Kürtler ayakta

Geçtiğimiz ay içinde, ajansları, basın ve yayın organlarını, emperyalist politikacı ve diplomatları en çok meşgul eden konu, Irak’ta Kürtlerin silaha sarılarak Saddam gericiliğine karşı başkaldırmasıydı. Küçüklü büyüklü burjuva iletişim araçları birbirleriyle yarışırcasına Kürtlerden söz etmeye başladılar. Türk basını bile, “Kürt gerçeği”nden söz etmeye, “Kürtleri görmezden gelen” bir Ortadoğu planının başarısız olacağından dem vurmaya başladı. Türkiye’deki Kürtlerden sadece “terör” ve “bölücülük” edebiyatı içinde söz eden büyük tekellerin gazeteleri, dergileri; Kürt tarihinden “Apo’yla röportajlara uzanan hummalı bir faaliyet içine girdiler. Devlet politikasıyla yayıncılığı aynılaştıran AA bile Apo ile röportaj yapmak ihtiyacını duydu. Çünkü halklar ancak silaha sarıldıklarında kendilerini kabul sürebiliyorlardı.
Irak’ta bu gelişmeler olurken büyük emperyalist dolap dönmeye devam ediyor. Döndükçe de içindeki Ortadoğu senaryolarından biri ya da birkaçı dışarı fırlıyor. Senaryoların hiç de yabancısı olmayan ağızlar, senaryoları, emperyalist gerici öz ve içeriklerini saklamak için allayıp pullayarak dünya kamuoyunun önüne getiriyorlar. Bazen bir politikacı, bazen bir diplomat, bazen basın ya da TV aracılığıyla, ama çoğu zaman da bu çevrelerin ortaklaşa çabasıyla, emperyalist senaryolar dünya kamuoyuna mal edilmeye, en azından kamuoyu bu senaryolara alıştırılmaya çalışılıyor.
Emperyalist dolap içinde “geleceğin Ortadoğu’su” için pek çok senaryo var; ama bütün bu senaryoların ortak yanı Ortadoğu’daki emperyalist çıkarların korunmasına dayanıyor. Bu amaç gerçekleştirildikten sonra, Irak’ta “bağımsız bir Kürt devleti” mi olacak yoksa bir federasyon mu, Filistin’de bir “küçük Filistin devleti” mi olacak yoksa bugünkü statü mü sürdürülecek, Arap şeyhliklerinde göstermelik parlamentolar mı olacak yoksa şeyhlerin bugünkü monarşik diktatörlükleri mi sürüp gidecek -bütün bunlar işin ayrıntısı ve emperyalistler için manevra alanı. Koşullara göre bu biçimlerden birini ya da ötekini savunmak, emperyalistler için bir sorun değil. Zaten bugün, emperyalist politikacılar, diplomatlar ve propaganda merkezleri tarafından öne çıkarılıp kamuoyunun ilgi odağı haline getirilen konular da, senaryoların özü değil, ayrıntılardır.
Aydınlar arası tartışmalarda “şeytan ayrıntıda gizlenir” denirse de, bugün Ortadoğu’da çevrilen dolapta “şeytan”, ayrıntıda değil özde gizlenmektedir. Çünkü bugün Ortadoğu’da sorun, şöyle mi-böyle mi olsunla sınırlı aydın tartışmasını aşmış, ayağa kalkan Kürt halkı ve hoşnutsuzluğu giderek derinleşen diğer halklarla emperyalistler ve gericilerin hesaplaşmasına giden bir çizgiye doğru ilerlemektedir. Bu durum, emperyalistler için istedikleri çözümü kabul ettirmeyi güçleştirmekte; onları, çıkarlarını koruyan değişik senaryolar üretmeye zorlamaktadır. Bu yüzden de bugün asıl sorun, emperyalist planların ayrıntıları değil, bu ayrıntılar arkasında gizlenen, gizlenmeye çalışılan özdür.
Bugün Ortadoğu’da sadece emperyalist bir dolap dönmüyor, dolapçıları kaygılandıran bir başka etken de yükseliyor. Yüzyıllardır baskı ve zulüm altında inleyen Kürtlerin ayağa kalkması bu. Kaygılanan, sadece emperyalistler de değil; Irak, Türkiye, İran ve Suriye gericiliği doğrudan, bütün diğer gerici bölge ülkeleri de -dolaylı bir biçimde de olsa- derin bir kaygı içindeler. Çünkü karşılarında, büyük acılar yaşamış, yüzyıllardır özgürlüğe susamış bir halk var. Gerçi başlarında Talabani, Barzani ve daha birkaç ay öncesine kadar Saddam’ın işbirlikçisi olan “caş” Kürt liderlerinin olması, emperyalistler ve bölge gericileri için rahatlatıcı bir etken gibi görünüyorsa da, onlar, deneyleriyle biliyorlar ki, silaha sarılıp ayağa kalkan bir halkın nerede duracağını kimse bilemez. Bu yüzden, ayağa kalkan halklar, onlar için, potansiyel bir tehlikeyi her zaman taşımışlardır. Ve emperyalistler için en kaygı verici etken de budur. Çünkü Kürtler özgürlük ve kendi kaderlerini kendileri tayin etmek istiyorlar. Sorunun devrim mücadelesi açısından asıl önemli yanı da bu yandır.
Emperyalistler, Körfez krizini bahane ederek Ortadoğu’da hegemonyalarını sağlamlaştırırken, saldırgan tutumlarını örtmek için, “bölgeye demokrasi getirecekleri” propagandasını da birlikte yürüttüler. Bu yolla, demokrasi ve özgürlükten yoksun bırakılmış Ortadoğu halklarının kalbini kazanmaya çalıştılar, bugün de bu çabalarını yoğunlaştırarak sürdürüyorlar. Son yıllarda özellikle Gorbaçov’un “değerli” yardım ve katkılarıyla dünyada estirdikleri demokrasi rüzgârı ve bölgenin liberalleri ve reformcularının da desteğiyle asıl amaçlarını gizlemeye çalışıyorlar. Nitekim sadece Irak’a değil, Kuveyt, Suudi Arabistan ve diğer Arap şeyhliklerine de “demokrasi” getireceklerini ilan edip duruyorlar. Ancak burada da sorunun özü saklanıyor. Çünkü bağımsızlık gibi demokrasi de verilen değil alınan bir şeydir ve halkların mücadele sonucu kazandıkları bir hak olduğu ölçüde anlamlıdır. Ama emperyalistler, özgürlüğe susamış Ortadoğu halklarına, tankları ve toplarının gölgesinde “ya benim dediğim kadar bir özgürlük ve bağımsızlıkla yetinirsiniz ya da hiçbir şey” diyerek dayatmada bulunuyor. Ortadoğu’nun tüm gerici ve reformcuları da bu emperyalist dayatmaya, kendi çıkarlarıyla da uzlaşıp birleştiği için, sarılıyorlar.
Göstermelik bir demokrasi, göstermelik özgürlükler ve göstermelik bir bağımsızlıkla halkların mücadelesini engellemeye çalışıyorlar. Bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük kırıntılarıyla yetinmeyi esas alan politikalarla emperyalist plan içinde kendilerine yer edinmeye çalışan Burjuva liberal ve demokrat çevrelerse, “hiç olmamasından daha iyidir” propagandasıyla, emperyalizmin “yeni düzeni “ne dayanak ve emperyalist gerici propagandanın yığınları aldatmasının aleti oluyorlar.
Bu durum, kendisini en çok ayağa kalkıp silaha sarılan Irak Kürtlerinin şu andaki önderliğinde gösteriyor. Barzani ve Talabani başta olmak üzere, Iraklı Kürt liderler, dikkatlerini, Kürt halkının isteklerinden çok bölgedeki gerici hükümetler ve emperyalistlerin planlarıyla uyum içinde bulunmaya hasrediyorlar. Talabani ve Barzani’nin temsilcileri, bölge ülkelerinin devlet görevlileri ve emperyalist ülke yetkilileriyle görüşüp onlara garantiler vermeyi her şeyin başı olarak görüyorlar. Emperyalizm ve gericiliğe karşı çıkıp onların bölgeye ilişkin planlarını bozarak Kürtleri gerçek özgürlüğe götürecek ve bölgedeki diğer ülkeler halklarını da mücadeleye çekecek taktikler yerine, emperyalizmin kabul edebileceği reformlarla yetinmeyi tercih etmiş görünüyorlar.
Elbette ki özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi içinde gericiler ve emperyalistlerle görüşmeler de yapılabilir. Önemli olan, görüşmelerin olup olmaması değil, görüşmelerin amacı ve hangi “politikanın devamı” ve unsuru olarak gerçekleştirildiğidir. Eğer devrimi güçlendirmeyi, emperyalistler ve gericiler arasındaki çelişmelerin derinleştirilmesini ya da zor koşullarda daha ileri gitmesi mümkün olmayan devrime soluk aldırmayı amaçlıyorsa, görüşmeler kabul edilebilirdir. Yok, eğer görüşmeler, emperyalistler ve gericilerle uzlaşma politikasının ürünü ve unsuru olarak, dahası onları, planlan çerçevesinde kalınacağına inandırmak için yapılıyorsa, bu, arkasında isterse silahlı güçler olsun, ulusun kendi kaderini tayin hakkı yerine ulusun kaderini emperyalizmin tayininin geçirilmesine bağlanan bir uzlaşmacı tutuma işaret eder ki, kesinlikle reddedilmesi gerekir.
Saddamcı azgın kölecilik koşullan karşısında, “eskisinden daha iyi” bir durumun, örneğin özerkliğe dayanan bir federasyon seçeneğinin binlercesiyle ayakta olan Kürtleri nasıl coşturup etkilediğini görüyoruz. Yaygınlaştırılan emperyalist ve gerici propaganda altında hatta ilerici Kürtlerin emperyalizmin planları çerçevesindeki özgürlük kırıntılarıyla yetinme ve bunu da ileri bir adım görme tutumuna eğilim göstermelerini anlayabiliyoruz. Evet, özgürlüğün kırıntısı da iyidir. Ama halklar alırsa ve emperyalizmi gerileterek alırlarsa. Yoksa bir kez emperyalistlere dayanılır, onların planlan içinde yer tutulursa, emperyalist yeni “düzen”in bir unsuru olmak ve kırıntılar ardında gericileşmek ve kuklalaşmak kaçınılmazdır. Kürtlere, emperyalizmin kurmakta olduğu “yeni düzenin” kuklalığı, kukla devlet ya da sahte özerklik yakışmaz.
Emperyalistler, 2. emperyalist paylaşım savaşından bu yana, uluslara bağımsızlık ve demokrasi bahşetmeyi gelenekleştirmeye çalıştılar. (Örneğin Türkiye 1946’dan itibaren “demokrasi” bahşedilen bu ülkelerin bir örneğidir.) Son yıllarda bu tutumlarını özellikle geliştirdiler. Nereye saldırıp egemenliklerini pekiştirmeye niyetlenmişlerse, orada, yıllardır besledikleri diktatörleri eleştirmeye, demokrasi ve özgürlük yokluğundan söz etmeye başlıyor, böylece saldın için “meşru” bir zemin yaratmaya çalışıyorlar. Ortadoğu’daki büyük askeri yığınak ve Irak’ın çökertilmesi de aynı propaganda eşliğinde yapıldı. Bugün de Ortadoğu’daki varlıklarını aynı gerekçeye bağlamaya çalışıyorlar.
Yakın geçmiş şunu açıkça göstermiştir ki, emperyalistler hiçbir yere özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi götürmemişler; şu ya da bu emperyalistlerle uzlaşılarak elde edilen “bağımsızlık”lar da göstermelik olmaktan öteye geçememiştir. Sadece efendiler değişmiş, baskı, sömürü ve özgürlüksüzlük sürüp gitmiştir. Emperyalistler kendi aralarındaki çelişmelerden dolayı ya da halkların artık önlenemez bağımsızlık istekleri karşısında, bir ulusun bağımsızlığından söz ettiklerinde, bundan anlaşılması gereken, ulusal bağımsızlık mücadelesini baltalamak için ona müdahale, yükselen mücadeleyi denetim altına alarak onu kendi çıkarları çerçevesinde tutma olmalıdır.
Son yüzyıl içinde Kürtlerin bağımsızlık istekleri karşısında emperyalistlerin tutumu da farklı olmamıştır. Kürt ayaklanmalarına sızarak onları kendi doğrultularına çekmeye çalışmışlar, çoğu kez de bunda başardı olmuşlardır. Niyetleri bugün de farklı değildir.
Bugün Irak’ta silaha sarılmış olan Kürt halkı özgürlük ve kendi kaderini kendi tayin etmek istiyor, bunun için savaşıyor. Ama ona önderlik edenler, onu emperyalizmin çizdiği çerçevede tutmaya yönelik politikalar izleyerek ayaklanmanın amaçlarını sınırlamaya, silaha sarılmış on binleri emperyalistlerin yedekliğine götürmeye çalışıyorlar, konulan sınırların aşılmayacağı konusunda emperyalistler ye bölgedeki gerici devletlere güvence üstüne güvence veriyorlar. Bu, bugünkü ayaklanmanın asıl handikabı olarak görünüyor.
Bugün ayaklanan Kürtler, bugüne kadar Ortadoğu’da oynamadıkları tarihsel bir rolle karşı karşıyadırlar: emperyalizmin Ortadoğu’ya giydirmek istediği gömleği parçalamak, emperyalist plan ve senaryoları bozmakta öncü güç olma rolü. Eğer bunu başarırlarsa; Ortadoğu’nun emperyalizmin “yeni düzeni”ne bağlanma projesi daha baştan iflas edecektir. Ve onların attığı ileri adımı diğer Ortadoğu halkları da izleyeceklerdir. Ama bugünkü önderlerinin çizdiği çerçevede kalınırsa, akıtılan kan ve çekilen acıların karşılığı beklenenin çok gerisinde kalacaktır. Irak’ın, hatta Ortadoğu’nun yakın gelecekte emperyalizme karşı konumlarının ne olacağı anti-emperyalist mücadelenin nasıl seyredeceği, Irak’taki Kürt ayaklanmasının radikal mi yoksa uzlaşmacı bir tutum mu takınacağı ile yakından ilgilidir. Ortadoğu halklarının gözü Irak’taki Kürt ayaklanmasında, gönülleri onun tam zaferinden yanadır.

Nisan 1991

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑