Devrim Şehitleri Ölümsüzdür

Bir Sonrakine, 92’nin 20. yıldönümüne uzanacak olan yeni bir Mayıs’tayız. Devrim, şehitlerini bir kez daha anıyor, anacak. Yollarında yürünüyor, açtıkları yolda otlar bitmedi. Devrimci mücadele içindeki binler tarafından her gün defalarca anılıyorlar. Anılmazlık edilemezler. Anılmazlık edilemeyecek işler başardılar, görmezden gelinemeyecek örnekler oluşturdular.
Bir zorbalık sistemi ve karmaşa ortamının bağrından kardelen gibi fışkırmışlardı. Yıllar süren zorbalığa köleliğin ilk başkaldırıcısı oldular.
“Ne güzel gidiyordu”! Burjuvazi mutluydu. Çıkar ve geleceklerini ona bağlamış eklentiler, burjuva, küçük burjuva reformcular, liberaller huzurluydu. Üstelik uluslararası alanda Kruşçev’in yarattığı kaosla güçlendirilmişlerdi. Uyumun, sosyal bansın, kavgasızlığın rahatlığını yaşıyorlardı. Hem soku görünüyor hem düzenin nimetlerinden faydalanmanın keyfini sürüyorlardı. Sömürü, sefalet, emperyalist tahakküm mü? Eh! Karşıymış gibi davranıyorlardı, ama kendilerine değmeyen yılan bin yaşasındı.
İşçiler, emekçiler, gençler ise giderek huzursuzlanıyor, talepler yükseltiyorlardı burjuva düzene, emperyalizme karşı. Kendiliğinden bir hareketlenme baş gösteriyordu. Gençlerin önde gelenleri ise iyice radikalizme yöneliyor, “çıbanbaşı” haline geliyorlardı. Kapitalist toplumdu, uzlaşmaz karşıtlık üzerine kuruluydu. Bu karşıtlıklar kimilerini etkileyecek, mücadeleye yöneltecekti.
Nitekim olan oldu. Tüm “huzur ve sükûn” bozuldu. “Güvenlik güçlerinin ve besleme şeriatçı-faşist çetelerin ezmeye ve bastırmaya yönelik saldırılarıyla iyice radikalleşmeye itilen gençliğin önderleri, gençlik eylemleri içinde unsurlarını geliştirerek arayışına girdikleri yeni yolu sistemleştirip genelleştirmeye giriştiler. Bu, uzlaşmazlık ve kararlılık yolu, emperyalizm ve gericiliğe, zulme ve zorbalığa boyun eğmeme ve mücadeleye atılma yolu, yasaları ve yasal düzeni kabullenmeme ve sınırlarının ötesinde davranma yolu, elde silah savaşmanın yoluydu. Bunun için reformculuktan kopmak gerekmişti. Sistemleştirdikleri yol eleştirilir ya da eleştirilmez, reformculuktan kopuşları yeterli görülür ya da görülmez, ama şu noktada kimsenin söylenecek bir lafı olamaz: yaşam bedeli yürütülen ve bireyin değil toplumun ve halkın çıkarlarını gözeten devrimci eylemlerle pratikte uzlaşmacı reformculuktan kopulmuş ve arkadan geleceklere örnek, devrimci bir hareketlenme yaratılmış, devrimci bir ruh hali, yaklaşım ve tutum oluşturulmuştu.
Atılan devrim mayası ve geliştirilmeye açık olarak yaratılıp oluşturulan devrimci sübjektif koşullarla açılan devrim yolu, ‘71 devrimcilerinin başlıca mirasıdır. Yarattıktan maddi ve manevi değerler, toplumsal gelişme içinde hiç de gel-geç faktörler olarak kalmadı ve gel-geç sonuçlara yol açmadı. ‘71 devrimcileri, yaşamlarıyla, temel yönelimleri, yarattıktan değerler ve pratikleriyle, en önemlisi yolacakları toplumsal sonuçlarla, parlayıp sönen bir eylemliliğin öznesi kişilikler oluşturmuyorlar. Onların kendilerini sürekli yenileyerek yaşadıklarını söylemek hiç de yanlış değildir. Yaşıyorlar! Bu, ne bir ağıt ne de abartılmış bir övgücülüktür. Onları, eski Yunan’ın “kahramanlık döneminin kahraman kişiliklerinden farklı kılan özellikleri yaşatıyor. Bir yeraltı yayın dağıtımcısı, kendinde onlardan bir şeyler buluyor, yasa dişiliği ve gizli örgütlenmenin zorlu yaşamım onlarla birlikte yaşıyor. Pusuya düşürülen ya da kuşatma altına alınan bir militan partizan ya da bir K… gerillası, onlarla özdeşleştiğini hissediyor, kuşatmada onlarla birlikte direniyor. Sehpaya çıkan devrimci onların yürek seslerini duyuyor yüreğinde, direnci ve dayanıklılığı bileniyor, güç alıyor onlardan. Gözlerini geleceğe çevirmiş kefeni sırtında mücadele eden, sınıfın ve emekçilerin çıkarlarını kendi kişisel çıkarlarının önüne koymuş ve özgürlük ve mutluluğunu proletarya ve onun mücadelesinde, bu mücadeleye, onun bir evladı olarak katılmada bulan ve ancak böyle gerçekleştirebilen Marksist militan, Deniz ve yoldaşlarını hep yanında buluyor. Onlar, kendilerinde, sürekli aşıp daha ve daha ilerisine geçerek örneğine layık olmaya çalıştıkları bir Deniz buluyorlar.
Deniz ve yoldaşı 71 devrimcileri, revizyonizm-ve reformizmin uzlaşmacılığıyla hesaplaşmada da Marksistlere güç ve ilham veriyorlar. Doğaldır ki, onlar özellikle teorik alanda reformculukla hesaplaşmayı gerçekleştirememişlerdi. Onunla hesaplaşma yeni başlamış, henüz ilk adımı atılmıştı. Marks’a yol açan ve fakat yeterli ve doğru bir teorik temele sahip olamayan Fransız sosyalistleri, örneğin “bolluk içinde yokluk” ve benzeri dâhiyane yergilerle yaman bir kapitalizm eleştirmeni olan ama gerçekçi bir sosyalist alternatif geliştirmede tarihsel öncüllerden yoksun olan Fourier, başlattıkları hesaplaşmayla ilk adımlan atmışlar ve bu adımlar Marks’ın ilham kaynağı olmuştu. Ama hesaplaşmayı, Fourier ve başkaları değil, Marks ve Engels sonucuna vardırmıştı. Bu durum Fourier’i küçültmediği gibi, Marks ve Engels’in O’nu hak ettiği şekilde yüceltirken, içinde hareket ettiği tarihsel koşullarını söz konusu edip uygun bir şekilde eleştirmelerini ve aşmalarını engellememiştir. Ama şu kesindir ki, Marks Fourier’de kendisini bulmaktadır. Bu aşmayı içeren diyalektik bir özdeşleşmedir.
Marksist hareketin, devrimci komünistlerin, ‘71 devrimciliğini eleştirel bir tarzda sahiplendiği biliniyor. ‘71 devrimcilerinin eleştirilecek şeyleri olmasından doğal şey yoktur. Revizyonizm ve reformizmin 50 küsur yıllık egemenliği sonrasında Türkiye toprağından fışkıran ilk devrim filizleri ve başlatıcılar olarak ‘71 devrimcilerin yetersiz ve yanlış düşünce ve tutumlara sahip oluşlarına şaşmamak gerekir. Hangi çocuk doğduğunda koşmaya başlamıştır? Ama onların sahip oldukları militan devrimci ruhtan, devrimci yönelim ve onun kararlılığından, eylemci pratiklerine damgasını vuran uzlaşmazlıktan, kumkumacı ürkek, yaşam ve sorunları karşısında pasif, düzen ve devlet karşısında boyun eğici küçük burjuva reformcu atmosferi dağıtan, siyasal toplumsal yaşam ve eğilimleri devrimcileştiren eylemci pratiklerine yön veren atılımcılıktan ve ortaya koydukları yeni ve devrimci militan tipinden öğrenilecek çok şey var. Bunlar, 71 devrimcilerinin proleter özellikleriydi. Nice kendine Marksist adı takan kişi ve grup, onların örneğinden 20 yıl sonra bugün hala örgütsüzlüğü ilke edinir, bireysel özgürlük ve özerklik peşinde koşarken, onlar ölesiye örgüt adamıydılar, yoldaşlara bağlılığın, örgütü savunmanın örneklerini kanlarıyla yazdılar. Oysa örgüt bilinci o zaman daha geriydi ve Deniz, Mahir, Sinan, Cihan örneklerinde olduğu gibi, devrimci kişilikler örgütlerinden daha çok kendi adlarıyla tanınır ve anılırlardı. Ama onların örgüt bilinç ve disiplinlerinin yanına bugün bir dizi grup ve önderleri yaklaşamıyor bile. Hele onları aştıkları iddiasındaki Dev-Yol ve Kurtuluş gibi çevreler, örgütlülük ve disiplini bir yana, yasallık oyunu oynarlarken, onların kurmaya giriştikleri örgütlenmelerin devrimci özelliklerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
‘71 devrimciliğinin sağcı “aşıcılara”, hiç de bu “iddia”nın adamı değiller ve pek kötü bir durumdalar. ‘71 döneminde Denizlerin, Mahirlerin karşısında reformcu bir konumda ısrar eden Aydınlıkçılar ve TİP-TKP gibileriyle onları aşıp geliştirme iddiasıyla reformcu liberal yönlerini geliştiren Demokrat! ve Kurtuluş gibi çevreler, ‘71 devrimcilerinin hemen hiçbir olumlu devrimci ve proleter özelliğinin takipçisi değiller.
Aydınlıkçılar Deniz’in -geçen yıl H. Yalçın’ın “anma” yazısında yaptığı gibi- doğru ya da yanlış bir sisteme bağlanarak kullanılmış olmasından bağımsız olarak silahını, devrimciliğini, yasal sınırlan reddedişini vb. değil, bu yönlerine karşı çıkarmaya çalıştığı ve kendince zararsız gördüğü öğrenci önderliğini sahiplenirken, TBKP bir yana, ‘71 devrimcilerine sahip çıktıklarını söyleyen diğerleri, onların açtığı devrimci yolda yürümüyor, örgütlülük, yasa dişilik, uzlaşmazlık vb. gibi belirleyici temel yönlerine sahip çıkmıyor ve bunların tersini uyguluyorlar. Şimdi onların sarıldıkları, Denizlerin kopuşa yöneldikleri Kruşçev’in izini süren Gorbaçov’un pespaye fikir ve uygulamalarıdır. Troçkizm, liberalizm ve anarşizmdir. Denizlerin ilerisinde değil, çok gerisindedirler.
‘71 devrimcilerine eleştirel olmayan bir “sol” yaklaşımla sahip çıkanlar, bunların başlıca temsilcisi “Mücadele”dir, ‘71’i aşma ve geliştirme perspektifine sahip değiller. Yalnızca pratik-teknik örgütsel alanda geliştirici bir tutum ortaya koymaya çalışan “sol” yaklaşım, “aşıcı” tulumu, bir nebze, dar küçük grupların eylemini kitle eylemiyle doğal olmayan bir tarzda birleştirme yöneliminde takınma çabasında görünüyor. Onlar, ideolojik siyasal çizgilerine yöneltilecek bir eleştirinin ‘71 devrimcilerine sahip çıkmanın engeli olacağı düşüncesindedirler ve küçük burjuva “solcu” bir siyaset ve eylem çizgisini, “suni denge” bunu “kıracak” olan “öncü savaşı” ve “ideolojik öncülük” gibi “teori” ve “tezler”! tuzla buz ederek gelişen işçi ve halk hareketi karşısında, ısrarla ve MAGA işçileri örneğinde olduğu gibi, “kurtarıcı istemiyoruz” açıklamalarına karşın savunma çabasındadırlar. Ama ne toplumsal ne de siyasal hareket yerinde sayıyor. Her şey gelişiyor ve her şey geliştirilmek zorunda. ‘71 devrimciliğini de sahiplenmenin yolu, onu eleştirel bir yaklaşımla geliştirmektir. Onların yolunda, ama onlardan geri kalmamak için onlardan daha ileride olmak zorundadır devrimciler.

Mayıs 1991

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑