Yine bir oy verme ve sayımı dönemindeyiz. Faşizmin gene! olarak ve bazı halk kategorileri açısından özel olarak emekçileri siyasal yaşamın dışına itmesi ve feodalizmin hâlâ belirli ölçülerde varlığını sürdürüyor olmasından gelen engel ve kısıtlamalara karşın geçerli genel oy sistemi işletilecek yine. Burjuvazi, yerel yönetimler açısından egemenliğini “genel oydan çıkma ve genel oyun sonucu olarak, egemenliğin sahibi halkın iradesinin ifadesi olarak” (Marks, Fransa’da sınıf mücadeleleri) gerçekleştirmeye yönelecek. Yine halk, tarafı olmadığı bir oyuna katılmaya çağrılacak, egemenliğin sahibiyken burjuvazinin egemenliğini sürdürmek üzere. Çağrılıyor. Çeşitli burjuva, gerici düzen partileri- emekçileri “oy depolan” olarak görüyor ve birbirlerini suçlayarak, ama tümü de burjuva düzeni olumlayarak “halkın hizmetine” talip oluyorlar. Sömürü ve baskının, zorbalığın değişik biçimlerde sürdürülmesine talip oluyorlar.
Eylülcü ANAP, seçimlerden sonra karşılığını yeni zamlarla toplamak üzere elindeki belediyelere para akıtıyor, göz boyayıcı “son dakika hizmetleri” için. Ve hâlâ “alternatif yok” havasında. Hayat pahalılığını katmerlendiren enflasyonist politikasının yanında işkence ve zulmü, özellikle Güneydoğu’da katliamlarını sürdürüyor.
DYP, Demirel’in ağzından “ben kunannnv’m dışında bir şey söylemez ve emekçiler zaten O’nu iyi tanırken, SHP, özellikle siyasal demokrasi taleplerinin sömürülmesine ağırlık veriyor. Ama nasıl bir siyasal demokrasi? Eylül’le, rejimle uzlaşarak, tekelci burjuvaziyle el ele ve kendi içinde bile demokrasi uygulamayarak. Daha kısa süre önce Kürtlerle ilgili bir konuşması nedeniyle Malatya Milletvekili İbrahim Aksoy’u ihraç ederek. Cezaevleri direnişine belirli bir destek sağladıkları gerekçesiyle çeşitli il yönetimlerini görevden alarak. Ve örgütlenme, toplantı, basın vb. özgürlükleri konusunda somut hiçbir girişimde bulunmayarak.
Burjuva muhalefet yine eski taktiğini uygulayarak yerel seçimleri Özal’a güven oylamasına dönüştürme ve gelişmekte olan Özal nefretim oy olarak kendi hanesine yazma peşinde. “İtiverseniz düşecekler” diyen İnönü, ANAP’a ders verme fırsatı çıktığını söylüyor ve “26 Mart’ta Türkiye’de yeni bir dönem başlayacağını” müjdeliyor! Yerel seçimlerde SHP başarın olsa ve bu başarı, bir genel seçime yol açarak SHP’yi hükümet etse, bunun neresi yeni dönem olacak ki? SHP mevcut sömürü ve baskı düzeninin devamından başka bir şey vaat etmiyor. Ecevit de, sistemin demokratik olmayan temellerine karşı çıkmıyor, ama lafa gelince “egemen güçler”le ve “seçkinci aydınlar”la uğraşıyor.
Yerel seçimlere katılan partiler içinde ittifak yapılabilecek ve anlaşmalar yoluyla destek verilebilecek bir parti yok. Burjuva partilere verilecek oylar, ancak mevcut düzene verilmiş olacaktır.
Engels, Fransa’da sınıf mücadelelerine yazdığı giriş yazısında “genel oy sistemi(nin)… kendi kendimizi sayma olanağı” sunmasından söz eder. Bu seçimlerde, genel bir “kendimizi sayma” olanağımız pek yok görünüyor. Karanlık bir gericilik dönemi henüz yeni yeni geride bırakılıyor. Yoğun bir pasifikasyon ve depolitizasyonun yol açtığı sonuçlar henüz etkilerini önemli ölçüde koruyor. Devrimci güçler kendilerini yeni yeni toparlıyor, propaganda-ajitasyon ve örgütlenme etkinliklerini geliştirmenin daha başında bulunuyorlar. Yeni bir atılım dönemine henüz girilmekte. Adaylık için konulan engeller aday bulma zorluklan doğuruyor. Kuşkusuz bunların, tümü devrimcilerin güçsüzlüklerinin ifadesi. Ancak genel bir “kendimizi sayma” konusu yapılırsa, sayımın bugünkü koşullarda, devrimin gücünü olduğundan küçük göstereceği, oyunu devrim için kullanmaya yatkın birçok emekçinin, gerek aday eksikliğinden gerekse özellikle ajitasyon ve örgütlenme yetersizliğinden kendisine ulaşılamadığından oyunu heder edeceği söylenebilir. “Kendimizi sayma”yı, bunun olanaklı olduğu yerlerde, başvurulması gereken bir ölçüt olarak görmek gerekiyor. Bağımsız devrimci, sosyalist adayların yerel seçimlere katıldığı yerlerde.
Yerel seçimler, devrimci, sosyalist adayların, seçilebilirlikleri acısından, genel seçimlerden daha büyük kolaylıklar sunmaktadır. Özellikle devrimin etkili olduğu görece küçük bölgelerde. Bu avantajlı durumun göz kamaştırıcı olmaması gerekiyor. Ele geçirilip devrimin gelişmesine hizmet etmek üzere kullanılacak hiçbir kürsü ve mevziinin önemi küçümsenemez; ancak bir yandan, yaşanmış “kurtarılmış bölge”ci yaklaşımla burjuva devlet koşullarında yerel yönetim ve yöre kurtarmaya, elde edilebilecek yerel yönetimleri “iktidar organı” ya da buna “geçiş” olarak görmeye, dolayısıyla, “belediyelere” ve seçimlerine olmadık işlevler yüklemeye yönelmemek, diğer yandan, öncekiyle de bağlantılı olabilecek şekilde, yerel seçimlerde “ne olursa olsun” kazanmak amacıyla ilkesiz birliklere girmekten kaçınmak, şu yada bu düzen partisini ve çok temelli istisnalar dışında bu partilerden adayları destekleyici olmamak doğru tutum olacaktır.
Bu seçimlerin esas önemi, yerel yönetimleri ele geçirmekten çok, emekçi yığınlarla bağları geliştirmek, zedelenmiş ve kopmuş olan bağlan yeniden kurmaktır. Dikenin seçim platformuna girmesi, siyasetin daha çok tartışılır olması, emekçilerin ekonomik ve sosyal taleplerinin, siyasal taleplerinin yanında dile getirilişine daha duyarlı ve alıcı duruma gelmesine neden olur. Üstelik aday çıkarma ve yerel yönetim ele geçirmeyi amaç haline getirme ya da bununla sınırlanma, burjuva partilerle, reformist ve revizyonistlerle aynı platforma sürüklenmek demektir. Devrimin propagandası, düzenin, rejimin ve hükümetin teşhiri, emekçilerin acil taleplerinin ajitasyonu ve bu temelde yığınlarla bağlar kurma ve bunları kalıcı kılmayı hedefleme yerel seçimlere ilişkin yönelimin temeli edinilmek durumunda. Engels aynı yerde bunun önemini vurguluyor: “genel oy… seçim ajitasyonu ile, bizden henüz uzak bulundukları yerlerde halk yığınları ile temasa geçmek konusunda, bütün partileri, tüm halkın gözü önünde, bizim saldırımıza karşı kendi görüşlerini ve eylemlerini savunmak durumunda bırakmak konusunda bize öyle bir araç vermiştir ki, bir benzeri daha yoktur…”
Söylenenler, aday çıkarma ve seçimlere katılmaya, oyların devrimci, sosyalist adaylara kanalize edilmeye çalışılmasına karşı söylenmiyor. Amaç, hatalı tutumlara ve tehlikelerine dikkat çekmektir. Yoksa olanaklı olduğu her yerde aday çıkarmak ve seçimi kazanmaya çalışmakta yanlışlık yoktur. Devrimin ve devrimci mücadelenin gelişmesine hizmet edecek kürsü ve mevziler edinmeye çalışmak önemlidir.
Özgürlük Dünyası, proleter devrimci bağımsız adayları, mücadeleci devrimci gruplarla gösterecekleri ortak bağımsız adayları ve temel demokratik talepleri tutarlı olarak savunan, Marksistlerin ve devrimcilerin anlaşma yoluyla omuz verdikleri adayları desteklemektedir.
Kitlelerin siyasi duyarlılığın yükseldiği bu yerel seçimlerde de emekçi sınıfların aktif eylemlerle, işkencecilerden, katillerden, gizli-açık cinayet odaklarından, baskı rejiminin savunucu ve bekçilerinden hesap sormanın şartları olgunlaşma durumundadır. Devrimciler, yerel seçimlerin bu koşullarını halk düşmanı katillerden yaptıklarının hesabını bir bir vermelerinin, onları geniş kitle eylemleri ve gösterilerle köşeye sıkıştırmanın aracı olarak değerlendirmelidirler.
Mart 1989