İŞÇİ SINIFI GÜNDEMİ BELİRLEME YOLUNDA: Türkiye’yi sıcak mücadeleler bekliyor

1990’ın son ayına girerken toplu sözleşme görüşmeleri artarda uyuşmazlıkla sonuçlanıyor, her gün yeni bir grev başlıyor.
Grevler artıyor, uyuşmazlıklar greve doğru gidiyor. Genel Maden-İş Sendikasına bağlı Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) işletmelerinde çalışan 42 bin işçi 30 Kasım’da greve başlayacak. MTA’ya bağlı 7 bin işçi için 22 Ekim’de grev karan alındı. Kalan grev yasağı kapsamında bulunan Türkiye Kömür İşletmeleri’ne bağlı değişik illerdeki toplam 13 işyerinde 28 bin 500 işçi 16 Kasım’da üretimi tamamen durdurdu.
18 Kasım tarihinde Genel Maden-İş Sendikası tarafından Zonguldak’ta düzenlenen “Taşkömürü, Maden işçisi ve Zonguldak. Gerçeği”nin ele alındığı kurultayda, binlerce maden işçisi “işçiler el ele, genel greve” sloganını atarak hep bir ağızdan “greve evet” dedi.
TTK’yı özelleştirme planları içinde olan hükümet, 16 Kasım tarihinde, TV’deki “Büyüteç” programı aracılığıyla Devlet Bakanı İbrahim Özdemir’in ağzından maden işçisine tehditler savurdu. “Greve giderlerse, ocakları kapatırız” tehdidiyle maden işçilerine gözdağı vermeye çalışan iktidar, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma umudunu tamamen ortadan kaldırınca, Genel Maden-İş Sendikası grev kararı aldı. Kurultay’da konuşan Sendika Başkanı Şemsi Denizer, “Ocakları kimse kapattıramaz. Ekmek teknemize sahip çıkalım” diyerek. “Zonguldak elden gidiyor, Zonguldak gözden çıkarıldı” şeklinde hayıflanmanın bir işe yaramayacağını belirtti. Şemsi Denizer “Bir milyon insanı hiçbir güç çiğneyemez. Yüz binlerce insanı hiçbir güç açlığa terk edemez. Yeler ki kolay lokma olmadığımızı gösterelim. Yeler ki önlerinde duralım, yollarına çıkalım” çağrısında bulundu.
Kurultay’ın düzenlediği salona sığmayarak sokağa taşan Zonguldak madencileri, kendilerine şirin görünmeye çalışan ANAP’lı milletvekillerini sürekli protesto ettiler. TTK’nın zarar etmesinin sorumlularının kendileri olmadığını belirten madenciler, hükümeti eleştirerek “Suçlu, sorumlu onlar. Onlar hesap verecekler, biz hesap soracağız” diye haykırdılar. İşçi sınıfı, madencilerin şahsında “Hesap sormaya” başlıyor artık. Sınıf uyanıyor. 12 Eylül’ün 10. yıldönümünü protesto etmek amacıyla 13 Eylül’de ocağa inmeyen madenciler, ‘5 ay değil, 5 yıl da sürse’ greve hazırlanıyorlar.
Madencilik işkolunda alınan iki grev kararı daha var. Bunlardan birincisi ve büyük olanı Maden Tetkik Arama Kurumu’na bağlı işyerlerini kapsıyor. Genel Maden-İş Sendikası tarafından 7 bin işçi adına alınan grevin tarihi 22 Ekim. İkinci grev kararı ise özel sektörde. Grev kararı Türk-İş’e bağlı Türkiye Maden-İş Sendikası tarafından Konya Ermenek’teki Kömür İşletmeleri AŞ’ye bağlı Ermenek Linyit İşletmesi için alınıyor. 25 Ekim tarihli bu karar 251 işçiyi kapsıyor.
Öte yandan grev yasağı kapsamında bulunan Türkiye Kömür İşletmelerinde çalışan 28 bin 500 maden işçisi, toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine, işvereni protesto etmek amacıyla 16 Kasım’da ülke genelinde üretimi durdurarak toplu viziteye çıkma eyleminde bulundular. TKİ’nin Soma, Tunçbilek, Seyitömer, Nallıhan, Çorum, Erzurum, Yatağan, Bursa, Balıkesir, Marmara Linyitleri, Cizre, Konya, Afşin-Elbistan ve Geli’de işçilerin eylemleri yer yer polis ve jandarma kuvvetlerince engellenmeye çalışıldıysa da başarılamadı. Grev yasağı kapsamında bulunulmasını işçilere karşı bir avantaj olarak gören işveren/hükümet toplu sözleşme görüşmelerinde ücrete ve idari konulara ilişkin tek bir karşı öneri bile getirmezken, televizyon aracılığıyla “işçilerin çok fazla ücret istediklerini” söyleyebiliyorlar. Günlük 14 bin lira alan işçilerin cevabıysa ocaktan çıkmama, toplu vizite ve yürüyüş eylemleri oldu.
Öz-demir-İş’in ‘Oto Çelik-İş’e katılıp katılmayacağının tartışma ve beklenti konusu olduğu metal işkolunda birleşme konusunda yeni gelişmeler yaşanırken, ülke çapında üç sendikaya bağlı 50 bin metal işçisi MESS’i protesto etmeye devam ediyor. Bağımsız Çelik-İş’e bağlı GAMAK’ta grev 40. gününü doldururken Türk Metal-İş Sendikası’na bağlı bir işyerinde de grev başladı. Altı işyeri için de grev kararı alındı.
Birleşmeye taraf olan sendikalardan Çelik-İş Sendikasının son genel kurul kararının mahkemece iptal edilmesi üzerine, Otomobil-İş Sendikası da “Olağanüstü Genel Kurul” kararını iptal etti. Birleşmenin taban tarafından istenen ve ülke çapında % 10 barajının altına düşülmesi tehlikesinin yaşandığı koşullarda zorunlu olan birleşme, sendikalardaki birleşmeye muhalif unsurlar tarafından engellenmeye çalışılıyor. Çelik-İş Eğitim Sekreteri Rafet Korkmazer, muhalif unsurlara rağmen birleşmeyi gerçekleştireceklerini. Ocak 1991’de yapılacak görüşmelere “Oto-Çelik-İş” Sendikası olarak katılmayı hedeflediklerini söyledi. Çelik-İş Karabük Şubesi tarafından, İstanbul, Kadıköy ve İzmir şubelerinin delege seçimlerinin hatalı olduğu, sayım esasına uyulmayarak fazla delege seçildiği ve bu nedenle Ankara’da yapılan genel kurul kararının iptali için açılan dava, bilirkişi raporunun aksi yöndeki kararına uygun olarak söz konusu şubelerde seçime gidileceği, temyiz yoluna başvurarak birleşmeyi geciktirmek istemedikleri ve iki ay içinde bu sorunu çözecekleri bildirildi. Otomobil-İş Sendikası da, Çelik-İş Sendikası’ndaki gelişmeleri beklemek ve paralelliği sağlamak amacıyla “Olağanüstü Genel Kurul” kararını iptal etmiş bulunuyor. Otomobil-İş Sendikası tarafından yapılan açıklamada; grevi ön şartsız düşünmedikleri ve amaçlarının esas olarak arabulucu raporunu bekledikleri ve buna göre toplu sözleşme bağıtlamak olduğu belirtiliyor.
Birleşme çalışmaları şimdilik ertelenmiş görünürken, Otomobil-İş ve Çelik-İş Sendikaları ile Hak-İş’e bağlı Özdemir-iş Sendikasına üye işçiler 13 Kasım’da toplam 171 işyerinde işi yavaşlattılar ve yürüyüşe geçtiler. 50 bin metal işçisinin ülke çapındaki eyleminde yer yer trafik kesildi. Birçok işyerinde de işe yarım saat ile bir saat geç başlanıldı. Kocaeli’nde Otomobil-İş’e bağlı Rabak, Telke Rabak, Bastaş, Philips, Bebsa, Kalibre Boru, Anadolu Düküm ve Tekfen işyerlerinde toplam 2 bin 200; Çelik-İş’e bağlı Sapanca Segman, Çelik Sanayi, Mannesman Sümerbank ve Çelikkord’da 2 bin ve Özdemir-İş’e bağlı Türkkablo ve Çelik Halat’ta bin olmak üzere toplam 5 bin 200 işçi iş yavaşlatırken, Gebze bölgesindeki binlerce işçi 2 kilometre yürüyüş yaptı. E-5 Karayolu’nu yer yer trafiğe kapattı.
Metal işkolunda bir grev sürerken bir yenisi başladı. Çelik-İş’e bağlı İstanbul’daki GAMAK işletmelerinde grev 40. günü doldurdu. İşverenin lokavt tehdidinde bulunduğu GAMAK’ta, grevci işçiler “Lokavt çare değil, bunu işveren de gördü. Bizim için dönüş yok” diyorlar. 12 Eylül’ün işçi haklarını gasp ettiğini, şimdi de savaşla işçilere ölüm getirilmek istendiğini söyleyen grevciler, grevlerini genel grevin bir parçası, ona giden yolda bir adım olarak gördüklerini ve genel grevle “12 Eylül’ün yargılanmasını, haklarının geri verilmesini isteyeceklerini” belirtiyorlar, ücretlerine % 300 artış isteyen GAMAK işçileri asgari ücrete yakın bir ücret alıyorlar.
Öte yandan 13 Kasım tarihinde Türk Metal Sendikasına bağlı Kayseri ÇİNKUR Fabrikası’nda da 604 işçi greve başladı. Metal işçilerini önce yarım, sonra tam dazlak dolaştıran, kadınlara da yarım bıyık eylemi yaptıran ve bununla övünen Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, grevci ÇİNKUR işçilerine yaptığı konuşmada: “Biz burada zehir içerisinde ölüm soluyan isçinin hakkını istiyoruz. Vatan haini diyorlar. Asıl vatan haini işçinin alın terini vermeyenlerdir. ÇİNKUR geçen yıl 60 milyar kâr etti. İşçinin hakkını isteyince batıyor, zarar ediyor diyorlar. Ben (?) ve sizler Koç’tan, Sabancı’dan daha çok vatanperveriz. Vatanını sevmeyen adamlar olsanız 300 bin lira maaşla burada çalışır mısınız?” (Kendisinin cebine her halde çok daha fazlası giriyor olsa gerek Ö.D.) Zehir içerisinde ölüm soluyarak çalışan işçileri ‘vatanperverlik adına 300 bin lira sefalet ücretine çalışmaya çağıran Mustafa Özbek, “Siz birlik bütünlüğünüzü bozmayın. Biz hakkınızı söke söke, hükümet edenlerin başına vura vura alacağız.” (Şimdiye kadar olduğu gibi. İşçilerin karşısında aslan kesilir, kapalı kapılar ardında satışımızı yaparız demek istiyor, Ö.D.) Mustafa Özbek incilerine devam ediyor. “Zaten bu hükümet geleceğini Körfezde çıkacak savaşa bağladı. Körfezde barış sağlanınca tepetaklak giderler.” (Olur ya, barışa rağmen iktidarda kalırlar, Mustafa Özbek bunun da çaresini bulmuş.) Gerçi siz bunların dersini sandık başında verirsiniz.”
Söyleyecek fazla bir şey yok. İşçi sınıfı genel grevden, meydanlara çıkmaktan söz ederken M. Özbek sermayeye ve devlete zarar gelmemesi için uğraşıyor.
İşkolunda alınan yedi grev kararından dördü Türk Metal, biri Özdemir-İş Sendikasına ve bir diğeri de Otomobil-İş Sendikasına ait. Türk Metal Sendikası tarafından 22 Ekim tarihinde İzmit’te kurulu Varilsan Fabrikası’nda 16 işçi için, 24 Ekim tarihinde Bolu’da kurulu İto Kilit Fabrikası’ndaki 200, İstanbul Hendek Ambalaj’da çalışan 140 ve İzmir/Kemalpaşa’daki Ege Mosan Motorlu Araçlar Sanayi ve Ticaret A.Ş.’de 176 işçi için ve 13 Kasım’da da Adana Emniyet Müdürlüğü Tamirhanelerinde çalışan 2 bin işçi için grev kararı alındı. Özdemir-İş Sendikası tarafından 11 Ekim’de alınan grev kararı ise, Çorum’da kurulu Kızılırmak Döküm Sanayi A.Ş.’de çalışan 70 işçiyi kapsıyor.
Otomobil-İş Sendikası’na bağlı Ankara’da kurulu ASELSAN Fabrikasında 12 Kasım tarihinde grev kararı alındı. Fabrikada çalışan 2 bin işçiden 1800’ünün sendikaya üye olduğu ASELSAN’da grev kararı henüz işyerlerinde ilan edilmiş değil. Otomobil-İş Sendikası yetkilileri, istedikleri koşullara yaklaşılması durumunda işverenle görüşmeye hazır olduklarını; ancak anlaşma sağlanamadığı takdirde 2 ay içerisinde greve gideceklerini belirttiler.
Topkapı Otomobil-İş’e bağlı 13 işyerinde toplam 2500 işçinin uyuşmazlığı sürerken, General Elektrikte grev olasılığı çok yakın gözüküyor. Bu iş yerinde de 100 işçiyi kapsayan TİS görüşmeleri sürüyor. Uyuşmazlığın gerçekleştiği işyerinde ücret, iş güvenliği ve idari maddelerde tıkanma söz konusu. İşverenler hiç bir karşı teklif getirmeyerek sözleşmeleri engelliyor. İşçilerse, en radikal şekilde ortaya çıkmak ve bu mücadeleyi kazanmak istiyorlar.
Petrol, Kimya ve Lastik İşkolunda. Petrol-İş Sendikası’nın toplu sözleşmeleri başlıyor. Bağımsız Laspetkim-İş Sendikası tarafından İstanbul Bakırköy’deki Dora Plastik Fabrikasında çalışan 140 işçi için sürdürülen görüşmeler 24 Ekim tarihinde tutulan zabıtla uyuşmazlığa girmiş bulunuyor. Petrol-İş Sendikasına bağlı İstanbul Puma ve Malazlar grevleri ile Samsun Canik Lastik Fabrikası ve Malatya Boyataş Dağıtım AŞ’deki grevler sürerken üç yeni grev daha başladı. 24 Ekim tarihinde alınan karar gereğince Gebze’de kurulu Febor Isı’da 38 ve Kütahya Dostel Alüminyum Sülfat Sanayinde 89 isçi greve çıkmış bulunuyor. Kırşehir Petlas’ta ise Petrol-İş’e bağlı 234 işçi ilk defa greve çıktı. Halen ikisi Yüksek Hakem Kurulunda görüşülen toplam on uyuşmazlık devam ediyor. Malazlar grevi beşinci ayına girerken, işverenin geçici işçi çalıştırarak boğmaya çalıştığı PİLMA grevi ise 25. gününü doldurdu.
17 yıl sonra ikinci kez greve çıkan Pilma işçileri, aralarından bir kişinin emekli olması sebebiyle 72 kişi olarak sürdürüyorlar grevlerini. 5 emekli ustabaşı, 3 teknisyen, 15 sözleşmeli toplam 78 geçici işçinin üretimi sürdürdüğü Pilma’da işverenin asıl amacı, fabrikadan sendikayı kaldırmak. Sendikasızlaştırma çalışmalarını planlı bir şekilde yürüten işveren 10 yıldan beri kadrolu işçi almıyor. 74’deki grevde 450 kadrolu işçinin bulunduğu Pilma’da. emekli olmalar ve işten çıkarmalarla kadrolu işçi sayısı 72’ye düşmüş. Grevi kırmak için çalıştırılan işçiler, Coca-Cola’da olduğu gibi grev nedeniyle yeni alınmış işçiler değil. Yıllardır Pilma’da üçer aylık sözleşmelerle geçici olarak çalıştırılan ve her türlü haktan ve güvenceden yoksun geçici işçiler, grevcilerin ve sendikaların tüm çabalarına karşın greve katılmaya razı olmamışlar. Bilinçsizliklerinden ve işverenin aldatmacı tavırlarından ötürü (grevle birlikte geçici çalışma süresi altı aya, asgari ücret üzerinden ödenen aylık maaş 400 bin liraya çıkarılmış). Pilma grevcilerine ve bütün sınıf kardeşlerine karşı ihanet eden geçici işçiler, bir gün kendi başlarına da aynı şeyin gelebileceğinden habersizler, İşverenin sözleşmeyi imzalamaya kesinlikle yanaşmadığı Pilma’da grevciler, “1980-1984 arası sendikal faaliyetlerin durdurulması, yasaklanması bugünlere yol açtı. Burjuva sınıfının çıkarlarını yansıtan, koruyan iş yasalarına geçici işçi çalıştırma olanağı veren hükümler girmeseydi, şimdi 74 grevinin huzurunu yaşardık” diyorlar. Pilma patronu, grevcilere çıkışlarını almayı dayatıyor, işçilerin son beş ayın ücretlerinin toplu sözleşme görüşmelerinde istedikleri rakama göre hesaplanmasını ve ihbar tazminatlarının da verilmesini isteyen işçiler, işverenin son beş ayın ücretlerini TİS öncesi rakamlarına göre hesaplamayı, böylelikle kıdem tazminatını düşük tutmak islediğini ve ihbar tazminatı vermeye de yanaşmadığını belirtiyorlar. Beş kişilik komiteleri aracılığıyla grevlerini sürdüren Pilma işçileri, toplu sözleşmeyle geçici işçi çalıştırılmasının kaldırılmasını istiyorlar.
Petrol-İş Sendikasına bağlı özel sektörde, 52’si KİPLAS üyesi, 5’i ilaç ve 28 değişik işyerinde olmak üzere toplam 85 işyerinde 11 bin işçinin kamu kesiminde ise TPAO, TÜRPAŞ, PETKİM, SÜMERBANK, MKE ve SSK İLAÇ’ta çalışan toplam 27 bin işçinin toplu sözleşmeleri gündemde bulunuyor.
Ocak 1991 itibarıyla başlayacak olan toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde sendikaca yapılan çalışmalarda, “ücret sözleşmeciliği”nin ötesine geçerek, özellikle idari konulara ilişkin maddelerde mücadele edilmesi gerektiği vurgulanıyor. Sendikanın hedefleri arasında “kapsam ve sözleşmeden yararlanma konusunda daha fazla sayıda işçinin sözleşme kapsamına alınması ve iş güvencesi olarak ihbar sürelerinin arttırılması, disiplin kurulunda verilecek cezaların sırasıyla uygulanması ve hafifletilmesi; geçici işçilerin sözleşme sürelerinin sınırlanması ve sendikalı olmalarının sağlanması; devamlılık arz eden işlerde müteahhit işçinin çalıştırılmasının kaldırılması, çalışma sürelerinin 45 saatten 40 saate düşürülerek fazla mesai koşullarının ortadan kaldırılması ve böylelikle işsizlik oranının düşürülmesinin sağlanması; ücret ve zamların enflasyon karşısında erimeyecek şekilde ayarlanması yer alıyor.”
Diğer işkollarında gelişmeler, grevler ve uyuşmazlıklar
(*) Tek Gıda ve Tezkoop-İş Sendikaları’na bağlı 860 işçinin Coca-Cola’daki grevi, işverenin grev kırıcı tavırlarına, geçici işçilerle üretimin sürdürülmesine rağmen sürüyor. Tek Gıda-İş Sendikasına bağlı Sakarya Tarım Ürünleri AŞ (SATÜDAŞ)’de de Kasım ayında greve çıkıldı. 23 işçinin grevde olduğu işyerinde 4 geçici işçi çalıştırılıyor. 19 yıllık bir işçinin 266 bin lira aylık ücret aldığı SATÜDAŞ’ta, sendika 800 bin lira net aylık, artı aile ve çocuk yardımı için de ayrıca para istemiş. Buna karşılık işverenin 485 bin lirada diretmesi üzerine toplu sözleşme görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlanarak greve kadar gelinmiş.
(*) Çimse-İş Sendikası’na üye 765 işçinin çalıştığı Kütahya Porselen ve Karoseri Fabrikası’ndaki grev 30. gününü doldurdu. Grevin başlamasıyla birlikte işverenin üretimi sürdürmek için müteahhit aracılığıyla işçi alması karşısında, sendika ihtiyati tedbir için mahkemeye başvurmuşsa da, mahkeme çoğunlukla olduğu gibi yine işveren lehine karar vermiş.
(*) Teknik okul öğrencilerinin kaçak işçi olarak çalıştırıldığı Ankara Tepe Mobilya grevi ile İstanbul Topkapı Yem Fabrikası’ndaki grev aylardır devam ederken, yeni bir grev daha başladı. Bu Tezkoop-İş Sendikasının İstanbul’da kurulu Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar işkolunda yer alan İmepa adlı işyerinde 570 işçi 22 Ekim tarihinde başlattığı grev.
Yeni grev kararları da alınmaya devam ediyor. Gıda Sanayi işkolunda Hak-İş Federasyonu’na üye Öz Gıda-İş Sendikası tarafından Erzurum Polat Un Fabrikasında çalışan 26 işçi için Çimento, Toprak ve Cam Sanayisinde Türk-İş’e bağlı Çimse-İş Sendikası’nca İstanbul Oralisan’da toplam 250 işçi için grev kararı alınırken, gıda, büro, ticaret, nakliyat, tekstil, belediye, enerji, çimento, ağ, deri, dokuma işkollarında toplam 23 bin 754 işçinin toplu sözleşmeleri de uyuşmazlıkla sonuçlanmış bulunmakta. Hava işkolunda ise Çelebi, THY ve Havaş işyerlerinde toplu sözleşme görüşmeleri başlıyor.
1991 yılında 1 milyon işçi için TİS mücadelesi
Maden işkolunda 50 bin işçinin grevi başlamak üzere. Metal işkolunda greve giden yol kısaldı. Çeşitli sektörlerde binlerce işçinin toplu sözleşme görüşmeleri uyuşmazlıkla sonuçlandı. Petro-Kimya, Deri, İnşaat, ulaşım vb işkollarında toplu sözleşme dönemine girildi. Kamu kesiminde 500 bini aşkın işçi için toplu sözleşmeler başlıyor. Grevler ardı ardına yayılıyor. Hükümet ve işverenler grevleri boğmaya, işçilere gözdağı vermeye çalışıyorlar. İşçiler yılmıyorlar. Grevler devam ederken, sokağa çıkan işçi sayısı artıyor.
12 Eylül’den sonra geçici bir sessizliğe bürünen işçi sınıfı yeniden uyanıyor. 1980 öncesinden farklı olarak yalnızca geniş işçi kesimleri eyleme geçmiyor, işçilerle birlikte aileleri de haykırıyor. Kamu kesiminde çalışan memurların sendikalaşma çalışmaları sürüyor. Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için memurlar sokağa dökülüyor. Savaşa karşı hayır sesleri yükseliyor. İş, ekmek, özgürlük talebi olanca yakıcılığıyla geniş kesimlerde yankılanıyor.
1991 yılı yeni ve eskisinden çok farklı gelişmelere gebe. Genel grev şiarı sınıfın en geri kesimlerini bile sarmış durumda. Önümüzdeki günler ve aylar, burjuvazinin ve proletaryanın karşılıklı güçlerini deneyeceği ve birbirlerini sınayacakları günler olabilir.

Malazlar’da Bayram Var
Pendik-Kaynarca’da  kumlu Malazlar Kibrit Fabrikası işçileri, 5. ayına giren grevlerini aynı kararlılık, aynı birlik ve aynı coşkuyla-sürdürüyorlar.
Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Malazlarda 39’u kadın 251 işçi çalışıyor. İşçiler, tek bir fire vermeksizin sürdürdükleri grevlerini “5 ay değil, 5 yıl da olsa, varız” diyerek selamlıyorlar.
Grev öncesinde ortalama 400 bin lira brüt ücretle çalışan Malazlar işçileri toplu sözleşme görüşmelerinde birinci yıl için 2 milyon, ikinci yıl için de 2 milyon 250 bin lira istemişler. Buna karşılık işveren, sırasıyla 450 bin ve 500 bin lira brüt ücrette dayatmış, işverenin bu tutumu yalnızca işçileri düşük ücretle çalıştırmak istemesinden değil, aynı zamanda görüşmeler döneminde elindeki 180 bin kolilik stoku eritme amacından kaynaklanıyor. İşveren grevi dayatıyor. Malazlar işçileri, işverenin bu davetini “kabulümüzdür” diyerek, ama kendi amaçları için ve kendi silahlarıyla karşılıyorlar.
Ustaların bile grevde olduğu ve yalnızca, yasa gereği kapsam dışı tutulan 2 işçinin çatıştığı Malazlarda bu işçilerin büyük çoğunluğu (% 70’i) için ilk grev. Malazlar işçileri, grevlerini bayrama çeviriyorlar. Grev, fabrika önünde davul-zuma eşliğinde toplu halayla başlıyor. Ayda bir şenlik yapmayı planlayan Malazlar grevcileri, “önemli olan (bizim için, Ö.D.) yasal olmayanı yasal kılmaktır. Çoğunluk, eylemi meşru kılar.” diyorlar.
Malazlar’da 24 kişilik (bunun yarısını kadın işçiler oluşturuyor) bir grev komitesi var. Toplu sözleşme görüşmeleri öncesinde ve sırasında sözleşme taslağının hazırlanması, görüşmelerin yürütülmesinin sağlanması, denetlenmesi ve fabrika kitlesinin gelişmelerden haberdar edilmesi vb çalışmalarını yürüten toplu sözleşme komitesi, uyuşmazlıkla birlikte grev komitesine dönüşmüş. Grev komitesi, grevin yürütümü, bölgedeki diğer işyerleri, sendikalar ve yöre halkı ile dayanışma ilişkilerinin sağlanması, grev süresince ortaya çıkan sorunların çözülmesi vb işlerle uğraşıyor. Şimdiye dek grevle ilgili iki de bildiri yayınlayan ve dağıtan Grev Komitesi, bunların dışında en geç on beş günde bir olmak üzere sendika şubesi binasında işyeri toplantıları düzenliyor. Bu toplantılarda, grevden başka, başlıca genel grev ve Körfez krizi ve savaş üzerinde tartışmalar yürütülüyor. Grev komitesi, ayrıca bölgedeki Selüloz İş, Otomobil-İş ve Çelik-İş Sendikalarına bağlı fabrika ve işyerleri ile de görüş ve mücadele deneyimi aktarımı ve ortak hareket etme planları yapma çalışmalarında da bulunuyor. Yine, işyeri toplantılarında komitenin yol göstericiliğinde sınıfın mücadelesinin sorunları, hedefleri ve araçları ile sınıfın kendi dünya görüşünün kavratılması hususunda eğitim çalışmaları yürütülüyor.
Grev komitesi, grevi desteklemek ve yöre halkıyla bütünleşmeyi sağlamada ve grevi duyurmada bir araç olmak üzere, hediyelik eşya yaptırmış; bunun yaygın dağıtımını da gerçekleştirmiş. Yine bu amaçla bir de dayanışma gecesi düzenleme girişimlerinde bulunuyor.
Petrol-İş İstanbul Anadolu Şubesi, Malazlar grevini destekliyor. Toplu sözleşme görüşmelerini komite ile birlikte uyum içinde sürdüren şube, grev boyunca her işçiye ayda 250 bin liradan toplam 900’er bin lira grev aidatı ödemiş şimdiye dek.
Grevin en büyük destekçisi olan yöre halkı ise, para yardımı başta olmak üzere dayanışma ziyaretleri, grevcilerin çeşitli ihtiyaçlarının giderilmesi vs. konularında grevcilerle dayanışma içine giriyor.
Grev, yöre halkı ve bölgedeki diğer fabrikalarla dayanışmanın sağlanması yanında, greve çıkan işçilerin birlik ve bütünlüğünü, birbirlerine kenetlenmelerini sağlıyor. Fire vermeksizin grevi sürdüren Malazlar işçileri karşılaştıkları sorunları birlikte çözüyorlar; birinin sorunu hepsinin sorunu oluyor, içlerinden birinin hastalanması, bir diğerinin eşinin tedavi için hastaneye kaldırılması olaylarında grevciler, aralarında her iki durum için de 600’er bin lira para toplayarak arkadaşlarına yardımda bulunmuşlar.
Grev, Malazlar işçilerinin kendi deyimleriyle üç yenden eğitim sağlıyor, okul işlevi görüyor. Birinci olarak, greve çıkan işçilerin kendileri mücadeleyi ve dayanışmayı öğreniyorlar, ikinci olarak, bölgedeki grevde bulunmayan fabrikaların, işyerlerinin işçileri grevci işçilerden öğreniyor ve onlarla dayanışma içine giriyorlar. Ve bununla bağlantılı üçüncü olarak da grevciler diğer işçilere öğretiyorlar. Grev, bu yönleriyle fiili olarak okul işlevi görüyor.
Genel grev, Körfez krizi ve savaş konularında tartışma vs eğitim çalışmaları yürüten Malazlar işçileri, savaşın ancak bütün emekçilerin, işçilerin, köylülerin, gençliğin birleşik mücadelesiyle önlenebileceği düşüncesindeler.
“Savaş, Türkiye’de işçi sınıfı ve emekçi halk için gerçek bir yıkım olacaktır. Savaştan en çok emekçiler zarar görecektir. Erkekler cepheye, kadınlar tezgâh başlarına sürülecektir. Erkekler cephede, kadınlar çarklar arasında ezilecektir. Aileler parçalanacak; binlerce kadın eşsiz, oğulsuz; binlerce çocuk yetim kalacaktır. Böyle bir savaş bizim savaşımız değildir, olamaz da. Bu savaş emperyalistlerin ve petrol şeyhlerinin savaşıdır. Bizim bu savaşta çıkarımız yoktur. Daha şimdiden grevlerimizi yasaklayarak, ardı ardına zamlar, savaş vergileri ve işten çıkarmalarla bize saldırdılar bile. Siyasi iktidar ve sermaye çevreleri ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin faturasını bize çıkarmak istiyorlar. Şöyle diyor Malazlar işçisi ve ekliyor: “Genel grev, ekonomik, sendikal, demokratik hakların kazanımında olduğu gibi, ‘savaşa hayır’ demenin de bir aracı olabilir. Genel grevin yalnızca üretimi durdurmak demek olmadığını, “o gün ben evimde oturacağım, herkes de öyle yapsın” diyen sermayenin tescilli uşağı Şevket Yılmaz gibi, pasif bir eylem olarak düşünmediklerini; sorunların ancak “sokağa çıkmakla” çözülebileceğine ve genel grevin ancak bu şekilde etkili olabileceğine inandıklarını söylüyorlar. Sosyal-demokrat sendikacıların da, Türk-İş’li sendika patronlarından geri kalmadığına değinen Malazlar işçileri: “Sosyal-demokrat sendikacılar topu Türk-İş’e atıyorlar. Türk-İş yapmıyor, bu yüzden biz de yapamıyoruz’ dediklerini söylüyorlar.
Genel grevle her şeyin çözüleceğini düşünmenin (TİS görüşmelerini kesin olarak sağlayacağını söylemek ne kadar hatalıysa, işçilerin iktidara geleceğini söylemek de o kadar yanlıştır.) yanlış olacağını belirterek, Malazlar grevcileri bu konuyu şöyle noktalıyorlar; “Genel grev her şey değildir. Genel grev amaç değil araçtır. Genel grev işçi sınıfının gücünü gösterir. Esas olan işçi sınırının öncü partisinin önderliğinde siyasal mücadeleye atılmasıdır.”

Malazlar Grev Komitesi Bildirisi
Biz Malazlar işçilerinin isteği insanca yaşamaya yetecek ekonomik ve sosyal olanaklar karşısında Malazlar İşvereninin önerdiği gülünç, gülünç olmanın ötesinde aşağılayıcı önerileri, bizi, işçinin işçi olmayı öğrendiği dahası insanın insan olmayı öğrendiği ve yüceldiği grev silahına başvurmak zorunda bıraktı.
Hiç kimse hiçbir şey olmadan greve başvurmayı istemez. Bütün çıkış yollarının tıkandığı, tüm olanakların tükendiği bir noktada hep bir ağızdan greve EVET dedik ve halaylar çekerek, sloganlar haykırarak başlattık grevimizi.
Grevimiz şu günlerde 80’li günlerdedir. Durum gösteriyor ki daha da uzayacaktır. Malazlar işvereni bizleri uzun bir greve sürükleyerek istediği yönde bir sözleşme bağıtlama hevesinde. Ama şu bilinmelidir ki grevimiz değil 80, 300 gün de sürse biz bir adım dahi gerilemeden, taleplerimizi gelişmelere ve günün koşullarına uygun yeniden formüle ederek kendi öz gücümüzle sonuna kadar direnecek ve başarıyla sonuçlandıracağız. Buna inancımız tamdır. Bu grevimizde en büyük kazancımız inancımız ve işçi sınıfımızın ve demokratik kamuoyunun aktif destecidir.
“MİLLİ GÜVENLİK” BAHANESİ İLE GREVLERİN KIRILMASINA HAYIR!
Bu günlerde “Körfez Bunalımı” vesilesiyle “Milli Güvenliğimiz” bahane edilerek sürmekte olan grevlerimiz bir bir ertelenmekte ve işçiler eskisi gibi en zor koşullarda çalışmaya zorlanmakta ve açlığa mahkûm edilmektedir. ABD üslerindeki grevlerle lastik grevleri bu bahanelerle kaldırıldı. Bu durumun bizim grevimiz için de söz konusu edilebileceği ihtimal dâhilindedir. Üslerde ve lastik iş kolunda çalışan işçilerin haklarını emperyalizmin çıkarına feda eden bir zihniyet, bunu bize de reva görebilir.
Grevler “Milli Güvenlik” bahanesiyle erteleniyor ya da yasaklanıyor. Sormak gerekir; Milli güvenliği tehdit eden biz işçiler miyiz yoksa bizi, ülkemizi emperyalist haydutların çıkarları için kanlı bir savaşın ortasına doludizgin süren egemen sınıflar mı? Elbette ki ikincisi.
Emperyalist güçler ve petrol şeyhlerinin çıkarları için grevleri yasaklayan ve ülkemizi bile bile kanlı bir savaşın içine sürükleyen iktidarın bu tutumunun ülke çıkarlarıyla, işçi ve emekçi haklarıyla bağdaşır bir yanı yoktur. Bu yadsınamaz bir gerçekliktir.
3u vesileyle altını çizerek şunu söylemek istiyoruz:
Biz işçi sınıfı ve emekçi halkımızın emperyalist para babalarının çıkarına dökecek bir damla kanımız yoktur. Bizlerin çıkarı emperyalist haydutların ve petrol şeyhlerinin safında bir savaşta yer almakta ve ona jandarmalık yapmakta değil, tam tersine bizim ve emekçi halkımızın çıkarı emperyalizmin, sömürünün, zulmün ve emperyalist amaçlı savaşların ortadan kaldırılmasındadır.
Ekonomik ve sosyal haklarımız için sürdürdüğümüz haklı grevimize yönelecek her türlü saldırıya karşı sonuna kadar mücadele edecek ve direneceğiz.
Bu böyle bilinsin.
Bugüne kadar ilk günün coşkusuyla ve heyecanıyla sürmekte olan grevimiz bu günden sonra da aynı coşkuyla sürecek ve dayanacaktır.
Bu vesileyle başta sınıf kardeşlerimiz olan işçi sınıfı olmak üzere tüm kamuoyunu ve demokratik kuruluşları insanca yaşamanın ve dayanışmanın bir adımı olan grevimizi ve ülkede yükselen işçi ve memur eylemlerini desteklemeye çağırıyoruz.
Özgür ve kardeşçe bir dünya için ileri atılalım, el ele verelim, direnelim. Birliğimiz ve mücadelemiz tüm zorlukları yenecek ve gelecek bizim olacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Yaşasın Malazlar işçisinin onurlu mücadelesi!
Yaşasın işçi sınıfının birliği ve kardeşliği!
Yaşasın haklı grevimiz!
Malazlar Grev Komitesi

Yasalar, işveren, grev kırıcıları ve polis Coca-Cola işçilerini yıldıramıyor
Coca-Cola grevi 26. gününü doldurdu. Cola işçileri işverenin grevi kırmak için giriştiği her türlü çabaya, özellikle geçici işçi çalıştırmasına ve polisin yoğun baskısına rağmen grevlerini sürdürüyorlar. “Dönüş yok, bir tek adım bile geriye atamayız. Bu yalnızca bizim için değil, bütün İstanbul işçisi için, Türkiye işçi sınıfı için geri adım olur” diyorlar.
19 yıllık işçinin 342 bin lira aylık aldığı Coca-Cola Fabrikasında ilk işçi sesi 1989’da ek zam talebi için üç günlük üretimi durdurma eylemi ile duyulur. Ardından, işverenin işçilere, TezKoop-iş sendikası işyeri baş temsilcisi dâhil 107 işçiyi işten çıkartarak saldırıya geçmesi üzerine Cola işçileri, bu kez üç günlük direnişle karşılık verir. Ve Cola işçisi durmuyor, hızla ilerliyor yolunda. 1984-85’lerde Hisarbank, Banker Kastelli döneminde) iflas eden patronu gündüz çalışmalarıyla kurtaran Cola işçileri, bu Kez kendileri için mücadele ediyorlar. Cola işçisi artık kendisi için var. Sınıf olmanın bilincine vararak 90 1 Mayıs’ında üretimi durduruyor. 170 Coca-Cola işçisinin 48 saat gözaltına alınmasını, sendika işyeri temsilcisinin 3,5 ay süreyle tutuklanmasını yemek boykotu yaparak protesto ediyor ve gözaltındakilerle dayanışma içine giriyor.
Ve Cola işçileri, toplu sözleşme görüşmelerini 10 kişilik komiteleri aracılığıyla bizzat yürütüyorlar. 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kabul edilmesi talebini sözleşme taslağına yazdıran Coca-Cola işçileri, toplu sözleşme görüşmeleri boyunca sendika merkezi ve sermayeyle mücadele ettiklerini belirtiyorlar.
Sözleşme metnini kendileri hazırlayan ve görüşmeleri adım adım izleyen, denetleyen Coca-Cola işçileri tam kadroyla (860 kişi, bunun içinde 18 ustabaşı ve memur da var) grevdeler. “Sermaye (işveren) de kendi gücünü görmek için grevi zorladı” diyor Cola işçisi. Kendi deyimleriyle, “işveren için Coca-Cola işçisi iflah olmaz içiydi. örgütlenmiş işçiydi” Ve işveren, örgütlenmiş Coca-Cola işçisinin burnunu sürtmek istiyordu. Kendisinin (ve bir parçası olduğu sermayenin) ve Cola işçisinin gücünü görmek istiyordu Çünkü Tezkoop-İş işyeri temsilcisinin de söylediği gibi, Cola patronu işçileri artık eskisi gibi sömüremeyeceğini biliyordu. “Baskı olmadan sömürü de olmaz” diyor Tezkoop-İş işyeri temsilcisi. Ve bunun için de işveren bir yandan tehdit ve gözdağına başvurur, öte yandan grev kırıcı sicilli faşistleri, MÇP’lileri, Akıncıları çalıştırırken, eski MİT’çileri grev kırmak için danışman olarak kullanırken (eski MİT’çi Bülent Öztürkmen, fabrika sahibi Bilge Hasoğlu’nun danışmanlığını yapıyor. Toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlığı döneminde grevi kafasına koyan B. Hasoğlu, grevi kırmak için Bülent Öztürkmen’in adamlarını işe almış.); bir yandan da yoğun baskısı ve terörüyle polisi ve yasalarıyla devleti arkasına almış durumda.
İşveren, daha toplu sözleşme görüşmeleri sırasında Cola işçisine saldırmaya başlıyor. Görüşmeler yürüten sendikacıları satın almaya çalışıyor. Bu olmayınca, görüşmelerin uyuşmazlık safhasında pasif direnişte bulunan işçilere gözdağı vermek için 18 kişiyi işten atmaya kalkışıyor. Saldırısıyla, grev öncesi Cola isçisinin gücünü sınamaya çalışan işveren, direniş karşısında geri adım atıyor, işten çıkarmadan vazgeçiyor.
Grev kaçınılmaz oluyor. Bu kez, Cola işçilerini yıldırmak ve grevlerini kırmak için yeni bir taktiğe başvuruyor Bilge Hasoğlu Cola patronu, toplu sözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine, beşer onar yeni geçici işçi almaya başlıyor. Grev başladığı tarihte bu sayı 265’i buluyordu. Grevi kırmak için alınan bu geçici işçilerin çoğunluğunu MÇP’liler ve Akıncılar oluşturuyor. Herhalde vatanı, milleti bölücü-hainlere karşı korumak için buradalar! İşveren 1 milyon 200 bin lira aylık vereceğini söyleyerek aldığı geçici işçilerden istediği sonucu alabilmiş değil henüz.
Grevciler, işverenin grev kırıcılarının yalnızca on, on-beş elebaşısına bu parayı verdiğini, geri kalanlarınsa en fazla 600 bin lira aldıklarını söylüyorlar. Cola patronu elindeki stok günden güne erirken, grev kırıcılarının Cola yerine şurup, sirke üretmesinden hoşnutsuz; grev kırıcıları da aldatılmaktan ve verilen ücretin yetersizliğinden. Bu durum, başlangıçtaki geçici işçi sayısının düşmesine yol açıyor. Bugün ancak 120’ye yakın geçici işçi çalışıyor fabrikada. Onlar da ikiye bölünmüş durumdalar. Bu koşullar altında çalışmaya istekli görünmeyenleri faşist elebaşılar ikna etmeye uğraşıyorlar.
Türkiye’de savaş bahanesiyle, milli güvenlik gerekçesiyle grevler yasaklanırken, her şeye rağmen yapılabilen grevlerde böylelikle soğutmaya çalışılıyor. Grev kırıcılarına karşı işçiler silahlı değiller ne yazık ki. Yasalar, işverene geçici işçi çalıştırma olanağını tanıyor. Bunun karşısında işçilerin yalnızca tespit davası açma durumu tanınıyor. Tabii, bu da işvereni kesinlikle zor duramda bırakmıyor.
Tezkoop-İş Sendikası 7 Kasım tarihinde mahkemeye başvurmuş. Sonuç koca bir hiç. Yalnızca belediye kaçak işçi çalıştırdığı için 170 bin lira para cezasına çarptırmış işvereni. İşlem tamam! Grev kırıcılar eyleme devam! Cola işçileri grev kırıcılarına karşı etkili şeyler yapamıyorlar. Zaten tel örgülerden içeriye bir adım atmaları bile yasak. Gözetleyip, denetlemekte kusur etmeyen polis, grevcilerin tel örgülere yanaşmasına dahi izin vermiyor. Cola grevcileri, “grev kırıcıları ile ilgili geçici işçi çalıştırma olanağını veren; yasaları yalnızca Coca-Cola işçileri değiştiremez. Bu, tüm Türkiye işçi sınıfının bir sorunudur.” Diyerek, grev kırıcılarla mücadele bütün sınıfın birliğinin gerektiğini söylüyorlar.
Grevin başladığı günden bu yana polis denetimi ve baskısı eksik olmuyor Coca-Cola’da Grev gözcülerinin bu yoldaki girişimleri her defasında polis tarafından engelleniyor. Polisin işi, işlevi bununla bitmiyor. Sürekli kontrolün yanı sıra, grevcilerle dayanışmaya gelen ziyaretçiler gözaltına alınıyor. Grevin ikinci haftasında destek amacıyla gelen 52 Tekel işçisi slogan artıkları gerekçesiyle gözaltına alınarak birinci şubeye götürülüyor. 2 gün süreyle gözaltında tutulanlar arasında Tek Gıda-İş’in işyeri temsilcisi de yer alıyor Tekel işçilerinden sonra, Kartal Kültür Derneği üyeleri gözaltına alınıyor. Fabrika çevresinde sürekli dolaşan resmi ve sivil polisler, ziyaretçi olduğundan şüphelendiği kişileri gözaltına alıyor. Grev gözcülerinin bir kapı önünde ikiden fazlasının bir araya gelmesi yasak. Gözcülerin üçer beşer dolaşması ya da toplanması halinde polis tehditlere girişiyor. Grev gözcülerinin yağmurdan korunmak için parmaklıklara gerdikler örtünün altı -olur ya, yasak bir şeyler bulunur diye- kontrol ediliyor, vs.
Ama bütün bunlar Coca-Cola işçilerini yıldıramıyor. Onlar, bu yollarında kararlılar. Grevlerini kışa, soğuğa, işverene, grev kırıcılarına, polise ve yasalara rağmen sürdürüyorlar.

Aralık 1990

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑