Ankara Barosu avukatlarından Nihat Toktay: “Erdal Eren’in idamı bir Dreyfus Davasıdır”

ÖZGÜRLÜK– Önce, olayın tarihi ve kısa bir anlatımından başlayalım…
N. TOKTAY– Olay 2.2.1980 günü öğleden sonra meydana gelmiştir. Sinan Suner isminde bir gencin öldürülmesini protesto etmek için Aşağıayrancı Hoşdere Caddesi’nde bir gösteri düzenlenmiş ve bu gösteride sloganlar atılmış. Askeri tim buna müdahale etmiş ve silahlı çatışma çıkmış. Bir inzibat eri öldürülmüş. Erdal Eren yakalanmış. Dava bize mahkemenin ikinci celsesinden itibaren intikal etti. Ondan sonra biz dosyaya müdahale ettik. Mahkemede bir sürü konuda tevsi-i tahkikat taleplerimiz oldu. Bunları şöyle özetleyebiliriz: Birincisi, Erdal Eren’in yaşının tam teşhisi, ikincisi, dosya içinde mevcut iki tane mermi çekirdeğinin bulunması, bu mermi çekirdeklerinin birisinin üzerinde kan ve kemik parçalarının bulunmuş olması, canlı vücuttan çıkmış olduğunun fakat hangi canlı vücuttan çıkmış olduğunun belirtilmemiş olması. Bu çekirdeklerin silahla beraber adli tıbba gönderilip yeniden incelenmesini istedik. Üçüncüsü, olay yerinde bir keşfin yapılmasını istedik. Dördüncüsü, otopsi raporunda maktulün sırtında yanık izinin bulunduğu, bunun da yakın ateşe delalet ettiğini, bu konuda elbiselerin getirtilerek tekrar adli tıbba gönderilmesini istedik. Beşincisi, olay yerinde yakalanan ve olaya katıldığı iddia edilen 21 kişi vardı. Bu kişilerin de tanık olarak dinlenmesini istedik. Bütün bu talepleri mahkeme gerekçesiz olarak reddetti. Tanık olarak sadece askerler dinlendi, hatta askerlerinin tanık olarak dinlendikleri zaman biz de yoktuk. Savcılıkta da soruşturma gizli olduğu için ona da müdahale edemedik ve ondan sonra da hızla üç celse içinde mahkeme sonuca ulaştı.

ÖZGÜRLÜK– Şimdi baştan başlayalım, yaş durumu…
N. TOKTAY– Dosya içindeki belgelere göre Erdal Eren’in doğumunun 25.9.1961 olduğu belirtiliyor. Bu Şebinkarahisar’dan telgrafla soruldu. Telgrafta ne imza vardı, ne tanık vardı. Bu tarih olduğu söylendi. Biz buna itiraz ettik. Yargıtay kararlarına göre de yaş konusunda itirazlar varsa kişinin yaşının tespiti için kemik grafiklerinin çekilmesi, kemik grafiklerinden sonra da varsa tanık olarak anne babasının dinlenmesi gerekirdi.
ÖZGÜRLÜK– Yargıtay’ın bu konuda kararı var mı?
N. TOKTAY- Yargıtay yaş konusundaki bir kararda şöyle demektedir: “Zeytinburnu Hükümet Tabipliği tarafından verilen 21.6.1967 günlü raporda ise sanık hiçbir teste tâbi tutulmadan ve hiç bir gerekçe gösterilmeden sadece suç olayında suçun fail ve mümeyizi olduğunu bildirir rapordur şeklinde yazılı olduğu görülmüştür. Bu konuda ne derece bilgi ve ihtisas sahibi olduğu belli olmayan Hükümet Tabipliği tıbbi gerçeklerden yoksun bulunduğundan (rapor tıbbi gerçeklerden yoksun bulunduğundan) adı geçen çocuğun bir sağlık kuruluna, gerekli görülürse adli tıp mercisine muayene ettirilerek inandırıcı gerekçeyi taşıyan rapor düzenlemesi gerekirken Hükümet Tabipliği’nin raporunun yeterli bulunması yolsuzdur, hükmün bozulmasına oy-birliğince karar verilmiştir” denilmektedir. Bu konularda en sağlıklı yol, sanığın yaşının tespiti için adli tıbba gitmesi, adli tıp kurulundan gelecek rapora göre neticeye varılmasıdır.

ÖZGÜRLÜK- Suçun işlendiği iddia edilen tarihte Erdal Eren 18 yaşını 4 ay geçiyormuş… Bu durumda, gerçekten kuşkulanılarak, Anadolu’da çocukların askere erken gitmeleri için büyük yazdırıldıktan da dikkate alınarak kemik muayenesi yapılmak suretiyle yaşının tespit edilmesi gerekiyordu değil mi?
N. TOKTAY– Bu konuda şunu belirtmekte fayda var; biz duruşmalardan önce de babasıyla görüştük bu konuyu. Babası o tarihlerde Giresun ilinde bir dağ köyünde öğretmenmiş. Doğduğu zaman okullar açılmış. Bir de ulaşım güçlüğü nedeniyle doğduktan sonra şehre inip yazdırması mümkün olamamış. İndiği zaman da oğlunu daha büyük yazdırmış. Bu beyanatları da ilettik.

ÖZGÜRLÜK– Kemik incelenmesi üzerinde kısaca durur musunuz?
N. TOKTAY– Bu konuda sanığın kemik grafikleri çekilmeden karar verilmesi usule, yasaya aykırıdır. Yargıtay kararları da bu yöndedir. Fakat bizim davamızda sadece kişinin adi görünüşüne, tahsil durumuna bakılmış ve talep reddedilmiştir. Bir de olayımızda, olay içinde yer alıp da dinlenmeyen 21 kişi vardır. Bu da savunma hakkının kısıtlanma sı anlamına gelir. Yine Yargıtay tarafından bozmayı gerektiren konulardan biridir. Çünkü bu konuda Yargıtay’ın o kadar çok kararları vardır ki…

ÖZGÜRLÜK- Asker tanıkların ifadelerinde birbiriyle çelişik olan ya da inandırıcı olan şeyler var mı?
N. TOKTAY- Asker tanıkların ifadeleri olarak dinlenen üç dört tane er var. Bunların savcılık ifadeleri olsun, mahkeme ifadeleri olsun tek bir kalıptan çıkmış gibi. Tek bir ağızdan çıkmış bizce de inandırıcılığı olmayan ifadelerdir. Bu konuda askerlere gerekli kolaylık savcılık ve mahkemede gösterilmiş ya da ifadeler tek tek dikte ettirilmiştir. Çünkü bir kişi aynı konuda iki defa ifade verdiği zaman, ya değişik şekilde ifadede bulunur, ya da aynı cümleleri kurması mümkün değildir.
İnsanın doğasına da aykırıdır bu.

ÖZGÜRLÜK- Olayın gerçekleştiği yerde keşif yapılmadığı söyleniyor. Keşif yapılmasının önemi nedir?
N. TOKTAY- Otopsi raporunda merminin aşağıdan yukarıya doğru bir yön izlediğinden söz ediliyor. Şimdi sanığın bulunduğu yer ile askerin bulunduğu yere baktığımızda asker, yolda vurulmuştur. Ve 20 ya da 30 santimetrelik bir yol (…) vardır. Ondan sonra 35-40 santimetre bir bahçe duvarı ve erlerin beyan ettikleri gibi bir buçuk ya da bir yetmiş santimetre yüksekliğinde kalaslar yığını vardır. Erdal Eren’in bu kalasların arkasından ateş ettiği ileri sürülmektedir ki o zaman hesapladığımızda iki metrenin üzerinde bir yükseklik meydana gelmektedir. Ve erin de boyu 1.84’tür. Erdal Eren, yattığı yerden yani iki metre yükseklikten ateş ettiği zaman merminin tıbben de, fiziki olarak da yukardan aşağıya doğru bir yön izlemesi gerekir. Otopsi raporunda ise bunun aksi iddia edilmektedir. Hatta mahkeme heyetinin kararında da bu konu şöyle değerlendirilmektedir: “Merminin inzibat eri Zekeriya Önge’nin sağ sırt kısmından girip çapraz hafif yukarıya seyir takibiyle vücudu terk etmeksizin sol iç kısmında kaldığı tespit edilmektedir” denilmektedir.
Yani gerekçeli karara göre, maktul sırtı dönükken, kurşun sağ sırttan girmiş çapraz bir seyir takip ederek, sol meme altına kalmıştır. Mahkeme heyetinin tespitine göre maktul Zekeriya Önge’nin sağ tarafından vurulması mümkün değildir. Çünkü sırtının sanığa dönük olduğu kabul edilecek olursa, Erdal Eren’in, maktulun sol tarafında bulunması gerekir. Oysa maktule, kurşun, sağ sırttan girmiş ve sol memenin altında kalmıştır. Maktulun solunda bulunan bir kişinin maktulu sağdan vurması mümkün değildir, bir. Yüksekten kurşun atıldığı zaman izleyeceği yol da yukardan aşağıdır, bu da iki. Fakat otopsi raporunda belirtildiği gibi, Zekeriya Önge’nin sırtındaki kurşun aşağıdan yukarıya doğru seyir izlemiştir. Bu da, eğer olay yerinde keşif yapılmış olsaydı açıklığa kavuşmuş olacak ve davanın seyri değişecekti. Fakat mahkeme, buna da gerek duymadı. Ve bu isteğimizi de reddetti. Bu da, davanın nasıl aceleye getirildiğinin ve nasıl bir kasıt altında karara bağlandığının en büyük kanıtlarından bir tanesidir.

ÖZGÜRLÜK- Askerler, eğer, Erdal Eren ile çatışma içine giriyorlarsa sırtlarının değil yüzlerinin Erdal Eren’e dönük olması gerekir. Bu da maktule isabet eden kurşunun Erdal Eren ile çatışıyorsa arkadan bir başkası tarafından atılmış olması ihtimalini güçlendirmiyor mu?
N. TOKTAY– Dosyamızda 12-13 ayrı silahtan çıktığı belirlenen mermi kovanları vardır. Yani burada bir silahlı çatışma meydana gelmiştir ve tanık askerlerin beyanında da karşılıklı ateş edildiği belirtilmektedir. Göstericiler üzerine askerler ateş açmış, bunu da kabul ediyorlar. Bir kişi ateş ederken kitleye karşı sırtını dönmesi bizce mümkün değildir. Çünkü eğer silahlı çatışma var ise insanlar yüz yüze çatışırlar. Yoksa sırtını dönerek bir kişinin çatışması mümkün değildir. Bu da, bizce, askerin, Erdal Eren tarafından değil, dosyaya intikal etmeyen -bu, güvenlik güçlerinden biri olabilir, arkadaşlarından biri olabilir- herhangi bir kişi tarafından vurulduğunun en büyük kanıtlarından biridir. Fakat mahkeme karar verirken, bu konuyu da dikkate almamıştır.

ÖZGÜRLÜK– Buradan mermi çekirdeği ve bunun balistiğine geliyoruz Bulunan iki mermi çekirdeği de aynı tabancadan mı atılmış?
N. TOKTAY- Bu konuda dosya içinde bir ekspertiz raporu var. Bunun dört ve beşinci fıkraları bizi ilgilendiriyor. Dördüncü fıkrada şöyle deniyor: “Zekeriya Önge’nin vücudundan çıkan 1 adet 7.65 mm. çapındaki mermi çekirdeğinin NB 46.525 874 numaralı tabancadan elde ettiğimiz mukayese mermi çekirdekleri ile yapılan karşılaştırmalarda çeşitli unsurlar yönünden aralarında uygunluk görülmüş ve bu tabanca ile atıldığı sonucuna varılmıştır.” Raporun bu bölümündeki çeşitli unsurlar bölümünden ne kast edilmektedir? Ne kast edilmiştir, biz bunu anlayamadık. Yalnız, dosya içinde ikinci bir çekirdek daha vardır, bu çekirdeğin ekspertiz incelemesinde ve beşinci fıkrada şöyle deniliyor: “Bu mermi çekirdeğinde nesiç parçaları ve kan bulunduğu, uç kısmında yan tarafında kısmi de-formasyon bulunmaktadır” denilmekte ve kemik parçalarına rastlanmıştır” denilmektedir. Yani bu çekirdek hakkında detaylı bilgi var. Erdal’ın silahından çıktığı belirtilen çekirdek hakkında ise detaylı bir inceleme yoktur. Sadece “çıkmıştır” denilmektedir. Bir de otopsi raporunda belirtilen maktul erin vücudundan çıkartılan mermi çekirdeğinin çekirdek gönderinde bir kırmızı şeridin bulunduğundan bahsedilmekte, fakat diğer çekirdekte ise böyle bir şeyden bahsedilmemektedir. Yani iki çekirdek türü var burada, mesele şudur. Biz mahkemede şöyle dedik: Kan parçası olan çekirdeğin, maktulun üstünden çıkan çekirdeğin adli tıp’a gönderilmesi ve bu kan parçalarının incelenerek, kimin vücudundan çıktığının saptanmasını istedik. Fakat mahkeme bunu da bir neden göstermeden reddetti. Böylece ortada yine bir şüpheli durum bulunmaktadır.

ÖZGÜRLÜK- İki mermi çekirdeği bulunuyor. Biri olay mahallinde diğeri erin vücudunda.. Erin vücudunda bulunan mermi çekirdeğinde herhangi bir deformasyon yok… Oysa adli tıp raporunda açıklandığı kadarıyla, ere isabet eden merminin kemiğe isabet ettiği ve çekirdeğin bu şekilde yön değiştirdiği ifade edilmektedir. Ölüme neden olan çekirdek deformasyona uğramamışken, olay mahallinde bulunan ve üzerinde kan kemik izleri bulunan çekirdeğin bulunması kuşku yaratmıyor mu?
N. TOKTAY– İki tane mermi çekirdeği var; biri erin vücudundan çıkan, diğeri olay yerinde bulunan çekirdek. Olay yerinde bulunan çekirdekte deforme var. Deformenin yanı sıra lekeler var, kan ve <emik lekeleri. Ancak vücuttan çıkan çekirdekte ise hiçbirinden bahsedilmemektedir. Fakat otopsi raporunda bilirkişi tarafından tespit edilen bir husus vardır. Orada şöyle deniliyor: “mermi çekirdeği cesedin arkasından öne doğru bir seyir takip ederek 8. kodu kırarak, yani kemiği kırarak yön değiştirmiştir” denilmektedir. Kurşunlar sert bir cisme çarptıkları zaman deforme olur. Zaten bu da ekspertiz raporunda “çekirdek sert bir cisme çarptı” diye belirtilmektedir. Fakat eğer, gerçekten E.Eren’in tabancasından çıkan çekirdek kemiğe çarpmış olsaydı deforme olurdu… Ne var ki ekspertiz raporunda Erdal’ın tabancasından çıkarak ölüme sebebiyet verdiği iddia edilen mermi çekirdeği üzerinde herhangi bir deformasyondan söz edilmediği gibi (adli tıp raporunda ölüme sebebiyet veren çekirdeğin 8. ‘kod’a -kemiğe- çarptığı ve bu şekilde yön değiştirdiği belirtilmektedir) bu çekirdek üzerinde ölen erin vücudundan parçalara rastlandığı da belirtilmemektedir. Bu durumda ilginç bir şey ortaya çıkmaktadır: Ölüme sebebiyet verdiği ve Erdal’ın tabancasından çıktığı kesin olan mermi çekirdeği tertemiz iken ve bu çekirdek hiçbir deformasyona uğramamışken olay mahallinde bulunduğu söylenen ve deformasyona uğramış olan çekirdeğin üzerinde kan ve kemik parçaları bulunduğu belirtilmektedir. Oysa ölüme neden olan çekirdek askerin vücudunu delip çıkmamıştır. Ve ere isabet eden çekirdek de bir tanedir. Bu durumda olay mahallinde bulunduğu söylenen mermi çekirdeği neyin nesidir? Ben ısrarla deforme olmuş olan bu çekirdeğin üzerindeki kan ile Z. Önge’nin kan grubunun uyup uymadığının belirlenmesini mahkemeden talep ettim. Ne var ki mahkeme bu talebimi dikkate almadı ve bildiği gibi davranmaya devam etti. Aynı şekilde bu çekirdeğin hangi tabancadan çıktığının tespit edilmesi talebim de dikkate alınmadı. Tam bu noktada, söz konusu eylemde, başka bir yaralanma ya da ölüm olmadığını da belirtmeliyim. Bana göre deforme olan çekirdek, askerin ölümüne neden olan çekirdekti ve bu, otopsi ile çıkarılmıştı. Bu kurşun ise Erdal’ın tabancasından çıkmış değildi. Ben bunu kanıtlamaya çalıştım, mahkeme bu gerçeğe bilerek kulak tıkadı.

ÖZGÜRLÜK– Bu durumda olay mahallinde bulunduğu iddia edilen ve zedelenen, sert bir cisme çarparak deforme olduğu söylenen çekirdeğin Erdal Eren’in üzerinde yakalanan silahtan çıkmadığı ortaya çıkıyor.
N. TOKTAY- Tabii…

ÖZGÜRLÜK– Dolayısıyla bu çekirdek ya bir başkasından ya da bir askerin silahından da atılmış olabilir.
N. TOKTAY- Eve bu mümkün…

ÖZGÜRLÜK– Bu konuda bir şey daha var… Z. Önge’nin üzerinde, kurşunun giriş mahallinde yanık izleri ve morartılar olduğu söyleniyor. Bu yakından atılan bir silahın bırakabileceği izler oluyor, öyle değil mi? Bu konudaki düşüncenizi söyler misiniz?
N. TOKTAY- Kurşun delik yerinin etrafında yanık halesinin bulunması, adli tıpta yakından ateşin en tipik belirtisidir. Çünkü ateşli silahlarda ve tabancalarda üç ile on santimetre arasında yapılan ateşler yakın atışlardır. Bu mesafelerden yapılan atışlarda muhakkak kurşun vücuda girerken mermiden çıkan barut alevi veya barut tanecikleriyle yanık meydana gelir. Bu da adli tıpta yakın ateşin en bariz belirtisidir. Zaten adli tıp raporunda da kurşun giriş deliği etrafında bir yanık halesinden bahsedilmektedir. Oysa Erdal’ın bulunduğu yer ile Z. Önge’nin bulunduğu yer arasında en az on-bir metrelik bir mesafe bulunmaktadır. On bir veya on iki metreden atılan bir merminin yanık halesi meydana getirmesi mümkün değildir. Bu konuda da hüküm mahkemesinden taleplerde bulunduk. Eğer gerçekten yakın atış var ise, bu yakın ateşin birtakım bulgularla desteklenmesi gerekir. Bunun için elbiselerin getirtilip elbiselerin üzerinde barut yanık izlerinin bulunup bulunmadığının is veya pas lekelerinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesinin gereğini ifade ettik. Hüküm mahkemesi bu isteğimizi de reddetti. Şayet bu tespit edilseydi maktul erin E. Eren tarafından öldürülmediği aydınlığa kavuşurdu. Çünkü yakın atış olduğu tespit edilecek olsaydı, eri bir başkasının vurmuş olduğu ortaya çıkacaktı. Çünkü E. Eren’in ere en yakın olduğu mesafe en az on bir metredir.

ÖZGÜRLÜK- Bir başka silah, örneğin bir tüfek aynı mesafeden yanık izi bırakabilir mi?
N. TOKTAY– Bırakmaz.. Tüfeklerde de aynı şey geçerlidir. Tüfeklerde de on-beş santim içindeki atış yakın atıştır.

ÖZGÜRLÜK- Bu duruma göre Z. Önge’ye en yakın durumda olan ya da olmak durumunda olan bir arkadaşının, örneğin bir askerin telaş içinde Erdal’a ateş edeyim derken arkadaşını vurmuş olması ihtimali daha çok akla yakın görünüyor. Ayrıca bu durum Erdal ile çatışma durumunda bulunan askerlerin yüzlerinin Erdal’a dönük olması gerçeğiyle birlikte daha çok önem kazanıyor.
N. TOKTAY– O konuya aynen katılıyorum. Zaten Erdal’la çatışma içinde bulunan Z. Önge’nin arkasında kendi arkadaşları mevcuttur. Bu durumda erin arkasında bulunan -ki bunlar ancak arkadaşları ya da daha başka kişiler olabilir, kişiler ateş edip onu öldürmüş olabilir. Bu, daha güçlü ihtimaldir.
ÖZGÜRLÜK- Peki size, avukatlık bir yana, samimi bir şey sorayım. Erdal Eren’in askeri vurduğuna dair herhangi bir kuşkunuz var mı?
N. TOKTAY
– Kesinlikle.. Zaten dava ciddi bir şekilde yürütülmüş olsaydı Erdal’ın öldürmediği kesin bir şekilde ortaya çıkardı.

ÖZGÜRLÜK– Peki buna bir “DREYFUS DAVASI” adı verilebilir ve bu karan verenler hakkında bir dava açılabilir mi? Bu konuda ne yapılabilir?
N. TOKTAY- Bu dava adliye tarihimizde bir kara leke olarak durmaktadır. Suçsuz bir kişinin alelusul aşılmasıdır. Bunun tekrar yargılama safhasına getirilmesi büyük çabalar gerektiren bir olaydır. Ama gereklidir de.

ÖZGÜRLÜK- Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz.
N. TOKTAY— Ben teşekkür ediyorum.

Aralık 1988

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑