasi mücadelesinin önderidir. Yığınları eğiten, sermaye egemenliğine karşı seferber eden odur. Peki, işçi sınıfına her alanda önderliği parti yerine getiriyorsa, sendikaların önemi nerden kaynaklanıyor, sınıfın eylemini yükseltmek için sendikalara ne gerek var? Parti işçi sınıfının biricik öncüsüdür ama O, her alanda yürütülen mücadeleye doğrudan önderlik edemez. Çünkü parti, işçi sınıfının en kararlı, en fedakâr ve en bilinçli unsurlarını bağrında loplar. Bu yüksek nitelikli kadrolar ancak sınıfın bilinçli azınlığını oluşturur ve sadece parti örgütlenmesi, sınıfın ancak küçük bir bölümünü kucaklar. Sınıfın geniş kesimlerinin eylemi ile parti arasında bir bağ kurmak ve birincinin eylemini ikinciye bağlamak için parti bir dizi başka örgütü, yan örgütleri, kille örgütlerini gereksinir.
İşte sendikalar, parti ile yığınlar arasında “hareket iletici kayışlar” işlevi görür. Sendikalar, partinin yığınlara önderlik etmesinin temel yardımcı araçlarıdır. Büyük bir ağırlığı kaldırmak isteyen bir işçi için kaldıraç neyse, parti için de sendikalar odur. Parti, sosyalizm düşüncesine yabancı, birçok gerici önyargıya sahip milyonlarca işçiyi, sendikalar aracılığıyla eğitir, onları sendikaların yardımıyla siyasi mücadeleye kazanır. Çünkü sendikalar, işçi sınıfının bilinçli-bilinçsiz bütün ferilerini bağrında toplar. Sendikaların böylesine geniş kitlesel örgütler olma niteliği, onların ekonomik mücadelenin doğrudan araçları olması özelliğinden kaynaklanır. Yaşam koşullarının düzeltilmesi için mücadele etmek isteyen her işçi kendini sendikaların içinde bulur. Ekonomik bilinçle sendikalarda yer alan işçi, sendikalar aracılığıyla siyasi mücadeleye kazanılır. Ve böylece sendikaların gerçek işlevi de ortaya çıkar. Sendikalar ekonomik mücadelenin doğrudan araçları olmanın yanı sıra, siyasi mücadelenin de yardımcı araçlarıdır. Ekonomik mücadele ile siyasi mücadelenin birleştirildiği örgütlerdir.
Bu anlatılanlardan her sendikanın bu işlevi yerine getireceği sanılmamalıdır. Bu işlev, işçi sınıfı partisinin çizgisinde gerçek sınıf sendikaları tarafından yerine getirilebilir. Sınıf sendikalarının sermaye egemenliği için büyük bir tehdit olacağının bilincinde olan burjuvazi, sendikaları denetimine almak, kendi uşaklarını yönetime getirmek ve sendikaları kendi çıkarlarına zarar vermeyen uysal örgütler haline getirmek için bütün gücüyle çalışır. Ülkemizde işçi sınıfının onlarca yıl devrimci bir işçi partisine sahip olamaması, bugün de yeterli güce sahip bulunmaması ve burjuvazinin sendikal alandaki saldırıları gerçek sınıf sendikalarının doğmasına imkân vermemiş, bugün kurulu sendikalar büyük bir çoğunlukla burjuva politikasının güdümünde, sermaye ve gericiliğe bağlı yapıda kalmasına yol açmıştır. Sendikaların gerçek işlevi ile bugünkü sendikal yapılanma arasında kesin bir çelişki vardır. Bugün kurulu sendikalar, sahip bulundukları bu yöneticilerle işçi sınıfının ekonomik mücadelesi ile siyasi mücadeleyi birleştirmenin araçları olamadıkları gibi, ekonomik mücadelede de işçi sınıfının taleplerine sahip çıkmak yerine, sınıfın eylemini en geri noktada tutmayı temel politika haline getirmişlerdir.
Bugünkü sendikaların, gerçek sınıf sendikaları olmamaları, sendikaların gerçek işlevlerini görmemeleri, bunların hiç bir olumlu işleve sahip olamayacağı gibi bir sonuca vardırmamalıdır. Bu sendikalar gerici yöneticilerine rağmen işçi örgütleridir ve sendikal mücadele ancak bu örgütler aracılığıyla verilebilir. Bugün işçi sınıfının sendikal bilinç taşıyan kesimlerinin içinde yer aldığı mevcut sendikalar dışında bir sendikal mücadele mümkün olamayacağına göre bilinçli işçinin görevi, sendikaları burjuvazinin egemenliğinin bir aracı olmaktan çıkararak, sermayeye karşı mücadele ve direniş merkezleri haline getirmek ve bu sendikalarda devrimci bir muhalefet çizgisi örgütlemektir.
Sınıfı harekete geçirmenin en etkin aracı sendikalardır. Sendikalar içinde bir etkiye sahip olmaksızın sınıfı devrimci eylem çizgisine kazanmak imkânsız değilse de çok zordur. Bu gerçeğe son bir kaç yılın olay ve olguları da açıkça tanıklık etmiştir. Son bir kaç yılın en önemli direnişleri olan Bahar Eylemleri, Zonguldak ve 3 Ocak Direnişi, Paşabahçe ve Maga Deri Direnişleri ancak sendikal mekanizmalar harekele geçirilerek ortaya konmuştur. Ama sendikalar içinde komünist ve devrimci etkinin zayıflığından dolayı hareket, sendikalizmin baskısını kıramamış, istenen başarıyı kazanamamıştır. Örnek vermek gerekirse, 3 Ocak eyleminde Türk-İş yönetimi, eylemi “evde oturmak” şeklinde pasif bir biçimle sınırlamak istiyordu. Buna karşılık devrimci komünistler, eylemin sokak gösterilerine dönüştürülmesi için yoğun bir ajitasyon yürüttü. Ama sendika organları bu yönde tutum almayınca, tüm çabaya karşın çok sınırlı sayıda işçi sokak eylemine katıldı.
Sendikaların kararı olarak resmileşmeyen devrimci çağrıların sınıfı eyleme kalmada yetersiz kalmasından, elbette ki dönemin koşullarına denk gelen eylem çağrılarından vazgeçmek gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Devrimci eylem çağrıları her zaman yapılmalıdır. Buradan çıkan sonuç şudur: Sendikaların sınıfı harekete geçirmedeki etkin rolü kavramak ve bunun için sendikal mevziler elde edebilmek için sabırla ve inatla çalışmak.
SINIF SENDİKALARI VE MEVCUT SENDİKALAR
Sendikaların görmesi gereken işlevin mevcut sendikal işleyişle yerine getirilmesi mümkün değildir. Bu durum, devrimci işçi partisinin ve işçi devrimcinin sendikal alanda yürüttüğü mücadelenin temeline sınıf sendikaları yaratma görevini koyar. Fakat sınıf sendikaları, sendikal mücadelenin temel hedefi olmakla birlikte, akşamdan sabaha bir mücadeleyle, mevcut sendikaların dışında rafine bir ortamda yaratılacak bir şey değildir. Devrimcilerin sendikal alandaki faaliyeti, burjuva akımların sendikal hareket saflarından sökülüp atılmasını, sınıfın sınıf sendikacılığı çizgisinde birleştirilmesini ve sendikaların sınıfın gerçek mücadele merkezleri haline getirilmesini hedefler. Bu hedefe varmak, uzun vadeli, sistemli ve çok yönlü bir mücadelenin sonucunda mümkündür.
Bu perspektif ışığında, sınıf sendikaları yaratmak için verilen mücadelede bugün kavranması gereken halka, yönetimleri burjuva bürokrat ve ağalarca gasp edilmiş olan mevcut sendikalar içinde etkin olarak yer almak, sermayeye karşı mücadelede işçilerin sınıf birliği için çalışırken burjuva partinin sınıf içindeki uzantıları ağa ve bürokratlara karşı mücadeleden yana bütün işçilerle etkin bir mücadele birliği oluşturmaktır. Sınıf sendikalarına giden yol, mevcut sendikaların dışında “yepyeni, tertemiz, burjuva demokratik önyargılardan, mesleki ya da mesleki birlik dar görüşlülük günahlarından arınmış bir ‘işçi birliği’ ” ( Lenin, “Sol” Komünizm) yaratmaktan geçmez. İşçi çoğunluğunun dışında oluşturulacak bu tür “işçi birlikleri” ya da “sendikalar”, belki temiz olabilirler ama ileri işçinin sınıfın ana gövdesinden kopmasından başka bir işe yaramazlar. Sınıf sendikalarına giden yol, bugün Türk-İş’in, Hak-İş’in ve diğer “bağımsız” sendikaların taşlı ve dikenli tarlalarında zahmetli ve sabırlı bir çalışmadan geçiyor.
Ülkemizde Marksist ve Devrimci Harekelin geçmiş deneyimleri, DSM ya da başka adlar altında mevcut sendikal yapılanmayı dağıtmak hedefine göre örgütlenen dar sendika örgütlerinin sendikal yapılarda devrimci etkiyi zayıflattığını göstermiş, başarıların olduğu kadar başarısızlıkların da öğretmenliğinden öğrenmesini bilen devrimci komünist hareket daha 12 Eylül öncesinde bu hatalı muhalefet çizgisini eleştirerek düzeltmiştir.
Sendika ağalarına karşı muhalefet, işçi kitlesinden kopma pahasına değil, işçilerle içice, onların taleplerine sahip çıkılan bir mücadele süreci içinde gerçekleşmelidir. Böylece, işçilerin ve sendikanın bir parçası olarak kalınabilecek, aynı süreçte sendika ağalarının yüzleri geniş işçi yığınları nezdinde açığa çıkarılacaktır.
Bugün, bu amaca bağlı olarak mevcut sendikalarda örgütlenmek, sendika ağalarına ve burjuva sendikacılığa karşı ideolojik ve pratik mücadele içinde yetkinleşmek, “doğal işçi önderleriyle” (kendiliğinden mücadele içinde öne çıkmış, işçilerin güvenini kazanmış unsurlar) ve demokrat yapılı sendikacılarla, sınıf içinde etkiye sahip devrimci-demokrat gruplarla bir dizi ittifak yapmak günün başlıca görevlerindendir.
Görev böyle ortaya konunca, devrimci bir sendikal çizginin sendikaları işçi örgütleri olarak değerlendirmesi ve sendikalar içinde etkin bir muhalefet için, sendika organlarında mevziler elde ederek bu mevzileri koruyup geliştirmeleri zorunludur. Bu zorlu mücadelelerle, sendika ağalarını, burjuva sendikacılığı işçi sınıfı saflarından kovmak sendikaları her yönden, yönetim, işleyiş ve bakış açısı olarak dönüştürmek mümkün olacaktır.
DÜZENE MUHALEFET SENDİKA AĞALARINA MUHALEFET
İşçi sınıfının bütün muhalefet biçimleri ve bunun derecesi, onun kapitalizmle arasındaki temel muhaliflik ilişkisi tarafından belirlenir. İşçi sınıfı, en başta ve temel olarak kapitalist sisteme muhaliftir ve eyleminin merkezinde kapitalizmin ortadan kaldırılması vardır. İşçi sınıfının bilinçli siyasal öncüsü ve sınıf bilinçli işçiler, diğer bütün güçlere anti-kapitalist mücadeleye ket vurdukları için ve ket vurdukları ölçüde muhalefet eder. Konumuz açısından, sınıf bilinçli işçilerin sendika ağalarına muhalefeti kendi başına bir amaç değildir. İşçi sınıfı, sendika ağaları, işçi sınıfının sermaye egemenliğine karşı yükselttiği ekonomik ve siyasi mücadeleye, sınıfın içinden bir güç olarak Truva atı rolüyle barikat diktikleri için onlara karşı mücadele eder. Amaç, anti-kapitalist mücadelenin köstekten kurtarılmasıdır.
Sendika ağaları, işçilerin kendilerine karşı mücadelesine “sendikaya muhalefet”, “sendikaya düşmanlık” gibi sıfatlar yakıştırmaktadırlar. Bu yolla ileri işçileri işçi kitlesinden yalıtmaya, yalnız bırakmaya çalışıyorlar. Sendika ağalarının bu demagojik saldırılarına karşı ileri işçilerin geri adım atması beklenemez. Ama bu mücadelenin yanlış görünümler kazanmaması için azami bir dikkat göstermek şarttır.
Sendika ağalarına karşı mücadele, mücadelenin engellerden kurtarılması içindir ve hiç bir şekilde sendikayı yıpratmak, bölmek, güçten düşürmek değildir. Aksine, sendikal eylemin adına yaraşır bir düzeye yükselebilmesi için ağaların işçilerin yakasından düşmesi şarttır, 15u nedenle sendika ağalarına ve burjuva sendikacılığa karşı mücadele, işçilerin öz örgütleri olan sendikaları sahiplenme tutumuyla birleştirilmelidir. Sendika ağalarına karşı mücadele kapitalizmle mücadeleye birleştirilmelidir ve onun bir parçası kılınmalıdır.
Sendika ağalarına karşı mücadeleden, onların gerici niteliklerini soyut düzeyde can sıkıcı şekilde tekrarlamak anlaşılmamalıdır. Onların sınıfa düşmanlıklarını somut eylem içinde göstermek, işçileri sermayeye nasıl peşkeş çektiklerini gösteren bir ajitasyon yapmak ve bunu genel siyasal ajitasyonla birleştirmek zorunludur. Böylece, ileri işçilerin doğrulan, sınıfın doğruları olacaktır. Günlük mücadele, ağaların burada satışına, orada uzlaşmasına her gün tanıklık etmektedir. “Suçlunun suçüstü yakalanması” denebilecek bu ajitasyonla birleştirilmeyen genel ajitasyon, “devrimci” bir laf kalabalığından öteye geçemez.
KONGRELER NASIL BİR ZEMİNE OTURMALIDIR
Ülkemizde sendika kongreleri işçiler dışında yürütülen gizli kulis toplantılarında yapılan kıyasıya koltuk pazarlığının ardından yapılan bir seçim olarak yaşanır. Düşünce ve yaşayışlarıyla işçiye değil burjuvaya benzeyen “profesyoneller” işçilere yaptıkları acıklı konuşmalarda, işçiyi ne kadar sevdiklerini ve bilmem kaç yıl işçilik yaptıklarını dokunaklı bir dille anlattıktan sonra “değerli hizmetlerinin” karşılığında oy islerler. İşçiyi kendi haklarını savunmaya çağırmaz, kendileri gibi “cefakâr” sendikacıların ancak işçinin hakkını koruyacağını böbürlenerek söylerler vb… Sonuçta seçim, sendika ağaları arasında bir yarışa dönüşür.
Bilinçli bir işçi kongre sürecine böyle yaklaşamaz. Sınıf bilinçli işçinin tulumu nasıl olacaktır?
Her şeyden önce, kongre sürecinin kapsamı seçim olarak darlaştırılamaz. Delege listelerinin oluşmasından genel merkez seçimine kadar kongre bir süreçtir. Bu süreç boyunca, işçi sınıfının günlük acil sorunlarından, harekelin genel sorunlarına kadar işçi sınıfının uluslararası ve ulusal planda temel ekonomik, siyasi ve ideolojik sorunları, sermaye sınıfının ve onların hükümetinin sınıfa saldırı planları ve buna karşı taktiğin ne olması tartışılmalı, süreç bir eğitim ve değerlendirme sürecine dönüştürülmelidir. Ancak böyle bir kongre süreci, sendika ağaları ve burjuva sendikacılığın gerçek yüzünün görülmesine imkân verecektir.
Bir kongre süreci, sadece gündemine aldığı sorunlarla sınıf mücadelesinin bir parçası kılınamaz. Süreci anlamına kavuşturacak en önemli unsur, işçi katılımıdır. Tartışmalar sendika salonlarının dışına taşmalı ve esas olarak fabrika ve işyerlerinde yaşanmalıdır. Bütün işçiler toplantılara katılıp fikirlerini özgürce ifade etmeli, işçi görüşü bütün düzeylerde kongreye yansımalı ve belirleyici olmalıdır. Böyle bir süreç, sendika ağalarının bolca lafını etlikleri ama yanından bile geçmedikleri “sendikal demokrasi” konusunda işçinin bilinçlenmesine imkân sağlayacağı gibi, kongre sürecine katılan işçinin, kongre süreci sonunda da sendikal gündemdeki tartışmalara katılmasının ve yönelimi denetleyebilmesinin de yolu açılacaktır. Bu süreç, aynı zamanda işçilerin üretken tiklerinin, yaratıcılıklarının da açığa çıkması demek olacaktır.
Seçimler, böyle bir sürecin arkasından yapıldığında, işçilerin iradelerinin ifadesi olabilecektir. Seçimler, süreç boyunca yürütülen faaliyetin bir sonucu olarak görülmek zorundadır ve böylece, işçi sınıfının sorunlarına verilen cevapla ayrışan taraflar işçilerin karşısına çıkacaktır. İşçiler, seçtiklerinin tek başına kişisel özelliklerini değil, onunla birlikle savunduğu çizgiyi onaylayarak oy verebilecektir. Kongre süreci, seçimlerle eşitlenemez ama önemsiz değildir kesinlikle. “Seçime katılmak ve yönetime seçilmek kendi başına bir amaç değildir” gibi bir gerekçeyle, yönetim organlarında temsil edilmekken geri durmak, yukarıda anlatılanlarla birlikte düşünüldüğünde anlamsız olacaktır. Kazanılan seçimler sermaye ve faşizme karşı mücadelede bir dayanaktır, böyle bir dayanaktan asla vazgeçmemek gerekir.
Burada bir noktaya dikkat çekmek gerek: Sendika ağalarının yanı sıra, bazı “sol” akımlar da, faydacı bir mantıkla, sırf yönelime adam sokmak için bölgeciliği, ahbaplığı ve sınıfın başka geri eğilimlerini kendilerine dayanak yapmaya çalışıyorlar. Bilinçli işçiler, hiç bir zaman bu platforma düşmemelidir. İşçiler sınıf sendikacılığını savunan listeyi, bilinçlerinde bir ilerlemenin sonucu olarak desteklemelidirler, işçi devrimci böyle bir destek aramalıdır. Ama aynı zamanda, geri bilinçli de olsa sermayeye karşı mücadele etmek isteyen, sendika ağalarına tulum alan ve sendikal demokrasinin işlemesi için mücadele eden işçi önderleri ve sendika yöneticileriyle ittifak yapmaktan kaçınmamalıdırlar.
Yaşanan kongre süreçlerinin ortak bir özelliği de kongre dönemlerinde, sınıfın diğer kesimlerinin talepleri karşısında duyarsızlaşarak bir içe kapanmanın yaşanmasıdır. Bu tutum sonucu, direnişteki işçilere destek verilmemekle, gözler kongre sorunlardan ötesini görmemekledir. Sınıf bilinçli işçiler, bu durumu kabul etmemeli, sınıfın diğer kesimlerinin ve diğer sınıfların taleplerine duyarsız kalındıkça, kendi sorunlarının çözüme kavuşamayacağını bilmeli ve sınıf kardeşlerine kavratmalıdır. İşçi sınıfının, ayrıntılarda farklılıklar taşısa da bütün temel talepleri ortaktır.
Bilinçli işçi için gözden kaçırılmaması gereken bir nokta da şudur: Kongre çalışması, kongrenin yapıldığı süreyle sınırlı tutulamaz. Kongre süreci, olağan sendikal çalışmanın bir devamıdır ve öncesi ve sonrasından koparılamaz. Sendikal çalışma ve kongre çalışması kampanyalar şeklinde parlayan ve sönen bir çalışmaya indirgenirse, kalıcı başarılar elde etmek mümkün olmaz. Unutmamak gerekir ki, sendikalizmin kendini ağır şekilde hissettirdiği bir alanda, bütün engelleri parçalamak bir kaç aylık faaliyetin sonucu olamaz. Sistemli, sürekli ve yorulmaz bir çalışma, kalıcı mevzilerin ve sendikalizmin kırılmasının yolunu açabilir.
BAZI SONUÇLAR
* Mevcut sendikalar dağıtılması gereken örgütler değil, her yönden değiştirilmesi gereken örgütlerdir. Sendikaların, faşizme ve sermayeye karşı, sosyalizm perspektifine göre örgütlenmiş gerçek direniş merkezleri haline gelebilmesi için sendika ağalarının sendikal harekelin dışına atılması şarttır. Ama sendika yönelimlerinin ele geçirilmesi çok önemli olmakla birlikle, sendika ağalarının yerine devrimci yöneticilerin seçilmesi yetmez. Ayrıca, burjuva sendikal anlayışın yenilgiye uğratılması ve sınıf sendikacılığının ilkelerinin hâkim kılınması gerekir. Böylece, sendikal işleyiş temelden değişecek, sendikal demokrasi, bir işleyiş ilkesi olabilecektir. Fakat bugün diğer şeylerle birlikte, sendika yönetimlerinin işçilerce ele geçirilmesi dönüşümün en önemli unsurudur.
* Bu perspektifle, “müzmin muhalefet” tutumuyla davranmamak çok önemlidir. Sendikalar, hiç bir şekilde sendika ağalarına eşitlenemez. Sendikaya sahip çıkarken sendika ağalarını teşhir etmek ve sendika ağalığına karşı işçi çoğunluğuyla birleşmek, hep bir perspektif olmalıdır. Bunun için kendiliğinden mücadelede öne çıkmış unsurlarla, demokrat yapılı sendikacılarla ve demokrat gruplarla ittifak yapmak korkulacak bir tutum olmamalıdır. Sınıf sendikacılığı ilkeleri bu türden birlikleri yasaklamaz; aksine gerektirir. Sınıf mücadelesine hizmet etmesi koşuluyla bu türden birliklere girilebilir. İttifaka girilen işçi önderi birçok noktada yanlış düşüncelere sahip olabilir. Ama eğer o, sermaye egemenliğine karşı mücadele ediyorsa, sendika ağalarına tutum alıyorsa, onun bilinç geriliği, ittifakı ilkesiz yapmaz. Temel ilke, işçi çoğunluğunu sınıf sendikacılığı ilkeleri etrafında birleştirmeye hizmet ediyor olmasıdır. İttifak güçlerinin sınıf sendikacılığının ilkelerini kabul etmesini birlik koşulu olarak dayatmak, “ideolojik yakınlık”, “sınıf bilinci” gibi kriterler aramak, mücadeleci işçilerle kopmaya yol açar. Onları sınıf düşmanı sendika ağalarına doğru iter.
* Sınıf sendikacılığı, genel ilkelerin soyut bir şekilde tekrarlanmasıyla işçilere kabul ettirilemez. Bunun için genel ajitasyonun yanı sıra koşullara uygun taktikler geliştirmek, sendika ağalarının yüzünü somut pratik içinde açığa çıkarmak, sendika ağalarının teşhirini işçi sınıfının acil talepleri üzerinden yaparak onların niteliğini geniş işçilere kavratmak; bu süreçte esnek, koşullara göre açık ve gizli yöntemler kullanmak, sendika ağalarının manevralarını boşa çıkarmak zorunludur.
Mart 1992